Pazar
3 K a s ım 1996
SABAH
13
- Yaptım. 20 yıl terlikle gez dim, 250 gr. kıyma almadan ço cuklarıma yemekler pişirdim. En güzel yıllarımda kendimi kullandırtmadım. Oria buna araba, ev, mücevher aldırıp ba şarılı görünen hanfendilerin modeli değişiktir. Benim tek sermayem iki paket teksir ka ğıdı ve bir kalemdi. Bununla Türkiye’de para kazanmak çok zor. Buna rağmen başardım.
- Duyduğuma göre çevreni ze artık siyah beyaz giyeceği
nizi arz ve beyan etmişsiniz, çılgınlığı bırakm ışsınız. Ne oldu, Ateşle-Ba- rut’taki gibi ruhunuz bedeninize dar gelmiyor mu artık?
- Bu sene Amerika ve Avrupa’da si yah beyaz çok moda. Yalnız benim vü cudum çok güzel. Mini etek giydiğim zaman iştah uyandırıyor.
- 67 yaşınızda olmanıza rağmen mi?
- Evet. Göğüslerim de öyledir. Gös tereyim mi?
- Yok almayım.
- Ne var bunda? (Bluzunu açıyor, gö ğüsler fora)
- Bu şimdi çılgınlığı bırakmış hali niz mi?
‘Tarzımı değiştirdim ’
- Çılgınlığı bırakmadım, giyim tarzı mı değiştirdim. Yine şoförlere bağırıyo rum, kapıcıyı dövüyorum. Ben süper deli, ultrasonik süper radikalim. Şimdi kitabım çıkıyor benim 22 Kasım’da. Ne sir ve manzum karışık bir kitap.
- Ne anlatıyorsunuz?
- Serdar Ortaç’a aşık oldum. Duy- muşunuzdur.
- Evet. Soracaktım zaten.
- Oh. Sormayacaksın diye öyle üzü lüyordum ki. Onun için yazdım.
- Niye aşkınızı teşhir ediyorsunuz?
- Bu teşhir değil. 2000 yılı aşk modeli olarak topluma sunuyorum.
- Ama oğlan 26 yaşında.
- Ben de 26 yaşımdayım.
- Serdar Ortaç, “Delidir ne yapsa ye ridir” mi diyor bu işe? Yoksa bu da reklamın bir parçası mı?
- Benim de onun da reklama ihtiya cımız yok. Televizyonda ona soruldu bu, “Saygı duyarım ” dedi. Başka bir pop stara sorulsaydı şöyle diyebilirdi: “Yok ya, annem yaşında kadın!” Ser dar o kadar nazikti ki, “Yaşlı kadın” demedi “Orta yaşın üzerinde bir ha nım ” dedi. Hayatım da tanıdığım en mükemmel erkek.
- Bir araya geliyor musunuz?
- Hayır. Telefon bile etmem. Bu bana sadece yaşam sevinci veriyor. Zaten aşk
çözülmüş bir olay değildir ki.
- Erasmus, sizinle tanışsaydı Delili ğe Methiye’yi yeniden yazardı mıydı dersiniz?
‘Seviyorlar beni’
- Herhalde. Geçen akşam gece kulü bünden çıkıyorum, masaların yanın dan geçerken alkışlıyorlar beni. Semt pazarına gidiyorum, başörtülü kadın lar sarılıp sarılıp öpüyorlar. Her gece telefonlar geliyor, yalvarıyor erkekler.
- Müjde bir röportajında “Bir dö nem annem i öldürm e planları kur dum” diyordu.
- Çünkü çok katı nam us anlayışım vardır. Aman kendinizi elletmeyin de mişimdir.
- Anaları serbest aşkı savunurken, kızları bunu n asıl dikkate alabilir lerdi?
- Ben 25’ime kadar bakireydim. İnsan bilinçlendikten sonra tercihleri olabilir ama bir çocuk buluğ çağmdayken çok tehlikelidir. Şimdi aynı korumayı evde çalışan 4 çocuk için yapıyorum. İzin gü nünüzde istediğinizi yapın diyorum. Ama burada korkuyorum. Toplum sek se aç olduğu için. Bin yaşma gelmiş ka dına bile gece yüz tane telefon geliyor.
- Ama siz davet ediyorsunuz. Bunla rın sizi memnun etmesi lazım.
- Bütün bunlara rağmen ben 8 yıldır elime erkek eli değdirmedim.
- Siz mi değdirmediniz, değmek iste yen mi olmadı?
- Hayır bana çok değmek isteyen var. Anlayınca hemen uzaklaştırırım ya nımdan. Kimseyle cinsel ilişkim yok.
- Yok canım. Ali ile Veli, iki de on dan evveli, Recep, Şaban, Ramazan, bir de rahm etli baban. Ananız koca mı gördü?
- 25’imde evlendim. 4 gün adama beni elleme yaptım. 9 ay bakire dolaştım, Müjde bozdu kızlığımı doğumda. Seks gecelerim 100’ü geçmez. Yani cinsel doygunluğum hiç yok. Boşandıktan sonra 1 kişi girdi hayatıma. Böyle el ele tutmadan sonra öpüşmeye gelince kaç tım, mesela el tırnağına bakıyorum ada mın. Buradan buraya kaç milim. Bu mesafe kısaysa yok diyo rum. Kadınlığımı unut tum. Hatta bir gün tuva lete gittim elime kan bu laştı, çocukları dövdüm klozetin kapağı bir yeri mi kesti zannettim. Hal buki aybaşı olmuşum. Yani cinsel özgürlük fa lan hepsi oyundu.
- Öyle olsun. Söz yazar lığı biraz da duygu pa zarlamacılığı mıdır?
- Tabii. Ama ben söz ya zarı değil, büyük bir oza nım. Fakat 72 yılından beri şarkı sözü yazıyorum ama şiire 8 yaşımda baş ladım.
- Bugünlerde en çok hangi duygu satıyor?
- Şu ara cinayet duygu su çok satıyor. Açıyorsun televizyonu, kadının biri “Ya kendimi ya seni vu racağım” diyor. Kayahan ne diyor? “Seni versinler ellere bana kurşunlar.” Sıçtı! Ondan sonra aç ga
zeteleri çeşit çeşit cinayet. Karısı barış madı, vurdu, kesti. Cinayeti körükleye cek sözler bunlar. Şarkı sözlerinden korkmaya başladım. Hep tahrik var. Aşkta sevilmemeyi kabul etmeyen bir toplum. Seni seviyorum demek, sen be nim kölem ol demek, işte benim aşkım, 2000 yılının aşkı buna alternatif bir aşk. Ben seni seviyorum. Sen bunla ilgilene bilirsin de ilgilenemeyebilirsin de. Be nim aşkım aşk. Küllenmek yok.
- Karşılıksız aşk da marazi değil mi?
- Hayır. Her şey düşün sel hayatta. Bir illüzyonuz hepimiz. Böyle düşündü ğün zaman niye karşılık sız olsun? Nasıl ki yüzde yüz yaşadığımıza emin değiliz, benim bir adamı sevip onunla yaşadığımı düşünmem de karşılıksız değil. Zaten geriye hiçbir şey kalmıyor, yalnız dü şün kalıyor, gelecek ku şaklara miras. Bu yüzden eline kalemi alan insan çok önemli. Şarkılar top lumu sandığımızdan çok etkiliyor. Adam “Allah aş kına üstüme gelme alkol lüyüm sonra kötü üzerim. Al aşkını sok gözüne” di ye şarkı söylüyor. Olmaz.
- Öteki de sekse çağrı yapıyor. “Pan tolonunu çok sevdim çıkar onu bebe ğim” diyor.
Şarkılar ve insanlar
- Ama alkollüyüm, uyuşturucu aldım demek çok kötü. Gang pop var Ameri ka’da biliyorsun. Diyor ki delikten göz ledim, zenci kadın onun boğazını kesi yordu falan. Oralara gidersek vahim olur durum. “Seviş benimle, yatağıma gel” demek daha güzel, “Ya seni ya ken dimi vuracağım” demekten. İşte üni versiteli oğlan gitti vurdu kızı şakağın dan. Hiç istemediğin insan sana bin ke re “Seviş benimle” dese insan “acaba sevişsem mi” diye geçirir içinden. Ama bin kere “öldür” dediği zaman toplum psikolojisi öldürmeye gidiyor.
- Müzik bilginiz var mı?
- İlkokulda akordeon çalıyordum. Akademik müzik bilgim yok. Nota bil miyorum. Ama iyi bir matematikçiyim. Vuruşlara göre yazıyorum. Çok zor yani mühendislik, mimarlık gibi bir şey.
- Yazarken kimin okuyacağım hesa ba katar mısınız?
- Bir erkek okuyorsa ben o anda bir er kek oluyorum. Kimi gelir yeşil göz ister. Bütün kadın starlar gelir aman der ben adama yalvarmayayım ne olur şarkı öy le olsun ki adam bana yalvarsın. Müşte ri daima haklıdır.
- Bu şiirleri yazmak için neyle besle niyorsunuz?
- Bu bir sentez. İçinde klasik müzikler çalman, dopdolu bir kütüphanesi olan bir evde büyüdüm. Çok erken yaşlarım da Jean Jack Roussea’yu, Mesnevi’yi okudum. Tagore’u keşfettim. Onu sev dim.
- Demek “Sakin ol kalbim, bu koca ağaçlar birer duadır” diyen Tagore si zin de akrabamzdı.
- Gördün mü Tagore’da buluştuk. Şimdi bunlar yıllarca birikmiş damarla rımda. Etime kemiğime sinmiş. Kanım müzik vuruşları halinde akıyor artık. O
Nuriye
Akman
Deliliğe
methiye
Gözümüzü kan bürüdü1972 yılından beri
şarkılarıyla hayatımızı
renklendiren Aysel
Gürel, iki kız çocuğunu
yalnız başına
büyütmüş. Çok zor
günler yaşamış. Adının
önüne “Deli” lakabım
kendi koymuş.
Akademik müzik bilgisi
yok. Nota bilmiyor.
Vuruşlara göre yazıyor.
Ve şimdiki şarkılardan
korkuyor. Şarkı
sözlerindeki şiddet onu
ürkütüyor. O aşk ve
sevgiyi seviyor. Serdar
Ortaç’a vurgun.
- Giysileriniz, aşklarınız, davranışla rınızla itici bir imajınız var. Deli, çıl gın Aysel deniyor size. Acaba derinle rinizde bir başka Aysel de var mı; kırıl gan, şefkat arayan, gururlu. Varsa, bi linciniz neden bunun üstünü örttü de çılgınlığı ön plana çıkardı?
- Bu çılgın, deli sıfatlarını ismimin önüne kendim koydum. Çünkü kadına meta olarak bakılıyor. Elimde iki kız ço cuğuyla ancak deli sıfatını takınarak ve atmaca gibi topluma tırnaklarımı göste rerek savunmaya geçtim. Çok işe yara dı. iki tane belediye reisi dövdüm. Çün kü tiyatrocuyken, turnelere gideriz, ilk oyundan sonra otelinizin girişine rakı sofraları kurup kızları yataklarına davet ederler. Onun için deli taklitleri yaptım.
- Nam usunu, deli taklidi yapm a dan da koruyan bir sürü normal ka dın var ama.
‘Teslim olmadım’
- 30 yıl öncesini düşün. Belediye reisi, Şoförler Derneği Başka
nı, bilmem kim çifte ta banca ile geliyor. Kadın görmemiş. Hemşerim biz burada eşşeği bilmem ne yaparız diyor. Birçok ka dın o zaman teslim oldu mecburen.
- Ya delilik, ya teslimi yet. Başka yolu yok mu?
- Var. Turneye gitm e mek. Ama çok m ecbur dum çalışmaya. Söyledi ğin gibi ben olağanüstü gururlu, kırılganım hatta aşağılık kompleksim var. Seneler önce Ertem Eğil mez, Münir özkul, Müjde Ar ve Adile Naşit çok ün lü bir psikiyatriste götür
düler beni. Çünkü agresif durumlarım vardı. Hâlâ da var ya. ilk seansta 13 sa at oturduk, konuştuk. Bitince “Ne dü şünüyorsunuz” dedim. “Amerika’ya kongreye götüreceğim. Bu dosya dün yada tektir, bu bir Aysel Gürel vakası dır. Okuduğum, bildiğim hiçbir vakaya benzemiyor” dedi. Doktor sonra kaybol du. Uzun zaman sonra akıl hastanesin de alkolik olarak bulundu.
- Adamı siz mi delirttiniz?
- Sanıyorum çünkü beni tanıyınca bi lime inancım kaybetti.
- Siz kendinize ne teşhis koydunuz?
‘Ben Ayselistim’
- Mazohist, sadist, narsist, birazcık ko münist, kısaca Ayselist. Varlıklı bir aile nin çok şımarık bir çocuğuydum. Ab lamla aramda 13 yaş vardı. Ne dersem o olurdu. “Bu odanın ortasına sıçacağım” dediğimde-“Sıç çocuğum” dediler.
An-Thrzını
değiştirdi
Aysel Gürel, giysilerinin birçoğunu kendi yaratıyor. Sağdan soldan bulduğu kumaş parçalarından kendine bir kreasyon yapmış. Rengarenk bir insan. Evi de bu ruh halinden etkilenmiş. Ama artık siyah-beyaz giyineceğini söylüyor. Bakalım bu renkli dünyayı bırakabilecek mİ?nem belediye üyesi, babam savcıydı. Herhalde annem de çatlaktı çünkü eve gelen misafirin elini tutmazdı 96,6 dere ce alkolle elini dezenfekte ederdi. Kapı tokmakları silinirdi. Böyle hastane gibi bir evde büyüdüm. Bir kabul gününde eğer fincanla kahve götürmem gerekir se misafirlere utancımdan ölürüm. Ama sahneye çıktığım zaman da bambaşka bir Ayselim. Kova burcuyum, yani deha burcu. Narsisizm bende öyle fazla ki kendime eş olarak kendimi seçtim.
- Açıklamaya çalışırken işleri iyice karıştırdınız. Zaten Zerrin’in 35’e bak la şarkısında “aynasız yap süsünü işte gerçek yüzün” derken, Sertab’a da “eteğim fırfır hayatım gırgır” dedirti yorsunuz. Hem aynasız hem fırfırlı ol mak mümkün mü?
- Mümkün.
- Yüzünüzdeki makyaj aksini söylü yor. Aynada en az 1 saat harcamışsı- nızdır.
- Ama kaşlarımı yoldum. Bilmem kaç
Ben
Serdar’a
kadar hiç gerçek
aşk
yaşamamışım.
Serdar son
nefesime kadar
olacak.
Dünyanın en
güzel erkeği o?
en hassası, en
akıllısı. ^
göbekten Hacı Bayram Veli’nin torunu yum ben.
- Hacı Bayram Veli sizi acaba kabul eder mi torunluğa?
‘Çok ödülüm var’
- Herhalde iftihar eder benle. Çünkü ben m esleğim de bir num ara oldum. Tahmin edemeyeceğin kadar çok ödü lüm var. Şu evde görünen her eşyanın bir şarkı ismi var. Bir erkekten bir li monata tost bile almadan buraya gel dim. Mesela bir evimin bütün duvarı aynadır, ismi de Marmaris’tir. Marma ris’te birinci olduğum zaman verilen ödül parasıyla aldım. Biliyorsun Hacı Bayram Veli çok hoş bir adam. Bir meclise girince kadınların içi geçiyor. O da usturayla kaşlarını kirpiklerini saçlarını sakalını kesiyor, hanım lar beni böyle beğenin diyor.
- Siz böyle bir arınmayı yapamadı nız ama.
Am a farkında m ıyız bilmem ki
Bir deli kadın son 24 yılım ızı şarkı sözleriyle besledi
Onun kelimelerini giyinmiş müziğe bandık, adı hüzün de olsa neşeyi Belli değil hâlâ, nerede taklidini yapıyor, nerede sahiden deli Ünzile’yi, Firuze’yi dinleyip de kim delirmedi? O delirmeseydi, vurgun yemiş ayrılıklarda gözyaşlarına değilir miydi? Aysel!
Deli deli kulakları küpeli!
Ölme ve öldürmenin bir histeri gibi sardığı bu toplum değil de Aysel sen misin deli? Tamam çatlaksın. Aksini söylersem çatlarsın. Lâkin delireceğim, Sevdican’ı yazan biri nasıl deli olur? Önce sansürlemek istedim konuşmasını. Sonra deli m iyim ben dedim.
Bıraktım istediği gibi konuştu.
Deliydi, ne söylese yeriydi.
Aysel!
Öldüren öldürene. Her yerde kan var. Kalbim senin bu hafta.
deli imajım, toplumdaki erkek gücüne karşı savunma mekanizmam. Ama ger çekte ben iki Ayselim, hatta üç, hatta binlerce Ayselim ben. Asırlardan süzü lüp gelen ve asırlar sonraya gidecek bu seyim ben.
- “Her sevda bin veda, bir ceza” di yen Aysel. Şarkılar yalan söylemez mi?
‘Tek aşkım Serdar’
- Ben Serdar’a kadar hiç gerçek aşk yaşamamışım. / /
Elimde iki
M kız
çocuğuyla ancak
deli sıfatını
takınarak ve
atmaca gibi
topluma
tırnaklarımı
göstererek
savunmaya
geçtim. Çok işe
yaradı.
- Yalan mıydı bütün aşk şarkılarınız yani?
- Böyle bir yürekli sevdam olmadı al sın götürsün beni ta enginlere falan. Evet yalan aşkların yalan şarkıları diye bilirsiniz. Serdar son nefesime kadar olacak. Dünyanın en güzel erkeği o, en hassası, en akıllısı.
- Onun şarkılarına da söz yazacak mısınız?
- Hayır hiçbir zaman olmayacak bu. Çünkü o zaman söz yazarı ve şarkıcı ya ni ekonomik bir ilişki olacak. Bu aşka leke düşürecek hiçbir şey istemiyorum. Onu dinlerken 14 kat mavi bulutlar üs tüne çıkıyorum.
- Şu Serdar’a yazdığınız kitaptan bir şiir alalım söyleşiye.
- Peki Sevdican’ı okuyorum. Sevdican benim kalemimin ismidir: Yolun yarısı nı aldık sevdican/ Paradan fakiriz pul dan zenginiz/Yine başbaşa kaldık sevdi can/ Posttan fakiriz dosttan zenginiz/ Sevdanın tadını tuzunu bildik/ Hasretin çoğunu azını bildik/ Aşk çektik yürek ten gün geldi sildik/ Baldan fakiriz tuz dan zenginiz/ Bir iğne bir iplik yama ya madık/ Gönlümüz ne hoştu darda mı kaldık/ Sıcağı bedenden nefesten aldık/ Yazdan fakiriz kıştan zenginiz/ Ne eş var ne kuş var yol gösterecek/ Ne hayal ne düş var yüz güldürecek/ Sevdaya gün verdik çeyiz düzerek/ Kızdan fakiriz dul dan zenginiz/ Buzumuz eridi güneş gör meden/ Bize bu canları alıp verenden/ Gülümüz sümbüle döndü veremden/ Sazdan fakiriz sözden zenginiz.
- Çok güzel. Bestelenecek mi?
- Kitabın başına “Sevgili okuyucu is teyen bunlardan birini ahp kullanabilir, isteyen dörtlükleri yürütüp bir mix ya pıp kendi ismini koyabilir. Kanuni hiç bir takibata uğramayacak” diyecektim de yayıncım olmaz öyle şey dedi. İste yen alsın bestelesin, umurumda değil. Çünkü bu bir sevda destanı.
- İsmi ne bu kitabın?
- Senin için Sana Değil.
-İşte
Deli Aysel
1972 yılından beri söz yazıyor. Şarkıları herkesin dilinde. O Aysel Gürel. Kendini şöyle anlatıyor. “Mazohist, sadist, narsist, birazcık komünist, kısaca Ayselist Varlıklı bir ailenin çokşımarık bir çocuğuydum. Ablamla aramda 13 yaş vardı. Ne dersem o olurdu.” Fotoğraflar: Engin AYTAŞ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi