• Sonuç bulunamadı

Ebedi Şefin cenazesi Ankara'da "Atatürk bizi bırakma!" feryadları içinde kaldırıldı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ebedi Şefin cenazesi Ankara'da "Atatürk bizi bırakma!" feryadları içinde kaldırıldı"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Son

P o sta

Sene 9 Ne 2987 Yazı işleri telefonu: 20203 PAZARTESİ 21 — İKİNCİTEŞRİN 1938 loaıe işleri telefonu: 20203 Fiatı 5 kuruş

Ebedî Şefin cenazesi Ankarada “Atatürk

bizi bırakmal „ feryadiarı içinde kaldırıldı

Tabutu taşıyan top arabasını Millî Kahramanın mütemadiyen

ağlayan Hemşiresi takib ediyor, arkasından İsmet İnönü çeliyordu

Ankaradan bu sabah gelen resimler: Büyük Millet Meclisi azalan Ebedî Şefin aziz n£§ı önünden göz yaşlan içinde geçerlerken

Cenaze alayı tam 10 da

hareket etti ve 12 yi 15

geçe Etnografya

müzesine gelindi

Halk, Askerin arkasında

bir taraftan öbür tarafa

koşuyor, hıçkırıklar için­

de büyük A tasın son bir

defa görmek istiyordu

Ankara, 21 (Hususî) — Ankara uyku­ suz, göz yaşlan içinde bir gece geçirdi. Halkın yağmur altında katafalkı tavafı sabaha kadar devam etti. Yağmur sabah­ leyin de devam ediyor, gök kubbe bütün yurd ile beraber Büyük Ölüye ağlıyordu.

Ebedî Şef Atatürkün cenaze törenin­ de bulunmak, onu son bir defa görmek üzere Ankara civarındaki köy ve kasa­ balarla uzak şehirlerden gelen halk küt­ leleri geceyi açıkta geçirdiler. Halk Genç­ lik parkı sahasında toplandı ve sabaha kadar bu sahaya mütemadiyen .bir in­ san seli aktı.

Şehirde saat sekizden itibaren nakil vasıtaları işlememeğe başladı. Saat 9 s kadar otomobiller Meclise kadar işledi ler ve cenaze törenine iştirak edecek ze­ vatı taşıdılar. Saat 9 da Türk kıtaatı Çan-

(2)

2 Sayfa S O N P O S T A Îİkinci teşrin 21

“ Her halde vaziyeti umumiyenin fenalığını izale için yeni

P - M » yeni M , i . t i k . L . . „ v k . t L k l â ™ d , , „

Siird Mebusu merhum Mahmud ve Falih Rıfkı Atay

ı

— Askerî vaziyetlerden çok iyi anlı * yorsun uz, Türkiyede herhangi bir kuvve­ te kumanda ettiniz mi?

Müsbet cevab verdim: «— Mutlaka a - laya kumanda etmiş olacaksınız!» dedi.

Alaya evvelce kumanda etmiş oldu - ğumu söyledim: «— Fırkaya da kumanda ettiniz mi?» dedi. Sualine tekrar, evet, cevabını alınca:

— Beni mazur görünüz, ben kolordu kumandanıyım ve sizin babanız yaşında yım Lütfen en son kumanda ettiğiniz kuvveti söyler misiniz?

Bu temiz kalbli adamı m eraktan kur­ tarmak istedim: «Muhatabınız fırka ve kolorduya kumanda ettikten sonra, mütc- addid ordulara kumanda etmiş bir arka daşımzdır.»

Bu cevab Alman kolordu kum andanı­ nı benim hiç tahmin etmediğim bir ze - min üzerinde mütehassis etti: «Affeder siniz, biz şimdiye kadar size yanlış hitab ediyormuşuz. Demek siz «âkselans* siniz!

Ve Alman ordusunda kolordudan bü - yük kuvvetlere kumanda edenlere ekse­ lans denildiğini de izah etti. Bu güzel kalbli askerin misafirlik müddetinin so­ nuna kadar yaş davasım unutarak bize çok hürınetkâr olduğunu zikretmek iste - rim.

“ B'z Almanyaya Ermeni

mese'esini konuşmıya gelmedik,,

Alsasda bir gece valinin evine davet edildik. Güzel, vasi bir salonda, Vahdet­ tin vali ile bir masada oturuyor ve ko - r.uşuyor gibiydi Ben salondakileri tedkik ederek geziniyordum. Bir aralık Vahdet - tin beni bulunduğu masaya davet etti, gittim. Vali Vahdettine bir sual sormuş. Vahdettin bazı cevablar vermiş, fakat verdiği cevabları benim tarafımdan teyid ettirmeğe lüzum görerek demiş, ki:

— Cebhelerde bulunmuş, memleketi tanıyan bir kumandan yanmadadır. İster­ seniz onu da dinleyiniz!

Veliahda mevzuubahs meselenin ne olduğunu sordum: — Ermeniler! dedi.

Alman valisi ermenilerin çok hüsnüni­ yet sahibi olduğundan, Türklerin erme - nllere karşı feci tecavüzatta bulunduğun­ dan, fakat ermenilerin bu tarzı harekete müstahak olmadığından bahsetmiş. Mi - safiri olduğumuz dost ve müttefik Al - manya milletinin, yüksek bir valisinin, müstakbel Türkiye padişahı ile ve kema­ li ciddiyetle bu mevzu üzerinde konuştu­ ğunu anladığım zaman hayrette kaldım. Naci paşa Vahdettin ağzından:

— Bu kumandan temas ettiğiniz mese- lejH iyi bilir. Sizi tenvir edecek cevablar verecektir..» dedi.

Valiye dedim: «— Türkiyenin veli ahdi ile Almanyamn, mutena bir mmtakada kıymetli olduğuna şübhe etmediğim bir valisinin bulabildiği mükâleme zemini be ni mütehayyir etti. Evvelâ sizden şunu anlamak istiyorum: Müttefiğiniz olan ve bu ittifak uğurunda maddî ve manevî tekmil mevcudiyetini mahveden Türki - yeye karşı, tarihin bilmem hangi devrin­ de mevcud olduğunu iddia eden ve bu mevcudiyeti ihya etmek için dünyayı iğfale çalışan ermeniler lehine konuşmak fikri size nereden geliyor?

Bize dair pek nakıs malûmat sahibi olduğunu anladığım ve bütün fedakârlık­ larımıza mukabil, hâlâ Türkiye toprak - larmda bir ermeni hakkı olabileceği ze - habmda bulunan bu vali ile müstehziya- ne konuşmaktan men’inefs edememiştim. Muhatabım derhal bütün söylediklerinin en nihayet mesmuat olduğundan ve sa - hibi dava olmaktan uzak bulunduğundan bahsederek beni tatmine kalkıştı. Mükâ - Iemeyi bitirmek için kendisine dedim ki:

— Vali hazretleri, biz, cebhelerde do - laşan bir heyetiz, buraya ermeni meşe - leşini konuşmak için değil, fakat mütte - fiğimiz olan ve kendisine istinad etmekte olduğumuz Alman ordusunun hakikî va - ziyetini anlamağa geldik, onu anladık, kâ fi bir kuvvet ile memleketimize avdet e- diyoruz.

1 9

2

6

bulun-Vali, Vehdeddi- ni sofraya davet etti. ★ — Ondan son • ra meşhur Krup fabrikası sahibi « nin, muhteşem fab rikalar civarında - ki şatosuna davet edildik. Orada ak­ şam yemeğinde bulunarak gece trenle Berline ha­ reket ettik.

Berlinde Ad - lon otelinde impa­ ratorun misafiri i- dik. Hepimizi ayrı ayrı ve güzel yer­ leştirmişlerdi. Vah deddin bu hüsnü - kabulden biraz da m ağrur oldu; artık memnuniyet için • de dünya gazete - cilerile temas edi­ yor, mülâkatlar yapıyordu. Bir gün Naci Paşa bana dedi ki:

— Vahdeddın be­ ni yaver almak is­ tiyor, halbuki bı -

lirsiniz ki ben saray hizmetinde maktan memnun olmam.

Cevab verdim:

«— Eğer Vahdeddin size bunu teklif et­ mişse derhal kabul etmekliğiniz lâzımdır. Bu adam yarının padişahıdır. Siz temiz bir adamamız. Lâzımdır ki onun yanın­ da kendisine hakikatleri biperva söyli- yecek biri bulunsun; vakıâ saray hizme­ tinde bulunmak güçtür, fakat memleket için her şey yapılır.»

Naci Paşa muvafakat etti; ancak ya­ verliği, biz îstanbula gittikten sonra ta­ hakkuk etti.

Daha evvel cereyan eden bazı mese­ leler var. Adlon otelindeyiz. Bir gün birkaç gazete muhabiri veliahdden gene mülâkat istemişler. Mülâkatta ben de hazır bulundum. Veliahd îstanbuldan son güne kadar aldığı fikirlerle mülhem görünüyor, kiminle görüşse, daima ayni fikirlerle konuşuyordu. O gün ecnebi ga­ zetecilerle müsahabesinden de memnun oldum.

Gazeteciler çekildikten sonra, salonda ikimiz yalnız kaldık. Bana sordu:

— Ne yapmalıyım?

Şu yolda idarei kelâm ettiğimi hatır­ larım:

— Osmanlı tarihini belirtin. Bu tarihin bir takım safhaları vardır, ki sizi korku ve endişeye sevkeder ve bunda haklısı­ nız. Ben size bir şey söyliyeceğim ve o teşebbüste hayatımı size teşrik edece­ ğim, memnun olur musunuz?

— Söyleyiniz, dedi.

— Henüz padişah değilsiniz, fakat Al- manyada gördünüz, ki imparator, veli­ ahd ve prensler hepsi bir iş üzerindedir. Neden siz bu işlerden uzak kalasınız?

— Ne yapabilirim, diye sorcıu.

— Îstanbula gider gitmez bir ordu ku­ mandanlığını isteyiniz, ben sizin erkânı- harbiye reisiniz olurum.

— Hangi ordunun kumandanlığını? — Beşinci ordunun kumadanlığım! Bu isimdeki ordu, Leyman Fon San-dersin emrinde bulunan veya bulunmak lâzım gelen ve Boğazların müdafaasına memur ordu idi. ,

Vahdeddin:

«— Bu komandanlığı bana vermezler»

dedi. f

— Siz isteyiniz, dedim.

—• îstanbula gittiğim zaman düşünü­ rüz, cevabım verdi.

Ebedî Şef, kahraman ordunu n mareşalıle karşı karşıya Bu ¿enim için naV nidane bir cevab idi. îstanbula geldik, fakat muvasalatımız zamanı kendimde feci bir ıztırab hisset­ tim. Doktorlar sol böbreğimden rahatsız olduğumu söylediler. Bir ay kadar yata­ ğımı terkedemedim. Doktor arkadaşların tedavisi, ıztırabımı bir türlü esasından men edemiyordu. Bir arabk iyileşir gibi oldum. Fakat tekrar yattım. Nihayet doktorlar Viyanaya gitmekliğim lüzu­ munda ısrar ettiler.

Viyanada müracaat ettiğim profesör benim sanatoryomda yatmaklığımı zaru­ rî gördü. Bir ay kadar Viyana civarında [Kotaj sanatoryom] da bizzat bu profe­ sör tarafından tedavi olundum. Sonra, gene ayni profesörün tavsiyesile, Karls- bada gittim. Rahatsızlığım henüz tama- mile zail olmamış bulunduğu bir tarihte [Gazi Paşa Karlsbadda aldığı notlarına bakarak bu tarihi buldu] 1913 temmuzu­ nun 5 inci cuma günü Karlsbaddakı ika­ metgâhıma îzmirde tanıdığım bir zat, diğer bir arkadaşile geldiler. Misafirler padişahın vefat ettiğini ve Vahdeddinır. tahta çıktığım haber vererek:

— Allah cümleye ve yeni padişaha ö- m ür versin, dediler.

Ben bu haber karşısında biraz gayri tabiî bir hal almış olacağım ki, misafir­ lerimin nazarı dikkatlerini celbetmîşim. Müteessir mi idim, memnun mu olmuş­ tum? Pek tahlil edemiyordum. Hakikat şu. idi, ki ne ölen padişaha acımıştım, ne de yeni padişahın ömrünün uzun veya kısa olmasile alâkadar idim. Acaba tees­ sürümün sebebi bu tebeddül esnasında îstanbulda bulunamamak mı idi? Buna dair de kat’î bir fikir söyliyemem. Yal­ nız bir durgunluk geçirdiğimi hatırlarım. Birkaç gün içinde mütemmim malû­ mat geldi. Ben Vahdeddini telgrafla teb­ rik ettim, cevab verildi.

Yeni Padişahın yaveri

Son malûmattan anlaşıldığına göre İz­ zet Paşa yeni padişahın yaveri ekremi olmuştu, bu hâdiseyi manidar buldum. Çünkü İzzet Paşa yaver olmaktan ziya­ de, bu nam altında bir askerî müşavir veya erkânıharbiye reisi gibi bir vaziyet almış oluyor, zannettim. Birkaç gün son­ ra îstanbulda bulunan yaverim Cavad Abbas Beyden bir telgraf aldım. Henüz hastabğım geçmediği için, ciddî bir

se-beb olmadıkça îs­ tanbula dönmek İs temiyordum. O - mm için Ca - vad Abbas beye l»u mealde cevab fazdım. Kendi - sinden aldığım i - kinci telgrafta [îs­ tanbula serian av­ detimin arzu bu • yurulduğu] mün - teriçti. Artık av - detimin kimin ta ­ rafından arzu bu- funılduğunu tah - kike lüzum gör - tneden 1918 sene - si 27 temmuz cu *■ martesi günü Kar- Isbaddan hareket ettim. Viyanada hiç kalmaksızın seya hatime devam et­ mek niyetinde i - ken, o zamanın çok müstevli ve ildürücü Bir has - tahğına, İspanyol nezlesine yakala - narak, bir müd - Jet Viyanada kal­ mağa mecbur ol -dum.

îstanbula avdet

Beni îstanbulda karşıbyan Cevad Ab­ bas Beyden aldığım izahat şudur: «îstan- bula avdetimi bana yazmasını söyliyen yaveri ekrem îzzet Paşadır.»

Geldiğimi îzzet Paşaya bildirdim; ha­ tırımda kaldığına göre Perapalastaki da­ iremde kendisile görüştüm. Sebebi dave­ tin ne olduğunu merakla anlamak isti­ yordum. Müşarülileyh hiçbir sebeb ol­ madığım, ancak yeni padişahla vellahdl!- ğindeki seyahatim münasebetile çok ya­ kından temaslarım olduğunu bildiği için bu temasları tekrar devam ettirmek su- retile faydab olabileceğimi düşünerek böyle bir arzu izhar etmiş olduğunu be­ yan etti. Müşarülileyhe beni hatırladı­ ğından dolayı teşekkür ettikten sonra de­ dem, ki:

— Herhalde vaziyeti umumiyenin fe nalığım izale için yeni padişahı yeni bir istikamete sevketmek lâzımdır. Bu nok­ tai nazardan kendisi ile görüşmekliğimi mün asi b bulur musunuz?

Muvafakat etti. Derhal Naci Paşa de­ lâleti le padişahtan mülâkat istedim. Mu­ ayyen bir saat için müsbet bir cevab geldi.

Vahdeddin ile mUlâkat

Seyahat arkadaşım veliahd Vahdeddin- Ie birkaç ay müfarakatten sonra, yeni padişah Vahdeddinin salonuna Naci Pa­ şa delâleti ile girdim. Bu andaki tahas­ süslerimi şöyle izah edebilirim; tahta o- turmadan evvel çok şeyleri çok açık gö­ rüştüğümüz ve benim bütün noktai na­ zarlarıma tasdikkâr mukabelelerde bu­ lunan bu zat, acaba hükümdar olduktan sonra benim ayni tarzda görüşmekliğime müsaade eder mi ve ayni mukabelelerde bulunur mu? Bunda mütereddid idim. İşte padişah Vahdeddinle bu tereddüd içinde karşı karşıya geldik.

Beni çok nazik kabul ettiğini söyleme­ liyim. Veliahdlığı zamanında olduğun­ dan daha fazla mültefitti. Oturdu, bana da karşısında yer gösterdi ve aramızda­ ki tabura üzerinde bulunan sigaralıktan bir sigara alıp verdi, kendisi de bir siga­ ra aldı ve yaktığı kibriti bana uzattı. Bu tavırdan çok ümidvar oldum, evveli ken­ disini münasib bir lisanla tebrik ettim, sbnra Çok mühim bir anda Osttıanll

tah-tm: işgal etmiş olduğunu izah ederken* dedim, İd:

— Seyahitimiz esnasında bütün fikir­

lerimi çok açık lisanla söylemiştim. Btt dakikada ayni tarzda görüşmekliğim«

müsaade buyurulur mu?

— Hay, hay., dedi, İntizar ediyorum. Uzun mütalealarım içinde esaslı nokta şu idi: «Derakab başkumandanlığı bizzat uhdenize alınız, kendinize bir vekil değil, bir erkânıharb reisi tayin ediniz, her şey­ den evvel orduya sahib ve hâkim olmak lâzımdır. Ancak ondan sonra düşünüle­ bilecek musib kararlar tatbik olunabilir.» Vahdeddin bu teklifim üzerine tıpkı kendini ilk defa, veliahd iken ikamet et­ tiği sarayda gördüğüm vakit olduğa gibi, gözlerini kapadı ve az sonra yu cevabı verdi:

— Sizin gibi düşünen başka rüesayı as­ keriye var mıdır?

— Vardır, dedim. — Düşünelim, dedi.

Mükâlememiz kendiliğinden münkatl olmuştu, izin aldım.

Birkaç gün sonra idi, Naci Paşa padi­ şahın beni izzet Paşa ile beraber kabul etmek hususundaki iradesini tebliğ etti.

İkimiz Vahdeddinin huzurundayız. Ben b.ı daveti, ayni fikir ve mütalea üzerin­ de ikimizi birden dinlemek arzusunda bulunmuş olmasile tefsir ediyordum. Ko­ nuştuğumuz esnada bu noktai nazarımı takibe çalıştımsa da mükâlemeyı umumi mevzulardan çıkarmağa muvaffak ola­ madım. Vahdeddin çok. ihtiyatkâr tavırlı idi. Nihayet neticesiz bir mülâkatla pa­ dişahın yanından ayrıldık.

— Günler geçti tekrar yalnız olarak pa­

dişahla görüşmek istedim. Beni bu sefer de kabul etti. Ben ilk noktai nazarımda musir görünen bir adam tavrı İle belki de mukaddemesiz ayni vadide konuşma­ ğa başladım. Vahdeddin seri bir intikal ile bana cevab verdi:

— Paşa, ben her şeyden evvel İstan­ bul halkını doyurmak mecburiyetinde­ yim. İstanbul halkı açtır. Bunu temin et­ medikçe alınacak her tedbir isabetsiz olur.

Bu cümlenin nihayetinde zatı şahane gözlerini kapadı. Ben tilki tabiatinde her entrikacının hergün şahidi olduğum yüz­ lerce misallerinden biri karşısında bu­ lunduğuma büyük teessürle kanı oldum. Düşündüğüm şu idi: «Zatı şahane evvelâ İstanbul halkını kazanmak istiyor, kendi­ sinin teşebbüsatı atiyesi için kuvvet ve

istinad noktasını burada arıyor, fakat gene düşündüm, ki şeraiti umumiye ıslah edilmedikçe, politikacılık noktai naza­ rından doğru olsa bile, bu arzunun temi­ ni kabil olabilir mi idi? Bunun için bir fikir daha söylemekten kendimi menede­

medim: ,

— Çok doğru düşünüyorsunuz, fakat İstanbul halkını doyurmak için alınması lâzım gelen tedbir ve teşebbüsler, zatı şahanenizi bütün memleketi kurtarm ak için alınması lâzım gelen mübrem ve müstacel tedbirlere tevessül etmekten menedemez. Heyeti umumiyenin selâme­ tini temin edecek mesai, ancak makine­ nin heyeti umumiyesinin işleme3ile mümkün olur ve heyeti umumiye işle­ medikçe bu makineden b ir kısım muhas- sala dahi almak kabil olamaz. Söylediği­ min isabetine kaniim, belki zatı şahane­ lerince fazla telâkki buyurulur. Lâkin bildirmeğe mecburum ki yeni padişahın mebdei hareketi evvelâ kuvvete tesahub etmek olmalıdır. Kuvvet, devleti, milleti ve bütün menfaatleri müdafaa eden kuv­ vet başkasının elinde bulundukça sizin padişahlığınız dahi lâfzî olmaktan kurtu­ lamaz.

Biraz tedbirsizce olduğuna kaniim; pa­ dişahın verdiği cevaba şu cümle karıştı: — Ben icab eden şeyleri Talât ve En­ ver Paşalar hazeratı ile görüştüm!

Bunu söyliyen zat, daha birkaç ay ev­ vel, veliahdliğinde, Talât ve Enver Pa­ şalardan müteneffir olduğunu anlatan ve bu adamların, memleketi mahvolmak­ tan başka bir neticeye isal etmesi müm­ kün olmıyan teşebbüslerini tenkid eden Vahdâddîn îdi. (Arkası var)

(3)

îkiııciteşrîn S O N F O S T a

Sayfa 3

Elledi Şefin cenazesi Ankarada

" Aiatürk bizi bırakma! „ feryadları

içinde kaldırıldı

\Sağda) Atatürkün aziz nâşt istasyondan Meclis önündeki katafalka getiriliyor, (solda) generaller Büyük ölünün önünden son defa geçerlerken (Baş tarafı 1 inci sayfada)

kırı caddesi boyunca, yabancı k ıt’alar da Parti binası ile Halk sineması arasında yer almış bulunuyorlardı. Ecnebi heyet azaları Ankarapalas önünde hazır bulu­ nuyorlardı.

Saat 9,30 a doğru cenazeyi kaldırmak üzere 12 saylav meşalelerin arkasında Meclise doğru ilerlemeğe başladılar. Bü­ yük Ölünün tabutu başında dört general kılıçlarını çekmiş, ihtiram nöbeti bekli­ yorlar... Saylavlar merdivenin alt başın­ da duruyorlar. Hepsi ağlıyor.

Altı meşale durmadan duman ve alev fışkırıyor, bir taraftan da yağmur yağı­ yor.

Ankara büyük kederin verdiği bir pe­ rişanlık içinde çalkanıyor... Bütün halk, bütün güzergâhta toplananlar ağlıyorlar. Hıçkırıklar birleşerek derin bir sessizlik içindeki Ankaramn matemli havasını sarsıyr>-. Her tarafta Atatürkün resmi tüllere bürünmüş. Gözleri bu matem lev­ hasına ilişenler yeniden boşanarak hıç­

kırmağa başlıyorlar.

Katafalkın önünde bir top arabası du­

ruyor. 12 general ve d'ğer sübaylarla er­ ler bu arabanın etrafında yerlerim al­ dılar. İşte saylavlar tabutu katafalktan alarak omuzlarında yükselttiler. Tabut yavaş yavaş top arabasının üzerine çıka­ rılıyor.

Cenaze top arabasının üzerine konun­ ca bütün şapkalar çıktı. Generaller se­ lâm vaziyetinde... Herkes tabuta bakı-’ yor. Herkes gözlerinden akan yaşları sil­ mekle meşgul.

Büyük bir Türk bayrağı yedek subay­ ların ellerinde tabutun üzerine konu­ luyor.

Tabutun önünde biriken heyetler yaşlı gözlerini saklıyorlar. Merasimin başla­ ması bekleniyor, bütün fotoğrafçılar sı­ ralanmışlar, ecnebi heyetlerin resimle­ rini alıyorlar.

Diğer heyetler de Ankaraplasın önün­ de sıralandılar.

Siyah şapkalarile saylavlar ve davet­ liler cenazenin etrafım doldurmuşlar. Cenaze hazırlandı. Şimdi merdivenler yavaş yavaş tabutun iki tarafından uzak­ laştırılıyorlar.

Generaller bir araya toplandılar. Mec­ lisin önünde cenaze alayının ilk safını teşkil ediyorlar. Tabutun etrafına da üç sıra üzerine generaller sıralandı. Tabu­ tu n önünde beş sıra Türk askeri. Her sı­ ra altışar askerden mürekkeb. Daha ön­ de Riyaseticümhur bandosu, tabutu gö­ türecek askerlerin önünde iki sıra kara ye hava sübayları.

Meclisin önündeki kaldırım tamamen saylavlar ve ziyaretçilerle; Ankara- palasm önü dünyanın her tarafından ge­ len heyetlerle dolu. Fotoğraf ve sinema makineleri mütemadiyen işliyor.

Saat 10 da

Bütün kıtaat yerlerini alıyorlar. Töre­ ne başlanmak üzere, ses şada yok. Yalnız arasıra zaptedilemiyen bir hıçkırık, yü­ rekten kopan bir feryad bu sessizliği bo­ zuyor.

Orgeneral Fahreddin Altay emir ver­ di. Merasim başlıyacak. Protokol müdü­ rü ecnebi heyetlerin bulunduğu Ankara- palasa geliyor.

Merasim başlıyor. Tabutun önünden asker geçiyor. Mızraklı bir süvari alayı Sümerbankm önünden doğru yavaş ya- jra§ aşağı geliyor. Cenazenin bulunduğu

yere kadar saylavlar ve davetliler sıra­ lanmışlar.

Şimdi atların ayak seslerinden başka bir ses duyulmuyor. Hayvanlar bile san­ ki bu Büyük ölüye hürmet için ayakla­ rının ucile yürüyorlar. İnsanlar gibi baş­ larını önlerine eğmişler. Mahzun ilerli­ yorlar.

10 u 10 geçe

Mızraklı askerilerin son bölüğü Ata­ türkün top arabası üstündeki tabutu ö- nünden geçiyor. Arkadan topçu taburu göründü. Başta komutanları, arkada üç sübay ve onun arkasında alay sancağı... Sancak iki kahraman askerin ellerinde aşağıya indiriliyor. Topçu taburu ilerli­ yor. Generaller sancağı selâmlıyorlar.

Şimdi alay sancağı ve bandosile muha­ fız alayı geçiyor. Generaller bayrağı se­ lâmlıyorlar. Atatürkün kahraman muha­ fızları Büyük Ölünün önünden geçerken yaşlı nazarları tabutun üzerinde..

İşte 32 inci alay geçiyor... Onu Harbiye takib ediyor. En önde komutanları, altı sübay, Harbiye bandosu, iki sübay kılıç­ larını çekmiş, arkada Türk sancağı ve bunun arkasında Harbiye talebesi...

10 uSO geçe

Türk askerinin geçişi nihayetlendi. Kırk metre fasıla ile ecnebi kıta’lar ge­ liyor. En önde Alman bahriye kıt’ası. Al­ man bahriyelileri önd'e bandoları olduğu halde yavaş yavaş tabuta yaklaşıyorlar.

Alman bahriye kıt’ası geçti. Şimdi Bul­ gar askeri geliyor. Tam Atatürkün önün­ de. Önde bandosu, arkada asker... Yirmi metre ara ile Fransız bahriyelileri, önde trampetleri, borazanları arkada bando, daha arkada bahriye silâhendazları var...

Fransızları İngilizler takib ediyor. En önde komutanları amiral, arkada sübay- lar, arkada asker... ^İngiliz bandosu ge­ çiyor. Bu arada Türk askerinin kolbaşısı Tayyare Cemiyetinin önüne kadar geldi.

İngiliz bahriye topçularından sonra Yunan askeri geliyor., geçiyor... Yunan askerinin geçişi bitti.

Şimdi A tatürkün tabutu önünde İran askeri var. Romanya bahriyelileri cena­ zenin önünde. Önde borazanlar, arkada Romanya bayrağı, altı tane süngülü ve sonra asker.

Şimdi YugoslavyalIlar geçiyor, Yugos­ lavya bahriyelileri ve kara müfrezes> ge­ liyor. Bütün askerî kıt’alarm yanında mihmandar olarak Türk sübayları yürü­ yor-..

Saat 10,40

Şimdi Atatürkün cenazesi önünde ban­ dosile deniz müfrezemiz.Cenazenin üze­ rinde birçok kuşlar tavaf edercesine dö­ nüyorlar. Hava göz yaşlarını zorla tuttu. Generaller top arabasının etrafım dizi­ liyorlar. 20 general bir tarafta, 20 general diğer tarafta..

Atatürkün cenazesi önünde Riyaseti­ cümhur bandosu var. Tabutun arkasında Büyük Millî Kahramanın İstiklâl madal­ yasını taşıyan siyah kadifeden bir yastık tuğgeneral İlyas Aydemirin elinde.. Türk kıt’aları tamamen mevkilerini alıyor, Halkevinden itibaren sıra ile aşağıya doğ­ ru diziliyorlar.

Mızraklı bir süvari alayı caddede bir kavis yapıyor. Topçu taburu doğru kış­ lasına dönüyor. Muhafız alayı Halkevi- nin önüne diziliyor. Harbiyeliler, istas­ yondan itibaren Yenişehre gidecek as­ falt yolun bir kenarmdalar. Karşı tarafı

ecnebi askerler alıyor. Şimdi Atatürkün cenazesini hâmil top arabası Türk ve ec­ nebi kıtaatın önünden geçecek. Ecnebi heyetler cenazenin arkasına doğru geli­ yorlar. Huruf heca sırasile sıralanmışlar. Cenazenin tam arkasında İlyas Aydemiri takiben Atatürkün hemşireleri... İşte Reisicümhur İsmet İnönü geldi.

Saat: 10,45

Ecnebi heyetleri selâmladı, mevkiine geçti. Yavaş yavaş top arabası yürüyor. Bando matem marşını çalmaya başladı.

Cenaze yavaş yavaş ilerlerken Büyük Ölünün hemşiresi mütemadiyen ağlıyor. Onun arkasında bütün askerî hayatım beraber geçirdiği en sadık dostu, kıy­ metli Reisicümhurumuz İsmet İnönü. O- nıın arkasında Riyaseticümhur heyeti, Umumî Kâtibleri Haşan Rıza, baş yaver Celâl, muhafız kumandam ve diğer ya­ verler....

Daha arkadaki sıra: Büyük Millet Mec­ lisi reisi Abdülhalik Renda, bir tarafın­ da Celâl Bayar, diğer tarafında Mareşal. Nihayet ecnebi heyetle^- yav#ş yavaş iler­ liyorlar. Artık hava aa kendim tutamı­ yor. Bütün Ankara ile, bütün yurd ile beraber o da tekrar ağlamağa başlıyor, işte saylavlar geliyorlar. İlk sırada İcra Vekilleri Heyeti... Saraçoğlu, Ali Çetin- kaya, Refik Saydam tam ortadalur. Say­ lavlar kendilerini zaptedemiyorlar.

Arkada resmî davetli barem üçüncü dereceye kadar askerî ve sonra mülki erkân geliyor. Bunun arkasından 62 vi­ lâyetin mümessilleri, Parti, beled ye he­ yetleri ve halktan mürekkeb üçer kişilik heyetler... (Ankara müstesna) Daha ar­ kada mektebliler...

Bir piyade alayı tamamen caddeyi tu t­ muş bir vaziyette bir sıra olmuş, aşağı doğru iniyor. Tayyareler uçuyorlar. A- lay yavaş yavaş istasyona yaklaşıyor.

Saat 11

Bir tayyare mütemadiyen Atatürkün tabutunun üzerinde devir yapıyor. Genç­ lik parkımn köşelerini doldurmuş halk, bir taraftan diğer tarafa koşarak tekrar cenaze ile karşılaşmak, Ebedî Şefi tek­ rar, son bir defa daha görmek istiyorlar. Sürü halindeki kuşlar tayyarelerle nö­ betleşe havada mütemadiyen Atatürkün

cenazesini tavaf ediyorlar.

Bütün gözler tabutu takib ediyor. Ka- dm, erkek, generaller herkes ağlıyor. Bü­ tün Ankara bir tek kalb, bir çift göz gi­ bi. Gençlik parkımn kenarından feryad- lar yükseliyor:

— A tatürk bizi bırakma! Artık ebedi­ yen yüzünü görmiyeceğiz.

Saat: 11 i 5 geçe

Yavaş yavaş cenaze yol üzerinde iler­ liyor.

Canaze şimdi istasyon binasının önün­ den geçen 16 Mart şehidleri yolunun ü- zerinde...

Cenaze alayı yavaş yavaş istasyon ile Tayyare Cemiyeti arasındaki caddeyi katediyor.

Saat: 11,30

Cenaze istasyonla Tayyare Cemiyetine giden yolun tam ortasına geldi. Alay çok yavaş gidiyor. Tabutun üzerindeki Türk bayrağı bütün Ankaradan görünüyor. Gençlik parkının içi bağrı yanık Anka­ ralIlarla dolmuş... Kestirme yolların her tarafında be'kliyen halk göz yaşlarile ce­ nazeyi takib ediyor.

Cenaze yavaş yavaş Tayyare Cemiye­ tinin karşısındaki polis kulübesine va­ rıyor.

Her beş dakikada bir toplar atılıyor. Cenaze sergievinin önüne yaklaştı. Ec­ nebi kıtaat önlerinden geçen bu Büyük Ölüye ihtiramkâr vaziyette. Biraz evvel Gençlik parkını doldüran halk buradan tamamen çekilmiş şimdi sergi evine yak­ laşıyorlar. Cenaze sergievinin önünden geçti.

Saat: 11,50

Cenaze yavaş yavaş dörtyol ağzından ileriye doğru gidiyor. Yavaş yavaş tica­ ret lisesini devrediyor. Nümune hasta­ nesi ile Halkevinin arasından ileriye doğru sapıyor. Etnografya müzesi cenaze için hazırlanmış... İçerisi çelenklerle süs­ lenmiş. Hükümdarlardan gelen çelenkler sıra sıra kapının boşluğundan itibaren içerisini doldurmuş bulunuyor. Cenaze Etnografya müzesine yaklaştı.

Fahreddin Altay Etnografya müzesinin önünde yer aldı. Top arabası yavaş yavaş yaklaşıyor. Müzenin önünde hafif bir

tümsek yapılmış, bu tümsek önünde altl meşale arasında Atatürkün heykeli..

Saat: 12,10

Top arabası Halkevi ile müze arasında durdu. Tabutu top arabasından indir­ mek için hareket başladı. Cenazeyi takib edenler yavaş yavaş müze ile Halkevi a- rasma toplanıyorlar. Bando matem mar­ şını çalmakta devam ediyor.

Cenazenin yanında sıralanan kırka ya­ kın general kılıçlarını çekmişler, resmi tazım ifa ediyorlar. Reisicümhur yavaş yavaş müzeye giriyor. Meclis reisi, Baş­ vekil ve Mareşal takib ediyor. Tabut* nakletmek için hazırlık devam ediyor.

Saat: 12,15

Yavaş yavaş tabut yere iniyor. Aba noz tabutun iki tarafı, general, sübay v« erlerle dolu...

Askerler, tabutu yavaş yavaş 12 gene­ ralin omuzlarına koydular.

Saat: 12,18

Büyük Atamız generallerinin omuz­ larında merdivenden çıkıyor.

Saat: 12,20

Şimdi cenaze üzeri çinilerle süslü ka­ pıdan girdi.

Toplar son atışlarını yapıyor, tabut u- fak bir medhalden sonra kaidenin hazır­ landığı yere giriyor. Bütün hükümdar­ ların çelenkleri buraya dizilmiş.

Şimdi 12 general Atatürkün tabutunu kaideye koyuyorlar. Abanozdan yapıl­ mış tabut, beyaz taşlardan yapılmış kai­ deye konuyor. Tabut kaideye konurken A tatürkün hemşireleri Bayan Makbul» Boysan, Reisicümhur İnönü, Meclis recisi Abdülhalik Renda, Başvekil Celâl Bayar, Mareşal Fevzi Çakmak, mütemadiyen ağlıyorlar.

Saat: 12,30

Tabut tam kaidenin üzerine kondu. 12 general birden resmi selâmı ifa ediyorlar Reisicümhur İsmet İnönü, Meclis reis! Abdülhalik Renda, Başvekil Celâl Bayar Mareşal Çakmak, göz yaşlan arasmdı son selâmlarım ifa ediyorlar, heyetler dö­ nüyorlar...

Millî Kahraman başşehrin, bütün. T ür kiyenin, dünyanın göz yaşları arasında ebediyete bırakıldı.

(4)

4 Sayfa S O N P O S T a

İ l k i m i teşrin 21

Ebedî Şefin tabutu trenden indirilirken

Cümhurreisinden polis memuruna

kadar herke s ağlayordu

Aziz Naşı götüren trenin güzergâhı Türk milletinin içi gibi alev alev yanan

meşalelerle gündüze dönmüştü. Keskin bir ayaz altında saatlerdir bekleşen

köylüler ve köylü çocukları hıçkırıklar içinde bağrışıyorlardı. “Babamız gidiyor,,

Atatürk’ün cenazesine refakat eden muharririmizden:)

İzm itten akşam 2 1 de hareket eden A tatü rk ü n hususî kompozisyonu sabahleyin onu üç geçe A nkaraya v ar­ dı. İzm itten Ankaraya kadar bütün h at boyunca mukaddes ölüye gösteri - len saygı ve sevgi tezahürlerini anlat­ m ak imkânsızdır. Yollarda gece yarısı çiseliyen yağm ur ve çok keskin b ir a- yaz altında yüz binlerce insan ellerin­ de m eşaleler A talarını bekliyorlardı. Eğer trenim izde büyük b ir tek lâmba yanm am ış olsaydı bile güzergâhta, i- çimiz gibi alev alev yanan m eşalelerin ışığı bizi karanlıktan şikâyet ettirm i - yecekti. Bütün yurddaşlar, en kabus­ lu b ir gecede kendilerine mes’ud bir gündüz yaratan Büyük Adamı gündüz aydınlığı içinde ebediyete uğurlam ak istiyorlardı.

İzm itten başlayarak gün ağarıncaya kadar geçtiğimiz bütün yolda elleri meşaleli hıçkıran, saçını başını yolan, trenin arkasından:

— Atam, bizi de götür, Paşam bizi bırakma! Seni unutmayacağız! diye haykırışan yüz binlerce halka tesadüf ettik.

Trenimiz bir tek ağaç bulunm ayan kupkuru birçok arazi geçti. Fakat yo­ la, Atasım selâmlamak için meşalesile

dizilmemiş kalabalıksız b ir kilom etre arazi parçası gözümüze ilişmedi. Me­ şalesi olmayan köylüler yol kenarın - daki otları tutuşturm uşlardı. Dizlerini döven, inliyen ve sabahlara kadar a- yaz altında Atasını bekliyen halkın feryadları, hıçkırıkları 12 vagonluk trenimizin çıkardığı seslerle karışıyor, tüyler ürpertici bir ahenk husule ge­ tiriyordu.

İzm itte

Büyük A tanın İzmite m uvasalatı ve istasyona getirilerek hususî trenleri - ne konuluşu çok hazin oldu. Halk coğ­ rafi vaziyeti itibarile anfiteatr şeklin­ de olan şehre saf saf sıralanmış, tren hattının deniz tarafı boş bırakılmıştı. H arb gemilerinin projektörleri İzmiti nura boğmuştu. İzmit gündüz gibi de- ğil, gündüzün ta kendisi idi. Büyük ö- lü eller üstünde istasyona getirildi. Tren yoluna halkın bulunduğu taraf - tan akseden feryadlar ve hıçkırıklar bandonun çaldığı m atem havasma ka - rışıyor, bandodaki askerlerin gözyaş­ ları borularının üzerinden akıyordu. Minimini çocukların:

— Babamız gidiyor! diye haykırış - m aları ve gecenin sessizliği bu levha­ daki hüznü bir k at daha artırıyordu.

'Büyük Ö lünün mukaddes nâşlarım taşıyacak vagon bayraklar; güller ve yeşillikler içinde idi. Vagonun arka tarafına tam am en kapanm ak suretile Devlet D emiryolları Birinci İşletme - sinin çok zarif çelengi konmuştu. Va - gon, katarın en sonuna alındı.

İzmitten hareket

îzm itin ih tiy ar saat kulesi dokuzu vuruyordu. H areket ettik. Lokomotifin raylarda çıkardığı hıçkırıklar, halkın feryadlarm ı tamamlıyor:

— Paşamız, A tatürküm üz!

T ren bazı istasyonlarda b ir iki da - kika tevakkuf ediyor, halk:

— A tatürküm üz nerede? diye tre - nin önünde çırpmıyordu.

Bu emsalsiz teessür ve ıztırab levha­ ları karşısında ecnebi gazeteciler hay­ retlerini ve takdirlerini gizllyememek- te idiler. Başlarım sallayarak:

— Böyle m illet görülmemiştir!, di - yorlardı.

H er istasyon b irer çelenk hazırla - mışrtı. Fakat bunların hiçbirisini alm a­ ğa imkân yoktu. Çünkü çelenklerin

a-dedi bini bulmuş ve bir kısm ını İzmit- te bırakm ak m ecburiyeti hâsıl olmuş­ tu. B ütün halk ve köylüler başları a- çık, derin b ir huşu içinde boyunları bükük, Ebedî Şeflerini selâm lıyorlar - dı.

Eskişehirde

Eskişehre üçü on beşte, havagazi me­ şalelerinin soÜgun aydınlığında Şo - peıı’in matem havasile girdik. Eskişe­ hir öyle bir sükûnet içinde hıçkırıyor­ du ki, Büyük A tanın huzurunda bu sü­ kûnet yürekler paralayıcı haykırışlar­ dan daha kahredici idi. Kısa bir fasıla­ dan sonra yola devam ettik. Gene fer- yad, gene gözyaşı, gene hıçkırık..

Dışarıda dehşetli bir ayaz var. P en ­ cereden kafamızı çıkaram ıyorduk. Bu­ na rağmen istasyonlar, hat boyu, in - san kütlelerde örtülü.. Hava k arard ı - ğmdanberi böyle bekliyorlarm ış.

Ankarada

Ankara bir ölü evini andırıyordu. E- tim es’uddan sonra tren in haykırm ağa başlayan düdüğü A nkarayı yerinden sarsmıştı. Halk, otomobillerle, otobüs­ lerle Gazi istasyonundan daha çok ile­ rilere k ad ar gelmişti.

A nkara... Mukaddes H em şerisini ız- tırabm en çetin bir buhranı içinde kal­ bine bastı. T renin gara girişi esnasın - da sırtında siyah frak lar bulunan, o - muzları sarkık, yüzlerce insan kara b ir deniz gibi dalgalanıyordu. Ağlamıyan bir tek insan yoktu.

Reisicümhur İsm et înönünün sarar­ mış yüzü, nemli gözleri istasyonda bu­ lunanlarım hıçkırışları a rtık iztırabm haddiazamisi .çinde gerilen fevkalbeşer bir kuvvetle A nkaraya k ad ar m uka - vem et eden sinirlerimizi büsbütün a lt­ üst etmişti. Biz de boşandık, zaten îs - taııbuldanberi gördüklerimiz karşısın­ da biran bile gözyaşımız kesilmemişti ki?

Trenin penceresinden görebildiğim her insan ağlıyordu. R eisicüm hurun - dan polisine kadar...

A tanın vagonu İsm et înönünün, Meclis Reisi, M areşal ve Heyeti Ve - kilenin tam önünde durm uştu. Saylav­ lar, teşrifata dahil bütün zevat istas - yonda bulunuyor, bir piyade taburu resmi selâmı ifa ediyordu.

Adedi yüzleri bulan gazeteci, fotoğ­ rafçı, ve en m eşhur film firm aları n e­ fes alm adan çalışıyorlardı. T abut 12 generalin elleri ile ve kem ali tazim ile indirilerek top arabasına kondu. Ön­ de her zaman olduğu gibi O, arkasın­ da gene h er zaman olduğu gibi İsmet İnönü, Meclis Reisi, Mareşal, H eyeti Vekile, saylavlar, generaller ve diğer bütün karşılayıcılar olmak üzere ha - reket edildi. Stadyom, şehrin sırtlan , yollar 10 binlerce halkla dolu idi. A - tatü rk Meclisin önünde inşa edilen muazzam bir katafalka büyük bir bay­ rağın altm a hürm etle vazedildi. Ge - neraller ve genç sübaylar ihtiram nö - betine başladılar. A nkarapalasta misa­ fir bulunan yabancı askerî heyetler balkondan Büyük Şefi uzun uzun se - lâmladılar.

Ankaradaki katafalkta

A nkaranm katafalkı cidden m uhte­ şem ve heybetli idi. Dört yüksek sü tu n ­ la tesbit edilen ve geniş b ir yer işgal eden yeşillikler içindeki katafalk b ir mabedi andırm akta ve 12 yerinden a - levler fışkırm aktadır.

12,30 da başta Reisicüm hur olmak üzere A nkaranm Onu tavafı başladı. İsm et İnönü de gözyaşları içinde Onun yüksek huzurunda saygı ile eğildi. Ve bunu b ü tü n A nkaranm resm i tazimi takib etti.

Yağmur

Saat 13,30 d» yağm ur başladı. Buna

rağm en halkın ve gençliğin geçişi sek­ teye uğram ış değildir. Size bu tafsilâtı telefonla verdiğim gecenin şu ilerlem iş saatinde dalhi halk, akın akın büyük bir intizam içinde, lâkin en taş kalbli- leri kör edecek bir levha halinde ken - dini yeni baştan yaratan Adamın önün­ den geçmekte, ağlam akta, ağlam akta­ dır. B ütün Ankara B üyük Millî kah­ ram anı, Hemşerisini içi kan ağlayarak tavaf ediyor. Y arınki muazzam cena - ze merasim ini görmek için ta gece y a ­ rısından sokaklar dolmağa başlamış - tır. Bütün A nkara ayaktadır.

N usrat Safa Coşkun Sabaha kadar

A nkara 20 (A.A.) — H er şeyi silen ve örten gecenin karanlığı içinde ka - tafalkın üstünde altı meşale yanıyor ve A tatürkün tab u tu üzerine gölgelerle karışık ziyalar düşüyor.

Zafer anıtı önünde yanan ve Onun kurduğu P artin in Halk Partisinin, al­ tı prensipinin remzi olan altı meşale, başıucunda iki general, iki sübay ve iki erin rasim ei ihtiram ı ifa etm ekte bu - lunduğu katafalka giden yolu aydınla­ tıyor.

Sabahtanberi bu büyük m atem e iş - tirak eder gibi kapalı ve kasvetli geç­ mekte olan hava, saat 4 tenberi yağ - m ura çevrilmiş olmasına ve devamlı bir halde yağm akta bulunm asına rağ­ men halk sabahın ilk saatlerine kadar akın akın Büyük Şefin tab u tu önün - de tazim geçidine devam etm iştir.

En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün Ankara, en büyük evlâdma k ar­ şı içten duyduğu acıyı, Onun tabutu önünden geçerken gösterdiği sükûn ve vakar içinde tazim ile izhar eylem ekte idi.

Gecenin sükûtu içinde yalnız, yalnız, bir hışırtı duyuluyor, geçen birlerce, binlerce halkın ayak sesi..

General Metaksas

Büyük Ölünün tabutu

önünde ağladı

Cümhurreisi İnönü dün

Başvekil Metaksası

kabul buyurdu

A nkara 20 (H ususî) — Y unan Baş­ vekili G eneral M etaksas şehrimize gel­ dikten sonra gardan doğruca katafal - km önüne geldi. A tatü rk ü n huzurun - da tazimle eğildi. Ve B üyük Ölünün» önünde gözyaşları döktü.

Ecnebi devlet reislerinin çelenkleri müzeye konuluyor

A nkara 20 (H ususî) — Ecnebi dev­ let reisleri ve hüküm etleri nam ına ge­ len çelenkler yarınki m erasim de m ü - zeye konacaktır.

Ankara 20 (A.A.) — Reisicümhur İs­ met İnönü bugün kendilerini ziyarete gelen Ekselans Metaksası kabul etmiş ve uzun müddet görüşmüştür.

İ

l â n

Devlet Demiryolları ve Limanlan İş­ letme Müdürlüğünden: Sivas - Erzurum hattının işletmeye açık bulunan Kemah istasyonundan sonraki Alpdumanlı ve Erzincan istasyonlarının 23.11.988 tari­ hinden itibaren yolcu ve her türlü eşya nakliyatına açılacağı ve halen Çetinks- ya - Kemah arasında işliyen muhtelit trenlerin günlerinde hiç bir değişiklik yapılmıyarak Erzincana kadar devam et­ tirileceği sayın halka ilân olunur.

Ankara ağlıyor

Katafalkın önünde akan bir insan kalabalığı

değil, bir elem selidir

Yazan: E. Ekrem Talu

Ankara, 20 (Telefonla)

Ankarada kaç gündür mutad ma­ viliğini ve berraklığını muhafaza eden gökyüzü birden bulutlanmış, güneş gizlenmiş, tabiat iyiden iyi­ ye sonbahar kisvesine bürünmüş - tü. Sabah saat sekizden itibaren asker ve zabıta kuvvetlerinin geç­ tikleri yolların tenhalığında ve ıs­ sızlığında yurdun büyük matemi olanca derinliği ile beliriyor, bom­ boş gibi duran şehirde sanki ölüm meleği dolaşıyordu. Büyük uniior- malı zabitler, siyah elbiseli silin - dir şapkalı siviller., bazan tek tük, bazan da ufak ufak gruplar halin - de Ebedî Şefi bu son gelişinde kar­ şılamak için yer aramağa gidiyor­ lar..

Millet Meclisi âzaları kâmilen istasyonda., intizarların en elîmi i- le muztarib.. bekliyorlar. Tren ağır ağır geliyor. Yaklaşıyor.. Muazzez ölü sandukasının içinde yere indi­ riliyor.. tazim merasiminin İfasını müteakib yola çıkan mevkip onun sağlığında çiftliğine gitmek için sık sık geçtiği bu yolda hazin ve ses­ siz bir yürüyüşle Meclisin önünde hazırlanan katafalka doğru ılerli - yor. Muhterem sandukayı taşıyan top arabasının hemen arkasında, Reisicümhur İsmet İnönü müces - sem bir fazilet, hamiyet ve vefa timsali, elemli olduğu nisbette va­ kur, muazzez varlığı ile tek olarak ilerliyor.

Tabut, katafalkın üzerine kon - du. Orada Şanlı Türk Sancağının gölgesinde yarın sabaha kadar, A- tatürk, Etnografya müzesindeki mu vakkat istirahatgâhına çekilmeden evvel, çok sevdiği milleti ile veda­ laşacak.. Şimdi onun başı ucunda iki general, iki sübay, iki de er şe­ ref nöbeti bekliyorlar., ve halk ha­ zin hazin, bu ulvî, mühib fakat heyhat ki pek elim manzaranın ö- nünden huşû ile geçmeğe başlıyor. Bir aralık yaşlı nazarlarım ora­

ya takılıyor. Mustafa Kemal şün - di uyanacak, kalkacak, ve se^m vaziyetinde emir bekliyormuş gibi duran Türk ordusunun başarıcı şe­ refli mümessillerine kumanda ede­ cek sanıyorum:

Heyhat! Etrafı dolduran yığın - la çelenklerin birer zafer iklili ol­ madığı, ölüm denilen feci hakikat­ le karşı karşıya bulunduğumuz muhakkak.. Benim içimde yaşa - yan Atatürkle şu karşıda heybetli tabutun içinde yatan en büyük in­ san şübhesiz ki birdir. O halde?!

Halk, mukaddes ölünün huzu - rundan mütemadiyen geçiyor.

Bu bir insan kalabalığı değil, bir elem selidir. Şahsiyetler silin - miş, mâdum olmuş, sade ruhlar ve kalbler, yalnız Onunla dolu, Onun ebedî hicranım tatmağa başlamış, ruhlar ve kalbler dir.

Geçenler bazan sessiz, yetımli - ğini sezdirmemeğe çalışan, elemini hıçkırıklarını bağrından sızan kan­ lara katan bir kafile, Bazan da ele­ minin şiddetine dayanamayıp co - şan, ıztırabmı, hicranını haykıran bîçaregân silsilesi... Akıyor akıyor, bütün gün aktı. Bütün gece sabaha kadar akacak..

«Atam, gerçek sen öldün mü?» Bu feryad bir genç kız bağırm- dan kopmuştur. Türk yavrusu fe­ leğin bu derece zulmüne inanamı­ yor, ne yapsın? Mazurdur.

«Paşacığım bizi nasıl bıraktın?»( Bu da bir ihtiyarın ümidsiz te- lehhüfüdür. Atanın nuru onun son dem hayatını aydınlatan, ısıtan gü­ neşti.

Elem seri akıyor durmadan.. Gece çökmeğe başlıyor. Kor - kunç, karanlık bir gece... Ankara- smı O böyle gecelere alıştırma - mıştı. Katafalkın dört bir tarafın­ da yanan meş’aleler de göklere yükselen alelâde alev değildir, on­ ların içinde bütün bir milletin hic­ ran ateşi yanıyor...

E. Ekrem Talu

16

yıl önce gene böyle bir

pazartesi günü idi

Yazan: Mecdi Sayman

A nkara 20 (Telefonla) — Y arın O- nu nasıl götüreceğiz? O nun mütebes- sim, vefalı, m ehabetti yüzüne alışmış ih tiy ar kale, Bozkırın ona inkıyad e - den ve m ünisleşen tabiati Onu yarın nasıl teşyi edecek?

19 yıldır Onu bağrında saklayan A nkara O nun kaç defa tahassürile sarsılmış, h e r ayrılık biraz uzadıkça istasyon caddesine teveccüh eden na - zarlar O nun dönüşünü sabırsızlıkla beklemişti.

16 yıl evvelki A nkarayı hatırlayınız. İzm ir ve B ursanm istirdadından sonra Akdeniz M ustafa Kem alin ordularının zafer teranelerile dalgalanıyorken, 2 teşrinievvel 1922 de gene bir pazarte­ si günü B aşkum andanın A nkaraya dö­ nüşü, Onun halkettiği A nkaranm ya­ şadığı en canlı günlerden birini teşkil etmez mi? K aldırım taşları yerlerin - den fırlamış, viran sokaklar direklere takılmış, gaz lâm balı teneke fenerler, sıvalan dökülmüş perakende evler, yı­ kık duvarlar, yeşil nedir bilmiyen, tozdan, çam urdan kurtulm ıyan b ir şe­ hir.

O, henüz bir ay evvel Dum lupm arda idi. MÜtevazi bir çadırdan veya basit bir köy evinden sansar yakalı kürküne sarılmış, tarihe zafer destanlarım yeni hazırlam ıştı. O, üç h afta evvel İzm ir - de idi ve oradan güvendiği necib m il­ letine: «Bu büyük zafer senin eserin - dir.» diyerek şanlı ordusunun selâmı­ nı gönderiyordu. Ve nihayet derin ta­ hassürler ve sabırsızlıklarla geçen gün­ lerden sonra bir pazartesi günü m u - zaffer Başkum andan O nu karşılam ak

için fakir b ir gelin k ad ar süslenen An­ karaya dönmüştü.... Vasıta ve im - k an lar m ahdud, fak at gönüller şendi, | Onun elile açılan yeni ve m es’ud ufka I inan büyük ve tam dı. O, tıpkı bugün I gibi gene ayni yerde, A nkaranm top « rağına ayak basmıştı. Birkaç bayrak, beş, on çam dalı, halılar, fotoğraf çer* çeveleri ve kur çiçeklerile kaplanm ış basit zafer taklarının altından ve h alk saflarının arasından geçerek, alkışla® toplayarak B üyük M illet Meclisi bina* sına (şimdi P a rti um um î m erkez bi « naşı) y ü rü y erek gelmişti. Üzerinde M areşal üniform ası vardı. K alpağını ee ünde tutuyordu. Altın rengi saçları, cebiıeae y u rd güneşinin altında ta tlı bir yanıklık kapan iradeli yüzünün asil, ifadesini canlandırıyordu. Y arattığa harikanın, m eydana koyduğu mucize­ nin harikulâdeliğini duym uş b ir insan­ dan ziyade, tarih tek i m üebbed simasın^ kazanmış bir tasv ir k ad ar m ehabeti! ve sakindi... .

Kim derdi ki, ayni istasyon caddesi, millî kahram anın nice güzel günlerini paylaşmış olan bu m analı cadde bu « gün Onu bir top arabası üzerinde genç ihtişam la, sonsuz b ir hürm etle faka! telâfisi imkânsız b ir ye is ve elem ha * vasi içinde geçiyor görecek? ; Kim derdi ki, m uzaffer Başkum an • dam 16 yıl evvel b ir pazartesi günü se­ vinç çığlıkları arasında ağuşuna basa®» bu şehir karşı sırtlard a akisler uyan * dıran tek hıçkırık halinde ağlayacak!

Kim derdi kİ, O eşsiz insanın kalbi b ir gün duracak da yu rd u n kalbi Ona; m ezar olacak. Mecdi Saym an

(5)

Büyük OSü An karaya nasıl

götürüldü?

(Sûâda'ı Yavuzda îratıraman bahriyeliler Ebedî Şefin tabutu etrafında ihtiram nöbeti bekliyorlar, (solda ) İngiliz zırhlısı Malaya, Adalar açığın dia geri dönerken Yavuzun Önünden geçerek milli kahramanı s elâmhvor

»ağda) Izmitte tabut gözyaşları için- i Yavuzdan istasyona nakledilirken

(Yukarıda) Başvekil ve Amiral Yavuzda

(6)

6 Sayfa B O N P O S T A

f ... ... ... ...»

K ergün

Atcıtürkün

Son hizmeti

Yazan: Muhittin Birgen

H

angi bir ecnebi sahifesini açsa • nız, orada Atatürke dair derin ve samimî takdir duygularile yazılmış uzun bir makale okursunuz. Bu makale­ ler hep Atatürkiin şahsma tahsis edilmiş yazılar değildir. Bunlar, ayni zamanda Türkiyedeki büyük inkılâbın derinliğini ve Türk milletinin medeniyet sahasın - daki liyakatlerini ve ilerleme yolunda katettiği mesafeleri de teşrih ediyorlar. Dünya, sade Atatürkü değil, ayni za - manda onun mensup olduğu milleti de takdirle ve hayranlıkla bir kere daha ba his mevzuu yapmış bulunuyor.

Dünya, hiç bir zaman, ölen bir insan etrafında bu kadar ittifak ile, bu kadar samimî bir dille ve bu kadar derin bir takdir tezahürü yapmadığı kadar bugün Türk milletinin hemen bütün memle - ketlerden işittiği iyi sözlerle ifade edilen teveccühü hiç bir millet görmüş ve ta - nımış değildir.

Bu hava, bir taraftan Atatürke, öte taraftan Türke ve Türkiyeye karşı tev - dh edilmiş olan bu teveccüh havası, sa­ de Avrupa ve Amerikada hâkim değil - dir; Asyada da ayni hareket var. Irak matbuatı yanık yanık neşriyat yapar - ken İran hâlâ Atatürkten ve Türkiye - den bahsediyor. Yürekleri kendi ıztırab- larile yanan Çinliler bile Atatürkü u - nutmadılar. Çin gazeteleri, ondan bahse­ derken Türklerle Çinliler arasında tari - hin en eski zamanlarında mevcud olan ırki alâkalara İma ederek bizimle ırkdaş- lık ilân eylediler.

İş sade bundan İbaret kalmadı. Diın - yanın en büyük gazeteleri Istanbula ve Ankaraya yüzden fazla muhabir gön - derdiler. Bu muhabirler, birkaç günden- beri Istanbulun her tarafını gezdiler, her muhite girdiler, Dolmabahçe sarayı et - rafında pervane gibi dolaşıp Atatürkü son defa görmek isteyen halkın nasıl iz- tırab içinde çırpındığına şah id oldular. Afatürkün tabutu önünden baş eğerek ve gözyaşları akıtarak bir kere geçmek için kendisini müdhlş kalabalık kütlesi ara - una salıverip esilen, ölen yaralanan Türk leri bütün bu muhabirler kendi gözler ile gördüler ve Türkiyenin Atatürk# ve o - nun yaptığı İnkılâba ne kadar candan bağlandığım kati surette anladılar. Be - rutta çıkan bir Fransız gazetesinde şu sa­ tırları okuduk:

«Atatürk gitti; şimdi Türkiye ne ola­ cak?» Kendi kendilerine bu suali sora­ cak bedbinler çoktur.

Hayır, Türkiye kendi yolunda yürü - mekt* devam edecek. Atatürkiin etra - fmda toplanmış olan millet onun şahsı - na ve inkılâbına o kadar bağlanmış ve A- tatürkün vurduğu damga o kadar millet içinde o kadar kuvvetli bir iz bırakmış - tır ki Atatürkün ölümü Türkiyede hiç bir şeyi değiştirecek değildir.

Eskidenberi bütün yabancılar, Türki­ yenin bütün medenîleşme hareketlerini alelâde bir yaldız olarak telâkki ederler­ di. Yüz senelik Tanzimatm yaptığı bü - tün yeniliklere AvrupalIlar hiç bir za - man inanmamışlardı. Fakat, bu defa, Atatürkün on beş senelik inkılâbına ta­ mam inandılar ve bundan böyle Türk milletini Avrupa medeniyet camiasının en tabiî bir rüknü olarak telâkki etmek lâzım geldiğinde ittifak ettiler.

İşte, bu da Atatürkün bu millete yap- tığı son hizmeti oldu. Onun ölümü, Türk milleti etrafında yer yüzünde o kadar iyi şeyler yazılmasına vesile verdi ki Tür - kiyenin bütün büdceeini etrafa ikramiye olarak dağıtsak hakkımızda bu derecede samimî takdir ve teveccüh neşriyatı yap­ tıramazdık.

Atatürk, talihli adam, mübarek adam! Dünyadan giderken on dokuz sene ön - dediğini yaptığı millete, ölümünden son ra da bu kadar büyük bir hizmet yaptı; Hem kendi şahsile millete şeref verdi, hem de bu vesile ile Türkiyenin büyük medeniyet inkılâbını nasıl candan benim semiş olduğunun dünya tarafından bir kere daha görülmesine vesile hazırlamış oldu.

Evet, mübarek adam, talihli adam, maz\ıd inkılâbcı, mes’ud ölü!

Muhittin Birgen

Resimli Makale:

Karakter farkları.. s

Yaptığımız hesab, hazırladığımız plân, kafamızda büyüt­ tüğümüz tasavvur her zaman beklediğimiz neticeyi vermö», bu takdirde kendi kendinizin kıymetini ölçmek, numarasını vermek zamanı gelmiş demektir.

Zayıf adam bir muvaffakiyetsizlik kargısında çöker, yeise düşer, kuvvetli adam ise eski hesab, plân ve tasavvurun üzerine bir battal çizgisi çizerek yenilerini yapmaya ko­ yulur.

H ırsızlara karşı

Yeni bir lead

r

Hergün bir fıkra

'N

S evdiklerin i ısıran

Garib bir genç k ız

Yeni bir icad daha.. Geceleyin, evini­ ze gelerek sizi rahatsız eden hırsızlan korkutmak için tabancanızı ateşlediği - niz zaman, tetiğe takılı olan bir fotog - raf da işliyor ve hırsızın resmini alıyor.

Eski Fransız Başvekili

bir taarruza uğradı

Münih itilâfından sonra Hitlere bir teb­ rik telgrafı gönderen eski Fransa başve­ kili Flandin, geçenlerde meçhul askerin kabrin# çelenk koymak üzere, Tilsit cad­ desinden geçerken, avukat Reneouvin’in taarruzuna maruz kalmıştır. Zafer âbi - desinin yanından bekliyen avukat, eski başvekilin üzerine hücum ederek elinde tuttuğu domuz derisi eldivenlerle sura­ tına vurmuş:

— Ne hakla, ne cesaretle, meçhul as - kerin kabrini kirletiyorsun!., diye hay - kırmıştır. Bu sırada, kendi partisi namı­ na kabre çelenk koymakta olan Flandin dönmüş ve mütecavizin üzerine yürü - mü ştür. Fakat buna dostlan mâni olmuş­ lardır. Polise ifade veren eski başvekil da- vacı olmadığını söylemiştir. %

Avukat, nazırla düello etmek istemek­ tedir.

84 yaşında mektebe başlıyan

Iskoçyalı terzi

ömrünü terzilikte geçirmiş olan bir I*. koçyalı, 84 yaşında olduğu halde mektebe başlamıştır. Kendisi Iskoçyanm en yaşlı talebesi diye telâkki edilmektedir. Terzi, İngiliz edebiyatı ile birlikte riyaziye o - kılmaktadır. Hocalan kendisinden ziya- desile memnundurlar.

84 bin liraya satılan tablo

Felemenkli ressam Rembranat’m en meşhur resimlerinden biri olan «Maar - ten Looterüı portresi* isimli eseri 84 bin Türk lirasına satılmıştır.

Bu h a re k e ti

Hasisliğile meşhur bir muharrirden \ bahsediliyordu. Biri:

— Hakikaten çok haeie, dedi, bir

j

gün denize düşmüştü. Bir adam de- i nize atlamış onu kurtarmıştı. Kurtul- [ duğuna çok sevindi amma kendini kurtarana bahşiş olarak ancak beş kuruş verdi.

Mecliste bulunanlardan bir başka­ sı, söze karıştı:

— Meğer zannettiğimiz kadar ka­

sis değilmiş. j

— Neden, bu hareketi...

— Evet, bu hareketi hasislik etme- ■

diğini, her şeyin tam değerini verdi- •

ğini iebat eder.

v » ---J

Garib bir manto

Siz hakem olu­ nuz. Bu bayanın »iydiğl ve iri göz resimleril# süslü olan kürk manto hoşa gider mi, git- mez mi?.. Beğenen beğen- ndş olacak ki, Londranm zarafet kraliçelerinden bi­ ri sırtına geçir­ mekte tereddüd et­ memiş! Filvaki, bu mantolar, Lon­ dra ve Paris moda âlemlerinde meş. hur olduğu kadar, Cenubî Afrika ve Amerikada da na­ zarı dikkati celbet- miştir. Amerikalı kadın terzileri ye­ ni modellere uy­ gun kumaşlar bul­ mak için, ressam­ larına yeni yen siparişler vermiş lerdir.

Bu genç kum garib Ur huyu vardır. Sevdiklerini ısınr. Hattâ üç senedir, bir «roda yaşadığı sevgilisini ısırmak yüzün­ den onu elinden kaçırmak tehlikesine maruz kalmıştır. Bundan ötürü de mah­ kemeye gitmiş, orada:

«— Evet. Bu benim âdetim., sevdik­ lerimi ısırırım. Amma, erkeklere arada sırada böyle yapmak her kadının takib edeceği bir usul olmalıdır. Zira fazla şi- maran erkekleri ısırdınız mı hemen kuzu gibi oluyorlar!» demiştir.

Kızını kaçıran baba

New Jerseyde dans mekteblerinden birinde okumakta olan 17 yaşlarında bir Amerikan kızım kaçırmışlar, sonra tele­ fonla, kendisini evlâd edinenlere:

— Bin lira gönderiniz^ kızınızı vere­ lim, demişlerdir.

Para verilmiş, polis tahkikata girişmiş ve 45 maznun yakalamıştır. Genç ku oto­ mobil ile kaçırıldığı İçin 40 maznuna oto­ mobil sürdürülmüş bu suretle kıza, oto­ mobili idare edenleri sırtlarından göre­ bilmek imkânı verilmiş. Sonunda, onu kaçıran meydana çıkarılmış ve bu satın, genç kızın şimdiye kadar yaşadığına ina- pılmıyan öz babası olduğu hayretle gö­ rülmüştür.

Baba, kızının hasretine dayanamıyarak böyle bir hileye müracaat etmiş imiş.

İ S T E R İ N A N , I

Pazarlıksız satış kanununun tatbik mevkiine konulmazı üzerine lztanbulun bir kısım esnafı tarafından ihdas edilmiş olan vaziyetin İzmirde de baş göstermiş olduğunu işitiyoruz. Burada olduğu gibi orada da yapılan şey İlk günlerin halka verdiği tereddüdden istifade ederek malların üzerine değe­ rinden fazla fiat gösteren etiketleri yapıştırmaktan İbaret­ tir. Bu vaziyet karşısında Istanbulun almış olduğu tedbir­ lerden bahse lüzum yok. Izmrimizin yaptıklarına göre, öğ­ reniyoruz ki, bir komisyon teşkil etmiştir, bu komisyon yer

İ S T E R İ N A N ,

S T E R

İ N A N M A I

yer dolaşacak, fiatlan gözden geçirecek, ihtikâra sapmış e- 1 anlan mahkemeye verecektir. İnşallah yakın bir zamanda neticezini de öğrenir, İzmirlilerin hesabına memnun oluruz. Fakat doğrusunu söylemek lâzım gelirse biz muhtekirlerin isimleri gazetelerle ilân edilmedikçe, bu muhtekirlere karşı halk boykotaja çağırılmadıkça, hele ecza bahsinde de meş- hud cürümler mahkemeleri şeklinde yıldırım süratinde bir usul bulunmadıkça bu tedbirin de fayda vereceğine inanmı­ yoruz, fakat ey okuyucu sen:

İ S T E R

İ N A N M A I

V

... ...

-

■'

İtkinci teşrin 21

— ....

r

bozun Kısası

Yazı Çok Olduğa için

Bugün Konamadı

Ankarada toplanan

ecnebi heyetler

ve askeri kıtalar

Ankara 20 (A»A.) >— Dün Ankaraya gelen Irak ve Fransız manda idaresi hey- etlerile Bulgar heyeti ve Bulgar askeri hatası, İran, Yugoslav, Sovyet, Fransui ve Alman kıtaatından sonra bugün de ora ile hususî trenlerle Yugoslav heye­ ti, Ingluz heyeti ve askerî kıtası, Sovyet, Fransız, Alman, Polonya, Amavudluk, Mısır; Macar; Italyan; Estonya; Leton - ya; Danimarka; İspanya; Suriye; Fin » landlya, İsveç; Holanda, Belçika; Çek, Japonya, Iran, Efganistan, Milletler Ce­ miyeti, Düyunu umumiye hey’etlerile Yunan heyeti ve askerî kıtası ve Rumen heyeti ve askerî kıtası Ankaraya gelmiş • ler ve heyet âzaları Ankara Palas ve Belvü Palazda kendilerine tahsis olunan dairelere veya kendi elçiliklerine, Ingi ■ Uz kıtaatı Gazi Terbiye Enstitüsüne. Y a­ nan kıtaatı inşaat usta mektebine, Ru • men kıtaatı jandarma enstitüsüne yer ■ leştirilmişlerdir.

R om anyada

Yahudilere tecavüz

*

E d ild iğ i doğru d e ğ il |

Bükreş 20 (A.A.) — Rador a ja n j

bildiriyor: \

Bazı ecnebi gazetelerde İntişar edtC ve Romanyada Yahudiler aleyhine C ifratkârane bir takım muameleler y ;j pılmakta olduğuna dair olan haberleş asıl ve esastan âridir. Bu haberlerin iztinad etmekte olduğu hâdiseler, bil) hassa askerî bir fabrika bulumaiş Rechstza kasabasında bir İnfilâk vukuu ve Biikovina eyaletinde kâin Varna ka­ sabasında küçük bir orman atölyesin­ de yangın çıkması kat’iyyen hususî mahiyeti haiz olmıyan alelâde kaza • dır.

Yahudiler aleyhinde hiçbir hareket olmadıktan başka şahsî en ufak bir te­ cavüz bile kaydedilmiş değildir.

Çekoslovakyada

Prag 20 (A.A.) — Nasyonalist Çek matbuatı nafıa işlerinde kızlanılan Yahudi duvarcılarının tardedilmesi le­ hinde neşriyata devam etmektedir.

Narodni Novini gazetesi, Yahudile - rln daha mühim mevkiler işgal ettik - leri Sokol müdiriyetinden de çıkarıl masını istemektedir.

îtalyada

Roma 20 (A.A.) — Yahudiler hakkın­ da on gün evvel nazırlar meclisi tarafın­ dan kabul edilen kanunlar resmî gazete­ de intişar etmiş ve bu suretle meriyete girmiştir.

Ç ekoslovakyanın

Yeni Cüm hurreisi

Prag 20 (A.A.) — Reisicümhurluğa

yegâne namzed olarak hariciye nazın ı Svalkov3ki’nin gösterilmesi için, Çekos «I lovak ve Ruten partileri arasında kati bir itilâf hasıl olduğu söylenebilir.

Reisicümhur intihabı çarşamba veya perşembe günü yapılacaktır. întıhabatı müteakib hükümet istifa edecek ve yeni hükümet ayni gün teşekkül etmiş bulu­ nacaktır.

Başvekâlet için yeni millî temerküz ha reketinin şefi Berau’nun ismi ısrarla zik­ redilmektedir. t a k v İ "m ... ...

İ K İ N C İ T E Ş R İ N

Rumî

um

1364

21

Arabi lene

1367

jj

2 nei T-şrln

Reimt lene

Kmhm

8 1 9 3 8

14

P A Z A R T E S I

GÜNEŞ

R a m a z a n

28

İMSAK ||

D.

63

06

S.

6

12

D.

11

24

E.

Z.

öjle

ikindi İl Akşam

Yatı.

s.

12

7

D.

00

13

S.

14

9

D. J.

S2 16

«6 12

D.

47

S.

18

1

D.

22

S6

Referanslar

Benzer Belgeler

Ona göre, iki cisim arasındaki kuvvet etkile- şimi aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olarak değil, ondan daha hızlı artmakta veya azal- maktadır. Genel

Burhan Felek’i İlk, 1950 seçimleri öncesinde, bir seçim kampanyası sırasında Kadıköy’de dinle­ dim!. Fıkralar anlatıyor, dinleyenleri kırıp

Elbette zaman zaman daha büyük boyutlar- daki göktaşları da atmosfere girer.. Bunlar çok daha parlak görünür ve bazen

Ressam, aynı zamanda, padişahın direktifiyle tarihi tablolar, Türk kahramanlığını yansıtan panolar yaptı.. Tarihi tabloların en meşhuru, Fatih'in İstanbul'a girişi,

Ho: Özel finans sektöründe faaliyet gösteren Türk ve yabancı sermayeli işletmeler arasında Şebekeleşmiş Kültür boyutuyla motivasyon düzeyi

İslam hukukuna göre nikâh ile oluşan bağın çözülmesi anlamına gelen talak, evliliği sona erdirmektedir. Kocanın karısını üç kere boşaması halinde

Akşam olup taşranın mahmurluğu sokaklara sinince munta- zaman aynı yolu kullanarak çay bahçesine gelen, kendisine mahsus köşesine çekilen, çay içip yola bakan Salih

Araştırmacı Nace (1967)’e göre, yeryüzüne gelen suyun % 95’ine yakını kayaların kristal yapılarına kimyasal olarak bağlanıp, biyosferdeki dolaşımına