*W
tv
_iBogaziçine bir bakış
. . . m « » l l l l t t T T T — — •
Eğer İstanbul, bir istiridye kabuğu ise, Boğaziçi onun in çişidir. En güzel sular, orada dır. En taze hava, orada eser. Deniz orada, her yerde oldu ğundan daha mavi, ormanlar her yerde olduğundan daha yeşildir.
En büyük şairler, onu yıl larca dillerinden düşürmedi - ler. Ve İstanbul hatıra geldik çe Boğaziçi ondan önce gönül lere düştü. Öyle günler oldu ki, İstanbul parça parça boşa larak Boğaziçinin karşılıklı iki kıyısına yerleşti.
Çubuklu tepelerinden bül - bül sesini almak için, sabahla ra kadar sandallar içinde ge zintiler yapmağa katlanan rindler vvardı.
Bu gün, iskelete dönmüş , evleri, daracık sokakları, toz lu türbeleri ve harap mezar- lıklarile bir ölüler diyarını an dıran Üsküdar, çok değil, bun dan kırk elli sene önce, İstan bulun zevk ve neşeden taşan en genç köşelerinden biri idi.
Bağlarbaşında cuma, pazar günleri, iğne atılsa yere düş mezdi. Bir yanda pehlivan gü reşir bir yanda hokkabazlar oynar, bir yanda çalgılar ça lardı.
Randevular orada veriliı, eğlentiler orada yapılır, ziya fetler orada çekilirdi .
Şairier orayı anarken: “Zülfü zincirin beni bağla dı Bağlarbaşma,, diye içleri ni çeker, dertlerini yanarlar da.
En büyük şairimiz Abdül- hak Hamidin yer yüzünün gökyüzüne en yakın noktası diye tarif ettiği Çamlıca, Üs küdarın üst başında; akar su ları. püfür püfür esen havası ve yeşil çamlıklarile tstanbu- lun cenneti gibi idi. Üsküdar- la Kuzguncuk arasında bülbül yuvası denilen bir yer vardı ki. eski padişahlar, başlarının ağrısını geçirmek için, bura da dinlenmeğe gelirlerdi.
ŞİRİN GİRİNTİ, ÇIK1NT1LARİYLE, KÖŞELERİYLE
D Ü N Y A N I N İ N C İ S İ B O Ğ A Z ?
Rumelihisarı Kuzguncukta şimdiki gibi bakımsız ve varı boşalmış de ğildi. Sahilde geniş bahçeli yalılar, tepede, enginlere ka dar göz atılabilecek geniş manzaralı köşkler vardı. Bey lerbeyi, kuytu, fakat kenrk âleminde yaşamak isteyenle rin arayıp da bulamadıkları bir yerdi.
Eski bir sair orası için: “Beylerbeyi eğerçi mahalb
kibar olur. Kuzguncuğun kibarı fakat manidar olur,, Demişti.
NELERLLE MEŞHURDURLAR ? Çengelköyünün bostaııları ve kirazı meşhurdu. Mayıs ve Haziran ayları içinde halk a- kın akın bu köyün ağaçlıkla rı altında toplanır, bostanları arasına yayılır, mevsimine gö re marul, salatalık kiraz ye meğe gelirlerdi.
Var.ıköyünün îcadiye tepesi cuma, pazar günleri epeyce kalabalık olurdu. Bu tepeden Boğaziçîni seyretmek isteyen ler, ayaklarına üşenmez, pati ka yollardan yukarıya çıkıp Boğaz denizino karşı demlen ffîakten- hususî bir ze\V. alır lardı.
Kandilli yoğurdu ile, akıntı burnu ile ve yeşil kuytu or manlarile tanınmıştı.
Anadoluhisannda bir Gök su ve bir Küçüksu vardı ki. îstanbulun en basta gelen me sire verlerindendi. Kayıklarla Göksu deresinin üst başında- k5 dört kardeşlere kadar çıkı lir. Burada bir çok kahveler gazinolar ve eğlenti yerleri vardı. Tatil günlerinde dere V"zlerce sandal, kik ve kayık larla dolardı.
Biraz gerideki Küçüksuda ise çayır sefar> yapılırdı. Hele mısır zamanı, burası pek ka labalık olurdu. Küçüksunun ilerisindeki bostanlarda ak sam geç vakte kadar, çalgılar çalınır, horalar tepilirdi, peh livan güreşleri seyredilir; Kel Haşanın tekerlemeleri dinle - nirdi .
Kanlıcanm Şeyhislâm Be - haî koyu denilen bir koyu vardı. Zevkine düşkün bir a- dam olan Şeyhislâm. mehtap
lı gecelerae, en güzel sesli ha nendeleri yanına alarak deni ze açılır ve bu koyun içine gi rerek sabaha kadar fasıl fasıl ahenk yaptırırdı.
Çubuklunun bülbülleri eş - sîzdi. Gazinosunda, haftanın tatil günleri, saz çalınır, tepe deki hidiv köşküne doğru ge zintiler yapılırdı.
Paşabahçesi, fabrikalar ya tağı idi.
Bu köyün ilerisindeki İncir köyü diye anılan yer, Paşa - bahçeden daha kalabalık olur du.
Beykozun paçası büyük şöh ret kazanmıştı. îstanbulun en uzak mahallelerinden birçok kimseler, paça yemek için Beykoza geliri . geniş Ve yer ver ağaçlıklı çayırında geç vakitlere kadar dinlenir, yor gunluk alırlardı.
Rumeli yakasında, iyi kay nak sularının bolluğu ile ta nınmış Sarıyar, bentlerile ve kordon boyunda piyasa gezin tilerile bir kısım kalabalığı kendine çeken Büvükdere ; kum sancılarına bire bir ge len suyu yüzünden köy haline gelen Kireçburnu, Beyoğlu - nun Boğaz içinde b ir‘mahal lesi sayılan Tarabya koca ye mişi ve taze Rum dilberlerde biranılan Yeniköy. büyük ko rusu ile hoşa giden Emirgân. ve sırasde Bovacıköy, Rumeli hisarı, Bebek, Arhavutköyü, bunlar, her biri öyle neşe ve ğlence kaynakları idi ki; bir giden bir daha ayrılamazdı.
Bir yerde okumuştum: Be bekte şimdi harabesi bile kal mayan eski bir saray vardı. İsraf ve sefahati yüzünden genç yaşında ölen Abdülmecit bir gün bu sarayı gezmeye gelmiş. Ötesini berisini dola şırken; yanındakilere: bu ka dar güzel, bir sarayın göçüp gitmesine razı değilim. He men tamir edilsin! emrini ver miş. .
Sarayın emektar bekçisi, bu emri duyunca dayanama -
m iş:
— Padişahım, merak etme. Bu saray senin gibi daha çok padişah eskitir, demiş.
Boğaz çinin her köşesi boy le tarihî bir hatıra saklar. Toprağının her zerresi geçmiş * ak ve kara günlerinden birer
sahifeyi gözler önüne serer. Ne yazık ki bu güzel kıyı lar, harbi umumîden sonra, eski kalabalığını, eski neşesi ni ve eski varlığını kaybetti.
Boğaziçi, yıldan yıla göçüp gidiyor. Şehrin yangın yerleri taraf taraf yeni evler, apartı m izi larla bezenirken Boğazi - cinde fek çivi çakılmıyor.
Halbuki seyyah şehri yap mağa üzendiğimiz ■ îstanbula, buraya geleceklere tabiatın en büyük bir bahşişi olarak gös terebileceğimiz bir tek yeri - miz varsa, o da Boğaziçidir.
Çünkü Haliç bir çamur yu vasidir. Geride bir Adalarla
Boğaziçi kalıyor. Fakat ada susuzluğu Ve havasının fazla sıcaklığı ile bir yaz ortası say fiyesi sayılamaz. Boğaziçi ise termometrenin (36—38) e Çik tığı günlerde püfür püfür e- ser. Bundan dolayı, sıcak memleketlerden gelenler, Bo- ğaziçin? başka yazlıklara ter cih ederler.
BAŞLICA MESİRELERİ Boğaziçinde, plajların en güzeli olan Altınkum ve Sala cak plâjları vardır. Başlıc, mesire'erini Üsküdar'dan baş layarak sayabiliriz: Bağlarba şı, Libada, büyük ve küçük Çamhcalar, îcadiye tepesi, Küçüksu, Göksu, Çubuklu bah çesi ve sırtlan, încirköyü, Beykoz çayırı, Yuşa tepesi, Sütlüce, Abıhayat suyu, Kay mak donduran. Akbaba, Ka rakulak suyu, Hünkâr suyu, Çırçır suyu. Bentler, Sultan suyu, Kalender sırtları, Emir gân korusu, Kayalar, Bebek sırtlan Taşlık..
Fakat doğrusu aranırsa, Bo - ğaziçinin her yeri mesiredir ve her nereye gidilse gölgesin de dinlenilecek bir ağaç, kay nağından içilebilecek buz gibi bir su bulunabilir .
Boğaziçinin en kalabalık , en büyük köyü, Üsküdar, en küçük köyleri Çubuklu ve Va niköydür.
ASIL BOĞAZ
Anadolu kıyısından Vanikö yüne kadar olan Boğaz kısmı nın havası lodosa baktığı için mutedildir. Asıl Boğaz Rume Iide Bebekten, Anadoluda Kanilliden başlar. Ve ileri gi dildikçe hava da sertleşir. Ka radenizden başlayarak Üskü dar açıklarında Marmara ile birleşen Boğaziçi denizi, ade ta akan bir nehirdir.
Boğaziçi beş yerde istika - metini değiştirerek girintiler ve çıkıntılar yapar.
Ve tuhaf tesadüftür ki, her çıkıntı köy teşkil eden bir gi rintinin karşısına düşer . to ’
Boğaziçinde mevsimine gö re, pek çok balık bulunur. Us kumru Lüfer, Stavrit, aPla - mut, Kılıç ve bilhassa Lüfer. Boğazın geçici balıkları ara sındadır. Bundan başka, Mer can. Kırlangıç, Lâpina, Kal - kan. Levrek, Kefal gibi balık! ların en iyileri Boğaziçinde avlanılanlardır.
Boğaziçinde kuş avı yok - tur. Yalnız ormanlık yerlerin de yaban domuzlarına rastla nır.
Boğaz köylerinde yemişle - rin en iyileri bulunmaktadır. Arnavutköy sırtlarında çilek, bentler yolundaki bahçe kö - yünde ve Beykozun Akbaba köyünde kiraz, Belgrat or - inanlarında kestane, Çengel- - köyünde salatalık ve erik ye tişir. Yeniköy dağlan koca yemişi ile doludur.
Kısacası hangi noktadan ba kılacak olsa, Boğaziçinin bir esini ve benzerini bulmak ka bil değildir. ~
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüpha Taha Toros Arşivi