• Sonuç bulunamadı

Yastığımda, düşümde, içimdesin!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yastığımda, düşümde, içimdesin!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T T- 5& 8ÍKJ>

P a z a rte si 24 Eylül 2001

«

GÜNCEL

4 Milliyet

Yastığımda, düşümde

3

ECE

TEMELKÜRAN

ecetein8hotniail.com

Fikret Kızilok

öldü. Başınız sağ

olmasın! Ayrık

otu gibi durun

bugün, ellerinizi

cebinizden

çıkarmayın. İhtiyar

çocuklar olun! "Kendinize

geç kalışlarınızı" anın.

Sahici bir yas tutun

bir kereliğine...

H

uysuzduk. Çok huysuzduk. Uzun atkıla­rımızı boynumuza dolar, biçimsiz palto­ lar, eyvallahsız kazaklar giyerdik. Adım­ larımızı büyük alır, her daim suratımızı asardık. Yol­ larda kulağımıza bir müzik takar, içimize batan her < şarkı sözünde ağlardık. Biz ihtiyar çocuklardık!

Henüz başımıza bir şey gelmemişti; başımızın i-

] çindekiler için ağlardık. İçimizi kanırta kanırta, en zoru nasılsa öyle yaşardık. Henüz su katılmamıştı öfkeye; fazla neşeli insanları aptaldan sayardık. Marks’tan önce Sartre’ı, Orhan Kemal yerine Oğuz Atay’ı okumuştuk. O yüzden işte durmadan ruhları­ mızı bıçaklardık. Bu bulanıklıktan “düzgün” bir ha­ yat çıkmayacak, biz hiç “normal” olmayacağız sanır­ dık. Biz, yaralarımızı organlarımız sanırdık!

İhtiyar çocuk-adam

Geceleri pencere önlerinde, taş zeminli yurt kantinlerinde, öğrenci evlerinin çok izmaritli odala­ rında, battaniyelerin içinde lüzumundan fazla ölür­ dük. “Anlatılır gibi değil anladıklarım” der, süngü düşürdüğümüz anda, biriken ağlamayı dışarı çıkar­ sın diye teybe Fikret Kızilok takardık.

“İnişlerim, çıkışlarım / O kendimden kaçışlarım / Kendime geç kalışlarım...”

Söftra biz geriye doğru yaşadık; “gençleştik”!

içimdesin!

Neşelendik biraz daha. Yaban yüzlerimiz “presen- tıbl” halleri öğrendi. Evcilleştik. HUY-landık! Ne­ reye ne giyilir, huysuzluktan nerede, ne kadar ödün verilir, aşık olduğun ne zaman ve ne kadar “belli e- dilir”, ağlamadan nasıl gülünür, onları öğrendik. Raflarda Oğuz Atay arka sıralara kondu o gün, Fik­ ret Kızilok kasetlerini kendimizden sakladık. Yalan söylerken gerçeği bilen biriyle göz göze gelmek ö- lüm gibi gelir ya insana, o sebepten... Çünkü o terk etmemişti “gençliğini” daha; o hala ihtiyar bir ço­ cuktu! Oysa biz biraz daha öyle yaşarsak dayanama­ yıp intihar ederiz sanırdık. Hassas dengeler üzerin­ de duran “presentıbl” yüzlerimiz, bir kere dinlesek onu, bozulacak diye, bir daha o güç bela fit olduğu­ muz “sürdürülebilir” hayatımıza geri dönemeyece­ ğiz diye, “şimdi durup dururken ağlamayalım” diye diye... Kızılok’u gerilere koyup, ağlamaya ve öfke­ lenmeye zaman bulduğumuzda dinlemeye başladık.

"Yana yana"

Olur ya? Bir gün, hiç alakasız bir yer ve zaman­ da, ne zamandır bildiğiniz bir şeyin başka bir yanını, başka bir anlamını keşfedersiniz. Durup dururken olur bu, sanki beyniniz aydınlanır. Mesela “Yana ya­ na" şarkısında. Sanırsın ki ateşle yana yana yaşamak

anlatılıyor yalnızca. Sonra yaşadıkça yaşadıkça, ba­ karsın ki, aslında seksek oyununda yanmak gibi bir yanmaktan da bahsediliyor aslında. Hayatta böyle bir “yanmak” da var mesela. Kurallara fit olmadığın için, oyundan atıla atıla, yana yana...

Şimdi Fikret Kızilok için bir sürü şey söylene­ cek. Hatta belki, bir zamanlar Siyaset Meyda- m’nda aşağı yukarı suratına telefon kapatıp, “a- ralar bozulmasın”, onun “samimi” sözleri du­ yulmasın diye apar topar yayına reklam koyan­ lar, onun için “dokunaklı” haberler hazırlaya­ cak televizyonda. Birçok insan onu Sertab Ere- ner'e verdiği “Kumsalda” şarkısıyla hatırlaya­ cak. Ama çoğu, o şarkıdaki "atomik / platonik" bölümünün Orhan Veli'nin “Ne Londra Kon­ feransı ne atom bombası / Bir elinde cımbız bir elinde ayna / Umurunda mı dünya?” dizeleri­ nin Fransızcası olduğunu ve popüler bir şarkı­ cıya bu şarkıyı yazmasının bu dünyayla çok za­ rif bir biçimde dalga geçen bir numara olduğu­ nu anlamayacak!

“Yana yana” yaşayan, her şeyin kıyısında haysiyetiyle durmasını bilen, çok kazanabile­ cekken hiç tamah etmeyen, bu saf insani duru­ şun müziğini yapmayı beceren, su katılmamış, zarif öfkesi ile inceden bu dünyayı makaraya a- lan, en gerçek ağlamalara eşlik ettiği .için içimizde heykeli hep dikili olan Fikret Kızilok öldü. Başınız sağ olmasın! Bugün “huysuz” olun. Birikmiş, erte­ lenmiş, en mesnetsiz ağlamalarınızı arka raflardan çı­ karın. Fikret Kızilok için bugün bir ayrık otu gibi do­ laşın, ellerinizi cebinizden çıkarmayın, hiç değilse ıs­ lıkla çalın, şiiri Ahmed Arif’in olan o Kızilok şarkısı­ nı: “Yastığımda, düşümde, içimdesin / Bir hain bıçak gibi kalbimdesin / Dermanım yoktur, bilirim.”

Bugün ihtiyar bir çocuk olun. Bir günlüğüne sa­ hici bir yas tutun!

Fikret Kızilok, hiçbir zaman terk etmedi 'asi gençliğini', her zaman ihtiyar bir çocuk oldu... Bu ruhla yaptığı şarkılarıyla da yüreğimize dikti heykelini...

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Akademik kökenli Rus resminin, bir ölçüde izlenimci paletle yumuşatılmış etkilerini yansıtan sanatı, peyzaj geleneği üzerine kuruludur... Ailesindeki resimle

Sýrasýyla (1) toplam puanlar açýsýndan yargýcýlar arasý uzlaþým katsayýlarý, (2) Global puanlamanýn her bir kartý için yargýcýlar arasý uzlaþým katsayýlarý ve

Lokantaya gelenler arasında, o zaman Şişli sosyetesine bağlı şık kız öğrenciler yanısıra, tam bir tezat teşkil eden, özel- likle tipleri, tavırları davranışları ive

Bir toplumun bütün değerleri dilinde barınır. O dili anlamanın yolu ise söz varlığını incelemekten geçer. Zira toplumların bütün birikimleri dilinde var

Enflamasyon ilişkili (NFκB1, STAT3, TNF) genlerin mRNA seviyelerindeki değişimlere bakılarak değerlendirildiğinde SHSY-5Y hücre hattı için NFκB1 geninin 5,7µM

Dünya üzerinde yaflam ani bir küresel ›s›nma, nükleer savafl, genetik yolla de¤iflikli¤e u¤rat›l- m›fl bir virüs ya da henüz öngöremedi¤imiz di¤er tehlikeler

Avrupanm büyük devletleri, «Hasta adam» adım taktıkları Osmanlı imparatorluğunun mi­ rasını paylaşmaya hazırlanıyot lardı.. Hattâ o günlerde, Kasım