• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş Savaşı'nın Elifleri:Gazi, 30 Ağustos'u anlatıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kurtuluş Savaşı'nın Elifleri:Gazi, 30 Ağustos'u anlatıyor"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

m

Mİ**!

Ağustos Özel Eki

Kurtuluş

Halime Çavuş,

Çete Ayşe,

.

Hafız İzbeli’nin torunlarını

Tİ i 9 9 9 j / ‘t 9gy - * 9 'V I • Si 3

fc80 yıl önce Gazi oradaydı;

Can -Oündar’ın kaleminden

bayrağını

İzmir’de

indiren bir Mu^evrgenciyd

(2)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

Torunlarla Elif Korap görüştü.

Efsane

ELİF KORAP

e k o ra p @ m illiy e t.c o m .tr

G

enel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Y. Yılmaz "30 Ağustos için çok özel bir ilave yapalım" deyince, acaba Kurtuluş Savaşı'nın kahraman kadınlarının

torunları yaşıyor mudur, diye düşündük. İtiraf etmek gerekirse pek de umutlu

değildik. Tarih kitaplarında adı geçen pek çok kadının gerçekten yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorduk.

Kahraman kadınlar vardı elbette, ama onların arasında bazı isimler sembol olarak ön plana çıkmış ve yayılmış

değil, gerçek...

olabilirdi. Bir de çocukları, torunları hayatta kalmış mıydı acaba?

Gerçekten de kentlerinde heykelleri dikili kahraman kadınları sorduğumuz pek çok valilik, yerel tarih grubu "yakınları var mı bilmiyoruz" yanıtını verdi.

Veee sonunda, biz Nene Hatun'un torunlarını Erzurum, Çete Ayşe'nin torununu Aydın, Halime Çavuş'un torununu Kastamonu'nun bir köyünde ve Sabiha Izbeli'nin torununu da yine Kastamonu'da bulduk.

Sandıklarında sakladıkları fotoğrafları arayıp buldular, büyükannelerinin yaşadığı evlerde yine büyükannelerinden kalan kıyafetler, şallar, başörtüleri içinde

Bünyamin Aygün'e pozlar verdiler. Tabii bir de aile büyüklerinden kalan

kahramanlık öykülerini anlattılar... Hepsinin hikayesi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Mustafa Kemal'in Kağnısı" şiirindeki kahraman Elif'i anlatıyordu sanki. Kurtuluş Savaşı sırasında cepheye cephane taşıyan Elifin öküzü Kocabaş'ın bir noktada durmasıyla nasıl

kahrolduğunu ve sonunda nasıl kağnıya kendini koştuğunu anlatan şiirini... O yüzden onlara "Kurtuluş Savaşı'nın Elifleri" dedik...

I

Bünyamin

Fotoğraflar Aygıta * ^ t

K V

Nene Hatun'un

torunu

inanmıyorlar

"K u rtu lu ş Savaşı'n ı yaşad ı. G ü cü yetse

ce p h e d e A ta tü rk 'ü n yan ın d a o lu rd u "

- m - r - ene Hatun, Kurtuluş Sava-

| şı’nda değil, 93 harbinde sa- \ i vaştı. Ama kahraman Türk % Ş kadınlarından söz edince, % hele de torunları hayattay- J L ı ken, onu es geçmek olmaz­ dı. Savaşmasa da K urtuluş Savaşı’nı yaşamıştı ve Atatürk’e büyük hayranlık duyuyordu. O nedenle torunlarından da onun hikayesini dinledik.

Seher Bayrak(55), onun kızı Sergül Solakoğlu (25) ve bir aylık torun Hay­ da Solakoğlu ile, yani üç kuşak Nene Hatun kadınlarıyla görüştük.

■ Nene Hatun'un neyi oluyorsunuz?

Seher Bayrak: Torununun kızıyım. Ne­ ne H atu n ’un iki oğlu varmış. Birini vurmuşlar. Benim dedem Yusuf Kırk- göz hayatta kalmış. Yusuf dedemin bir oğlu olmuş. O da benim babam Burak Kırkgöz. Ondan da biz olmuşuz.

■ Nene Hatun'u görmüşsünüz siz, değil mi?

Evet. Birlikte fotoğraflarımız var. Yedi yaşıma kadar gördüm. Hastalandı, ev­ de pamuklara sardılar. Onları hatırlı­ yorum . M ahallebaşı’nda yaşıyordu, ö n ü n de çeşmesi var evin. Ev duruyor ama şimdi dükkan olarak kullanılıyor. 10 sene öncesine kadar biz de orada yaşıyorduk.

■ Nasıl katılmış savaşa?

G ece yarısı Rus askerleri Erzurum’un Aziziye Tabya- sı’na girmişler. Silahım, ta­ şım, sopasını alan Tabya’ya doğru koşm aya başlamış. Nene H atun da yeni gelin­

miş. Zaten bir gün ön­ ce de kardeşini kan­ lı kanlı öldürm üş getirmişler kapı­ sın ın ö n ü n e . Onun üzerine savaşa katıl­ mış. Evde b ir sa tırı v a r m ı ş , onu almış. Ö nce üç

Solda, kucakta oturan çocuk Nene Hatun'un torunu Seher Bayrak. Nene Hatunla çekilmiş nadir fotoğraflarından biri.

aylık bebeğini emzirmiş, sonra savaşa gitmiş. Çok cesur bir kadınmış.

■ Neler anlatırdı, hatırlayabiliyor musunuz?

Yaralanmış ama öbür yaralılara bak­ mış, yaralarım sarmış. Bir de savaştan sonra geleni gideni çok olurdu. Ziya­ rete gelen NATO subayı soru sormuş. O da “O zaman vazifemi yapmıştım. Bugün de ilerlemiş yaşıma rağmen ay­ nı hizmeti, daha mükemmeliyle yapa­ cak güç ve lıeyecana sahibim” demiş. Kurtuluş Savaşı başladığında da A ta­ türk’ü çok takdir edermiş. O zaman yaşı ilerlediği için eskisi gibi savaşama- mış ama hep A tatürk’ten söz edermiş. Gücü yerinde olsa yine gider cephe­ lerde ver alırdı bence.

■ Ne kadar yaşadı Nene Hatun?

1955 yılında vefat etti. C um huriyet Bayramı’ydı. H ep çağırırlardı bizi tö­ renlere.

■ Nene Hatun'un torunu olmak ne ifade ediyor sizin için?

Kızım bir gün okulda derste Nene Ha- tun’dan söz edilince, “Ben Nene H a­ tunun torunuyum ” demiş. Öğretm en de “kızım hepimiz Nene H atun’un to­ runlarıyız” demiş. “Ama öğretmenim ben gerçekten torunuyum. O benim ninem.” demiş. Ne zaman törenler ol­ sa, o tu ru r ağlarım . N ene H atun da hep ağlardı. “Atatürk bir iki sene daha yaşasaydı bütün bu milleti ardına ala­ caktı” derdi. Çok severdi A tatürk’ü. Hatırlavabildiklerim bu kadar.

(3)

A

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

Atatürk'le kahve içmiş

Sab ih a İzbeli: "B a b a a n n e m K astam o n u lu kadınları to p lam ış. T ü rk askerin e yün

ço rap , fan ila ördürüp cepheye gö nd erm iş. Y o ld a T ü rk askerini b ekler d o yu ru rm u ş.

- +

Y

apacak başka şey yok. Boş durmayacağız. Y ün fanila, çorap örüp cephedeki aske­ rimize göndereceğiz’ diyor. D ediğini de yapıyor Hafız H anım . Sıkı b ir A ta tü rk

hayranı ve kendi deyişiyle bir “Cum­ huriyet kadım” O. Hafız Hanım, Kas­

tam onu M üdafaa-i H ukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kas­ tamonu’daki ilk kadın meclisi üyesi.

Hafız H an ım ’ın K urtuluş Savaşı mirası hikayesini hayatta kalan akra­ balarından, torununun eşi Sabiha İz­ beli (70) anlattı bize. İzbeli, hala baba­ a n n e si H a fız H a n ım ’ın K a s ta m o ­ nu’daki konağında yaşıyor. Öylesine benziyor ki Hafız Hanım’a, sanki yıllar sonra onun kendisiyle karşılaşmış gibi­ yiz. Çiftlik şahane, 70 yaşındaki Sabi­ ha İzbeli öyle güzel ki, en güzel fotoğ­ rafları da burada çekiyor Bünyamin Aygün. Yaz günü deli gibi yağan yağ­ murun altında, Hafız Hanım ’ın hika­ yesini dinliyoruz Sabiha Izbeli’den...

■ Hafız Hanım'ın neyi oluyorsunuz?

Hafız İzbeli babaannemiz. Eşimin ba­ baannesi. Eşim m aalesef hayatta de­ ğil. İzbeli ailesinden bir ben, bir de oğullarım kaldık hayatta. Hafız Ha- nım’ın sekiz çocuğu ölmüş. Belki ya­ kın akraba evliliğinden. Çünkü amca­ sının oğlu Emin E fendi’yle evliymiş. Bir tek çocukları hayatta kalmış: Ziya Bey. Eşim de onun oğlu Macit. Aile dağılmasın diye hep akraba evliliği ya­ pılmış. O yüzden şimdi koskoca İzbeli ailesinden çok az kişi kaldık.

■ Kimdir Hafız İzbeli, anlatır mısınız bize?

Büyüklerimin ve eşimin hayattayken bana anlattığı kadarıyla savaş yılların­ da 30’lu yaşlarındaymış. İstiklal Harbi zamanı o kadar üzülüyor ki, ne yapa­ lım diye düşünüyor. Sonra Kastamo­ nu’daki kadınları topluyor, askere ço­ raplar, kazaklar ördürüyor, cepheye gönderiyor. Kadınlar mücevherlerini topluyorlar, gönderiyorlar. -Sabiha İzbeli, Kastamonu'da babaannesinin konağında yaşıyor

(4)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

Ellerindeki her şeyi cephane taşı­ yanlara veriyorlar. Hafız Hanım 1919 Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemi­ yeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu’nun ilk kadın meclisi üye­ si. îzbeliler de kentin varlıklı ailele­ rinden. Asker gelmiş Kastamonu’ya. Hafız Hanım, fırınlarla ekmek yaptır­ mış. Kuzular kesilmiş, yayıklar yapıl­ mış, bütün bunları yol kenarına çıkart­ mış Hafız Hanım. Türk askerim orada karşılamış. Askere orada yoğurt, ay­ ran, kuzu ne varsa ikram etmiş baba­ annem iz. Yolda karşılam ış hepsini, beklemiş ve doyurmuş. Böylece ünü daha da artmış.

■ Nereden geliyor bu varlık?

Çiftliğimiz 4. M ehm et tarafından tı­ marlı sipahi yetiştirmek amacıyla Ha­ fız Hanım’ın dedelerine verilmiş. As­ keri eskiden devlet yetiştirmezmiş. Si­ pahi ocakları varmış. Bize de 13 köy bağlıymış. Zamanla tabii miraslar, bö­ lünmeler yaşanmış. Şu an biz 860 dö­ nümün ortasmdayız. 355 yıllık bir sü­ reden söz ediyorum tabii.

■ Hafız Hanım'ı tanıma imkanınız ol­ du mu?

Olmadı. Ben gelin gelmeden önce öl­ müş. Ama eşimden, hayattayken bü­ yüklerimden hep hikayelerini dinle­ dim. Kayınpederimden duyduğum ka­ darıyla, savaştan sonra Hafız Hanım’a milletvekilliği de öneriliyor ama o ka­ bul etmiyor. Yeni baştan herkes gibi o- kum ayı yazm ayı öğ ren m iş T ürkçe harflerle. H ep “Ben C um huriyetçi­ yim” dermiş. “Hafız olduğum için ba­ şımı açamam. Başımı açamayacağını i- çin de milletvekili olamam” diyor, ka­ bul etmiyor. -T* AV s* 3 ' - - - v

■ Atatürk'le kahve içtikleri de söyleniyor...

A tatürk’ü hastalık derecesinde sever­ miş. Atatürk’e o kadar hayran olmasa böyle mücadele eder mi? Cumhuriyet i- çin mücadele edenlerin başmda. Geldi­ ği zaman kaldığı yerde, bulunduğu me­ kanda görmüş Atatürk’ü. Atatürk Kas­ tamonu’ya geldiği sırada İzbeli Kona- ğı’nı ziyaret etmiş ve karşılıklı kahve

Hafız Selman İzbeli, işte bu konağın önünde Türk askerini beklemiş. içmişler, deniyor. TRT l ’de de söylendi

bu, ama bilmiyorum ne kadar doğru. A- tatürk, kadınlara ve askere yardımcı o- lan bir hanımı ziyaret etmiş olabilir. Ha­ fız Hanım, şu an Kastamonu’daki hava­ alanının olduğu araziyi Türk Hava Ku- rumu’na bağışlamış. Hatta ilk uçak indi­ ğinde bütün Kastamonulu görmeye git­ miş. O da gitmiş. Ve uçaktan inen ilk hanıma altın takmış. *«

-■ Hafız Hanım ne kadar yaşamış?

Uzun yıllar yaşamış. 85 yaşma kadar yaşamış diye biliyorum. Zannediyo­ rum mide kanserinden ölmüş. Çünkü eşim babaannesini hatırlıyor. “Hiçbir şey yiyemedi”, diye anlatırdı. Böyle b ir k a d ın a h a y ra n lık d u y m am a k mümkün değil. Onu tanımamış olma­ nın ezikliğini duyuyorum . T orunu­ mun adını da Selman koyduk.

(5)

O bir

boyu

^ KURTULUŞ

kadın asker: Ömür

her sabah tıraş oldu

SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

Halime Çavuş, uzun yıllar "Halim Çavuş" zannedildi. Kurtuluş Savaşı'na giderken erkek kılığına

girdi. Savaştan sonra da ne asker formasını çıkardı, ne de her sabah tıraş olmaktan vazgeçti.

H

alime Çavuş (Kocabıyık), İs­tiklal Madalyalı bir kadm as­ ker. Hem de öyle ilginç ki hikayesi... Savaş başlayıp sağlıklı gençler mücadeleye çağırılmca herkesten önce fırlıyor yerinden. Anasının babasının “yapma, etme kızım” sözlerine aldırmı­ yor. Sabah tıraşmı oluyor, saçlarını kazı­ tıyor, üstüne de erkek kıyafetlerini çekip koyuluyor yola. Ve kimseye kadm oldu­ ğunu söylemeden karışıyor Türk aske­ rinin arasına.

Gün geliyor savaş bitiyor ama o ne

her gün tıraş olmaktan, ne erkek kıyafet­ leri giymekten vazgeçiyor.. Hiç evlenmi­ yor üstelik. Bu yüzden kız kardeşinin oğ­ lunu evlatlık alıyor kendine.

Yolculuğumuzun Kastamonu dura­ ğında, Duruçay Köyü’nde Halime Ça- vuş’un evlatlığını bulamadık. Biz gelme­ den bir ay evvel hayatını kaybetmişti. Ama onun eşi ve çocukları, torunları ay­ nı evde bekliyorlardı.

Şaizer Kocabıyık coşkuyla karşılıyor bizi. Tam 25 yıl bakmış Halime Çavuş’a. “Atatürk’ün bağladığı maaşla bize bile baktı Halime Çavuş. Hâlâ alıyoruz ma­

aşım” diyor. Onun kızı Safiye Çiftçioğlu da görmüş Halime Çavuş’u. Hayal meyal hatırlasa da... O da minnetle anıyor bü­ yükannesini, “Hem vatanına faydası ol­ du, hem çocuklarına. Yetmedi torunları­ na bile faydası var” diyor. Çünkü genç kadm da Halime Çavuş’tan kalan evde, onun maaşıyla yaşam mücadelesini sür­ dürüyor. Bir yandan bir yıl önce kendisini durduk yere üç çocukla bırakıp giden, bir daha da aramayan kocasını bekleyerek. Hem de hiç kızmadan, öfkelenmeden... İşte böyle bir ortamda dinledik Halime Çavuş’un kahramanlık hikayesini...

■ Halime Çavuş'un neyi oluyorsunuz?

Oğlunun geliniyim. Şöyle: Halime Çavuş hiç evlenmiyor. Kız kardeşinin çocuğunu, yani kocamı evlatlık alıyor. Aslında koca­ mın halası ama biz ona evladı olmadığı için hep “anne” diyorduk. Halime Çavuş’a 25 sene hizmet ettim, sırtımda taşıdım. Bacağı yaralıydı. Nereye derse, kahveye cam isterse kahveye, askerlere cam isterse şubeye sırtımda taşıdım. Nereye gidiyor­ sun demezlerdi bize o sırtımdayken. Ço­ cuklar düşerdi peşimize, “İsmet Paşa gel­ miş”, diye. O “İsmet Paşa değilim”, derdi ama çocuklar bırakmazdı peşimizi.

(6)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

■ Ne kadar oldu öleli?

ö ld ü ğ ü n d e 75 yaşında vardı. 25 yıl oldu.

■ Kurtuluş Savaşı'na niye katılmış, nasıl asker olmuş?

Şimdi ben onun kendi ağzından dinle­ dim. “İsteyenler, gönüllüler savaşa ka­ tılsın”, demişler. O zaman genç kızlar sokağa çıkamıyor, bu kalkmış, savaşa gitmiş, öyle cesaretliymiş, erkek gibiy­ miş. “B en ”, demiş, “savaşa gidece­ ğim.” Annesi babası “kızım gitme” di­ ye yalvarmışlar. O zamanlar 20’li yaş­ larında. Kimseyi dinlememiş, erkek kılığına girmiş, çıkmış, gitmiş. Diğer e rk e k le rle b irlik te yola koyulm uş. M ühim m at taşım ada b irço k görev yapmış. Rus askerinin bombardıman ateşinde ayağına bir parça gelmiş. O yüzden ayağının biri sakat kalmış. Ya­ ralanınca yanındaki askere, “ölüm de böyle mi oluyormuş be”, demiş. Bunu anlatır, ağlardı. Öküzlerle, kağnılarla taşıyorlarm ış m ühim m atları. İn eb o ­ lu’dan buraya cephane taşıyorlar. Yol­ da bu Atatürk’e rastgeliyor.

■ öyle mi?

Tabii. Atatürk olduğunu bilmiyor o za­ man. Atatürk, “Sen üşümüyor musun böyle”, der. “Bey, 100 bin kişi kurtula­ cak. Ben öleceğim de ne olacak”, der bizimki de. O zaman Atatürk kafa ka­ ğıdını ister H alim e’den. Verir. “Sen kız mısın” diye sorar Atatürk. “Evet” der o da. Savaş bitince gari, onu kara­ koldan isterler. “Atatürk, Halime Ko- cabıyık’ı istiyor” deyince askerler, an­ nesi babası korkar. “Atatürk yavrumu kesecek” derler. “Gitme” derler. Hali­ me “gidiyorum” deyip Ankara’ya gidi­ yor.

Anlatırdı, “hangisi A tatürk Paşa, bil­ miyorum” demiş yavere. O zaman ta­ bii televizyon neyim yok ki. Yaver “soldaki A tatürk” demiş. Hem en eli­ ni öpm üş. A tatürk “seni yollamıyo­ rum, burada ye iç, gez toz, bizim kızı­ mız ol” diyor. “Sana buradan ev, her bir şeyin bize ait” diyor. 15 gün kal­ mış bu. Ama sonra demiş “ben kaça­ cağım”. “Niçin kaçacaksın” demişler. “Annem babam beni bekliyor”, demiş o da. Görevliler A tatürk’e söylüyor. A tatü rk , “ben anaya babaya itaatli evlada saygı duyarım” deyince dönü­ yor. Eve dönünce o rtalık bayram a dönmüş. Atatürk’ün verdiği hediyele­ ri alm ışlar, yem işler içmişler. Maaş bağlanmış. O maaşıyla bizi de yaşattı rahat. Bize de baktı maaşıyla. Hâlâ da bakıyor Allah razı olsun.

■ Atatürk'ten söz eder miydi hep?

Ne zaman A tatürk’ü, savaş günlerini anlatsa ağlardı. Hep duygulamrdı. Ek­ m ek bulam am ışlar. A rtık abartıyor muydu bilmem, “hayvanların toprakta ayak izlerinde su birikirdi, onları içer­ dik” diye anlatırdı. Açlıktan kuru ek­ meği ıslatır yerlermiş.

■ Fotoğraflarına bakıldığında Hali­ me Çavuş'un kadın olduğunu anla­ mak güç gerçekten. Nasıl erkek kılı­ ğına girdiğini anlatmış mıydı size?

Savaş yıllarında kadın olduğu anlaşıl­ masın, rahat etsin diye erkek gibi gi­ yinmiş, gizlenmiş. Savaştan sonra da hiç kadın gibi giyinmedi. Yine aynı öyle asker gibi durdu. H ep sorardık. K ad ın gibi d e ğ ild i. Y ü z ü n ü tıra ş e d e rd i h e r gün. S ak alları çıkardı. Ö zenti vardı. Kafası devamlı erkek

gibi sıfıra vurulmuş gezerdi. Kaçardı herkes, kadın demezdi. Kendini e r­ kek hissetm iş askere gidince. Öyle derdi. Kadınlığa bir daha dönemedi ki. H er organları kadın, ama kendini erk ek gibi hissediyordu. H erh ald e ondan evlenmedi. D öndükten sonra da erkek kıyafeti giydi. Erkek gibi yürüdü. Tavırları da öyleydi. Ağzın­ da sigarası kahveye giderdi hep. Köyde de kabul ettiler onu öyle.

■ Sizden başka yakını yok mu Ha­ lime Çavuş'un?

Dedim ya, erkek gibiydi onun için de evlenmedi. “Benim param var. Atatürk maaşımı vermiş. Niye ev­ leneyim” derdi. Biz hep sorardık, “niye evlenmedin” diye. “Evlilik de ne ki?” derdi. Çoluksuz çocuksuz kalınca benim kocamı, yani kız kar­ deşinin oğlunu evlat edinmiş. Ben de gelin geldim. 25 yıl baktım ona. Ziyaretine ne çok askerler, yabancı devlet başkanlan işte bu yaşadığımız eve gelirlerdi. Gelmedik kimse kal­ madı ziyarete. Cenazesini görecekti­ niz. Herkes vardı. Her bayramda anılır­ dı. Hiçbir zaman pişman olmadı bu ül­ ke için savaşmaktan. “Zevk için mi ver­ diler bu parayı bana. Yaralandık, ka­ zandık biz bunu” derdi. Hayatından çok m em nundu. Sigarasını, içkisini içer, kahveye giderdi. Sigarayı çok içer­ di. Devamlı öksürürdü. Gençliğinde de içermiş.

■ Niye öldü peki?

Yaşlılıktan. Diyalize girdi üç sene. Sonra öldü. Biz de böyle kaldık iki kadm.

(7)

O KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

+

Seher Ayşe Özletin, babaannesi Çete Ayşe’nin yaşadığı imamköy'de, onun giysileriyle poz verdi.

Çocuklarını em anet

edip savaşa katıldı

Çete Ayşe, Yunan askerinden kaçarken

M enderes'te boğulan arkadaşı Asiye için geri

dönüyor ve silahını alarak dağa çıkıyor

Ç

ete Ayşe’nin hayranlık uyandıran kahramanlık öyküsünü torunu Seher Ayşe Özçetin’den dinle­ dik. Onu Aydınlı tarih araştırma­ cısı Müslim Özbalkan olmasaydı bulamazdık herhalde. Onların da önceleri birbirlerinden haberi yokmuş as­ lında. Yani bu röportaj bir tarih araştır­ macısıyla kahraman bir kadının torununu bir araya getirdi. Birlikte Çete Ayşe’nin hayatını araştırmaya başladıklarının da müjdesini verelim.

■ Çete Ayşe'nin neyi oluyorsunuz?

Çete Emir Ayşe, babamın anneannesi. Çete Ayşe, onun kızı, yani babannem Hu­ riye ve babam Çete Yalçın birlikte yaşı­ yorlar. Babam askerdeyken ölüyor.

m Kimdir peki Çete Ayşe?

Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde bütün Aydırdılar, îmamköylüler Mende­ res’in diğer tarafına geçmeye çalışmışlar. Çete Ayşe, Asiye diye bir arkadaşı, Asi- ye’nin kız kardeşi, üçü birliktelermiş. Ge­ çerken Asiye’nin kız kardeşi kayıktan dü­ şüyor ve boğuluyor. Onun arkasından Asiye de kendini suya atıyor, o da boğulu­ yor. Çete Ayşe bunları görünce çok kötü

oluyor. Geri dönüyor. Çocuklarım bir ar­ kadaşına emanet ediyor. O tarihte 23 ya­ şında; kocası Çanakkale’de ölmüş. İki ço­ cuğu var. Kocasmdan kalan tek hatıra olan elmas küpelerini alıp Aydm’a geli­ yor. Onları bozduruyor ve kendine tüfek alıyor.

■ Peki nasıl katılıyor savaşa?

Dağa çıkıyor. Ne yapacağını bilmediği için üç gün elinde silahla dağda aç kalıyor. Damşmendli İsmail Efe’nin kızanlarıyla

karşılaşıyor. Onlar da Kur­ tuluş Savaşı için dağa çık­ mışlar. Daha sonra hep beraber Yörük Ali Efe’ye katılı­

yorlar. 30 Haziran’da Aydın ilk kez kurta­ rılıyor. Fakat dört gün sonra çok daha kuvvetli bir orduyla İzmir’den de takviye alarak Aydın’ı tekrar sarıyorlar. Bütün bu savaşların içinde Çete Ayşe var. Daha sonra Çete Ayşe Umurlu’da kurulan Milli Aydm Cephesi’nde bilfiil yer alıyor. Ve Aydın’m kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşıyor. Çete savaş­ ları yapıyor. Tam iki yıl 7 ay 26 gün savaş­ mış. Çiftlikköy’den Kübra ve Umurlu’dan Ayşe Çavuş da onunla birlikte.

i Başka neler anlatırdı?

Bir gün istirahate çekildiği bir evde Yu­ nan askerinin sesini duyuyor. Geniş baca­ nın içine giriyor. Yunan askeri evi basıyor. Ocağın üstünde de yemek tenceresi var. Kimse yiyemesin diye yemek tenceresini ’ dökecekken Çete Ayşe bacadan sarkıp

askeri vuruyor.

■ Atatürk’ü görmüş mü hiç?

Atatürk İstasyon Meydam’nda Çete Emir

Ayşe’nin da aralarında olduğu kahraman­ lara istiklal Madalyası takmış. Atatürk’ü de ilk defa öyle görmüş. Çete Ayşe, “Sa­ vaştım Yunan’a karşı, elimde kalan en de­ ğerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı istik­ lal Madalyasıdır” dermiş.

■ Savaş bitip Aydın kurtulduktan sonra ne yapıyor?

Aydm kurtulduktan sonra silahını Yörük Ali Efe’ye teslim ediyor. Bunu bir namus olarak görüyor. “Efendim, ben bu silahın hakkım verdim mi, şahit misin? Allah hu­ zurunda da bana şahadette bulunur mu­ sun? Ben bununla vatan mücadelesi için bütün gücümle çalıştım. Sen de şahadet eder misin?” diyor. “Ben çocuklarıma dö­ neceğim” diyor ve 1960 yılına kadar doğduğu imamköy’de yaşıyor.

Kızı ve torunu, yani babamla evin bahçe­ sinde üzüm yetiştiriyor. Her sabah üzüm­ leri, incirleri toplar satar onun parasıyla geçinirlermiş.

(8)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

Gazi, 30 Ağustos'u

anlatıyor

80 yıl önce bugün Mustafa Kemal

Paşa yeniden Büyük Taarruz'un

başladığı noktadaydı; iki yıl önce

yaşadıklarını hatırladı ve anlattı

Gazi Büyük Taarruz'dan iki yıl sonra Dumlupınar'daki törendeydi. O unutulmaz 30 Ağustos'u anlatmaya başladığında üzerinde boz rengi ceketi vardı.

M

u s ta fa K em al P a şa , 30 Ağustos 1924 Cum artesi gü n ü g ü n e ş d o ğ a rk e n tren le A fyonkarahisar’a g ird i. A z s o n ra tre n in üzerinde beliren iki uçak alçalarak Cumhurbaşkam’m karşıladı. Trenin yolcuları uçaklara mendil sal­ ladılar. Yolcular arasında eşi Latife Hanım , Başbakan İsm et, G enelkur­ may Başkanı Fevzi, Milli Savunm a Bakanı Kazım Paşalar, milletvekilleri, yaverler, gazeteciler vardı. Gazi, anı­ larına gömülmüştü. Şimdi büyük bir kalabalıkla karşılaştığı istasyon, çok değil iki yıl önce “Allah Allah” nidalı süvari akınlarına şahit olmuştu.

“Afyon’dan, Uşak’tan, Konya’dan, çevre köylerden gelmiş dul kadınlar,

çocuklarını yitirmiş anneler, saçı sakalı ağarmış babalar­ d a n o lu şa n h a lk k itle si Cumhurbaşkam’m selamla­ d ı”. G azi v ag ondan indi. Tek tek ellerini sıktı. Sonra Cumhurbaşkanlığı forsu ta­ kılı üstü açık arabasıyla tö­ ren alamna yöneldi. Büyük Taarruz’dan iki yıl sonra za­ ferin kazanıldığı yere bir “Şehit Asker A nıtı” yapılm asına karar verilmişti. Tören, o anıtın temel atma töreniydi.

Milletin kalbinde

Abidenin yapılacağı yerde renga­ renk çadırlarda binlerce insan toplan­ mıştı. Abide yerinde ise son taarruzda şehit düşenleri temsilen taşlarla örülü tek bir mezar vardı. M ezann hemen yakınındaki söğüt dallarından yapıl­ ma Zafer Takı’nda şunlar yazılıydı:

“Meçhul şehit dilinden Büyük Ga- zi’ye: iki yıl önce şuracıkta, Sevr And- laşması’nı yırtan kılıcınız, Türk’ün ta­ rihi olan İnönü’leri, Dum lupm arları ile Sakaryalan milli ün ve onuruna ar­ mağan etmişti. Zaman geldi, akıl ileri görüş ve kahramanlıkla dolu siyaseti­

nizle de eski ve yeni dünyalar Türk’ün hakkının büyüklüğünü kabule başla­ dılar. Dünya hep böyle milli mateme taptıkça gurur kaynağı olan şu gördü­ ğünüz şehitlik ebediyen sevinçli ola­ cak, millet de sizi yalnız başının üs­ tünde değil, kalbinin içinde taşıyacak­ tır”.

Abidenin ilk taşını, Gazi ve 1,5 yıl­ lık eşi Latife Hanım koydu. Davetliler Gazi’nin etrafında tepeye kadar dizi­ lerek kam eralara zafer pozu verdi. Sonra herkes çevredeki kayalann üze­ rine ilişti, toprağa çöktü.

Gazi de konuşacağı tah ta kürsü­ nün gölgesinde bir köşeye oturdu. O r­ du adına, üniversite adına, Meclis adı­ na, öğretm enler adına, yargı adına, sporcular adına, basın adına konuş­ malar yapıldı. Sıra Gazi’deydi. Başın­ da kalpağı, üzerinde boz rengi ceketi, ayağında çizmesiyle kürsüye geldi ve o unutulmaz 30 Ağustos’u anlatmaya başladı:

"Gece yarısı uyandırıldım"

29 Ağustos’u 30 Ağustos’a bağla­ yan gece, Karahisar’daki belediye da­ iresinde kendisine ayrılan odada yatı­

yordu. Başucunda yeni bitirdiği Çalı­ kuşu romanı vardı. Sabaha karşı Batı C ep h esi K ararg ah M ü d ü rü Tevfik Bey ta ra fın d a n u y an dırıld ı. Tevfik Bey’in elinde, çeşitli karargahlardan gelen raporlara göre harita üzerinde tespit edilmiş bir durum raporu vardı.

Rapor, önce cephe kumandam is­ m et Paşa’ya gösterilmiş o da “Derhal Paşa’ya gösterin” demişti. Paşa, son­ rasını iki yıl sonra bir tahta kürsüden şöyle anlatacaktı: “Tevfik Bey’in gös­ terdiği haritaya baktım. H em en ya­ taktan fırladım. H aritada gördüğüm şey şu idi: O rd u larım ız, düşm anın önemli kuvvetlerini kuzeyden, güney­ den, batıdan çevirmeye uygun bir du­ rum almış bulunuyordu.

Bu d u ru m d a düşü n düğ ü m üz ve azami sonuç sağlayacağımızı ümit etti­ ğimiz durumlar gerçekleşiyordu.” Bek­ lenen an gelmişti. Hemen Fevzi ve is­ met Paşalan çağırttı. Üçü toplandılar. Durum değerlendirildi ve zaferin ufuk­ ta göründüğüne karar verildi. Sabah 6.30’da gerekli talimatlar yazıldı. Ama talimat yetmezdi, harekatı düzenlemek üzere değişik karargahlara dağılma ka­ ran aldılar..

(9)

KURTULUŞ

Gazi, otom obil ile demiryolu gü­ zergahım izleyerek batıya hareket etti. Saat 9.00’da birinci ordu karargahın- daydı. Yazılı emri sözle de tekrarladı: “Düşman ordusu ne olursa olsun yok edilecektir.”

"Esir subay bayıldı"

Yine Gazi anlatıyor:

“Bir süre bu kararg ahta kaldım. Sürekli olarak gelen esir subaylarla görüştüm. Bunlardan biri bir kurmay subay idi. Zavallı, verdiği bilgi içerisin­ de istemeyerek Başkumandan görevi­ ni alan Trikopis’in ve İkinci kolordu Kumandam General Digenis’in de bi­ zim çevirm ek istediğim iz çem berin içinde bulunduğunu söylemiş oldu. Derhal yanımda bulunan ordu komu­ tanına ‘K em alettin Paşa’yı bulunuz, bizzat TrikopisTe beraber bütün düş­ man generallerini ne olursa olsun esir etm esini söyleyiniz’ dedim. Bu emir hemen tebliğ olundu. Zavallı esir su­ bay benim bu emrimi işitir işitmez ik­ ram ettiğim çayı içemeyerek büyük bir baygınlık geçirdi.”

Av, ağa takılmıştı.

Gazi, hemen ordu kumandanını da yanına alarak gözetleme için Arpalık çev resin d ek i bir tep ey e çıktı. Çal- köy’ün batısında ve kuzeyinde patla­ yan to p ların tarakalarını işitiyordu. D ürbünle net göremeyince, daha ile­ riye, ateş yerine gitmek istedi ve “Şu tepeye gidelim” dedi. O tepe, iki yıl sonra üzerinde anıt açılışı yapacağı te­ peydi.

Öldürm eyen tüfekler

“Otom obillere atladık, bu tepeye gelen yola girdik. Az sonra güzergahı­ mızın soluna düşman mermileri düşü­ yordu. (..) Düşman kuvvetlerini gün­ düz gözüyle tam am en çevirm ek ve düşm anın ısrarlı şekilde savunduğu m uharebe mevzilerine süngü hücum­ larıyla girerek kesin sonucu almak zo­ runluydu. Bunun için bütün birliklerin azami özveriyle ilerlemesini ve bütün bataryalarım ızın, h a tta gizlenm eye bakm aksızın, ateş m evzilerine girip düşman mevzilerini sarsmasını istiyor­ dum. Yanımdaki kumandanlar bu gö­ rüşlerimi anlar anlamaz, derhal ve en süratli bir şekilde faaliyete geçtiler. (..)

“Saat ilerledikçe gözlerimin önün­ de gelişen manzara şu idi:

Düşman başkumandanının şu kar- şıki tepede son çabalarıyla çırpındığım görüyor gibiydim. Bütün düşman mev­ zilerinde heyecan ve telaş vardı. Artık toplarının, tüfeklerinin, makineli tü ­ feklerinin ateşlerinde sanki öldürücü özellik kalmamıştı. Bu ovadan, kuzey­ den ve güneyden birbirini kesen avcı hatlanmızm, batmak üzere olan güne­ şin son ışınlarıyla parlayan süngüleri her an daha ilerilerde görünüyordu. D üşm an m evzilerini saran bir daire üzerinde mevzi almış olan bataryaları­ m ızın aralıksız ve am ansız ateşleri düşman mevzilerini içinde barınılmaz bir cehennem durumuna getiriyordu.

Kılıç artıkları

“G üneş batışa yaklaştıkça ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda duyulu­ yordu. Bir an sonra dünyada büyük bir yıkılma olacaktı. Ve beklediğimiz kur­ tuluş güneşinin doğabilmesi için bu

yı-SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

kim gerekliydi. Karanlıklar içinde bu yıkım meydana gelmeli idi. Gerçekten gökyüzünün karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara hücum ettiler.

Artık karşımda bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı. Tamamı yok olmuş peri­ şan bir kılıç artığı kitlesi bulunuyordu. Kendilerinin dediği gibi çok korkmuş, titreyen, şekilsiz bir kitle, anlaşılmaz bir karmaşa içinde kaçmak için fırsat arıyordu. Artık gecenin koyulaşan ka­ ranlığı sonucu gözle görmek için gü­ neşin tekrar doğudan doğuşunu bek­ lemeyi zorunlu kılıyordu”.

Sabah: Bir m ahşer yeri

“Ertesi günü tekrar bu m uharebe m eydanını dolaştığım zam an, o rd u ­

muzun kazandığı zaferin büyüklüğü ve buna karşılık düşman ordusunun uğ­ ratıldığı felak etin deh şeti beni çok duygulandırdı. O karşıki sırtların geri­ lerindeki bütün vadiler, dereler, koru­ naklı ve kapalı yerler, bırakılmış top­ larla, otom obillerle ve sayılmayacak kadar donatım ve malzeme ile bütün bu terk edilenlerin arasında yığınlar teşkil eden ölülerle, toplanıp k arar­ gahlarım ıza götürülm ekte olan sürü sürü esir kafileleri ile gerçekten bir mahşeri andırıyordu. Bu dar ateş ve şiddet çemberinden bugün için kurtu­ labilenler birkaç bin kişilik kılıç artı­ ğından ibaretti. Fakat onlar da daha büyük Türk çemberi içinden çıkmayı başaramayarak, başlarında başkuman­ d anları olduğu halde beyaz bayrak

çekmeye mecbur olmuşlardı.

"Sırada yoksulluk var"

Gazi, “Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktası” dediği 30 Ağustos mu­ harebesini ayrıntısıyla anlattıktan sonra bundan sonraki hedefin “yenileşmek” ol­ duğunu söyledi.

Sosyal ve iktisadi hayatta, ilim ve tek­ nik alanında başarılı olmanın önemine değindi. “Bu büyük zaferden de önemli görev, yoksulluktan kurtulmaktır” dedi ve konuşmasını ünlü cümlesiyle bitirdi: “Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizin- dir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüksel­ tecek ve devam ettirecek sizsiniz.”

Bu noktada muharebe alanında yeni­ den top sesleri duyuldu. Bu kez taarruz değil, kutlama atışlarıydı bunlar...

(10)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

30 Ağustos'a doğru:

Garp

Cephesinde

durum

O

Gün’ü anlatmadan önce ka­baca durum u özetlem ekte yarar var: Kanlı Sakarya za­ ferinden sonra başta millet­ vekilleri olmak üzere herkes B aşkum andan’dan Yunan işgaline son verecek nihai bir taarruz bekliyordu. 1921 sonbaharı geçmiş, 1922 kışı geçmiş, ilkbaharda beklenen saldırı da gerçekleşmeyince hom urtu­ lar baş göstermişti. Meclis’te Gazi ale­ nen eleştiriliyor, Başbakan’ı Rauf Bey bile “Hakiki vaziyeti hiç olmazsa bana söyle. Ordu ne halde? Hakikaten taar­ ruz edemeyecek mi” diye soruyordu. Ordu pek de iyi halde değildi. Zaten taam ız edilmemesinin nedeni de oydu. 1922 yazı itibarıyla manzara şuydu: Si­ lah: Avrupa’dan silah alınamıyordu. Sovyet yardımı ise ağır yürüyordu. O r­ duda sadece beş uçak vardı. Yığmak sayesinde toplar ve tüfekler eşitlenmiş gibiydi: 350 Yunan topuna karşı 300 Türk topu... 200 bin Yunan tüfeğine karşı 180 bin Türk tüfeği... Bin ağır makineliye karşı 800 ağır makineli... Ve nihayet 195 bin Yunan askerine karşı 186 binlik Türk ordusu...

Üstünlük sadece kılıçtaydı: 1300 Yunan kılıcına karşı 5200 Türk kılıcı...

Kumanda: Türk tarafı iki ordudan mürekkepti. Birinin kumandasında Ya- kup Şevki Paşa, diğerinde Ali İhsan Pa­ şa... Milli Savunm a B akanı Kazım (Özalp) Paşa, anılarında Ali İhsan Pa- şa’nm tam taarruz arifesinde “Subay maaşlarının azlığından, mebuslara çok para verildiğinden, orduya bakılmadı­ ğından yakındığı ve vazifesi dışında iş­ lere kanştığı için” görevinden alındığı­ nı anlatır.

Görevi teklif ettikleri Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa’dan da “mazeret” cevabı almışlardır. Kendisi de Meclis’te Milli Savunma Bakanlığı’na çok küçük bir oy farkıyla seçilince istifayı düşünmüş­ tür. Fevzi (Ç akm ak) Paşa da G arp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’mn son dakikada taarruzun geciktirilmesini is­ tediğini ve kendisinin buna “Bu takdir­ de ben istifa ediyorum” diye karşı çıktı­ ğını, Gazi’nin de katıldığını anlatır. Ko­ muta kademesinde durum budur.

Para: Mustafa Kemal Paşa’mn taar­ ruz kararını açıkladığı Bakanlar Kuru­ lu toplantısında hesaplar gözden geçi­ rildi. Son hazırlıklar için 600 bin lira la­ zımdı. Bütün gözler Maliye Bakanı Haşan Fehmi Bey’e döndü. “Görünür­ de tahsisat var, fakat Maliye kasasında hiç p ara yok, hiçbir çare bulam am ” dedi Haşan Fehmi Bey... Bunun üzeri­ ne Savunma Bakanı Kazım (Özalp) Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın emrinde bulunan ve Osmanlı Bankası’nda sak­ lanan paradan 600 bin lira verilmesi için Gazi’den izin istedi. Gazi hemen bankaya talimat verdi. Para alınıp ek­ sikler giderildi.

Sağlık: G enelkurm ay Sağlık D a ­ iresi raporlarına göre 1922’de hasta­ nelere yatırılan hasta sayısı 250 bini bulmuştu. Hastalıktan cephe gerisinde ölenler, cephelerde ölenlerden çoktu. Ve daha da kötüsü ilaç yoktu. Ulaşım sorunları yüzünden yaralı nakli de im­

kansız gibiydi.

Ulaşım: Otomobil yoktu; sadece at, eşek ve kağnı... Tren, E skişehir’den Ankara’ya 22 saatte gidebiliyordu. An­ cak Fransızlarla anlaştıktan sonra Mer­ sin’den 150 kamyonet sokulabildi.

Cevdet Kerim İncedayı “istiklal Harbimiz” kitabında şöyle anlatır: “Arabaları getirenlerin bir kısmı çocuk ve ihtiyarlar, çoğu da kadınlardı. Tü­ men komutanı, bunları teftiş ederken, uzun övendireleriyle sevgili hayvanları­ nın başında dizilen kadınlara, erkekle­ rinin niçin gelmediklerini sordu. ‘E r­ keklerim iz hizm ette (askerlikte)dir. Emrinize biz geldik. Böyle bir günde bize bu kadarcık iş düşmesin mi?”

Şevket Süreyya Aydemir ise “Tek A dam ’da “istiklal savaşının adsızla- n ”m şöyle över: “...muharebelerin mih­ netlerine alınterleri ve gözyaşları ile katılmış yarı aç, yarı tok, liyme liyme kıyafetli analar, gelinler, kızlar, çocuk­ lar ve ihtiyarlardı. Hep birbirlerine so­ kularak, hep birbirlerini kendilerine si­ per ederek, önlerinde hayal meyal kağ­ nıları, böğürleri birbirlerine geçmiş öküzleri, inekleri ve ellerinde üvendi­ releri ile uçsuz bucaksız bir kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar ordusu... işte asıl Kuva-yı Milliye buydu.

KAYNAKÇA:

Ertuğrul Zekai Özte, "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Yurtiçi Gezileri" Cilt 1, İstanbul, 2000 Şevket Süreyya Aydemir, 'Tek Adam", Remzi, 1981 Kazım Özalp, "Milli Mücadele" 1, Türk Tarih Kurumu, 1988 Araştırma: Özge Sevgilier

(11)

a ■ ■ ı

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

pftuluş Savaşı'nda

gayrimüslimler

Bu toprağı severim . A ilem burada yaşadı ve mutlu oldu.

Ailem izin son vapuru da elden çıkana kadar sizinle çalışacağım .

Mehmet

Gündem

Ohan Tulumbacı'ya

hizmetlerinden dolayı verilen İstiklâl Madalyası.

mgundem@milliyet.com.tr

I

stanbul sisler altında.Küllerinden bir millet dirili­ yor yeniden. İşgalden kurtu­ luşa adanmış sıradan hayat­ lar, sıradanlıklarım terk ede­ rek bir çığ gibi büyüyorlar kurtuluşa doğru giderken. Tarih ka- naviçe gibi örülüyor sisler altında.

Kıvılcım İstanbul’dan boğazları geçip Anadolu Ateşi’ne dönüşüyor.

Tanıdık bir ses yükseliyor İstan­ bul’dan; “Son vapur da elden çıkana ka­ dar” diyor, Fransız vapur kumpanyası müdürü Şarl Kalçi. “Sizi haklı buluyor, mücadelenizin büyüklüğünü biliyorum. Bu toprağı severim. Ailem burada yaşadı

ve mutlu oldu. Şirketin beşi bana ait, dokuz vapuru var. Son vapur da elden çıkana kadar sizinle çalışacağım” sözleriyle kurtuluş ruhunu dim dik ayakta tutmak için oluşturulan M.M Grubu’na destek veriyor. Aynı şirkette çalışan Ermenilerden Pan- dikyan, Terziyan ve Hogas- yan Efendiler de teşkilatta aktif görev alırlar.

Omuz omuza çalıştılar

G eneral Kemal Koçer M M Gru- bu’nun önemli isimlerindendir. 1946’da yayınlanan Kurtuluş Savaşlarımızda İs­

tanbul kitabında, La Fransez şirketinin fa­ al üyeleri ile omuz omuza çalıştıklarını belirterek, “Bize emin yolu gösterdiler” der ve devam eder; Terziyan, Papazyan kardeşler, Karabet Elogasyan ve Piyer Be- deş. Terziyan işgüzardır, cephaneliklerle vapur arasındaki çok güç işlerde arkadaş­ lara refakat ederdi. Hogasyan vapurlarm şevkinde değerli hizmetler ifa etmiştir.

Papazyan La Fransez vapur şirketinin faal ve temkinli bir üyesidir. O, en çapraşık durumlarda uzlaştırıcı bir siyaset takip ederdi. Birkaç dil bilir, munistir ve sami­ midir. Artık sevkıyat programlarının pro­ jelerini hazırlar, tetkike arz ederdi. Papaz­ yan vapurlarda ve cephanelerdeki işlere kimseyi karıştırmazdı, direktör yanında sözü geçenlerdendi. İstanbul’da büyü­ müştür, piyasayı bilir, dostları vardır. Onunla ve Terziyan’la da sık sık temasta bulunuyorduk.”

Milli Mücadele de Boğaziçi’nin Ru­ meli ve Anadolu yakasında silah ve cep­ hane kaçırılmasını organize edenler, kaçı­ ranlar ve Anadolu’ya nakledenler arasın­ da iki Ermeni vardır. Büyükdereli itilaf Devletleri kontrol heyeti tercümam Davit Sehakkuli ve Anadolu Kavağı liman çavu­ şu Karabet Efendi.

M.M. Grubu silah kaçırma işinde Da­ vit Bey’in yardımcı olabileceğini tespit eder. Kendisiyle Uyas Sami Bey’in (Kal- kavanoğlu) temasa geçmesine karar veri­ lir. Sami bey, Davit Bey’i evinde bulur ve yapacağı iş için para teklif eder.

(12)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

13

İye ;No, j k j

| T F Î K f it t D f iD t

f

i J *'» ' ’a * A * * J S J# / y ı J w * » ' * * . v ı ..-"t; i l ' - * f ■ » L f v ü * iT 'l) & • y * -"* i a j * * * * «P

)

-Ohan Tulumbacı, Kurtuluş Savaşı'nda cepheye silah taşıdı.

«v .1 .. W : "

Vatanperver

gayrimüslimler

O

smanlı TeşkilatıMahsusası'nın başında bulunan Eşref Kuşcubaşı der ki; Şu gerçeği tarih önünde tekrarlamak isterim; Osmanlı imparatorluğunun sınırları içinde yaşayan bütün Rumlar, Ermeniler, Yahudiler asla hain değillerdir. Aralarında öz ve halis Türk kadar bu topraklara bağlı, hatta bu topraklar için seve seve ölecek insanlar çıkmıştır. En nazik ve buhranlı günlerde bir çok Ermeni ve Rum vatandaşlarımızdan, en vatanperver Türkleri gıpta ettirecek yakınlık

görmüşüzdür. Bir Ermeni Gesaryan efendi, Rum dr. İstalyanos, bir Yahudi Galante Efendi tek başlarına

kalmamışlardır. Bu, ahlak sahibi kadirşinas insanlar bizlerle beraber gülmüş, beraber ağlamışlardır. Malta sürgünleri içinde Rumlar, Ermeniler. Yahudiler vardır."

--- ---T.C.

I İSTANBUL BELEDİYESİ

I İSTANBUL ELEKTRİK, TRAMVAY

ve TÜNEL İŞLETMELERİ Genel Müdürlüğü

7

.

6

. I İS T İK L Â L M A D A L Y A S I sahiplerine mahsus E Ş L E R İ ile B ERABER ( Ü C R E T S İZ S E Y A H A T K A R T I

Davit bey’in yanıtı oldukça çarpıcıdır; “Bana paket paket para verenlerin haddi hesabı yok! Kabul etmiyorum. Nimet kül­ fet mukabilidir, diyorsunuz. Ama benim için değil. Zira ben her şeyimi Türklere borçluyum. Türk okullarında okudum, yetiştim, oralardan feyz aldım. Bu neden­ le siz bana değil ben size borçluyum. Size yardım etmek benim vazifem.” Anado­ lu’ya silah kaçıran taka ve gemilerin kon­ trolünü Ingilizlerden önce kendisi yapa­ rak, kolaylıkla geçmelerine yardımcı olur. Bir keresindi güçlük çıkaran bir Türk gümrükçüye “yazıklar olsun sana, utan­ mıyor musun? Vatan elden gidiyor. Sen Ingilizlere hizmet ediyorsun. Sen Türksün ama ihanet işliyorsun. Ayıp be!...” diyerek silah geçirenlerin bırakılmasını sağlar.

Atatürk'ü kurtardı

Berç Keresteciyan, Bandırma vapuru­ nun batırılacağı haberini verdi. Cumhuri­ yet döneminin ilk Hıristiyan milletvekili­ dir. Osmanlı Bankası’nın genel müdürü ve Hilal-i Ahmer (Kızılay) cemiyeti ikinci başkamdir. Atatürk’e Bandırma vapuru­ nun boğazdan çıktıktan sonra batırılacağı haberini iletir, önlem alınmasını sağlar. Milli mücadele dönemi boyunca yalnız sağlık malzemesi değil, ihtiyaç duyulan her şeyi ilaç sandıkları içinde Anadolu’ya gönderir. Hizmetlerinden dolayı Atatürk kendisine Türker soyadını verir.

İstiklal Madalyalı Ermeni

Ohan Tülumbacı: 1895 doğumlu bir ermeni. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara'dan Haymana ve PolatlI’ya silah ve mühim­ mat götürüp, cepheden dönüşte de ölü ve yaralı taşıyor. Yıllar sonra İstiklal Madal­ yası ile ödüllendiriliyor.

İşgal yıllarında Yahudiler

İspanya sürgününden kaçıp Osman­

lI’ya sığman Yahudiler Osmanlı ve Cum­

huriyetle tevhid-i mukadderat etmişler. Kurtuluş Savaşmda da örnekleri var.

Celal Bayar’ın anılarında geçer, İz­ mir’in işgalinden hemen önceki günlerde kenti ziyaret eden İngiliz General Dixon onuruna düzenlenen resepsiyonda Kor­ don boyundaki Splendit Otelini basan ba­ zı Rumlar balkondaki Türk Bayrağını in­ dirip Yunan bayrağını çekince BergamalI Nesim Navaro adındaki Yahudi genci bu taşkınlığa karşı çıkar. Yunan bayrağını in­ direrek Dixon’un önünde ayaklan altına alarak çiğner. İzmir Garnizon Komutanı Nurettin İbrahim Paşa, Nesim Navaro’yu Türk polisinin korumasında evine gönde­ rir, sonra da Cephe’den yolladığı bir mek­ tupla vatanseverlik hislerini takdir eder.

İşgalden sonra İzmir’e gelen Yunan

Kralı Konstantin, muhtelif dini cemaat heyetleriyle görüşür. Yahudilerden de ‘Yunan yönetiminden memnun oldukları- nı’ ifade eden bir beyan talep eder. Yahudi Cemaati bu isteği yerine getir­ mez. Yunanlıların, İzmir Yahudi okulla­ rında Yunanca öğretmek için parasız öğ­ retmen gönderme önerisini reddederler.

Milletler Cemiyetine mensup bir he­ yet, işgal altındaki İzmir’de dini cemaat­ lerle temasa geçer; ‘İzmir’in Türklerde kalmasını mı Yunanlılara verilmesini mi tercih edersiniz’ sorusunu yöneltir. Yahu­ di cemaati başkam Boaz Efendi Mena- şe’nin cevabı kısadır; ‘Yahudiler İzmir’in Türkiye’ye ait olmasını arzular.’

Tire’de Yahudiler işgal ordusunun ha­ reketiyle ilgili bilgileri milli kuvvetlere bil­ dirirler.

Mustafa Kemal'in casusu

Bayındır'da Jak Uziyel (Soli Özel’in dedesi) adında bir Yahudi, Mustafa Ke­ mal’in casusu olduğu iddiasıyla Yunan makamlarınca tutuklanıp hapsedilir. Da­ ha sonra kent dışına sürülür.

Bergama Yahudi Okulu müdürü

Ben-jamen Katan bir taraftan, kent halkına ha­ rekat hakkında devamlı bilgi iletir, diğer taraftan da İzmir ve yöresinin özel bir ida­ reye kavuşması için Yunanlılarca hazırla­ nan dilekçenin imzalanmaması için kam­ panya yürütür. Türk Ordusu Bergama’yı kurtardığında komutan: ‘Biz dağda iken yurdun özgürlüğü için yaptıklarınızı öğ­ rendik, teşekkür ederiz’ diyerek taltif eder.

'Yaptıklarınıza teşekkürler'

Çeşme’de belediye üyesi Salamon Tu- vi her zaman Türk tezini savunur. Ordu­ muz Çeşme’yi kurtarınca Yarbay Celal Bey kendisini makamında ziyaretle ‘Hoş geldiniz’ diyen Tuvi’yi ‘Vatan için yaptıkla­ rınıza teşekkürler’sözüyle onurlandırır.

Aydın işgal edildiğinde Yahudiler, Yu­ nan bayrağı asmaktan imtina ettikleri gibi cemaat başkanı Behor Isak Halegua da Yunanlıları karşılamaya giden Belediye heyetine katılmayı reddeder. Evlerinde Türkleri saklayan Yahudi Katan ailesinin evi yakılır, kocası alevler arasından kur­ tulmayı başarırsa da eşi yanarak can verir. Bursa, Yunan işgali altında olduğu günlerde, bütün baskılara rağmen Bursa

Yahudileri de Yunan bayrağını asmazlar. Dönemin Ingiliz Başbakanı Lord Geor- ges’un ‘Yunanlıların işgal ettikleri toprak­ ların Türklere iade edilmeyeceği’ yönün­ deki demecini ve ‘Bursa’ya özerk vilayet statüsü verilmesi çabalarını Yahudi cema­ ati protesto eder. Kurtuluşundan sonra Bursa’yı ziyaret eden Atatürk, Çelik Palas Otel de kabul ettiği, Bursa Yahudi Cema­ ati başkam David Saban’a Milli Kuvvetlere yaptığı yardımdan dolayı teşekkür eder.

İstanbul’un işgal altında olduğu gün­ lerde, Albert Kohen’in başkanı olduğu Sirkeci Yahudi Cemaatini temsilen Dr Jak Behar ve Dr Robert Behar Sirkeci Sinago- gu’nun açılış davetiyesini Sirkeci Merkez Polis Komiseri Tahsin Bey’e götürdükle­ rinde, Tahsin Bey, ‘Demek daha bizi düşü­ nen var’ der. Sinagoga giden komiser bi­ nanın Türk bayraklarıyla donanmış oldu­ ğunu görünce Hahambaşı Kaymakamı Becerano’ya ‘Vatanımın geçirdiği bu va­ him günlerde sadık Yahudi unsurunun va- tanperverane tezahüratı bizi çok teselli eder, gerek Hükümetim, gerek şahsım na­ mına en hararetli teşekkürlerimi sunmağa söz bulamıyorum’ der.

(13)

İLBER O R T A Y LI:

İstanbul'un işgali başarısızdı,

bu da zaferi kolaylaştırdı

Bağımsızlığa alışmış, Müslüman bir memleket burası. İşgalciler bir takım yerli

Hıristiyan unsurlara bel bağladılar. Ama hepsi işgalcilerle işbirlikçi olmadı.

14

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

İlber Ortaylı, K urtuluş r cesinin ehmet nlattı.

MEHMET GÜNDEM mgundem@milliyet.com.tr

K

arlo fça’dan itib aren hızla kaybetm e tre n d in e giren Devlet-i Muazzama, Balkan bozgunu, I.Cihan Harbi ile iyice sarsılır. Çanakkale’de bir destan yazsa da istikbali omuzlarında taşıyacak yüzbinlerce va­ tan evladını kaybeder. Kurtuluş Savaşı böyle bir ortamda başlar.

■ İşgal yıllarında nasıl bir İstanbul vardı?

K urtuluş Savaşı öncesi İsta n b u l’da müthiş bir fakirlik vardır. Üstelik İs­ tanbul taşıyamayacağı kadar büyük bir göçle karşı karşıyadır. Sayıları yüzbin- leri bulan bu göçmen kafilelerini em­ meye hazır değildir İstanbul. Bunlar eğer parasızsa onları besleyemiyor, pa­ ralıysalar da yarattıkları enflasyonu karşılayamıyor. Bir başka noktada kı­ saca ‘Ahlak bozuldu’ diye ifade edilen, aslında ise başkentin yeni bir hayat tarzıyla karşılaşm asından doğan bir buhran söz konusudur.

■ O dönemde İstanbul'un demografik yapısı neydi?

Yaklaşık 800 bin. Bu da problemsiz bir nüfus değildir. Mütarekenin zulmünden evvel Balkon bozgununun etkisiyle şehir yine fakir zengin balkanlı Türk göçmen­ lerle dolmuştur. Bunun da yarattığı tah­ ribatı göz önüne almak zorundayız. Bü­ tün bunların dışında İstanbul hayatında görülmedik bir demokratik çoğulculuk da vardır. Bir takım yeni partiler kurul­ makta, bir takım yeni etnik hareketler meydana gelmektedir. Şehir bu yeniliğe de ashnda sağlam bir şekilde girmemek­ te, bunları hüsranla karşılamaktadır.

■ Bu ortamda gayrimüslimlerin durumu nedir?

Balkan savaşından beri şehirde etnik münaferet artmıştır. Çünkü balkan sava­ şından beri buraya doğru ilerlemekte olan Yunan ordularım, şehrin Helen un­ suru maalesef karşılamaya hazırlanmak- tadır. Bu da hem İstanbul, hem de İzmir gibi merkezlerde münafereti celbetmek- tedir. Unutmayın ki Balkan bozgunu so­ nunda İzmir’in Müslüman nüfusu çok artmıştır. Yeni ortamda, yani mütareke ortamında işgal edilen şehirlerde etnik unsurlar arasında bir oyun, denge oyu­ nu, satranç oyunu söz konusudur.

■ Nasıl yani?

Mesela Ingilizler İstanbul’u işgal altında tutmaktadırlar, üstün konumdadırlar. M üttefik komiserliği onlardandır ve bunların istihdam ettikleri unsurlar şeh­

rin Rum ve Ermeni nüfusudur. Fransız- lar sur içi mıntıkadadır. İngilizlerle ara­ ları bozuk olduğu için karışmamaktadır­ lar idareye. Hatta bu bölgedeki, Kema­ list, Anadolucu faaliyetleri de görmez­ den gelmektedirler. Üsküdar Kadıköy mıntıkasındaki İtalyan kuvvetleri ise, bı­ rakınız yerli halkla çatışmayı, adeta on­ ları desteklemektedirler. Bu ortamda şehirde müthiş bir İngiliz düşmanlığı

alıp yürümüştür, Üstelik Ingilizler de im paratorluklarındaki tutarlı idareyi burada tatbik edememektedirler. Böyle problemlerle, yeniliklerle, harbin getir­ diği yıkımla, iktisadi krizle ezilen bir İs­ tanbul söz konusudur.

■ Ermeni, Rum, Yahudi gayrimüs­ lim unsurlarda oluşan bir 'Osmanlılık' söz konusu değil mi? Yani herkes iş­

birlikçi mi?

Tamamen yok olduğunu söyleyemeyiz. Eski tebaa alışkanlığına devam edenler olduğu gibi, bilhassa şehrin Yahudi nü­ fusunun, müttefik güçlerle yazışmadığı, müttefik güçlerle işbirliğine giden Rum ve Ermenilere katılmadığı, hakiki Os­ manlI idaresine sadık kaldıkları gerçek­ tir. Bundan dolayı da Hıristiyan ve Mu­ sevi azınlık arasmda bir problem vardır.

(14)

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ELİFLERİ

15

Mustafa Kemal

Anadolu'ya açılıyor

■ Kurtuluş düşüncesi İstanbul'da başlıyor. M Kemal Paşa ve

arkadaşları İstanbul'da bir takım siyasi girişimlerde bulunuyorlar. İstanbul'dan beklenen sonucun alınamayacağını anladıklarında ise iş Anadolu'ya kayıyor.

İstanbul’da da askerlerimiz var, Ana­ dolu’ya gidenlerle buradakilerin bağı tamamen kopmuş değil. Orduda ter­ hisler başlamış, silahsızlanma başla­ mış, ama ordu duruyor. Harbiye neza­ reti duruyor. Subaylar arasındaki bağ duruyor. B u nların a ra sın d a tab i ki Anadolucu’ ve ‘padişahçı’ diye bir ay­ rım var. Ama bir yandan da alttan alta örgütlenm enin devam ettiği ve A na­ dolu’ya entegre edildiği görülüyor. Ya­ ni A nadolu’daki genç komuta kade­ melerine entegre olan bir hareket var bu rada. H ergün birtakım subaylar A nadolu’ya geçiyor, İstanbul’da ka­ lanlar ise, A nadolu’ya yönelik bir ta­ kım istihbarat faaliyetlerinde, silah ve m ühim m at kaçırm a faaliyetlerinde bulunuyorlar.

■ Milli Müdafaa Grubu gibi mi?

Başka guruplarda var. O n lard a za­ manla yazılır. Şehrin içinde bir takım hareketler var. Bunların içinde siyasi ve dini hareketler de var. Bunlar da tesadüf değil, özbekler Tekkesi Ana­

dolu’yla tem as kurulan noktalardan biri. Asıl önemlisi şehirde müthiş bir Avrupa düşmanlığı söz konusu. Bili­ yo rsu n uz bazı kim seler A m erik an M andacılığını sav unuyorlardı. Biz şimdi bunu küçüm süyoruz, halbuki onlar Avrupa düşmanı olduklarından Amerika ile mütareke dönemini daha kolay atlatır, sonra da kendi bağımsız­ lığımızı kazanırız diye düşünüyorlardı. Onun için Halide ve Adnan Adıvar’ı pek karalamamak lazım.

■ Başarısız bir işgal mi söz konusu?

Şehirde iktisadi zorluk hepsinin üze­ rindedir. İngiliz idaresi iktisadi bakım­ dan sulhu temin edememiştir.

■ Kurtuluş Savaşı'nın iktisadi kaynakları nedir?

Vergi toplayacaksın da harp edeceksin çok zor. Mümkün değil. Bu bir başka konuşmanm konusu olsun.

■ Kurtuluş Savaşı nasıl oldu da bu ortamda başarı sağladı?

Bağımsızlığa alışmış, M üslüm an bir m em leket burası. A rkasında da bir im parato rluk mazisi var. Bir başka nokta da işgalin çok beceriksiz olması. İşgal idaresi İstanbul’da sağlam bir idare tesis edebilmiş değil. Bir takım yerli H ıristiyan u n su rlara fazla bel

bağlıyorlar. Ortaylı: "İşgal döneminin İstanbul'unda büyük fakirlik vardı.'

Zaferi nasıl duyurdular?

"Türkler kasaba kasaba ilerliyor"

Atatürk önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı'nı dış basın nasıl duyurmuştu? İşte 30 Ağustos

zaferi öncesi ve sonrası çeşitli tarihlerde, dış basının Türk zaferi için kullandığı başlıklar...

ABD

The New York Times, “Yunan Boz­ gunu. Yunan yengilsinin nedeni A tina’nın tumum u. M ustafa K e­ mal’in durdurulmasıyla Ege Böl- g e si’n d e k u ru lm a sı p la n la n a n lyonya D ev leti a rtık b ir hayal. Türklerin kesin bir üstünlük sağla­ yacağı ortada.”, 31 Ağustos 1922 The New York Times, “İzmir Yunan­

lılar tarafından tamamen boşaltıl­ dı. Türk Hükümeti sözcüsü Ahmet Ferit Bey, Y unanlılar’ın A nado­ lu’da m eydana getirdiği zarar ve ziyanların karşılğı olarak savaş taz­ m inatı isteyeceğini açıkladı.” 10 Eylül 1922

The New York Times, “Hiçbir Avru­ pa devleti Türkleri durdurmak için yeni özverileri göze alabilecek du­ rumda değil. Yunanlılar ‘Batı uy­ garlığı’, Türkler ‘Ulusal bağımsız­ lık a d ın a ’ savaşıyo r.” 12 Eylül, 1922

The New York Times, “Yunanlılar Uşak’ı kaybetti, İzmir tehdit altın­ da”, 5 Eylül 1922 (sayfa 13’ten du­ yuruyor.)

The New York Times, “Türkler Eski­ şehir’de”, 31 Ağustos 1922 (3. say­ fadan duyuruyor)

FRANSA

L’Echo de Paris, “Türk Zaferi”, 14 Eylül 1922

Le Matin, “Kemalist zafer. Ankara mütarekenini koşullarını henüz ol­ gunlaşmamış görüyor. H akkında çok şey söylenen m ütareke Türk o rd u su ta ra fın d a n henüz kabul edilmedi. Zaten 1918 mütarekesi­ nin büyük derslerini akıllarından çıkarmamış olan M ustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa amaçlarına tam anlamıyla ulaşıncaya kadar, düş­ manla görüşmelere başlamak iste­ miyorlar. Güvenilir kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre, he­

defleri İstanbul ve E d im e sınırı­ dır.”, 11 Eylül 1922

Le Temps, “Anadolu’da Yunan hezi­ meti”, 9 Eylül 1922

Petit Parisien, “Savaş başlam adan önce Yunan ordusunun Eskişehir- Afyon cephesinde tutun uy ord u , şimdi ise Uşak-Bursa hattını tu t­ maya çalışıyor. T ürk o rdusu bir hafta içinde 100 kilom etrelik bir derinliği elde etti. Yunan ordusu­ nun büyük bir kısmı yarılmış du­ rumda.” 4 Eylül 1922

İNGİLTERE

New Statesm an, “Yunan bozgunu. Türk ordusu hızla Bursa-lzmir yö­ nünde ilerliyor.”, 2 Eylül 1922 New Statesman, “Türkler kasaba ka­

saba ilerliyor. Yunanistan için, ve­ rilen m ücadele bitti. Y unanlılar geri çekilirken her yeri yakıp yıkı­ yorlar. Lloyd George’un Türklerin askeri ve siyasi bir güç olarak varlı­ ğını kabul etm ekten başka çaresi

kalmadı.”, 9 Eylül 1922 (1. sayfa­ dan duyuruyor)

New Statesman, “Mustafa Kemal’in büyük zaferi. Zafer İslam dünyasın­ da büyük coşku uyandırdı”, 16 Ey­ lül 1922 (1. sayfadan duyuruyor) New Statesm an, “Avrupa ve T ürk­

ler”, 16 Eylül 1922

New S tatesm an, “Lloyd G eoge’un mezar kitabesi”, 23 Eylül 1922 New Statesman, “Lloyd George ba­

rışı samimi olarak istemiyor. Mus­ tafa Kemal uzlaşmaya hazır.” 30 Eylül 1922

The Spectator, “Türkiye ara verdi”, 2 Eylül 1922

Daily News. “Yunanlılar Anadolu’yu fena bir surette terk ettiler. Kendi­ lerine Trakya’da bahşedilmiş arazi­ yi de m uhafaza edem eyecekleri aşikar gözükmektedir”

İSVİÇRE

Berner Tageblatt, “Büyük taarruzun ilk günleri”, 7 Eylül 1922

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çerçeveden hareketle ele alınan iki gazetede Müslüman Kardeşler temsili üzerinden kurgunun ve kurguya dayalı olarak Batılı kimliğin analizinden sonra bu

Dersin İçeriği This class includes qualitative phenotype management and genetics, quantitative phenotype management and geneics, sex reversed stock breeding, chromosomal

Media reports indicate American officials’ ‘single-minded interest’ in Turkey’s regional role and their representation of the parliament’s interference in what they described

Unfortunately, all these efforts did not give any results (Mammadov, 2004, p. The dispute about agreement on a cease-fire lasted for a long time. Variety of conferences and

The result shows that NYT presented Israel in a more favourite light compared to the Palestine, and it emphasized Israeli‘s issues like Israeli news/ security/

Il com- plesso fu inaugurato nel 1973 e le due torri divennero così gli edifici più alti del mondo e l’emblema della città di New York.. Furono distrutte l’11 set- tembre 2001 da

Milli Şef Olarak İsmet İnönü, Savaş

The New York Times, Türkiye’nin Mondros Mütarekesi ile savaş dışı kal- masının, Rusya ile bir kez daha yakın temasa geçecek olan İtilaf Devletleri’ne bu devasa