T T - SOûtoLıi
3
>0
)3
C
6
tek gidilecek yerdi. İlk filmimizi orada, El-
hamra Sineması’nda gördük. İlk sesli filmi
yine Elhamra’da gördük: Marie Bell ve Ma- urice Chevalier’nin oynadığı bir filmdi... İlk iş sahibi olduğumda, fabrikamız Kurtuluş1 ta, satış mağazamız Yenicami’de olduğu hal de, gidip gelirken yolu hep Beyoğlu’ndan ge çirirdim: Bir şeyler öğrenebilmek, şık insan lar görebilmek için... Beyoğlu tutkumuz o yıllarda başladı. Hâlâ da sürüyor. 25 yıl ön ce hazır giyime başlamak istediğimde, bu nu ancak Beyoğlu’nda gerçekleştirebilece ğimizi düşündüm. Başka yer aklıma bile gelmedi. Ben ekmeğimi yıllardır Beyoğlu1 ndan yedim. Hayatımı orada kazandım. Arada, “Artık Beyoğlu saygınlığını kaybet
ti, alışveriş başka yerlere kaydı” diye bizi
başka yerlere gitmeye teşvik edenler oldu. Böyle söylendikçe, ben daha çok Beyoğlu1 na bağlanıyordum. Onun ele alınıp layık ol duğu hale yeniden getirileceğine hep inan dım. Şimdi, dernek olarak bu konuda bir şeyler yapmak imkânımız var. Bu, ancak bugünkü belediyelerin faal, dinamik, ener jik, cesur hareketleri sayesinde mümkün ol du. Yoksa biz tek başımıza bir şey yapamaz dık.
— Nasıl bir Beyoğlu düşünüyorsunuz? Kafanızda nasıl bir imaj var?
— Eski Beyoğlu’nu aynen canlandırmak istiyorum desem, bu boş bir hayaldir, bili yorum. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan insanlar, kurumlar yok artık, çoğu aramızda değil. Ama o devre yetişmiş insanların bir kısmı hâlâ aramızda... Benim gibi... Ve bunlar, bi liyorum, daha güzel bir Beyoğlu denince çok heyecanlanıyorlar. Beyoğlu’ndan geri
Beyoğlu Güzelleştirme Derneği’nin Yürütme Kurulu Üyesi VitaliHakko
‘Beyoğlu benim ekmek
^ v p k a l a nkapım, işim, evim..:
İstanbul'da ilk işini kurduğunda, fabrikası Kurtuluş’ta, satış mağazası
Yenicami’de olduğu halde, Vitali Hakko, gidip gelirken, yolunu hep
Beyoğlu’ndan geçirirmiş: “Bir şeyler öğrenmek, şık insanlar görebilmek için...”
ATİLLA DORSAY □
V
akko’nun önüne geldiğimizde, Vitali Hakko, benim ve birlikte yürüdüğümüz eski bir arkadaşının elini yakala dı, trafiğin ortasından süzü lerek karşı kaldırıma geçtik. Orada, pırıl pırıl yanan, gerçekten de çok güzel aydınlatılmış mağazanın cephesine hayranlıkla baktı. Eserine bakan bir sanatçı gibi mutluydu, sevinçliydi o an... “Bakınızşuna,” dedi. “Londra’daki Harrod’s görse kıskanır. Uluslararası bir yarışmaya katıl- sak ödül bile alırız.”
Vitali beyin, bu her şeyin en iyisini yap mak, her şeyi bize özgü bir alaturkalıkla ge çiştirmekten çok, uluslararası, evrensel dü zeyde yapmaya çalışmak huyuna birkaç kez daha tanık olmuştum. Özellikle, birkaç yıl önce, Vakko kuruluşlarının bir moda defi lesi eşliğinde Anadolu’nun sanat ve kültür birikimini 5 Avrupa başkentinde tanıtmak üzere giriştiği “Anadolu Güneşi” defilele rini, gazeteci olarak izlemek fırsatını bul duğumda. O zaman, yaşı 70 olan bu ada mın “işinin bitmiş” olmadığını, tam tersi ne, çevresindeki gençlere taş çıkartacak bir enerjiye, bir güce sahip olduğunu gözlemiş tim. Bir dekorda eksiklik mi var? Bay Vi tali, çivi ve çekici alarak bizzat düzeltme ye, sandalye taşımaya, bir giysinin orasına- burasına birkaç iğne koymaya, bir büfeyi, bir çiçek sergisini veya bir vitrini bizzat dü zenlemeye rahatlıkla gönül indirecek kadar
titiz, titiz olduğu kadar da kıpır-kıpır bir adamdı. Her konuda, ama özellikle gönül verdiği konulardaki bu istek, bu enerji, bu hırs, bana özellikle ülkemiz için çok ilgi çe kici gelmişti. Sonra, Vitali beyle ortak bir sevgilimiz çevresinde, Beyoğlu çevresinde yi ne bir araya geldik. Beyoğlu’nu Güzelleştir
me Derneği çalışmalarında birlikte olduk.
Orada, bu kez bu semte olan hayranlığını, ilgisini, sevgisini gözledim. Bu, belki eski usul, nostaljik bir yaklaşımdı. Vitali bey, belki de Beyoğlu’na bir teknik adam, bir mi mar, bir şehirci tavrıyla yaklaşmıyordu. Ama öylesine bir Beyoğlu sevgisi seziliyor du ki onda, bu içtenlik, kimi eksik veya yan lış düşüncelerini bile bağışlatacak güçtey di.
Ve 2 hafta önce bir salı akşamı, Beyoğlu Belediye Başkam Halûk Öztürkatalay, bir şalteri indirince, Taksim-Galatasaray arası ışıklı panolar, caddeye Avrupa başkentleri nin kimi caddelerinde yılın bu zamanı hep görülen ışıklı, aydınlık bir görünüme ben zer bir hava verdiğinde, bu girişimin de ar dında, belediyeden çok, Vitali beyin çaba ları ve inadı vardı. İstiklâl Caddesi’ni Lond ra’nın Regent Street’ine benzetmek, belki de gereksiz bir düş, temelsiz bir özentiydi. Ama her insan, kafasındaki düşleri gerçekleştir meye çabalamak zorunda değil midir? Ve toplumca biraz daha çok düş kuran ve bu düşleri gerçekleştirmek için de çabalayan ki şiler olsak, acaba ülkemizde işler daha iyi ye gitmez miydi, ve bugün düş sayılan bir
çok iş gerçekleşme yolunda olmaz mıydı? Vitali beyin dükkânı, öğleden sonra ol masına karşın, gri bir İstanbul gökyüzüne şimdiden pırıl pırıl ışıklarını gönderiyordu. Her şeyiyle Avrupai olan dükkânda, doğ rusunu söylemek gerekirse, fiyatlar da Av rupa’daki benzerlerini hiç aratmıyordu. Ya nma yaklaşılması gerçekten kolay olmayan bu fiyatlar, Vitali beyin bir başka düsturu nu da simgeler gibiydi: “Her şeyin en iyisi ni yap, ama fiyatı da ona göre koy!” Veri len her hizmeti (modada bile olsa) alıcıya ödetmek, şu anda ekonomimize egemen olan kişinin de temel görüşleri arasında yer almıyor muydu?
Vitali bey yine çok meşguldü. Bir “çiko lata kutusu”na çikolataların nasıl, hangi sı rayla dizileceğim gösteriyor, çayhanede çay içen bir hanımın mantosunun “brokar astarı” ile ilgileniyor, iki buçuk milyonluk bir büro takımının dükkânda, alıcı çıkma
sa bile, “ sırf en güzel hediyeyi
bulundurmak” amacıyla sergilenmesini bu yuruyor, telefonda Beyoğlu’ndaki ışıklı pa nolardan sorumlu sanatçı Mengü Ertel’le, memnun olmadığı noktalarda hararetli bir tartışmayı sürdürüyordu. Sonunda boşaldı, ve ben sorularıma geçtim...
— Beyoğlu sevginiz nereden kaynaklanıyor?
— Bu fırsatı bana verdiğiniz için önce çok teşekkür ediyorum. Ben Yedikule’de doğ dum. 9 yaşındayken Kuledibi’ne taşındık. Hele orada oturan bir çocuk için Beyoğlu,
ye kalan neyse, binalar, yapılar, kültür, on ları ele almak, onarmak, temizlemek, yeni den sanat, kültür amaçlı kullanışlara açmak gerekir. Trafik kalkmalı mı? Bilmiyorum, uzmanlar karar versin... Ama ilerde bu da düşünülebilir. Nasıl bir Beyoğlu? Zürich1 de gölden istasyona kadar giden Bahnhoff Strasse gibi bir cadde hayal ediyorum. İki yanı ağaçlı, güzel vitrinler, kahveler, sine malarla süslü, insanların rahatça gezip do laştığı çiçekli, heykelli, zarif, şık bir cadde... Sinemaları, tiyatroları, bando konserleri, halka açık çeşitli sanat olayları... Örneğin, niye Galatasaray Lisesi önünde bir podyum kurulup hafta sonlarında konserler verilme sin, bir kürk defilesi düzenlenmesin?.. Hep halka açık, hep bedava... Bütün bunlar ola bilir, Beyoğlu canlı, cıvıl cıvıl bir sanat, kül tür, piyasa, alışveriş merkezi haline gelebi lir... Esnaf bunu özlemektedir, bunun için gereken fedakârlığı yapmaya hazırdır...
— Beyoğlu deyince, yalnız İstiklâl Caddesi’ni mi düşünüyorsunuz? Beyoğlu’nu kurtarmak deyince, yalnızca İstiklâl Caddesi’ni
kurtarmanın anlaşılmasından ciddi biçimde yakınılıyor?
A
m açım ız,
İstiklâl C addesi’nin
Tünel-Taksim
güzergâhını özlediğim iz
bir A vrupa caddesi, bir
güzellikler yo lu haline
dönüştürm eye
çalışmak...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi