• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Güvenlik ve Göç Zirvesi Bildiri Özetleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası Güvenlik ve Göç Zirvesi Bildiri Özetleri"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLARARASI

GÜVENLİK VE GÖÇ ZİRVESİ

BİLDİRİ ÖZETLERİ

Beykent Üniversitesi Taksim Yerleşkesi, Adem Çelik Amfisi

24 Haziran 2019

(2)

ULUSLARARASI GÜVENLİK VE GÖÇ ZİRVESİ

BİLDİRİ ÖZETLERİ

Beykent Üniversitesi Taksim Yerleşkesi, Adem Çelik Amfisi

24 Haziran 2019

Editör: Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN

e-ISBN: 978-975-6319-44-4

Beykent Üniversitesi Yayınları, No: 145

(3)

ULUSLARARASI GÜVENLİK VE GÖÇ ZİRVESİ BİLDİRİ

ÖZETLERİ KİTABI

Beykent Üniversitesi Taksim Yerleşkesi, Adem Çelik Amfisi

24 Haziran 2019

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI:

EDİTÖR / EDITOR

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN

e-ISBN:

978-975-6319-44-4

YAYIN NO: 145

YAYIN HAKLARI

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak

göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında yayınevinden izin

alınmadan çoğatılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

(4)

İÇİNDEKİLER

ORGANİZASYON KOMİTESİ ... 1

BİLİM KURULU ... 1

OTURUMLAR, KONUŞMACILAR VE BİLDİRİ BAŞLIKLARI ... 3

SUNUŞ ... 5

BİLDİRİ ÖZETLERİ ... 6

Suriye Krizinin Türkiye Üzerindeki Hukuki, Siyasal ve Sosyal Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme .... 6

(An Evaluation on the Juridical, Political and Social Impacts of the Syrian Crisis upon Turkey) Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN Türkiye’de Göç Yönetimi ve Düzensiz Göç ... 7

Ahmet KÜÇÜKİKİZ 18 Mart 2016 Tarihli Türkiye - Avrupa Birliği Bildirisi Sornasında Fransız Medyası Yayınları ... 8

(The French Media Coverage of the post-EU-Turkey-Statement of 18 March 2016) Marie JĖGO Uluslararası Göç Olgusunun Avrupa Birliği’nin Güvenlik Sorunlarına Etkisi ... 8

Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER Avrupa’da Yükselen Popülizm: Yeni Güvenlik Tehditleri ve Göç Akımları ... 9

Doç. Dr. Özgür ÜNAL ERİŞ AB'nin Göç Sorunlarının Çözümünde Üçüncü Ülkelerin Göç Tecrübelerinin Önemi ... 10

(The Significance of Third Countries’ Migration Experiences for Solving the EU Migration Problems) Prof. Dr. Marina KUKARTSEVA AB'nin Toplumsal Güvenliğine Bir Tehdit Olarak Göç Krizi ... 11

(Migration Crisis as a Threat to the Societal Security of the EU) Olga DZHAVAD Dördüncü Nesil Savaş’ın Aygıtları: Terör ve Radikalizm ... 11

Abdullah AĞAR Space Policies in the Context of International Migration and Security ... 12

(Uluslararası Göç ve Güvenlik Bağlamında Uzay Politikaları) Itır TOKSÖZ BULLENS NATO'nun Terörizm Konseptinin Reel Terörizmle Mücadeleye Katkısı ... 13

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Ece ÜNSAL Antropoloji ve Güvenlik İkilemi ... 14

(Anthropology and the Security Dilemma) Dr. Giovanni ERCOLANI Uluslararası Enerji Güvenliği Kapsamında Somali’nin Jeopolitik Önemi ... 15 Cem OĞULTÜRK

(5)

Kent ve Güvenlik: Özdeşlik, Çelişki, Kuramsal Çerçeve ve Uygulama ... 15 Dr. Öğr. Üyesi Ülke Evrim UYSAL

SONUÇ YERİNE ... 16 Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN

(6)

1

ORGANİZASYON KOMİTESİ

Prof. Dr. Turgut ÖZKAN, Beykent Üniversitesi, İİBF Dekanı Prof. Dr. Cevat GERNİ, Doğuş Üniversitesi, İİBF Dekanı

Doç. Dr. Mine AFACAN FINDIKLI, Beykent Üniversitesi, İİBF Dekan Yardımcısı

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Doç. Dr. Pınar GEDİKKAYA BAL, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Öğretim Üyesi Mustafa SUNDU, Beykent Üniversitesi, İİBF Dekan Yardımcısı

Dr. Öğretim Üyesi Atahan Birol KARTAL, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı

Dr. Öğretim Üyesi Görkem TANRIVERDİ ŞEYŞANE, Doğuş Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Öğretim Üyesi Özlem INGÜN KARKIŞ, Doğuş Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Bayram BALCI, IFEA (Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü) Müdürü

Dr. Elif AKSAZ, IFEA (Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü), Doktora Sonrası Araştırmacı

Araş. Gör. Mustafa Batuhan TUFANER, Beykent Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü

Araş. Gör. Mustafa KARAHÖYÜK, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

Araş. Gör. Taylan Özgür ÜRESİN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

Araş. Gör. Erdal BAYRAKTAR, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

Araş. Gör. Melek Özlem AYAS, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Araş. Gör. Efe Can MÜDERRİSOĞLU, Doğuş Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü

BİLİM KURULU

Prof. Dr. Ali Vahit TURHAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı

Prof. Dr. Levent ÜRER, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Kutay KARACA, Aydın Üniversitesi, İİBF

Prof. Dr. Yaşar ONAY, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Sefer ŞENER, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Teknoloji ve Sanayi İktisadı AB Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Muhittin KAPLAN, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Oya ERDİL, Gebze Teknoloji Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faik ÇELİK, Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası Ticaret Bölüm Başkanı

Prof. Dr. Halim KAZAN, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İşletme Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Salih Zeki İMAMOĞLU, Gebze Teknoloji Üniversitesi, İİBF, İşletme Fakültesi, Strateji Bölümü Başkanı

Prof. Dr. Cemal ZEHİR, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hüseyin İNCE, Gebze Teknoloji Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Halit KESKİN, Yıldız Teknik Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü Öğretim Üyesi

(7)

2

Prof. Dr. Semra BİRGÜN, Fenerbahçe Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Veysel ULUSOY, Yeditepe Üniversitesi, Ticari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü

Prof. Dr. Mehmet Baha KARAN, Hacettepe Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz EROL, Yaşar Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Rainer WEHNER, Würzburg Schweinfurt Üniversitesi, Ekonomi ve İşletme Yönetimi Fakültesi, Almanya

Prof. Dr. Halil SARIASLAN, Başkent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Cem SAATCİOĞLU, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Yüksel BAYRAKTAR, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Mustafa Kemal DEĞER, Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Selçuk EMSEN, Atatürk Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem KARABULUT, Atatürk Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul DELİKTAŞ, Kâtip Çelebi Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Diederich BAKKER, Hanze Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Uluslararası İş Okulu, Hollanda

Prof. Dr. Cumhur Coşkun KÜÇÜKÖZMEN, İzmir Ekonomi Üniversitesi, İİBF, Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Doç. Dr. Pınar GEDİKKAYA BAL, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Gültekin SÜMER, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Hikmet KIRIK, İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Öğretim Üyesi Atahan Birol KARTAL, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı

Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Ezgi GÜRCAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Öğretim Üyesi Levent Demirelli, Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Dr. Bayram BALCI, IFEA (Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü) Müdürü

Dr. Elif AKSAZ, IFEA (Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü), Doktora Sonrası Araştırmacı

(8)

3

OTURUMLAR, KONUŞMACILAR VE BİLDİRİ BAŞLIKLARI

AÇILIŞ KONUŞMALARI

Prof. Dr. Ali Murat FERMAN, Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ebru URAL, Doğuş Üniversitesi Rektörü

BİRİNCİ OTURUM:

TÜRKİYE VE SINIRAŞAN GÖÇ HAREKETLERİ

Moderatör:

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası

İlişkiler Bölüm Başkanı

Konuşmacılar ve Bildiri Başlıkları:

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN (İstinye Üniversitesi, İİSBF, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı), “Suriye Krizinin Türkiye Üzerindeki Hukuki, Siyasal ve Sosyal Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”

Ahmet KÜÇÜKİKİZ (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Düzensiz Göçle Mücadele Grup Başkanı), “Türkiye’de Göç Yönetimi ve Düzensiz Göç”

Marie JEGO (Le Monde Kıdemli Muhabiri), “The French Media Coverage in the post EU Turkey Statement of 18 March 2016”

İKİNCİ OTURUM:

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GÖÇ HAREKETLERİNE YÖNELİK

POLİTİKALARI

Moderatör:

Doç. Dr. Pınar GEDİKKAYA BAL, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası

İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Konuşmacılar ve Bildiri Başlıkları:

Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER (Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Rektörü), “Uluslararası Göç Olgusunun AB’nin Güvenlik Sorunlarına Etkisi”

Doç. Dr. Özgür ÜNAL ERİŞ (29 Mayıs Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi), “Avrupa’da Yükselen Popülizm: Yeni Güvenlik Tehditleri ve Göç Akımları”

Prof. Dr. Marina KUKARTSEVA (Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi), “Significance of Third Countries’ Migration Experiences for Solving EU Migration Problems”

Olga DZHAVAD, (Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi, Öğretim Görevlisi), “Migration Crisis as a Threat to the Societal Security of the EU”

(9)

4

ÜÇÜNCÜ OTURUM:

ULUSLARARASI GÜVENLİK: KAVRAMSAL VE KURUMSAL

DEĞERLENDİRMELER

Moderatör:

Prof. Dr. Levent ÜRER

Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Konuşmacılar ve Bildiri Başlıkları:

Abdullah AĞAR (Güvenlik Uzmanı), “Dördüncü Nesil Savaş'ın Aygıtları: Terör ve Radikalizm”

Dr. Öğr. Üyesi Itır TOKSÖZ BULLENS (Doğuş Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi), “21. Yüzyılda Uzay Güvenliğini ve Uluslararası İlişkileri Anlamak”

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Ece ÜNSAL (Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi), “NATO'nun Terörizm Konseptinin Reel Terörizmle Mücadeleye Katkısı”

DÖRDÜNCÜ OTURUM:

KÜRESEL VE YEREL BAĞLAMDA GÖÇ VE GÜVENLİK

Moderatör:

Prof. Dr. Ali Vahit TURHAN

Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı

Konuşmacılar ve Bildiri Başlıkları:

Prof. Dr. Giovanni ERCOLANI (Universidad de Murcia, İspanya), “Anthropology and the Security Dilemma”

Dr. Öğr. Üyesi Alb. Cem OĞULTÜRK (Milli Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesi), “Süveyş’ten Aden Körfezine: Kızıldeniz’de Enerji Güvenliği”

Dr. Öğr. Üyesi Ülke Evrim UYSAL (Beykent Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi), “Güvenli Kent Yaklaşımı”

KAPANIŞ KONUŞMASI

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN, Beykent Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

(10)

5

SUNUŞ

Göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ve toplumların şekillenmesinde etkili bir role sahiptir. Sahip olduğu bu şekillendirici güç, toplumların sosyolojik yapısını etkilediği kadar devletlerin de politikalarını etkilemektedir. Güvenlik politikası da bu değişim ekseninde şekillenmektedir. Bu noktada güvenlik politikaları ve göç hareketleri arasında doğrudan bir ilişki kurmak mümkündür.

Özellikle, 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı’nın ardından göç olgusunun küresel çapta tekrar görünür hale gelmesi hem ulus devletler hem de ulus üstü oluşumlar nezdinde birtakım çalışmaların yapılmasına zemin sağlamıştır. Hızlı bir değişim sürecine girilmesiyle disiplinler arası çalışmalar da alanda kendilerine yer bulmuştur. Yoğun göç dalgasıyla birlikte ulus devletlere ve ulus üstü yapılara yönelik yeni tehditler ortaya çıkmıştır. Bu noktada, disiplinler arası çalışmalar kapsamında göç çalışmaları bilhassa güvenlik çalışmalarıyla iç içe geçmiş ve güvenlik-göç ikilisi arasında yadsınamaz bir bağ kurulmaya başlanmıştır. Kurulan bağın derinliği ve gerekliliği bu alanda yapılan çalışmaların artmasında rol oynamıştır.

Bu kapsamda, güvenlik ve göç ilişkisinde ve bu ilişki ışığında uluslararası sistemde meydana gelen değişimin ve dönüşümün daha yakından incelenerek, konunun akademisyenler ve araştırmacılar tarafından analiz edilmesi amacıyla Beykent Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Göç Zirvesi’ne ev sahipliği yapmıştır. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümleri 24 Haziran 2019 tarihlerinde gerçekleştirilen ve “Türkiye ve Sınır Aşan Göç Hareketleri”, “Avrupa Birliği’nin Göç Hareketlerine Yönelik Politikaları”, “Uluslararası Güvenlik: Kavramsal ve Kuramsal Değerlendirmeler” ve “Küresel ve Yerel Bağlamda Göç ve Güvenlik” başlıkları altında gerçekleştirilen zirvede; bilim kurulu tarafından kabul edilen 13 bildiri sunulmuştur.

Sunumu yapılan bildirileri içeren bu çalışmanın ilgililere ve bilim dünyasına katkı sunması temennisiyle öncelikle Uluslararası Güvenlik ve Göç Zirvesi fikrini destekleyen Beykent Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ali Murat FERMAN’a, bilim ve danışma kurulumuza, tüm katılımcılara emekleri ve takdire şayan katkıları münasebetiyle şahsım ve düzenleme kurulumuz adına teşekkürlerimi sunarım.

Prof. Dr. Turgut ÖZKAN Beykent Üniversitesi

(11)

6

BİLDİRİ ÖZETLERİ

Suriye Krizinin Türkiye Üzerindeki Hukuki, Siyasal ve Sosyal Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme1

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Suriye krizini tarihin en büyük mülteci krizi olarak değerlendirmesine rağmen, BM üyesi devletler arasında krizin çözümüne yönelik bir uzlaşı olmadığı görülmektedir. Sorun, hukuki taban eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. 1951’de Mültecilerin Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1967’de bu sözleşmeye eklenmiş olan protokol bağlamında sığınmacıları koruyacak kararlar alınmıştır. Ancak, hukuki çerçevenin varlığı, sığınma arayışında olanların durumlarını iyileştirmek için yeterli olmamıştır. Birleşmiş Milletler verilerine göre yerinden edilmiş kişilerin sayısı 70 milyonu aşmış durumdadır. Bu insanlık tarihindeki en büyük göç hareketidir.

Yaklaşık 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye, çok ciddi sorunlarla mücadele etmek durumunda kalmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye bugüne kadar Suriye krizi nedeniyle 40 milyar dolarlık ödenek ayırmak zorunda kalmıştır. Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’nun da belirttiği gibi bu insanlara karşı toplumda ırkçılık ve ayrımcılık çok yüksek boyuttadır. Bu sığınmacıların 400 bine yakınının Türkiye’de doğan bebeği bulunmaktadır. Çocuk sığınmacıları korumak adına Türkiye çok başarılı bir iş çıkarmakta, hem kamplarda hem de şehirlerde eğitim imkânı sağlamaktadır. Öncelikli olarak bu çocuklara Türkçe öğretilmektedir. Bu okullarda Suriye’den alınan bir müfredat ile eğitim verilmekte ve süreç devam ettirilmektedir. Türk Milli Eğitim Bakanlığı ve UNICEF’in işbirliği ile yapılan eğitim çabaları da bulunmaktadır. Bunlara ek olarak, AB’nin desteğiyle yapılan çalışmalar da mevcuttur. Ancak bu çalışmalar maalesef yeterli düzeyde değildir. Ülkemizde bulunan sığınmacıların hukuki ve fiili durumlarının iyileştirilmesi için daha kapsamlı düzenlemeler yapılması ve bu bağlamda gerekli tüm tedbirler alınarak mevcut düzenlemelerin etkin bir biçimde uygulanması gerekmektedir.

1 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(12)

7

Türkiye’de Göç Yönetimi ve Düzensiz Göç

Ahmet KÜÇÜKİKİZ

2013 yılında kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Göç ortak veri tabanının oluşturulması, Göç Strateji Belgesi’nin hazırlanması, Türkiye Yolcu Bilgi Sistemi'nin kurulması ve hudut kapılarına parmak izi doğrulama sistemlerinin yerleştirilmesi, bu faaliyetlere örnek teşkil etmektedir.

Düzensiz göç ile mücadele, göç yönetiminde önemli bir yere sahiptir ve Türkiye’de bu konuda giderek artan bir çabanın varlığı dikkat çekmektedir. 2010 yılından 2014 yılına kadar ortalama 50 bin civarında düzensiz göçmen yakalanmış olup, 2014 sonrasında rakamlarda ciddi bir artış görülmektedir (2018 yılında 268 bin rakamına ulaşılmıştır). Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 2019 yılı sonuna dair beklentilerine göre bu sayı 300 bin civarında olacaktır.

Düzensiz göç Türkiye’yi ekonomik, hukuksal ve sosyokültürel açılardan olumsuz etkilemektedir. Ekonomik alanda hem “mücadele finansmanı” (operasyon yapma, teçhizat, silah, duvar örme, vb.) ile hem de yakalanan yabancıların sınırdaşı edilmesi ile ilgili maliyetler söz konusu olmaktadır. Düzensiz göç aynı zamanda ülke içerisinde işsizliğe ve kayıt dışı ekonominin büyümesine yol açmaktadır. Ayrıca, güvenlik ve kamu düzeni sorunlarını da beraberinde getirmekte; gasp, yağma, hırsızlık, uyuşturucu, kaçakçılık suçlarında artışa neden olmaktadır. Düzensiz göçmenler kayıt altında alınmadığında ve ayrıştırılmadığında, belli şekilde istihdam edilmediğinde, belirli yerleştirme politikalarının başarısızlığı durumunda gettolaşma sorunu da ortaya çıkmakta ve sosyal ayrışma gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabilmektedir. Bunlara ek olarak, uzun süredir görülmeyen veya hiç görülmemiş bulaşıcı hastalıkların da ortaya çıktığı durumlar görülebilmektedir.

Türkiye; terörizmle, uyuşturucu kaçakçılığıyla ve diğer suçlarla mücadelelerinin yanında düzensiz göçle de mücadele etme durumundadır. Bu bağlamda, düzensiz göç konumunda bulunan yabancıların ilk hareket ülkelerine dönüşleri ve uyumlarını sağlamak amacını güden “Ulusal Destekli Gönüllü Geri Dönüş Mekanizması” önemli bir girişim olarak değerlendirilmektedir. Düzensiz göçle mücadele bilhassa 2011’den itibaren Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır ve ülke gündemindeki yerini korumaya devam edeceği tahmin edilmektedir.

(13)

8

18 Mart 2016 Tarihli Türkiye - Avrupa Birliği Bildirisi Sonrasında Fransız Medyası Yayınları

Marie JĖGO

Bu araştırma, Avrupa’daki göç krizine ve 18 Mart 2016 tarihli Türkiye - Avrupa Birliği Zirvesi’nde kabul edilen ortak bildiriyle ilgili olarak Fransız basınında yer alan gazete yazılarına odaklanmaktadır. Göç sorunu 2011’den sonra Avrupa için tekrar « görünür » hale gelmiş ve Fransız basınında çeşitli bakış açılarından ele alınmıştır. Le Monde (orta sol) ve La Vie Catholique bu sorunu insani yönden ele alırken, Valeurs Actuelles (muhafazakar sağ) genel olarak kötümser değerlendirmelerde bulunmuştur.

Göç sorununda birçok kilometre taşı bulunuyor olmasına rağmen, Suriyeli Aylan Kürdi’nin ailesiyle birlikte bindiği teknenin 2 Eylül 2015’te batması nedeniyle hayatını kaybetmesi bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Aylan’ın cansız bedeninin fotoğrafları küresel ölçekte ve Avrupa çapında derin etkiler yaratmış ve yanan insanlık dramının boyutlarını ortaya koymuştur.

2015 yılının Kasım ayında işlerlik kazanan Ortak Eylem Planı’nın devamı niteliğindeki Türkiye - Avrupa Birliği ortak bildirgesi, bu bağlamda kabul edilmiştir. İlerleyen zamanlarda medyada yer alan çeşitli tepkiler, AB üye devletlerinin arasında bir uzlaşı olmadığına işaret etmektedir. 2019 itibarıyla çok az üyenin kapılarını sığınmacılara açma konusunda istekli oldukları görülmektedir -yaklaşık bir milyon sığınmacıyı kabul etmiş olan Almanya, bir istisna oluşturmaktadır.

Sığınmacı akınının insani yönlerine rağmen, Türkiye ile AB arasındaki ve AB içerisindeki tartışmaların siyasal sorunlar etrafında sürdürüldüğü görülmektedir. Hümanist bir yaklaşımın benimsenmemesi durumunda bu tür trajediler gelecekte de devam edecektir.2

Uluslararası Göç Olgusunun AB’nin Güvenlik Sorunlarına Etkisi

Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER

Güvenlik kavramı, genel olarak, endişeden ve tehditten uzakta olmayı çağrıştıran bir kavram niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda, uluslararası güvenlik kavramının da çatışma, savaş ve barış gibi süreçlere odaklandığı görülmektedir. Göç olgusu ve göçmenlik statüsü, zaman içerisinde uluslararası güvenlik çalışmalarındaki önemini arttırmış bulunmaktadır.

Göç sosyolojik bir olgu olarak değerlendirilirken, göçmenliğin hukuki bir olgu olarak nitelendirildiği görülmektedir. Bu kavramların, Avrupa medeniyetinin oluşumunda merkezi bir konuma sahip olduklarını ileri sürmek mümkündür. Ancak, Avrupa Birliği’nin ortak bir göç

2 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(14)

9

politikası bulunmamaktadır. Soğuk Savaş öncesinde görülen çeşitli örnekler, kapsayıcı bir Topluluk yaklaşımının olmadığını göstermektedir. 1989 sonrasında ortak bir yaklaşım ihtiyacı net olarak belirmiştir. Suriye’de iç savaşın çıkması, Afganistan ve Pakistan gibi sorunlu coğrafyalardan ayrılanlar, çeşitli dinsel, mezhepsel ve etnik kökenli çatışmalardan kaynaklanan göç dalgaları ciddi bir sorun oluşturmuştur. Kısmi çözüm olarak hazırlanan ve18 Mart 2016 tarihinde varılan Türkiye - Avrupa Birliği uzlaşması bu anlamda önemli bir gelişmedir. Ancak, Türkiye bu uzlaşı çerçevesinde kendisine taahhüt edilenleri tam olarak elde edemediği için rahatsızlık duymaktadır..

Avrupa Birliği’nin ortak göç politikası bulunmamasının sebebi, konuyla ilgili politikaların büyük oranda üye devletler seviyesinde planlanmasının tercih edilmiş olmasıdır. Shengen Antlaşması ile AB’nin herhangi bir ülkesine giren kişi bütün Avrupa’da serbest dolaşabilmektedir. Fakat Maastrich Antlaşması ve sonrasındaki düzenlemeler, ortak göç politikası oluşturulması için yeterli olmamıştır.

Avrupa’da Yükselen Popülizm: Yeni Güvenlik Tehditleri ve Göç Akımları

Doç. Dr. Özgür ÜNAL ERİŞ

2009 ile 2014 yıllarında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerini karşılaştıran bir çalışmada, özellikle 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Ulusal Birlik gibi aşırı sağ partilerin yüksek oranlarda oy aldığı ve parlamentoya girdiği görülmüştür. Aynı yükseliş Almanya’da 2017 seçimlerinde AfD (Alternative für Deutshcland) partisinin seçimlerde üçüncü olmasında da gözlemlenmiş ve bu parti yedi sandalye kazanmıştır. Bu partilerin hem ulusal sistemde hem de Avrupa Parlamentosunda bazı ortak kavramları temsil etmesi dikkat çekmektedir. Avrupa bütünleşmesine karşı çıkan bu oluşumlar; küreselleşme karşıtı, radikal, popülist hatta milliyetçi, ırkçı söylemlere sahiptir. Kullandıkları ‘biz’ ve ‘onlar’ söylemlerinin sonucu olarak da göçmen politikalarının sıkılaştırılmasından yanadırlar.

Çalışmada yapılan analizlerde iki kurama odaklanılmıştır. Bunlardan biri, Avrupa Birliği’nin kuruluş teorilerinden bir tanesini savunan Karl Deutsch’un 1957’de yazdığı, güvenlik topluluğu kavramını oluşturduğu kuramdır. Deutsch iki dünya savaşı sonrası Avrupa’nın ancak ortak çıkarlar ve bağlar ekseninde birbirlerine bağlanırsa birlik oluşturabileceğini, savaşların ancak herkesin zararına olursa önlenebileceğini savunmaktadır. Diğer yaklaşım ise, Kopenhag Ekolü olarak adlandırılan güvenlikleştirme modelidir. Bu yaklaşıma göre siyasetçi ya da siyasi partiler güvenlik tehdidi olarak algıladıkları kavramları parti manifestolarında kullanarak tehdit haline getirmekte ve seçmenleri buna ikna etmeye çalışmaktadırlar.

Bu iki modelleme üzerinden Almanya ve Fransa’ya bakıldığında Almanya’da aşırı sağ parti AfD’nin yükselişi çok önemlidir denilebilir. 2014’te AfD sadece yedi sandalye

(15)

10

kazanabilmişken, 2017’deki seçimde üçüncü parti olarak seçime girmiştir. Bu üç yıllık süreçte temel değişken ise, batan göçmen tekneleri ve basına yansıyan göçmenlerin trajedileri olmuştur. Bodrum’da karaya vuran çocuğun resmi Merkel’in daha yumuşak göçmen politikaları izlemesine yol açmış ve bunun sonucu olarak yumuşak göç politikasına muhalefet eden AfD parlamentoya girmiştir. 2019 seçimlerinde ise çok önemli bir tablo ortaya çıkmaktadır. Avrupa Parlamentosunda geleneksel olarak çoğunluğa sahip olan merkez sağ ve merkez sol partiler önemli bir oranda sandalye kaybettikleri için artık çoğunluğu oluşturamamaktadırlar. Güvenlik topluluklarını korumak isteyen Avrupa, Türkiye ile yapılan Geri Kabul Anlaşması yoluyla göçmen sorununu azaltmış gibi görünse de, göç kavramı aşırı sağ partiler tarafından hala kullanışlı bir araçtır ve bu durumun ileriye dönük ciddi sorunlar yaratabileceği ileri sürülebilir.

AB’nin Göç Sorunlarının Çözümünde Üçüncü Ülkelerin Göç Tecrübelerinin Önemi3

Prof. Dr. Marina KUKARTSEVA

“Karmaşık bir etkileşimin olduğu bir durumda, varoluşsal birtakım sorunları çözebilmek için başka devletlerin deneyimleri göç yönetiminde kullanabilir mi?” sorusuna yanıt aranan bu çalışmada, üçüncü dünya ülkelerin göç deneyimlerinin önemine ve Avrupa Birliği (AB) ile Rusya arasındaki ilişkiler bağlamında göç sorunlarına odaklanılmaktadır. Bu soruyu cevaplamak amacıyla Avustralya’nın göç politikası incelenmiş ve AB-Rusya ekseninde analiz edilmiştir.

Çalışmanın ilk bölümünde, Avustralya’da uygulanan politikalar tarihsel çerçevede ele alınmıştır. Daha sonra, AB ile Avustralya deneyimi karşılaştırılarak farklı sığınma başvuru süreçleri ve sınırların aşılmasına ilişkin farklar gibi önemli görülen noktalar üzerinde durulmuştur. Rusya’nın göç idaresine ilişkin politikalarının ve demografik durumunun incelendiği bölüm sonrasında, hem AB’nin hem de Rusya’nın Avustralya tecrübesinden sağlayabileceği faydalar sıralanmıştır. Burada verilen ilk mesaj, göçün kısıtlanmasıyla ilgilidir (bu öneri, AB üyesi devletlerin özellikle belirli bir kısmı için büyük önem taşımaktadır). AB'nin maruz kaldığı göç akımındaki artış, göç idare sürecini zora sokarak kontrolsüz durumlara yol açabilir. Rusya’nın da -bazı değişikliklerle birlikte- Avustralya tecrübesine ihtiyacı vardır. Fakat, demografik analiz, AB gibi göçü kısıtlama yerine teşvik etmesi gerektiğine işaret etmektedir. Her iki örnekte de temel sorun, kamuoyu baskısı altındaki politik sınıfın seçimiyle ilgilidir. Farklı siyasi gruplar arasındaki işbirliği süreçlerinin başarılı olması halinde, göç sorunun çözülebilmesi mümkün olabilir. Avustralya’nın göç düzenlemesi deneyimleri, iki siyasi yapı arasındaki farka rağmen, hem AB hem de Rusya için fayda sağlayabilir.

3 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(16)

11

Avrupa Birliği’nin Toplumsal Güvenliğine Bir Tehdit Olarak Göç Krizi4

Olga DZHAVAD

Bu çalışma, göç fenomeninin toplumsal güvenliğe bir tehdit olarak algılanmasıyla ilgilidir. Söz konusu olan güvenlik türü; dil, kültür ve din farklılıklarının yer aldığı toplumun tümünü ilgilendirmektedir. Bu öğelerin tümü çeşitli şekillerde tehditlere maruz kalmaktadır. Toplumda bunlardan birinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması, tüm toplum için varoluşsal bir sorun oluşturmaktadır. Bu noktada, asimilasyonun önemi vurgulanabilir. Avrupa Birliği’nde (AB) asimilasyon sorununun varlığına işaret eden bazı vakalar Avrupa kültürünü benimsemeyi reddeden göçmenler örneğinde olduğu gibi) görülebilmektedir. Birlik içerisinde temel hedeflere ulaşma amacıyla uygulanmakta olan bir dil politikasının varlığı bu nedenle önemlidir. Ayrıca, AB vatandaşlarının giderek artan hareketliliği, küreselleşme ve resmi dillerin artması gibi nedenlerden ötürü dil çeşitliliği Birlik içerisinde önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Çok dillilik Avrupalıların kendilerini dış dünyaya açmalarında bir araç olarak görülmektedir.

Bu çalışmadaki anahtar soru, göç kabul eden ülkelerde ulusal dilin ne ölçüde etkilendiği ile ilgilidir. İlk olarak, Avrupa Birliği’ndeki dil politikasının toplumsal güvenliği sağlamada önemli bir yer tuttuğu ileri sürülebilir. Birlik tarafından kabul edilen resmi çok dillilik, birçok dilin bir arada var olabilmesini sağlamakta ve bu ülkelerde yaşayan halkların üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Bu durum, şüphe götürmez avantajlar oluşturmaktadır. Bunlardan biri, halkların kendi dillerini (ve Birlik içerisinde mevcut olan diğer dilleri) kullanmaları yönündeki canlandırıcı etkidir. İkincisi, bir “hakim” dilin oluşmasının engellenmesiyle ilgilidir. Bu konuda AB’nin gerekli politikaları izlemesi gerektiği hatırlatılmalıdır. Göçmenlerin (ve sığınmacıların) ülkeye ve kültüre dahil olmaları ile “diyaloğa” dahil olmalarının aynı şey olmadığı, dikkate değer bir diğer hususu oluşturmaktadır.

Dördüncü Nesil Savaş’ın Aygıtları: Terör ve Radikalizm

Abdullah AĞAR

Bir süredir ABD ve Çin arasında, Çin’in çok önemli bir markası üzerinden gerçekleşen büyük bir mücadele, teknolojik bir savaş hatta bir ticaret savaşı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar bu tür bir algının doğruluğu kabul edilebilir olsa da, yaşanan süreci bir kültür, medeniyet veya inanç savaşı olarak da değerlendirmek mümkündür. Nitekim emperyal olarak nitelendirilen bir güce ulaşmış olan devletlerin mücadele ve çatışmalarını sadece ticari veya teknolojik bağlamda değerlendirmek yetersiz kalmaktadır. Geniş bir bakış açısı, ülkelerin veya

4 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(17)

12

milletlerin veya aynı kültürü, medeniyeti, inancı taşıyan toplumların tam anlamıyla bir milli güç savaşı içerisinde olduklarını tespit etme imkânı vermektedir.

Günümüz dünyasında ekonomik güç, siyasi güç, kültürel güç, demografik güç, bilimsel ve teknolojik güç, coğrafi güç ve inanç gücü üzerinden çok yoğun bir mücadele yaşanmaktadır. Bunun adına vekâletler savaşı veya dördüncü nesil savaşlar denmektedir. Bu, tam anlamıyla bir akıl mücadelesidir ve bu bağlamda çok kapsamlı, çok katmanlı, çok alanlı, çok aktörlü ve çok devletli bir mücadele söz konusu olmaktadır. Bu mücadelede öne çıkan coğrafya,Türkiye’nin de dâhil olduğu Ön Asya’dan Güneydoğu Asya’ya uzanan bölgedir. Bu bölgedeki mücadelelerde inançların merkezi konumu dikkat çekicidir.

İslam kökenli, İslam iddiası olan toplum ve devletlerin içinde bulundukları duruma en makul çözümü sunabilecek ülkenin sadece Türkiye olduğunu söylemek mümkündür; zira bölgedeki diğer ülkelerde bu çözüm için gereken tecrübeyi, bilgi birikimini ve sağduyuyu farklı bakış açıları ile geliştirerek ortaya koyabilecek bir yaklaşım görmek zordur. Bu anlamda Türkiye, anahtar pozisyondadır. Batı dünyasının bu meseleyi çözebilmesi mümkün görünmemektedir. Özellikle ABD’nin gücü insanlık adına değil, kendi hedef ve menfaati doğrultusunda kullandığı görülmektedir. Bu keyfiyet hali düzel(til)mediği takdirde, meselenin tek taraflı olarak çözülmüş olması bir anlam ifade etmemektedir. Sorunun çözümü için bir ortak akla ihtiyaç vardır. Bu ortak aklı üretebilmek için de Türkiye’nin güçlenmeye ihtiyacı vardır. Türkiye gücünü insanlık adına kullanma iradesini ortaya koyarsa, geleceğe yönelik bir iyimserlik fırsatı oluşacaktır.

Uluslararası Göç ve Güvenlik Bağlamında Uzay Politikaları5

Dr. Öğr. Üyesi Itır TOKSÖZ BULLENS

İnsanlığın uzay serüveni Soğuk Savaş yılları ile başlamıştır. Sovyetlerin uzaya fırlattığı Sputnik uydusu, bir şaşkınlık anı yaratmasının yanı sıra, dünyada diğer bölgesel güçlerin de uzay kabiliyetlerine merak duymasına ve böylelikle farklı ülkelerde (Çin, Brezilya, Hindistan ya da bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi) uzay programlarının tohumlarının atılmasına vesile olmuştur.

Bugün uzay teknolojilerinin hem dikey hem de yatay olarak çoğaldıkları gözlemlenmektedir -yani, teknolojilerin hem daha fazla alanda ve daha yoğun olarak kullanılması hem de daha fazla aktör tarafından kullanılması söz konusudur. Kimi aktörler uzay teknolojilerini ve kabiliyetleri kendileri üretebilmekte, kimileri de diğer aktörlerle işbirliği geliştirmekte ya da teknolojiyi satın almaktadırlar. Bu aktörlerin çoğunluğunu devletler

5 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(18)

13

oluşturmakla birlikte özel sektörün de giderek artan şekilde varlığını hissettirdiği görülmektedir.

Bu bağlamda uzay kabiliyetlerinin güvenlik amaçlı kullanımları da artmaktadır, zira uzay programlarının temelinde güvenlik endişeleri de yer almaktadır. Sivil nitelikli birçok çalışma ordular tarafından da desteklenmektedir. Sivil bir roket uzay kabiliyetleri açısından çift kullanımlıdır ve roketler balistik füze olarak kullanılabilmektedir.

Uzay programlarının masraflı olmalarına rağmen, daha kısıtlı imkânlara sahip olan devletlerin de uzay programları başlattıkları görülmektedir. Prestij ve güç, bu durumun sebeplerini oluşturmaktadır. Uzay programlarının güçlü bir ekonomik ve teknolojik temel gerektiriyor ve “yumuşak güç” potansiyelini de arttırıyor olmaları dikkat çekicidir. Uzay askeri operasyonları çatışmaların kara, hava ve denizden sonraki dördüncü boyutunu oluşturmakta; uzay çalışmaları sayesinde yeni endüstrilerin gelişmesi, bilimin ilerlemesi mümkün olmaktadır.

Birçok alanda fayda sağlayan uzay teknolojileri sıklıkla göç konusunda da kullanılmaktadır. Bu teknolojiler bir taraftan iletişim olanaklarını arttırarak göçü kolaylaştırmakta, diğer taraftan da devletlerin güvenliğine (özellikle gözlem uyduları aracılığıyla) katkıda bulunmaktadır. Uzay programları vatandaşların yaşam standardını yükseltmek için de kullanılabilmekte ve bu sayede göçün önlenmesi veya kontrolü mümkün olmaktadır (Hindistan uydu teknolojilerinin ülkenin en ücra köşelerine eğitim ve tıbbi hizmetler götürmek için kullanılması örneğinde olduğu gibi). Uzay teknolojilerinin güvenlik ve göç konuları ile ilgisinin gelecekte de süreceği tahmin edilmektedir. Küresel ısınmaya bağlı göçün nereden, nasıl ve hangi ölçekte olabileceğini anlamak için uydu verilerinin kullanılması, buna bir örnek olarak gösterilebilir.

NATO'nun Terörizm Konseptinin Reel Terörizmle Mücadeleye Katkısı

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Ece ÜNSAL

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tehdidine karşı Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada ve 10 Avrupa ülkesinin bir araya gelmesiyle 1949 yılında kurulan NATO’nun temel hedefi güvenlik ve savunma teminidir. Bu bağlamda, Washington Antlaşması'nın 5. maddesi uyarınca üyelerin herhangi birine yapılan bir askeri saldırı tüm üyelere yapılmış sayılmakta ve üyelerin ortak veya bireysel savunma haklarının varlığı kabul edilmektedir.

30 üyeli örgütün politika geliştirmesindeki en önemli sorunlardan biri egemenlik ilkesiyle ilgilidir. Tüm üye devletlerin terör ve terörizme ilişkin ortak bir tanımda uzlaşamamış olmalarına rağmen, örgüt bünyesinde bu kavramlarla ilgili çalışmaların gerçekleştiği görülmektedir. NATO resmi belgelerinde, terörizmin hem üye devletler için hem de uluslararası alanda bir tehdit oluşturduğu belirtilmektedir. Terörün NATO gündemine girmesi (1999

(19)

14

stratejik belgesinde de görüldüğü gibi) 11 Eylül 2001 öncesinde gerçekleşmiştir. Üye devletler, 11 Eylül saldırılarına tepki olarak -ve ilk defa- 5. maddenin işletilmesi mümkün olmuştur. Bu süreçte, müttefik hava sahalarının ABD uçaklarına açılması ve 2003’te NATO birliklerinin Afganistan’daki Birleşmiş Milletler Uluslararası Güvenlik Destek Gücü ISAF’ın kontrolünü alması da mümkün olmuştur. Benzer şekilde, 2012’deki Chicago Zirvesi’nde terörle mücadele askeri konseptinin temellerinin atılması ve 2016’da gerçekleşen Varşova Zirvesi’nde DAEŞ ile mücadeleye destek kararı konuyla ilgili önemli gelişmeler arasında yer almaktadır.

Askeri konseptte uluslararası hukuka uygunluk, müttefiklere destek sağlama ve bütünlüğün sağlanması olarak ifade edilen üç temel ilke dikkat çekmektedir. Müttefiklere destek sağlama, Türkiye'nin NATO toplantılarında sorun yaşadığı önemli bir hususu oluşturmaktadır. NATO; terörle mücadeleyi öncelikle üye devletlerin sorumluluğu olarak algılamakta, diğer üyelerin desteğini ihtiyaç halinde ve ilgili devletin talebi durumunda mümkün görmektedir. Bir diğer ifadeyle, sorunun çözümü temelde devlet yükümlülüğüdür ama üyeler arasında bir dayanışmanın da var olması beklenmektedir.

Antropoloji ve Güvenlik İkilemi6

Dr. Giovanni ERCOLANI

Güvenlik ikilemi, bir devletin güvenliğini arttırma amacıyla ortaya koyduğu eylemlerin başka devletlerin tepkilerine neden olması ve bunun sonucunda da bu eylemleri gerçekleştiren devletin güvenliğinin artması yerine azalması olarak tanımlanır. Bu hem psikolojik hem de maddi boyutları olan ve yorumlama ile yanıt ikilemleri temelinde var olan karmaşık bir ilişkidir. Ancak, güvenlik ikileminin (ve paradoksunun) temelinde güvenlikleştirme süreci ve güvenlik bilgisi yer almaktadır.

Bu bağlamda, çalışmada akışkan güvensizlik ortamında (devlet dışı aktörler, çoklu gerilim bölgeleri, kriz yönetimi, vb.) güvenlik bilgisi üretimine dayanan güvenlik ikilemine bağlı ontolojik ve epistemolojik sorunlar üzerinde durulacaktır. Ayrıca, antropoloji, güvenlik çalışmaları ve bilgi üretimi arasındaki ilişkiler incelenecektir. Amaçlanan, güvenlik kavramı ile güvenlikleştirme sürecinin eleştirel antropolojik okuması aracılığıyla güvenliksizleştirme kavramını açıklamaktır.

Güvenlik, bu çalışmada, öznel güç-bilgi yapı üretiminin sonucu anlamında kullanılan efsanevi bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle güvenliğin anlam yapıları, güvenlikleştirme analizi aracılığıyla, özel bir korku siyaseti merasimi/gösterisi ve antropolojik bir alan olarak belirlenmektedir. Bu yapılar kaygı ve korkunun yönetilmesi ve özel bir dil ile kültürel efsanelerin toplumların harekete geçirilmesi amacıyla kullanılmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak, bu çalışma güvenlik paradoksunun tehlikesine karşı güvenlik sorunlarının ve politikalarının eleştirel ve özgürleşimci bir okuması için özel bir antropolojik bakış önermekte ve meşru güvenlik bilgisi üretimine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

6 Bildiri, İngilizce dilinde sunulmuştur.

(20)

15

Uluslararası Enerji Güvenliği Kapsamında Somali’nin Jeopolitik Önemi

Cem OĞULTÜRK

Çalışma, Afrika Boynuzu bölgesinin en önemli ülkelerinden olan Somali’nin sahip olduğu enerji kaynakları ve sahip olduğu stratejik konumu gereği enerji güvenliğini incelemeyi amaçlamıştır. Makalede, öncelikle enerji güvenliği tanımı kavramsal olarak incelenmiş, müteakiben Somali’nin jeopolitik konumu gereği uluslararası boyutta sahip olduğu önemi analiz edilmiş, sahip olduğu doğal kaynaklar incelenmiş ve bu kaynakların enerji üretiminde sağlayacağı faydalar ve bu süreçte karşılaştığı sorunlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada, Somali’nin Afrika Boynuzu bölgesinde enerji güvenliği bağlamında uluslararası boyutta konumu gereği giderek artan öneminin Somali’nin sahip olduğu potansiyel enerji kaynaklarını kullanarak uluslararası alanda etkin bir aktör olabilmesi açıklanmaya çalışılmıştır.

Kent ve Güvenlik: Özdeşlik, Çelişki, Kuramsal Çerçeve ve Uygulama

Dr. Ögr. Üyesi Ülke Evrim UYSAL

Bu çalışmada kent ve güvenlik ilişkisi kuram ve uygulama açısından incelenmiştir. Çalışmada ilk önce kent ve güvenlik kavramlarının iç içe geçmişliği vurgulanmıştır. Buna göre güvenlik, kentlerin ortaya çıkışında ve büyümesinde önemli bir rol oynamaktadır. İlk kentlerde toplanan artı değerin ve ürünlerin değiş tokuş edildiği pazar yeri veya benzeri değişim alanlarının korunması kuşkusuz güvenlikle ilgilidir. Buna ek olarak antik kentlere özgü siyasi ve idari yapının işleyişi, kimlik ve yurttaşlık kavramları güvenlik kavramından ayrı düşünülemez. Ayrıca, kentlerin iktisadi büyümesi, yatırımcı ve ziyaretçi çekmesi geçmişte olduğu gibi bugün de kentin ne derece güvenli olduğuyla yakından ilgildir.

Bu özdeşliğe rağmen, kent ve güvenlik ilişkisi aynı zamanda bazı çelişkiler barındırır. Güvenlik ve kent arasındaki ilk çelişki tarihin farklı dönemlerinde ve farklı yerlerde örneğin Avrupa’da Geç Ortaçağ’dan itibaren kentlerin hızla büyümesiyle, sanayileşmeyle birlikte kentsel ayrışmanın ve sınıf temelli mahallelerin ortaya çıkmasıyla ve küreselleşme sürecinde uluslararası terörizmin kentleri hedef almasında ortaya çıkar. Bu süreçlerde kentler büyüdükçe, karmaşıklaştıkça ve dünyaya açıldıkça daha güvensiz hale gelmişlerdir. Bir başka çelişki de kentin hem özgürlüğün hem de denetimin mekânı olmasıdır. Bu doğrultuda ‘havasıyla insanı özgürleştiren’ kentler aynı zamanda onu sınırlama amacıyla kontrol mekanizmalarının devreye sokulduğu alanlardır.

Araştırmada kent ve güvenlik ilişkisinin uygulama alanı, güvenli kentler endeksinin analiziyle açıklanmıştır. Altmış kenti kapsayan güvenlik endeksinde dört temel kıstas göz önüne alınmıştır: sağlık güvenliği, altyapı güvenliği, dijital güvenlik ve kişisel güvenlik.

(21)

16

Çalışmada son olarak endekslerde yer alan kentler karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve endeksi oluşturan kıstaslar eleştirel şekilde değerlendirilmiştir.

SONUÇ YERİNE

Göç ve güvenlik kavramlarına aynı anda odaklanan akademik çalışmaların sayısındaki artışın en az üç nedenden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Bunlardan biri, göçün (özellikle uluslararası boyutunun) siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla ilgilidir ve bu üç alana yönelik incelemeler doğal olarak güvenlik kavramı üzerinde düşünülmesini gerektirmektedir. İkinci neden, günümüzde özellikle düzensiz nüfus hareketleri üzerinden yürütülen -ve güvenlik sorunlarına özellikle vurgu yapan- tartışmaların hem karar alıcılar hem de yönetilenler üzerinde daha önce hiç olmadığı kadar güçlü ve derin etkiler yaratabiliyor olmasıdır. Bu noktada modern iletişim teknolojilerinin önemi özellikle dikkat çekmektedir. Üçüncü olarak, göç ile bağlantılı güvenlik sorunlarının son derece geniş bir coğrafyada etkisini göstermekte olduğu gerçeğinin altı çizilebilir.

Uluslararası Güvenlik ve Göç Zirvesi, yukarıda belirtilen saptamalar ışığında önemli bir tartışma platformu oluşturarak gerek bildiri sunan akademisyen ve uzmanlar, gerekse dinleyiciler için derin bir bilgi paylaşımına olanak sağlamıştır. Bu saptama, oturumlarda hem kavramsal ve kuramsal analizlerin yapılması hem de bölgesel örneklerin incelenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Güvenlik ve göç kavramlarına aynı başlıkta yer vererek ilk defa gerçekleştirdiğimiz bu etkinliğin amacına ulaşmış olmasından ötürü duyduğumuz memnuniyet, önümüzdeki yıllarda da tekrarlanması için bize cesaret vermektedir.

Bu bağlamda, vermiş oldukları destekten ötürü Beykent Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Murat FERMAN ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Sn. Prof. Dr. Turgut ÖZKAN’a; bildirileriyle bizleri aydınlatan değerli akademisyen ve uzmanlara; katılımlarıyla etkinliğimizi zenginleştiren değerli dinleyicilere ve ortaya koydukları emek nedeniyle değerli bilim ve düzenleme kurulu üyelerine içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Doç. Dr. Armağan GÖZKAMAN Beykent Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

(22)

Referanslar

Benzer Belgeler

“Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de Çocuk İşgücü Kullanımı (Çocuk işçiliğini önleme uluslar arası programı-IPEC)” Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi

(2010) “Citizenship in the Age of the Internet: A Comparative Analysis of Britain and Turkey”, 60th Annual Conference of Political Studies Association, Edinburgh,

- İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde, Psikoloji, Mütercim Tercümanlık, İngiliz Dili ve Edebiyatı gibi Sosyal Bilimlere ilişkin alanlarda açılan herhangi

Dersin İçeriği Uluslararası İlişkiler disiplinin başlıca teorilerini kavramak ve bunları tarihi ve güncel olay ve olgulara uygulayabilmekX. (2) Bugünkü dünya

Dersin İçeriği AB-Türkiye ilişkilerinin tarihsel gelişimi, AB’nin kurumsal yapısı ve işleyişi, Türkiye’nin AB’ye katılım süreci, AB-Türkiye ilişkilerini

a) Niteliksel ve niceliksel veri toplama ve analiz yöntemlerinde yetkin olduğunu gösterir. b) Uluslararası ve ülke içi dinamiklerin değişkenliğini göz önünde

a) Niteliksel ve niceliksel veri toplama ve analiz yöntemlerinde yetkin olduğunu gösterir. b) Uluslararası ve ülke içi dinamiklerin değişkenliğini göz önünde

SPRI 408 Türkiye, Rusya ve Kafkasya İlişkileri (3,0,0,3,4) B.S.Türkiye-Rusya ve Kafkas ülkeleri arasındaki ilişkilerin hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal