HAZİRAN 1955 13
îstanbula dair bir isveçli kadının intibalarından
«Isveçte Orient ve Türkiye mefhumları birbirinden ayrılmaz tek bir semboldür, işte ben de memleketime hâs bir itiyadla önceden verimiş hükümlerle Türkiyeye geldim.
Bu peşin hükümlerimin biraz daha romantik bir mahiyet almasına seçtiğim nakil vasıtası da amil oldu. SAS uçağı ile Stockholm’den hava lanıp beyaz bulutlar arasında beş bin metre yük seklikte doğru îstanbula. yol alırken, uçağın ge niş ve rahat koltuğunda kendimi hayal âlemine kaptırdım. Benliğimi şarkın sihirli uçan halısın da farzederek, mavi üniformalı sarışın isveçli hosteslerde şarkın hürriyetlerini tahayyül etme ğe başladım. Filhakika daldığım hülya âlemi ile bugünkü modern Türkiyenin bir alâkası yok tu. Fakat Avrupayı titreten zaferlerle dolu ma zinizi ve heybetli ecdadınızı düşünmekten de nefsimi mahrum edemedim.
Eğer denizden veya karadan memleketinize gelseydim aradaki transit memleketler beni bir yandan Türkiyeye yaklaştırırken diğer taraf tan; çeşidli milletler ve muhitler beni Türkiyeyi düşünmekten alakoyacaktı. Bu bakımdan hava dan uçakla doğru memleketinize gelmekle ara mıza hiç bir mânia girmemiş oluyordu. Sabah leyin Stockholmden ayrılarak akşama doğruca îstanbula varmak şarkın füsununu bana daha çok hissettiriyordu.
Gerçi Türkiyeye gelmeden evvel mesud ve silelerle kadın ve erkek bir çok Türklerle tanış mıştım. Kendilerinden vatanlarına aid bazan re alist bazan idealist, bazan metheder, bazan ten- kid eder görüşlerini dinlemiştim. Türkiyeye aid bir kaç eserde okudum ise de (görmek) ile (din lemek) arasındaki tezadı nefsime bir kere daha tesbit ettim. Bunu kısaca izah edeyim:
Türkiye hakikaten AvrupalInın düşündüğü ve tahayyül ettiği Orient değildir, fakat Türkiye hakikî manasında Batılı da değildir. Görüşüme göre; Türkiye: Doğu -s- Batı mozayiğidir. Geri lik ve ileriliğin bir kompozisyonudur. Istanbulda öyle bulvarlar, öyle yapılar gördüm ki kendinizi bir Avrupa şehirinde sanırsınız. Bunların bir kaç kilometre ötesinde «gecekondu» diye isimlendir diğiniz öyle semtler gördüm ki bunlara Tunus ve Cezayirde bile rastlıyamazsınız. Hayat standar dı çok yüksek olan, konforu ihtiyaç telâkki eden Isveçte bile olmıyan mükellef buz dolabları kul lanan İstanbulluların bir kısmının evciklerinde
İs ta n b u l — B ir C a m i dah ili
İstanbul — Intérieur d’une Mosquée
teldolabı bile yoktur. Faytonların yambaşmda mükellef Cadillac ve Buickler hareket halindedir. Milyonluk Istanbulda bol otobüs ve metro işle tecek yerde garib bir «dolmuş» icad etmişsiniz. Amerika ve Avrupa entellektüelleri kadar olgun ve üstün Türklerin yanısıra ortaçağ mü- teassıbları yer almaktadır. Türkler arasında iç iç değişikliği kadar dış değişikliği de çok bariz olarak görülüyor. Ingiliz kumaşından terzilerde kostümler diktiren beylerle Paris ve Viyana mo dasını anında kuşanan sık hanımlarınızla yamalı ve yırtık giyinen ve hattâ çorabsız ve ayakkabı- sız vatandaşlarınız aym caddelerde yanyanadır.
12 ay güneşiniz eksik olmadığı halde imalât hanelerinizde ve ekseriyetin meskenlerinde gün ışığı yoktur. Güneş altında güneşe hasret ya- şıyanlarm yanısıra güzel plâjlannızı modem ma yolu gençlerle uzun donlu yaşlılarınız doldur muş... Kültür hamlenizin en büyük eseri olan lâtin alfabesile basılmış Batı klâsikleri tercüme lerinin yarımda aym kitabevinin vitrininde, in kılâbınızın en büyük düşmanı taassubun sembolü
14 TÜRKİYE TURING ve Arab harfli dinî levhalar teşhir olunmaktadır. Minarelerinizde ezan okunurken bitişiğindeki plâk mağazalarının hoparlörlerinden yükselen samba ve raspa melodileri daha yaygaralıdır.
Beş asırlık muhteşem camilerinizin yanında en sefil Batı mimarisine müsaade, müsamaha ve hattâ tahammül etmek insafsız bir kompozis yondur.
Müzelerinizi büyük bir zevk ve gıpta ile gez dim. Bunlar hakikaten eşsiz birer hazinedir. Fa kat müze dışındaki sosyal sefalet bence daha mühimdir.
Türk dostlarımla görüşürken bana birisi (biz bize benzeriz) sözünü nakletti. Ben, Türkiyede gördüğüm ileri ve geri, müspet ve menfî tezad- lar zincirinden sonra bu hsusustaki intihalarımı aynı şekilde Türkler için formüllemem icab ederse: «Biz herkese benzeriz, fakat hiç birine benzemeyiz!» şeklini tercih edeceğim.
Bence en büyük kusurunuz ortayı ihmal edi şiniz ve bulamayışınızdır. En büyük üstünlüğü nüz de askerî cengâverliğiniz ve gönlünüzdür.
Lüzumsuz bir sahtekârlığa dalmadan intiha larımı sıraladım. îstanbuldan iyi hâtıralarla ay- yıldım. Istanbulu gelecek seyahatimde daha baş ka bulacağımı ümid ediyorum.»
Ve ra ENGSTRAM
(Stockholm’de çıkan Dagens Nigheter Gazetesinden.)
B o ze a a d a d a b ir Yeldegrirm eni
Moulin à vent à Bozcaada
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi