• Sonuç bulunamadı

Zeytin sardunya: Istanbul'un göbeğinde buram buram Akdeniz kokusu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zeytin sardunya: Istanbul'un göbeğinde buram buram Akdeniz kokusu"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KEYİFLİ

KONAKLAMALAR

HOW

• JakDELEON

Ortasında 44 konuğun karşılıklı oturup demlenebileceği uzun

bar, ham ahşap tezgahtan yapılmış. Arkada şişe falan

görünmüyor, hepsi üstte... İstanbul'da çok ender rastlanan bir

"üst bar" var Zeytin Sardunya'da... Barın tavanı kurşunla

kaplı... Havayı ağırlaştırdığı aklınıza sakın ha gelmesin, tam

aksine hoş bir "gümüşi gökyüzü" duygusu veriyor.

■■■

İstanbul'un

göbeğinde

buram

juram Akdeniz kokusu...

’’eski Bodrum” sokağının kuytu­ sundaki Zeytin Bar’a adım attığı­ mızda anlıyorduk gerçekten A k­ deniz’e indiğimizi; turunç ve ada­ çayı tüten ” mis gibi” bir gece, ilk kadehten alınan ilk yudum ve ” Ohhh, dünya varm ış!” duygu­ su...)

Bodrum.Zeytin’in kapısı tam altı yıl açık kaldı. Sonra çok şey değişti. Bodrum (biz ’’Bodruman- yak” lar için bile) tanınmaz hale geldi. Bir de Gülsün’ün can oğlu Murad büyüdü. Eh, şarttır, ço­ cuk İstanbul’da okuyacak, o za­ man ne yapsın annesi? ’’Kesin dönüş” yapar, başka ne yapacak! Gülsün İstanbul’a geldiğinde ço­ cukluk arkadaşı Sedat Zincirkı- ran’la karşılaşıyor ve işte, Zey- tin_Sardunya’nın günümüzde de süren ’’destanı” böyle başlıyor. Şöyle ki: Leyla ve Sedat Zincirkı- ran, önce Etiler’de, ardından Gayrettepe’de Sardunya Resta urant’ı açmışlardı. Sedat Gül- sün’e ortaklık öneriyor, Gügü kabul edince de bugünün Zey- tin.Sardunya’sı doğuyor. Gülsün heyecanh, yeri baştan sona ’’tan­ zim” ediyor, 44 konuğun karşılık­ lı oturup demlenebileceği uzun bir bar yerleştiriyor ortaya. Ham ahşap bir "tezgah” bu, Brezilya kökenli bir ağaçtan yapılmış ma­ sif bir bar, budakları bile yerin­ de. (Yukarıda yazdık ya, müda­ vim isterse barın içine de girebi­ liyor ve eşi dostuyla karşılıklı oturabiliyor, benim gibi amatör

bir ’’barmen” için bundan daha büyük keyif olabilir mi?)

TAVAN

KURŞUNLA KAPLI

Arkada şişe falan görünmü­ yor, hepsi üstte, yani İstanbul’da çok ender rastlanan bir ”üst bar” var Zeytin.Sardunya’da. Meşre­ binize konyak mı yatkın, efen­ dim? Barmen uzanıyor, iki metre yüksekteki cam raftan şişeyi in­ dirip kadehi dolduruyor. Yeri gelmişken değinelim, barın tava­ nı kurşunla kaplı, hayır, havayı ağırlaştırmıyor, tam aksine hoş bir "gümüşi gökyüzü” duygusu veriyor. Barın hemen içinde de kocaman bir tahta sandık; boş şi­ şeler oraya istifleniyor, ardından doğru en yakın ” cam dönüşüm” kutusuna. Gülsün has çevreci, nasıl olmaz ki, feyzini ’’eski Bod­ rum’dan almış!

Dem aldık, yeri geldi, başımızı çevirip dışarıya bakar olduk, "gerçek” dünya hâlâ yerinde du­ ruyor mu, diye. Duruyor durma­ sına da, bir tuhaf duruyor: Bol yeşillikli, minicik bir bahçe gü­ lümsüyor bize! Yahu Gügü, bu nasü iştir, Gayrettepe’nin ’’soma­ ki” beton blokları arasında bir bahçe olsun, haydaaa, buyurun nostaljiye, işte efendim biz kü­ çükken buralarda top koşturur­ duk da babamız elindeki kalın değnekle dalları dövüp dut yağ­ dırırdı başımızdan aşağı, çayır

S

ÎZ hiç Olea Europa- ea_Geraniaceae Pelar­ gonium barında Rubus Idaeus ve Citrus Au- rantium likörleri içti­ niz mi?

Efendim? Ne diyor bu yazar, şeklinde bir soru işareti mi oluş­ tu zihninizde? Latince terennüm ediyorum, beyefendi, Latince; hep OsmanlIca paralayıp Do- ğu’nun şemsiyesi altında kalacak değiliz ya, biraz da Batı’h atmos­ ferde "seyrüsefer” eyleyelim. (Bak, dayanamadım, yine Os­ manlIca bir kelime damlayıverdi kalemimden; ne yaparsınız, insa­ nın özünü inkar etmesi mümkün değil...)

Bakın ben ne diyorum bu mümtaz ” rûzname” nin birinci satırında:

"Siz hiç Zeytin_Sardunya ba­ rında ahududu ve portakal likör­ leri içtiniz mi?”

İşte o kadar. Ya siz ne sanmış­ tınız? Yazarınız bermutad zaman tüneline dalıyor da yolunu şaşırı­ yor, yanlış bir sapaktan geçip milat öncesi Roma’da buluyor kendim, oradan da ver elini Co­ losseum Bar, bir yanında Julius Caesar, diğerinde Marcus Anto­ nius, şarap dolu anforaları üstüs- te deviriyor...

Yok yahu?

Bizde İstanbul nam şehrin çe­ peri dışına çıkacak göz var mı, muhterem?

Hadi yine iyisiniz, bu sefer ha­ beri İstanbul’un en ’’popüler” barlarından biri olan Zeytin_Sar- dunya’dan veriyoruz, ola ki bir Cuma akşamı kapışım tıklatmış- sımzdır da içerisi dairelerin çıkış saatinde Fatih_Harbiye tramvayı gibi olduğundan gerisi geri dön- müşünüzdür; bu yazıyı okuyun­ ca Zeytin.Sardunya’ya gitmiş ka­ dar olmakla kalmayacak, tüm bir geceyi o benzersiz atmosferde geçirmiş sayabileceksiniz kendi­ nizi.

Bu işler ne zamanların işleri? Bu işler yeni zamanların işle­ ri.

Adettendir, biraz gerilere uza­ nalım. Yok, çok değü, elifi elifine 10 yü öncesine. 1985, Gülsün Sa­ mi Coşar hemşiremiz Bodrum’a yerleşiyor. TM T Oteli’nin resep­ siyonunda çakşırken kendi ban- m açmak duygusu doğuyor gön­ lünde. Ama ne doğuş! O mahalle benim, bu kıyı senin gezinirken, çok eski bir Girit evinin avlusu­ na aşık oluyor ve "orijinal” Zey­ tin Bar orada kapı açıyor.

(Şimdi parantez, hatırlıyor musun sevgili Gügü, o minicik

(2)

çimen diz boyuydu, falan... Bah­ çe iyi ki ” cep gibi” , bunca çimen­ to yığını arasında doğru dürüstü­ ne rastlasak hepten ’’transfor- masyon” a uğrayıp ortalıkta Pier- re Loti gibi gezineceğiz!

Gözlerimizi camdan alıp çev­ reye bakıyoruz. Duvarları kapla­ yan özgün baskılara dalıp gitmiş­ ken, masalardaki mumların tit­ rek ışığında bir yüz pek de tam­ dık geliyor bizlere. Siz misiniz, muhterem Yasemin Hanımefen­ di, her daim olduğu gibi ince ve zarifsiniz ama rengi ruhsarımz pek de soluk. Yaklaşınız, sevgili Yasemin Hanım, çok değil, bun­ dan 10 yıl önce Bodrum.Zey- tin’de bir imbat esintisi gibi gir­ miştiniz hayatıma...

Ama bir dakika, siz Yasemin değilsiniz.

Olsun, burası da Bodrum de­

ğil-Yine de, müsaade edin, size kıymetli ’’müzisyen” dostum A til­ la Demircioğlu’nun ’’A şık Ol­ dum” isimli bestesini armağan edeyim, güfte Mehmet Te­ oman’ındır efendim:

”01ur a, dünya güzeli bir sev­ gili buldunuz,

Ve onunla dosta düşmana övünüp durdunuz.

Bir krallık, hegemonya, şato­ lar kurdunuz,

Zil takıp da uluorta oynayıp durdunuz.

Sanmayın bir ömür boyu tıl­ sımlar sürer,

Sanmayın şansınız açık, hep bu böyle gider,

Sanmayın bu efsaneler hiç bu­ gün göze gelmez,

Sanmayın imrenenlerin naza­ rı değmez.

A şık oldum, yaman oldum, ben ne oldum demeyin,

Kanat açmış, siz uçarken, iş işten geçer.

A şık oldum, yaman oldum, ben ne oldum demeyin,

Haz gölünde siz yüzerken, kuş uçup gider.”

MÜDAVİM COŞUYOR

Zeytin.Sardunya biraz da A til­ la Demircioğlu demektir, hatta akşam 23:00’ten sonra gelenler için külliyen A tilla Demircioğlu demektir. Bu Atilla bir fenomen, haza sihirbaz, gitarının ve sesi­ nin tellerini öyle bir konuşturu­ yor ki barmen tayfasına ’’ektra” iş çıkıyor, bir içeceğiniz varsa üçten devam edip beşte karar k ı­ lıyorsunuz! Çocuk usta, canım, romantik romantik ’’teganni” ederken bir de bakıyorsunuz or­ talık sekiz Richter ölçeğinde bir deprem gibi sallanıyor, neymiş, Atilla İtalyanca, Fransızca ya da Türkçe nefis bir ” hızh” yla müda­ vimi coşturuyor! Latife bir yana, gerçek bir bilimadamı aynı za­ manda bu dostumuz, Galatasa­ ray Lisesi’nde Fransızca öğret­ menliği yapıyor ve Galatasaray Üniversitesi’nde ’’Metodoloji” ,

yani sosyal bilimlerde yöntem ve felsefe dersi veriyor. (Çok şükür yahu, neydi o ’’Mozart’a haber salın, Gülhane’ye gelsin de sazla­ rım ızla atışalım,” şeklinde inci­ ler yumurtlayan ’’popüler star”lar!)

Kim ler geliyor Atilla’yı dinle­ meye?

Gülsün’ün babası Ömer Sami Coşar, Sedat’mki de Necati Zin- cirkıran ağabeylerimiz olunca, sadık bir ’’medyacı” kitlesinin kapıları sürekli zorlaması nor­ mal. Aynı oranda tutkunların ba­ şını ” yuppie” ler çekiyor, ayrıca sinema dünyası da kerem edip bu nezih mekânda sofra kuru­ yor. Her gün mü? Hayır, Pa­ zar’ları kapalıyız efendim ama diyelim ki bir geceyarısı (ya da geceyarısını geçen bir vakitte) acıktınız, olur a, hemen koşunuz Zeytin_Sardunya’ya; mutfak sa­ baha kadar açık. (Bu yazıyı yazı­ yorum, saat sabahın biri, ikiye doğru biter, eh, günlerden de Cu­ ma, Hollandaise soslu dana file tam kıvamındadır şimdi!) Bence İstanbul’un en iy i mutfakların­ dan birine sahip bu ” bar.resta­ urant” . ” Bir bilen”in tavsiyeleri­ ne (yani benim tavsiyelerim e) uyacak olursamz, pirinçli ve de- reotlu zeytinyağlı enginarla baş­ lamanızı öneririm; olmadı, ıspa­ naklı ve karidesli ’’crepe Floren­ tine” de şayanı tavsiyedir. De­ vam (ve ana yemek) yukarıda be­ lirttiğimiz gibi Hollandaise soslu

Zeytln.Sardunya Bar.Restaurant, Yıldız Posta Cad. 25,

Gayrettepe (Tel: 27487 13) dana file ya da Uzakdoğu usulü sebzeli tavuk sote olabilir. Tatlı olarak çikolatalı sufle ve kay­ maklı ayva tatlısı ’’tatlı tattı” ba­ şa yarışır. Aşçıbaşı Engin Türet- kan’a selam olsun!

MÜZİKAL DAKİKALAR

Engin Bey’den yola çıktık, di­ ğer dostlarımızı da tanıyalım, müdavimi kapıda ” şef” A li Dirim karşılar, her zamanki çelebi eda­ sıyla elini sıkar ve yer gösterir. Servis elemanları Mehmet Ko­ şar, Ayhan Göl, Osman Çilingir, Hurşit Karlıdağ kalabalıkta me­ kik dokur ve kim seyi aç (hele "susuz” ) bırakmaz! ” D.J.” Müfit Bozacı’ysa nefis koleksiyonuyla konuklara müzikal dakikalar ge­ çirtir, sonra sazı ve sözü A til­ la’ya devreder...

Müsaade ederseniz, bu nokta­ da özel bir insan için özel bir pa­ ragraf açmak istiyorum. Evet, barmen Kemal Gedik değerli dos­ tumdur ama (daha da önemlisi) 1994 Türkiye Barmenler Demeği yarışması şampiyonudur. Bu bi­ rincilikten önce, 1992 Amaretto di Saronno yarışmasında ikinci lik almıştı. İşte Kem al’in Zey- tin.Sardunya ekibine katılması da o yıla denk düşer, daha önce Şadırvan, Ece Bar, Çiçek Bar, Keçi Bar, Grand Yazıcı (Uludağ) ve Kervansaray (Kuşadası) gibi yerlerde ” shaker” sallamış, kok­ teyllerini renk skalasının binbir durağında gezdirir olmuştu. Ke­ mal Gedik 1982 yılında ’’papyon bağlamış” . (Ne hoş deyim, "peşte- mal kuşanmak” gibi birşey, çö­ mezin ustalığa, yani kalfanın barmenliğe yükseldiğini gösteri­ yor.) Onca başarıdan sonra ama­ cı bu yıl Kanada’da yapılacak olan Dünya Barmenler Yarışma- sı’na katılıp Türkiye’ye bir ’’Dün­ ya Şampiyonluğu” getirmek. Haydi Kemal, Zeytin.Sardun- ya’nın tekmil müdavimleri seni destekliyor!

Vakit hayli ilerledi. Am a ol­ sun, öyle hemen kalkıp kapıya seyirtmek yok. Önce Kem al’i 1994 yılında şampiyon yapan ’’Geranium” (yani Sardunya) kokteylinden tadacağız. 4 cl Absolute votka 1 cl Archer’s 1 cl Blue Curaçao 1 cl Malibu 6 cl portakal suyu

Karışım ı ” shaker”da buzla çalkalayınız, margarita bardağı­ nı hindistancevizi rendesine ba­ tırdıktan sonra sununuz.

Afiyet olsun ve dahi iyi sabah­ lar!

SHOW 21

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Oysa kültürel ve do ğal çevre için asıl ' sorun 'un " korumak "tan değil " korumamak "tan kaynaklandığını; bu nedenle önlem al ınması gerekenin de yine

İstanbul'da yaşayan Tokatlılar, Yeşilırmak Tozanlı çayı üzerinde yapılmak istenen 5 HES projesine karşı Taksim'de yürüyü ş düzenledi.Yeşilırmak Tozanlı

Tolga Yarman, geçen günlerde TBMM'den geçerek onaylanan nükleer santralların kurulumu ile ilgili yasanın "buram buram tercüme koktuğunu ve gayri milli" olduğunu

Türk Halk müziği sanatçıları o güzelim buram buram Anadolu kokan türküleri okudukça bizim birbirimizden ayrı görmek sev- dasında olan kişilerin akıllarına güldüm..

‚İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Derslerinde Deyim Ve Atasözlerinin Öğretiminde Dramatizasyon Yönteminin Etkililik Düzeyi‛, Yüksek lisans tezi, Selçuk

Yukarıda ileri doğru dörder ritmik saymada ve yerine hangi saymada ve yerine hangi sayılar gelmelidir?.

Budapeştedeki Türk paviyonu yeni Türkiye için bir muvaffakiyettir.. Bunun başlıca sebeplerinden bi- ri, sergi tertip hey'etinin paviyon binasına son dere- ce

Orada hem bir köy ikliminin hasat kokusu ile buram buram tüten esa­ tiri havasını, hem de büyük şehirle­ rin kusursuzluğa doğru yaptığı san’­ at