• Sonuç bulunamadı

Başlık: İSLAMDAN ÖNCE ARAP YARIMADASINDA PUTPERESLİK VE YAYILIŞIYazar(lar):ATAY, HüseyinCilt: 6 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000384 Yayın Tarihi: 1957 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İSLAMDAN ÖNCE ARAP YARIMADASINDA PUTPERESLİK VE YAYILIŞIYazar(lar):ATAY, HüseyinCilt: 6 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000384 Yayın Tarihi: 1957 PDF"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSLAMDAN

ÖNCE

ARAP

YARıMADASıNDA

PUTPERESLİK

VE YAYILIŞI

HÜSEYİN ATAY H;z. Muhammed Arap Yanmıtdasında M. 570 yılında dünyaya gelmiş, kırk yaşına bastığında Allah tarafından kendisine vahy gönderilmeye baş-lanmış ve bu vahy altmış üç yaşında ölümüne kadar devam etmiştir. İslam Dini bu müddet içinde doğmuş, Arabistanı içi:ıe alacak kadar sahaya yayıl-mıştı. Bu esnada Aarap Yarımadasının dini durumunu gözden geçirme,den öncepekkısa bir şekilde dünya üzerindeki yerini ve önemini belirtelim.

Arap Yarımadası doğudan ıran körfezi, güneyden Hind Okyanusu, batıdan Kızıl Deniz ve kuzeyden Gazze şehri, Lut gölü, Fırat ve Basra kör-fezı hattıarasında kalan, üç tarafı su Ee çevrili vekaıra tarafı ile Asya ve Afrikaya bitişik olan dünya parçasına denir. 1

Bugün arap dendiği zaman Arabistan'da, Irak'ta, Suriye, Mısır, SU" dan ve Kuzey Afrika'da yaşayan insa:ılar, İslamdan önce arap dendiği za-man ise, coğrafi sınırını çizdiğimi,z Arap Yarımadasmda yaşıyan insanlar a'nlaşlır.2 Arapların İslamdan öncekiçağına cahiliye çağı ve insanlarına

cahiliye arapları de~ıiliT.Burada cahHiye kelimesinin manası, cehalet "bil-memek" olmayıp, din ve toplum hayatinın bazı sakat adet ve geleneklerini ifade eder. 3

Arapların yurdu olan arap. yarlınadası bir kum denizini andırır. Bu kum denizleri aşılmaz bi'rer kale ohip, etraftan gelecek istilaların kötü hücunilarından onları koruduğundan başa çıkamıyacaklarını kestirdik~ teri ordular önünden çekilip çöle sığınırlardı, düşman çölde ne onları kova~ lıyabmr ne de çölde yaşayabilir, susuzluktan yok olur giderdi. Böylece araplar, hürriyet ve s'2rbes-tiyealışmı~lardI. Soy ve asaletlerinin arıklığını korumak biricik amaçları olmuştu. 0,kendisine hakim olmak isteyene kin ve düşmanlık besler ve hiçbir boyunduruğa girmek istemezdL4

°

kendi'

emeğiyle geçirur' ve çalışkandi. Üzüntü ve sıkıntılara katlanmak mecbu-riyetinde olduğundan, sabırlı ve dayanıklı olup, en çok sevdiği şey de

hür-1) L. A. Sedilliot, Adil Zuaytır terc., Tarih'ul-Arab'il-am, I, s. 21, Mısır 1949; Hasan İbrahim Hasan, Tarih'ul-İslam'is-Siya:si ve'd-Dini ve's-Sekafi

ve'l-tç-tima£ I,S'. 19 - 22, Mısır 1948. 2) Tarih'ul-cArab'ıl-am, I, s. 23 - 24.

3) Curci Z,eydan, el-Arab kab'el-tslam, I, s. 31, Mısır 1908.

(2)

i~

L

sert ve İ:ıtikamcı idi.5 '

Araplar eski dünyanın doğu ve güney ticaret merkezinde .bulundukların-dan bütün komşu milletlerin küıtürleriyle münasebetleri vardı. Yerlerinin köprübaşf oluşu diğer milletlerle ticari muasebetlerde bulunmalarını sağ. lamıştı. Bu, onların düşünce ve kültür seviyelerinin yükselmelerbi kolay-laştırmış, ,dilleri olan arapça yazılmağa başlamadan önce,' saf, temiz bir dil haline gelmişti. G ATap Yarımadası ile Mısır arasm:da olan ticaretin M. Ö. 2743 senesinde başladığı söylenmektedir. Hind ile olan ticaret mü. nasebeti ise bu tarihten daha ye:ıi değildir. Pazarlar ve yılın mevsimleri tacirleri şehirden şehire gitmek ,zorunda bırakıTdı.7

Büyük devletler arasında ticari teması temin edip ticaret yollarını kô~ ruyan Arap Yarımadasının hududlarında kuruhıp ticaret münasebetleriyle kültür ve dini temasları sağ1ayan, İslamın doğuşuna kadar devam eden ve-ya azçok tesiri görülen devletıer şunladır :

Yeme::ıde M. Ö.150, M. S.525 tarihleri arasında yaşayan arap Himye'l' devleti fatih rolünü oynamış, komşu memleketlerle harbetmiş, Habeşlile-rinson istilasiyle ortadan kalkmıştı. 8 Yemen'iİı eskidünyanın ortasında

bulunması, onu tarihin bilinmeyen bir,zamanından beri eski dü:ıya millet-leri arasında ticaret işmillet-lerine vasıta kılmıştı. Mısır, Asur, Fenike ve diğer milletler Hind mahsullerine ve san'atlanna muhtaçtılar. Yemenliler bu ticaret eşyasını deniz ve kara yollarıyla Hindista:ı'dan o milletlere taşı-yorlardı. li

Filistin'in doğu güneyinden Akabe körfezine kadar uzanan YeTdeM.

Ö. 400 M. S. 106 tarihleri arasında arap olan Nabatlılar devietiyaşamış-tı. Doğu ile batı arasında yapılan ticaret onların kontrolü' altında ve Y'e-meıı'den Akdenize' kadar olan ticaret yolIa'l'1 ellerindeydl. Hürriyetlerine düşkündüler: Karşı koyamıyacakİarı dÜşmanın hücumundan korunmak için çöle sığınırlardı. 10

Tedmiir, Şam'ın 150 mil kadar kuzey doğusunda, ticaretle uğraşan bir ~x~hTinadıdır. Bu şehirde M.

.s.

106 - 272 tarihleri arasında yaşayan Tedmür devleti kurulmuştur. Şam ve Filistin'den Irak ve İran'a geçmek isteyen her yolcu ve tica'ret kervanı, istirahat etmek ve ko:ıaklamak için Tedmüre uğramak mecburiyetinde olduğu gibi, askeTi hareketler de bu-rada mola vermek zorunda idi.11Eski dünyada doğu ile batı arasında

ya-pılan ticaretin iki yolu vardı. BiriKızıl denizden İskenderiye Mısır yolu, diğeri de BaSTa körfezinden Şam çölünü aşarak Mısır'a giden yoldu. 12

6), Tarih'u!i-Arab'il-am, s. 31.

7) WiIl Durant, Kıssat'ul-Hadara, c. ıv, s. 11.

8) el-ArllibiKabl'el-İsHlm, I, s, 121 - 122; Tarih~ul-İsiam, el-Siyasi. I, s. 39; Dr. Neş'et çağatay ayn. esr. s. 13.

9) qhrci Zeydan, ayn. esr. I., s. 60; Neş'et çağatay, aynı. esr. s;48.

10) Curci Zeydart, ayn. esr. I. s. 68, 69, 76 - 77. Neş'et çağatay, ayn. esr. s. 37, 48. 11) Curci Zeydan, ayn. esr. s. 83, 87.

(3)

82

Şam dolaylarında kurulan, başlangıcında tarihçiler arası:ıda anlaş. mazlık görülen fakat İsrainı o'rdularİ tarafından M. 636 yılında ortadan kaldırılan Gassanlılar devleti a'rap devletlerinden biri olup Bizanslıhihn boyunduruğundaydı. 13

Kfıf'e dolaylarında kurulan, M. S. 268 - 633 yılları araseıda yaşayan İranlılara tabi bir devlet olan Hire de14 bir arap devleti id~.];;

Hicaz bölgesi ilk bakışta insanın dikkatini çekmektedir. Buna s'ebep iki önemli şehri "Mekke", "Medine" ihtiva etmesidir. Mekke pek eskiden beri mabed olarak bilinm~kte idi. Mekke kelimesinin hangi dilden olduğun-da ihtilM edilmiş, neticede Asur, Babil ve Sebe dillerinde köküne

rastlanıl-ması çok eski bir şehir olduğunu göstermeye kafi görülmüştür. 1'; Moekke,

Akdeniz sahili ile Yemen arasındakitica'ret yolu üstünde bir ticaret mer-kezi idi. Kabenin buradakurulmuşölması Mekke'nin ve havalisinin dihi bir bölge olmasına sebep olmuştu. 11

"Din"i tarif etmeden önce arapça olan bu kelimenin dilde kullanıldığı manaları gösterelimY Dilde' şu şekillerde kullanılmıştır : a) Doğrudan doğruya mef'ul aldığında : malik olmak, hükmetmek, idaTıe,etmek, yetl-rnek, hesaba çekmek, cezalandırmak gibi hakanlık şanından olan hususlar-da kullanılır. "Din gününün sahibi"Iiin buna göre manası "ceza ve hesap güniinün sahibi" demektir. b) Lam harfi vasıtasiyle mef'ul aldığında:itaat etmek, boyun eğmelk, ibadet etmek manalarına gelir. Görüldüğü gibi bu birincinii! lazımı ve sonucudur. c) "be" hadi vasıtasiyle mef'ul aldığıza-man ; yi~e din edinmek, itikad etm~k,adet ve itiyad edinmek demektir. Bu:ıIara '.göre din, mezhep, iş, inanç' olarak insanın takibettiği yololur

Bu üç kullanılışın özeti, biri diğerine tazım eden ve boyun eğen iki taraf arasındaki münasebeti gösterii'. Tazim,eden tarafı vasıflandı,fdığın-da, boyUn eğmek, boyun: bükmek m~nasına, tazim olmian tarafı vasıflan7 dırdığında emretmek, hakim olmak, 'hükmetmek, ilzam etmek ma~aların~ da, İki tarafı birden ilgilendirmcsi düşünüldüğü zaman, aradaki münase. beti düzenleyen kanun manasına gelir. Kök manası "boyun eğmek" olan bu kelime birinci kullanışında boyun eğdirmeyi. İkbcisinde. boyun eğme mecburiyetini, üçüncüde ise boyun eğmenin dayandığı -esası "ka-nun "u göstermektedir. 19 Din de Allah ile insan arasındaki mühasebeti

gösteren ka~undur.

13) Curci Zeydan, aynı, esr, s, 184; W, Durant, ayn, esr, IV., s, 10; Hasa,ıı İbra'-him H;asa'n,ayn, esl1.I. s. 50.

14) W. Durant, ayn. esr. I. s.224; Neş'et çağatay, s. 60; Hasan İbrahim Hasan. ayn. esr. I" s. 46.

15) Curci Zeydan, ayn. esr. I. s. 197.

16) Neş'et çağatay, ayn. esr. s. 70; Curci Zeydan, ayn. esr. I. s.224; U. A. Sedil-liot, ayn. esr., s.25; P. Hitti, ayn'."esr., I .. s..144 - 5.

(4)

.J-" Kelimenin kök manası işi t:;ı.mamiylehalletmiş durumda değildir, çün. kü herboyun eğmeye ilim diliride dindarlıkdenmez. Mağlubuh ga1ibe bo" yuh eğmesi, çocuğun babasına itaat etmesi, memurun amire hÜr'ill'etgös. termesİ dinden başka şeylerdir. O halde dini davranışları diğerlerinde~ı na" 8ılayırmalıdır? Bu soruya cevap verebilmekiçin her millette diniV2

dav-ranışIarını teker teker incelemek gerekir. Bu şimdilik imkansızdır. Fakat bu hususta seçkin birkaç söz sahibinin dinde1ı ilmi olarak ne anladıİdaırına göz atalım.

İslam 'bilginleri arasında dinin en çok yaygın olan tarifi şudur: "Din, a}{lıselim sahiplerinin kendi ihtiyarlarıy:a bu dünyada doğruluğa, "sala. ha", öteki dünyada kurtuluşa götüren, Allah tarafından konan bi'r kanun-dur." Kant'a göre "din, vazifelerin ilahi emre dayandığını hissetmek"tir~ Max Müller'e' göre "din, tasavvuru mümkÜn olmaya:ı şeyi tasavvur 'etme-ye, ifade edilmeyen şeyi ifadeyeuğraşmaktır ki, sonsuzluğu arzu, Allah sevgisi", Michel Mayer'e göre, "din, Allaha karşı, insanlara karşı ve ken-dimize karşı yapıhnası icabeden öğütler ve inançların tümü"dür. Kur'an "l.slamdan başka bİr din isteyen" demekle dini daha geniş a:ılamda almış, onu yalnız'semavi din~ere mahsur kılmamış, İs1,lariıdanbaşka, hurafata,

vıchme ve hayah~' dayanan putperestlik, hayvanlara, , bitkilere, yıldızlara, cin ve meleklere tapmayı emreden dinlerede din demiştir. 20 Böylece

Kur'ari dinleri ikiye ayırmış oluyor. Hak din ola:ı.İs'am Dini,hatıl din olan diğeır bütün dinler.

Dindarın n,h durumunu incelediğimiz zaman iki farklı hususu görü. yoruz. Dini itaatı dinle ilgisi olmayan diğer itaattan ayırmak gerekmek-tediı'. Dindar dini tak dis eder, ona boyun eğ'er, onu saygı gösteırdiği dığer şeylerde:ı üstün tutar ve onlardan ayırır. İnsan, şeref, ır:z, namus, hurıri-yet ve buna benzer insani manalara saygı gösterir, onlaTı takdis eder, fakat, dindarm takdis 'ettiği şey bu gibi sırf zihni manalardeğildir. O, zih-nin çerçevesi dışmda bir gerçeği takdis eder. Zihin onu ancak kendi kendi-ne var olan müstakil bir zat olarak ifade eder. İşte dih konusu böylece başlangıçta başka kutsal sayılan şeylerden konu bakımından ayrılır. Son-ra din, ulu orta bir zatı kutsallaştırmaz, kutsal~aştırdığı zatın başkasında bulunmayan kendisine mahsus sıfatları vardır. Bunca değişikliğine rağ-men dini akide gayba, tabiat ötesi:ıe inanmakla diğer her şeyden ikinci bir vasıfla ayrılır. 21 Herhangibir din ne kadar sapık ve hurafi olursa ol-sun, his aleminde durakalmamİş, gördüğü maddeyi bizzat tanrı '2dinme-miştir, Putperestlerdfn hiçbirisinin gerçek hedefi elle dokunduğu heykel-ler olmamış, hıeykelci~yüceltilme ve saygı gösterilmeye değer bir nesne" nin bulunduğuna inabmıştır. İnsanların putlara tapmaları, görünmeyen bir ku.dretin onla.'rasindiğine veya anlaşılmayanbir sırrın sembolü olduk-İarına iİnan etmeleri,ne dayanır. 22

İnsanlığın ilk dininin ne olduğunda doğuda ve batıda bilginler arasında çeşitli ve değişik nazariyeler ileri sürülmüştür. Bunlar birbirine zıt iki

20) aynı eser, s, 29,

21) s, 33.

(5)

84

kutupda özetlenebilir. Biri tekamüIcüler diğeri,doğuştaııcılar. Bu iki mez-hep, sonuçları değişik olmasına rağmen ikinoktııda anlaşmış gibidirler ..tık insanın hakiki inancını tasavvur etmek, geçmiş ve medeniyetten geri kal-mış milletlerde araştırma yapmak Üpere bir meJod takip etmekle olur. Me-s€l~nin. bu şekle sokularak ona çözüm çaresi aramak biTbiriyle ilgili iki yanlışı ihtiva etmektedir. Gaye bakımından yahıışın menşei, akidenin aslı. m tayin etmek için ilk zamanlar nasıl zuhur ettiğine dayanmasıdır. Çünkü, ilim kendi sınırı dışına çıkan insanlığın ilk devri ile uğraşmayı sal;ahiyetin. den saymamakta, bütün din tarihçileri taş devri ve ondan önceki devirlerin dinlerbi bildirecek hiçbir eser olmadığını itiraf etmektedirler. Bunda söz söylemek karanlığa taş atmak ve gaipten haber vermektiır. Diğer ya,nhş, meqeniyetten geri kalmış milletlerin dinleri ile ilk insanın dinini bulmaya dayanan istidlal metodunu takip etmektir. Çünkü bu metod bu mm2tlerin şimdiye kadar devam eden durumlarının başla'h'gıçta da aym olduğu fa raziyesine dayanıyoT. Bu faraziyeyi d'cstekliyecek hiçbir delil olmadığı gibi; eskiçağ araştırıcılarının birleştiği ve tarihin gösterdiğigerçek, mil. letlerin şimdiki durumlarına nazaran paTlak medeniyetlerden sonra du. rakl~ma ve gerileme devirleri geçirdiklerini ortaya koymaktadır. Biribi. i

ri ~şinden gelen bunca devirlerin başlangıcını kestirmek zordur. Din hak. kinda da aynı şey söylenebilir. Eski hurafeler dirilerin başlangıcı olabildi. ği~ibi, doğru bir din de olabilir. Harplerin yıktığı, içtimai afetlerin yol'-duğti. milletler deccal ve sahtekarların sözlerini kabul etmeye çok meyyal-dirler.23

.İlk insanın dinin ne olduğunu çöz;meye çalışanların tuttukları yol yu-kar4a özetlediğimiz yoldur. Bu şekilde verilecek olan hükmün, ne kadar gerçek olabileceğini herkes kestirebilir. Tek&müIcüIer, dinin hurafe ve putperestlikle başladığını insan ilerledikçe dinin de ilerlediğini ve sonunda tevIiide ulaştığını, tek Allaha inanma çok yeni olup sami milletleriyle or. taya. çıktığını savunmaktadırlar.24 Bu görüşün aksaklıklarından biri, ruhl

his.v.e maharetleri beden kudretlerine ve tecrübeye benzetmesidir. İnsanın bünyesi zayıflıktan kuvvete yükselmiş, akli inkışafında da cehaletten ilme geçmiş, salim inanca ancak birçok zahmet ve zorluklardan sonra ulaş-mış olduğu iddiasıdır. 25 Ruhi kuvvetlerin bedeni kuvvetlerle eşit ohirak

daimj surette bir insanda yaşadığını ileri sürmek maddi tekamüIün ruhi tekamüI ile beraber gittiğini savunmakdır ki gerçeğe aykırı düşmekte-dir. tık insanın geçim meşgalesi olmadığından veya çok daha az olduğundan düşüiımeye daha çok vakit bulmuş, ruhiduygularını geliştirmiş olmaz ,İnı? Bunun doğrusunu bulmak için tarihten önceki dinleri fen ve san 'atlara kı~ yas ederek öğrenmek olmayıp tarihin başlangıcından bugüne kadar bilinen dinlerin gidişatıuı incelemekle olur. Bu dinlerin hepsi teker teker ince-lendikten sonra her birinin saf bir tevhid inancı ile başlandığına, zaman-la batıl ve hurafelerle karıstığı sonucuna varılmıstır. Dindeki tekamulü fen ve san'attaki tekamme 'kıyas edenlerin öne sü~ecekleri delil, nasıi ki fen ve san'at ilkönce basit ve sade başlamışsa din de ilkönce basit ve sade

(6)

olarak başlamış, aslından uzaklaştıkça 'karışık fikirleri ihtiva ederek çok tanrıcılık doğmuş olduğu delilidir. 20 Tek tanrıcılık basit, çok tanrıcılık

mürekkepttir. Tekamülcülerin dayandıkları şeyin bir esası olmadığı, ileri süı;dükleri faraziyelerin karşı tarafa daha çok yaradığı ortaya çıkmakta-dır. Doğuştancılar, tekamülcüle;in nazariyelerini daha ilmi yollardan çü-rütmektedirler. Bunlar, Büyük Yaratan inancının eski ve yeni bütün mil. leUerde mevcut olduğunu isbat etmektedirler. Putperestlik sonradan arız olan parazit bir hastalıktır.

Tevhidin doğuştan oluşunu ileri sürenler,. beşer tarihçileri, insan oğ. lunu inceleyenlerle psikoloğlarqır. Bunlar, Avustralya, Afrika ve Ame-rika'da yaşayan iptidai kabilelerde yapmış oldukları araştırmalarda bu iptfdai insanların ulıi tanrı ya inandıklarını görmüşlerdir. Vardıkları so-nuç. beşeriyetin en eski cinsi sayılan insanda bile "Yüce Tanrı" inancının bulunduğudur. '27 Zaten tekamül,cülerin nazariyesini canlı ve ilmi bir su-rette tatbik ettiğimizde Tanrı inancının tek'ten çokluğa kaydığı görülür.2s

ilmi yollar, ilk insanın dinini açiklamasına dair açık ve ikna edicideliller gostermekten aciz kalmıştır. Semavi kitaplara baş vurulduğunda ilk insa-nındininin yalnızyaradılışa dayanarak dürüst ve sağlarm bir tanrı inan-' cını ileri sürenleri desteklemekle kalmaz, zamana bağlı tekamüle de y~r vererek insanların dürüst bir şekilde doğru yolda yaşamağa başladıkla\. tım 2G sapıklık ve çekişmenin sonradan arız olduğunu 30 bunun da çevre tesiri ve her neslin' yenilere kendi inancınıtelkin etmesiyle 31 devam

etti-ğini söylemektedir. Semavi kitaplar, ilk insanın topluluğun icabettirdiği sevki tabiilerine bırakılmadıklarında, ilk günden beri vahyin ona yolgös-terdi~'inde birleşirler. 32

Kur'anı Kerimde ilk insanın ilk dini ttıvhid olduğuna dair bazı ay~t-lerde işaretler vardır. "Peygamber göp.dermedikçe' cezala~dırniayız. 33

"Biz inzar edici ve müjdeleyici elçiler gönderdik ki insanların Allaha~ar-şı bir özürleri kalmasın", 34"insan kendinin baAllaha~ar-şıboş bırakıldığını mı zan-nediyor",35 "biz o insana doğru ve eğri iki yolu gösterdik." 30 Buna

ben-zer birçok ayetlerden şunu öğreniyoruz :Cenabı Hak, insanın sorumlu olduğunu ve bu sorumluluğun h'angi esas ve ve kanuna göre yapilacağını, ona kendi katından peygaımberler gönderdiğini, buna sebep de insanı he-sabaçektiği zaman, ya rabbi, buııları bize öğretecek kimse yoktu, senin böyle kanunların olduğunu nereden bilelim demelerini önlemek istediğini açıklıyor. Biz ilk insana, insan adını verdikçe onun bu ayetlere muhatap

2(;) 27)

28)

s. 106.

s.102 _ 103, 107; Abbas Mahmud Akkad, Allah, s. 22 - 30, Mıs.ir,.

s. 106; C€vad Ali, Tarih'ul-Arıı,b Kabl'e.ı-ts!am, V., s. 53, 76, Bağd, 1955.

29) Rum suresi 30. 30) Bakara 213; Yunus 19.

31) Her doğan fıtrat üzere doğar ....hadisi şerifi. 32) Muhammed Abdullah, ayn. eser, s. 108. 33) tsra 15.

34) Nisa 16~. 35) Kıyamet 36.

(7)

86

olduğunu görüyoruz. O halde Cenabı Hak ilk insana doğru yolu gösterdr, ona vahy indirdi, o, Allahın bildirdiği dinden~i. Yinekur'an bize "Allah katında muteber dinin İslam" olduğunu bildiriyor. s'Bu, bütün peygam-ber'lerin insanlığa öğrettikleri dindir. Bundan dolayıiık insanın dini de Is~am ,dinidir. ,Yalnız" İslam denilince bu ,.gün yeryüzünde bulunan Hz. Mliammed'in bütün teferruatiyle tebliğ ettiği din olduğu anlaşılmamalı-dıf. Şimdiki İslam dini ilk İslam dininin son tekamül şeklidir. İlk İslam di-nın ana vasfı ve özü,tekAllaha ve ahirete inarlımaktır. Diğer hususlar ip-tidai insanın kabiliyetine göredir. Kabiliyetleri tekamül ettikçe, ,dinde de onıaıı: karşilayan hükümlerde tekamül olm~ştur.' O halde ilk insan ilk mııslüman, ilk tek tanrıya inanan olduğu açık ve bellidir.

Insanların özürlerinin önüne geçmek için peygamberler gönderdim, o insana doğru yolu gösterdim diyen ayetleri tevil ederek ilk insandan şu:kadar nesil veya yıl sonra vahyin geldiğini söylemek,ayetlerin mana-sıI1;ıkısar ve ondan önceki insanlara şamilolmayacağından. itirazlarının önune geçilmemiş olur. İlk insan, ister tek; ister çok olsun, ilk muvahhid-diı\ bütün peygamberlere hitaben "sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir" HH

denmiştir. "İnsanlar tek milletten başka bir şey değilken sonra ihtilafa düştüler", HO "İnsanlar tek bir ümmetti, Allah müjdeci, haberci olan

pey-gamberler gönderdi ve onlara insanların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hü~üm vermek için hak kitaplar verdi, halbuki kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerine karşı olan ihtinıs ve hasedden ötürü ihtilaf edenler kendilerine kitap verilenlerdir."40 Müfessirler bu son ayetteki üm-metin tayininde ihtilaf etmişlerdir. İhtilaflarına yegane sebep; ayetikeri-mehinveciz olup, antdan bir cümleciğin hazfedilipedilmediğine istinal et-mektedir. Bazı müfessirler böyle bir hazfıkabul' etmE'ımektedirler.lJ

Kui-:anı Kedmin ayetleri biribirini tefsir eder kaidesf bütün ali~lerce ka-bur edildiğine göre, Yunus suresinin 19 uncu. ayeti böyle bir hazfı izaha kafidir. Hazf olmadığı takdirde, doğru yoldıi olan bİr ümmetin Peygam-ber: gönderdikten sonra ihtilafa düştüğü anlaşılmakta, bu ise çelişik gö-rülmektedir. 4" Alimler bu meseleyi bu ayetinçerçevesi içinde hal

etme-ye \ığraşmışlar, bir kısmına işaret ,ettiğimiz ayetleriele almadıklarından, tek; ummet'ten maksadın ne olduğunda ihtil&f etmişlerdi. Kimi şirk üzre olduğunu iddia ediyorsa da, dayandıkları deliller kendilerini dest~kleniek-ten, uzaktır. Kimi de tevhid üzre olan ümmet olduğunu savunmuştur, ye-ni Ümi araştırmalar ve Kur'an bunları desteklemektedir. 43

Araplara gelince, yukarda ilk insanın ilk dininin tevhid olduğunu gör-dük. Buna. göre, elbette ki arapların da ilk dini tevhid dinidir. Her mil-lette olduğu gibi arapların da düştükleri felaketler dinlerine tesir etmiş,

37) Al-i İmran 19.

::ı8) Mu'mi'l111n23,

a9) Yunus 19.

(8)

i:

böylece dinlerinin safiyeti bozulmuş, içine birçok batıl inançlar girmişti. Tabiifelaketler önünde aciz kalan insan, bazan hemcinsinden, bazen hay-.vahdan,.agaçtan ve'hatta~aştan yardım ümidetme seviyesine düşmüştü.

Bugünbuna çok canlıörnekler vermekmümkündür. İslam dininin ana ki-. tabıki-. Kur'an'm Allah kelan:ıı olduğuna inananlar bile ellerinde olan o

k,i-.tabın yolundan 'saparak örülerden, türbelerden, büyücülerden fayda um-maları apaçıkbir. yoldan ',saptıklarını göstermez mi? İlk çağlarda din esaslarını gösteren kitapların yazılış ve yayınlanmasının zorluğu karşı-sında herhangi bir fikrinhüviyetini muhafaza ederek devamına imkan yoktu. İnsanların kolundan tutup onları doğru yola götürmek üzre Allah zaman zaman peygamberler gönderdi. Arap Yarımadasından da birçqk peygamberlergelip geçmişti. Birçoklarının gönderildiği milletler yıkılıp gitmiş, onlar hakkında p~k az bilgi kalmıştır. Bunlar içinde' soyu deva~ 'edegelenlerden brri Hz. İ?rahim'di. Oğlu İsmail'i Mekke'de yerleştirmiş ve o, orada bulunan Curhum arapları ile akraba olarak çoğalmışi:i.

Hz. İbrahim peygamberolduğu gibi oğlu İsmail de peygamberdi. Hepşi .tevhid dinini tebliğ etmişlerdi. Bu. böyle iken putperestliğin arabistan

da

nasıl. yayıldığınıaçıklayan arapça kaynakların bu husustaki fikirleriiıi görelim:

Mekke'de oturan Hz: İbrahim'inoğlu İsmail'in zürriyeti çoğalınca Mekke onlara dar geldi, etrafa yayıldılar. Mek,ke'den uzaklaşan herkes y~. nına, Kabeye olan sevgi ve saygısından ötürü, bir taş alıp gidiyordu. Br~ müddet KabeyLtavaf etniek ve ona tazim etmekte devam ettiler. Uzun z~-man sonra yaptıkları ibadet şekillerini unutup, istediklerine, .yanlarırla aldıkları taşlara taparak';fIz. İbrahim'in dinini değiştirdiler. Böylece put-lara tapmağa başlamışl::),rdı.44

Tarih 'bugibi had.iselere zaman zaman sahne olur. Bugün bile buna benzeı" olayların doğru bir dinden cehalet yüzünden sapıklığa düşenlerI gözle görmek mümkündür. 'Putperestliği Arap Yarımada~ında yayanın Amr. h.' Luhay ölduğu "~söylenir. O şiddetli bir hastalığa yakalanmış, Şam'da bir kaplı ca olduğu kendisine söylenmiş, oraya gittiği takdirde iyi" leşeceğini habervermişle'rdi.Bunun üzerine kalkıp Şam'a gitti, kaplıcad::), iyileştikten sonr;a oradaki halkın putlara taptığıni. görunce, onlara, bu taptıklarını21, nedir, diye'"sormuştu. Onlar, biz bunlardan yağmur isteriz bize yağmur verirler, di).şınanlarııllıza karşı yardım isteriz bize yardım ederleı', cevabını verdiklf~i zaman AlInr onlardan bir put alarak getirip Kabeye dıkti.

4"

Değişik <;if:in-rivayetlerAmr.b. Luhay'in Arap Yarım ada-sına putu getirdiğinde~pirıeşmişlerdi .•rj Bununla beraber putlarıilk

ge-tirenin Huzeylb:Mudri~e:nİn olduğunu söyl~yen rivayet de' mevcuttur. 47 Rayale dayananbir riv~y~t de, şudur: İsaf adında bir' adam Na:ile adında

,bir 'ka.dmla K~be'nin içİnde günah işlemış, bu suçtan ötürü hemen taş

ke-44) Ebul Munzir Hi:;am b. Muhammed el-Kelbi, Kitab'ul-Esnam, s. 6; Ebu'l-Vel1ct

Muhamm~~ b. ,Abdullah, Ahbar'ul-Mekke, ,r. s. 67, ME'kke 1352.

45) EbulMurızir Hişam, aynıeser. ,s. 8.

46) Cevad Ali, ayn. eS11.V. s. 75.

47) Ebul Munzir Hişam, ayn, esr. s.. 9; Ebu'l-Velid, ayn. '3sr. r.s .. 76; E:ilU Muha!l'\.C

(9)

88

silmişlerdi. Halk, ibret olsun diye, birini Safa diğerini Merve tepeleri üze-rine dikmişlerdi. Zamanla ne oldıikları unutulduğundan insanlar' onlara saygı göstermeye ve !badet etmeye başlamışlardı. AInr b. Luhay daha sonraları onlardan bereket dilenmesini emretmiş, öncekilerin onlara tap-tıklarını ilave ederek onlara ibadet etmeyi kökleştirmişti. Nihayet Kusay b. Kilab Mekke'ye hakim olunca o iki putun birini zemzem kuyusunun, diğerini Kabe'nin bitişiğine nakledilmesiXıi emretmişti. Cahiliye devri,

in-sanları onlara tapar ve onlard~n bereketbeklerlerdi.48

Bu rivayetler putperestligin Arap Yarımadasında nasıl yayıldığını izah için kİminin hayal mahstiıü olup puta taptıktan sonra uydurmmuş hikaye oldukları açıktır. Kimi de beşer t~rihinde görülen olaylara

benz~-tilmiş görülmektedir. Gerçekte ise putperestliğin Arap Yarımadasında nasıl yayıldığını gösteren yazıtlar olmadığı gibi Kur'an da bu hususta

tafsilat vermemektedir. o" '

Arap Yarımadasında putperestliğin nasıl yayıldığını gördükten son-'ra arapların dini duygularını' gözden geçirirken ilk önce en ayrık

sıfatla-rmdan biri, hürriyet ve izzetinefs duygusu olduğu ortaya çıkmaktadır. Memleketlerinin istilaya uğramaması buna yardım etmişti. Onlar, kendi-leriniküçükdüşüren şeylerden sakınır, kolay boyun eğmezlerdi. Bunun için ne bir devletin otoritesini kabul eder ne de bir hakime itaat ederler-di. Her şeye maddi, gözüyle b~kar, çok kere dine meyletmezlerederler-di., Arabm hürriyetine olan bağlılığı ibadet dereceşinde kuvvetli olupkabilesiyl€ övünürdü. Dine önem vermediğini gösteren olaylar yanında ruh davra-nışınm incelenmesi de biziaynı kanaata ulaştırmaktadır. O bazan Kabe'-nin etrafında ve diğer kudsi yerlerde dikilen putlara tazimde titizliğini

gösterdiği halde en küçük ve bir hiç olan sebepler yüzünden tanrılarını in-kar eder, onlara tapmaktan vazgeçerdi.Gıda maddelerinden yapılan tan-rıları yemekte bir uygunsuzluk görmezdi. Hanife oğulları hurma helva-sından yaptİkları tanrılarını yediklerini" Temi,im kabilesinden biri şİire almış: Hanife, geçmişte bir açlık ve fakirlikten ötürü tanrİsını yedi, de-miş ve başka biri : Hanife oğulları şiddet ve açlık zamanında tanrılarını i

yediler. Tanrılarının cezalandırmasından ve hesaba çekmelerindenkork-madılar, manasındaki beyitleri söylemişti. 49 Kinane kabilesinden biri,

kabilenin Sa/d adı~daki putu' önüne gelirken, puta kesilen' kurbanların kanından develeri ürküp kaçtığında putu taşiadı ve "Allah senin tanrılı-ğını yere ba1ırsın, develerimi ürküttüri" demişti. 50 Başka bir diğerinin

babası öldürülmü;ş, Zu'l-Halasa adındaki puta gelip, yanında zar atmıştı. ,Zar arzusunun hilaiına çıktığı zaman "Ey beceriksiz Zul Halase, benim

gibi olsan ve babanda öldürülmüş olsa,aUşniandan intikam almayı yalan yere men .etmezdin" sözünü şiire almıştı.5I Gene biri putuna yemek

geti-rirken bir tilkinin' putun başına pislediğini görmüş, kızarak putu

kırdık-48) Ebu'I-Velid, ayn. esr. r. s. 67, 70; EbuI M!unzir Hişam, ayn. esr. s. 9.

(10)

tan sonra şu manadaki şiiri söylemişti : "Başına tilkinin pislediği bir tan-rı mı? Tilkilerin üzerlerine pisledikleri tantan-rılar hakir ve zelil olmuştur." 52

Tanrılarına karşı bu kadar saygısız davranan insanların ruh duru'~-la.rım incelediğimizde hürriyet ve başkasına boyun eğmemezliğin tesiriiıi görürüz. Serbest dolaşan, hiçbir kanun ve nizama uymağa alışmamiş, arzusu hiçbir zaman engele uğramamıs bir insanın nazarında'.~ kendind~n-~. aciz gördüğü ve istediğini veremiyen bir tanrı elbette kıymetsizdir.

Ruhi

ve akli bakımdan geri k~ımış, hatta savaşlarda yenillmiş memleketi çi;~-nenmiş olup da buçöküntuyü telafi edecek bir kültüre sahip olmayan mil-letler enerjik ve hür bir ruhtan mahrum olduklarından herşeye çabuk bo-yun eğerler. Din de böyle,.bir zamanda hurafelerledolmağa başlar. Zayif ve iradesiz bir rUha sahip;olan halk herkesten yardım umar, dedelerin}n ı'uhlarına veya J:)üyük ve~Aııah katında kıymetli sandıkları kimselere, eğer ölmüşlerse kabirleril}~ sığınmağa başlarlar. Bu, uzun müddet deva:iiı ettiği zaman, hakkı babldan ayırmak için dinin asıl kitabı elde yoks'a, putperestliğin yayılmasıpa bir engel bulunmaz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Birinci Dünya Savaşı'nda îngilterenin altın para sistemini terk etmesi, özellikle 1931 de İngiliz parasının nihaî olarak altın esasından ayrılması Sterlin'in

Medeni Kanundan sonra çıkan Cemiyetler Kanunu ise dernek­ leri kazanç paylaşmaktan başka bir amaçla kurulan tüzel kişiler olarak tarif eder ki, bu kanun, Medeni Kanundaki

Şu kadar var ki, anayasal nitelik taşıyan anayasalar ancak cumhuriyetçi siyasî partiler tarafından, yani sol partiler ta­ rafından ileri sürülmüş müessesevi yapılar

Batı Almanya'daki Türk işçilerine uygulanan ilginç ve pek yararlı gözüken bir ankette, oradaki işçilerimizin yaş dağı­ lımında 23 yaş ile 32 yaş arasında belirli

Burada göze çarpan bir yandan kültürün parçalanması (zira etnologlar her grubun kendine ait kültürü olduğunu ortaya koy­ muşlardır), diğer yandan, bu yeni, kütlelere

selerin tembeller yatağı haline gelmesi, vakıf gelirlerinin tahsis key­ fiyetleri unutularak Devlet ricaline intikal ettirilmeleri haklı ten­ kitlere sebep olmuştur. Yeni bir hukuk

Yargıtay kararları (Prof. Osman Fazıl Berki): Hacir dâvasının Türkiye'de görül­ mekte olan boşanma dâvasına müteferri olması itibariyle Türk mahkemesinde

Birinci Dünya Savaşı, kaynağı ve mahiyeti itibariyle millî menfaat­ lerin mevcut karşılıklı politik - ideolojik bağlara üstün geldiği ge­ leneksel anlamda bir millî