Muharrir neden ııetigmiuori
AbıliiHıak Şinasi Hisar diyor ki:
“ İyi bir mütercim de kıymetli bir m uharrir sayılır.
Tercümelerimizin çoğu yanlış, zevksiz ve metnin
ancak güftesini vermek fakat bestesini
duyuramamak bakımından kifayetsizdir,„
Anketi yapan: Sadeddin GÖKÇEPINAR
«Fahım bey ve biz», «Çamlı- ca’daki eniştemiz» romanlariy- le umıtulmıyacak tipler yara tan kıymetli edip ve romancı mız Abdiilhak Şinasi Hisar*!
Ayazpaşadaki apartımanmda ziyaret ettim. Eserleri ve bil hassa «Boğaziçi Mehtapları» ile Yahya Kemal’in şiirlerinde gö rülen incelik ve ahengi nesirde yaratan edibimizle, çalışma o- dasının penceresinden önümü ze serilen mavi denizi ve öte sinde uzanan Üsküdar ve Bo ğaziçi sahillerini seyrede ede konuşuyoruz. Suların kararma ğa başladığı bir saatte ve bu güzel manzara karşısında söze şiirden başlamak münasip ola caktı.
Şair yetişmiyor değil
Üstat, şiir sahasındaki vazi yetimiz hakkında dedi ki:
— Hiç bir zamanımızda bu kadar edebî mecmua bolluğu, binaenaleyh genç kalemler için neşriyat kolaylığı bulunmamış tı. Gençlerimiz pek çok şiir ya zıyorlar ve bunlar yalnız mec mualarda kalmıyor, toplanıp kitap halinde basıldıkları da görülüyor. Şiir bizde belki hiç bir zaman bu kadar yazılmış ve okunmuş değildir. Nice neşeli veya şikâyetli, şakrak ve her halde kıvrak şiirler okudum. Binaenaleyh şair yetişmiyor de ğildir.
Ancak bu meselede anlaşa bilmek işi büsbütün çatallaşı yor. Şiirde epey bir zamandan- ı beri iki büyük değişiklik hasıl oldu. Biri şiirin zarfında, şek- linae, kalıbında. Şiir artık
ka-ı
fiye ve vezin gibi her türlü ka yıtlardan âzad olmak ve âzâde kalmak, hiç bir usulde mukay yet bulunmamak istiyor. Şiir artık eski şiirin esası olan mısraı tanımıyor, reddediyor.
Fakat ikinci ve belki bundan daha büyük değişiklik de şairin kendisinde olmuştur. Evvelce şair dediğimiz, şarkta olsun, garpta olsun «klâsik insan» ti pi idi. Bu, yaşı belli oimıyan klâsik insan tipi şair yerine şimdi psikolojisi başka, ruhu başka, yetişmesi başka bir in san kaim olmuştur. Şair şimdi muayyen bir takım hayat şart lan içinde bir genç adam tipi dir. Şiir de onun ifadeleridir.
Zaten eski şiirin vezin, kafi ye ve kalıbını bulamamakla
şaşıran kariler bu ruhu büs bütün yadırgayorlar. Bunlara göre artık şair yetişmiyor. Çün kü kendilerine göre şair haki katen yetişmiyor. Fakat şair bu yeni usule, bu ruha, yani kendi isteğine, yahut mukad deratına göre yetişmektedir. Bu yeni üslûpla yetişenler ara sında bazıları hakikaten şair dirler ve yazdıkları da hakika ten güzel şiirlerdir.
Gazeteciler, fıkracı
lar, müellifler ve
mütercimler
— Kitap yerine okunan ga zetelerden bahsederken bun ların gelişmesini söylemiş olu yorsunuz. Filhakika en çok ga zete okunan devre geldik. Hat tâ sizin anketiniz bilhassa ga zeteleri bilen bir gazeteci tara fından yapıldığı hissini veriyor. Gazetelerin sair neşriyatın ye rini aldığından şikâyet ediliyor. Gazetecilerin yetişmesi hayat larını gazeteden temin edebil melerinden ileri geliyor. Bina enaleyh gazeteciler yetişmiyor değil.
Nitekim fıkracılar da böyle- dir. Bunların gündeliklerini al mak için yazdıkları fıkraların çoğu hakikaten gündeliktir. Fa kat fıkracı, gazete sayesinde! yetişmiyor değildir.
— Her türlü meseleler hak kında, her vadide, ağır başlı, çok sahifeli tetkik kitapları neşredilmiyor değildir. Bunla rın tarihimize, kültürümüze ait bazıları cidden okunmaya de ğer. Binaenaleyh müellif de yetişmiyor değildir. Ancak bun ları okuyanlar azdır. Bu ba
Abdiilhak Şinasi Hisar kımdan belki «kari yetişmiyor!» demek daha doğru olacak.
Bunların içinden de misal olarak yalnız bir tanesini zikre
deceğim: Ahmet Hamdi Tan- pmar’m «19 uncu asır Türk edebiyatı tarihi». Büyük bir emek mahsulü olduğu görülen bu eser hakkında matbuatta çıkan tenkid makaleleri, sita- yişli olmakla beraber, ehem miyetine nispetle mahdut kal mış ve eseri kalabalık bir kari kütlesine tanıtmamıştır,
— İyi bir mütercim kıymetli bir muharrir sayılır. Tercüme lerimizin çoğu yanlış, zevksiz ve metnin ancak kültesini vermek fakat bestesini duyuramamak bakımından kifayetsizdir. Şu da var ki lisanın geçirdiği bu is tihale devrinde payidar olacak tercümelere inanamıyorum. Ter cümelerin lüzumuna da, fayda sına da kail olmakla beraber bizde şimdi muharrir olarak ye tişmek isteyen bir gence bir ecnebi dilin, tercihan İngilizce nin lüzumuna kaniim.
Mütercimlerin bugünkü is tikrarsız dil ile yaptıkları him met takdire değer, iy i müter cimleri de bize edebiyat mü nekkidi tanıtacaktır. Millî şu urdan uzaklaşma, millî kültür den mahrum kalma bizi, tercü me sahasında şu hazin netice ile karşılaştırdı: Doğrudan doğ ruya bizi, tarihimizi, mazimizi, kültürümüzü alâkalandıran garp eserlerinin en çoğu tercü me edilmedi de bizi hiç alâka- landumıyan mutavassıt, hattâ kötü kitapların bir çoğu tercü me edildi.
Tercüme edilmiş romanların iyileri karilerin edebi zevkini kısmen yükseltmeğe yaramış, yani bizde roman karilerinin seviyesi kısmen yükselmiş ve buna kısmen de tercüme edil miş romanlar sebep olmuştur.
Telif hakları
anlaşması
— Her milletin kabul ettiği milletlerarası anlaşmaların yal nız bize münhasır zararları o- lacağı nazariyesi kabul edile mez. Bilhassa Avrupa milletle rinin gelecek hayatında millet lerarası anlaşmalar gittikçe vüs’at peyda edecek, gittikçe ehemmiyet alacak ve bunlara iştirak etmek zarureti de git tikçe ciddiyet kesbedecektir. Milletler, istiklâllerine hiç halel gelmeden bu anlaşmalara daha çok yer vereceklerdir.
Telif hakları kanununu ka bul etmeliyiz. Fakat bunu bizde muharrir yetiştirmek için bir devayı kül telâkki etmeme liyiz. Muharrir, edib. müellif, mütercim yetişmesi hakkmdaki temennimiz, tabiî telif eserleri ni sadece tercüme hakkım öde yerek korumakla temin edile mez. Buna başka çareler de aramak mecburiyetindeyiz. Bu sahalarda yapılabileceğine akıl erdirdiğimiz şeylerin hepsile ve teferrüatına kadar meşgul ol malıyız. Sizin anketinizi de bu yolda bir hizmet telâkki ediyo rum.
lece bütün bu neşriyatı takip edemez bir hale geldik. Meselâ ben, hayatın gittikçe çoğalan, daha çok vakit alan bunca meşgaleleri arasında, ancak ba na gönderilen bir kaç mecmua- yi okuyabiliyor, diğerlerini gö- remiyorken intişarından habe rim olsa memnuniyetle okuya cağım bazı kitapların mevcudi yetini bile duyamıyorken nasıl iddia edebilirim ki muharrir ye tişmiyor? Daha fazla yetişse de ya haberim olmıyacak, yahut tesadüfen veya pek geç habe rim olabilecek.
Münekkid yetişmiyor
— Fakat ortada bir hakikat var. Edebiyatta bir muharrir nevi var ki bize bütün diğer lerini bildirmek bakımından pek faydalıdır. Aksine gibi işte bizde bu, yetişmiyor. Edebî mü nekkid! Arada sırada parlak hattâ mükemmel tenkid maka lelerini imzalamış nice muhar rirlerimiz varken bunlardan hiç
biri, edebiyat sahalarında çı kan değerli kitapları takip ile yeni yetişen kıymetler hakkın da ciddiyet ve devam ile bize malûmat vermek işini başara madı.
Münekkidler, daima, Avrupa- da bile, kazançlarının azlığın dan şikâyet etmişlerdir. Münek- kidlik pek nankör bir meslektir, öyle evliyadan gibi bir muhar rir isterdi ki bütün kazancım ancak alacağı kitaplara, mec mualara versin de kendisi ya bedavadan yahut şahsi iradı ile geçinsin. Çok çalışkan ol sun ve bütün vaktini okuyup yazmağa vakfetsin. Edebiyat â- şıkı olsun. Büyük bir kültürü, ince bir zevki, kuvvetli bir ha fızası, şiiri duyma kabiliyeti, li san bilgisi, sanatin hukukuna riayet etmek genişliği, fikirleri tatmak tiryakiliği, kahve arka daşlarına taraftarlık etmemek titizliği gibi meziyetleri bulun sun. Görüşleri, tenkidleri, me- dihleri üstadları alâkalandıra cak kadar ehemmiyetli bir edib olsun. İşte böyle bir münekkid edebiyatımızın seviyesini yük seltmeğe çok nizmet edebilirdi. İşte bizde bir türlü yetişe mediğinden şikâyet edebileceği miz bu «münekkid», «edebiyat münekkidi» dir.
— Bir de şu söylenebilir: Ede biyatın her hangi bir vâdisinde bir dâhi yetişmiyor. Zira böyle fevkalâde bir kabiliyet yetişse o kendi etrafına öyle harikul- âde bir ışık salardı ki bu saye de şöhreti gelip bizi bulur, bizi de ısıtırdı. Fakat deha ve ölüm küçük iradelerimizle ne tahmin ne de tanzim edemiyeceğimiz ve bundan evvelki hesaplarımızı altüst eden iki mühim kudret tir.
Neşriyat kargaşalığı
— Yazılan ve basılan şeylerin çokluğu karşısında âdeta şaş kına dönüyoruz ve bunlara alâ kamız artacağı yerde, aksine bir i kayıtsızlık içine düşüyoruz.
Boy-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi