• Sonuç bulunamadı

İstiklal Marşı:Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstiklal Marşı:Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK

12 Mart 1921 (1337) güründeyiz.

Türkiye Büyük Miilet Meclisi altıncı içtimainin, ikinci celsesini akdetmiş­ tir. Doktor Adnan Bey reis, Lâzis- tan mebusu Ziya Hurşit kâtip yerin- deler,. Saat 4,45... San kâğıtlar üs­ tüne basılan ruznamede o celsede görüşülecek birkaç madde var.

Reis okuyor:

«Istanbulca neşrolunan tecili mü- cazat kararnamesinin Büyük Millet Meclisinin tasdikine iktiran etme­ dikçe gayri muteber addedilmesine dair Kütahya mebusu Cemile Beyle rüfekasmın teklifi kanunisi var. Lâ yiha encümenine gönderiyoruz.

337 senesinden itibaren iskânı âşâır ve muhacirin müdüriyeMııin İl­ gasına dair Yozgat mebusu Süley­ man Beyin bir takriri var. Lâyiiıa encümene gönderiyoruz.

Maarif Vekâleti kadro encümenin­ den istifasına dair Kütahya mebusu Ragıp Beyin takriri, sonra Siirt Musul tarikinin, turku umumiye me- yamna ithalde 337 senesinde inşasına dair Siirt mebusu Salkı efendinin takriri var, Muş maarif müdürü hak kmda Muş mebusu Abdiilgani Bey­ le refikinin Maarif Vekâletinden sual takriri var. Arikrada ihtikârın meni­ ne dair de Konya mebusu AbcKilha Km Çelebi efendinin bir sual tak ri­ ri var. İktisat Vekâletine havale ediyoruz.

B ir de devairi hükümette ashabı mesaiihe teşkilât iraesine ve mua­ meleli baridenin menine dair Yozgat mebusu Rıza Beyin bir takriri var dır. Bunu da Heyeti Vekiieye hava ie ediyoruz.»

O günün rüznamesini dolduran bu maddeleri yazmaktan maksadımız şudur: Mustafa Kemal Samsuna çı­ kalı yirmi ay, Ankarada Büyük Mil­ let Meclisi kurulalı on aydan biraz falza zaman geçmiştir. Dünya efkâ rı aleyhimiadedir. Memleket içinde de yeni devlet henüz istikrar bulabil­ miş değildir. Halk ve Büyük Millet Meclisi orduları E lce» re - ve Adana eepheîerile Garp cephesinde düşman la vuruşmaktadırlar. Cephelerden henüz iyi haberler gelmeğe başlama-

nnşiaır.

Meclise, ateşli bir millî ruh hâ­ kimdir. Cepheler günü gününe takip olunuyor. F a k a t bir yandan da mil­ letin işleri, hattâ bugün teferruat sayabileceğimiz işler, çetin ve şid­ detli müzakerelere mev»u teşkil edi yor. Vekillerden sual ve istizah tak lirleri birbirini kovalıyor. Yaptıkları işler hakkında sık sık hesaba çekili­ yorlar. Nitekim, 12 Mart ikinci cel sesinin ruznamesinde de birkaç sual takriri göze çarpmaktadır.

Millet, olup biten felâketler yüzün den, Meclisteki Vekillerinden daha az hassas değildir. O tarihte son du­ rak olan Ankara istasyonundan kal kan trenler Garp cephesine durma­ dan asker ve elde edilebilen malze­ meyi taşım akla meşguldür.

Sivil, resmî — ki o günlerde An karada bu iki çeşit kıyafet birbiri nin aynı gibidir — herkesin ağzın da, şu oephe türküsü var;

Ankaranın taşma bak, Gözlerimin yaşına bak !! Cepheye gidenler, cepheden dö nenler, mektepliler ve hatk bunu söylüyor. Gözler gerçekten yaşlıdır Çünkü düşman Ankaraya her gün biraz daha yaklaşmaktadır.

İstanbul'dan lıer gün yeni yeni hıyanet haberleri geliyor. Tevfik paşa heyeti Londradadır. Ortada Sevr muahedesi var ve iki gün son­ ra, Ankarada «Hâkimiyeti' Milliye» gazetesi, padişahın Tevfik paşaya Sevri kabul etmesini emrettiğini haber verecek, altına da şu notu ko­ yacaktır:

«OsmanlI tarihinin ne garip tecel­ lisidir. B ir taraftan Avrupa matbua­ tı itilâf rioaü devleti Kont Sforça, M. Briyan Sevr muahedesinin, Türk- ler için bir hükmü idam olduğunu söylüyor. Diğer taraftan Osmanlı padişahı Sadrâzamına «muahedeyi kabul et!» diyor ve yalnız milletinin yüzünü değil, ihtimal M milleti he­ sabına ecnebi ricalinin bile yüzünü kızartıyor. Haza min fazlı râbbi!»

İşte, Ankarada, Büyük Millet Mec llsiniîi altıncı içtima İkinci celsggin- de bir millî marş seçiHrken, memle­ ketin iç ve dış şartları böyledir. Ma­ arif Vekili Haandulah Suphi, bir müddet önce, bütün milleti içten ka.v rayacak, hissiyatını ifade edecek bir millî marş vücuda getirmeleri İçin «erbabı kaSem» arasında bir müsa­ baka açmıştır.

Ankarada bühasas, resmî törenler de bir millî marş eksikliği kendisini hissettirmektedir, öyle bir marş ol­

malı ki bu, bütün gurur ve kederle­ rimizi ve cephelerde kahraman ifa­ desini bulan «memleketi zafere ulaş­ tırma» azmimizi ifade etsin!

O zamana kadar yazılmış olan şiirlerden hiçbiri bu vasfı taşım ı­ yor. O halde yazdırılmak! Bunun da en fyi şekli şairler, eli kalem tutan l*B*arasmda bir müsabaka açmaktır.

Bunlar konuşulurken zavallı Âki- fin duyduğu ıstırabı düşününüz; Kendini müdafaa etmeğe lüzum gör medi. F ak at derin bir azap içinde kaldığına şüphe yok,. Çünkü o, Ma­ arif Vekilliğinin açtığı müsabakaya

R

UZNAMEDEKÎ maddelerin mü zakeresine geçilmeden önce, Maarif Vekili Hamdullah Suphi söz almış ve kürsüye gelmiştir. Ruzna- mede «bir millî marş kabul edilme­ si» hakkında bir madde yok. Fakat, müşabakaya gönderilen ve bir seç­ meden sonra kalbur üstü salanlar derme çatma kâğıtlara basılarak mebuslara dağıtılmış bulunuyor.

Maarif Vekili diyor ki:

«Arkadaşlar, istiklâl marşları hak kmda Vekâlet tarafından vaki olan

davet üzerine elimize ne kadar marş ^ bu sebep yüzünden uzun zaman gelmişse bunları bir encümen mari- girmemişti.

altında yarattı.

Pencereden gördüğü yeşil renk, o- na cennet vatanı hatırlatıyordu ve diyordu:

K im bu cennet vatanın uğruna olm az k i fed a ?

Meclisinde hararetli konuşmalar ve münakaşalara mevzu olur. Ruzna- mede basit birer iş gibi görünen hâ­ diselerin Mecliste fırtınalar yarat­ masına sık sık tesadüf olunur. Ve­ killer sert ve çetin imtihanlar

ge-YAZAN :

■ A ék A A A A A .

^ -*■

A. A.

-KEMAL ZEKİ GENÇOSMAN

u r r f v v v 'v r v - *

fetüe tetkik ettik. Bunları görmek arzu buyurdunuz, matbu olarak tev âi edildi.

Yanız bir nokta üzerine dikkatini zi celbetmek isterim. Bu İstiklâl marşları tarafı âisniaden tetkik edil dikten sonra intihabınıza hangi şiir üzerinde temerküz ederse ikinci bir muamele daha yapılacaktır. Beste kârlara yollayacağız. Bestekârlar dahi bize muhtelif besteler yollaya caklardır. Onlar arasında bir intihap daha yapılacaktır.»

Hamdullah Suphi, izahatını şu cümlelerle bitiriyor:

«Anadolu mücadelesi uzun müd- detlerdenberi devam ediyor. Bunu ifade etmek, bunun ruhunu söylet­ mek üzere yazılmış olan bu şiirler ne kadar evvel bir karara iktiran ederse şüphesiz kİ daha fazla müs­ tefit oluruz.»

Görülüyor ki, hükümet ve Meclis, Anadolu mücadelesini muzaffer k ıl­ mak için her vasıtadan istifade et­ mek kararındadır. Duvarlarda asılı d a m a k ta n toz ve pas tutmuş y ata­ ğana çalar eski kılıçlardan, namlu­ ları karıncalanmış av tüfeklerine kadar silâh, olabilecek ne varsa, or du emrinde..* Millet, can ve mal olarak nesi varsa bu uğurda ortaya kelymuş bulunuyor. Kabulü istenen millî marş da, zafer için vuruşan

B ir müddettenberi, Ankarada şimdi eski Ankara semtleri arasında kalan Taoeddin dergâhında oturu­ yordu. Müsabaka ilân olunduğunu orada öğrendi. Fakat, konulan müd‘ det bitmeye yaklaştığı günlere kadar Akiften ses şada çıkmamıştı. Akla, adını gizlemiş, tanınmasın diye takma ad kullanmış oknası ihtimali geldi. Fakat, gözden geçirilen şiir­ lerde, Safahat şairinin imzası gibi, edasına da rastlanmıyordu. Bilini, yordu ki O, Taceddin dergâhının bir köşesinde Safahatı tamamlamağa çalışmaktadır. O günlerini ve o gün­ ler içinde Akifi, İsmail Habib şöyle anlatır:

«Bir gece yukarı Ankaranın vazt Taceddin dergâhında bize, hararetle ikmaline çalıştığı Asım’ı okuyordu. Kalın, ağır, davudî bir inşadı var. Gövdeli vücudu, toparlak ve enseli başını sallayarak okuduğu bu kitap ta Mehmet A kifi en geniş nâzımhğı ve en irtifalı şairliğile görüyoruz.»

Akif neye yazmıyor? Acaba duy­ muyor mu, aeatoa bu Anadolu mü­ cadelesi onu içinden sarsmıyor mu? M ilî ruha, ’ en sade türkçesile coş­ kun ve heyecanlı bir ifade vermek ondan beklenirken bu susuşun sebe­ bi nedir?

Bütriin bu İhtimaller konuşuluyor­ du. Ona sadece din şairi diyenler de orduların manevî silâhı olacak! Is- j,u sükûtundan istifade ediyorlardı tiklâle giden yolda, Anadolu yiğit­

leri, bu marşı ¡-»yiyecekler!

Gelen şörier, daha önceki celsede okunmuştur. M aarif V ekili de bun­ lardan birinin seçilmesini istiyor Meclisten:

«Bunu, eliyor, bir heyete mi, en­ cümene mi verirsiniz, yoksa heyeti uımımiyece bir karara mı bağlarsı­ nız? Ne arzu buyurursanız yapı­ nız.»

Evet, seçme şekli nasıl olacak Bu noktada fikirlerin dağıldığım gö­ rüyoruz.

Mecliste mebuslardan da müsaba­ kaya iştirak edenler var. F akat bunlardan bazıları, bir marş kabul etmek için müzakerelere başlanır­ ken, eserlerini geri almağa lüzum görürler. Çok muhtemel ki, bu geri almaların sebebi sudur; Müsabaka­ ya girenler arasında uzun zaman adı geçmiyen, hattâ bu yüzden me­ rak uyandıran Mehmet Akifin de bir şair yolladığı Mecliste duyulmuş, hattâ şiiri okunmuştur.

M arş nasıl kabul olunacak? Mec­ lis bir encümen mi, bir edebî heyet mi seçecek, yoksa bizzat kendisi mi şiirleri dinlemek ve birini beğenmek isüyecek?

Reis, bunlardan hangisini İstedik lerini soruyor. Mustafa Kemali

An-F akat Akifi tanıyanlar, onun heye­ can dolu yüreğini duymuş olanlar, bu ihtimalleri şiddetle reddediyor­ lardı.

Hakh idiler; çünkü, soysuzlaşan fatanfoulu bırakıp inebolu yolundan Ankaraya koştuğu zaman, daha Kastarnomıda, «Nasrullah» camiine girmiş ve biriken halka şöyle hay­ kırmıştı :

«Sevr paçavrasını mücahitlerimiz şark tarafından yırtmağa boşladılar Bize düşen vazife Anadolumuzun

Taşlan yana yatık mezarlar, bu kabartılar, toprağın altından ilham­ lar getiriyordu:

Şüheıla fış k ır a c a k toprağı sıksan şüheda!

Biz Meclise dönelim. Çünkü ora- daki şiddetli münakaşalar henüz durmamıştır.

Hamdullah Suphi kürsüden, «para ile milli marş yazdırılmaz» - diye hu­ lâsa edebileceğimiz m ütalâalara ce­ vap veriyordu:

«Para meselesile bu şiirler arasın da bir münasebet bulmak gayet yan lış bir noktai ı.azardır. Memleketin kuvayi maddiyesi ve mâneviyesi vardır. Istihlâsı vatan mücadelesini yapan milletin vekilleri, onun vekil­ lerinin vekilleri lıaikm heyecanını ifade etmek üzere memleketin şair­ lerine müracaat etmiştir. Bu şairler ilk defa şiirlerini yazmamıştır. A r­ kadaşlar, bize şiirlerini yollayan şa­ irler seneler arasında bütün memle­ ketin kederlerini, ıstıraplarını, bütün mefahirini söyleyen şiirler yazmış­ lardır. Demek para mukabilinde şiir mevzuubahs değildir. Biz halkın ruhunu, heyecanını ifade eden şiir­ ler yazmaları için şairlerimize mü­ racaat ettik. Hiç birisi para hakkın­ da bir şey söylememiştir. Geçen de­ fa işaret ettiğim üzere nazarı dik­ katinizi celbcdiyorum. Mehmet Akif Bey ki bu şairler arasında para me­ selesinden kaçman arkadaşlarımız­ dan biridir, zaten senelerdentoeri en yüksek ve en İlahî bir belâğatle yaz­ mıştır. Yeniden yazmaktan çekin­ mesi, bazılar imi', hatırına para gelir di-ye korkmasır 'andır ve ona bina­ en yazmamıştır.

Ben gelen şiirleri okuduktan son­ ra, bu işte vazifedar ettiğiniz bir arkadaşınız sıfatile arzu ettim ki bir kuvvetli şiir daha bulunsun ve kendilerine müracaat ettim. Bunun üzerine kendileri de bir şiir yazdılar ve gönderdiler.

Besim Atalay Beyin, halk şiirleri­ nin, bilhassa büyük vakayı!

milliye-çiriıier. Başvekil izahat vernıiye dir ? *

eümenl kendisi mütalâa etsin) ken­ disi takdir etsin( kendisi tercih et­ sin.»

Hamdı Namık Bey de aşağı yuka­ rı bu fikirdedir fak at söyleyiş şekli başka:

«Efeadilerı millî bir marş yapmak ihtiyacı hasıl olmuş. M aarif Vekili şairleri müsabakaya davet etmiş, birçok şiirler içerisinden birkaç par ça intihap ve tabedilmiş. Bendeniz ,'anlamıyorum, bu bir Meclisi millî işi midir, bar encümeni edebî işi

mi-baŞka cihetlerindeki düşmanlan de- ye taallûk eden şiirlerin bir siparişi nize dökmek, o mundar paçavrayı mahsus üzerine doğmadığı sözü gayet büsbütün parçalamaktır.»

Mehmet Akif bu heyecanı duyan insandı. O halde, müsabakaya neden hâlâ girmemişti. Müsabakayı bildiği ne, vatanın geçirdiği en felâketli günlerin ıstırabım da, hiç şüphe yok ki, muazzam ölçüsile hissettiği­ ne göre neye susuyordu?.

Bunun, para ile alâkalı bir hikâ­ yesi vardır. Şimdi, bu hikâyeyi Akif hakkında güzel bir eser yazmış olan dostu Mithan Cemal’dea dinleyelim: «Bu, henüz sesi bulunmayan marş için M aarif Vekâleti müsabaka açtı. F ak at 724 şairin girdiği yarışa, ka­ zanacak olan şair, tuhaf bir sebeple henüz girmiyordu. Çünkü kazanana para vereceklerdi. A kif nasıl girer­ i m » . * * I aU’ K irşehir|di? Memleketin kurtulacağım para

ile mi söyleyecekti?

M aarif Vekili Hamdullah Suphiye I göde marşı Akif yazardı. Yalnız ik- Fakat söz alan bazı mebusların ramiyey j>ir işe Akifin girmeyeceği

gösteriyor biliyordu ve onun bu ikramiyeyi mebusu Yahya Galip Bey:

— Burada kürsüden okusun;' yor, hepimiz ânlarız,

söz

ileri sürdükleri teklifler

at-ki fiat-kirler muhteliftir. Her şeyden aımamasmı şU mektupla temin etti: evvel, bu şiirlerin M aarif Vekilliği

tarafından «ısmarlanma» oluşuna itiraz edenler var.

Besim Atalay, şiirlerin «sipariş üzerine» ligine itiraz etmekteidr. An­ laşılıyor ki yalnız da değil... Sıralar arasından sözlerini tasvip edenler var. Onlar uzun zaman beklemişler ki, ve hâlâ da bekliyorlar ki, birinin içinden doğsun, yazsın, göndersin, veya, tesadüfen bir yerde, derin bir hissin ifadesi olarak söylenmiş olan bir şiir halkın mâşerî vicdanında yer etsin ve mîllî marş olsun!

Besim Atalay Marsaillaise’i de misal getiriyor:

«Marsaillaise’in nasıl söylendiğini bilirsiniz, inkılâbı Kebir esnasında, silâhını almış koşan bir gencin söy­ lediği şiir birdenbire taammüm et­ miştir. Evvelâ bu gibi şiirierin mem leketin maruz kaldığı felâketlere ağ­ layarak, türeyerek evvelâ güftesi de­ ğil, betesi söyleniyor..» diyor.

Pek aziz ve muhterem efendim, istik lâl m arşı için açılan müsaba­ kaya iştirak buyurmamalanndaki sebebin izalesi için pek çok tedbir­ ler vardır. Zatı üstadanelerinin mat lûp şiiri vücuda getirmeleri maksa­ dın husulü için son çare olarak kal­ mıştır. Asıl endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve teheyyüç vası­ tasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hür­ met ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.

5 Şubat 1337

Umuru M aarif Vekili

H am dullah Suphi

Bu mektup üzerine şiir artık «iş» değildi ve A kif müsabakaya girdi.»

I

ST İKzakeresi sırasında aleyhte ko­lAL marşının Mecliste mü nuşan mebuslar, başta Besim A ta­ lay, evvelâ şiirin ısmarlanmış olma­ sına itiraz edıiyör, sonra da para ile marş yazdınlamıyacağım söylüyor­ lardı.

Besim Atalay, «Ismarlama» ya 1- tirazlarını yaptıktan sonra bu bahse de dokunuyor, diyordu ki:

«Memleketin ısmarlama şiirlere Maarif yeki linin de yaptığı budur, [ verilecek parası yoktur,^.

B

İR köşede paslı, Küçük sema­ ver; yerde pösteki; yazın gel­ diğini isbat etmek için tekkenin ya­ nındaki mezarlıkta bir tutam susam yeşili... Ve bu dekor içinde Safahat şairi, «Asım» m babası, Mehmet Akif...

Burası, Ankarada, Arslanhane ma hailesinde, Taceddin dergâhıdır Mehmet Akif îstanbuldan gelince buraya misafir oldu.

Akif, karşılığında para teklif olu­ nuyor diye millî marş müsabakasına girmemişti. F ak at Maarif Vekili Hamdullah Suphi mektubile bu

se-varittlr.

Kendileri şu noktada haklıdırlar: Bütün şiirler ve millî şiirler cihanın en maruf olan şiirleri halk hareket­ leri arasından doğmuş olan şiirler­ dir. F ak at itiraf ederim ki bu şiirler aramızda daha doğmamıştır. Doğ­ masını arzu etmek bizim için bir vazifedir. Şairlerimize müracaat et­ tik ve bize çok güzel şiirler yarzdı­ lar. Bu şiirler arasında intihap hak­ kı heyeti aliyenize aittir. Şiirleri o- kuyunuz. Ben istirham ediyorum ki bir an evvel bu şiirin bestelenmesi için bir karar ittihaz ediniz ve bü­ tün milletin lisanına geçmesi için istical buyurunuz.»

Birinci Büylşk Millet Meclisinin ikide bir parlayan ateşli, heyecanlı mebusu Tunah Hilmi, bir milli marş kabulü müzakerelerinde Besim A ta­ lay gibi düşünenler taraf nidadır;

-«Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise bugün onda bırakacağımız ufacık bir ya­ kışıksızlık sonra o marş için pek büyük bir düşüklük verir, binaen­ aleyh katiyen Hamdullah Suphi B e­ yin isticaline iştirak edemem.»

F akat Meclis, 724 şiirden kalbur üstünde kalan yedi şiiri ve bMhassa Mehmet Akifin istiklâl nvarşmı bi­ liyor. Dinlemiş, okumuştur. Aşağı yukarı herkes nğllî marşı içinden seçmiş bile... Bu yüzden, Tunalı Hilminin «iştirak edemeyişi» hiç de kendisinin umduğu gibi karşılan­ madı. Salondan sesler duyuluyor:

— Biz iştirak ederiz Hilmi Bey... Tunalmın «marş milletin ruhuna tercüman olmalı» sözleri de gürültü­ ler uyandırdı. Hatibin, ortadaki şi­ irde bulamadığı bu vasıf, demek ki ekseriyetçe bulunuyordu. A rtık belli ki Meclis istiklâl marşında milletin ruhuna tercüman olan edayı sezmiş ve reyini belli etmiştir.

E S ÎR münasebetle yukarıda da İşaret etmiş olduğumuz gibi, Birinci Büyük Millet Meclisinin ka­ rakteri hemen her hâdisede, her tek­ lif, takrir ve lâyiha dolaysüe açılan müzakerede, müsamahasız şekilde ince düşünmesinde, her şeyi inceden inceye tetkike ve müzakereye tâbi ¡tutmasındadıi'j D 'vreler birbiri ar­ dından geldikçe basit birci’ usul me­ selesi halini alarak pek kısa görüş­ melerden hattâ bazan sadece

met-meebur .olur. Bunlar çok görülmüş; hâdiselerdir. Bunun mânası da açık: Milletvekilleri milletin hakkı o- lan «kendi kendini idare» salâhiyeti­ ni tam mânasile kullanmağa karar vererek gelmişlerdir. Verecekler^ rey milietin reyidir. Bu itibarla en yük­ sek ve titiz hassasiyet öiçüsile ha­

reket etmektedirler.

istiklâl m arşı dolayısile açılan müzakerenin de münakaşaya yol aç­ ma temayülü bundan ileri geliyor Hem bunda. Meclis yerden göğe ka dar haklıdır da...

F ak at bu müzakerenin başkala­ rından biraz da fa ik ı var. Zira orta­ da herbirinin altında yazanın imza­ sını taşıyan şiirler mevcuttur ve bunların millî ruhu, milletin hissi­ yatını ifade edip etmedikleri, sanat değeri taşıyıp taşımadıkları, kaza­ nana verilecek «millet parası» nın ye rine harcanmış olup obnıyacağı mü­ zakere edilmektedir. B ir bakıma «şahıslar» üzerinde durulmaktadır. Meclis, Refik Şevketin müdahalesi­ ni, bu bakımdan yersiz saymadı. R e­ fik Şevket, usul hakkında konuşu­ yordu:

«Şiirler sahiplerinin malıdır. Be ğenirsek rey veririz, beğenmezsek vermeyiz. Herkesin muhterem şah siyaıtına tecavüz etmiyerek kabul edelim veyahut eteriydim.»

Bu müdahaleden ilk almaıı Tunah Hilmi -oldu ve iddıia etti ki, kendisi -kimse hakkında bir şey sölyüyo* değildir. O, millî marşm kusursuz ve eksiksiz olmasını istiyor. B u Mee üs umumî heyetinin İşi değildir:

«Bir encümeni mahsusu edebî teş­ k il edelim; -oraya havale edelim. Bu manzumelerin birini intihap etsin Asıl ruh mesele buradadır. O encü­ meni mahsus intihap ettiği manzu­ menin sahibini çağırır, der ki ona şu mısraı terk e dersen iz veya şu mealde tebdil ederseniz ve şu keli menin bununla tebdili el-zemdir zaman o manzume daha parlak olur, sahibi muvafakat eder, man aume daha iyi olur. Manzumenin baştan başa iyi olmasını bütün sa­ mimiyetimle arzu ediyorum ve bu teklifte bulunuyorum.»

TUnalı Hilmiye biri İmzalı, öteki imzasız İki de mektup gelmiştir. Bıı mektuplarda «şürier arasında İnti­ hap edilmiş olandan daha iyileri ol­ duğu» haber veriliyor. F ak at bu ha beri Meclis ciddîye almak niyetinde değildir. Gürültüler, gülmeler, ve «Memiş çavuş» gibi sesler duyulu yor. Belli ki Tunalı Hilminin ve onun fikrinde olan arkadaşla a , Mec­ lisin Akifin şiirini ilk dinleyişten sonra verdiği k ararı değiştiremiye çekler.

Bu sırada reisliğe bir takrir ve bir şiir daha verilmiştir. Bu da Mec 1-iein içinden... Okunuyor;

«Min gayri haddin karaladığım gayri matbu istiklâl marşının Mee lisi âli huzurunda k ıraat olunmasını teklif edeıim.

Trabzon mebusu

c e l â l

F ak at müsabaka muayyen müd det içinde açılmış ve kapanmıştır Gerçi mebuslar arasından «şekil aramıyoruz, iyi ise dinliyeUm» ses leri geliyor amma, ufeule mutlak riayet fikri hâkimdir. Sonra daha da gelecekler bulunabilir. Usulden bir kere ayrılma yoluna gidilince onlar nasıl geri çevrilebilir ?

Müzakereler daha da uzamak is tidadmdadır. Meselenin üzerinde du ruldukça yeni yeni cepheleri bulunu yor. Meselâ bir «hayal ve hakikat» meselesi çıkmıştır. Çankırı mebusu Hacı Tevfik efendi, işi büsbütün başka bir cepheden mütalâa etmek t ettir. Diyor k i:

«Efendiler, bendeniz bu şiirin şu hakikat kürsülerine nasıl çıktığına tahayyül' ediyorum. Bunu Meclisi m aarif kendisi İntihap eder; kendisi tashih eder, Kendisi yapar, gerçi şiir bir meziyettir, gerçi şiir bir »verdir, lâkin bir hayaldir. Bu kür süi hakikate çıkması doğru değil dir.»

Hacı Tevfik efendi bir hayal mev zuu olan şiiri Meclisin «hakikat kür­ süsünde» konuşma taraftan değil amma, yine de hakikatten ayrıla mıyor

«Eğer tercih lâzımgeliyonsa Akif Beyin şiiri gayet güzel yazılmıştır Lâkin biz bugün Âşiyanda değiliz. Millet Meclisinin kürsüsünde olduğu

Salondan gelen kalabalık bir ses bu sualin cevabını kısaca yerdi:

— Millet işidir,

Hamdi Namık Bey de bü fikirde, fak at umumî heyeti salahiyetli gör­ müyor.

«— Şüphesiz efendiler, millet işi­ dir. F a k a t malûınuâliniz şiir mese­ lesi bir sanat meselesidir. E ğer bu­ nu tercih etmek hakkını biz deruh- et ediyorsak aramızda teveggul et nıiş arkadaşlarımızdan bir encümeni edebî teşkil edelim. Onlar tetkik et­ sinler.»

Müiî m arş müsabakası gerek Mec lisin içinde, gerek dışında, yani bü tün memlekette geniş bir alâka uyan dırımştır. Neticenin biran evvel alın ması isteniyor ve kazanacak şiir m erak olunuyor.

bobi ortadan kaldırınca, Mehmet; nin okunmasından sonra kabul edi-

Akif, İstiklâl m arjını, işte bu çatı len kanunkır bile Kuvayi Milliye muzu unutmı.vaiım. bunu maarif en

M

Sönmeden O benim

E C L ÎST E müzakerelerin, «en cümen kurmalı», «hayı-r umu mî heyette okunmalı», «bu kürsü hakikat kürsüsüdür, halbuki şiir bir hayalden ibarettir» gibi mütalâalar­ la uzayıp gitmesi başta M aarif Ve­ kili Hamdullah Suphi olduğu halde pdk çokiannyı sabrını tüketiyordu.

M aarif Vekili kürsüye geldi: «Arkadaşlar R efik Şevket Beyin sözünü tekrar ediyorum. Bu şiirler mevzuubahs olduğu vakit lüzumsuz yere, hattâ at’zümuz hilâfında şiir­ ler yazmış olan arkadaşlarımız için böyle bir söz buradan çıkmamalıdır Bahusus ki, arkadaşlar, ısmarlama sözü ve halkın tercümanı olmaz sö­ zü yanlıştır. Çünkü halkın mümes­ silleri olan sîzlerin huzurunda oku­ nan şiirin heyeti âliyeniz üzerinde­ k i azami tesirine bendeniz de şahit oldum. E ğer halk üzerindeki tesirini anlamak için kendi kalbimizden baş ka miyarınız varsa o başkadır. Eğer halk üzerindeki tesirini kendimiz an­ layacak olursak halkın kalbini de an lamış oluruz.»

Her -hâdisede, Meclis -kendisini haklı olarak, milletin en üstün tem­ silcisi sayıyor. Millî marş da madem ki milletin hissiyatını, ruhunu ifade edecektir; o halde Meclis onun hak­ kında rey sahibi olmakta, hem de bunu ıbir encümen, edebî heyet va- sıtasile değil, doğrudan doğruya kullanmakta kendisini salâhiyet sa hibd bulmaktadır.

Nitekim Hamdullah Supîıinin söz­ lerinden sonra «kifayeti müzakere» takrirleri yağmağa başladı. Riyaset te 12 takrir birikmişti. Bunların bir ikisi encümeni edebî teşkilini isti­ yor, ötekiler Mehmet Akifin istiklâl marşı şiirinin millî marş olarak k a ­ bul edilmesini teklif ediyorlardı.

Karesi mebusu B asri Beyin tak ­ riri reye kondu:

«Bütün Meclisin ve halkın takdi- ratım celbeden Mehmet Akif Bey­ efendinin şiirinin tercihen kabulünü teklif ederim.»

«Ekseriyeti azîme ile kabul...» Kırşehir mebusu Müfid efendi yerinden haykırıyordu:

«Reis Bey, yalnız bir şey arzede- ceğim: Hamdullah Suphi Beyin bu marşı bu kürsüden bir daha oku­ masını rica ediyorum.»

Teklifler birbirini takip ediyor. Konya mebusu Refik Bey de, «mil­ letin ruhuna tercüman olan işbu is ­ tiklâl marşının bir daha okunmasını ve ayakta dinlenmesini de teklif et­ mektedir. F ak at bu teklif artık lü­ zumsuz... Çünkü istiklâl marşı, bir az önce «ekseriyeti azîme» ile kabul edildiği andanberi, artık devletin resmî millî marşıdır. Elbette «kai­ men» dinlenecek...

Umuru M aarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, ilk Meclis binasının (şimdiki P arti merkezi) çok heye­ canlı nutuklara makes olan salonun da ahenkli ve tesirli sesile istiklâl marşını bir kere daha okuyor. Sa­ lona ilk Türkiye Büyük Millet Mec listnin — ki buna Kuvayi Milliye Meclisi demekten zevk duyuyo­ ruz — büyük ve asil ruhu hâkim­ dir. Bütün mebuslar marşı, derin bir hûşû içinde ve kaimen dinli­ yorlar.

Hatip Hamdullah Suphtaln sesi perde perde yükselerek ve kubbede akisler yaparak Akifin mısralarile milletvekillerinin imanlarını biliyor:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağı­ nım hürriyet Hakkıdır hakka tapan milletimin

istiklâl mısraları, alkışlar arasında duyuia- inadı b ile

.-A kif inanmış adam, büyük adam­ dı. Hastalığında bir gün sordular:

— ¡TpUklâi marşını Safahatına neden almadın?

Cevabı çok kısa, fak at kısalığı nisbetinde manalıydı:

— Çünkü 0 benim değil, memle­ ketimindir.

istiklâl marşının aşağıdaki tam metni ertesi gün, çerçeve içinde H â­ kimiyeti MiUiyede çıktı ve evvelâ, defterlere, sonra hafızalara yazıldı Sonra, viyolonist Zeki Bey besteli- yec ektir.

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, yurdumun üstünde tüten en son ocak, milletimin yıldızıdır parlayacak;

O benimdir, o benim milletimin­ dir ancak. ★

Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl Kalır aman ırkım a bir gül! Ne

bu şiddet bu celâl? San a* olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkidir, Hakka tapan milleti­ min istiklâl!

k r

Ben ezeldenberidir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vura­

cakmış şaşarım ; Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım ; Yırtarım dağları, enginlere sığ­

manı taşarım. ★

Garbin âfâkını sarmışsa çeik zırhlı duvar, Beuhıı iman dolu göğsüm gibi serhaddinı var. Ulusun, korkm a! Nasıl böyle bir imanı boğar «Medeniyet!» dediğin tek dişi kalmış canavar ?

k c

Arkadaş, yurduma alçaklan uğ­ ratma, salım. Siper et gövdeni, dursun bu ha­ yasızca aluıı, Doğacaktır sana vâdettlği günler Hakkın.., Khubilir belki yann ,belki yarın dan da yakın.

k c

Bastığın yerleri «Toprak!» diyerek geçme, tanı; Düşün altındaki binlerce kefen­ siz yatanı, Sen şehit oğlusun, incitme,

yazıktır, atanı; Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda; Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda; Etmesin tek vatanımdan beni dünyada

cüda-k c

Ruhumun senden iiâhî şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin .göğsüne namahrem eh. B u ezanlar — ki şehadetleri dinin temeli — Ebedî yurdunum üstünde benim inlemeli.

k r

O zaman veed ile bin secde eder — varsa — taşını. Her cerihamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım. F ışkırır ruhu mücerret gibi yerden nâşım; O zaman yükselerek ârşâ değer belki başım! ★

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl; Olsun artık dökülen kanlarınım hepsi helâl! Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır hür yaşamış bayrağı­ nım hürriyet; Hakkıdır hakka tapan milleti­ min istiklâl!

S

STtK LÂ L marşının Büyük Mii- I let Meclîsinde takdiratı mah­ susa ile millî marş olarak kabulün­ den on altı gün sonra, «Düşmana cesurane ve metânane muntazır bulunan kuvayi asliyemdzle Yu nan Kuvvetlerinin esaslı te­ mas ve müsademelere başladıkla­ rı» ve resmî tebliğlerin «Garp cep­ hesinde İzmit mm-takasında düşma­ nın piyade topçu ve Abaza sürvarile rinden mürekkep bir kuvveti Sakar­ ya şarkına ilerlemek isterken k ıta­ atımızla mukabil taarruzile tardedü diğini» bildirdiği gün, Hâkimiyeti MİUiyJe, Mehmet AJkifin cephelerde kahraman mücahitlerimize başlıklı şiirini neşredecektir:

Cehennem olsa gelen, göğsii- . * mttzde söndürürü z^

(D evam ı Sa. $ 8ü, 5 defi*

X

Referanslar

Benzer Belgeler

Tüberküloz (Tb) enfeksiyonu, latent tüberküloz enfeksiyonu (LTBİ) ile aynı kavramı tanımlar; tüberküloz mikrobunun vücut tarafından alındığını gösterir, birlikte

SON TEŞEBBÜS Mills kuvvetlerin şehre gir­ mekte ısrar ettiklerini anlayın­ ca bu defa Fransız kumandam dün sabah mutasarrıf Ali Rıza, müftü Basan Efendi,

Sözgelimi yapay bir ada, bal›kç› filolar› için uygun ve güvenli bir liman, bir üs olarak kullan›labilir.. Tutu- lan bal›klar

l  Gırgır (Tek gemili-çift gemili) l  Hamsi gırgırı l  Sardalya-hamsi gırgırı l  Orkinos gırgırı l  Kefal gırgırı l  Palamut –lüfer gırgırı l 

KONU: Norm Yazı Uygulaması (İstiklal

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

İkbalin değil kamu yararının peşindeki mimarların, gazetecilerin, spor insanlarının ve spor severlerin örgütlenerek İstanbul 2020 Rant Olimpiyatı projesine karşı

İşte o en zorlu günlerimizde sarsılmaz imanımızın, hak yolundaki sadakatimizin, vatan sevgimizin, asalet ve cesaretimizin mısralara bürünmüş hali olan İstiklâl