• Sonuç bulunamadı

Birkaç aşk sayfası 4:Şişli sokaklarında çılgınlık:Şahabettin Süleyman "Çıkmaz sokak" adlı eserinde seviciliği işler ve yeri yerinden oynatır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Birkaç aşk sayfası 4:Şişli sokaklarında çılgınlık:Şahabettin Süleyman "Çıkmaz sokak" adlı eserinde seviciliği işler ve yeri yerinden oynatır"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A

^SAHABETTİN SÜLEYMAN "ÇIKMAZ SOKAK" ADLI ESERİNDE SEVİCİLİĞİ

İŞLER VE YERİ YERİNDEN OYNATIR

Şişli

sal ortamda

çılguılık

Y a z a n : S ELİM İLER İ

Ç iz e n : Su z cın O K T A V

0 Ş a h a b e ttin Süleyman eseri

nedeniyle ahlaksızlıkla suç­

landığı İçin ne edeyse sevinç

gözyaşları döker. Eseri ve adı

herkesin başlıca sorunu olup

çıkmıştır

^ H S A N R a if H a n ım 1877’d e B e y ru t’ta doğar. B abası M eclfs-i A ’yan.azaların- 1 ||Ş dan K ö se R ait Paşa, S u lta n H a m it'ın M pek h o ş lan m ad ığ ı, ç e k in d iğ i devlet 8 § || adam larındandır. R aif Paşa, M ithat Pa- | | | | şa'nın yakınlarındanm ış; bu yüzden de ¡ İ l i nice yıllar o taşradaki görevden şu taş- | | | l radaki g öreve g ö n d e rilm iş . Taşra kö- l ü f ç e le rin d e Ihsan R aif özel ö ğ re n im gö­ rür, e d e b iy a ta kü çü k y a şta heves ed er, Fran sızcası h iç fe n a değ ild ir.

R es m i m e k te p le rd e o k u m a y a n şairim izin hocaları arasınd a A dana'da D anyal Efendi, İs­ ta n b u l’d a S ad u lla h Paşa d a vardır ve bu ad­ lar bug ü n ü n o k u rların a pek b ir şey ifade e t­ m e zk en , es ki biy o g rafik s ö zlü k le rd e hep anı- la g e lm lş tlr. Ihsan R aif, iki a ra d a b ir d erede m u s ik iye d e ça lış aca k, d a h a so n rala rı şarkı­ lar yazıp b e s te le y e c e k tir.

Ş a h a b e ttin S ü le ym an , 1 8 8 5 ’te , Ihsan Ra- If H a n ım ’dan s e kiz yıl s o n ra İs ta n b u l'd a d o ­ ğa cak tır. O , M ü lk iy e M e k te b i'n d e okur. Bu okul y ılla rın d a B ey o ğ lu 'n u n arka s o k a k la rın ­ d a oturan A njel adlı bir R um kızının hem oda­ sını, hem de ya tağ ın ı p a y la ş m a k ta d ır. A njel kim i g e c e le r başka larıy la ilişki ku rm ak ta , S a ­ habettin Süleym an kayıtsız kalm akta; belki bu yüzden A n je l’ln ona karşı duyguları yo ğ u n la ş­ m aktadır. A n je l, Ş ah ab e ttin S ü le y m a n 'ın " e s ­ vaplarını te m izle r, ç a m a ş ırla rın ı yıkar, s ö k ü ­ ğünü d ik e r" “ ve yanı b a şın d a b ir ko ru yu cu m elek” gibi sessiz o tu ru rm u ş.

A rkad aşını an ıların a g e ç ire n Y ak u p Kad- ri’ye bakılırsa, Şahabettin S üleym an toplum un yerleşik değerlerine, kurallara, tabu lara hiç mi hiç kulak aşm azm ış. F reu d'dan te k s a tır o k u ­ m a m ış o lm a s ın a karşın insan h a y a tın d a c in ­ sel g ü d ü lerin ö n e m in e İn a nırm ış. A h lâki ö l­ çü tleri, yüksek bilinm iş hisleri yıkıp geçerken de cin sel g ü d ü lerin e g e m e n liğ i ü zerin d e d u ­ rurm uş. Ş ah ab e ttin S ü le y m a n ’ın şö yle d e d i­ ği de sık sık işitilirm iş:

— B en, paradan başka m ab u t tan ım am , ya ln ız o n a taparım ve onun y o lu n d a , onu e l­ de etm e k İçin her hareketi m ubah telakki e d e ­ rim.

Ü s te lik he r zam an bes p a rasızm ış...

ANJEL

Mİ,

VİRJİNİ Mİ?

A njet’d e n b aşka, b ir d e B akırköylû V irjin i Ş ahabettin S üleym an’ın özel yaşam ına girmiş m i, g irm e m iş m i, k e s tirm e k güç. B akırköylû V irjin l’nin A n jeP in ta ke n d is i o lm a s ı d a söz- ko nusu.

Virjini sonradan R ânâ D ilberyan adıyla bar­ larda, tu lû a t s a h n e le rin d e d a n s la rıy la ün sa­ lacaktır. Ş a h a b e ttin S ü le y m a n 'a tu tku n bu ar­ tis t kadın A ğ a c a m i ark a s ın d a d a ra c ık b ir s o ­ k a k ta yaşar. H a lit Fahri O za n s o y 'a b a kılırs a, d e h ş e tli b ir ka d ın d ır. T a m o g ü n le rd e Şaha- bettln S üleym an tiyatro ed ebiyatım ızd a büyük g ü rü ltü ler koparacak iki eserin i k a lem e g e tir­ m ektedir. Ç ıkm az Sokak ve Siyah Süs. Bir yan­ dan d a İhsan R a if H a n ım 'la ta n ış m ış tır

K öse R a if P a ş a ’nın kızı o ta rih e ka d a r h e ­ c e vezn iyle ş iirle r ya zm ış, A li B ey a d ın d a biriyle evlenm iş, dul kalm ış, d u ygulanım ların­ daki incelik ve hüzünle dikkat çe km iş, bir ara d a R ıza T e v fik 'te n y in e şiir ve e d eb iy at d e rs ­ leri alm ış tır. İs ta n b u l’un kibar çevrelerin d e ke n d is in d e n s ık ç a söz a ç ılm akta d ır. T a n ış ık ­ lığı henüz kesenkes bilen yok ama; Rübab der­ g is in d e Ş a h a b e ttin S ü le y m a n 'ın im zas ın ı ta ­ şıyan yazılar o rtas ın d a , b ir süreden beri, İh ­ san R aif’ln şiirleri boy gösteriyor. Yazılarla şi­ irle r “ âd eta s a rm a ş d o la ş ” ...

B ir İlk ya z günü Ş a h a b e ttin S üleym an, genç arkadaşları H alit Fahri ve Hakkı T a h sin '­ le vapurla B oğaziçi gezintisine çıkıyor. H em en yanlarından “ şahane vücutlu ve yüzü ince pe­ ç e ile örtülü bir h a n ım e fe n d i” g e ç e c e k , Ş a­ h a b e ttin S ü le y m a n ’a şö yle b ir gü lû m se yiv e- recek. Ç ıkm az S okak yazarı h e r zam an d e rb e ­ d e r giy in irk en , yeni e lb is e le r, b o yunbağlarıy- la g ö rü n m e y e başla m ış .

H a n ım e fe n d i Y e n ik ö y 'd e vapurdan çıkar. Ö te k ile r de arkasından ç ıkarla r. Ş ah ab e ttin S ü le y m a n da lg ın , hü ly alı, su sku n d u r. B o yu ­ na d e n ize bakar; b ir g a zin o d a o tu ru lm a k ta , g e n ç le r d e fazla k o n u şa m am ak tad ırla r.

İmren Aykut, Bağ-Kur

emeklisini ne zannediyor?

M aaşlara yapılan son zam larla işçi, m em ur ve bunların emeklileri "erken seçim zamları "n ı aldı­ lar. Bu zam furyasından süper em ekliler hiç nasip­ lerini alam adılar, B ağ-K ur’ lular ise yapılan katsa­ yı artışından yararlandılar. İşçi ve memur emekli­ sine verilen 140 bin lira lık sosyal yardım Bağ- K u r’luya layık görülm edi. B ağ-K ur’un sosyal yar­ dım ı, 10 bin 675 lira ile dondurulmuş durum da. Herhalde Sayın İm ren A y k u t, esnaf emeklisini Koç ya da Sabancı zannediyor?

H .S elm a Y am a n -K ad ık ö y

Samsun SSK Hastanesi’nde

hizmetler aksıyor

23 Tem m uz'da, saat 8.30’da, Samsun SSK Has­ tanesinin acil servisine gittim . Fakat hastanede da­ hiliye doktoru yoktu, acil serviste bulunan doğum doktoru da, bana yardımcı olamayacağını bildirdi. Y ani hastaneye gitmem yararlı olm adı.

Bir bölge hastanesi niteliğinde olan Sam ­ sun SSK Hastanesi’nin durum u, üzücü ve düşün­ dürücüdür

Mustafa Avdemir-Samsıın

Lazer makinesi sık sık

anzalanıyor

Emekli m em urum , eşim Cerrahpaşa Hastane­ s in d e , gözü için lazer ile tedavi görüyor. T ü rk iy e '­ nin en büyük hastanelerinden biri olan bu hastane­ lerde bir lazer makinesi var, o da sık sık arızalan ı­ yor. Arızalandığı zaman ancak bir ayda o n a rta b i­ liyo r. Y apıldıktan sonra da ancak 10 gün çalışılı-

/o r. Eşimin 6 ayda 3 kez sırası geldiği halde maki- le arızalı olduğu için lazere giremedi. D aha bunun ibi 100 hasta aynı durum da. Yetkililerin uvarıl-

lasını bekliyoruz.

Necdet Aytaç-Ycdikııle

Ç o k g e ç m e d e n Ih s a n R a if H a n ım 'ın k e n ­ disin d en genç Ş ah ab e ttin S ü le ym an ’la ev len ­ diği işitilir. Y en i evli ç ift O s m a n b e y ’deki Raif- paşa A p a rtım a m ’na taşınırlar. S alonları h a n ı­ m e fe n d i m u h te ş e m m ö b le le rle ve büyük b ir zevk le d ö ş e m lş tir. H e r şey o la ğ a n ü s tü m u t­ lu sü rü p g itm e k te d ir.

...Ta ki V irjin i o u ğ ursuz m e k tu p la rı ya z­ m aya ba şla yın c ay a kadar. Sonranın R ânâ Dil- b eryan’ı Ş ah ab e ttin S ü le ym an ’ı teh d it e tm e k ­ te, b ir yandan d a Ihsan R a if’e d a h a d e ğ iş ik , daha du y g u sa l m e k tu p la r g ö n d e rm e k te d ir H ak kı T a h s in ’le H alit Fahri ap ar to p a r A ğ a c a ­ mi arkasındaki daracık sokağa koşuşurlar, ara­ b u lu cu lu k yaparlar. Ş ah ab e ttin S ü le y m a n b e­ lirti g ü n lerd e V irjin i’nin gönlünü hoş eder. Bu kez d e Ihsan R aif H a n ım durum u s e zin le y ip k ıy a m e tle ri ko partır, ik in c i zevc in in R a ifp a ş a A p a rtım a m ’na erken d en d ö n m es in i buyurur.

Ş a h a b e ttin S ü le ym an o ko n fo rlu ya şa m ı o rta s ın d a ko nforlar k a rşıtı iki oyununu b itire ­ c e k tir. Ç ık m a z S o kak’ta s e v ic iliğ i işler, so n ­ radan ka yb o lu p g id e c e k , k ita p o larak y a y ın ­ la n m a m ış Siyah S ü s ’te y s e b ir zen ci harem ağ asın ın sarışın b irc a riy e y le ad am a kıllı ilginç aşk ve cin se llik yaşantısını. Ç ıkm az Sokak yeri ye rin d e n o y n atır. Yakup K adri B ey o zam a n ­ ki b a zı ya za rlarım ızın S a fo ’yu ta n ım a m a la rı­

na, Tevrat’taki “ Sodom ve G om ore” k ıs s a s ı­ nı ok u m am ala rın a yerinir. K lasik ed eb iy at k ü l­ tü rü y le y o ğ ru lm a m ış bazı y a za rla rım ız İş te Çıkm az Sokak’a h ü c u m e tm e k te d irle r.

"KINALAR YAKSIN..."

Ş ah abettin S üleym an ah lâksızlıkla su çlan­ d ığı için n e re d ey se sevin ç g ö zya şla rı döker. Eseri ve adı herkesin başlıca sorunu o lu p ç ık­ m ıştır. H oş, Ih s an R aif H a n ım ’ın âşık ta rz ın ­ da yazdığı “ Kınalar Yaksın" m anzu m esi de S a ­ fo ’yu a ra tm a y a c a k c e s a re tte d ir. O , bu ş iirin ­ d e “ nazlı yâre” ş a ka ya p tığ ın ı sö yle r, sevgili gö zlerin d e yaş kü süp gücenir; Ih s an R aif Ha- n ım ’dan d e v a m ın ı ok u ya lım ;

“ Ne oldun dedim ? G öğsüm den itti / G ö­ nül sırçadır kırıldı gitti I Deyüp yerinden fır­ ladı gitti f Bakakalm ışım İnce beline 7 Ey s e ­ her kuşu, git yâre söyle / Perişan oldum aşki- le böyle / Ben vedalaştım dost ile köyle / Kı­ nalar yaksın artık e lin e ” ...

A şkı kural ta n ım a z lık la rla s e s le n d ire n bu şiirler de Ş işli salo n ların d a ya zılm a ktad ır. O s- m a n b e v ’d e R a ifp a ş a A p a rtım a m ’ndakl “ s a a ­ det yuvasına" gidip g elenler Yahya K em al, Fa­ zıl A h m e t, R uşen Eşref, S a lâ h a ttin E n is'tir. H a lit Fahri orad a İhsan R a if’i yakın d an görür, n e re d e y s e k e n d in i kaybeder:

“ O zam ana kadar böylesine güzel bir ka­ dın görm em iştik. Şahane bir boy, m ütenasip olgun vücut ve güzelliği göz kam aştıran bir yüz. Kaşlar sanki bir ressam eli ile çizilm iş. H ele gözlerinin em salsiz yeşilliği taptaze bir

, " B ir z iy a r e t im d e h iz m e t ç i b e n i s a lo n a s o k u n c a ,

o n u o h a lıd a v ü c u d u n u b ir a z y a n a e ğ e r e k s e re s e r-

p e o t u r m u ş , e lin d e b ir m a k a s la g ü lle r in u z u n s a p ­

la rın ı k e s e re k b ir b u k e t y a p a r k e n g ö r m ü ş t ü m ."

I

I

YARIN:

KIZIL SAÇLI HANDAN

Trafik kontrolü

nedir?

Aşağıda ileteceğim trafik­ le ilgili sorulanının yetkililer­ ce yanıtlanmasını istiyorum;

Türkiye’de klakson yasa­ ğı var mı, yok mu? Varsa, trafik polislerinin bile önün­ de. olur olmaz çalınanlara ses çıkanlmaz mı?

Ne araçlar ne de yayalar geçitlerde kırmızıya da yeşi­ le de akhnş etmediklerine gö­ re, işaret lambalarının fonk­ siyona nedir?

Arabalar şerit değiştirir­ ken, sağa sola dönerlerken işaret vermek zorundadırlar. Fakat, işaret vermek enayi­ lik ya da fuzuli hareket ola­ rak kabul edilmekle, sürücü­ lerin yüzde 80’i işaret verme gereğini duymamaktadır. Belli noktalardaki trafik po­ lisleri bunları gördüğü halde hiç uyan yapmamakladır. İşaret vermeden sağa sola dönmenin kazalann belli baş­ lı nedenlerinden biri olduğu bilindiği halde bu ilgisizlik nereden kaynaklanıyor?

Trafik kontrolü, sadece trafik belgelerinin lamam olup olmadığını kontrolden mi ibarettir? Bu çağ dışı vc başlan savma kontrollerle kendi kendimizi aldattığımı­ zın, sakal kalmasına çanak tuttuğumuzun bilincinde mi- yiz?M.Hamdi İlbaş-Ankara

511 44 10 (15 hat)- 527 42 08

TRT Genel Müdürü’nün de

duygulan aym mı?

Yeni atanan T R T Genel M ü d ü rü K erim A ydın E rd e m ’in ağabeyi K em al E rd e m ’in gazeteye yansı­ yan sözlerini şaşkınlıkla okudum . D iy o r ki:

“ Televizyon çıplak görüntülere yer veriyor. Bazı yayınlan izlemekten utanıyoruz. Ekran çıplak gö­ rüntülerden kurtanlmalıdır.” B unlar ne biçim söz­ ler?.. N e kadar sağlıksız düşünceler... Ç ıplaklık ne­ den bu kadar ürkütücü oluyor? Ç ıplaklığa karşı bu düşmanlık nereden kaynaklanıyor?. Ç ıp la k lık m ut­ laka ve her zam an çirkin değildir k i... H e r estetik görünümde olduğu gibi çıplakbkta da güzellikle var­ dır. Ç irk in olan, bayağı olan müstehcenliktir. Öyle sanıyorum ki, hiçbir insaf sahibi kişi de T R T 'y i müs­ tehcen görüntülere ağırlık vermekle suçlayamaz.

U m a rız, yeni Genel M ü d ü r, çıplaklıktan bu ka­ dar etkilenen, bu kadar rahatsız olan ağabeyi ile aynı m arazi duygulan paylaşm ıyordun

Fatma Kip-Nişantaşı

Didim’e turist beklemesinler!

Bu yıl, D idim 'de temizliğe dikkat edilmesine rağ­ men fiyatlar — özellikle taksi ücretleri— çok yük­ sek...

A ltm k u m ’dan 1.5 km . uzaklıktaki 3. koya yo­ lu bozuk olduğu için taksiyle gitmek istedik. Taksi durağından bindiğim iz taksinin şoförü, sadece gi­ diş için 5 bin lira istedi. Ü cretin çok yüksek oldu­ ğunu taksimetre açmasını isteyince, şoför: "Taksi­ metrem eski tarifeli, ben ücretimi 1700 liradan he­ sap ediyorum" dedi. Herhalde kasaba belediyesi bu işlerle uğraşmaya vakit bulamamış k i, fiyatları böyle serbest bırakm ış.

Taksi ücretlerini istedikleri gibi saptayan ve kendi ülkesinin insanlarından bile çok yüksek paralar is­ teyen kişilerin bu beldeye — otel fiyatların ı düşür- seler bile— artık turist geleceğini zannetm iyorum .

E.N.-Bakırköy

AVUKATINIZ

Noterde tasdik ettirmek gerekli

B ir d a ire s a tın a ld ım . D a ire d e b ir k ira c ı vardı. K e n d is i ile g ö rü ştü m ve e lin d e n b ir ta h liy e ta a h h ü ­ d ü a ld ım . S û re s i g e ld iğ in d e k ira c ı d a ire y i b o ş a ltm a ­ dı, b en d e m a h k e m e y e başvu rd u m . A n c a k k ira c ı m a h k e m e d e im za s ın ı in kâr etti. Bunun için im za tet- k ik a tı y a p ılm a s ın a k a ra r verildi. Ş im d i b u iş le m ya­ p ılıyor. S

B en im a n la m a d ığ ım b ir İn s a n im z a s ın ı n a s ıl in ­ kâr eder. İn k â r e d e rs e bunu n b ir c e za s ı yok m u? Bir in k â r b ana uzun zam an kaybettiriyor, b u n u n a s ıl ö n ­ le rs in iz?

T.A, ■ İs ta n b u l S ayın o kuyucu m ko n u sizin başınıza ilk d e fa g e l­ m iş y a d ırg ıy o rs u n u z, bu iş ö y le y a d ırg a n a c a k iş le r­ d e n d e ğ il ki, b u iş za m a n k a z a n m a n ın en k la s ik bir yoludur, vakit k azanm ak is te y e n h e rk e s im za s ın ı in ­ k â r ed er, b u k a d a r b a s it.

İm za in k â rı ile k a rş ıla ş ıld ığ ın d a ya h â k im h u z u ­ runda a lın a n im z a ö rn e ğ i ile veya b u k iş in in daha ö nce m u h te lif yerlerde a tm ış b ulunduğ u im za ile kar ş ıla ş tırm a y a p ılır ve im z a n ın k e n d is in e a lt olu p ol m a d iğ i araştırılır. B iliyorsunuz bu iş bir b ilim dalı ha ü n e g e lm iş m u h te lif in c e le m e yo lları var, buna gö re s o n u c a v arılır a m a siz g e n e de k a y b e ttiğ in iz za m a n a ş ü k re d in , bu b ilim d a lı ö y le % 1 0 0 k e s in so nuç veren b ir ş e y değil, bazen im za n ın hasm a a it ol m a d ığ ın a d a ir ra p o rla rın g e ld iğ i de olur. B öyle h a ­ ta la r p e k ya y g ın d e ğ il is e de gene de ih tim a l da h ilin d e .

İm za in k â rın ın c ezai b ir yö n ii yok am a im za n ın h a s m a a it o ld u ğ u k e s in le ş ir ve bu n u n so n u c u n d a g e c ik m iş o lm a n ız nedeniyle b ir zarara uğrarsanız bir ta zm in a t ta le p h a k k ın ız o la b ilir.

İm za n ın in k â rın ı ö n le m e n in yolu da yok d eğil, b ö y le b ir ta h liy e ta a h h ü d ü n ü n o te rd e a lıp im za ta s ­ d ik i y a p tırırs a n ız b ila h a re k ira c ın ın İm za s ın ın in k â ­ rın ı da ö n le m iş o lu rs u n u z, d o la y ıs ı İle iş in ba ş ın d a te d b irli d a v ra n m a n ız m ü m k ü n d ü am a ç o ğ u n lu k n o ­ te re g id ip im za a tm a k ta n k a ç ın ıy o r, b e lk id e h e s a p ta im za in kârın d a b ulunup zam an kazanm a p lanı var.

TAMER HEPER

yaprağın özünden renk alm ış gibi. İnsan bak­ maya doyamıyor, bu hurinin her bakışında tatlı bir bas dönm esi ile sersemliyor. Böyle bir ka­ dındı İhsan Raif H anım efendi.”

H a lit Fahri b ir gün d e u n u tu lm a z b ir s a h ­ n e yle ka rş ıla ş a c a k , p la to n ik a ş k la b a ğ la n d ı­ ğı H a n ım e fe n d i’yl artık ö n c e s iz s o n rasız h a ­ tırla y a c a k tır. Bu s a h n e d e ba şro lü b ir h a lı o y ­ nuyor. Ş iş li s a lo n la rın ın h a lısı, bazı g e c e le r­ de S alâ n a ttin Enis hayli n a tü ra lis t, aç ık saçık h ik â y e le rin i p e rv as ızc a o k u m a y a k o yu lu n ca, Ihsan R a if’in gözlerini indirip da kik ala rc a b a k­ tığ ı ha lıd ır...

“ Fakat o halı!” d iye ü n le m le r ko nduruyo r H a lit F ahri, “ Bende o halının bir hatırası ya­ şar. Bir ziyaretim de hizm etçi beni salona so­ kunca, onu. o halıda vücudunu biraz yana eğe­ rek sereserpe oturm uş, elinde bir m akasla, güllerin uzun saplarını keserek bir buket ya­ parken görm üştüm . Büyük ressamlara model olacak, göz kam aştırıcı bir tablo idi.”

H a n ım e fe n d i d e rh al a y ağ a ka lk tığ ın d a n ta b lo s ilin iv erlr. A y rıc a H a n ım e fe n d in in d u ­ d a k la rın d a “ dostça, fakat biraz m uzip” , a la y ­ cı bir g ü lü m s e y iş b e liriv e rm lş tlr.

Ş iş li s a lo n la rın d a Çıkm az S o k a k ’lar, “ K ı­ na Yaksın” lar, S a lâ h a ttin E n is ’in yakası a ç ıl­ m a d ık n a tü ra lis t ö y kü le ri o k u n ad u rs u n , bir ya ndan d a p iyano b a ş ın a g e ç ilir. Pek lirik ş i­ irlerini sık sık tere n n ü m eden İhsan R aif, Gül- zar peşrev in i de d o ğ ru s u u s ta la ra y a raşır bir b e c e riy le çalar. H a n ım e fe n d i’nin “ nezaketle ikram ettiği likörler” y u d u m y u d u m içilir; S a ­ lâhattin Enis yine “pek dekolte” pasajlar okur, o n c a s e rb e s tliğ e karşın herkes s u s p u s kalır, Ş ah ab e ttin S üleym an ik id e birde öksürür, kaş g ö z iş a re tle ri ya p ılır, n a tü ra lis t h ik â y e c i a n ­ la m a zlık ta n g e lir, S iy ah S ü s ya za rıys a a rtık ko ltu ğ u n d a rahat o tu ra m a z olur, kıp ır k ıp ır k ı­ pırd a n ır... N e y s e , G ü lz a r p eşrevi bir kez d a h a ça lın a b llir.

B ir gece R uşen E şre f Kars ve B atu m s e ­ y a h a tin in İz le n im le rin i d o s tla rın a o k u y a c a k ­ tır. T a s v irie tk â r g a z e te s in d e a ltı ye d i s ü tu n ­ luk bu seri m a k a le le r, y ü kse k s e s le o k u n d u ­ ğ u n d a b ite c e k g ibi d e ğ ild ir. B a ş ta Ih s an H a ­ n ım e fe n d i, h e rk e s n e za k e tle d in le r. B ir saat sonra m a k a le le r b itti s a n ılır, fa k a t R u şe n E ş­ ref sol c e b in d e n bir yığın k â ğ ıt d a h a ç ık a rın ­ ca , m izah şairi Fazıl A h m e t A y k a ç şırak d iy e dü ş ü p bayılır.

BİR DAĞ KÜRÜ

M illi M ü c a d e le yılları. Y ak u p Kadri verem , iki yıldan beri İs v iç re ’nin D avos-P latz k a s a b a ­ sında b ir sanatoryum da tedavi görür. Ş ah ab e t­ tin S ü le y m a n ’la H a n ım e fe n d i d e “ bir dağ kürü" y a p m a k üzere s a n a to ry u m a iniveriyor- lar. H e r gün g e c e li g ü n d ü zlü k ıza k g e z in tile ­ rine çıkıld ığını, "H am eau’larda köylülerle Fon- due’ler yiyip şaraplar İçerek” e ğ len ild iğ in i Y a­ kup Kadri B ey yazıyor. Bu g ru b a Bel adlı Stras- bourg’lu genç bir şair d e katılm ıştır. Ihsan R aif H a n ım ’ın k o ş m a la rı, tü rk ü le ri B el için F ra n ­ sızc a’ya çevriliyor. K im ileyin senfonik konser­ lere g id iliy o r, M o za rt, C h o p in d in le n iy o r...

B el, Ş a h a b e ttin S ü le y m a n ’ın e lle rin i pek g ü zel b u la c a k tır, am a ta lih e bakın ki, a rk a d a ­ şının ölüm ünden sonra Ş ah abettin S üleym an d a ğ kürü filan d e rk e n İs p an y o l g rib in e y a ka­ la n ır, “ iki üç gün içinde ahiret yolunu boyla yıverir” . Y ak u p K adri d e aynı h a s ta lık ta n y a t­ m a kta d ır, du ru m ke n d is in d e n saklan ır. Ihsan R a if ç ılg ın a d ö n d ü ğ ü n d e n Ş a h a b e ttin S ü le y ­ m a n ’ı Bel ölüm törenine hazırlar, işte o an fark e tm iş tir.

— Sağlığında ellerinin bu kadar güzel ol­ duğunun farkına varm amıştım. Zira, bilirsiniz, biteviye harekette idi. Hareketsiz kalınca bü­ tün özellikleri ortaya çıktı. Meğer, ne uzun, ne ince ve ne kadar biçim li parm aklan varmış. Sanki, fildişinden yapılm ış bir sanat eseriydi o eller...

Ş a h a b e ttin S ü le y m a n ’ın ö lü m ü H a n ım e ­ fe n d in in sedyelerle sanato ry u m a g ö tü rü lm e­ s in e yol a ç m ış s a da, G ö z y a ş la rin d a , o k ita p ­ ta şiirlerini toplayan Ihsan R aif bir zam an so n ­ ra H üsre v ad lı b ir b e yle e v le n ir, te k ra r A vru ­ p a 'la ra g ider, 1 9 2 6 ’da P a ris 'te ölür. C e n a ze s i İs ta n b u l’a g e tirile re k R u m e lih is arı M e za rlığ ı'- na g öm ülür.

R aifp a şa A p a rtım a n ı sa lo n la rın d a k i piya- n o lu , piyes o k u m a lı, lik ö rlü , b ir b u k e t gü llü , g ö n ü lle r y a kıc ı e d e b iy a t ve h a yat ç ılg ın lık la ­ rı d a bir daha yaşa n m a m ak üzere son b u lm u ş ­ tur. Şu d iz e le r d e H a n ım e fe n d i'n in : “ Şu gör­ düğüm üz rengârenk çiçek, / Sevdalı bülbül, arı kelebek, 7 Yekdiğerini bırakıp gidecek: / Vefasızlığa bakar, ağlarım .”

¡vif:

|p lp İ|§ O N y ılla r d a d ilim iz e g it- ¡ ¡ ¡ L , tik ç e y e r le ş e n v e s ık ç a k u lla n m a y a b a ş la d ığ ı- 5^. 3İ İ I m ız b ir d e y im var: “ M a lı g ö tü r m e k " . M a lı g ö tü r- m e k y a ln ız d ilim iz e y e r ­ le ş m iy o r, d a v ra n ış la rım ız a , tu tu m u m u z a d a e g e m e n o lm a y a b a ş lıy o r. G ö t ü r ü le ­ c e k m a l, b a z e n b ir d e v le t ih a le s id ir , b a ­ z e n d e v le tin v e rd iğ i b ir t e ş v ik tir , b a z e n ü r e tilm e s i, s a tılm a s ı y a s a k la n m ış b ir m a ld ır, b a z e n y ü k lü c e b ir b a n k a k r e d is i­ d ir, b a z e n ö z e lle ş tir m e a d ı a lt ın d a b ir K IT ’tir, b a z e n g e n e l m ü d ü rlü k , m ü s te ş a r ­ lık , v a lilik g ib i m a k a m d ır , b a z e n a k a d e ­ m ik b ir u n v a n d ır, b a z e n b ir tr a n s f e r ü c ­ r e tid ir, b a z e n b ir s e ç im d ir , b a z e n m i lle t ­ v e k illiğ id ir , b a k a n lık tır . H a k ç a o lm a s a d a , k u ra lla ra u y m a s a d a , to p lu m u n t e p ­ k is in i d e ç e k s e , ö n e m li o la n m a lı g ö tü r ­ m e k tir . M a lı g ö tü r m e k iç in d e h e r a ra ç k u lla n ıla b ilir , h e r ş e y m u b a h tır . Y e r in e g ö re a ltta n a lm a , y e rin e g ö re g ö z k o rk u t­ m a , y e r in e g ö re m illiy e tç ilik -m u h a fa z a - K âriık m a s k e s i a lt ın a s a k la n m a , y e r in e g ö re ç ık a r p a y la ş m a , y e r in e g ö re lib e ra l g ö z ü k m e , y e rin e g ö re övg ü d ü z m e k , y a ğ ­ d a n lık , tü m b u n la r m a lı g ö tü r ü r k e n k u l­ la n ıla n y ö n te m le r d ir . M a lı g ö tü r ü r k e n , a ş a ğ ıla n m a , e le ş t ir iy e u ğ ra m a , o n u ru n , s a y g ın lığ ın h a tta k iş iliğ in y itir ilm e s i h iç d e ö n e m li d e ğ ild ir , ö n e m li o la n , n e o lu r- s a o ls u n , m a lın g ö tü r ü lm e s id ir . M a lı g ö ­ tü r e n le r u y a n ık , z e k i, iş b ilir, iş b itir ic i ki- ş iie r o la r a k y a k a la n m a k ta , m a lı g ö tü r m e ­ y e n le r, m a lı g ö tü r m e g ir iş im in d e b u lu n ­ m a y a n la r is e , b e c e r ik s iz , iş b ilm e z , y e ­ t e n e k s iz o la r a k n ite le n d ir ilm e k te d ir . Ö n ü m ü z d e k i s o n b a h a r a y la rın d a ç o k d a h a ö n e m li b ir h e d e f var. C u m h u r b a ş ­ k a n lığ ı.. . Ş im d i g e n e ld e k a fa la r d a k i s o ­ ru, S a y ın Ö z a l’ın bu h e d e fe d e u la ş ıp u la ­ ş a m a y a c a ğ ıd ır . İç im iz e s in d ir e lim v e y a s in d ir m e y e lim , S a y ın Ö z a l’ın m e v c u t M e c lis ’c e c u m h u r b a ş k a n ı s e ç ilm e s i b ü ­ y ü k b ir o la s ılık tır . S a y ın Ö z a l’ın e n b ü y ü k ko zu , c u m h u r b a ş k a n ın ın s e p ile m e m e s i h a lin d e M e c lis ’in d a ğ ılm a s ı v e e r k e n b ir s e ç im in z o ru n lu h a le g e lm e s id ir. G e rç e k şu k i, A N A P m ille tv e k ille rin in h e m e n t ü ­ m ü , h a tta m u h a le fe t m ille tv e k ille rin in b ir b ö lü m ü , e r k e n s e ç im d e n k a ç ıy o rla r. U c u z v e c ila lı la fla r a r k a s ın d a k i g e rç e k ş u , S a y ın Ö z a l'ın d a v u rg u la d ığ ı g ib i, e r ­ k e n b ir s e ç im m ille t v e k ille r in in k iş is e l h e s a p la r ın a , ç ık a r la r ın a u y g u n d ü ş m ü ­ yor. Bu tü r h e s a p la r ve m ille tv e k ille ri ü z e ­ r in d e k i e r k e n s e ç im e g id e r iz z o rla m a s ı v e y a g ö z k o rk u tm a s ı, S a y ın ö z a l ’ın c u m ­ h u r b a ş k a n lığ ı ş a n s ın ı a rtıra n e t m e n le r o la ra k g ö rü lü y o r. S o n z a m a n la r d a b a zı y a z ıla r d a , to p la .n tıla rd a , " B ir s iv il c u m h u r b a ş k a n ı s e ­ ç e lim , E v re n o la c a k s a Ö z a l o ls u n d a h a iy i, d a h a d e m o k r a t ik ” g ö rü ş ü s a v u n u

l-Öztin Akgüç

|

götürmek

m a y a b a ş la d ı. Ö z a l'ın y a n d a ş la rın ın b ö y ­ le b ir g ö rü ş ü s a v u n m a la rı ç o k d o ğ a l, k e n ­ di h e s a p la r ın a , ç ık a r la r ın a , b e k le n t ile r i­ n e u y g u n . A n c a k b ö y le b ir g ö rü ş e b a zı lib e r a lle r in , h a tta s a y ıla rı a z d a o ls a s o s ­ ya l d e m o k r a tla r ın d a k a tıld ığ ı g ö z le n ­ m e k te d ir . H e m e n ş u n u b e lir t e lim ki, s i­ vil o lm a k , c u m h u r b a ş k a n lığ ı iç in n e y e ­ te rli, n e d e g e re k li k o ş u ld u r. C u m h u rb a ş ­ k a n ı o la c a k k iş i d e h e rh a ld e d a h a b a ş k a n it e lik le r d e a r a n m a lıd ır . K a ld ı ki, S a y ın E v re n ile S a y ın Ö z a l a r a s ın d a d e m o k r a ­ tik o lm a a ç ıs ın d a n b ir fa r k b u lu n m a m a k ­ ta d ır. S a y ın E vren 12 E y lü l’ün s im g e s i ise S a y ın Ö z a l’d a 12 E y lü l’ün b ir ü rü n ü b ir u z a n tıs ıd ır. S a y ın Ö z a l'ın ş im d iy e d e ğ in ö n le n e m e y e n y ü k s e liş in i 12 E y lü l H a r e ­ k e ti h a z ırla m ış , S a y ın Ö z a l’a y o lla rı 12 E y­ lül a ç m ış tır. S a y ın Ö z a l’ın d e m o k r a tik le ş ­ m e k o n u s u n d a b ir ile ri a d ım a ttığ ı d a h e ­ n ü z g ö r ü lm e m iş tir . 12 E y lü l’le g e tir ile n y a s a l v e k u ru m s a l d ü z e n d e k ö k lü h iç b ir d e ğ iş ik lik y a p ılm a m ış tır . A y rıc a a rk a s ın ­ d a h a lk d e s te ğ i o lm a y a n , o la s ı b ir s e ç im ­ d e o y u % 2 0 ’n in d a h l a lt ın a d ü ş e b ile c e k S a y ın Ö z a l’ın u lu s a l ira d e y i ta m y a n s ıt ­ m a y a n b ir m e c lis ta ra fın d a n c u m h u rb a ş ­ k a n ı s e ç ilm e s i n e k a d a r d e m o k ra tik o lu r, b u n u d a a n la m a k g ü ç tü r. B ir t o p lu m d a , m a lı g ö tü r e n le r k ıs a s ü re d e d a h a b a ş a r ılı, d a h a u y a n ık , d a h a b e c e r ik li g ö z ü k s e le r , d a h a v a r lık lı o ls a ­ la r d a , u zu n s ü re d e d ü rü s tlü k , h a k ç a d a v ­ ra n ış , k u ra lla ra u y m a e g e m e n o lm a lıd ır . M a lı g ö tü rm e p e ş in e d ü ş m ü ş b ir to p lu m , z a m a n iç in d e h e r ş e y in i, ö z g ü r lü ğ ü n ü , b a ğ ım s ız lığ ın ı, o n u ru n u , h a tta to p ra k b ü ­ tü n lü ğ ü n ü d a h i y itir e b ilir . M a lı g ö tü r m e y i, in c e k iş is e l h e s a p ­ la rı, p a rtis e l h e s a p la r ı b ir y a n a b ır a k ıp , d e m o k r a tik b ir d ü z e n iç in d e d o ğ a l o la n ı y a p m a k g e re k ir. B u g ü n k ü k o ş u lla rd a d o ­ ğ a l o la n , m a n tık i o la n , h a k ç a o la n , b ir e r ­ k e n s e ç im e g itm e k v e b u n u n s o n u c u u lu ­ sa l irad eyi y a n s ıta n M e c lis ta ra fın d a n y e ­ ni c u m h u r b a ş k a n ın ın s e ç ilm e s id ir . K iş ile r y a ln ız k e n d i o n u r la r ın ı, s a y ­ g ın lık la r ın ı d e ğ il, m e n s u p o ld u k la r ı ku- r u m la rın d a s a y g ın lığ ın ı k o ru m a k z o ru n ­ d a d ır. M ille t v e k ille r in d e n k e n d i o n u r la ­ r ın ın , s a y g ın lık la r ın ın y a n ı s ıra M e c lis '- in s a y g ın lığ ın ı d a k o ru m a la r ın ı is te m e k b ir s e ç m e n o la ra k , b ir v a ta n d a ş o la ra k en d o ğ a l h a k k ım ız d ır . U n u tm a m a k g e re k ir ki, T ü r k iy e ’n in 1 9 6 0 ,1 9 7 1 v e 1 9 8 0 ’d e g ir­ d iğ i b u n a lım la rd a , p o litik a c ıla r ın , m ille t ­ v e k ille r in in k iş is e l v e y a p a rtis e l h e s a p ­ la rı d a rol o y n a m ış tır . K iş is e l h e s a p la r ­ la y e n i b ir b u n a lım a y o l a ş ılm a m a lıd ır . D e m o k r a tik d ü z e n iç in d e d o ğ a l o la n y a ­ p ılm a lı, e r k e n s e ç im e g id ilm e lid ir . B ö y ­ le b ir y o la g id ilm e z s e b u n u n m o ra l s o ­ ru m lu lu ğ u d a , s iy a s a l s o ru m lu lu ğ u d a , b ö y le b ir k a ra rd a n k a ç ın a n m ille t v e k ille ­ rin in v e p a r tile r in o la c a k tır .

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ

Fransız Devrimi'nin 2 0 0 ’üncü yılında

Siyasi partiler ve baskı gruplan

Sadık GÖKSU

1 9 3 2 'd e do ğ d u . I.Ü. E d e b iy a t F a k ü lte s i F e l­ s e fe B ö lü m ü 'n ü b itird i. S e n d ik a c ılık , k o o p e ­ ra tifç ilik , ö ğ re tm e n lik , İs ta n b u l B e le d iy e s in ­ d e d a n ış m a n lık y aptı. İs ta n b u l E s n a f ve S a­ n a tk â rla r D e rn e k le ri B irllğ i’n d e A h ilik d a n ış ­ m a n lığ ı yapıyor.

.

vŞ-■ ¡¡¡¡¡¡i

¡¡¡¡¡¡i

m

m

m

: :

.

S SKİ

.

1

%

I

i:

m

U yıl, Fransız Devrim i’nin, “ Bü­ yük Devrim” in 200. yılı Batı’nın ve onu izleyen toplumlarm bağlandı­ ğı, savunduğu, yücelttiği ilkelerin, değerlerin, onlann kazanılışının, se­ rüveninin ve bugünkü durumunun yoğun bir biçimde ele alınması gereken bir yıl.

Çağımız ve yurdumuz olarak, bu özeleştiriyi, kutlamayı, öğûnme ya da yakınmayı, kısaca, an­ mayı, yeterince yapabilmemizi isterdik. Cum huri­ yet ile birlikte, bugünkü yaşamın ondan da çok anı­ lan temeli demokrasinin iki ana gücü, siyasal par­ tiler ve baskı gruplan konusunu ele almanın, bu bakımdan da ayn bir anlamı olacağı kanısındayız.

Anayasa hukuku kitaplan, siyasal partiler vc baskı grupları konulannı, genellikle “ Siyasal kuvvetler” başlığı altında, yan yana işletmektedir

(D-1961 ’den beri anayasalanmız da, eksiksiz, “ si­ yasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçil­ mez unsurlarıdır” hükmünü taşımaktadır. Buna karşıbk Anayasa’da, “ baskı gruplan” terimine yer verilmesini kolay kolay bekleyemeyiz. A m a özel­ likle 1982 Anayasası, pek çok maddesi ile onların haklarını, varlıklannı, kimi görevlerini uzun uzun belirtmektedir.

GERÇEK İKTİDAR

Bir zamanlar Fransız Komünist Partisi’ nin ge­ nel sekreteri iken, daha sonra Müslüman olan ün­ lü Roger Garaudy, aradaki yıllarda, I9 7 9 ’da yaz­ dığı ve dilimize “ Yaşayanlara Ç ağrı" adıyla çev­ rilen yapıtında, bu iki güç konusunda şunlan söy­ lüyor:

“ Demek ki gerçek iktidar, ‘ Ekonomik biiyü- me’yi kendileri için en gelir sağlayıcı sektörlere bağ­ layan baskı gruplarının elindedir. Bu sektörler ise etkilenmeyen ve şaşmadan gelişmesini sürdüren nük­ leer enerji ile otomotiv sanayiidir. Nükleer güç ve otomotiv sanayii baskı gruplarının bu gerçek karşı- gücü önünde tüm partiler ve parlamento dize gel­ mektedir. (2).

Garaudy aynı yerde, durumun, “ A B D ’de, A l­ manya’da, İta ly a ’da, Fransa’da ve başka yerlerde de” böyle olduğunu sözlerine ekliyor.

Burada, hangi baskı gruplannın daha önemli olduğu konusunu ele almayacağımız açıktır. Kaldı ki, anılan yazar da alıntı yaptığımız yapıtının bir yerinde, baskı gruplarını az da olsa bir zorlama ile bu ikisine indirgediğine değinmeden geçemiyor. Dünya ölçüsünde bu ikisi çok önemlidir, ama özel­ likle bizim gibi ülkelerde irili ufaklı baskı grupları­ nın hiçbirinin hakkını yiyemeyiz, uygulamada, çağ­ daş demokrasilerde buna kimsenin gücü de pek yet­ miyor.

TOPLUM ANLAŞMASI

Fransız D evrim i’nin büyük hazırlayıcılarından, "Demokrasinin babası" J.J Rousseau, “ Toplum Anlaşması” adlı yapıtında, “ Genel iradenin ken­ dini iyice dile getirebilmesi için, devlet gücünde ayrı ayrı birleşmeler olmamalı ve her yurttaş kanısını kendi görüşüne göre açıklamalıdır. Parça parça bir­ leşmeler varsa, yapılacak şey, tıpkı Solon, Numa ve Servius gibi, bunların sayısını artırm ak ve eşit­ sizliklerin önünü alm aktır” diyor (3).

“ Demokrasilerin İn tih a n ” ndan (4 ), “ Demok­ rasinin Çöküşü’ ’nden (C . Northcote Parkinson),

söz edilen çağımızda, ne yazık ki bu ana ilkelerin, kısaca Rousseau’nun demokrasisinin, bugünkü si­ yasal partili - baskı grupiu demokrasimize göre, “ Çağdışı” kaldığı bile ileri sürülebilir. Dem okra­ siye bir zamandan beri “ Partiler demokrasisi” den­ mesinin, teorinin, ideallerin ötesinde, Batı toplu- munda yer alan pratiğin ürünü olduğu bilinmek­ tedir. Biz, bu paradoksun (yanıltmacın) daha iyi bilince çıkarılması bakımından, yaşadığımız aşa­ ma için “ baskı grupları demokrasisi" biçiminde bir nitelemenin uyarıcı olacağını düşünmekleyiz.

“ Genel istemin (iradenin) kendini iyice dile ge­ tirebilmesi için” , şimdi bize bugünkü duruma uy­ gun olarak, “ eşitsizlilçicrin önünü almak” görevi düşüyor. Günümüzdeki eşitsizlikler, son duruşma­ da, baskı gruplarının ve onların gücünü herhangi bir biçimde kullananların, kendi iradelerini, parti­ lere ve dolayısıyla demokrasiye ellerinden geldiğince uygulamalanndan ve dikte etmelerinden ileri gel­ mektedir. Kuşkusuz olumlu baskı gruplarından ya da baskı grupları içinde olumlu çabalardan da söz edilebilir. Biz onları, "karşı-baskı gruplan” ola­ rak nitelemeyi önermekteyiz.

SONUÇ

Yasalann, baskı gruplan üe ilgili gerekli demok­ ratik sınırlamaları getirmediğinde, onların denet­ lenmelerinin, güçleri yönünden pek kolay ve ge­ çerli olmadığına göre, bu tür kenulann sorumlu­ luğu da, siyasal partilerin üzerinde kalmaktadır. Anayasa’nm ve Siyasal Partiler Yasası’nın çok kı­ sıtladığı koşullar içinde, örneğin toplumsal katman­ larla ilgili “ komite” !erin geçmişte gerçek olarak uy­ gulanmadığı gibi, şimdi kurulmasının olanağının da bulunmadığına göre, bu alandaki "kom isyon” çalışmaları, bu yönden de çok büyük önem kazan­ maktadır. Henüz örgütü bağlayıcı yönetmelikleri bile yapılmamış olan bu konudaki çalışmalar ger­ çek bir ölçüde başladığında, demokrasimiz ve po­ litikamız kuşkusuz çok daha üstün bir nitelik ka­ zanacaktır.

Rousseau’nun belirttiği, “ eşitsizliğin önünü alm ak" görevi, bir bakıma sanıldığı kadar güç de­ ğildir. Öncelikle gerekli olan, halkın haklarım temsil eden hiç değilse tepedeki oldukça az kişinin, göre­ vinin ve sorumluluğunun bilincini yeterince taşıması, şu ya da bu biçimde, yalnız kaldığında, içinden güç­ lü, olumlu bir ses duyabilmesi, bir öz saygısının, hatta korkusunun olması, kısaca, biraz “ bilge” ol­ masıdır.

İnsan olmak, verilmiş Uc birlikte, ondan da öte, bir kazanılmıştır. Biliş, uyanıştır. Saydığımız, ele aldığımız konulan aşan, saymadığımız, çevre so­ runlarına kadar uzanan, çağımız insanlığının so- runlannın tüm çözümü, bize göre her şeyden önce bu yüceltici uyanıştadır. Demek ekonomisi politi­ ği ile birlikte, insan cephesinde, gerçek bir eğitim sorunu ile karşı karşıyayız.

Gerçekten, çağdaş demokrasinin büyük kuru­ cusu Rousseau da, andığımız yapıtında, “ Bir tan­ rılar ulusu olsaydı, kendini demokrasi ile yönetirdi" demiyor mu? &ÍÍ T İ i

m

:

¡¡S ¡X ; :•

i

1. Prof. Dr. T.Z. Tunaya, Siyasal Kuramlar ve Anayasa Hu­ kuku, I9P0, Isı. s.243.

2. R.Csraudy, Yasayanlara Çajjn, Pınar y. 1986, İst. S.37-43. 3. J.J. Ronsseaıı, Toplum Sözleşmesi, çcv. V.Cilnyol, Çan y. 1969, İsi. s.43.

4. C.Jııllen, Demokrasilerin İntiharı, çcv. Mclımâ A.Kaya- bal. Milliyet y.1974, Isı.

¡I

§

i

Referanslar

Benzer Belgeler

Akciğer grafisine göre plevral sıvı kuşkusu olduğu halde avuç içi USG cihazı ile sıvı saptanamayan olgularda, yeterli görün- tü kalitesi elde edilemeyen olgularda ve

Çeşitli gazetelerde yazı- işleri, neşriyat müdürlüğü ve fıkra yazarlığı ya­ pan Tarık Buğra, hikâye, roman ve piyesleri ile en müsbet ve en yaygın

Papa Eftim'i Galatadaki Panaiya Kilisesine Başpapaz ve Rum Cemaati Reisi intihap eden heyet Papa Eftim’iıı bâzı yolsuz harekâtta bulunduğunu iddia ve buna

Hypo- magnesemia is not enough discribed but can be contributed in ICU mortality.The aim of this study was to define the prevalance of hypomagnesemia in critically ill patients

Özellikle OSB olan özel eğitime muhtaç çocuklar için en uygun eğitim ortamının normal gelişim gösteren akranları ile kaynaşabildikleri bir ortam olması

Bu atlayışta kullanılan ve her biri ha- vacılık ve uzay teknolojisinin ürünü olan balon, taşıyıcı kapsül, basınçlı elbise, pa- raşüt ve tüm ölçümlerin yapıldığı

İsmet, Hüsn’ün ıstırabını dindirebilmek için onu Aşk’tan soğutmaya çalışır; fakat Hüsn, Aşk’a o kadar vurulmuştur ki, İsmet onu vazgeçiremez. Aşk’ın

Bass ve Avolio (1994), dönüşümcü liderlik, etkileşimci liderlik ve tam serbesti tanıyan liderliğin özelliklerini birleştirerek, etkin liderin özelliklerini ölçmeye