B a ş y a z ı
Açık Mektup:
y ..
g [ ^
M u h a ta p la r:
Bö iükbaşı, Erim,
G ök
ay
Ahmed Emin YALMAN
[Siyasî hayatta başarı kazanmak istemek meşru bir şey dir, hattâ makbul bir şeydir, çünkü kendi hesabına hiçbir başarı aramayanlar arasında siyasî hayatın mücadelelerini ve zahmetlerini göze alanlara az rastgelinir. Bütün mesele, başarıyı iğri ve bulanık yollarda değil, doğru ve berrak yolda aramağı tercih etmekte, uzun vadeli hesaplarla asü bunun kârlı ve emin olduğunu kavrayabilmektedir.
Bilgi ve görgü noksanı ve meziyet sermayelerinin azlı ğı dolayısiyle iğri yolu, kurnazlık ve fırsat düşkünlüğü mecrasını seçenlere diyecek bir şey yoktur. Fakat, kendile rine doğru yollarda devamlı başarılar kazandırabilecek me ziyetlerle, bilgilerle ve görgülerle teçhiz edildikleri halde bunları kullanacak ve şeytandan gelen meyilleri frenleye
cek yerde, iğri yollara kayanların ve kurnazca bir dema gojiyi dürüst bir demokrasi hizmetine tercih edenlerin kar şısında yüreğimizin yanmaması mümkün mü? Madem ki bu gibilerin basiret frenleri, ihtirasların baskısı karşısında işleyemiyor, kendilerine el uzatmak ve fren hizmetini gör mek doğru olmaz mı? Ben bu gayreti çok hasta ve İrade siz bir insan durumunda gördüğüm Adnan Menderes’ten ta sonuna kadar ümidi kesmedim. «Hâlâ mı onda ümidin var?» diyenlerin tarizlerine aldırmadım, ikaz vazifesini bir düzi- ye yerine getirdim. Bugün de gözümün önünde ayrı ayn bir takım değerler taşıyan dört kişi var: Soyadlarmm al fabesi sırasiyle Profesör Ali Fuad Başgil, Osman Bölükba- şı, Profesör Nihat Erim, Profesör Fahreddin Kerim Gökay. Bunlara birer birer hitapta bulunacağım ve açık mektuplar yazacağım. Gazetemizin sütunlarında sözlerime cevap ver mek isterlerse, kendilerine sütunlarımız açıktır.
Böyle hitaplarda bulunmak suretiyle bir netice çıkar mı? Önümüzde büyük zorluklar var, hayır tarafını tutacak münevverlere olan ihtiyaç hudutsuzdur. Bu itibarla bir de neme yapmak herhalde zahmete değer.J
Prof. ALİ ÎT ’AD BAŞGİL’e
S
ayın Başgil,. . . .
„ . ^ . . . , .1947 yılında Hür Fikirleri Yayma Cemiyetim sizinle be raber kurduk, diğer münevverlerimizin de yardımıyle bu cemiyeti o devirde çok değerli ve verimli bir fikri faaliyetin merkezi hâlinde bulundurduk. 1947-1950 yılları, demokrasi mizin altın devri sayılmağa değer. Hür Fikirleri Yayma Ce miyeti hareketini idare tarzınızla, göz ve iç açıcı yazılarınızla sizin o devrin en ön safdaki yıldızlan arasında, yeriniz vardı. Güzel bir istikbâlin müjdecilerinden ve yapıcılarından biri sayılıyordunuz, size güvenenler ve dayanmak isteyenler çok tu. Din bilgisi ile modem hukuk anlayışını ve müsbet bilgiyi şahsiyetinizde birleştirmeniz; lâyikliğin etrafındaki boşluğu doldurmağa hizmet edeceğiniz ve İslâm dininin yüksek ve ge niş ruhuna uygun bir din anlayışının öncülerinden ve akın cılarından biri olacağınız ümidini uyandırıyordu. Eğer siyasî emelleriniz varsa, bunları gerçekleştirmek için her meşrû im kân size' açıktı.
ir de 1950’den sonra ne görelim, sayın Başgil? Ortalığa politika ihtiraslarının karanlığı bastığı, irticaa dayanan bir ’ kitle hareketinin münevver cepheye karşı yürütülmek isten diği bir dakikada siz bir Atatürk ve rejim düşmanı sıfatiyle irtica bayrağını açtınız, hilâfetin ve saltanatın geri gelmesine dair bir beyanname neşretmek gibi tarihî bir günah işlediniz. Samimî kanaatinizin bu olduğunu iddia etmeğe imkân yoktu, çünkü Atatürk’e hulûs çakmak maksadiyle yazdığınız kitaplar da İslâm dininin ulvî ruhuna karşı çok çirkin, çok mânâsız ve fuzulî tecavüzler vardı. Bunları baskı altında yazdığınızı iddia edemezdiniz. O devirde başka hiçbir aklı başında münevver, dine karşı bu şekilde bir saygısızlığa sapmamıştı. Demek ki sizin, her devrin havasına göre en fazla göze çarpmağa çalış mak yolunda bir zaafınız, bir fren ânzanız var. Bunu bilme niz ve bilmemiz gerektir.
B
ugün ihtiraslı partiler sizin etrafınızda dolaşıyorlar. Sizin bir partiye yarım milyon rey getirebileceğiniz yolunda bir şöhretiniz var. Kendi hesabına hiçbir siyasî ihtirası olmayan bir gazeteci ve sizin Hür Fikirler hareketindeki yol ve yazı arkadaşınız sıfatiyle size şunn temin ederim ki bu şöh ret kâziptir. Böyle iddialarda bulunanlar, Türk vatandaşının aklını, basiretini, huzur ve istikrara, millî birliğe olan hasretini tanımayanlardı]-. Gerilik yolunda yürümekte devam edecek olursanız, kendinizi bir çıkmazda bulacaksınız. Memleketin se lâmetine ait mes’uliyeti duyan ve taşıyan vatandaşlar size kem gözle bakmak hakkını kazanacaklardır, geriler arasındaki nü fuz ve mevkiiniz ise bir saman alevi mahiyetini geçmeyecektir. Atatürk’ün hayatı zamanında neşrettiğiniz satırları ve 1950 den sonraki garip neşriyatınızı bilmeyen vatandaşlar olabilir. Fakat siz kendiniz, bunların hepsini biliyorsunuz, hepsini müs bet ölçülere vurabilecek, btitüu bu tezatlar ve taşkınlıklar hak kımla bir hükme varacak bir mevkidesiniz, çünkü müsbet su rette işleyebilen bir dimağınız var.Sorarım size, Sayın Ali Fuad Başgil, tövbe etmenin, doğ ru yolu tutmanın, şöhret ve başarı yolundaki her türlü arzu ve meyillerinizin gerçekleşmesi imkânını o istikamette arama nın, dürüst münevverlerin ve anlayışlı vatandaşların saygısı na lâyık bir hâle gelmeğe çalışmanın zamanı gelmemiş midir? İhtiras hastalığının Yassıada’daki kurbanlarının acıklı hâli or tada dururken, onların izinde yürümek, geriliğe tâviz vermek, hizmet etmek sizin gibi bir şabsıyete yakışır mı?
İslâm dini, nefisle mücadeleye girişmeği, içimizdeki şey tanı yenmeği en büyük kahramanlık ve zafer sayar. Milletimiz, tövbe eden, doğru yolu taze bir imanla seçen adamlardan hoş lanır ve geçmişteki hatâları cömertçe affeder. Bu gerçeklerin karşısında sizi kendi vicdanınızın huzurunda nefis muhasebe sine çağırıyorum, saym Başgil... Netice hakkında ümitsiz de ğilim. Arkadaşlık ettiğimiz yıllarda hakkınızda edindiğim ka naat yanlış değilse, sizin bir iyi tarafınız, kötü ihtirasdan İğre nen bir köşeniz herhalde vardır. Buna dayanarak, irade freni nizi iyi kullanabilmenizi ve bundan sonra ancak doğru ve dürüst yolların yolcusu olabilmenizi Allahtan dilerim.