peyjimî
sara
YE
ROMANLARI ÜZERİNE
İSMAİL GÖRKEM Garipkafkaslı’nın çizgisiyle: Peyami SafaB
üyük ve usta romancımız Peyami Safa, hâlâ üzerin de tartışılan bir yazar ve düşünürümüzdür. O’nun ölümün den evvel savunduğu fikir ve dü şünceleri benimseyen bugünkü miliyetçi nesil, O’nu kendileri için bayrak yaparken; maddeci görüşe bağlı marksist-sol kesim, O’nu hâlâ gericiklikle, yobazlık la suçlamaktadır.Peyami Safa Allah’ın rahme tine kavuşmuştur. O’na derme çatma düşüncelerle sırf Nazım Hikmet’e düşman olduğu için düşman olmak, akıl kârı değil dir. Böyle demekle, Peyami Sa- fa’nın sanat değerinin bunların sözleriyle düşeceğini sanıyoruz zannedilmesin.
Gelelim Peyami Safa’yı seven lere... Onlar ne yaptılar Peyami Safa için? Sadece iki kitapçıkla O’nu bugünkü nesillere tanıtma ya çalıştılar. (Kitaplardan biri Cahit Sıtkı Tarancı’nın, diğeri Yücel Hacaloğlu’nun.) Ayrıca üniversitelerimizde hazırlanmış bir iki tez, üç beş gazete ve der gi yazısı vs... Hâlâ Peyami Safa’- nın mezarı bile yaptırılmadı. Ge çen yıl Ötüken Yaymevi’nin «Pe yami Safa Roman Yarışması» adıyla düzenlediği yarışma so nucu gerçekten güzel birkaç ye ni eser ve yeni sanatçı gün ışı ğına çıktı.
Biz bu çalışmamızda, O’nun roman anlayışından hareketle, romanlarındaki kişileri, olayları ve ileri sürdüğü düşünceleri gö- zönüne sermeğe çalışacağız.
R O M A N A N L A Y I Ş I Bu ana başlık altmda Peyami Safa, genel olarak roman, roman tekniği, roman ve cemiyetimiz, roman ve biyografi, roman ve tahlil, roman ve tez konularım nasıl değerlendirmektedir? soru larının cevaplarını vermeye çalı şacağız.
a) Roman :
Romanda olaylardan çok kişi ler önemlidir. Romandaki olay lar, kahramanların çeşitli du rumlar karşısında tutum ve dav ranışlarını ortaya koyan vasıta lardır. Romancı, romandaki kah ramanların ruh dünyalarını oku yucuya vermek zorundadır. Çün kü yeryüzündeki bütün gerçek ler, bütün olup bitenler, kısaca hayatın bütün bilinmezlikleri nin sırları insan ruhundadır. (1)
Yazara göre roman, hayatta daha önce olmuş bir olayın mo- tamot bir tekrarı olmamalıdır. Romancı olmamış bir olayı pekâ la, hayatakine benzer bir duru ma sokup okuyucuya verebildiği gibi, olmuş bir olayın eksikleri ni de tamamlayıp eserini ortaya koyabilir. Romanda işlenen ko
nular ya hayattan alınmalı veya gerçek hayata uygun olmalıdır.
Peyami Safa açısından önemli bir mesele de şudur: «Romancı kimin hayatını ve deneyini ya zacaktır?» Yazar bu sorunun ce vabını şöyle veriyor: Romancı romanında çoğu kez kendini an latır. Bu işi mümkün olduğu ka dar kendi kişliğini romanda giz leyerek yapar. Hem romancının, hem başkalarının başlarından geçen birçok küçük ayrıntıların, önemli kısımları ya da bir bö lümü tasarlanır. Yazar bu işi ya parken, gerçeğe uymak kaydıyla kendi muhayyilesine de başvu rur (2).
b) Roman Tekniği :
Romancının elinde romanında kullanacağı kahramanlar var; onların başlarından geçecek olay lar da romancı tarafından bilini yor. Şöyle de diyebiliriz: Herkes önce kendi olmak üzere, yakın çevresindeki kişileri ve onların başlarından geçen olayları bile bilir. Ama herkes niçin roman ya zamaz? Niçin Türk Edebiyatı Ta rihinde binlerce kişinin adı ro mancı olarak geçmiyor da, gerçek romancılar şunlardır diye, incele me ve araştırmacılar kestirip atı yorlar? Bu soruların cevaplarım P. Sayfa şöyle veriyor:
Roman yazmak, eserde belli kuralları uygulamakla olur. Bu,
oir teknik işidir. Ama sözü edi len teknik, bir mimari eserin tek niğinden farklıdır. Romancı haya tın bütününü değil tercih ettiği kısımlarım alır. Mimari eser za manın dışındadır. «Romanda ise hayat ve hayatın cereyanı için zaruri bir zaman vardır» (3).
c) Roman ve Cemiyetimiz : Romancının romanında insan ruhunu zaman ve olaylara bağ lı olarak vermesi gerektiğini yu karda söylemiştik. Kişiler ve o- laylar doğrudan içinde yaşanılan cemiyetle ilgilidir. Meselâ, bir milletin cemiyet yapısını, o mil lete mensup yazarların millî eser lerinden çıkarabiliriz. Özellikle sosyologlara, romanlar cemiyet yapısı hakkında önemli ipuçları
verirler. Toplumun yapısı, geçir mekte olduğu rahatsızlıklar, do ğum sancıları gibi temel mesele leri romancı romanında ipuçları halinde verecektir. Dikkatli bir araştırıcı, bunları yakalamak için pek zahmet çekmeyecektir, sanı yoruz. (4)
d) Roman ve Biyografi : Biyografik bir roman türü mevcuttur. Bu tür romanlarda yazâr, başından geçen olayları, tıpkı"hâtırât yazarı gibi ele almalıdır. Bazı yazarlar, kendi fikir ve düşüncelerini, roman ki şilerinden biri vasıtasıyla duyur mak lüzûmunu hissetmişlerdir. «Romanda bu tip, romancının kendisi değilse bile, benzeridir. Herhalde, onun bugün «dâvalar»
karşısında «vekili»dir. (5). Yukardaki P. Safa’nın sözleri dikkatle incelendiğinde, kendisi nin bu tür bir roman anlayışına taraftar olduğu görülecektir. Ni tekim kendisinin :
«Kendi imzanızla yazdığınız bütün romanları yaşamışsınız demektir» sorusuna verdiği kar şılık şudur: «Parçalarını yaşa dım. Şunu da söyleyeyim ki, ro mancı eserinde ne kadar objek tif olursa olsun, bütün kahra manları yine kendisidir.» (6). Bu sözleriyle yazar, yukarda sözü nü ettiğimiz mesleyi roman kah ramanlarının bütününe teşmil etmekle de «biyografik roman» anlayışına daha uygun düşen
DÖNÜŞSÜZ DORUK
Ürperen elleriniz bir pencere ardından Çekiyorsa karanlığa kalın bir perde,
Şu saksı, şu buruk çiçek kokusu Balçıktan bir putun canlı dokusu Oluverir de,
Kanar içinizdeki gizli bir yerde. Böyle gecelerde uzağa bakın : İşte Tahir dağları, işte Zühre yıldızı!
Gözlerin oyunudur uzakla yakın; Dönüp aynalara bakmayın sakın, Bir cadının gülüşüdür yaldızı. Güzelliğinize susmazdı sazlar Vurmasaydı abalıya, gelecek...
Hep yumuk gözleriniz; naz ağlamıyor, Hep soluk yüzleriniz; al bağlamıyor Sevildikçe ey kızlar,
?4e vardı ki, böyle dünden ölecek? Bir yeriniz sızlasaydı derinden Hem kulağa, hem dile gelirdiniz; Kapısıdır sızı, can tekkesinin
Sevgilerle dövülen, Yergilerle övülen...
Bir yeriniz sızlasaydı yücelirdiniz Dönüşsüz doruğuna yürek sesinin.
YETİK OZAN
romanlar yazdığını kabul et miş oluyor. Bu konuyu roman larım incelemeye başladığımızda daha açık olarak görmüş olaca ğız.
e) Roman ve Tahlil :
P. Safa, bir yazısında roman cının görevini şöyle dile getiri yor :
«Romancının görevi, kahra manlarının ruhundaki karışımı, kaosu, düğümü çözmek, onun hâkim tutkusunu ve kişiliğinin ana çizgisini bulmak ve ruhsal kumaşının gerçek rengini ortaya çıkarmaktır.* (7).
Yukardaki cümleyi irdeleyerek roman için tahlili nasıl bir gözle gördüğünü açıklayalım :
p. Safa için önemli olan in sandır. İnsanı sâdece madde açı sından değil, «ruh» açısından da ele almaktadır. Yazar önce in san ruhundaki karışımları, ro manlarında ustalıkla okuyucuya vermeyi amaç edinir. Roman kahramanının üzerinde ısrarla durduğu «hâkim tutku» nedir .J Bunu belirtir. Roman kahrama nını fizikî ve en önemlisi ruhî açıdan tanıtmak için, romanda çeşitli olaylarla, kişilerle karşı laştırıp bazı sonuçları okuyucu ya vermeyi düşünmüştür.
Romanlarında, kişileri, olayla rı, kişiler açısından varlıkların taşıdıkları mânâları v.b. gibi ko nuları bir inceleyici gözüyle okuyucuya sunmanın gereğine inanmıştır.
f) Roman ve Tez :
Roman herşeyden evvel bir sanat eseridir. Sanat eserinde de fikir eserinde olduğu gibi «bir iddiayı ispat etmek» sözkonusu olmamalıdır. Çünkü sanat ese rinin böyle bir amacı olursa, o eser monoton olur ve kalitesin den çok şey kaybeder.
«Tez’den maksat bir iddiayı ispat etmek için yazılan roman larsa bundan nefret ederim. Bir romanın hayatını, evvelden çizil
miş bir kanaatin emrine tâbi kılmaktan daha sahte, romanın da hayatın da asıl mânâsına aykı rı bir iş tasavvur edemiyorum; fakat bir düşünce mahsûlü her romandan bir değil, birçok tez kendiliğinden çıkar.» (8).
P. Safa’nm yukardaki sözlerini biraz açacak olursak; romancının insan ruhunu hareket noktası olarak kabul etmesi gerekeciğini ve romancının eserinde, içinde yaşanılan hayatı bütün eksiklik leri ve güzellikleriyle vermesinin şart olduğunu kabul etmektedir. Romanda bir hayat, başı ve so nu belli olan bir zaman, dolayı sıyla içinde yaşanılan cemiyet sözkonusu olunca, toplumun ak saklıklarına ait, roman yazarı tarafından çeşitli görüşler ileri sürülmesi de normal sayılmak gerekecektir.
Sonuç :
P. Safa’nm roman anlayışı ko nusundaki düşüncelerini şöyle- ce maddeleyebiliriz:
1) Yazar, romanlarında, gerçe ğe uygun olmak kaydıyla, kendi hayatından ustaca yararlanabi lir.
2) Roman yazmak bir teknik işidir. Romancı, hayatın tercih ettiği kısımlarını ve kişilerini a- lıp ustaca işlemelidir.
3) Romancı, romanlarında ele aldığı toplumun yapısını, geçir mekte olduğu rahatsızlıkları, problemlerini okuyucuya sezdir- melidir.
4) Romanda önemli olan in sandır, insanın ruhudur. Roman cı insan ruhundaki dalgalanmala rı okuyucuya vermelidir.
5) Romancı, roman kişileri va sıtasıyla, içinde yaşanılan cemi yeti, daha çok mânâ açısından analiz etmelidir.
6) Tezli roman, roman sanatı nın ruhuna aykırıdır. Romancı, eserinde bir tezi ispat yerine, ele aldığı kişiler vasıtasıyla, cemi yeti değerlendirmeli ve cemiyet teki kişilere cemiyetin dertleriy le ilgili çözüm yolları gösterme lidir. Bunu yaparken sanata ait önemli değerleri de ihmâl et memek şarttır.
(1) —Ahmet Hamdi Tanpınar; Edebiyat Üzerine Makaleler «Dokuzuncu Hariciye Koğu şu» M.E.B. Yay., İst. 1969, (s. 392-393)
(2) — Konuyla ilgili ayrıntılı bil gi için bkz. Baha Dürder - Roman Sanatı, «Roman» (P. Safa), Remzi Kitabe- vi, İst. 1971, s. 91-100. (3) — Ayrıntılı bilgi için. Ergun
Göze, Sanat - Edebiyat - Tenkit, Objektif 2, «Ro man Tekniği» (P. Safa), Ötüken Yayınevi, İst. 1970, s. 56.
(4) — Bkz. 1 numarada zikredi len eser, «Roman Cemiye tin Aynası», s. 105 - 107. (5) — Bkz. 1 numarada zikredi
len eser, «Roman», s. 95. (6) — Her Ay Dergisi, 1937, sayı
1, Peyami Safa Konuşu yor,
(7) Baha Dürder, Roman Sa natı, «Romanda Kahra manların Kişilikleri», s. 108.
(8) — Bkz. 1. numarada zikredi len eser.
Taha Toros Arşivi