• Sonuç bulunamadı

"Mucizeler Çağı" ve Yaşar Kemal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Mucizeler Çağı" ve Yaşar Kemal"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

11 KASIM 1992ÇARŞAMBA

METROPOL_________

ATİLLA DORSAY________________

"Mucizeler Çağı" ve

Yasar Kemaİ

9

Olaylar ve durumlar üzerine, çok genel, çok bağlayıcı, çok katı yargılarda bulunmaktan hep kaçınmışımdır. “ Azizim, Türkiye batıyor” , “ çağımızda kültür-mültür kal­ madı” , “ dünya artık yaşanacak yer olmaktan çıktı” , “ ko­ münizm öldü, yaşasın kapitalizm” , “ her şey kötü, her şey bayağı, her şey çöküyor” türünden çok genelgeçer yargılar, kahve söyleşilerine yakışsa da benim ne yazı, ne de düşünce alanında benimsediğim türden yargılar değildir. Aydın olmak (kendimi birazcık aydın saymama izin verilsin), bir yandan her an her şeyden kuşkulanma­ yı ve her şeyi yeniden ölçüp biçmeyi gerektirir. “ Aydın olmak, bir kuşku mesleğidir” , öte yandan ise bir bütün içinde ayrıntıların önemi büyüktür ve meraklılarının çok iyi bildiği gibi kimi zaman ayrıntı dediğimiz şeyler, bir sorunun özü, temeli gözüken şeyler kadar, hatta onlar­ dan çok önem taşırlar.

Bu küçük sütunda, kimi zaman bu tür kuşkularımı, du­ raksamalarımı okurlarla paylaşmaya, kişisel “ tereddüt’- | ’lerimi yansıtmaya çalışıyorum. "Tereddütsüz” , kendin­

den ve yargılarından tümüyle emin, her sözünün kera­ met olduğuna inananlardan değilim, hiç olmadım, olma­ yacağım. Çağımız bir “ kuşku çağı” dır. Olasılıkla bütün çağlar böyleydi. Ve insana yaraşan en doğru tanımla­ malardan biri de, belki onun “ kuşku duyan” , her şeyden kuşkulanan, her şeyi her an yeniden tartışan bir yaratık olmasıdır.

Türkiye’nin genel gidişinden memnun değiliz ya... Re­ fah Partisi gemi azıya aldı gidiyor... Toplumdaki değer erozyonu katlanarak sürüyor... Toplum, istenen, özle­ nen demokratik düzeye, açık toplum görünümüne bir türlü yaklaşamıyor... işkence, baskı, hoşgörüsüzlük, de­ diğim dedikçilik her yerde egemen... Kentlerimiz gitgide daha kötü, daha çağdışı biçimde yönetiliyor... Sosyal devlet kavramı bir türlü rayına oturtulamıyor, orta sınıf­ lar eriyor, enflasyon aileleri çökertiyor; eğitim, sağlık, kültür gibi alanlarda her gün ileriye değil geriye gidiyo­ ruz... Vs. vs..

Bu tür yargıları her gün uluorta söylüyor, umutsuzlu­ ğumuzu belirtiyor, “ gidiş” ten kaygılar duyuyoruz. İçten­ likle yapıyoruz bunu üstelik... Ama her şey gerçekten de böylesine kötü mü? örneğin kültürümüzde yozlaşma dediğiğizde, bu matematik bir gerçek mi? Gençler oku­ muyor dediğimizde bu hemen genelleştirilebilecek bir gözlem mi? Sinemamız gerçekten batıyor, kimse tiyat­ roya gitmiyor, müzik alabildiğine yozlaşıyor, edebiyatı­ mız çatırdıyor mu? Yoksa tüm bu yargılar, içerdikleri gerçek payıyla birlikte, zıtlıklarını da içlerinde taşıyorlar, umutları da bağırlarında yeşertebiliyorlar mı?

Kitap fuarını gezerken, biraz da bu tür soyut düşünce­ ler kafamda çağrışımlar yapıp durdu. Okumuyorlar, okumuyoruz, deyip duruyoruz. Peki, bu yıl “ istiap had­ di" iki misline çıkmış fuarda yer alan onca yayınevi ve standlara yayılmış onca cicili-bicili kitap niye, kimin için basılıyor? Eskiyle kıyaslanmayacak düzeyde zevkli, gü­ zel, estetik, şık sunumlu bu kitapların sınırlı da olsa alıcı- „ sı, okuru yok mu? Var ki basılıyorlar.

Açılış töreninden hemen sonra “ Bugünlük şöyle bir dolaşayım, sonra yine gelirim” diye düşündüğüm ve bi­ linçaltımda, çok dolu olan şu günlerde okumaya vakit ayıramayacağımı bilmenin baskısıyla yüklü olduğum anda bile, kitapların çekiciliğine dayanamıyorum... Bir Pasolini, bir Fitzgerald, birer Murdoch, Potocki, Danilo Kis, Boris Vian, birer Highsmith, Bukowski, Cortazar, bi­ rer Yavuzer Çetinkaya ve Adalet Ağaoğlu, bir Evin llya- soğlu’nun müzik kitabı, bir Sezer Duru’nun Alman klasi­ ği çevrisi, birkaç tuz-biber niyetine Stephen King veya V.C. Andrews serüveni derken, koltuğumun altı kitaplar­ la dolu ayrılıyorum fuardan...

Ve bu akşam, Yaşar Kemal gecesi var. “ Okunmuyor” denen bir toplumda böylesine hoş bir kitap fuarı ve böy­ lesine çok kitap nasıl bir mucize gibi görünüyorsa, Ya­ şar Kemal de okuyup yazmayan bir toplumdan gelen öylesine bir edebi mucize, taşkın bir sözcük ve imge kaynağı değil mi? Kültürü yıllar yılı böylesine dışlamış, resmi ideolojinin dışına koymuş bir toplumda, okuma- yazmaya asla sempatiyle bakmamış, giderek onu ken­ disine düşman bellemiş bir yönetim anlayışı altında, bir Yaşar Kemal’in yetişmesi, bir mucize değil mi? Böylesi­ ne bir “ dünya yazarı” nın varlığı, tıpkı bir Melih Cevdet, Fazıl Hüsnü, Aziz Nesin, Salah Birsel ve diğer ustaları­ mız gibi, evrensel platformda yüzümüzü ağartan, bizi mutlu kılan, toplumca mutlu kılan ve sonuna dek tadına varılması gerekli bir olay değil mi?

Evet, Türkiye gerçekten de bir mucizeler ülkesi. Belki de çağımız bir mucizeler çağı. Çok düşük düzeyde bir kitle kültürünün çıkarcı medyalar aracılığıyla dünyamıza böylesine egemen olduğu bir çağda, her ülkede hâlâ büyük, has, özgün sanatçıların yetişmesi, çağımızı her şeye karşın yaşamaya değer kılan olağanüstü bir muci­ ze, mucizelerin en güzeli değil mi?

Referanslar

Benzer Belgeler

Çünkü gezegen, ay›n ilk günlerinde bile Günefl’ten yaklafl›k bir saat sonra bat›yor ve par- lakl›¤› 1,7 kadir, yani oldukça düflük.. Bu s›rada Merkür’ü görmek

Geriye yüzer havuzlar yerine Pendik Tersanesi’nin büyük gemi inşaatları için yeni hizmete giren kuru havuzu kalıyor ki, bu havuz hem tamir havuzu olarak di- z.ajn

1933 yılında özel sektöre yalnızca yük taşımacılığının bırakılması, yolcu taşıma hakkının devlete verilmesi ile Şirketi Hayriye ke- penklerini indirdi..

Dümbüllü,bunca yıllık yaşantısı sü­ resince ne affectlmez.ne tatsız kalleş­ liklere uğram ıştır kimbiUr.Hiç değilse kalbi uslu dırsaydı da tuluat ve ortao -

BARIŞ PİRHASAN: Şiir y azm a k İçin insanın bir sebebi yoktur, içten gelen bir duy­ gudur?. Nasıl şiir yazıyorsam öyle

Sinire uygulanan elektriksel bir stimulus uygula- nan akım belli bir düzeye ulaşınca sinirde depolarizas- yona neden olur. Düşük düzeyde verilen akımla olu- şan aktivite

Tip I, radial başın anterior çıkığıyla birlikte ulnanın kısa oblik veya yaş ağaç kırığı; tip II, radial başın posterior veya posterolateral

Hikmet Onat’ın 1910’lar- dan başlayarak günümüze değin 65 yılı geçen oldukça geniş bir zaman kesitinden seçilmiş ürünlerini bir araya getiren sergi, onun