CUMHURİYET DERGİ
• t e
-GÖKHAN MERİÇ
Japon turistler Bab-ı Hümayun ’dan girerken...
Eserleri kadar
eski bir müze..,
Sarayın en mahrem yeri Harem Dairesi..
t : stünde yaprak süslemeler, arabesk lerle altın yaldızlı boyalı harflerin bu lunduğu heybetli bir kapıdan geçtik ten sonra, tarihin içine, dört yüz adım uzunluğunda, yüz adım genişliğindeki Top- kapı Sarayı’nın ilk avlusuna giriyoruz. Sara ya, Ayasofya’ya bakan Babı-ı Hümayundan girerek yöneliyoruz. Topkapı Sarayı’nda, Müze Müdürü Filiz Çağman ’a konuk olaca ğız.
Turist gruplarım getiren çok sayıda otobüs için avluda telaşlapark yeri aranıyor. Şanslı olup çabuk yer bulan araçlardan ziyaretçiler iniyor. Özellikle Uzakdoğulular’m çokluğu dikkati çekiyor. Onları Arapl ar izliyor. Ziya retçiler arasmda az da ol sa AvrupalIlar da yok değil. Tabii öğrenci gruplarını da unutma mak gerek...
Sergilenen eserler kadar, kendisi de eski olan birmüze; Topkapı Sarayı. Osm anlı’mn en önemli sivil mimarlık eserlerini de içeren Topkapı Sarayı Müzesi’ni yılda 2 milyondan fazla kişi ziyaret ediyor. Bu da İstanbul ’a ge len, hemen hemen her turistin sarayı ziyaret ettiği anlamına geliyor.
Osmanlı ’dan bu yana zaman zaman yapı lan restorasyonlarla günümüze gelebilen sa rayın sorunları fazla. 1964’ten buyanaTop- kapı Sarayı ’nda görev yapan ve halen müze müdürlüğü görevini yürüten Filiz Çağ- m an’m, Topkapı Sarayı Müzesi ve sorunları hakkında görüşlerini aldık:
“ Sorunlar çok, özellikle de böyle tarihi bir yapı için sorun olmaması imkânsız. Eğer so run yok deniyorsa o zaman düşünün ve şüp helenin. Yapılan çalışmalarımız var. Yeterli mi değil mi derseniz, böyle bir yapı için ye terli olmak söz konusu değil. Yapılan işler maddi güç isteyen işler. Şartlar elverdiğince, bu işlerin üstesinden gelmeye çalışıyoruz.”
Çağman, sarayın belli bir bütçesi bulun madığım söylüyor: “Bazı harcamalar için Kültür Bakanlığı tarafından gönderilen mik tarlar var. Ancak yeterli olmuyor. Zaten ülke mizde Kültür Bakanlığı ’na ayrılan bütçe ne kadar ki?”
Topkapı Sarayı’mn diğer gelir kaynağı da ziyaretçilerden alınan biletparaları. Öğren cilerin bedava girdiği saraya, siviller 2 mil yon lira karşılığında girebiliyor. B irde Top- kapı Sarayı ’m Sevenler Demeği var.
“Demeği, Topkapı Sarayı’nı gerçekten se ven akademik çevreler oluşturuyor. Buradan elde ettiğimiz gelirle sarayın günlük ihtiyaç larını karşılıyoruz. Kınlan camlan taktınyo- ruz, bozulan kilitler onanlıyor...”
Son günlerde yürütülen temizlik çalışma ları, Topkapı Sarayı’nın yüzünü bir ölçüde “ağartacak” gibi. Çalışmalar, Kültür Bakan lığı İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvan Müdürlüğü denetimin de, C İF’in sponsorluğunda yürütülüyor. On beş kişilik bir ekip tarafından sürdürülen te mizlik çalışmalan, beş yüz yıldır gerçekleş tirilen en kapsamlı çalışma. “ Yaşayan değer lerimize sahip çıkalım” fikrinden doğan ça lışmalar iki yıl sürecek.. CİF’in dışında spon sorlar da bulunuyor. Elmor firması sarayın tüm kalorifer kazanlarını, İSKİ ise tüm su bo rularını yenilemiş. Çağman restorasyon ça lışmalarının zahmetli ve kolay kolay bitme yen işler olduğunu söylüyor.
2 En önemli sorun 40 bin metrekare kapalı 5, alanı bulunan sarayın kubbe ve çatılarının şc kurşunlanmasr. “ Kurşun, kubbe ve çatıların üstüne sağlıklı bir şekilde kaplanmamışsa ® akıntı meydana geliyor. Akıntı sonucunda bi li nalarnem ve su alıyor. Restorasyon çalışma- ,5 larında temel ve çatıyla ilgili sorunların en
önde gelmesi gerekir.”
Birsıkm tıdapersonel eksikliği. “ Şuanda devlet memuru olarak çalışan 160 kişi
bulu-/ U
nuyor. 1964 yılında çalışmaya başladığım za man 350 kişi görevliydi. Hem güvenlik per soneline, hem de kaliteli elemana ihtiyaç var. Uzman sayısı yeterli değil.”
Sorunların sadece binaların zamanla yıp- ranmışlığından ya da ödeneksizlikten kay naklanmadığını belirtiyor. Ziyaretçi sayısı da sorunlara yol açıyor. “Yüz metre karelik bir odaya günde on bin kişi girerse, oradaki bağıl nemin derecesini siz düşünün. Bir taraftan bağıl nem, bir taraftan toz, bir taraftan ışık. Bütün bunlar eserler için çok yıpratıcı oluyor. Bu müzenin mevcut eserlerinin yüzde 80’i organik: kumaş, ahşap, kâğıt, fil dişi, inci, tül...”
Binaların ve sergilenen eserlerin, daha faz la zarar görmemesi için çözüm önerisi de ge tiriyor. “Topkapı Sarayı ’m n bugünkü yapısı ve binalarıyla elli-yüz sene sonrasına sağlık lı bir şekilde devredilmesi çok zor görünüyor. Eserleri barındırdığımız yerler zaten tarihi binalar. Buralarmüze binası olarak yapılan mamış. Sarayın bugün sergi alanı olarak kul lanıl an pek çok bö 1 üm ünü boşaltarak, çok az objeyle ziyarete sunmak, depodaki eserlerle de çok farklı, yine bu çevrede Topkapı Sa ray’ları oluşturmak en iyisi olacak.”
Birinci avluda Darphanenin biraz aşağı sında bahçelerin, ‘Bahçekapısı’ adı verilen büyük kapısı görülüyor. Eğimli bir arazide bulunan ve tepe üstündeymiş izlenimini ve ren bu kapıdan, her zaman temiz tutulan bir alana giriliyor. Genellikle, cuma günleri, devlet büyükleri camiden çıktıktan sonra bu raya gelir, cirit oynarlarmış. Zaman zaman katılımcıların sakatlanmasıyla sona eren bu oyunları seyreden sultan hoşnut kalırsa ve özellikle oyunda zarar gören olmuşsa, oyun culara içinde beş yüz akçe bulunan bir para kesesi verirmiş. Devamı 17. yüzyıl Fransız gezginlerinden J.B. Tavernier’in ‘Topkapı Sarayı’nda Yaşam’mdan:
"... Padişah gittikten sonra oy unu bi 1 enler avluda kalır, isterlerse bütün günü cirit oyna- yarakgeçirebilirler. Ancak, artık ne kadar iyi oynarlarsa oynasınlar, ne kadar sakatlanırsa sakatlansınlar hiç kimseden hediye bekleye mezler. A rtık onların cesaretlerine seyirci olan ne padişah kalmıştır ne de bağışları da ğıtacak veznedar.”
Cevdet Paşada, meşhur ‘Tarih-i Cevdet’in 11. cildinde, ikinci Mahmud’ un cirit oyunla rım izlemek için eski saraya gittiğini yazıyor
Güvenlik de sorun
Gruplarını terk eden iki Arap turist, Babüs- saade kapısından geçip soluğu ikinci avluda alıyor; biz de peşlerinden.
Bu avlunun sağında sarayın mutfak ve ki lerleri bulunuyor. O dönemde padişahın, va lide sultanın, cariyelerin ve hizmetlilerin ye mek programlan birbirinden farklı olduğun dan mutfaklan da aynymış.
“ Sofra başında yemek yemek sıradan bir olay değil, özenli bir törendi. Bütün bir gün boyunca da sarayın dehlizlerinden bitmek bilmeyen türlü şekerleme ve şerbet taşıyıcı dan, Valide Sultan’ın, Kadın Efendilerin, Pa dişahın gözdelerinin dairelerine gidip gelir di. Şerbet, harem kadınları arasında çok be ğenilen bir serinlikti, çünkü çoğu tatlıya düş kündü.”
Haremle mutfak arasındaki ‘sıcak’ ilişki, Alev Lytle G routier’in ‘Harem/Peçeli Dün ya’smda böyle anlatılıyor.
Sarayın damak tadına düşkünlüğünden, M. de M .d’Ohsson 18. yüzyılda yazdığı ‘Os manlI İmparatorluğu’nunGenel Görünümü’ adlı eserinde de söz ediliyor:
“ Şerbetlerin hazırlanmasına gösterdikleri özen, Fransızların şaraplarını hazırlamaya gösterdikleri özen kadar karışıktı. Şerbetler çeşitli meyve sularına pek çok çiçeğin, örne ğin gül, fulya, hercaimenekşe, ıhlamur ve pa patyaların karıştırılmasıyla hazırlanıyordu.
Topkapı Sarayı Müdürü Filiz Çağman.
Günde on bin kişinin
girdiği yüz metre karelik
odalar... Bir taraftan bağıl
nem, bir taraftan toz, bir
taraftan ışık. Çoğu organik
olan tarihi eserler için herşey
çok yıpratıcı. Topkapı
Sarayı Müze Müdürü Filiz
alçak tavanlı bu büyük salonda haftanın dört günü divan toplantıları yapılırdı. Sadrazamın başkanlığında yürütülen toplantılar sırasında padişah Kubbealtı’na bitişik olan Adalet Kasrı’ndaoturur, küçük bir pencereyle Kub- bealtı’na açılan odasından toplantıyı izlerdi. Kubbealtı ayrıca adalet dağıtma görevini de yürütüyordu. Herkesinkendisini savunmak durumunda olduğu bu sistem, Fransız sey yah A. Ubichi’nin 16. yüzyılda yazdığı hatı ralarında şöyle yer alıyor: “ İnanılmaz şey! Barbarlar diyan denilen bu muazzam şehirde ne cinayet, ne zor kullanma, ne de şiddet gö rülüyor. Herkesin hukuku, eşitlik esasına gö re temin ediliyor. Bütün mülteciler, emin bir sığmak buluyor ve büyük küçük, Hıristiyan Müslümanhep aynı adalete tabi tutuluyor.”
Yine adalet ve eşitlik konusuyla ilgili, Avusturya elçisi Busbecg, Kanuni Sultan Sü leyman’la görüştükten sonra şunları yazıyor: “Biz huzurdayken büyük bir kalabalık vardı. Bu koca mecliste hiçbir kimse yoktu ki, bu lunduğu mevkiyi ve rütbeyi şahsına, başarı sına ve cesaretine borçlu olmasın. Hiçbiri sırf filanın soyundan gelmiş olması dolayısıyla diğerlerinden üstün mevkiye gelsin.”
Gözlerimiz birden Babüssaade kapısına kayıyor. Dikkatimizi çeken, kapının önünde ki kalabalık. Tıpki padişahın tahta çıkışı sıra sında dağıttığı cülus için oluşan kalabalık gi b i. Bir de bayramlarda ve cenaze törenlerin de hıncahınç olurmuş burası. Kısacası Ba büssaade kapısı, padişahların tahta geçiş me rasimi olan cüluslarda, olağanüstü hallerde ve bayramlarda taht vazifesi görürmüş.
Çağman, “ Sarayın elli-yüz
sene sonrasına sağlıklı bir
şekilde devredilmesi çok
zor görünüyor” diyor ve
çözümler öneriyor.
Ayrıca bazılarına misk, am ber ve sarısabır esansları ilave ediliyordu.”
Mutfakların karşısında padişahların küçük ahin yani Has Ahıryeralıyor. Padişahın atla- nm n banndığı bu ahır özellikle çok sayıdaki çalışanıyla dikkat çekiyor. Üç yüz nalbant, iki bini geçen katırcı ile devecilerin çalıştığı ahırda 16. yüzyılda üç yüz olan hademe sayı sı 18. yüzyılda iki bine yükseliyor. B ir ahır emin tarafından idare edilen ahırdan bugüne, eyerler, at örtüleri, gemler, yularlar kalmış.
İçinde yaldızlı kaplamaların göründüğü.
Arz Odası
Şimdi de Arz Odası’ndayız. Üçüncü avlu daki odanın çevresi revaklı, saçakları geniş ve duvarları çiniyle kapl ı. Odanın ortasında birde fiskiyeli çeşme var. Kapının tam karşı sında da padişahın tahtı. Taht konusundaki aynntıları yine Tavemier’den okuyoruz: “Bu taht son derece gösterişli olup sunak biçimin dedir. Hâzinede bu tahtı örtmek için özel ola rak yapılan çok değerli sekiz tane örtü bulu nurdu. Padişahın tahtı, kabul edeceği elçiye verdiği değere göre, bu örtülerden biriyle kaplanırdı.”
Arz Odası’ndan çıkıp, ‘mukaddes emanet lerin’ korunduğu Hırka-i Saadet Dairesi’ne giriyoruz. Burada25 Temmuz 1518’den, ha lifeliğin kaldırıldığı 3 Mart 1924 tarihine ka dar aralıksız Kuran okunmuş. Bu gelenek bu gün de sürdürülüyor. Etrafı revaklı ve üstü dört kubbe ile örtülü olan bu daire, Fatih Sul tan Mehmet tarafından yaptırılmış. Hırka-i Saadet’in uhrevi ortamı, herkesi derinden et kilemiş gibi. Kimi dua ediyor, kimi de mu kaddes emanetlere bakarken gözyaşlarına hâkim olamıyor.
Ve kütüphane...
Üçüncü avluda son olarak Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanesine giriyoruz. Saray mü ze haline getirildikten sonra, satın alma ve bağışlar yoluylaoluşturulan kütüphane ziya rete kapalı. Çağman, yerli ve yabancı araştır macıların Kültür Bakanlığı ’nm izniyle bura da araştırma yaptıklarını söylüyor. “Kütüp hanede ilk elle yazılan Kuran-ı Kerim’lerden tutun da, ünlü tarihçilerin yazdıkları kitapla ra kadar tüm eserler bulunuyor. Kitapların dı şında ünlü Osmanlı hattatlarından hat örnek leri, ve hat sanatıyla ilgili kalem, kalemdan, makta, makas, kubur, kalemtıraş, rahle, mü hür, Kuran muhafazaları ve haritalar korunu yor.” BueserlerTürkçe, Farsça, Arapça, Yu nanca, Ermenice, Sırpça, İbranice ve Sürya- nice yazılmıştır.
Harem Dairesi
Yerli yabancı herkesin dikkatini çeken Ha- rem Dairesi... Sarayın en ‘mahrem’ yeri. Her dönemde Doğu ’ya özgü bir kurum ve özgür
Ara Güler’in objektifinden Topkapı Sarayı’ndan bir iç görünüm...
lükleri kısıtlanan kadınların tüm yaşamlarını sürdürdükleri birmekân olarak algılandı bu rası. Tarihçi DursunBey’in dediğince, “Eğer güneş dişi olmasaydı-Arapçada güneş anla mına gelen ‘şems’ sözcüğü Arapça dilbilgisi kurallarına göre dişi bir sözcüktür- onun bile hareme girmesine asla izin verilmezdi.” Bu nedenle Harem ’e ilişkin anlatımlar ve betim lemeler genellikle hayale, söylentilere ve ya kıştırmalara dayanıyor.
1970’li yıllara kadar ziyarete kapalı olan haremde restorasyon çalışmalarının sürdü
ğünü söylüyor. Her dönem de değişen resto rasyon anlayışının Topkapı Sarayı ’m gerçek kimliğinden uzaklaştırıp, uzaklaştırmadığı nı sorduğumuzda “Hayır. Bu durum sarayda yaşanmışlığı ifade eder” diyor.
Dört avlu ve onlarca yapıdan oluşan Top- kapı Sarayı’m bir günde sindire sindire do laşmak güç. Haremi, Kubbealtım, Arz Oda sı ’ m, Hırka-i Saadet Dairesi ’ni, Bağdat Köş- k ü ’nü, mutfakları, Has Ahır’ı dolaşmak için birkaç gününüzü vereceksiniz kaçınılmaz olarak...-^
Başlıca sorun 40 bin metre kare kapalı alanı otan sarayın çatı kaplamalarının onarımu..
«
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi