Yaşar Kemal
f tİnsanlığın Hikayesinin Filmi"
ANNES’de gösterilen filmi hakkında Yaşar Kemal sorularımızı yanıtladı.
H.BAKIŞ- Romanda ne anlatılmak isteniyor?
KEMAL- Roman, Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, ölmez Otu’ndan oluş muş bir üçlüdür. Niye Ortadirek'ten film yapmaya başlamadık? Niçin İkincisini yaptık? Üçüncüsünü yapacak mıyız, ya pamayacak mıyız, diye düşünülebilir. Oysa bütün bu romanların her birisi ayn bir romandır. Birincisi okunmadan İkincisi okunabilir. Birincisi ve İkincisi okunma dan da üçüncüsü okunabilir. Bağımsızdır bu romanlar ama birbirlerini tamamlar gene de.
- Romanda anlatılan konu nedir?
- Yer Demir Gök Bakır’m özü şu. Sıkışmış bir topluluk ne yapar? Başım taştan taşa mı vurur? Bir şey yapması lazımdır. Ben Ortadirek’i şöyle anlattım. Ortadirek insanlığın şimdiye kadar (adı da ondan Ortadirek) başından geçen macera ların bir özetidir. Çok zor olmuş insan hayatı. “Yer Demir Gök Bakır”, insana yer demir gök bakır olması, yani dolu bardağa bir damla düşmesi ve bardağın taşmasıdır. Yer Demir Gök Bakır’m anlamı şu: Sonsuz bir umutsuzluk. Ne yerden biter ne gökten yağar. Ve onun ortasında kalmış insan soyu.
- Neden bu kitabınızın filme alınmasını istediniz de başkalarının değil?
- Bu romanın bugünkü dünyamızla ne ilgisi var onu anlatayım. Bu, insanoğlu nun mit yaratması, düş yaratması, evliya yaratmasıdır. Diyelim ki diktatör yarat ması. Yani bir romandır bu. Bu romanda sıkışmış toplum, yani dolu bardağa bir damlarım düşmesi, insanlara yer demir gök bakır olmasıdır konusu. Bunlar bir evliya yaratıyorlar. Gariban bir adamı tutup (elbette bu adam toplum içinde bir takım özellikleri olan bir adam; Taşbaş- oğlu) zorla evliya yapıyorlar. Bir türlü evliya olmak istemiyor, çünkü korkuyor. Evliya ilan edilmiş kişilerin hepsinin başma tarih boyunca büyük işler gelmiş tir. Hele cumhuriyet hükümetinde çok büyük işler gelmiştir.
- Bu onun hikayesi mi?
- Evet. Bu bir topluluğun mit yaratıp evliya yaratıp ona sığınmasının hikavesi- dir. Ve bu, insanlığın hikayesi, bence.
- Tabii, her romanında olduğu gibi, insanlığın hikayesi. Ama neden bunu seç tiniz?
- Ama bu güncel bir hikaye. Çağı mızda da insanlar, bugün de insanlar çok sıkışmış durumda. Ve boyuna mit yaratı yorlar. Yüzyıllar boyunca da insanoğlu mit yaratmıştır. Sıkıştığı an, doyumsuz- luklan olduğu, doyumsuzluklan sürüp
gittiği sürece de insanlar mutlaka kendi lerine bir dünya yaratıp o dünyaya sığı nacaklar. O mit dünyasıdır. Diktatör dünyasıdır. Bugün, çağımız da epeyce sıkışmış bir durumda. Ve boyuna böyle mitler yaratılıyor. Asya'dan Afrika'ya kadar, Afrika'dan bilmem Avusturalya’ya kadar, Amerika’ya kadar mitler yaratılı yor. Bundan dolayı bütün insanlığı ilgi lendirir gibime geliyor.
- Filmi kimlerle yaptınız? Nasıl bir çalışma yaptınız?
- Zülfü Livaneli, yıllarca filmlerle uğraşmış bir arkadaşımız. Ama müzikçi. Ama hikayeci, romancı. Romanlarım kimse bilmiyor ama hikayelerini ben biliyorum. Bir de kitabı çıktı. Filmlerle de çok uğraşıyordu. Sanıyorum 17 kadar film müziği yaptı. Ve bunların miksajlannı da yaptı. Miksaj bir çeşit montaj gibidir. Bu konuda çalışmaları var. Zülfü’nün düşün celeri benim edebiyatıma çok yakın. Benim edebiyatımı belki de benden daha
Yaşar Kemal
iyi tanıyan bin insan Zülfü. Biz hem arkadaşız hem de ben onun müziğine, ne kadar yakınsam o da benim edebiyatıma o kadar yakın. “Bir film yapalım” diye düşündük. Ve Yer Demir Gök Bakır’ı seçtik. îkibuçuk-üç sene önce Zülfü senaryoya başladı. Getirdi bana senaryo yu. Senaryoda hiçbir katkım olmadı. Katkım olmasını da istemedim. Çünkü bir romancı eserinin bir parçasının atılmasına razı olamaz. Halbuki film ayndır, roman ayndır. Ve getirdiği zaman hiç karış madım. öyle bir senaryo çıkmıştı ki, “Bu senaryodan çok iyi film olur Zülfü” dedim. Almanya'ya gitti. Wim Wenders’i buldu. Onun ortaklığını sağladı. Başka ortaklık da buldu. Biz de burada bir miktar para bulduk. Böylelikle bu film gerçekleşti.
- Wim Wenders önemli bir yönet men...
- Evet iki sene önce Paris-Teksas fil miyle Cannes’da Altın Palmiye aldı. Bugün Almanya’nın, özellikle de Amerika’ da önemli film yapımcılarından biri. Hem de dünyamn önemli yönetmenlerinden biri şu anda.
- W enders’in filme katkısı ne oldu?
- Para buldu bize. Kendi şirketi aracılığıyla bize 600 bin mark buldu. 200 bin mark da Alman Televizyonu WDR
verdi. 200 bin mark kadar da şimdi buluyoruz. Onia filmi bitiriyoruz. 500 milyon Türk lirasına çıktı bu film. Yahut 600 milyon, çok hesap bilmem.
- Ne zaman bitti?
- 27 Şubat’ta bitti film. Erzincan’ın bir köyünde 38 günde çekimi bitti. 5 milyon marklık malzeme geldi. Ne demek 5 milyon marklık malzeme? Raylar, dört tane kamera. O kadar alet geldi ki şaşırıyor insan. Bizim Türkiye’de böyle film çekilmiyor. Bir kavak boyu yukarı giden aletler. Oradan kamerayla çekim yapmak için. Şaşılacak şeyler. Alınanlar dan 14 tane teknik adam geldi. Ve meşhur Jürgen Jürges geldi ki, bu da dünyaca ünlü bir kameraman. Cannes’da Altın Kamera almış. Fassbinder'in (Almanların büyük resijörü, geçenlerde öldü) kameramanı
- Oynayanlar?
- Sesli film olduğu için oynayanları, tiyatrodan almak zorunda kaldık. Çünkü sinema aktörleri ya da aktristleri ezber lemiyorlar. Hep dublajla çalışıyorlar. Sanıyorum ki Türkiye’de çekilen ikinci sesli film bu. Sesli çekileceği için, gerçek ten benim çok hayran olduğum bir aktrist vardı Türkiye'de. Gençliğimden beri izle rim tiyatrolarını ama hiç tanımadım, yüzünü görmedim. Yani tiyatro sahnesi nin dışında. Benim için çok büyük aktristi bu; Macide Tanır. Kadın başrolü ' o oynuyor. Meryemce’yi oynadı. İkincisi Taşbaşoğlu idi. Gene tiyatrodan bulmak zorundaydık. Rutkay Aziz oynadı. Ben filmi görmedim. Görenler gerçekten bu iki sanatçının büyük başarı sağladığını söyle diler.
- Ondan sonra nasıl bir aşama geçirdi
film?
- Film Berlin’e gitti 21 bin metre film çekilmişti. Ancak üç bin metresi kullanıldı bunun, işte öylesine bir çalışma. İkincisi bu film çekilirken altı bölümlük bir de televizyon için çektik. Zülfü Livaneli Ber lin’de montajını yaptı. Müzik kondu. Ondan sonra İngilizce, Fransızca alt yazılar yazıldı. Cannes’a filmi gönderdik. Cannes’da gösterilmesi benim için çok sevindirci bir şey. Bu ne yarışmadır ne de j benzeri bir şeydir. Ama büyük ustaların ı eserlerinin gösterildiği bir yerdir Cannes. | Visconti’nin gösterildiği Büyük sinemada I gösterildi, özellikle ustaların filmlerini
i seçiyorlar. Ve bir ilk filme de böyle bir şey
| nasip olmaz gibi geliyor. Fellini’nin filmleri girmiştir. Antonioni’nin filmleri girmiştir. Joseph Losey’in filmleri, büyük ustalar hep bu Un Cerfain Regard’da gösterilmiştir. Bir Türk filminin buraya girmesi benim için Altın Palmiye almak kadar önemli.
- Cannes'dan sonra bir Moskova?
- Moskova’ya davet edildi film. Ne zaman gideriz bilmiyorum ama davet edildi ve teleks çektiler bize. “Davet ediyoruz sizin filminizi” diye, tki-üç gün önce cevap verdik. “Biz katılıyoruz” dedik.
25