SUNUŞ:
Değerli meslektaşlarımız;
Yeniden merhaba. Yüzyılın Felaketi olarak değerlendirilen Marmara depremini Makina Mühendisleri Odası olarak hiçbir zaman unutmadık, aradan geçen 10 yıl boyunca yeterli duyarlılığı göstermeyen siyasi iktidarları da uyardık.
17 Ağustos 1999 günü saat 03.02'de, merkezi Kocaeli-Gölcük olan tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir coğrafyada hissedilen 7.4 büyüklüğündeki deprem; resmi kayıtlara göre 17.480 yurttaşımızın ölümüne, 43.953 yurttaşımızın yaralanmasına, 376 bin konut ve iş yerinin hasar görmesine neden olmuştur. Meydana gelen afetten yaşamını yitiren yurttaşlarımızın acısını yüreğimizde yaşıyoruz. Benzer acıları yaşamamak için kamuoyunu bilgilendirmeye, konuyu hazırladığımız rapor ve dosyalarla gündeme getirmeye devam ediyoruz.
Ülkemizin %95'inin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %98'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i, enerji
santrallerinin %41'i ve barajlarımızın %95'inin deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Biliyoruz ki, deprem kaçınılmaz olarak gelecekte karşımıza çıkacaktır. Bu gerçekliğin bilinmesine karşın bugün yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha korumalı ve güvenli, toplumun daha bilinçli olduğu söylenemez. Ayrıca aradan geçen 10 yılın ardından, her şeyin eskisinden çok da farklı olmadığını görüyoruz.
Yapıların güvenli oluşu, tasarımdan projelendirmeye ve üretime kadar "yapı denetimi" konusunu birinci dereceden önemli kılmaktadır. 1999 Marmara depremi sonrasında, "yapı denetimi düzenlemeleri" denetimsiz yapılaşmayı teşvik eden, kamusal denetim alanını ticarileştirerek özelleştiren, katılımcılığı reddeden, meslek odalarının önerilerine kapılarını kapatan bir anlayış tercih edilmiştir.
Ülkemizde özellikle 1950'lerden sonra başlayan kentlere göç, plansız şehirleşme ve
sanayileşme, kaçak ve denetimsiz yerleşme ve yapılaşmalar yoğun olarak devam etmektedir. Bu durum, ülkemizdeki deprem ve diğer doğa olaylarının afete dönüşme risklerini sürekli artırmaktadır. Günümüzde büyük kentlerimiz ve diğer yerleşim yerlerimizin, 1999 yılı öncesinden daha güvenli olduğunu söylemek olanaksızdır. Aksine nüfus artışı ve gelişme hızına bağlı olarak her geçen gün, gelecekteki afetlerde kayıp ihtimalini daha da artırmaktadır. Afetlerle bu derece iç içe olunmasına karşın zarar azaltma çalışmalarındaki yetersizliklerden dolayı düşük ölçekteki depremler bile ülkemizde can ve mal kaybına yol açar hâle gelmiştir. Bu sonucu yaratan çok sayıda ekonomik, sosyal, kültürel, teknik vb. faktör sayılabilir. Ancak bu faktörlerin en önemlisi, ülkemizdeki dışa bağımlı çarpık kapitalist gelişme süreci ve buna dayalı olarak gelişen toplumsal ilişkilerdir.
Siyasal iktidarı depremin tüm yönlerini bütünlüklü bir anlayışla ele alan bir afet yönetim sistemini oluşturacak şekilde TMMOB'ye bağlı meslek odalarının görüşlerini dikkate alarak yasal düzenlemeleri yapmaya çağırıyoruz.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, deprem sonrasında yaşamları karanlığa sürüklenen insanların yaşadığı sosyal deprem ve umutsuzluğu, bir gecede kararan hayatları, yıkılan hayalleri unutmamıştır. Başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmemesi için mücadele etmek, toplumsal duyarlılıkları geliştirmek ve yaşananları unutturmamak
zorundayız.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu