• Sonuç bulunamadı

Ölümünün yıldönümünde Tevfik Fikret:Fikretin büyük tarafı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün yıldönümünde Tevfik Fikret:Fikretin büyük tarafı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖLÜMÜNÜN YILDÖNÜMÜNDE

TEVFiK

Fikretin Büyük Tar afi

T

evfik Fik ret öleli otuz sen« olu» yor. San’at arkadaşları ve onu sevenler, bugün, Rumelihisanndaki Âşiyan’ına tırmanacaklar; otuz yıl ön­ ce aramızdan ayrılan ve kim ne der­ se desin, hatırası, bilhassa kuvvetli şahsiyetile içimizde yaşamakta olan büyük adama karşı sevgi ve hayran­ lıklarını ifade edecekler.,

i Tevfik Fikretin edebiyatımızda | belirdiği ve hükümran olduğu devir 1895 - 1915 arasında^, yirmi senelik bir zamandır. Bu müddet, bir san’at ada­ mının, bütün ruhî ve fikrî hüviyetini ortaya koyabilmesi ve bir “bütün” o- larak tanınması için şüphesiz pek az- j dır. Kırk sekiz yaşında hayata gözle- ! rini yuman şairin verimli devri de | memleket tarihinin en karışık, en buh- | ranlı zamanlarına rastlıyordu.

İstipdat idaresi altında kendini anlıyan ve kendi ruhuna inen Fikret, faaliyet devresinin üçte ikisini, mem­ leketi içten ve dıştan hırpalıyan bu meşum idare zamanında geçirdi. Meş­ rutiyetten sonra ise ihtilâller, isyan­ lar, birbirini kovalayan harpler içinde geçen altı, yedi yıllık bir ömür, ta ­ lihsiz şaire bir gün bile geniş bir ne­ fes alma fırsatını vermedi. O, içten ve gönülden hasretini çektiği şeylerin hiç bir suretle tahakkukunu görme­ den, kaynaşma halinde olan bir cemi­ yetin en sıkıntılı günlerini yaşadı ve kim bilir, belki de, bu sıkıntıların u- yandırdığı acıların tesirile son sözü­ nü söylemeden, pek genç bir yaşta, a- ı-amızdan ayrıldı.

Tevfik Fik ret’i n<s zaman düşün­ sem, yarı kalmış bir heykel hayalile

uhumun burkulduğunu duyarım.. He uz bitmemiş, natamam bir heykel! Kaidesinin sağlamlığı, hatlarının hu­ susiliği ve canlılığı ile irfan dünya­ mızda bir benzerini görmediğimiz, ta­ nımadığımız yepyeni bir heykel.. F a ­ kat ne yazık ki, zaman bu heykeli ya­ rım bıraktı. Şimdi ona bir bütün ola­ rak bakamıyor, Fikret'i bir şair, bir san’atkâr, bir fikir adamı olarak bir bütün gibi mü ta k a edemiyoruz.

Fikret az eser vermroi, Rübab-ı Şikeste, Halûkun Defteri, ve Tarih-i Kadîm ayrı ayrı hüviyetler taşıyan eserler gibi gözükür. Halûkun defte- ı-ııde tanıdığımız, memleket işleri ve gençlik karşısında içli, idealist ve taş km "şairle Rübab-ı Şikeste’de gördüğü- j miiz biraz hayata, kitaplara, biraz ta- j Mata, biraz da kendi içine kapanmış-

şair arasında birleştirici noktalar pek çok değildir. İnsanın Rübab-ı Şikeste­ yi başka, Halûkun Defterini başka bir şairin yazdığını sanacağı gelir.

Bu ayrılığın sebebini zamanın ve hâdiselerin tesirinde aramak tabiî bir şeydir. Rübab-ı Şikeste’de yer yer. memleket davaları .ve ■ cemiyet karşı­ sında isyanlar, ayaklanmalar bulun­ makla beraber, şairin sosyal davalara bütün varlığı" ile kendini verdiği, hasta cemiyetin nabzını eline alarak ona şi­ fa aradığı eseri Halûkun Defteridir. Şair ömrü vefa edip de Birinci Cihan Harbinden sonra da yaşasaydı, şiirleri kim bilir ne kadar ilgi ve he­ yecan uyandıracaktı. Y an kalmış hey­ kel işte o vakit tamamlanacak, istib­ dat ve meşrutiyet karşısındaki reaksi­ yonlarını gördüğümüz şairin, son bir çeyrek asırlık hayatımız karşısındaki tepkileri bu eseri ve şahsiyeti tamam- iıyacaktı. Onun yalnız yurt ve insanlık aşkı ile çarpan kalbinin sesi, inkılâp tarihimizin bütün safhalarım en sağ­ lam tarih vesikalarından cgnlı olarak aksettirecekti.

Şairin pek genç ölümü, bizi böyle değeri biçilmez bir âbideden mahrum bıraktı.

Tevfik Fikretin san’atı ve şairliği hakkında pek çok şeyler söylendi. Şi­ irini ve- san'atını zayıf bulmak,

eser-Şair le y

Y A Z A N

Sedat OKSAL

terinin bu yüzden elden düştüğünü “Rübabi’nin paslandığım,, ileri sür­ mek bir moda halini aldı. Edebiyat ta- rimlerimiz bile Hâmid’in şiirlerinin o- kunmakta olduğu halde F ikret’in unu­ tuluşunu bu sebebe atfediyorlar.

Yeni nesillerin Hâmid’i ne derece­ ye kadar okuyup anladığını ve bilhas­ sa sevdiğini şüphe ile karşılamak ye­ rinde bir hâreket olur. Eskilere gelin­ ce şiirle uğraşanlar için, Hâmit’le F ik ­ ret o kadar ayrı, o kadar birbirine benzemez değerlerdir ki, aralarında hiç bir suretle benzerlik aramağa, öy­ le sanıyorum ki, imkân yoktur.

Fikret’in şairliği ve san’atkârlığı mevzuuna temas etmiyeceğim. Bu yol­ da lehte ve aleyhte pek çok şeyler ya­ zıldı. ileri sürülen fikirleri toplamak, hülâsa etmek için bile, gazete sütun­ ları kâfi gelmez. Nerede kaldı şiirini ve san’atını tahlil edebilmek! Fakat bana öyle geliyor ki, bugün aramızda ve içimizde yaşıyan Fikret; canlılı­ ğından, kuvvetinden ve kudretinden hiç bir şeyler kaybetmediği halde, her gün parıltısı ve berraklığı biraz daha belirerek heykellaşen Fikret, ne şair, ne de san’atkâr Fikrettir; doğrudan doğruya “İnsan Fikrettir” ; zulüm, cahillik, riya ve fesada düşman; müs- bet ilim kafasile hayata ve hâdise - lero bakmasını bilen, Ortaçağ zihniyeti ortasında en ileri, en İnsanî, ve en ce­ sur görüşleri haykırmaktan fütur gö- türmiyen idealist F ik ret’tir.

Bu bakımdan, Tevfik Fikret, fi­ kir ve san’at tarihimizde, örneğine sık rastlanamıyan bir varlıktır, istib­ dadın “B ir Darbe-i Teahhur” .şairi, “Sis” şairi, Meşrutiyetin de “Doksan Beşe Doğru” şairi, “Hânı Yağma” şa­ iri olarak tarandı. O yalnız cemiyet i- çindeki zülme, müsavatsızlığa haykır­ makla kalmadı; o zamana kadaı meni lekette, dil uzatılmaz, mukaddes bir

Tik F ikret

müessese diye duran hürafelere, batıl itikatlara hattâ dine karşı ilk giirli- yen ses onan sesi oldu. Türk nazmın­ dan “Ümmet” devri zihniyetini söküp atan:

Ben benim sen de sen ne Bab ne ibâd diyebilecek cesaret ve cüreti kendin de bulan Tevfik Fik ret oldu:

Din şehit ister asuman kurban Her zaman her tarafta kan, kan kan!

diyerek yeryüzü cinayetlerine gökle­ rin de şerik oluşundan şikâyet eden şairin bu mısraları din‘duygusuna do­ kunmayı cinayetlerin en büyüğü sa­ yan bir cemiyetin ortasında bomba gi­ bi patladı. O tarihten sonra Fikret’e türlü hücumlar edildi. “Molla S ıra t” manzumesinde softalara, yobazlara misli görülmemiş t i r şiddetle saldırır­ ken “B ir Mücahit Lisanından” ve “Halûkun Ameniüsü” adlı manzume­ lerde yeni bir dinin, bütün insanlık için müşterek, ideal ve gerçek bir dinin, ne olduğunu tanıtıyordu.

Ben ne mabut, ne muabbit bilirim, Kend.*mi hilkate âbit bilirim. Enbiyadan yaşarım müstağni Bir örümcek götürür Hakka beni! Din-i hak, bence bugün, din-î hayat.

Hayata, insanlığa ve doğruya tap ma dini! Otuz bu kadar yıl önce; med­ resenin ve softanın tahakkümüne rağ­ men ve - daha fenası - büyük kalaba­ lığın duygularım inciteceğini düşün- nıiyerek, bu fikirleri ileri sürmek; işte F ikret’in daima büyük, daima asil ka­ lacak tarafı!

Fikret hakkında pek çok şeyler söylenebilir: Büyük şairdi, değildi; büyük san’attkârdı; değildi; gibi bir­ birinin zıddı fikirler her vakit için mü nakaşa edilebilir. F ak at onun münaka şa götürmiyen, güneş kadar parlak ve aydınlık bir tarafı vardır: Düşündüğü­ nü, inandığını pervasızca söyliyen ta­ rafı! Şark için bu, büyük -bir şeydi, bilhassa o zamanda!

Bu büyük insan” m bu büyük yurdseverin hatırasını sevgi ve saygı ile anmalıyız!

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Baskı sırasında hücrelerin kesme kuvvetine maruz kalmasına rağmen, basılan retina ganglion hücrelerinin (optik sinir hücreleri) ve gliyal hücrelerin normal hücreler

Her yönüyle kırılma konusuna da büyük bir derinlik kazandırdığı anlaşılan İbn el-Heysem, geliş açılarının kırılma açılarıyla olan bağıntıla- rının,

Eğer bir şiir mırıldanmak gelse içinden, hep dudaklara sarılan söz­ cükler, esasında dizeler neler olur.. O konu, insanı ve hele şairi bes­ leyen evrensel

Diğer ayı türleriyle karşılaştırıldıklarında panda- lar vücut ölçülerine göre daha küçük beyin, böbrek ve karaciğere sahiptir.. Bu görece küçük organlar daha az

Göz kapakları kapanırken geriye doğru giden göz kü- resi, göz kapakları açıldıktan sonra her zaman aynı nokta- ya geri dönmez.. Maus ve

baktığımızda, çoğunun gezegen benzeri uydulara sahip olduğunu görüyoruz. Bu uydulara ‘gezegen benzeri’ denilmesinin sebebi, sahip oldukları manyetik alan ve

ABD’de bilimsel çal›flmalara finansman sa¤layan Ulusal Bilim Vakf› (NSF), 2015 y›l›na kadar nanoteknoloji alan›- na 1 trilyon dolar destek sa¤layacak.. Nanoteknoloji,

Çalışmada, labo- ratuvarımızda izole edilen S.pneumoniae suşlarının çeşitli antibiyotiklere karşı direnç oranlarının belirlen- mesi amaçlanmıştır.. GEREÇ