I l
Bu harikulâde adamın ve
onun harikulâde eserinin hasıl ettiği tesir, ona temas eden her şey gibi, elbette harikulâde ola cak, onun lehinde ve aleyhindeki ölçüler de tabiî mübalâğaya dü şecekti. Hugo’nun kendi lehtar- larını da aleyhtarlarını da hak sızlığın son derecelerine, en bü yüklerine götürmekte büyük cüs sesinin ve büyük eserinin hususî bir kabiliyeti olacaktı, nasıl ki ol muştur.
Victor Hugo’nun şiir eseri nin kıymetine rağmen, ta ilk za- manlardanberi karşılaştığı mu kavemet ve husumetin kuvveti ve şiddeti insana hayret verir. Onun şâir olarak maruz kaldığı müşkülât, tenkit, tezyif ve tah kirin hesabını tutamıyacağımız gibi bunlara dair ne söylesek yine bu yolda bir fikir edinme mize kâfi gelemiyecektir. Hugo’ nun yenmiş olduğu müşkülât devleri yenebilirdi.
Victor Hugo’nun ilk muarız ları klasisizm taraftarları ve ro mantizm aleyhtarları idi. Bunlar ona öyle kızdılar ki içlerinde bazı akademi âzası bile :
“ Avec impunité les Hugo font des vers !„
Diye şikâyet ediyorlar, şiir yaz masını bir nevi rezalet telâkki ile hükümeti vazifesini görmeğe davet ediyorlardı. Hugo’nun aley hinde yazılan ve tarzını taklid eden bazı manzumeler hakikaten zariftir. Louis Veuillot gibi ga zetecilerin siyasî sebeplerle aley hinde yazdıklarını bir tarafa bı rakalım. Fakat Hugo’nun Edmond
Biré gibi eserlerini ve hayatını adım adım takip etmiş ve hep aleyhinde tefsir etmiş âdeta şahsî düşmanları olmuştur. Bunlar mut tasıl düşünülen, çalışılan, dikkate
değen eserler neşretmişler ve âdeta an’anevî bir Hugo aleyh tarlığının ilmini kurmuşlardır. Hugo’nun hayatında tanımış ol duğu bu aleyhtarlar hiç bir za man eksik olmamıştır ve hâlâ onun eserlerini de hayatını da didikliyeıek ve aleyhinde tefsir ederek devam etmektedirler.
Victor Hugo’nun en evvel eserinin ve tabiatının tabiî ve zarurî düşmanları vardır. Bun lar, her yerde, açık havaya açı
lan her pencereye düşmandırlar. Edebiyatın kendi cüce boylarını geçmemesini dilerler. İsterler ki edebiyat, bütün ruhlarını açan, âdi mahalle kahvesi dedikodu sundan şaşmasın ve taaîfün etmiş muhitleri koklamaktan zevk alan burunlarını aşmasın. Kendi fevk lerine çıkan her edebiyatı kendi aleyhlerine sanır (ve öyledir de!) ve şahsî bir hakaret gibi telâkki ederler. Bunların adetleri her tarafta pek çoktur.
Kendi derecelerinden biraz yükselen bir harareti bir hasta lık sayan bu soğukkanlı adamlar şiirsiz olmıyan her nazmı bir sa yıklama, her şiiri bir hezeyan sanırlar. Hugo onlara ruhundaki büyüklük mefhumu, mahmur göz leri, mırıldanan veya haykıran sözleri, taşan musikisiyle rahat larını kaçıran, oyun bozanlık ve âdeta mızıkçılık eden bir adam tesiri yapıyordu ve yapmaktadır.
Daha ziyade değerli aleyh tarlarından bazıları onun eserle rinde yaydığı fikirlerden kuşku lanıyorlar. Bu fikirlerin tehlike sini düşünen, gören îransızların bazıları onu bu fikir sahasında bir hayli müptedî = prinıaire ve biraz, — îransızları kızdıracak kadar — demagojik buluyorlar.
Görmiyor musunuz ? Victor
Hugo bir fırtınadır. Kopar
dığı, saldığı rüzgarlar eski za manın badi semum dediği zehirli rüzgârlardır. Nice çiçekleri sol duruyor, nice fidanları kurutu
yor, nice çamları deviriyor!
insan bakımının kurduğu nice müesseseleri, insanlığın mukad des bildiği nice anane ve iman müesseselerini yıkıyor! diyorlar.
Victor Hugo, bazı fikirleri ve bazı sözleriyle, müstakil bir vatan
mefhumunun kudsiyetini ve buna bağlı kalmanın bir millet için selametini düşünenleri - mesela bir komünist şairin bizi korkut ması gibi - korkutmuştu. Doğru su da bu günkü dünya nizamına tabi olan ve ancak kendi za manlarını yaşamak şartiyle atiye
yetişebilecek olan milletlerin
kendilerini silahsızlanmağa teşvik eden bazı fikirlerden çekinmeleri makul olur. İşte Hugo’ya kızan ların bir kısmı ona asıl bu fikir leri için kızıyorlardı ve kızıyorlar. « Et j’ajoute â ma lyre une
A b d ü l h a k Ş i n a s i
corde d’airain ! „ diye rübabına ilave ettiği tunçtan telle müste
bitlere karşı bağıran mağrur şairi menfasındaki kayasında, saçları rüzgarda, bir nevi Namık Kemal gibi göreceğimiz geliyor. Fakat muasırlarının bazıları hayatının başka bir safhasına yetişmişler, onu başka bir poz da görmüş lerdi. Hugo'nun telin ettiği hü kümet devrilmiş, iktidar mevki ine kendi fikirlerini temsil eden bir fırka geçmişti. Bu fırka o fi kirlerin uzun müddet propagan dacısı, yardakçısı olmuş şâiri elbette sadık hizmetkârı bilecek, ona büyük bir mevki verecekti, nasıl ki vermiştir. Bu mevkiin sırf siyasî sebepleri vardır. Hu
go büyük şâi rliğine rağmen
daha büyük şöhretinin bir
kısmını bu kötü sebeblere borç ludur. Nasıl! Millî şaire yakışır- mıydıki bu fırkanın resmî şairi
olsun! Vaktiyle kendisinin
nefret ettiği idare zamanında Charles Baudelaire ve Gérard de
Nerval’ın himayesiz kalışları
gibi kendi hizmet ettiği rejim zamanında da hayatını imhaya koşan taşkın Rimbaud, ikide bir aç ve bi ilâç kalan hasta Verlaine, bunalan zavallı Mallarmé yar dımsız kalırlarken bu ihtilâlci, bu devirici, bu münkir ruhlu adama yakışırmıdıyki resmî ma kamların yanında resmî bir şair gibi bulunsun ! diyorlar.
Öyleki siyasiyat ona vaktiyle bir hayli hizmet ettikten sonra şimdi de bir hayli zarar veriyor. Bu siyasî tesir ve şöhreti Hugo- nun aleyhine bir irticaa sebep olmuştu ve olmaktadır.
Fakat bunlar işin ancak fikrî ve kısmen siyasî cephesidir. İş bununla da kalmıyor. İşin birde edebî cephesi de vardır. Bazıla rı da :
Bütün şairler ve muharrirler içinde Victor Hugo hem ede biyatçılar nezdinde hem halk arasında en çok tanılmış ve en büyük şöhreti kazanmış olandır. Onun edebî dehası muhakkaktır. Fakat şöhretinin safiliği hiç te böyle değildir. Bu, hayli su götürür. Hiç bir edebî şöhret sırf edebi yat ile bu nisbette yer kazanmaz,
böyle artmazdı. Bilirizki safî
güzelliğin ne bu kadar hayranı ne bu kadar taraftarı vardır.
-Hugo’nun şöhreti eğer sırf mısralarının güzelliğinden gel seydi ne mutlu olurdu ! O bizim için emsalsiz bir şairdir. Fakat halk için böyle midir? Halk onun musikisini nasıl duyar? Bu şiirin en mucizeli kısmından ne anlar? Nasıl anlar? Hugo’yıı şair olarak beğenenler, sevenler pek, pek çoksa da, ona büyük bir şöh ret, ve o nisbette para ka
zandıran halkın ancak birer
merak ve heyecan romanı gibi sarıldığı, okuduğu kitapları olma- dımı ? Hatta Hugo yalnız edebi yata bu cinai romanlarla girme miş, dehasının şa’şaası içinde yine bu yolda romanlar yazmağa da devam etmemiş midir? Men sur tiyatrosu büsbütün bir para işi, yani para arkasından koşan eserlerden ibaret değil midir ? Hal böyle iken de tiyatroda en büyük muvaffakiyeti bu mensur ve kıymetsiz eserlerinden biri, Lucrèce Borgia olmadı mıydı ? En büyük tiyatro ve para mu vaffakiyeti bu melodram değil midir? diyorlar.
Victor Hugo’nun aleyhindeki bu iki cereyanın da haklı bulun duğu bazı kısımları olduğu gö rülüyor. Onun asıl eserinin kıy metleri ve meziyetleri bozulma mış, kalmışsada büsbütün başka, dalıa az sevimli olan kabiliyet ve küvetlerin de bu eserin mu- vafakiyetıne hizmet etmiş oldu ğu, mevki edinmesine yardım ettiği ve bunların da bilhassa
muasırlarına daha az sevimli
gözükmesi tabii olduğu da görü lüyor.
Fakat biz Victor Hugo’yu da muhitinin ve zamanın bir mah sulü gibi telâkki etmeli değil mi ve bugün onun muasırlarından daha bitaraf, daha salim fikirlere ermiş olmalı değilmiyiz?
Victor Hugo’da hakikaten bir büyüklük mefhumu vardı. O cid den Carlyle’in bahsettiği kahra manlardan biriydi ve biridir.
Bir iyman kuvveti ile inkâr ediyordu. Bir iymanla münkir ol muştu. Victor Hugo’nun zamanın da daha aç kalmamış milletler daha bir kölelik hayatına dön menin kendilerine getireceklerini umdukları ekmeği ve maddî ra hatı tehayyül etmiyorlardı. Henüz bu milletlerin gönlünde geniş rü yaların açıldığı zamanlardı. Hugo milletinin ve asrının hülyalarını, emellerini, ümitlerini, hülâsa, İlâ hilerini söylüyordu. Bunları en
yüksek ve en kuvvetli ve tesirli bir sesle söyliyen, haykıran te nordu .
Victor Hugo’nın inandığı ve terennüm ettiği büyük mefhumlar hürriyet = La Liberté, terakki= Le Progrès gibi mefhumlardı, bunlarsa, dinler gibi, beşer ru hunun hakikî ve ezelî temayül lerine ve ihtiyaçlarına cevap ve ren hislerdir. Bir felsefe, bir ilim bu şeylerin hakikati bulunmadı ğını ve nisbî olduğunu iddia ede bilir. Lâkin şu varki bu tema yüller beşerin hakikî, ciddî, öz, sağlam, samimî ihtiyaçlarına ce vap veren bu nazariyeler, bun lar da, dinler gibi, insanlığın ge niş ve nakâm ruhunda yeri olan ezelî, mevrus, medenî ihtiyaçlar, ümitler ve hülyalardır. Daha nur lu ve iyi ve mesud bir beşeri yetin bir gün geleceğine inanma ğa ihtiyacımız vardır. Bu bir me deniyet ve terakki imanıdır ki faydasız olmadığı ayrıca iddia ve izah edilebilir. Tabiatın ne silden nesle devam eden baharı olan gençlerin ruhlarında gerçi her nesil yeni bir kurtuluş çaresi yeni bir usul hayal eder, yeni bir hayal açsr, ve gerçi her ne sil aldanır. Lâkin bu aldana al- dana gidilen yol nihayet yine bir inceliş, bir çıkış, bir yük seliştir
işte Victor Hugo’nun taraf
tarları onda bu temayüllerin
nin dinini buluyorlardı ve bul maktadırlar.
Victor Hugo’da zaiflere, fa kirlere, sefillere karşı bir mer hamet hissi vardır ki eserine baştan başa şefkatini döken bir ziyadır. Şüphe yok ki bu his on da samimî ve ruhi kuvvetlerinin bir temayüliydi. Bir hakkaniyet ve merhamet ihtiyacı kalemini muttasıl teşvik ederdi. Sözlerinin ibhamı arasında bir şefkat yıldızı parıldar.
Victor Hugo vatanın büyük lüğünü ve şerefini sever ve bu his se hemen daima merbuttur, istib dadın timsali telâkki ettiği kırallı- ğın aleyhinde ve hürriyetin tim sali telâkki ettiği cümhuriyetin lehinde, öz cünıhuri.v etçidir. Hak sızlıklara düşman, vazife önünde fedakârlığa razı, hazır, taraftar dır. Hayatta tavsiye ettiği ve ha zan örneğini de gösterdiği hisler çalışkanlık, merhamet, tasarruf
- 373
-manasına ekonomi hisleridir. İs tinat ettiği hayatın şerefidir. Bu ihtilâlci şâir aileyi, kadınları, çocukları sever, bütün eserinde bir ülkü havası koklanır.
Victor Hugo, fikirleri ne
olursa olsun, Fransız edebiyatı nın büyük bir varlığı ve bir şe refidir. Velevki İçtimaî ve belki siyasî sahada muhafazakâr ol sunlar, Maurice Barrés gibi halis milliyetçiler onu bu bakımdan telâkki ile milletin ve Fransız lisanının bu büyük mümessiline hörmet göstermeği ve millî var lığa getirdiği kazancı i’lâ etmeği ne güzel bildiler!
Victor Hugo tabiatın ve ha yatın nadiren yetiştirdiği büyük san’atkârlardan biridir. Ender ge len çapta bir şâirdir. Onun haya tının muvaffakiyet unsurlariyle, dünyadaki muvaffakiyet âmilleriy
le uzlaşmak yolundaki fedakarlık lan, “arivist„ liği ne olursa olsun onu bu gün yükseltenler siyasi yatla ve ticaretle karışık ve bu laşık bir san’atı değil artık san’a- tinden tasfiye edilmiş, musaffa kalmış kısmım i’lâ etmiş olurlar ve bunu siyasi veya sair gaye lerle değil, san’at bakımından yapmış olurlar.
Belli ki nihayet tâ bize ka dar gelmek için onun eserinden
çıkan, tüten, şöhretini temin
eden bu buhurdan ateşi, öz, ha kikî kuvvetli bir san’at ateşidir. Bütün hâlis ve safî san’at taraf tarları da Victor Hugo’nun hatı rası başında toplanabilirler. Hu go gibi şâirler, muharrirlerden ve eserlerinden hulâsa yine asıl öz ve safi edebiyat ve san’ut ka zanır.
Baudelaire’in eseri belki an cak şiirden anlıyanlara açılan daüssılalı bir park, Mallarmé- nin eseri belki ancak koyu şiir
tirakiierine açılan esrarlı bir
bahçedir. Denilebilir ki Hugo
eserinin canlı ve iyi kısımlarında edebiyatı adileştirmeden “ vulga riser,, ediyor, dehasının hamlesiyle
deha kalabalık bir kütleye tamim ediyor. Onun eseri herkese açı lan bütün bir şehirdir. Eğer fi kirlerde daima başka başka ma nalara kayan kelimelerden doğ ma karışıklıklar olmasa, makul ve munsif olmak için, meslekle rinin bu pirine bütün edebiyat çıların minnet hisleri beslemeleri lâzım gelirdi.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta ha To ros Arşivi