OSMANLI İMPARATORLUSU
TEŞKİLÂTI MAHSUSA
REİSİNİN
fiiZLi POSTALARI
♦
«
♦
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦*
♦
♦
Japon İmparatoru Motso-Hito, Sultan Reşad-
dan M ÜSLÜM AN B İL G İN L E R H E Y E T İ istedi
Bugünkü Japonya'yı yaratan Büyük
Mikado, milletine DİN olarak Müslüman
lığı tavsiye kararını Osmanlt Padişahına
bildirmiş ve Evkaf Nazırı Hayri Efendi
«
gizli
»
hazırlığa başlamıştı.
SULTAN REŞAT,
en heyecanlı'anlarını yaşıyordu
* «— B U , A S R I M I Z I N E N M Ü H İM H A
D İS E S İD İR , E F E N D İ M İ Z »>
Sultan Beşinci Mehmet Reşad’m hu
zurunda, sadece, Şeyhülislâm ve Evkaf
Nâzın Hayri Efendi vardı.
Kendisine,
Kanun-u Esasî’nin tanıdığı haklar ve se.
lâhiyetler içinde
((gerçek bir M eşru tiyetP adişah ı»
olarak kalmayı, çekingen mi-
zâç ve M evlevi ahlâkına daha uygun bu
lan Padişah, çok zaman, nazırları teker
teker kabul etmez, bir kaçmı bir arada
huzuruna davet eder, ve görüşülenlerin
tek kişinin değil de, heyetlerin malûmu
olmasına itina gösterirdi.
Fakat,
1913
senesinin Mayıs ayının 23 üncü perşem
be günü ve yine Padişahın mutadı dışın
da erken saatlerde olan
bu
kabul de
sadece Hayri Efendi vardı.
Mevzu, gerçekten güç inanılır ve k o
nuşanlar böylesine bir devlet ve milletin
mukadderatı üzerinde söz ve karar sa
hibi şahsiyetler olmasa ciddî sayılamı-
yacak kadar umulmadık ve beklenme
dikti : Japon İmparatoru
Motso-Hito,
aynı zamanda bütün dünya Müslüman
larının Halifesi, yâni
« D in î L id e ri»i o-
lan Osmanlı padişahına
hususî iki rr
rahhas göndermiş, muayyen bir din
dinî inançların maneviyât
çerçeves-
cinde olmıyan
Japonya’da
Hıristi>an
misyonerlerin giriştiği geniş faaliyet do-
layısiyle, dünya dinlerini tetkik ettirdi
ğini ve Japon milletinin ferdî mizaç ve
geleneklerine en uygun gelen, bir akıl,
mantık ve hayat dini olan Müslümanlı
ğı benimsediğini, fakat bunun bir devlet
hareketi olarak değil de, milletin sağdu
yusuna dayanan gelişme ve vakıa ha_
linde olmasını tercih ettiğini, bu sebeb-
le, Osmanlı Türklerinden selâhiyetli bir
ilim heyetinin Japonyaya gelerek m ev
zuu tetkik ve neticede
Müslümanlığın
bütün eserlerini izah ile teklif etmesinin
muvafık olacağım bildirmişti. Tam bir
itikad sahibi, aynı
zamanda,
Mevlevi
Tarikatının mümtâz bir mensubu olan
Bugünkü Japonya’nın ger çek kurucusu, vatanına D o
ğan Güneş Devleti adını,
dünyanın tasdikindeki haki
kat olarak veren Mikado
Motso-Hito.
(Milletine lâyık bir DİN
bulabilme aramalarının sonu şu idi : M Ü SL Ü M A N L IK ! Ve aynı zamanda, Müslümanla rın Halifesi olan Sultan R e- şad’dan yardım istedi...)
4 4 4
Sultân Reşad, bu müracaat
karşısında
büyük bir heyecan ve alâka duymuş, il
mine, fazlına, ahlâkına büyük itimad bes
1 ediği, selâhiyetİİ din adamı olduğu ka
dar kıymetli bir teşkilâtçı ve realizatör
olan Evkaf Nazın Hayri Efendiyi huzu
runa davet ederek mevzuu açmıştı. Mah_
ı emiyetine dikkat edilen hadise,
Padi-
şahdan gayrı, bir başka müesseseyi de
yakından ilgilendiriyordu, ve sadece Ja
ponya için değil, aslında Müslüman olan
ülkelerde
İttih ad-ı İslâmhareketi ve bu
ralarda durmadan faaliyet gösteren Hı
ristiyan Misyonerliğine karşı Müslüman
lığın savunulması ve yayılması işini üs
tüne alan
T eşk ilât-ıMahsusa da mesele
ile yakından alâkadar olmıya başlamıştı.
Hayri Efendi de, Padişahın hissettiği
duygularda müşterekti: Kendisinin ya.
km dostları arasında olan
ve
Uzak -
Şarkda yaptığı uzun bir seyahatten îs-
tanbula yeni dönmüş
olan
Abdürreşit
İbrahim Efendinin, Japonya’da Müslü
manlığı, nasıl emin bir istikbalin bekle
diğini misalleriyle izah etmişti.
Ittihad
ve Terakki’nin mücerred siyasî hareket
değil, Osmanlı
İmparatorluğunu
kur.
taracak vatan hareketi olabilmesinin is-
tinad ettiği emin şahsî değerlerden bi
risi olan bu tam münevver, müsbet ilim
leı- aşıkı, teşkilâtçı ve yapıcı insan, ba
şında olduğu Vakıfların heder edilmiş
varlıklarını,
zamanın
icabları
içinde
mekteb, müessese, teşkilât haline soka
rak bütün bir manevî kalkınmanın bay
rağını dalgalandırmak mübarek karar ve
imânıyla işe girişmiş, önce, Vakıfların
■
mevcud varlığını tesbit ettirmiş, vâkıf
şartlarına uygun on seneye şâmil plân
hazırlatmış,
M e d rese ler’inbirer naklî
i.lim müessesesi olma yerine müsbet bil
gilere bağlı, en kıymetli öğretim kadro
suna sahib, laboratuvan, kütüphaneleri,
tatbikat bölümleri, hatta istihsal vasıta
larıyla o günün revâçta olan Ecole de
Roshev’larını andırır endividüalist, libe
ral, hürriyetçi birer irfan müessesesi o-
labilmesinin çetin davasına, cesaret ve
azimle girişmişti. Bu ümitli havanın ver
diği heyecanla, padişaha şu cevabı verdi:
« — B u , asrım ızın en m ü h im h adisesi dir, E fen dim iz...»
★ — MAHREM TOPLANTILAR OLU
YOR :
Hayri Efendinin teşebbüsleri arasında,
o zamanın ifadesi ile
«Islâ h -ı m ed âris =m ed reselerin ıslâ h ı»
olarak geçen tabir
münevver din adamının kafasının için
deki büyük değişimi gerçek manasıyla
ifadeye yetmez basit bir cümle idi..
Bugün 1965 senesinde Türkiye Cum
huriyetini idare mes’uliyetini üzerlerine
alanların da, karşılarındaki temel konu
nun aynı olduğuna inanarak
denilebL
lir ki, Hayri Efendinin giriştiği düzelt
me ve hatta
«aslın a dönerek ken d in eg elm e y o lu »
sonuna erebilmiş olsa idi,
sadece Japonya’nın
Müslümanlığı gibi
dünyanın gidişini değiştirecek bir netice
ile kalınmaz, daha sonra, zor ve yasak
tedbirleri, hatta darağaçlarma kadar va
ran bir kökden değiştirme denemesi ile
girişilen
- v e m aa le sef asla g erçek leşem ediği binbir hadisenin tasdikinde o -
la n ... -
dinî devrim, bir akıl, vicdan, id
râk ve seviye hareketi olarak gerçek
leşmiş olurdu...
Hayri Efendi’nin yolu, zamanla ve
çe-Mehmet Akif'in Heyecanı
Eşref Beyden, Japon İmparatorunun arzu ve telkinini duyan İstiklâl Marşı Şairi
Mehmet Akif, denilebilir ki, hayatının en büyük heyecanım duymuştu. Şahsına ve him
metlerine çok değer verdiği aziz dostu Teşkilât-ı Mahsusa Reisinin, heyetle birlikte
Japonyaya gitmesi teklifini memnuniyetle kabul etmiş, hazırlığa başlamıştı. Japonların
ahlâkına, çalışkanlığına zaten hayrandı ve « — Onlar fazilet ve çalışkanlıklarıyla zaten
Müslüman... Yalnız şekli Buda mezhebi..» diyordu. S A F A H A T ’ta bu inancım 11e güzel
anlatıyor:
Şu kadar soyliyeyim: D in -i mübînin orada, Siz gidin : Saffet-i İslâmî Japonlarda görün! R u h -ı feyyazı yayılmış, yalnız şekli Buda, O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün, Müslümanlıktaki erkânı sıyanette ferîd, Müslüman denmek için eksiği ancak tevhîd, Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat; Acizin hakkını ilâya samimi gayret,
En ufak şeyle kanaat, çoğa kudret verirken, Y in e ifrat ile vermek, veren eller darken, Daha bunlar gibi çok nâdire gördüm orada, Ademin en temiz ahfadına malik bir ada
*
Mehmet A kif’in samimî inancı, Japonların Müslüman olabilmek için sadece, M üs lümanlığın aslında basit ve kolay imân kaidelerini öğrenmelerinden ibaretti.
O coşkun hayali, inandığı mevzuları vecid ve im kân tufanı ile kucaklıyan mantığı bu neticeye kendisini öylesine inandırmıştı ki, yirminci yüz yılın ünlü Islâmcılık sey yahı Abdürreşit İbrahim’le nice geceler bu yolculuğun sohbeti ile sabahladı.
Gidemedi amma, S A F A H A T ’ta gecelerini dolduran bu güzel sonucu mısralaştırdı.
fitli sebeblerle hüviyetini kaybetmiş ana
kaynaklara aslî safiyetini iade edip, on
ların ruhlara getireceği manevî ceyyıt
hava içinde, millet ve devletçe kaybedil
miş zamanın boşluklarını doldurabilmek
ti. Hayri Efendi, memleketini ve halkı
nı yakından bilen aydın ve ilim adamı
olarak biliyordu ki Osmanlı Türklerini
Meşrutiyet Rejiminin hürriyetleri için
de, Gayr.ı Türk unsurlara karşı mah
kûm olmaktan, ilim, sanayi, iktisad, zi
raat, ticaret yollarmda yaşanılan devre
eriştirerek' kurtarmak için, bu
halkın
sımsıkı bağlandığı manevî kıymetlere is
tinad etmekten gayrı çıkar yol yoktur...
Bu yol, aslmda, ilmi, fazileti, çalışkan
lığı temsil ediyordu. Onu, isrâiliyat ve
hurafelerinden kurtarmak, müsbet ka
falı din adamları yetiştirmek, vakıfların
heder edilmekte olan milyonlarca altınlık
varlığını bu ulvî gayeye hasretmek, yük
sek din akademyaları kurmak, köy ve ma
halle imamından başlıyarak Meşihat’m
en üst makamlarına kadar devrin bilim
leriyle cihazlı, ancak ondan
sonra din
adamlığım tercih etmiş muasır manevi
yat kadrosu yetiştirmek...
Mustafa Hayri
Efendi Kimdir?
Bu sahifelerde, bilgi ve
mesleğine emanet edilen çe tin bir himmetin meraklı ve ibretli safhalarını gördüğü - müz, Osmanlı İmoara torlu - Rumuzun «müstakil» lik vas fini muhafaza ettiği devirde son Şeyh -ü l-islâm ı olan Ev
kaf Nâzırı Mustafa Hayri
Efendi, 1867 yılında, Niğde’
nin Urgüb kazasında doğdu.
Babası Trablusgarb’de E v
kaf Müdürlüğü ve muhtelif yerlerde kadılık ve son ola rak Evkaf Müfettişliği yan mış olan Abdullah Avni E - fendidir.
Mustafa Hayri Efendi,
Şark bilgilerini ve medrese tahsilini sağlam ve kuvvetli mesnedler üzerinde tamam ladıktan sonra, İstanbul Hu
kukunu da ikmal etmiş,
imnaratorluğun muhtelif ver lerinde adliye ve evkaf kad
rolarında vazife görmüş.
1906 da, Selanik’te İstinaf
Ceza Mahkemesi Reisi ol
muştur. İnkılâpçı, hürriyet çi, gerçek bir din bilgini o - lan Hayri Efendi, İttihad ve Terakki’nin Kümelinde kuv
vetli bir ihtilâl kadrosuna
sahip olmasını temin eden lerin başında çalışmış, 1908
ikinci Meşrutiyetiyle mille
tin kaderini eline alan Meb’
usan Meclisine Niğde m e
busu olarak girmiş, 1910 da, Evkaf Nâzırı olmuş, bir ara
Adliye Nâzırlığı yapmış, 4
defa Evkaf Nezaretine gel
miş, Devlet Şûrası Riyase
tinde bulunmuş, nihayet 1914
de Ş eyh -ü l-İslâ m ohnuştur.
Evkaf Nâzırlığı, yüzyılla
rın ihmal ve tahribi ile ha- rab olmuş evkafın, millî ve
muasır varlık haline gele
bilme hamlelerinin şükran
değer himmetleriyle dolu
dur: Medreselerin ıslahı i-
çin giriştiği muazzam him met, kendi çapında takip ve
tatbikçiler bulabibniş olsa
idi, mânevi hayatımızın çe tin meseleleri şüphesiz ki en mükemmel neticelerine eriş miş olacaktı. Bugün, Vakıf ların elinde maddî değer o - larak ne varsa, Hayri Efen dinin eseridir.
Mütarekede İngilizler ken dişini tevkif ve Malta’ya sür
düler. Hastalığı ile tahliye
edildi. Mustafa Kemal’in tak dir ve hürmet duyduğu şah siyeti dolayısiyle, münhal ®- lan Ardahan mebusluğu il*
Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti
teklif edildi, ömrü vefa et
medi, 1921 de vefat etti.
 lim , halûk, faziletli, ça
lışkan, münevver bir din v* hukuk adamı idi. O devirde hazırladığı «Medreselerin Is lahı» projesi, bugün de din
ve mâneviyat hayatımızın
tesis ve tedvini için min
netle ele alınacak kıymet
tedir. Türk - İslâm Eserleri Müzesi, millî tarihimize, mer hum Hayri Efendi Hazretleri nin bergüzâr armağanıdır.
Mikado Motso - Hito’nun teklifi, Hay
ri Efendiyi kabine arkadaşlarından ba_
zıları, İttihad ve Terakki kadrosu için
de vazifelilerden bir kısmı, bir
kısım
âyan âzaları ve mebuslarla, Meşihat ve
Evkaf
Nezaretinin
klâsik
hüviyetini
k e n d i ferdî
varlıklarının
deva -
mında bulanlara karşı da müdafaa etmiş
olacaktı. O, zamanlardır, İslâmî bilgileri
hurafelerden kurtarmış telkinlerle bütün
dünyaya yayacak
bir
M ü slü m a n M is .y on erliği Teşk ilâtı
düşünüyordu. Bunun
için,
T e şk ilâ t-ı M ah su sakadrosunda
vazife almış veya mânen yakın şahsiyet
lerle devamlı olarak temas halinde idi.
Mahrem toplantılar birbirini takip
edi-yordu. Hayri Efendi, Çamlıca eteklerin
de,
Kısıklı’da, Vakıflara ait geniş ara
ziyi şehre bir yolla bağlatmış,
buraya
tramvay hattı döşetmiye girişmiş,
M ed_reşelerim ıslâhı
için
devrin
selâhiyetli
maarifçilerine hazırlattığı plânı
süratla
tatbik mevkiine koymuştu. Kurulan yeni
mekteplere en değerli muallimler almı
yordu. Öyle ki, Hayri Efendi ile iki ma
arif Nazırı, Emrullah Efendi ve Şükrü
Beyler arasmda bu mevzu üzerinde hadi
seler de çıkm ıştı: Muallimlerine
Maa
riften daha çok para veren Evkaf Na
zın, en kıymetli maarif çileri birer birer
almıştı. îslâmiyeti, Peygamberimizin bi
rer sehâbesi olmanın manevî imânı, ay_
nı zamanda yaşadıkları devrin
müsbet
ilimleriyle aydınlık kafalannda
temsil
edecek olan çocuklar için özel kıyafet
ler kabul edilmiş, bütün modern cihaz
lara ve • vasıflara
sahib
o mektepler,
Cumhuriyetin
kıı-kmcı yılında da has
ret olan îlâhiyet Fakültesinin yarı
yolu-«Demey Tokyo» gazetesinin muhabiri şek lî hüviyetiyle İstanbula gelen, Mikado'nun imparatorluk Kurmay Heyeti Zatî İsler şu
besi müdürü Miralay Nakanu.
(Abdürreşit İbrahim de, O’nu, uzun za
man, sadece
bir gazeteci
olarak tanımış,
dostluğunu bu hüviyetini bilerek kurmuştu.)
nu, daha o günden erişilmiş hedefler ha
line getirmenin heyecan ve azmi ile yur.
dun dört tarafına yayılma
yoluna gir.
mişlerdi. Balkan Harbinin manevî saha
da da yaptığı acı tahribler, milletin göz
leri önünde cereyan eden bu hazırlığın
yarattığı ümid içinde, adetâ tedavi edi
liyordu. Çünkü Hayri Efendi
biliyordu
ki, bir milletin ruhundaki
çöküntünün
sarsıntısız şifası, ancak manevî istinat
ların selâbeti ile mümkündür...
Evkaf
Nazırının çevresinde, İkinci
Meşrutiye
tin bütün düşünen kafaları ve gören göz
leri toplanmıya, kemendlenmiye başla
mıştı.
_
,
★ — J A P O N Y A ’Y A G İ D E C E K Ş A H S İ Y E T L E R T E S B İT E D İ L İ Y O R :
Şimdi hadiseyi, Osmanlı
İmparator
luğu Teşkilât-ı Mahsusa Reisi Eşref Be
yin hâtıralarından dinliyelim:
«— J ap on yan m talebi, İttihad.1 İslâm
h arek et v e faaliyetim izden tam am en baş
ka v e bizim için hiç b ek len m iyen bir
m ev zu idi. Y a ln ız biz, O rta - A s y a ’da,
T ü r k A n a -V a ta n u ıd a , din v e m illiyet
du ygularına dayanan R u sla ra karşı a -
y ak lan m am n hazırlığı içinde, v e b u hu
susta, H in d H ilâfet K o m ite si v e H ind
İstiklâl H arek eti liderleriyle tem asta
idik. N itek im , S e lim S a m i h eyeti kısa
zam an sonra, bu hazırlığın neticesi o -
larak T ü rk A n a V a ta n ın a geçti v e Bi_ rinci D ü n y a H arbind e Ç arlığın y ık ılm a
sına asıl sebep olan ihtilâl hareketini
başardı.
Jap on yaya gönderilecek dînî v e ilm i
h ey etin içine g ireb ilecekler arasında,
te şk ilâ t-ı M a h su sa ’da vazifeli şahsiyet
le r de m evcuttu . Ç ü n k ü bizim o za m a n ,
ki arkadaşlarım ız içinde, m u h telif se-
b eb lerle T ü rk ista n , K a za n , K a fk a sy a ,
A ze rb a y c a n ’dan gelm iş kıy m etli ilim a -
d a m la n da m ev cu ttu . B u n la r, T ü rk O .
cağına varıncaya kadar m u h telif m illî
m üesseselcrde vazifeli idiler. B azıları da İttiiıad v e T e r a k k i’nin nam zedleri o la rak m eb u s seçilm işlerd i. O tarihlerde, İm paratorlu ğum u zu tesiri altuıda bulun
duran m u h telif istikam etlerdeki cere
yan lard an vatan ın hayrın a olanlarını ter cih etm ek v e bunlara tatbik m evkii b u -
SiPlVinİ A 7 V A K İ T L İ İ I F Mikatio Motso - Hito, milletine gerçek bin D İN ararken,
flL ı lL /l
\
j
L
V A l l L l u I İL E . . Müslümanlık, bir iki aydınlatıcısının ışığı ile Japonya’dailk ümitlerinin neticelerini vermiye başlamıştı: Yukarıki
klişe, 19X0 senesinde, Tokyo’daki İslâm Mektebi öğrencilerini, öğretmenleriyle beraber
gösteriyor. Şimdi lütfen, bu klişenin içindeki büyük gerçeklere dikkat ediniz: 1 — Bir
tarafta Osmanlı, (yâni bizim bugünkü) bayrağımız, yanında Japon bayrağı var. 2 —
Kız ve erkek talebeler beraberdir. Yâni bizim bu tarihten onbeş yıl sonraki bir dev-
rimimiz. 3 — Başlar açık ve şapkalıdır: Yâni bizim bu tarihten onsekiz yıl sonraki in kılâbımız, 4 — Kıyafetteki düzgünlük bir «imtiyaz» değil.. Bütün toplumun müşterek nasibi: Yâni bizim bugün de erişemediğimiz hasret ...
Şimdi düşünelim: Bu «kendi varlığı» ile meydana gelen netice, lâyık bir himmet bulsaydı, neler olmazdı?.
idi. B u n u n la da, biz, T eşk ilât-ı M ahsusa olarak m eşgu l idik.
J apon yaya gideceklerin başlıca m eşe
leri Japon dilini b ilm elerin de idi. B u
boşluğu telâfi için diğer iki yabancı d i. lini bilenlerden faydalan acaktık: R u sça v e
İngilizce.. Japon m ü n ev verlerin in çoğu,
y a rusça, ya İngilizce biliyorlardı. R u s.J a pon harbine takaddü m ed en devred e v e daha sonraki senelerde, Japonya, A s y a ’ daki en esaslı rakibinin R u sla r olduğunu anlam ış v e M oskoflarla m ü nasebetlerini sıklaştırm ıştı. B u alâk ayı da, dar bir şo
ven izm içinde dü şü n m em iş, rakibinin
hayatına nüfuz etm işti. B u sebeble, Y u s u f A k çu ra , A ğ a o ğ lu A h m e t, Sadri M a k
sudî gibi Rusça bilen alim lerim izden is
tifad eye karar verdik.
Jap on yaya gidecek h ey ette, E v k a f N e zaretinin v e M eşihat’m resm î şahsiyet lerinden üçer kişiden başka, B aban Z a
de A h m e t N aim , M ardin î E b ü l’ilâ, şair M e h m e t A k if, A k se k ili A h m e t H am d i, İzm irli İsm ail H ak kı, İsm ail F en n î, K a s . tam on u m eb u su İsm ail M a h ir, V e le d Ç e lebi E fen diler vardı. E v k a f N a z ın H ay ri
B e y , çok esaslı bir hazırlık devresinin
m ecb u riy etin e v e zaruretine rağm en , M i
k adon u n izhar ettiği arzu n u n b ir ân
e v v e l y erin e getirilm esi ta ra fta n i d i
M e v zu üzerinde b ü yü k b ir k e tu m iye t
ve m ah rem iyet m u h afaza ediliyordu. R e s . m î bir karar olm adığı daha doğru su o gün
k ü parlâm ento şa rtla n içinde m ev zu u
bir h ü k ü m et m eselesi olarak m eb u san m eclisin e in tik al ettirm eyi m u v a fık b u l m adığım ız için h azırlığı, T eşkil â t -ı M a h - sa’n m h ususî h izm et çerçevesi için e sok m u ştu k.
★ — Y E N İ S A D R A Z A M I N H U S U S İ A - L A K A S I :
M a h m u t Ş e v k et Paşa m en fu r bir cin a.
Seneler
Sonra..
Bu hâdiseden seneler sonra, 1924
2 Martında, Cumhuriyet Halk Partisi
Meclis Grubunda, «Hilâfetin ilgası»
müzakereleri yapılırken, bir hukuk
âlimi olduğu kadar, din bilgini de
olan Adliye Vekili rahmetli Seyid
Bey, şunları söylemişti:
«— Efendiler, bir zamanlar Ja
pon halkının dahi Müslümanlığı ka
bul edeceği ihtimali bizzat impara
torlarından Padişah - Halifeye kadar
gelen mevzu olmuş, fakat bizler,
maalesef oraya gönderecek bir h ey -
et-i diniyye ve İlmiyeyi teşkil edin
ceye kadar öyle zaman geçmişti ki, Birinci Cihan Harbi patlak vermişti. Eğer böyle bir noksanımız ve zaafımız olmasaydı, tahakkuk edecek neticeyi
tasavvur edebiliyor musunuz, efen
diler?» ,
I
5 |
-¥■
Şimdi hangi yıldayız? 1965 !...
Acaba böyle bir tarihî imkân
önümüze çıksa, 1913 de değer ifade
etmemiş kudretlerden hangisine sa
hibiz?
Düşünmesi bile dehşet veriyor..
y e te ku rb an gitm iş, S a it H a lim Paşa,
ay m zam anda H ariciy e N â zırlığım da
uhdesinde bu lu n du rarak h ü k ü m eti k u r m u ştu . Sadaretinin ilk gün lerin de beni h ususi olarak davet etti. M e rh u m la , çok k a d îm d o stlu k m ü n ase b e tlerim iz vardı. N âzik , bilgili, ihatalı v e hadiselerin esa
sına n ü fu z ed ebilen bir zattı. Japon îm
p a ıa to ru n u n Padişaha ib lâğ ettirdiği
arzu su n u n eh em m iy eti üzerinde durdu. E ğ er bu teşeb b ü s m u va ffak olursa, bü_
tü n dü n yadaki m u azzam tesirinin b il
h assa h ilâfet m ak am ın ı v e M ü slü m a n
D ü n y a sın ı sarsan zaaf v e b oşlu k la r
dan ku rtarabileceğin i söyledi. O günler de D e m e y T o k y o gazetesinin askeri m u h a
b iri sıfat v e h ü viy eti içinde M iralay
N a k o isim li bir zatın geleceğini, b u z iy a ,
retin asıl sebebinin aynı m e v z u olm ası
ihtim alini dü şü n erek bu ziyaretçi ile m eş
g u l olm am ızı tav siy e etti. M ir a la y N a
k o , P etersb u rg v e B e r lin ’de de m e m le k etin i tem sil etm işti. K e n d isi hakkında
bilinen sadece bunlardı.
B ir kaç gü n sonra, filhakika, bahsedi len zat geldi. T e k başına idi. K e n d i di linden g a y rı İngilizce, A lm a n c a ve R u s ça b iliyord u . A n la şılıy o rd u ki, Japonya o tarihlerde O sm a n lı İm paratorlu ğu ile daha y akın m ü n asebetler k u rm ak arzusun da idi. Ç ü n k ü b izim R u sy a ile geniş h u
dutlarım ız v e çok zam an dostça o lm ı-
yan m ü n asebetlerim iz vardı. O gün lerde de talihsiz E rtuğru l firkateyn im izin Ja pon sularındaki acı akibetini y ıld ö n ü m
lerinde y âd etm ek v e bu v esile ile
de O sm an lı - Japon m ü n asebetlerin i tak v iy e etm ek m ak sad iyla bir de cem iyet k u ru lm u ş, şehzade M e cid Efendi bu ce m iyetin fahrî riyasetini kabu l etm işti.
Sait H a lim Paşa hadise ile o kadar y a kından alâkadar idi k i, ertesi gün, E n
v er Paşanın davetini aldım . G eceleyin ,
Sadrazam P a şan m Ç u buk lu daki y a lı
sında y em ek ten sonra, T alât B e y de
kendisi ile m ev zu u görüştüğünü, benim
le olan tem asını onlara naklettiğini v e
Japonya ile zabit m ü badelesi m ü m kü n
ise bu n un tah akku k ettirilm esini rica et tiğini söyledi. L â tife hiç m utadı olm ıyan E n v er Paşa, ken disin e anlatılan şek li ile m ev zu u n tah akku k u m ü m k ü n bir h a d i
se olarak telâkki edildiğini h ikâye e d e .
rek :
«— Vallahi, Sadrazamla Evkaf Nazı
rının ümidleri tahakkuk ederse, öyle bir
müttefik kazanırız ki bir çok külfetler
den bizi kurtarır. Öyle muazzam netice
ki, hayal bile olsa düşünmesi ve konuş
ması câzib geliyor.
★
Bu beklenilmiyen ve bizim kapımızı
kendiliğinden çalan alâkaya
değer te
şebbüsün sonucunu
gelecek
sayımızda
beraberce takib edeceğiz.
Gelecek Sayıda:
★ — A b d ü rreşit İbrahim E fen d i nin raporu
★ — P e rtev P a şan m Japonya
seyahati hazırlığı,
İr
— B ir v eh im v e sonrası...—
1102
—İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi