• Sonuç bulunamadı

Topkapı Sarayı Müzesindeki Türk Miğferleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Topkapı Sarayı Müzesindeki Türk Miğferleri"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Turgay TEZCAN

t

O

r

K fllhıFERLERİ

dur. Demiri eritip, istedikleri şekli veren bulunmuştur Büyük Hun İmparatorlunu Türkler, insanlık evreninde uzun ve parlak çağında (i O 204), eğri Türk kılıçları kur- bir çığırın açılmasını oluşturmuş ve bu ganlarda gelişmiş olarak görülür. Uygur- olayın dünya kültürüne de çok büyük kat- lar, çağının en iyi demir ve çelik işçile-

kıları olmuştur. riydi Çin elçisi 981 -984 yılları arasında

Demir, İ.Ö. 3500 yıllarında Türkler tarafın- Tufa,n VR Bcş-Bb'içm ziyaretinden sonra dan biliniyordu Türk ulusuna özgü, demir yaztll(" anılarmda' kf;ntteki demir atelVe-dağ motifli öykülerin kökleri, tarihten ön- ler'n! ,ve ma<İRn ıscill<"m büVük hır haV-

n o i i ...— :— n * > , ramlıkla anlatır.

Orta Asya Tiirkleri, eski Çin ve Arap ya­ zılı kaynaklarında «Demiri üreten ve bunu en iyi işleyen budun» diye anılır, iranlılar ise Tiirkleri «Çeliğe bürünmüş ulus» diye tanımlar. Selçuklu Türklerinin Orta Asya maden sanatına birçok katkıları olmuştur. Osmanlılar ise, ilerici bir işçilik anlayışı

Miğfer konik biçimde, altın yaldızlı ve bakırdan yapılmıştır. Önde bir sorguç yuvası vardır Burun siperinin üst kısmı yazılarla bezenmiştir. (XVI. yüzyıl sonu).

Conical helmet of copper and gold. In front there is a socket for a plume. The upper part of the

(2)

Bu miğferin ağız, gövde, tepelik, burun ve alın siperlikleri değerli taşlarla yakut ve firuzelerle bezenmiştir. (XVI. yüzyıl sonu).

Helmet with mouthpiece, body, head-, nose- and browpieces decorated with rubies and turquoises, (end of the 16th century).

Ml

22

v

(3)

Serpenah: Gövde kısmı değerli taşlarla bezenmiştir, alt kısmı ise zincir • örme zırh ile kaplanmıştır. Peçelikli miğferin tipik bir örneğidir. (XV. yüzyıl). The body is decorated with precious stones, while the lower part is covered in chainmail. A typical example of this type of helmet. (15th century).

% m -y ■

ile maden sanatını, yaptıkları çeşitli aşa­ malarla çok geliştirm iştir.

Türklerin çok eski çağlardan beri bu ma­ deni ustalıkla işleyip, çeşitli harp silâh ve araçları olarak kullanmaları önemli bir öğedir. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri kendilerine yeni bir yurt bulma ve burala­ rını korumak amacı ile sürekli bir savaş ortamı içinde bulunmaları nedeni ile, si­ lâh yapımının Türklerde, maden işçiliğinin en önemli kolu durumuna gelmesine yol açmıştır. Bakır ve piriçten yapılmış zırh, miğfer ve kalkan gibi bazı savunma silâh­ larına rastlıyorsak da kullanılan esas mad­ de, dövülerek hazırlanan yüksek kalitede demir ve çelikdir.

Madenden yapılan silâhlar Anadolu'nun çeşitli merkezlerinde bulunan silâh us­ taları tarafından yapılıyordu. Sivas, Kon­ ya, Erzurum, Van, Diyarbakır bu merkez­ lerin en önemlileriydi. Daha sonra Edirne, Bursa, İstanbul kentleri giderek önem ka­ zanmış ve İstanbul, XVI.-XVIII. yüzyıllar­ da maden işçiliğinin en olgun çağını ya­ şamış, XVIII.-XIX. yüzyıllarda ise maden sanatını, gümüş işçiliği ile birlikte sürdür­ müştür.

Yukarda belirtmeğe çalıştığım maden iş­ çiliğinin OsmanlIlar çağında silâh ve di­ ğer süs eşyalarının yapımında bütün tek­ nikleriyle, büyük bir ustalıkla uygulandığı bir gerçektir. Sonuç olarak; Türklerde ma­ den işçiliğinin ileri bir el sanatı sayılma­ sı, kullanılan malzemenin cins ve özellik­ lerinin iyi bilinmesi kadar, işçiliğindeki sağlamlıktan ve süslemelerdeki ince ve tutarlı zevkten ileri gelmektedir.

Kısaca değindiğimiz maden sanatından sonra miğfer tanımı, parçaları, yapımı, kullanılan teknikler ve miğferlere verilen adları belirtmekte yarar olacağı kanısın­ dayım.

Miğfer: Eskiden savaşlarda, savaşçının

başını kılıç, topuz, balta ve ok darbelerin­ den korunması için giydiği çelik başlıklara denmektedir.

M iğferler genellikle iki grupta toplanır:

1 — Peçelikli Miğferler 2 — Siperlikli Miğferler

Peçelikli Miğferler: Peçelik, miğferin ağız

kısmına tutturulan ve omuzlara kadar inen önü açık çelik halkalardan örülü bir par­ çadır ki, buna «Zincir-Örgü zırh» da diye­ biliriz. Aşağı doğru genişleyen bu örgü aynı zamanda omuzları örtmekte ve koru­ maktadır.

Peçelikli Miğferlerin bölümlerini şöyle sı­ ralayabiliriz:

a — Ağız kısmı: Miğferin başa geçirildiği kısımdır. Ön tarafında iki göz oyuğu var­ dır. Genellikle bu kısımda çeşitli motif ve yazıtlara rastlanır,

b — Gövde kısmı: Miğferin en dikkat çe­ kici yeridir. Ağız kısmından tepeliğe kadar olan bu kısmın bazen dik ve diagonal yiv­ lerle, yazı ve kıymetli taşlarla süslü ola­ bildiği gibi, bazen de tamamiyle teyzinat- sızdır.

c — Tepelik: Yukarı doğru çıkan ve göv­ denin yuvarlaklığını kapatan ince, uzun bir parçadır. Miğferin göze daha zarif görün­ mesini sağlar.

d — Burun siperliği: Burunu korumak için yapılmış olup, hareketlidir. Aşağı - yukarı inip çıkabilir ve genellikle altın yaldız ve kakma ile süslüdür.

e — Sorguçlar: Bazı miğferlerin üzerinde savaşçının rütbesine göre şekil ve sayı­ da sorguçlar bulunur. Bazen kuş tüyü, fa­ kat genellikle madeni olan bu sorguçlar 10-15 cm. boyunda ince bir boru şeklin­ de olup, tepelik bölümüne doğru genişle­ mektedir.

Siperlikli Miğferler: Genel olarak dört kı­

sımdan oluşur. Ağız, gövde, tepelik ve burun siperliği kısımları. Bu miğferler, peçelikli miğferlerle aynı özelliğe sahip­ tirler. Fazla olarak bu miğferlerde şu kı­ sımlar bulunur:

a — Alın siperliği: Savaşçının alnının

muhtemel darbelerden korunması için ya­ pılmıştır.

b — Kulaklık: Kulakları korur. Miğfere özel menteşelerle tutturulmuştur, c — Enselik: Peçeliğin yerini tutar. Sa­ vaşçının ensesini korur.

Miğferler çok eskiden beri kullanılan, ma­ den sanatının en güzel örneklerinden biri olup, savunma aracı olarak kullanılmıştır. M iğferler geçmiş yüzyıllarda çeşitli isim­ ler almışlardır. Örneğin; Arapçada Beyza, Hayza, Devmas, Rabia ve Arma gibi... Türkçede ise; Demirtaş, Zirh başlık, Zırh kiilâh, Aşuk, Işık, Dalga, Davulga, Topul- ga ve Tulga gibi...

Topkapı Sarayı Müzesi arşivindeki II. Ba- yezit ve Kanunî çağı yazılı belgelerinde Tolga, Serpenah, Zırh külâh deyimlerine rastlanınaktadır. Ancak miğfer kelimesi kullanılmamıştır. Yine bu çağlarda orduda Hüsrevani, Derbendi, Harcı ve Hassî gi­ bi deyimlerle anılan tolgalar belgelerde

(4)

kaydedilmekte, fakat şekil ve nitelikleri hakkında herhangi bir bilgi verilmemekte­ dir. Bunların dışında m iğferler için Tas ve Başlık gibi deyimler de kullanılmıştır.

Miğfer yapımı: Miğfer, madenî eserlere

şekil vermek üzere kullanılan dövme tek­ niği ile yapılır. Tek bir madenî levhadan yapılabildikleri gibi, ayrı ayrı parçalar ha­ linde yapılıp b irleştirildikleri de olur. Ge­ nellikle gövde kısımları yekparedir. Ense- lik, alın, burun siperliği ve kulaklık miğ­ fere sonradan perçinlenir. Tek parçadan miğfer yaparken, kullanılacak maden, lev­ ha haline ge tirilir, ısıtılır ve ortası çukur bir ağaç kütüğe konur. Daha sonra ustalar tarafından ucu yuvarlak çekiçlerle vurula­

rak yuvarlak bir şekil alması sağlanır. Bu işlem devam ederken maden sertleşir, kı­

rılacak bir hal alır. O zaman levha yeniden ısıtılır ve tekrar dövülmeğe devam edilir. Bu işlem, maden istenilen şekil alıncaya dek devam eder. Bu dövme işlemi büyük ustalık ister. Maden üzerinde çekiç darbe­ lerinin izi belli olmamalıdır. Yekpare ol­ mayan diğer akşamdan alınlık, siperlik ve kulaklıklar ise gövdeye çoğunlukla perçin ¡¡e tutturulur.

ilk devirlerde miğferlerin demir ve çelik­ ten yapıldıklarını görüyoruz. Bu madenler çok sağlam ve dayanıklı oldukları için uzun zaman daima ön plânda kalmış ve kullanılmışlardır. XVI. yüzyıldan itibaren bakııdan yapılmış miğferlerin ağırlık ka­ zandığını görüyoruz. Özellikle Türklerin saygınlık gösterdikleri bu tip miğferlere göre daha az dayanıklı, fakat işlenişleri daha kolaydı. XVI.-XVII. yüzyıllarda Ana­

dolu'da özellikle bakır cevherinin çok bol olusu, bir bakıma bu saygınlığı yaygın- laştırmıştır.

Silâhların çelik kısımlarının süslenmesin­ de genellikle iki teknik kullanılmıştır. Bun­ lar «Oyma» ve «Kakma» teknikleridir. Ma­ denî yüzey üzerinde sert ve keskin uçlu kalemle m otifler oyulursa buna «Oyma tekniği», oyuklara altın veya gümüş tel döşenip çakılır, sonra üzeri silinirse buna da «Kakma tekniği» denir. «Sıcak kakma» diye bilinen diğer bir teknikte ise, oyuk­ lara altın ve gümüş tozu serpilir, sonra ısıtılarak tozların eriyip oyukları tamamen doldurması sağlanır.

Genellikle miğferlerin süslenmesinde oy­ ma ve kakma tekniklerinin birlikte kulla­ nıldığı görülmektedir.

Miğferin konik biçimli başlığı ile, ön ve ense siperleri alçak ve yüksek kabartma, altın kakma, rozet. Çin bulutu, kıvrım,

dal ve yaprak; alt kenarı ise bir sıra ayet yazılı kartuşlarla bezenmiştir. (XVI. yüzyıl sonu). The conical head-piece and front and back pieces are decorated

with high and low relief work, gold inlay, rosettes. Chinese

(5)

Türk miğferlerinde her yüzyılın kendine özgü tip ve özellikleri bulunmaktadır. Şöy­ le ki; XIV. yüzyılın sonu ve XV. yüzyd Türk miğferlerinin hemen hepsi göz siper- I iki i ve peçeliklidir. Gövde ise oldukça in­ ce ve sivridir. XV. yüzyılın sonuna doğru gövde inceliğini kaybetmiş, tepelik küçül­ müş ve kısalmıştır. Aynı zamanda doğu etkili, dışa taşkın ve şişkin gövde belir­ meye başlar. XVI. yüzyılda ise miğferler ağız kısmından tepeliğe kadar yekpare ya­ pılmıştır. Gövdedeki yivler belli belirsiz bir durum almıştır. Tepelik ise iyice kü­ çülmüştür. XVI. yüzyıl Türk miğferleri için en olgun bir devir olarak kabul edilmekte­ dir. Miğferlerde oranlar gayet iyi düşünül­ müş ve tatbik edilm iştir. Ağız çevresi, gövde, belirli bir oran dahilinde olup, bir- birleriyle tam bir uyumluluk sağlanmıştır.

XVI. yüzyılın ikinci yarısı ve XVII. yüzyı­ lın başında, oranlar gene uyumludur. Te­ pelik fonksiyonunu tamamen kaybetmiş ve gövde bazen dilim li, bazen düzdür. Bu yüzyıllarda göz siperleri tamamen kalk­ mış, yerini alın siperleri almıştır. Enselik ve kulaklığın ise hâlâ kullanıldığını görü­ yoruz. XVII. yüzyıldan sonra miğferler fonksiyonlarını tüm olarak yitirm işler, ge­ rek şekil ve gerekse süsleme yönünden bir değişikliğe uğramamışlardır.

Topkapı Sarayı Müzesi Silâh Depo ve Sek­ siyonundaki Türk miğferlerinin en erken örnekleri XV. yüzyıla aittir. Böylece ko­ leksiyonumuzdaki m iğferler en az bes yüz­ yıllık bir geçmişe sahip bulunmaktadır. Bu miğferlerin en nadide örnekleri Silâh Sek­ siyonunda sergilenmektedir. Hemen he­ men elimizdeki miğferlerin tümü, yazılı

ve m otiflidir. Özel tören günlerinde ve bayramlarda giyilen son derece değerli taşlarla bezenmiş, çok güzel yazılarla süs­ lenmiş ve birer sanat şaheseri sayılabile­ cek nitelikte olan m iğferler ise. gene ay m müzenin Hazine Seksiyonlarında bulun­ maktadır.

Sonuç olarak Tiirkler, her silâhta olduğu gibi miğfer yapımında da büyük bir başarı­ ya erişmişler, Türk maden sanatının en güzel örneklerini gene bu eserlerle ver mislerdir Her biri gayet ustalıkla, ince ve zevkli bir isçilik anlayışıyle meydana getirilen bu miğferler, bugün de değerle­ rinden hiç bir sey yitirmeden Türk maden sanatının ölümsüz yapıtları arasına gir­ mişlerdir.

Miğfer, konik biçiminde ve demirden yapılmıştır. Ön siperi ile gövdesi kartuşlar içinde altın kakma ayetler. Çin bulutu, yaprak, çiçek ve rozet motifleri ile bezenmiştir. Aralara da yakutlar ve firuzeler serpiştirilmiştir. Burun siperinin üst kısmı, ajur ve rumi kompozisyonudur. (XVI yüzyılın ikinci yarısı). This helmet is conical in shape and is made of iron. The front piece and the main body of the helmet are decorated with cartouches containing verse inscriptions in gold inlay, rosettes. Chinese cloud, leaves, flowers and rosettes Rubies and turquoises are set here and there in the intervening spaces. The upper part of the nose piece is a jour with roumi motifs (second half of 16th century)

(6)

Miğferin ağız kısmı baştan başa Arapça yazılarla süslüdür. Kulak, ense, alın siperlikleri değerli taşlarla bezenmiştir. (XVII. yüzyıl başı). The whole of the mouth piece is decorated with Arabic lettering. The ear-, nape- and browpieces are set with precious stones, (beginning of 17th century).

r«tt,

»< Iron is known to have been smelted by

the Turks as early as 3500 B. C., and the literary m otif of the 'iron mountain' dates back to prehistoric times. By the time of the Ergenekon epic (c.552 A. D.) this m otif already formed an integral part of the classical tradition.

The earliest examples of Turkish metal­ work were found in the excavations and researches carried out in the tumuli in the Altay - Orhon - Yenisey region. Fully developed forms of the curved Turkish sword are already to be found In the Great Hun Empire (204 A. D.), and the Uyghurs are known to have been the finest iron and metal workers of the time.

Chinese and Arab sources describe the Central Asian Turks as 'encased in steel'. With the Seljuk Turks further progress was made, while with the Ottoman Turks there was a quite remarkable develop­ ment in a variety of fields.

As both the Seljuk and Ottoman Turks were in a state of perpetual warfare the manufacture of. weapons was the most important use to which this skill in me­ talwork was put, and although we come across a certain number of helmets, shields and suits of armour made of copper or brass the essential materials employed were high quality wrought iron and steel. This manufacture of metal goods was carried out by smiths in various centres in Anatolia, and the taste and skill shown in the decoration of both weapons and ormantal objects was a least as high as the technical skill displayed. This skill is to be observed particularly

in the helmets, of which there is a very fine collection in the Topkapi Palace Museum. Helmets had been used for protection from the very earliest times and form the finest examples of Turkish skill in metalworking. The old Turkish hel­ mets were made either from a single pie­ ce of metal or from a number of different pieces joined together. Usually the main part of the helmet was made from a single piece and the visor, nape etc. rive­ ted on.

In making these helmets the metal was flattened out into a sheet and then plac­ ed on a log with a round hollow in the centre. It was then beaten with round - headed hammers until it took on this ro­ und shape, and then the beating was continued until the metal hardened. At

this point the metal was reheated and then beaten into shape. All this beating required the greatest skill as there had to be no hammer marks on the finished product. After this the additional

pieces were riveted on.

In early times helmets were usually made from iron or steel, but from the 16th century onwards copper became mo­ re and more popular, partly because of the abundance of copper ore available at that time in Anatolia, and partly because of the fact that copper is much easier to decorate. The decoration used is of two

types - engraved and inlaid. In the first the surface of the metal is cut by means of an extremely hard and sharp knife, w.iile in the second hollows in the metal are filled with gold or silver dust and then heated to melting point and allo- w id to harden.

The earliest examples in the Topkapi Pala­ ce Museum date from the 15th century ard are almost all decorated with exqu­ isite designs and lettering. Some of these were made for use on ceremonial occasi­ ons and were not only engraved and inlaid bi t also encrusted with various precious stones.

TURKISH HELMETS

IN TO P K API PALACE MUSEUM

by Turgay TEZCAN

(7)

En erken örneklerden biri olan bu miğfer, çelikten yapılmıştır. Alt kenarı ve üst çevresi altın yaldızla, gümüş kakma ve sülüs yazılarla bezenmiştir. (XV. yüzyıl).

One of the earliest examples. This helmet is made of steel with the lower edge and upper border decorated with gilt, silver inlay and «sulus» ■ a style of arabic lettering — (15th century).

Miğfer yaldızlı olup, gümüş kakma, Arapça yazılar Miğferin konik biçimli başlığı' (XVI. yüzyıl sonu ve XVII. yüzyıl başı), ve spiral dolgularla bezenmiştir. (XV. yüzyıl). The conical headpiece of this helmet is decorated with gold inlay, Gilt helmet decorated with silver inlay, Arabic roumis, palmettes, tendrils, Chinese cloud and cartouches containing sulus lettering and spiral fillings. (15th century). inscriptions, (end of 16th century or beginning of 17th century).

Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Belirtmek istediğim şu: Batı- lılar çoğu zaman cahillikle ce­ surluğu eş anlamda benimsedik­ leri için, değer yargılarında ve ileriye dönük tahminlerinde

Systemic CS medication in ISSHL and BP pa- tients with HT did not alter the antihypertensive doses, however, diabetic patients needed antidiabetic drug alteration.. Therefore,

kan ‘Sürekli Bir ilkbahar’ birkaç şairi içermektedir; bunlar Ara- gon, N azım Hikm et, Mayakovski, N eruda, Yahya Kemal, Kara- caoğlan ve Fuzuli’dir?. Zaten

Almanya genelinde bütün DĠTĠB dernekleri, hizmet bağlamında baĢta Türkiye Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı olmak üzere, Din Hizmetleri MüĢavirliği, Din Hizmetleri

Dolgu taneciklerinin nm boyutunda olması sebebiyle nano kompozitler yüksek alan/hacim oranlarına sahiptir. Polimer matrisler içine eklenen çok düşük yoğunluktaki nano

Also,one PLLA plate was implanted in the left tibia and one commercial plate in the right respectively with onlay model in group C.. Many tests were done on each sample in 1, 4, 8

Coverage of the wound area with SACCHACHITIN membrane also induced an earlier formation of scar tissue to replace the granulation tissue. A 1.5 X 1.5 cm~2 wound area covered by

Görev yaptığı yerleşim yerine göre duygusal tükenmişlik ve kişisel başarı duygusunda azalma puan ortalamaları arasındaki fark incelendiğinde; duygusal tükenmişlik ve