• Sonuç bulunamadı

Gizli bir define gibi saklanan tablolar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gizli bir define gibi saklanan tablolar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARADAN YETMİŞ YIL GEÇTİ — Bu iki resmin arasından yetmiş yıllık hir ömür geçmiştir. Picasso, Barselona Güzel Sanatlar Okulu'nda öğrenciyken soldaki portresini kendi eliyle çizmişti. Diğer resimde ise dâhi ressamın yeni çekilmiş bir fotoğrafı gö­ rülmektedir. Sonraki sayfalarda yayınladığımız tabloların hepsi Picasso'nun gençlik resmini yaptığı devreye ait eserlerdir.

Hayat

y e tm iş y ıld ır

b ir ta v a n

a ra s ın d a

g iz le n e n v e bugün

o rta y a

ç ık a rıld ık ta n

so n ra bütü n k o le k s i­

y o n c u la r ta ra fın d a n

paha b iç ilm e z b ir ha­

zin e o la ra k n ite le n e n

ta b lo la rın fo to ğ ra fla ­

rın ı

y a y ın lıy o r.

Bu

ş a h e s e rle rin

h epsi

ya ş a y a n re s s a m la rın

en

ş ö h re tlis i

s a y ı­

lan Pablo P ic a s s o '­

nun im za s ın ı ta ş ıy o r.

Picasso’nun Gizli Hâzinesi

jm ro iM B O B L

•4HfcfeİaiM fe;

nmmnı'

m M . 1940- ■■ Ispanya'yı baştan başa kana bulayan iç savaş sona ereli bir sene olmuş, ispanyol- lar hâlâ yaralarını sarma ve taş taş üstüne kalma­ yan "şehirlerinde enkaz kaldırma çabasında. Halk se­ fil: kimi yerde aç, çıplak...

Tarihi Barselona şehrinin fakir mahallelerinden Paseo de Garcia'da altı çocuklu bir sanatkâr aile oturuyor. Komşuları, onları Vilatolar olarak tanıyor. Evin içinde bir yaşlı anneanne var: Maria; bir de bekâr teyze: Lolita. Altı çocuğun beşi tahsilde. A k­ şamları aile fertleri sofra başında toplandıkları za­ man, çoğunlukla önlerinde bir tas çorbayla, kuru bir somun ekmekten başka yiyecek bir şey bulamıyor­ lar. Yine ue her seferinde şükrederek oturuyor, şük­ rederek ka kıyor ve evde tahta üstünde yaşıyorlar.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ VASİYET

Oysa bu sefil evin her köşesi tablo dolu. Hepsi de yeryüzündeki yaşayan ressamların en şöhretlisi Pablo Picasso'nun imzasını taşıyor... Koleksiyoncuların sa­ hip olmak için milyonlar sarf etmekten çekinmeye­ cekleri şaheserler, duvarlara çakılmış paslı çivilerin ucunda sallanıyor. Antre, koridor, yatak odaları hep tablo dolu. Bir kısmı, gelişi güzel bir şekilde yerler­ de duvara dayalı duruyor. Bir kısmı aa tavan arasın­ daki büyük sandığın içinde saklanıyor.

Günlerden bir gün yaşlı anneanne yatağa düşüyor. Ölüm döşeğinde bütün aileyi baş ucuna topluyor. Soluk halindeki güçsüz sesiyle:

— Söz verin bana evlâtlarım, bu tablolardan hiç birini elden çıkarmayacağınıza, diyor.

Odadakiler bakışıyorlar. O güne kadar böyle bir İhtimal hiç birinin aklının ucundan geçmemiş. Ve hiç biri, hepsi de bir servete bedel olan bu tablolar üze­ rinde hak iadia etmemiş.

Yaşlı anneanneyi ölüm döşeğinde kırmak istemiyor­ lar ve bir ağızdan:

— Söz, diyorlar.

Ve yaşlı kadın, gözleri arkada kalmadan göçüp gi­ diyor.

Vilatolar'ın evindeki düzen değişmiyor. Yine tab­ lolar yerlerini muhafaza ediyor ve yine sefalet aile­ nin yakasını bırakmıyor.

Zamanla meşhur koleksiyoncular Paseo de Garcia

mahallesinin bu fakir evinde duran hâzinenin kokusu­ nu alıyorlar. Bu defa kodaman ziyaretçiler, birer iki­ şer Vilatolar'ın evini ziyarete başlıyor. Her gün köh­ ne evin önünde en son model arabalar duruyor.

İspanyol aile misafirperverdir. Hele sahip olduk­ ları şaheserleri görmek için yabancı kişizadelerin ayak­ larına kadar gelmesi, Vilatolar İçin ayrı bir şeref... Fakat işin içine dolar lafı, satın alma teklifleri karışmaya başlayınca aile buz kesiliyor. Para mı, niçin? Onların satılık malları yoktur ki.

Vilatolar ressam Pablo Picasso'nun yeğenleridir. Bir süre önce ölen yaşlı anneanne de ünlü ressamın öz annesi. Picasso. gençlik yıllarında ve olgunluk çağının başında yapmış olduğu bütün eserleri aile ocağında bırakmış ve hiçbirini yanına aldırtmamıştır.

Ünlü Pablo, yakınlarının sıkıntısını bilir. Fransa'dan sık sık onlara mektup yazar:

— Çekinmeyin. Başınız sıkıştığı an satın tablolarımı. Fakat Vilatolar için şeref meselesidir bu. Satmazlar. 1950 yılı başlarında bir röportaj, müstesna kolek­ siyonun varlığını bütün dünyaya duyurur. Artık ama­ tör resim meraklıları, hatta turistler Paseo de Gar- cia'daki evin eşiğini aşındırmaya başlamışlardır. Her­ kes kulaktan kulağa tavan arasında gizlenen hâzine­ den, mum ışığında meraklılara gösterilen şaheser­ lerden bahsetmeye başlar.

Picasso küplere biner. Hele ailesinin ne ¡düğü be­ lirsiz kimseler tarafından her gün rahatsız edildiği­ ni düşündükçe çıldıracak hale gelir. Yeğenlerine mek­ tupla talimat verir:

«Bundan böyle elinde benim imzalı izin kâğıdı­ mı göstermeyen kimseyi içeri sokmayacaksınız.»

Oysa Vilatolar’ın bir kaygısı daha vardır: Gelecek. Ressamın kızkardeşi Lolita çocuksuz öleceğini dü­ şünerek mirasının çarçur olacağından korkmaktadır, '"eğenler, hâzinenin dağılacağı kaygısındadırlar. Böy­ lelikle durup dururken yepyeni bir fikir doğar.

Dayıları Picasso adına özel bir müze kurmak... 1960 yılında aynı kurt. Picasso'nun hayattaki en ya­ kın arkadaşı Jaime Sabartes’in de içini kemirmek­ tedir. Sabartes, yetmiş yıla yakın bir zamandan be­ ri ressamın hayatını paylaşmış, onun en güvenilir arkadaşı, sekreteri, «kardeşi- olmuştur. Zaman za­

man tartıştıkları, Sabartes’in istifa mektubunu yazıp.

dâhi ressamın eline tutuşturduğu olmuştur. Fakat her seferinde Picasso, yelkenleri suya indirmiştir.

Yetm iş yıllık ortak hayat sırasında, Picasso içtik­ leri su ayrı gitmeyen can yoldaşı arkadaşına 450’den fazla imzalı eserini hediye etmiştir. Ancak Sabartes de Picasso'nun yeğeni Lolita gibi bekârdır. O da sahip olduğu bu eşsiz hazînenin geleceğinden endi­ şe etmektedir. Bir gün Picasso'ya:

— Bu tabloları senin doğduğun Malağa şehrine he­ diye etmek İstiyorum, der.

Ressam düşünür, düşünür. Ve sonunda olumlu ce­ vap verir.

— Ama Malaga'ya değil, Barselona'ya...

Sabartes'in gayretiyle, Barselona'daki XVI. yüz­ yıldan kalma eski bir saray bu İşe tahsis edilir. Sa­ rayın resimlerini gören Picasso, yapıya hayran ol­ muştur. Arkadaşını destekler.

DAMDAN DÜŞER GİBİ

8 aralık 1969 günü Picasso, Barselonalı sanatçıla­ rın koruyucu noter Noguera Guzman'ı Cannes'daki evinde öğle yemeğine çağırm ıştır. Yemekte hep ha­ vadan sudan konuşurlar. Sofradan kalktıktan sonra ressam, dillere destan patavatsızlığıyla damdan dü­ şer gibi müjdeyi verir:

— Ben şimdi yatmaya çıkıyorum. Siz beşte gelin, ben Barselona Müzesi'ne bir bağışta bulunacağım. Hemen muameleyi tamamlayalım.

Saat beşte noter yine gelir ve yıllarca el sürül­ meden köhne bir evde titizlikle muhafaza edilen tab­ loların hepsi Picasso’nun meşhur imzasıyla müzeye bağışlanır. Picasso daha önce tablolarının tek tek fotoğraflarını çektirmiştir. Hepsini birer birer elden geçirir. Altlarına isimlerini yazar.

Bu iş bile on günden fazla zaman alır. Noter bir ara: — Sizi çok yorduk üstadım, diyecek olur. Seksen dokuz yaşında hâlâ günlerini, gece üçlere

kadar atelyesinde resim yaparak geçiren ve kendi­ sini telefonla arayanlara çattığı zaman, kim olursa ol­ sun tereddütsüz, «Picasso evde yok,» diyen ressam, bıyık altından gülerek cevap verir:

— Yorulmak mi? Bu, benim hayattaki en zevkli işim. A sıl şimdi kendimi eski günlere dönmüş ve gerçekten gençleşmiş hissediyorum... ■

)

(2)

GİZLİ BİR DEFİNE GİBİ

SİKLONUN TABLOLAR

Dünya yüzündeki yaşayan ressamların en şöhretlisi olan Pablo Picasso, geçenlerde noter huzurunda attığı bir İm­ zayla gençlik yıllarınoa yaptığı 994 tablosunu ispanya’nın tarihî Barselona şehrinde kendi adına açılan müzeye ba­ ğışladı. «Bu tablolarda benim tüm gençliğimi bulabilirsiniz» diyen Picasso'nun şimdi Barselona müzesini süsleyen eserlerine paha biçilememektedir. Üstte, yakın zamana kadar varlığından pek az kimsenin haberdar olduğu bu eser­ lerden ikisi: Ressamın 1901'de yaptığı «Ö p ü şm e » ve «S o fra ». Bu tablolar 70 yıl bir evin tavan arasında saklanmıştır.

PİCASSO'NUN TAKLİTÇİLİĞİ — Bir resim öğretmeninin oğluydu Picasso. Sıkı bir disiplin altında yetişmiş, baba­ sının isteğini tam yerine getiremediği bir çok gün, cetvelin keskiniyle parmaklarına vurularak cezalandırılmıştı. Bugün Picasso'nun hiç bir ressamı taklit etmediğine inananlar çoğunluktadır. Oysa Toulouse - Lautrec, Degas ve Go ya'nın özellikle etkisinde kalmıştır. Üstte ve yanda Picasso'nun meşhur hediye tablolarından ikisini daha gö­ rüyorsunuz: Ispanyol ressamı Nonell tarzında, yüzleri belirtmeden yaptığı «Çiftlik Odası» ve «Taklitçi Kadın».

(3)

SO FA D A K İ KA D IN — 189S yılında, Barselona Güzel Sanatlar Okulunun Resim Bölümünde harika bir çocuk okuyordu. Adı Pablo Picasso'ydu. Henüz on dört yaşındaydı. Picasso, kendinden en az yedi yaş büyüklerin devam ettikleri birinci s.nıfa özel bir kararla alınmıştı. 1895'ten 1904’e kadar Picasso her konuyu tuvallerine döktü. Geçim zorluklarını yenebilmek için ilâç reklamı çizdi, bakkal dükkânı süsledi. Fakat her seferinde, öncekinden bir adım ileri gitti. Başlangıçta eserlerini Pablo Picasso, sonradan sadece Picasso olarak imzalayan ressam, şöhretini hamleclliğine ve sonsuz çalışma gücüne borçludur. Bugün 89 yaşında olduğu halde, sabah üçlere, dörtlere kadar atelyesinde çalışmaktadır... Üstte, onun Barselona Müzesi'ne hediye ettiği gençlik yıllarına ait «Sofadaki Kadın» tablosu görülmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Catheter-induced vasospasm in the right external iliac and femoral arteries during a cardiac diagnostic procedure. Patent right femoral and right CIAs with an eccentric plaque on

Çalışmamızda kanatlı orijinli örneklerde E.coli O157 serotipi, IMS ve klasik kültür yöntemi ile izole ve identifiye edildikten sonra, serolojik olarak pozitif

Sözgelişi, bu ilme sahip olan kimse, kabullendiği şeyleri alır, daha önce bilinmeyen başka bir şeyi netice veya doğru bir kıyası oluşturacak şekilde onları birleştirir

Pulmonary papillary adenoma is an extremely rare tumor and considered benign although its malignant potential is not completely understood.. It is usually detected incidentally

Ostrosky-Zeichner formülü: Dört günden daha fazla YBÜ’de yatan, 2890 kanıtlanmış veya kuşkulu İK hastasının dahil edildiği retrospektif bir çalışma sonucunda

Eski aile albümünden aldığımız bu resim Münir Paşanın kızı Nimet hanımefen­ diyi, peri masallarını andıran düğününden sonra harikulade bir sanat eseri

toprağın dokuduğu karanfili elime alıp sesine kafiye aradığım sokakları yürümek, yeryüzüne gömülmek gibi. adım atardın, suyu keşfederdik kaynağını senden bilen sular,