• Sonuç bulunamadı

Osmanlı İmparatorluğu Teşkilat-ı Mahsusa Reisinin gizli dosyaları:Japon İmparatoru Motso-Hito, Sultan Reşad'dan müslüman bilginler heyeti istedi:Sultan Reşat, en heyacanlı anılarını yaşıyordu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı İmparatorluğu Teşkilat-ı Mahsusa Reisinin gizli dosyaları:Japon İmparatoru Motso-Hito, Sultan Reşad'dan müslüman bilginler heyeti istedi:Sultan Reşat, en heyacanlı anılarını yaşıyordu"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMANLI İMPARATORLUSU

TEŞKİLÂTI MAHSUSA

REİSİNİN

fiiZLi POSTALARI

«

♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦

*

Japon İmparatoru Motso-Hito, Sultan Reşad-

dan M ÜSLÜM AN B İL G İN L E R H E Y E T İ istedi

Bugünkü Japonya'yı yaratan Büyük

Mikado, milletine DİN olarak Müslüman­

lığı tavsiye kararını Osmanlt Padişahına

bildirmiş ve Evkaf Nazırı Hayri Efendi

«

gizli

»

hazırlığa başlamıştı.

SULTAN REŞAT,

en heyecanlı'anlarını yaşıyordu

* «— B U , A S R I M I Z I N E N M Ü H İM H A ­

D İS E S İD İR , E F E N D İ M İ Z »>

Sultan Beşinci Mehmet Reşad’m hu­

zurunda, sadece, Şeyhülislâm ve Evkaf

Nâzın Hayri Efendi vardı.

Kendisine,

Kanun-u Esasî’nin tanıdığı haklar ve se.

lâhiyetler içinde

((gerçek bir M eşru tiyet

P adişah ı»

olarak kalmayı, çekingen mi-

zâç ve M evlevi ahlâkına daha uygun bu

lan Padişah, çok zaman, nazırları teker

teker kabul etmez, bir kaçmı bir arada

huzuruna davet eder, ve görüşülenlerin

tek kişinin değil de, heyetlerin malûmu

olmasına itina gösterirdi.

Fakat,

1913

senesinin Mayıs ayının 23 üncü perşem­

be günü ve yine Padişahın mutadı dışın

da erken saatlerde olan

bu

kabul de

sadece Hayri Efendi vardı.

Mevzu, gerçekten güç inanılır ve k o­

nuşanlar böylesine bir devlet ve milletin

mukadderatı üzerinde söz ve karar sa­

hibi şahsiyetler olmasa ciddî sayılamı-

yacak kadar umulmadık ve beklenme­

dikti : Japon İmparatoru

Motso-Hito,

aynı zamanda bütün dünya Müslüman­

larının Halifesi, yâni

« D in î L id e ri»

i o-

lan Osmanlı padişahına

hususî iki rr

rahhas göndermiş, muayyen bir din

dinî inançların maneviyât

çerçeves-

cinde olmıyan

Japonya’da

Hıristi>an

misyonerlerin giriştiği geniş faaliyet do-

layısiyle, dünya dinlerini tetkik ettirdi­

ğini ve Japon milletinin ferdî mizaç ve

geleneklerine en uygun gelen, bir akıl,

mantık ve hayat dini olan Müslümanlı­

ğı benimsediğini, fakat bunun bir devlet

hareketi olarak değil de, milletin sağdu­

yusuna dayanan gelişme ve vakıa ha_

linde olmasını tercih ettiğini, bu sebeb-

le, Osmanlı Türklerinden selâhiyetli bir

ilim heyetinin Japonyaya gelerek m ev­

zuu tetkik ve neticede

Müslümanlığın

bütün eserlerini izah ile teklif etmesinin

muvafık olacağım bildirmişti. Tam bir

itikad sahibi, aynı

zamanda,

Mevlevi

Tarikatının mümtâz bir mensubu olan

(2)

Bugünkü Japonya’nın ger­ çek kurucusu, vatanına D o­

ğan Güneş Devleti adını,

dünyanın tasdikindeki haki­

kat olarak veren Mikado

Motso-Hito.

(Milletine lâyık bir DİN

bulabilme aramalarının sonu şu idi : M Ü SL Ü M A N L IK ! Ve aynı zamanda, Müslümanla­ rın Halifesi olan Sultan R e- şad’dan yardım istedi...)

4 4 4

Sultân Reşad, bu müracaat

karşısında

büyük bir heyecan ve alâka duymuş, il­

mine, fazlına, ahlâkına büyük itimad bes

1 ediği, selâhiyetİİ din adamı olduğu ka­

dar kıymetli bir teşkilâtçı ve realizatör

olan Evkaf Nazın Hayri Efendiyi huzu­

runa davet ederek mevzuu açmıştı. Mah_

ı emiyetine dikkat edilen hadise,

Padi-

şahdan gayrı, bir başka müesseseyi de

yakından ilgilendiriyordu, ve sadece Ja

ponya için değil, aslında Müslüman olan

ülkelerde

İttih ad-ı İslâm

hareketi ve bu

ralarda durmadan faaliyet gösteren Hı­

ristiyan Misyonerliğine karşı Müslüman

lığın savunulması ve yayılması işini üs­

tüne alan

T eşk ilât-ı

Mahsusa da mesele

ile yakından alâkadar olmıya başlamıştı.

Hayri Efendi de, Padişahın hissettiği

duygularda müşterekti: Kendisinin ya.

km dostları arasında olan

ve

Uzak -

Şarkda yaptığı uzun bir seyahatten îs-

tanbula yeni dönmüş

olan

Abdürreşit

İbrahim Efendinin, Japonya’da Müslü­

manlığı, nasıl emin bir istikbalin bekle­

diğini misalleriyle izah etmişti.

Ittihad

ve Terakki’nin mücerred siyasî hareket

değil, Osmanlı

İmparatorluğunu

kur.

taracak vatan hareketi olabilmesinin is-

tinad ettiği emin şahsî değerlerden bi­

risi olan bu tam münevver, müsbet ilim

leı- aşıkı, teşkilâtçı ve yapıcı insan, ba­

şında olduğu Vakıfların heder edilmiş

varlıklarını,

zamanın

icabları

içinde

mekteb, müessese, teşkilât haline soka­

rak bütün bir manevî kalkınmanın bay­

rağını dalgalandırmak mübarek karar ve

imânıyla işe girişmiş, önce, Vakıfların

mevcud varlığını tesbit ettirmiş, vâkıf

şartlarına uygun on seneye şâmil plân

hazırlatmış,

M e d rese ler’in

birer naklî

i.

lim müessesesi olma yerine müsbet bil­

gilere bağlı, en kıymetli öğretim kadro­

suna sahib, laboratuvan, kütüphaneleri,

tatbikat bölümleri, hatta istihsal vasıta­

larıyla o günün revâçta olan Ecole de

Roshev’larını andırır endividüalist, libe­

ral, hürriyetçi birer irfan müessesesi o-

labilmesinin çetin davasına, cesaret ve

azimle girişmişti. Bu ümitli havanın ver­

diği heyecanla, padişaha şu cevabı verdi:

« — B u , asrım ızın en m ü h im h adisesi­ dir, E fen dim iz...»

(3)

★ — MAHREM TOPLANTILAR OLU­

YOR :

Hayri Efendinin teşebbüsleri arasında,

o zamanın ifadesi ile

«Islâ h -ı m ed âris =

m ed reselerin ıslâ h ı»

olarak geçen tabir

münevver din adamının kafasının için­

deki büyük değişimi gerçek manasıyla

ifadeye yetmez basit bir cümle idi..

Bugün 1965 senesinde Türkiye Cum­

huriyetini idare mes’uliyetini üzerlerine

alanların da, karşılarındaki temel konu­

nun aynı olduğuna inanarak

denilebL

lir ki, Hayri Efendinin giriştiği düzelt­

me ve hatta

«aslın a dönerek ken d in e

g elm e y o lu »

sonuna erebilmiş olsa idi,

sadece Japonya’nın

Müslümanlığı gibi

dünyanın gidişini değiştirecek bir netice

ile kalınmaz, daha sonra, zor ve yasak

tedbirleri, hatta darağaçlarma kadar va­

ran bir kökden değiştirme denemesi ile

girişilen

- v e m aa le sef asla g erçek leşe­

m ediği binbir hadisenin tasdikinde o -

la n ... -

dinî devrim, bir akıl, vicdan, id­

râk ve seviye hareketi olarak gerçek­

leşmiş olurdu...

Hayri Efendi’nin yolu, zamanla ve

çe-Mehmet Akif'in Heyecanı

Eşref Beyden, Japon İmparatorunun arzu ve telkinini duyan İstiklâl Marşı Şairi

Mehmet Akif, denilebilir ki, hayatının en büyük heyecanım duymuştu. Şahsına ve him­

metlerine çok değer verdiği aziz dostu Teşkilât-ı Mahsusa Reisinin, heyetle birlikte

Japonyaya gitmesi teklifini memnuniyetle kabul etmiş, hazırlığa başlamıştı. Japonların

ahlâkına, çalışkanlığına zaten hayrandı ve « — Onlar fazilet ve çalışkanlıklarıyla zaten

Müslüman... Yalnız şekli Buda mezhebi..» diyordu. S A F A H A T ’ta bu inancım 11e güzel

anlatıyor:

Şu kadar soyliyeyim: D in -i mübînin orada, Siz gidin : Saffet-i İslâmî Japonlarda görün! R u h -ı feyyazı yayılmış, yalnız şekli Buda, O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün, Müslümanlıktaki erkânı sıyanette ferîd, Müslüman denmek için eksiği ancak tevhîd, Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat; Acizin hakkını ilâya samimi gayret,

En ufak şeyle kanaat, çoğa kudret verirken, Y in e ifrat ile vermek, veren eller darken, Daha bunlar gibi çok nâdire gördüm orada, Ademin en temiz ahfadına malik bir ada

*

Mehmet A kif’in samimî inancı, Japonların Müslüman olabilmek için sadece, M üs­ lümanlığın aslında basit ve kolay imân kaidelerini öğrenmelerinden ibaretti.

O coşkun hayali, inandığı mevzuları vecid ve im kân tufanı ile kucaklıyan mantığı bu neticeye kendisini öylesine inandırmıştı ki, yirminci yüz yılın ünlü Islâmcılık sey­ yahı Abdürreşit İbrahim’le nice geceler bu yolculuğun sohbeti ile sabahladı.

Gidemedi amma, S A F A H A T ’ta gecelerini dolduran bu güzel sonucu mısralaştırdı.

fitli sebeblerle hüviyetini kaybetmiş ana

kaynaklara aslî safiyetini iade edip, on­

ların ruhlara getireceği manevî ceyyıt

hava içinde, millet ve devletçe kaybedil­

miş zamanın boşluklarını doldurabilmek

ti. Hayri Efendi, memleketini ve halkı­

nı yakından bilen aydın ve ilim adamı

olarak biliyordu ki Osmanlı Türklerini

Meşrutiyet Rejiminin hürriyetleri için­

de, Gayr.ı Türk unsurlara karşı mah­

kûm olmaktan, ilim, sanayi, iktisad, zi­

raat, ticaret yollarmda yaşanılan devre

eriştirerek' kurtarmak için, bu

halkın

sımsıkı bağlandığı manevî kıymetlere is

tinad etmekten gayrı çıkar yol yoktur...

Bu yol, aslmda, ilmi, fazileti, çalışkan­

lığı temsil ediyordu. Onu, isrâiliyat ve

hurafelerinden kurtarmak, müsbet ka­

falı din adamları yetiştirmek, vakıfların

heder edilmekte olan milyonlarca altınlık

varlığını bu ulvî gayeye hasretmek, yük

sek din akademyaları kurmak, köy ve ma

halle imamından başlıyarak Meşihat’m

en üst makamlarına kadar devrin bilim­

leriyle cihazlı, ancak ondan

sonra din

adamlığım tercih etmiş muasır manevi­

yat kadrosu yetiştirmek...

(4)

Mustafa Hayri

Efendi Kimdir?

Bu sahifelerde, bilgi ve

mesleğine emanet edilen çe­ tin bir himmetin meraklı ve ibretli safhalarını gördüğü - müz, Osmanlı İmoara torlu - Rumuzun «müstakil» lik vas fini muhafaza ettiği devirde son Şeyh -ü l-islâm ı olan Ev

kaf Nâzırı Mustafa Hayri

Efendi, 1867 yılında, Niğde’

nin Urgüb kazasında doğdu.

Babası Trablusgarb’de E v ­

kaf Müdürlüğü ve muhtelif yerlerde kadılık ve son ola­ rak Evkaf Müfettişliği yan­ mış olan Abdullah Avni E - fendidir.

Mustafa Hayri Efendi,

Şark bilgilerini ve medrese tahsilini sağlam ve kuvvetli mesnedler üzerinde tamam­ ladıktan sonra, İstanbul Hu

kukunu da ikmal etmiş,

imnaratorluğun muhtelif ver lerinde adliye ve evkaf kad­

rolarında vazife görmüş.

1906 da, Selanik’te İstinaf

Ceza Mahkemesi Reisi ol­

muştur. İnkılâpçı, hürriyet­ çi, gerçek bir din bilgini o - lan Hayri Efendi, İttihad ve Terakki’nin Kümelinde kuv­

vetli bir ihtilâl kadrosuna

sahip olmasını temin eden­ lerin başında çalışmış, 1908

ikinci Meşrutiyetiyle mille­

tin kaderini eline alan Meb’

usan Meclisine Niğde m e­

busu olarak girmiş, 1910 da, Evkaf Nâzırı olmuş, bir ara

Adliye Nâzırlığı yapmış, 4

defa Evkaf Nezaretine gel­

miş, Devlet Şûrası Riyase­

tinde bulunmuş, nihayet 1914

de Ş eyh -ü l-İslâ m ohnuştur.

Evkaf Nâzırlığı, yüzyılla­

rın ihmal ve tahribi ile ha- rab olmuş evkafın, millî ve

muasır varlık haline gele­

bilme hamlelerinin şükran

değer himmetleriyle dolu­

dur: Medreselerin ıslahı i-

çin giriştiği muazzam him­ met, kendi çapında takip ve

tatbikçiler bulabibniş olsa

idi, mânevi hayatımızın çe­ tin meseleleri şüphesiz ki en mükemmel neticelerine eriş­ miş olacaktı. Bugün, Vakıf­ ların elinde maddî değer o - larak ne varsa, Hayri Efen­ dinin eseridir.

Mütarekede İngilizler ken dişini tevkif ve Malta’ya sür

düler. Hastalığı ile tahliye

edildi. Mustafa Kemal’in tak dir ve hürmet duyduğu şah­ siyeti dolayısiyle, münhal ®- lan Ardahan mebusluğu il*

Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti

teklif edildi, ömrü vefa et­

medi, 1921 de vefat etti.

 lim , halûk, faziletli, ça­

lışkan, münevver bir din v* hukuk adamı idi. O devirde hazırladığı «Medreselerin Is lahı» projesi, bugün de din

ve mâneviyat hayatımızın

tesis ve tedvini için min­

netle ele alınacak kıymet­

tedir. Türk - İslâm Eserleri Müzesi, millî tarihimize, mer hum Hayri Efendi Hazretleri nin bergüzâr armağanıdır.

Mikado Motso - Hito’nun teklifi, Hay­

ri Efendiyi kabine arkadaşlarından ba_

zıları, İttihad ve Terakki kadrosu için­

de vazifelilerden bir kısmı, bir

kısım

âyan âzaları ve mebuslarla, Meşihat ve

Evkaf

Nezaretinin

klâsik

hüviyetini

k e n d i ferdî

varlıklarının

deva -

mında bulanlara karşı da müdafaa etmiş

olacaktı. O, zamanlardır, İslâmî bilgileri

hurafelerden kurtarmış telkinlerle bütün

dünyaya yayacak

bir

M ü slü m a n M is .

y on erliği Teşk ilâtı

düşünüyordu. Bunun

için,

T e şk ilâ t-ı M ah su sa

kadrosunda

vazife almış veya mânen yakın şahsiyet­

lerle devamlı olarak temas halinde idi.

Mahrem toplantılar birbirini takip

(5)

edi-yordu. Hayri Efendi, Çamlıca eteklerin­

de,

Kısıklı’da, Vakıflara ait geniş ara­

ziyi şehre bir yolla bağlatmış,

buraya

tramvay hattı döşetmiye girişmiş,

M ed_

reşelerim ıslâhı

için

devrin

selâhiyetli

maarifçilerine hazırlattığı plânı

süratla

tatbik mevkiine koymuştu. Kurulan yeni

mekteplere en değerli muallimler almı­

yordu. Öyle ki, Hayri Efendi ile iki ma­

arif Nazırı, Emrullah Efendi ve Şükrü

Beyler arasmda bu mevzu üzerinde hadi

seler de çıkm ıştı: Muallimlerine

Maa­

riften daha çok para veren Evkaf Na­

zın, en kıymetli maarif çileri birer birer

almıştı. îslâmiyeti, Peygamberimizin bi­

rer sehâbesi olmanın manevî imânı, ay_

nı zamanda yaşadıkları devrin

müsbet

ilimleriyle aydınlık kafalannda

temsil

edecek olan çocuklar için özel kıyafet­

ler kabul edilmiş, bütün modern cihaz­

lara ve • vasıflara

sahib

o mektepler,

Cumhuriyetin

kıı-kmcı yılında da has­

ret olan îlâhiyet Fakültesinin yarı

yolu-«Demey Tokyo» gazetesinin muhabiri şek­ lî hüviyetiyle İstanbula gelen, Mikado'nun imparatorluk Kurmay Heyeti Zatî İsler şu­

besi müdürü Miralay Nakanu.

(Abdürreşit İbrahim de, O’nu, uzun za­

man, sadece

bir gazeteci

olarak tanımış,

dostluğunu bu hüviyetini bilerek kurmuştu.)

nu, daha o günden erişilmiş hedefler ha­

line getirmenin heyecan ve azmi ile yur.

dun dört tarafına yayılma

yoluna gir.

mişlerdi. Balkan Harbinin manevî saha­

da da yaptığı acı tahribler, milletin göz­

leri önünde cereyan eden bu hazırlığın

yarattığı ümid içinde, adetâ tedavi edi­

liyordu. Çünkü Hayri Efendi

biliyordu

ki, bir milletin ruhundaki

çöküntünün

sarsıntısız şifası, ancak manevî istinat­

ların selâbeti ile mümkündür...

Evkaf

Nazırının çevresinde, İkinci

Meşrutiye­

tin bütün düşünen kafaları ve gören göz

leri toplanmıya, kemendlenmiye başla­

mıştı.

_

,

★ — J A P O N Y A ’Y A G İ D E C E K Ş A H S İ Y E T L E R T E S B İT E D İ L İ Y O R :

Şimdi hadiseyi, Osmanlı

İmparator­

luğu Teşkilât-ı Mahsusa Reisi Eşref Be­

yin hâtıralarından dinliyelim:

«— J ap on yan m talebi, İttihad.1 İslâm

h arek et v e faaliyetim izden tam am en baş

ka v e bizim için hiç b ek len m iyen bir

m ev zu idi. Y a ln ız biz, O rta - A s y a ’da,

T ü r k A n a -V a ta n u ıd a , din v e m illiyet

du ygularına dayanan R u sla ra karşı a -

y ak lan m am n hazırlığı içinde, v e b u hu­

susta, H in d H ilâfet K o m ite si v e H ind

İstiklâl H arek eti liderleriyle tem asta

idik. N itek im , S e lim S a m i h eyeti kısa

zam an sonra, bu hazırlığın neticesi o -

larak T ü rk A n a V a ta n ın a geçti v e Bi_ rinci D ü n y a H arbind e Ç arlığın y ık ılm a ­

sına asıl sebep olan ihtilâl hareketini

başardı.

Jap on yaya gönderilecek dînî v e ilm i

h ey etin içine g ireb ilecekler arasında,

te şk ilâ t-ı M a h su sa ’da vazifeli şahsiyet­

le r de m evcuttu . Ç ü n k ü bizim o za m a n ,

ki arkadaşlarım ız içinde, m u h telif se-

b eb lerle T ü rk ista n , K a za n , K a fk a sy a ,

A ze rb a y c a n ’dan gelm iş kıy m etli ilim a -

d a m la n da m ev cu ttu . B u n la r, T ü rk O .

cağına varıncaya kadar m u h telif m illî

m üesseselcrde vazifeli idiler. B azıları da İttiiıad v e T e r a k k i’nin nam zedleri o la ­ rak m eb u s seçilm işlerd i. O tarihlerde, İm paratorlu ğum u zu tesiri altuıda bulun

duran m u h telif istikam etlerdeki cere­

yan lard an vatan ın hayrın a olanlarını ter cih etm ek v e bunlara tatbik m evkii b u -

(6)

SiPlVinİ A 7 V A K İ T L İ İ I F Mikatio Motso - Hito, milletine gerçek bin D İN ararken,

flL ı lL /l

\

j

L

V A l l L l u I İL E . . Müslümanlık, bir iki aydınlatıcısının ışığı ile Japonya’da

ilk ümitlerinin neticelerini vermiye başlamıştı: Yukarıki

klişe, 19X0 senesinde, Tokyo’daki İslâm Mektebi öğrencilerini, öğretmenleriyle beraber

gösteriyor. Şimdi lütfen, bu klişenin içindeki büyük gerçeklere dikkat ediniz: 1 — Bir

tarafta Osmanlı, (yâni bizim bugünkü) bayrağımız, yanında Japon bayrağı var. 2 —

Kız ve erkek talebeler beraberdir. Yâni bizim bu tarihten onbeş yıl sonraki bir dev-

rimimiz. 3 — Başlar açık ve şapkalıdır: Yâni bizim bu tarihten onsekiz yıl sonraki in­ kılâbımız, 4 — Kıyafetteki düzgünlük bir «imtiyaz» değil.. Bütün toplumun müşterek nasibi: Yâni bizim bugün de erişemediğimiz hasret ...

Şimdi düşünelim: Bu «kendi varlığı» ile meydana gelen netice, lâyık bir himmet bulsaydı, neler olmazdı?.

idi. B u n u n la da, biz, T eşk ilât-ı M ahsusa olarak m eşgu l idik.

J apon yaya gideceklerin başlıca m eşe­

leri Japon dilini b ilm elerin de idi. B u

boşluğu telâfi için diğer iki yabancı d i. lini bilenlerden faydalan acaktık: R u sça v e

İngilizce.. Japon m ü n ev verlerin in çoğu,

y a rusça, ya İngilizce biliyorlardı. R u s.J a pon harbine takaddü m ed en devred e v e daha sonraki senelerde, Japonya, A s y a ’­ daki en esaslı rakibinin R u sla r olduğunu anlam ış v e M oskoflarla m ü nasebetlerini sıklaştırm ıştı. B u alâk ayı da, dar bir şo­

ven izm içinde dü şü n m em iş, rakibinin

hayatına nüfuz etm işti. B u sebeble, Y u ­ s u f A k çu ra , A ğ a o ğ lu A h m e t, Sadri M a k

sudî gibi Rusça bilen alim lerim izden is­

tifad eye karar verdik.

Jap on yaya gidecek h ey ette, E v k a f N e ­ zaretinin v e M eşihat’m resm î şahsiyet­ lerinden üçer kişiden başka, B aban Z a ­

de A h m e t N aim , M ardin î E b ü l’ilâ, şair M e h m e t A k if, A k se k ili A h m e t H am d i, İzm irli İsm ail H ak kı, İsm ail F en n î, K a s . tam on u m eb u su İsm ail M a h ir, V e le d Ç e lebi E fen diler vardı. E v k a f N a z ın H ay ri

B e y , çok esaslı bir hazırlık devresinin

m ecb u riy etin e v e zaruretine rağm en , M i

k adon u n izhar ettiği arzu n u n b ir ân

e v v e l y erin e getirilm esi ta ra fta n i d i

M e v zu üzerinde b ü yü k b ir k e tu m iye t

ve m ah rem iyet m u h afaza ediliyordu. R e s . m î bir karar olm adığı daha doğru su o gün

k ü parlâm ento şa rtla n içinde m ev zu u

bir h ü k ü m et m eselesi olarak m eb u san m eclisin e in tik al ettirm eyi m u v a fık b u l­ m adığım ız için h azırlığı, T eşkil â t -ı M a h - sa’n m h ususî h izm et çerçevesi için e sok m u ştu k.

★ — Y E N İ S A D R A Z A M I N H U S U S İ A - L A K A S I :

M a h m u t Ş e v k et Paşa m en fu r bir cin a.

(7)

Seneler

Sonra..

Bu hâdiseden seneler sonra, 1924

2 Martında, Cumhuriyet Halk Partisi

Meclis Grubunda, «Hilâfetin ilgası»

müzakereleri yapılırken, bir hukuk

âlimi olduğu kadar, din bilgini de

olan Adliye Vekili rahmetli Seyid

Bey, şunları söylemişti:

«— Efendiler, bir zamanlar Ja­

pon halkının dahi Müslümanlığı ka­

bul edeceği ihtimali bizzat impara­

torlarından Padişah - Halifeye kadar

gelen mevzu olmuş, fakat bizler,

maalesef oraya gönderecek bir h ey -

et-i diniyye ve İlmiyeyi teşkil edin­

ceye kadar öyle zaman geçmişti ki, Birinci Cihan Harbi patlak vermişti. Eğer böyle bir noksanımız ve zaafımız olmasaydı, tahakkuk edecek neticeyi

tasavvur edebiliyor musunuz, efen­

diler?» ,

I

5 |

-¥■

Şimdi hangi yıldayız? 1965 !...

Acaba böyle bir tarihî imkân

önümüze çıksa, 1913 de değer ifade

etmemiş kudretlerden hangisine sa­

hibiz?

Düşünmesi bile dehşet veriyor..

y e te ku rb an gitm iş, S a it H a lim Paşa,

ay m zam anda H ariciy e N â zırlığım da

uhdesinde bu lu n du rarak h ü k ü m eti k u r ­ m u ştu . Sadaretinin ilk gün lerin de beni h ususi olarak davet etti. M e rh u m la , çok k a d îm d o stlu k m ü n ase b e tlerim iz vardı. N âzik , bilgili, ihatalı v e hadiselerin esa­

sına n ü fu z ed ebilen bir zattı. Japon îm

p a ıa to ru n u n Padişaha ib lâğ ettirdiği

arzu su n u n eh em m iy eti üzerinde durdu. E ğ er bu teşeb b ü s m u va ffak olursa, bü_

tü n dü n yadaki m u azzam tesirinin b il­

h assa h ilâfet m ak am ın ı v e M ü slü m a n

D ü n y a sın ı sarsan zaaf v e b oşlu k la r­

dan ku rtarabileceğin i söyledi. O günler de D e m e y T o k y o gazetesinin askeri m u h a ­

b iri sıfat v e h ü viy eti içinde M iralay

N a k o isim li bir zatın geleceğini, b u z iy a ,

retin asıl sebebinin aynı m e v z u olm ası

ihtim alini dü şü n erek bu ziyaretçi ile m eş

g u l olm am ızı tav siy e etti. M ir a la y N a ­

k o , P etersb u rg v e B e r lin ’de de m e m le ­ k etin i tem sil etm işti. K e n d isi hakkında

bilinen sadece bunlardı.

B ir kaç gü n sonra, filhakika, bahsedi len zat geldi. T e k başına idi. K e n d i di­ linden g a y rı İngilizce, A lm a n c a ve R u s­ ça b iliyord u . A n la şılıy o rd u ki, Japonya o tarihlerde O sm a n lı İm paratorlu ğu ile daha y akın m ü n asebetler k u rm ak arzusun da idi. Ç ü n k ü b izim R u sy a ile geniş h u ­

dutlarım ız v e çok zam an dostça o lm ı-

yan m ü n asebetlerim iz vardı. O gün lerde de talihsiz E rtuğru l firkateyn im izin Ja­ pon sularındaki acı akibetini y ıld ö n ü m ­

lerinde y âd etm ek v e bu v esile ile

de O sm an lı - Japon m ü n asebetlerin i tak v iy e etm ek m ak sad iyla bir de cem iyet k u ru lm u ş, şehzade M e cid Efendi bu ce m iyetin fahrî riyasetini kabu l etm işti.

Sait H a lim Paşa hadise ile o kadar y a ­ kından alâkadar idi k i, ertesi gün, E n ­

v er Paşanın davetini aldım . G eceleyin ,

Sadrazam P a şan m Ç u buk lu daki y a lı­

sında y em ek ten sonra, T alât B e y de

kendisi ile m ev zu u görüştüğünü, benim

le olan tem asını onlara naklettiğini v e

Japonya ile zabit m ü badelesi m ü m kü n

ise bu n un tah akku k ettirilm esini rica et tiğini söyledi. L â tife hiç m utadı olm ıyan E n v er Paşa, ken disin e anlatılan şek li ile m ev zu u n tah akku k u m ü m k ü n bir h a d i­

se olarak telâkki edildiğini h ikâye e d e .

rek :

«— Vallahi, Sadrazamla Evkaf Nazı­

rının ümidleri tahakkuk ederse, öyle bir

müttefik kazanırız ki bir çok külfetler­

den bizi kurtarır. Öyle muazzam netice

ki, hayal bile olsa düşünmesi ve konuş

ması câzib geliyor.

Bu beklenilmiyen ve bizim kapımızı

kendiliğinden çalan alâkaya

değer te­

şebbüsün sonucunu

gelecek

sayımızda

beraberce takib edeceğiz.

Gelecek Sayıda:

★ — A b d ü rreşit İbrahim E fen d i­ nin raporu

★ — P e rtev P a şan m Japonya

seyahati hazırlığı,

İr

— B ir v eh im v e sonrası...

1102

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemiz koşunları- nın, açık büro sistemine ayrı 'birer bö- lüm olarak getirdiği canlı arşiv ve dak tilo üniteleri, tip katlarda orta mekân-.

Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak antlaşmasının imzalanmasından iki gün sonra Teşkilat-ı Mahsusa kurulmuştur (Tetik, 2014, s.. Teşkilat bir bakıma

Birinci ay sonunda başlangıç ölçümüne göre egzersiz yapan sağlıklı grupta gözlenen L-argininin asimetrik ve simetrik dimetilarginine olan oranları istatistiksel olarak

Although insertion of an arterial line seems essential for intermittent arterial blood gas sampling and continuous invasive arterial pressure monitoring in

kalça displazisi’ne predispoze köpekler normal kalça eklemi ile doğarlar ve eklem laksitesinin rad- yolojik olarak belirlenebilmesi yaklaşık 2 aylık yaş- tan sonra olur ve

心得:第一次接觸這個網站的時候覺得相當的新鮮,以往要找某一個藥品或反應

(文/學務處) 由 juling 發表於 June 11, 2009 11:41 AM « 醫學檢驗暨生物技術學系第一屆授服典禮 | 回到電子報首頁 |

Olshansky’nin grubunun öteki dizayn önerileri aras›nda flunlar da var: sinirlerin retina’dan ayr›lmas›n› önlemek için optik sinirin baflka biçimde tasar›m ve montaj›,