Sahİfe 10
z
A f C Ş A MSARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÖZfl
Yazan: SÜLEYMAN KANI IRTEM
— Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur-
Tefrika No. 57»
“Mustafa efendinin sadasım ben bil
mez miyim, beni mi aldatacaksınız?,,
Gene Ata tarihinde görüldü ğüne nazaran H. 1241 tarihinde sarayda meşkhanede eski usul üzere musiki taallûm edilirdi.
Koğuşlardaki haysiyet ve ser vet sahipleri zabitleri marifetile
(ocak ağaları) denilen zabitler den, bunlarda (kaftancı) vasıta- sile (silâhdar) ağadan izin alır, ayda bir iki defa kendi koğuşla rındaki musikişinaslarla diğer koğuşlardaki çavuş ağaları davet eder. Bunlara akşam kahvaltısı verirlerdi.
Akşam namazından sonra kü me faslına başlanırdı.
İkinci sultan Mahmudun huzu runda icra olunan bu küme fasıl larında saraydan neşet etmeyip dışarıda musiki tahsil edenler ya hut saray çavuşlarından müsa- hipliğe geçenler de bulunurlardı. Bu fasla giren musiki üstadları sultan Mahmud huzurunda ferş olunan ihramlara oturarak ha zan saatlerce süren ahenkler ic ra ederlerdi.
Bu fasıllar arasında sultan Mahmudun kendi besteleri, şarkı ları da okunurdu.
Sultan Selim zamanında Sa- duliah ağanın geçirdiği ölüm teh likesini başka yolda bir sebeple sultan Mahmud devrinde meşhur hattat ve musikişinas Hacı Mus tafa İzzet efendi de atlatmıştır:
Tosyalı Mustafa İzzet efendi İstanbul medreselerinde tahsil et mişti. Sadası pek güzeldi. Sul tan Mahmudun musahiplerinden Kömürcü zade Hafız efendi den (1 ) meşkettiği bir na’ti Bah- çekapısında Hidayet camiinde selamlık yapıldığı bir gün muh rik bir eda ile okumuştu.
Sultan Mahmud sadasım pek beğendiği bu genç efendiyi dai resine alarak terbiye etmesini si- lâhdarı Ahmed paşa zade Ali paşaya emretmiş, Mustafa İzzet efendi bundan altı sene sonra H. 1236 tarihinde enderuna alın mıştı.
İzzet efendi gerek yazıda, ge rek musikide artık üstad
olmuş-»
tu. Fakat sarayda kalmak iste miyordu. Sultan Mahmudun ra zı olmıyacağmı bildikleri için hiç kimse onun bu arzusunu ar- zetmeğe cesaret edemiyordu.
Nihayet padişahtan hacce git meğe izin koparmış, gidip gelme de geçirdiği yedi ay içinde nak- şibendî tarikatine sülük ile der vişliği ihtiyar eylemişti.
İstanbula gelince saraya uğra- mıyarak üstünde hırkası, başın da dervişlik tacı ile evinde otu rup yalnız sıkı dostlarile görü şüyordu.
Ramazanda bir gün hatim duası için Beyazıd camiine git miş, müezzin mahfeline çıkmış tı. Hatmini okurken sesini işi ten bir kaç ahbabı kendisinden ezan okumasını ricada bulun dular.
İzzet efendi — Zatı şahane ikide, birde bu camie gelir. Sesi mi işitecek olursa iyi olmaz.
Diye itizar etti. Fakat ötekiler:
[11 Meşhur hanende Rifafi beyin ba bası Şehlovendim Hafız Abdullah ağanın kardeşidir.
— Efendimiz bugün İstanbula gelmedi ve gelmiyecektir.
Yolunda teminat verdiler. İz zet efendi ikindi namazı için yüksek sesle ezan okudu. Bu anda, sultan Mahmud cami ka pısından girdi; namaza durdu. Bundan haberi olmıyan İzzet efen di diğer müezzinlerle birlikte nö betle teşbih ve tehlilde devam etti.
Namaz bitince sultan Mahmud yaverlerinden birini gönderdi. Bu yaver müezzin başıya:
— Şevketli efendimiz sual buyuruyorlar. Kamet eden kimdi ?
Diye sordu.
Müezzin başı işaretle İzzet efendiyi gösterdi. Yaver Rama zan halile ve yeni kisvesi dolayısile
efendiyi tanıyamadı. Sultan Mah- muda:
— Bir Özbek dervişti.
Diye arzetti. Sultan Mahmud kızdı:
— Mustafa efendinin sadasım ben bilmez miyim? Özbektir di ye beni mi aldatacaksınız?
Diyerek bir adam daha gön derdi. (M ahfelde kaç kişi varsa birer, birer aşağı insinler) irade sini tebliğ ettirdi. Mustafa İzzet efendi aşağıya inince sağ tarafa dönerek evine savuşmak istedi. Fakat padişah kendisini tanıdı.
İstanbula geldiği halde saray da görünmemesinden ve bu kı yafete girmesinden fena halde hiddetlendi.
Demek ki Mustafa İzzet efendi kendisinin teveccühünü istihkar ediyordu!
Sultan Mahmud zavallı musi kişinasın derhal imhasını irade etti; hattâ parmağile:
— Sıkı!
İşaretini de verdi. Yanındaki meşhur Hüsrev paşa atıldı:
— Ferman efendimizin ! Fakat müsahip Said efendi eteğinden çekerek Hüsrev pa şayı:
— Paşa hazretleri! Çocuk mu sun! Ne yapıyorsun?
Diye menetti. ,
Padişah hiddetle ilerilemişti. İz zet efendi Said efendi ile Hüs rev paşanın ricaları üzerine ka tilden kurtuldu. Nefyine irade çıktı.
Müsahip Kömürcü zadeye: — Senin şu hac arkadaşına ne dersin? Özbek kıyafetile Beya- zıd camii mahfeline çıktı. (Ey müslümanlar! Beni görüyor mu sunuz? Bu kadar sene padişaha hizmet ettim. Bütün emeklerim şu kıyafette karar kıldı) demek istedi. Katlini ferman etmiştim. Said ile Hüsrev paşa affını isti da ettiler. Nefyine razı oldum.)
Diyerek hareme girdi.
Ertesi günü Hafız efendi Be- yazıd muvakkithanesi önünde tesadüf ettiği İzzet efendiyi bir kenara çekti:
— Dün efendimize Özbek kıya- fetile görünmüşsün gücendiler. Kıyafetini değiştir. Başına fes giy.
İhtarında bulundu. İzzet efen di:
— Sikkeyi başka kisveye
de-ğişemem!
— Hafız efendi — öyleyse bir daha padişahın gözüne ilişecek yerlerde bulunma. Zira hakkın da mazarrat memuldür.
İzzet efendi mütevekkilâne evi ne döndü. Müsahip Said efen di bugün de İzzet efendi lehin de çalışmakta devam ederek Nefiden de affını istihsale mu vaffak oldu.
Akşamı gene teravihten sonra sultan Mahmud Hafız efendiyi çağırttı:
— Mustafa efendiyi nefiden de affettim. Amma o kıyafetle beni teşhir edişine canım pek sı kıldı.
Dedi. Hafız efendi arkadaşı nı korumak istedi:
— Kulunuz bugün Beyazıd muvakkithanesi önünde gördüm. Kendisini çok tekdir ettim. Ba na (bir bende efendisine halini arzeder mi, etmez m i?) diye sor du. (Eder) dedim. O da (bu heyeti ihtiyarım efendimize ha limi arze medar olur mütalâasına ve emeline mebni idi. Fakat ac zimi anlatamadığımdan pek me yus oldum.) cevabını verdi ve ağlıyarak dönüp gitti.
Sultan Mahmud buna pek inan mış gibi görünmedi. Fakat bir söz de söylemiyerek hareme girdi.
Bir gün sonra gene H afız efen d iy e ::
— Benim Mustafa efendiye dargınlığım yoktur. Ancak ken disinde hünerini kaybetmek isti dadını görüyorum da canım bu na sıkılıyor.
Dedi. Bayramdan sonra bir gün Mustafa İzzet efendinin ma beyinde yapılacak saz faslında hazır bulunmasını irade etti. Mus tafa İzzet efendiye dostları kıya fetini değiştirttiler. İzzet efendi kendi nayı ile huzurda bir tak sim yaptı. Atiyelere nail oldu.
Artık hünkârın teveccühü av det etmişti. Davetler tekerrür etti.
Bir defasında sultan Mahmud: — İnşad ettiğim şarkılar okun sun. Mustafa efendi dinlesin.
Diye irade etti. Şarkılar okun du. Hünkâr:
— Nasıl olmuşsa söylesin! Diye haber göndermesile İzzet efendi:
— Efendimizin şarkıları da şarkıların padişahıdır!
Cevabını verdi. Sultan Mah mud:
— Üç defadır Mustafa efendi yi davet ettim. Hakkındaki te veccühümü gösterdim.- Bundan sonra bir işi olmadığı halde bazı, bazı saz nöbetlerine gelsin!
Diye irade etti .Bu irade kendi sine tebliğ olununca İzzet efen di düşünceye daldı. Sebebi soru lunca :
— Şunu düşünüyorum ki be nim padişahımıza duadan baş ka ne işim olabilir ki böyle bu yuruldu?
Sözlerde arzı ubudiyet etti. Bu sözler kendisipe bildirilince sul tan Mahmud memnun kalarak atiyeleri bir kaç kat etti.
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi