CUMHURİYET
21 Aralık 1972
¡Dünyada
Bugün
A. Emin
Yalmanın
64Akıneı„ları
O
" " nceki gün kaybettiğimiz de ğerli gazeteci Ahmet Emin Yalmanın 65 yıllık basın ha yatı, bir ölçüde, Türk aydınları nın kırılmış hayallerinin de hikâ yesidir.
Yalmanın, gazetecilik görevle rini yerine getirmeye çalışırken başına gelen belâlara bakmaya bile lüzum yoktur. Çok eskiye gitmeyelim. 1959 yılının ilk gü nünde «Vatan»da yazdığı makale şöyle başlıyor:
«Dün akşam 1958 yılma veda ederken, her halde siz de tered dütler geçirdiniz, buna iyi mi, kötü mü demek lâzım geleceğini birdenbire kestiremediniz. 1958 yılında da defalarla kara bulut lar her tarafı sardı, Üçüncü Ci han Harbi ha koptu ha kopacak diye heyecanlar duyduk. Neticede dertlere esaslı deva bulunamadı, fakat buhranlar şöyle böyle atla tıldı. Kendi halimize gelince, if ra t ve şiddet kılıcı başımızın ü- zerinde asılı durdu. Huzur günü görmedik, birbirimizle manasız yere habire çekiştik, durduk. Ama çok şükür ki asılı kılıç düş medi, millî bünyede çok sağlam mukavemetler belirdi. Millî kıy metler uğruna cesaretle, feragat le mücadele azmi salgım, güçbir- liği halindeki muhalefeti, onu candan destekleyen müstakillerin sıkı saflarını aştı, Demokrat P ar ti içinde mühim köprübaşılar ku rabildi...»
Yalman’m bu yazısından günü müze kadar 14 yıl geçti aradan. Şimdi başka bir yazar, on gün sonra içine gireceğimiz 1973 yılı nın ilk gününde altına kendi im zasını atıp bu yazıyı kullansa ne olur?
Sanırız ki, dünyanın durumu hakkmdaki kötümser yorumlu bölümde biraz hata etmiş olur. Ama Türkiye, yine aynı Türkiye’ dir.
Meselâ 1950 - 60 arasının son yıllarında Yalman’a üm it veren öğgürlükçü davranışın önde gelen isimlerinden bir tanesi de, Prof. Turhan Feyzioğlu’ydu.
Bakın Feyzioğlu, geçen haftaki Avrupa Konseyi Danışma Mecli sinde, o yıllardaki konumunu na sıl anlatıyor. Konsey tutanakla rından verelim:
«...Akademik hürriyetleri sa vunmak için 36 yaşında profesör lüğü ter kettim. Bazı profesörleri üniversiteden ihraç eden 1961’de ki dikta rejimini- protesto etmek için rektörlükte!! istifa ettim. As keri cuntalara i karşı v- çp aşm ak için hayatımı-1 "tfehlik'teye attım. Pek çok defa eşime, belki eve geri dönemem, demiştim. Zira demokrasinin tehlikede olduğunu biliyordum. Küçük kızımı eşime emanet edip, «Sevgili eşim, hür riyetin, demokrasinin korunması uğruna her halde beni anlarsın» demiştim...»
Ve kendisinin AvrupalI parla menterlere bu kadar renkli bir ifade ile anlatabilecek önemde ve rilmiş bir hürriyet mücadelesi o- lan Feyzioğlu, aynı toplantıda şunu da söylemiştir:
«...Fakat Türkiye’de diğer bazı konulardaki aşırılıklardan sıkın tıya düştüğümüz gibi, 1961’de ye ni Anayasayı hazırlarken de ga liba biraz ileriye gittik Münha sıran meslekdaşları tarafından seçilen hâkimlerden meydana ge len bir «Yüksek Hâkimler K uru lu» kurduk. Bu kurula idare bit şikâyette bulunmak hakkına bile sahip değildir...»
İşte merhum Yalman’ın başla dığı ve üç gün önce ebediyen ay rıldığı Türkiye ortamı budur.
Kendisi en üstün görev saydığ tarafsız gazeteciliği icra etmeye çalışırken, daima taraflı olmuş tu. O, özgürlüğün, hoşgörünür tarafmdaydı. Bu ideallerini ger çekleştireceği kimselerden «Akın cı)» diye söz ederdi. Yalman’« 1950’lerin başındaki «Akıncı »s Menderes, sonundaki «Akmcı»s ise İnönü’ydü.
Yalman yok artık. Onun akın cıları da birer birer yok oluyor Fakat Yalman gibi mesleğine vı özgürlüğe bağlı basın mensupları nın Akıncı» arama çabaları as la bitmeyecektir.
Ve hatta belki bir gün gerçel bir «Akıncı» bulunacaktır da...