T T-
^£>xe>3l
TANIMADIĞIMIZ ÜNLÜ TANIDIKLAR
ABDULLAH EFENDİ
«Taşı toprağı altındır» derlerdi İstanbul için. Osmanlı İmparator luğunun bu payitaht şehrine gelip burada yerleşmenin, hattâ iş tut manın da çağı-yaşı yoktu, işte bu düşüncenin "tesiri altında, İnebolu- lu Abdullah da çoluk-çocuğunu top ladığı gibi İstanbul'a gelmişti. Tak vimler 1888 yılını gösteriyordu. İs tanbul’a geldiğinde. Mesleği ahçı- lıktı inebolulu Abdullah'ın. Kendi sine: «Burada kıt kanaat geçinece ğine git İstanbul'a, orada bir ah- çı dükkânı açarsın. Ahçılık o koca şehirde geçen akçadır, iyi para ka zanırsın!» demişlerdi. Elinden iyi
yemek yapması da gelirdi. Bu işe aklı yattı ve çoluk çocuğunu topla dığı gibi soluğu İstanbul'da aldı. Cebinde üç-beş kuruş parası da vardı. İstanbul’daki hemşehrileri nin de aracılığı ile Karaköy’de bir dükkân buldu ve ocağını yakıp ten cerenin başına geçti.
Karaköy, günümüzden 84 yıl önce de İstanbul'un iş muhiti idi. özellik le gayrimüslim tüccarlar hâkimdi şehrin ticaret hayatına. Boğazlarına düşkün, iyi yemesini seven insanlar olurdu genellikle gayrimüslimler. Üstelik ticaret hayatı sâyesinde cüzdanları da şişkin bulunurdu. İne bolulu Abdullah, pişirdiği lezzetli ye meklerle çevrede çok çabuk tutunu verdi. O ufacık dükkânı öğle vakit lerinde dolup taşmaya başladı. Hat tâ müşteriler kapı önünde sıra dahi bekler olmuşlardı. Abdullah Efendi ye dükkânında başta büyük oğlu Hik met olmak üzere çocukları yardım ediyorlardı. Herşeyin en iyisini pi şirmek yolunda ve müşterileri en
iyi şekilde memnun etmek konu sunda ailece gösterdikleri gayret kendilerine şöhret ile birlikte ka zanç yolunu da açmıştı. Karaköy’- deki ABDULLAH EFENDİ LOKAN TASI, İstanbul'un en güzel yemek lerini pişiren yer olmuştu artık. ABDULLAH EFENDİ hayata gözleri ni yumduğu zaman adı ve nâmı Tür kiye sınırlarını çoktan aşmıştı. Zâ ten ömrünün son demlerinde lo kantanın bütün idaresini büyük oğ lu Hikmet’e bırakmıştı. Babasının yanında, babasının mesleğinde en iyi şekilde yetişmişti Hikmet Bey. Karaköy'deki dükkân yirmi yıldan fazla bir süre faaliyet gösterdi. Sonra Beyoğlu’nda, Ağa Camiin ya
nında büyük bir dükkân tuttu Hik met Bey ve ABDULLAH EFENDİ'- nin adını taşıyan lokantayı oraya nakletti.
ABDULLAH EFENDİ LOKANTASI, bu dükkânda yalnız İstanbul'un de ğil, Türkiye’nin en ünlü bir resto ranı olmuştu. Türk mutfağının en güzel ve en lezzetli yemekleri bu rada pişiyor ve burada yeniyordu. Boğazına düşkün olanların bir toplantı yeri olmuştu ABDULLAH EFENDİ LOKANTASI. Ayrıca yurdu muzu ziyaret eden hükümdarlar ve ünlü misafirler de Türk mutfağını bu lokantada tanıyorlardı. Iran Şa hı Rıza Pehlevî, Edinburg Dükü Philip, Habeş imparatoru Haile Se- lâsiye, İran Melikesi Süreyya, bu rada ağırlanan «Taçlı Konuk» lar arasında idi. Sinema dünyasının en ünlü isimleri de ABDULLAH EFEN Dİ lokantasında yemek yemişlerdi. Yalnız devamlı müşteriler değil, bu misafirlerin tamamı, burada yedik leri yemeklerin büyük lezzetini öve öve bitirememişlerdi.
Başta Yahya Kemal Beyatlı olmak üzere Türk sanat dünyasının bir çok ünlü isimleri, devlet adamla rı, milletvekilleri, ticaret ve sana yi hayatımızın ünlü kişileri ABDUL LAH EFENDİ lokantasının devamlı müşterileri arasında idiler.
Babasının adını taşıyan lokantayı idare etmekte olan Hikmet Abdul- lahoğlu, babasının açtığı yoldan bir adım olsun şaşmıyordu. Lokanta nın yaptığı büyük ünden istifade ile işi oluruna bırakmak yoluna as la sapmadı. Kaliteyi hiçbir zaman bozmadığı gibi daha da mükemmel- leştirmeyi tercih etti her zaman. İşte bu etkinin altında, lokantasının malzemesini de kendi yetiştirme yi uygun buldu. En iyi malzemeyi de bulmuş olacaktı böylelikle... Hikmet Abdullahoğlu, Emirgân sırt larında 60 dönümlük bir arazi sa tın aldı. Bu geniş arazinin en gü zel manzaralı bir noktasına güzel bir restoran binası inşa ettirdi. Ge ri kalan toprağı da sebze bahçesi . hâline getirdi. Bu arada meyva fi danları da diktirerek özel bir itina ile sebze ve meyvalarını yetiştir meye koyuldu. Bu arada lokantası nın etrafını da İsviçre ve Avrupa- nın çeşitli ülkelerinden getirttiği en nâdide çiçeklerle süslemeyi ih mal etmemişti.
Hikmet Abdullahoğlu, burada en mükemmel bir tesis vücuda getir dikten sonra, yarım yüzyıldanberi işgal etmekte bulunduğu Beyoğlu Ağa Camii yanındaki büyük dük kânını terkederek Emirgân sırtla rındaki yeni ve muhteşem binası na taşıdı lokantasını.
ABDULLAH EFENDİ LOKANTASI, bir ahçı dükkânı olarak faaliyete geçtiği bu şehirde büyük bir mües sese halini almıştı artık.
Emirgân sırtları üzerindeki geniş arazide özel bir itina ile yetiştiri len ve bu havalinin dillere destan Kanlıkavak suyu ile sulanan seb zeler, restoranın dillere destan mutfağında en usta ahçıların elinde en nefis yemekler hâline gelirken Hikmet Abdullahoğlu her şeyle biz zat ilgileniyordu. Bahçıvanlardan ahçılara ve hattâ garson yamakla rına kadar herşeye ve herkese biz zat nezaret ediyordu. Bu, onun ya rım yüzyıldan fazla bir süredenberi değiştirmediği prensibiydi. Bütün personel kendisini bir Baba ola rak tanıyor, seviyor, sayıyor ve ina nıyordu.
Başarısında lezzetli yemekleri ve iyi servisi kadar bu da çok önemli bir âmildi şüphesiz ki. Nitekim Hikmet Abdullahoğlu, geçenlerde âni bir beyin kanaması sonunda 68 yaşın da iken hayata gözlerini yumduğu zaman ABDULLAH EFENDİ restora nında çalışan seksen işçi büyük bir teessüre garkolmuş ve samimî üzüntü içinde kimse mutfağa girip çalışmak istememişti...
Hikmet Abdullahoğlu - Abdullah Efendi lokantası sahibi (68)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi