• Sonuç bulunamadı

Tevfik Fikret ve Haluk'un defteri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevfik Fikret ve Haluk'un defteri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-= = =

E D E B İ Y A T

= = —

levfik Fikret ve Haiûk’on defteri

H

a l û k u nnt Fahri Ozansoy tarafın­ defteri, (i) Ha­ dan Türk harflerine çevrildi, sonu­ na bir lügatçe ilâve edilerek basıl­

dı. Eserin aslı, Tevfik Fikretin el yazısıle ve arap harfleriie neşre­ dilmişti. Fikretin el yazısı güzel­ di. Bu kitaba bir

az çocukça olmak îa beraber, adına uysun diye bir defter şekli ver­ mek istemişti. Es­

ki edebiyat adamlarından, bir çoğu­ nun yazısı güzeldi. Şair Baki, gali­ ba eni konu hattatmış da. Namık Kemalin yazısı pek sevimlidir, Re- cai zade Ekreminki de öyle. Süley­ man Nazifinki de hoştur. Cenabın- kinin, eski yazı kaidelerine uymı- yan bir orjinalitesi vardır.

Yazısı çirkin olan rahmetli Ab­ dullah Cevdetti. Fakat, zannede­ rim ki o da, bunu mahsuus yapar­ dı. Bir başkalık olsun diye, had­ dinden fazla iri harflerle yazar. îm zasmı divaniceyi andırır bir tarzda atardı. Halit Ziya beyinkine hiç gü­

zel denemez, ama, çok hususîdir. Hüseyin Cahit Yalçınnınkine de güzel denemez. Üstelik okunaklı da değildir. Bunların arasında Agaoğ- lununki bir istisna teşkil eder. Çün­ kü o, Osmanlı el yazısını evvelâ rıkka ile değil, şark Türkçesinde

---

Yazan:

---Milyonca barındırdığın ecsad arasından? Dediği halde bile! Tariki Kadim, dinî taassuba ve istibdada karşı ya­ zılmış bir şiirdi. Bunda da, dinî, milletlerin bir afyonu saymak fikri.

ni ve sanat

dava-Orhan Seyfi ORHON

kullanılan talikle yazardı. Bana gön derdiği bir makalenin bir çok yer­ lerini okuyamamıştım. Dikkat edi­ lecek bir noktadır; Osmanlıcayla, şark Türkçesi arasındaki farklar, yazılarda göze çarpar.

Edebiyatı cedıideden sonra yazıda da bir nevi garp zevki başladı. Kai­ deye uygun güzel yazı yerine, şair, ler ve edipler ekzantrik yazılara merak sardılar. Bununla kendilerine bir şahsiyet vermeğe çalışarak kaide dışına çıktılar. Bunların içinde en ori. jinali Mithat Cemal Kuntayınkidir; en işleği de Halil Nihat Boztepeninki. Bugünün gençlerini bu hiç ilgilen­ dirmez. Fakat, eskiden yazıda da bir şahsiyet aranır ve bu bir kıy­ met sayılırdı da... Tevfik Fikret de çok güzel yazısı olanlardan biliydi. Halûkun defterini el yazısı ile bastır masında, hiç şüphesiz bunun da te. siri olmuştur.

•,sım aramak boş­ tur. Böyle olsaydı Fikret, ne «Ha­ lûkun .Amentü: sünde.

Bir kudreti külliye var ulvî ve münezzeh Kudsî ve muallâ, ona vicdanla inandur veda’ .' r Der, ne de «Halûkun

prens Faruğa ithaf ederdi. Fikret: sanatındaki son tekâmülü ile ben ber, bir sistefne bağlı olarak inar dığı fikirleri «Halûkun defteri» ı de aramaktan başka çare yoktui Sanat bakımından bu eser, her şairin tekâmülünü, hem de kurtüla mıyacağı kusurlarını gösteriyoı Bundan anlıyoruz ki Fikret, ne ka dar tekâmül etse, Serveti Fünu zevkini büsbütün değiştiremiyecekti Şiire, yeni bir ses getirmek yine on dan sonrakilere, Yahya Kemale na sip olacaktır. Halûkun defteri, n kadar yeni bir deyişle başlıyor:

Defter bile denmez, sekiz o* parça kâğıttır Üstünde Halûkun mütereddit kalemde I Bu kitabın intişarı bize iki şeyi

tanıttı: Birisi edebiyat âleminde bir prens kesilen Halûku. İkincisi, Fi'k- retin idealist tarafını. Şairin bir sis­ teme bağlanacak fikirleri varsa bu kitapta bulunması icap eder. Çünkü Halûkun defterini, oğluna vermeğe çalıştığı ideali için yazmıştı. Fikrî olgunluğun ve sanatın ulaştığı son merhale budur. Rübabı Şikeste, sa­ dece bir edebiyat davasıydı. Orada Fikret,Servet Fünun nazmım, yap- mıya uğraşıyordu. Zaten o şiirlerin basıldığı devir, sosyal davalarla uğ- raşmıya müsait değildi.

Saf saf karalanmış yazılar, şüp­ heli hatlar... Bu nazım, Serveti Fünunun bağlan tılı, doldurma sıfatlı, terkipli sun’î dilinden ne kadar ayrıdır! Bunu, du­ yan, artık o yaprağı kapamıştır, bir merhale daha ileriye gitmiş, şiire yeni bir ses getirmiştir, diyorsunuz, değil mi ? Fakat hayır, biraz sonra karşınıza şu mısra çıkıyor:

Bir handei pür-ganızei ikbal îki mısra sonra yine nazmın sesi değişiyor:

Bir gölge kadar hür yaşasay-dım! Serveti Fünunun kapanışmdan

meşrutiyete kadar şair, neşri mem­ nu olan mevzuları yazdı: Sis, Bir Lahzad Teehhür, Tarihî Kadim bun- I laldandır. Bu şiirler, güzelliklerini ! bu tehlikeli taraflarından da alıyordu, j Elden ele geçerek gizli gizli okunması nın sebebi bu idi. Fikret, Bir Lahzai , Teehhü ü anarşisit olduğu için ;yaz_

j

mış değildir. O şiir, Abdülhamidin ! istibdadına karşı attığı bir bouıba- dır; hepsi bu kadar... Yoksa, siyasî ; mânasîi« anlatırsa, haklı sayıla r az. j Yıldızın patlıyan. Osmanlı devletini yıkmak için atılan oir düşman

uum-Bunu söyliyen Fikret, «Ümit öl­ mez!» manzumesinde, adetâ can sı­ kıcı, ukalâca bir makale yazar gibi şu mısraları tekrarlıyor:

Fâni beşer o ceşme-i hızrın zü-lâlini Bir an tecerrü’ etmese her an

zevalini Tacil eden şu ııüsg.u hayalında mündemiç Hain sümûma karşı nasıl, hangi

kuvvetin Nûşai>e-çin_i feyzi olur?.. Halûkun defterinde, şairin ulaştı­ ğı en yükse«, noktayı gösteren şid*r-. basıydışid*r-. Buna karşı, vatansever şair,

tıasıl Taşnakçılarla birleşerek: Ey şanlı avcı damını beyhude

kurmadın, Attın, fakat yazık ki, yaztklar

ki vurmadın Diyebilirdi?. O sırada bombadan bahsetmek o kadar tehlikeliydi ve Abdülhamidin şahsına karşı vatan, severler öyle bir hınç duyuyorlardı ki bu şiiri yalnız bunu düşünerek okuyor ve güzel buluyoruz. Sisi de o devirde siyasî hürriyetsizliklere ve zulümlere karşı bir isyandır. Bu­ nu da, vatana levmetmek mânası- i na almıyoruz. Hattâ, Fikret, bir milletin şan ve şeref dolu tarihini unutmuş gibi görünerek:

Kaç nasiye vardır çıkacak pâk ve dırafiŞan,

ier, Nice, Zelzele, Promete, Halûkun vedaı, Hakikatin yıldızı ve bir tasvir önünde manzumeleridir. En kötüsü de: Doğan güneşe! Hakikatin yıldızı manzumesinin sonunda «Beyaz bir ah t er» diyecek kadar eskimiş ve ölmüş bir kelimeyi kullanmakta dik­ katsizlik eden şair, zannedersem, gi­ bi bir türkçe yanlışı yapmaktan. (Nazlı bir peri) diyecek kadar ba­ yağılığa düşmekten çekinmediği hal­ de, Halûkun vedaı manzumesinin şu parçasında, bakınız, ne kadar yeni­ dir, türkçeyi ne meharetle kullanı­ yor, dille nasıl oynuyor:

Elveda, ey şerefli yolcu! hayat Bir karış yol; fakat şuun, akabat Onu her gün biraz büker, uza­

tır... E y şetaretti yolcıı, gün kısadır, Gece bâzan malıtıf olur; lâkin

Sen cesur ol, gayur ol. En sakin Yolculuk uykudur. Büyük kuşlar Yenecek dalga, yok, kasırga

arar. Buradaki akabat gibi bir iki aca­ yip kelimeyi ihmal edin, şair, bu nazım neseini nasıl bir ustalıkla öv. müştür? Tevfik Fikret, bu eserile hem sanatını, hem hayatını tamam­ lamış oldu. Pek az sonra öldü.

Şairin idealist tarafına gelince: Halûkun defteri, talihsiz bir eserdir. Fikret, bu kitapla oğluna vermek istediği idealin neticesini öğrenmiş midir, bilmiyorum? Hani o, inkılâp ordusunda çarpışacaktı? Hani o, ne bulursa, ışık, fen, ümit, kucak kucak toplayıp getirecekti? Hani, babası, onu, şanlı vatan bayrağını bir gün

•ir hürri—“t. ala,„

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Somyada kımıltısız yatan ka­ fa ninenindi: «Padişahımız ikin di divanından sonra Belgrad’a dönmüştü. Odanın içinde bir boydan öbür boya konsol denli

As the meaningful units are taught later on in SBSM, joining up letters (sounds) initially lead pupils to problems with reading skills and mistakes. Therefore the units learned

Preoperatif ve postoperatif trombosit agregasyonu epinefrin testi için grafik Preoperatif dönemdeki ristosetin ile yapılan agregasyon testi sonuçlarında gruplar arasında anlamlı

Ada- daki 13.000 dolayında bitki türünün %90’ının, kuş türlerinin yarısının, am- fibilerle sürüngenlerinse neredeyse ta- mamının endemik olduğunu düşün- mek

Deneyde bu bitkinin başka türlerle ay- nı saksıyı paylaştığında daha rekabetçi olduğu ve topraktan daha çok su ve mi- neral alabilmek üzere daha çok kök ge-

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]