• Sonuç bulunamadı

1904'de Edirne'de Ramazan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1904'de Edirne'de Ramazan"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

D A M L A

- G E N Ç K A L E M L E R —

Tür ki ye

Ben bir Tiirk şairiyim.

Iiı-ııik/. yirmi .yaşında. Kavak yelleri değil, Sevda nağmeleri değil.

Onaeki/. milyon insanın derdi var. Ben şair kulunuzun başında.

Sair oldum mısra mısra anlatmak için, Su mübarek Tttrkiyemin toprağını, taşını, İnsanını, mahsulünü, kurdunu ve kuşunu. Seni dünyalara değişmem memleketim, Günün her saatinde hükmedersin dü­

şüncemi-. Sen aydınlık, sen karanlık kalblerin. Gece gündüz çalıştığı Türkiye!

Sen bolluk, sen kıtlık diyarı Anadolu yaylası, İler diyarın bir çeşit cevher saklar. Çukurova baştanbaşa pamuk tarlası, Antalya portakal bahçesi.

İzmir'in üziimti, Samsun'un tütünü, Amasya’nın elması!

On sekiz milyon insan maişet derdinde, Kimimiz tarlada, kimimiz fabrikada. Piişman sarmış m em leketi dört yandan. Mehmet bekler gece gündüz. mavzer

elinde. Ve hudutta serhat şehri Kıl.ıırj!

Bir gelip çatm aya görsün o dehşet gıin, Aslan kesilir, en cılızımız.

Katar katar tutar cephe yolunu. Kadınımız, erkeğimiz, kızımız.

Ben bir Türk şairiydin.

Sair oldum Türkiyemi anlatmak için; Memnunum sende doğup, sende yaşa­

dığıma.

Melununum Ayşe ablanı gibi, Uğrunda bir hayat vermeğe değer, Altın kalbli insanlar tanıdığıma.

İnsanlar hepinizi seviyorum. Hepinizin kalbimde yeri ayrı. Köylü, şehirli, ırgat, efendi. Siz on sekiz milyonu TUrklyenin, Kir başkalık verdiniz hayatıma!

Sabih ŞEN DtL

NOT: Bu şiir D am la’nın yeni se ri: 2 nci sayısında çıkan »M em leketim , adlı şii­ rin devam ı m ahiyetindedir.

S. ş . MİLLET İÇİN, VATAN İÇİN Ben bir okum, hazır yayım, Ufkıımdadır güzel ayım, Yıllar var ki sınırdayım. Millet için, vatan için.

Vatan seher yeli gibi, Bazan bahar seli gibi. Savaşırız deli gibi. Millet için, vatan için.

İçkimizin adı kımız, Öliim olsa atılırız, Şehitlere katılırız, Millet için, vatan için.

Ne çiftliğini, ne sahanım. Ilgıt ılgıt aksın kanını, I'eda olsun, malım, canım, Millet İçin, vatan için.

*

Fatnıacığım ağlamasın. Gözyaşları çağlamasın, Alnını kara bağlamasın. Millet için, vatan için.

Arif IŞIDIM

(3)

E dirne Ş a ir le r i; »

Şazî Şaziye

Yine şiir ve edebiyat m erak lısı olan kom şum uz b ir zabite şiirlerim i gösterm iş, o da çok ta k d ir etm işti. A rtık kendim de şa ir olduğum u anlam ıştım . E serlerim i be- ğenm iye başlam ıştım .»

Şim di ben yine sordum : «Şiirlerinizi m a tb u a ta verm ediniz mi?» dedim.

A... dedi. Senden olsun bu .sözü beklem ezdim . Hiç nefes’le r m a tb u a ta ve­ rilir mi? O n lar «E renler dergâhının sırrı değil m idirler?

K alkıp getirdi. Ş iir m ecm uasını bana verdi. D efteri d ik k a tle te tk ik ettiğ im za­ m an Şaziye’nin iftih a r edilecek b ir kadın sairi olduğuna k an a at getirdim . F a k a t e- serlerini n eşre ttirm e m ek h akkındaki zihni­ yetini değiştirm ek vazifesi karşısın d a b u ­ lunduğum dan ona biraz sitem li, b iraz da ağ ırca o larak şu cevabı verdim :

- Asıl, dedim. Senden bu sözü ve bu fikri, ben beklem ezdim . Ş a ir ve şiir İliç bir zam an ve hiçbir kim senin inhisarında de­ ğildir. O n lar bütün m em leketin ve bütün m illetindir. N efesler de şiir ve sa n at eseri olduğuna göre o n la r üzerinde sa n a tk â rın ince fikirleri işlenm iştir. Bu, keskin bir hünerdir. Ve bu h ü n er irfa n ve zekâ nü- m unesidir. Şu halde, ben pek iyi. biliyo­ rum ki gerek sen ve gerek Srılhi e serleri­ nizi kendinizde sa k lıy a ra k şairliğinizi ve sanatınızı m em leketinize ve m illetinize b il­ dirm iyorsunuz. Siz, ikiniz de Bektaşiliğinizi d u y u rm ak tan korkuyorsunuz. F a k a t sizin, b ek tasilik ten daha çok büyük bir m eziye­ tiniz v ard ır ki, o da şairliğinizdir. B e k ta ­ şilik hususi bir kaide ve inanıştır. F a k a t şairlik büyük b ağ larla büyük m illetinize bağlı büyük ve tem iz b ir h a sle ttir. Onu m em leketinizden ve m illetinizden sa k la ­ mak m em leketine ve m illetine hiyanet e t ­ mek dem ektir. L üleb u rg az'lılar sizin bek­

taşiliğinizi değil, şairliğinizi bilselerdi «Bi­ zim kasabam ızda da güzide şa irle r y etiş­ m iştir. diyerek iftilıar ederlerdi. Siz on­ lard an hem kendi kıym etinizi saklıyor, hem de yine onlardan sizi bilm elerini k ısk a n ı­ yorsunuz.

A... estağ fu ru llah , dedi. Benim gibi âciz b ir kadın için L ü leb u rg az’lıla r neden iftih a r edeceklerm iş.

O rasına, dedim, k arışm ak size düş­ mez. Bu cihet m em leket m ünevverlerinin işidir. T ak d ir e d e rler mi, etm ezler m i? O rasını o n la r bilirler.

B a k tım ki Şaziye bu sözlerim den gü­ cenir gibi oldu. Onu d arıltm am ak için de­ dim ki:

— M adem ki beni, gıyabî o larak ho­ canız bildiniz. Şu halde bana, şairliğiniz hak k ın d a şifahî n asih at verm eğe b ir hak verm iş oldunuz. Ben size şair ve şiir hak- kındaki um um i usul ve kaideleri söylüyo­ rum . S akın gücenmeyiniz.

Şaziye sam im iyetim den em in oldu. Yi­ ne an latm ıy a başladı:

B ir kere, dedi, dayım Salih Bey bir şiirim i Îstaribulda çıkan b ir m ecm uaya verm iş. M ecm ua onu m em nuniyetle bas­ mış. M ecm ua sahibi dayım ı te k r a r gö rü ­ şünde «O hanım ın şiirlerinden yine veri­ niz demiş. Dayım Salih Bey gelip henden şiir istediği zam an «Ben m ecm uaya, gaze­ teye şiir verm em , dedim. Dayım ■ b enim ki­ leri verm ek istiyordu am m a kendininkileri verm iyordu. O, benden çok yüksek b ir şa ir­ dir. Hem de erk e k tir. Senin dediğin gitti onun b ir h ektaşi şa ir olduğunu kendi k a s a ­ balıları olan L üleburgaz’lılard an bilenler pek azdır. H ele şa ir olduğunu büyük dayım Ali Beyden b aşk a bilen yoktur.»

S a ir bundan sonra İstan b u l m ecm ua­ la rın a yalnız «Şaziye imzasiyle şiirler

— 42 —

(4)

D A M I- A

yazm ıştır. Hepsi de lezzetle okunup ta k d ir edildiğini yakından biliyorum . Lâkin, ü s tü ­ ne titred iğ i yavrucuğu da ölünce pek kim ­ sesiz ve yalnız k a la ra k kendisini pek ıs r a r ­ la istiyen b ir kocaya v a rd ık ta n sonra a rtık ne kendisini ne de im zasını görem ez olduk.

Şaziye, ta rih te ism i m enkıbelerle dolu olan L üleburgazlı A hm et Bey sülâlesinden- dir. F a k a t kendisi fa k ir o la ra k doğmuş, fa k ir o la ra k büyüm üş ve d a im a . bedbaht olm uştur. O nun en büyük serveti güzelliği idi.

Şaziye aru z ile de yazardı. F a k a t hece vezninde dah a çok m uvaffak olurdu. N e­ fesleri, dayısı Salih Sulhi gibi zah itlere ta ş a tm a k ta pek kuvvetli idi. İrtica len kısa m anzum eler söylem ekte de pek m ahirdi.

Şimdi onun b irkaç m anzum esini ve­ relim :

SEVGİLİMİN TABUTIT ARKASINDAN Yok tahammül hicrine gitm e sakın gur­

betlere, Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. Terkedüp yalnız beni atma sakın hasret­ lere, Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. Sen gidersen kalırım beıı bikes öksüzler gibi, Giiremem dünyayı sensiz sanki gözsüzler gibi, Tutulur nutkum olurum tıpkı dilsizler gibi, Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. Kalbim hasret ateşinden nârı suzana döner, Aklu fikrim parçalanmış köhne mizana

' döner,

¡Sensiz hanem ey vefasız BeytUlhazana döner. Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. İliç çekinmez sarılırdım şimdi taze na'şına, Çarpar idim başımı hasretle kabrin taşına, Acı bari oğlunun durmaz akan gözyaşına, Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. Sevmiş idim beıı seni eanü gönülden içeri, Söyle, nasıl oldu da terkeyledin ah, sen beni,

Haydi yarim tabutundan fırla da dön gel geri. Gitme ruhum, gitme şuhum, gitm e eaııım, gitnıe gel. Sen gidersen bağımın bülbülleri ötmez olur. Hiçbir işe kuvvetim hem kudretim yetmez

olur, Sen gidersen dertli başımdan belâ gitmez olur, Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canım, gitme gel. I’işkâlıımdan benim ayrılma sen gamzem gibi, Cismin ey şıılı (Sazî) biçareye elzem gibi, Ağzının balı gelirken ağzıma zemzem gibi. Gitme ruhum, gitme şuhum, gitme canını,

gitm e gel. AH EVLADIM

Allahım, ihsan ettiğin bu çocuk, Neden ikide bir hastalanıyor? Şimdi benzi al al, az sonra uçuk, Neden her ân böyle basknlamyor? Gülmesinde bile bir acılık var, Bakışlarında yalvarış sezilir.

Onun için hayat hem geniş hem dar, N efes alışından kalbim ezilir.

Felâket baykuşu nakus çalıyor, Zaten çökük olan damım üstünde. Felek benden zorlu bir öc alıyor, Şu yavrumun her bir öksürüşünde. Ey (Şaziye) bir gün sen de gülersin, Çocuğunla bir mezara girersen. Şen de bir güfı muradına erersin. Cennet bahçesinden güller derersen...

VAHİT E FE N D t’YE |11 Ey şairi bîçare gel âsara kapılma, Yâr olmayı ister isen ağyara kapılına. Sen kendini bil, hüsnü fiisıııı şendedir elbet. Sen hüsnüme ey âşıkı avare kapılma. Hüsnüm ile meşgul oluyorsun demek oidıı, öyleyse bu şiirimdeki ftzarft kapılma. Aşk şehrine girmiş geziyorsun amma âşık, Şen andaki aşifteli pazara kapıhııa. Methetmedesin sen beni, lâkin iyi dinle, Tul kendini sen (Şazi) nâçara kapılma...

Vahit Liitfi SALCI

[1] Ona, E dirne'de iken gençliğim de yazdığım b ir şiirim e cevaptır.

(5)

r> A M L A

KARDEŞ DERGİLER RELER YAZIYOR?

M ÎLLET M İST İK LE R İ

M illet m istik le ri büyük m u ztarip ler- dir. O nların aşk haline gelen zevkleri, m il­ letinin ıztırabm ı,- m u z ta rip yaşayışlarile bem âhenk hale g etirm ek tir.

O nlar, ölünciye k a d a r ayni fik ir ve k a ­ n aa tin sahibidirler. D evirlerin tazyikine n e fre t ve k a rşı gelme, o büyük âsileri e k ­ seriy a d arağacına, ça rm ıh a ve çok kere zindan h a y a tın a m ahkûm e tm iştir. Bu âkı- b e tlerio n la r ilâhı gayenin zevkile b irle ştir­ diler. O n lar zaten b ü tü n yaşayışlarını, m illet selâm etine fed a o lm a k ta n ib a re t bir şehitlik m ertebesi te lâk k i ederler.

ik b a l m evkileri, onların sade hizm et için ve dah a yüksek şehitlik m ertebesi k a ­ zanm ak için pek n ad ir h allerde görüldüğü yerlerdir. Çok kere sefalette, halkın ta k ­ dirinden u za k la rd a ve zulum pençelerinde y aşarlar. G u ru ra esir kılan ik b a l m evkiine m u tlak su re tte yabancı, hem de ona düş­ m andırlar.

M illet m istiğine ö rn ek le r verm ek için dünya yüzünde G andi’nin ebedi olan v a rlı­ ğını, bizim varlığım ızda da N am ık K em al'le

Mehmet Akif ve Hüseyin Avnl'yi h a tır la t­

m ak kâfidir. B ugün olduğu gibi y arın da b ütün ru h ların çağırışı o larak kubbenin a l­ tın d a ebedî ak isler bulacak olan N am ık K em al’i m illetim izin dili, milletimizin, sesi, m illetim izin feryadı halinde düşünüyoruz.

Mehmet Akif m illetim izin ahlâkının velisi

olacaktı. Onu b ü tü n d e milli tarihim izi te ş­ kil eden b ir m ukaddes ta b u tu n tü rb ed a rı gibi düşünüyoruz. Gençliğim izin ahlâk o r­ dusunun se rd a rı o idi. M illetim iz v a r ol­ dukça ah lâk m üessesem izin şefi diye o t a ­ nınm alıdır. Hüseyin Avni yalnız b ir m ec­ lisin sesi değil, b ir züm renin heyecanı de­ ğil, bir m illetin kalbi olm uştu. İnsanı in san ­ lık tan çıkarıp A llaha doğru yükselten ve ham iyet denilen kâbenin taşı onun kalbinde m edfundu. B unların kendileri için ölümden b e te r ız tıra p la rla dolu h ay a tla rı, m illeti­ miz için ebedi h a y a tın kaynağı o lacaktır. M illetim izin ruhunu o nlar yaşatıyor. Mu­ kaddesatım ızın y a ra tıc ıla rı onlardır. Millet

ruh u n u n ebedi bekleyieisi olan bu büyük ölüler, büyük m istiklerdir.

N u re ttin TOJPÇU (H a re k e t; sayı: 16) TÜ RK M İL LİY E T Ç İLİĞ İ

Y azan: Ş erif K O B K l'T T ü rk m illiyetçiliği ne b ir kelim e m e­ selesi ve ne de bir kelim e oyunudur. M illi­ yetçilik dâvam ız şahsî ve p a rti d âv a la rın ­ dan çok ü stü n ve m ukaddes b ir dâvadır. Bu mesele böyle telâk k i edilirse bugün şa­ h it olduğum uz v a k ’alar, şik â y etler bizi in­ tib ah a getirecek b ir acılık arzetm ek ted ir. ih m a lle rin sebebi su ik a st olabileceği gibi g afle t de olabilir. F a k a t u n u tm a m a lıd ır ki T ü rk m illetinin idare rfıes’uliyetini om uzla­ rında ta şıy a n ların bu hususu ihm al e tm e­ leri aslâ tecviz olunam az Bu nevi ihm aller ihanetle eşit olm alıdır ve ayni su re tle k a r ­ şılanm alıdır.

Eğitim B akanlığının yayın faaliyetinde d ik k ati çeken b ir n o k ta Ziya G ökalp’in h â ­ tıra sın a kâfi derecede ehem m iyetle hü rm et edilm em esidir. T ü rk klâsik leri henüz y e r­ lerini alm am ıştır. B ugünü m u h a k k ak dün hazırlam ıştır. C um huriyet inkılâbım ızın fikrî hazırlanışında devletin ehem m iyetini in k â r edemeyiz. Binaenaleyh T ürkçülük hav arileri o nlara; Ziya G ökalp’lere, H üse­ yin Z ade’lere, G asp ira h 'lara, Veled Çelebi­ lere, Necip Asım’la ra , A kçura'lara, Ahund zade’lere, N am ık K em al’lere ve hepsini h ü rm etle andığım ız bu ve bu gibi, bu ide­ alin dünkü m übeşşirlerine h o r bakam ayız. Bugünü h azırlıyan dünün büyüklerini h ü r­ m etle anm am ıza y arını hazırlıyaıi bugünün co,< büyük olan m übeşşirlerini y a n n a n ­ m ak ve öğmek sırasını verm eğe bizi ih zar eder.

Ufak b ir fitre t d ev re si geçiren m illi­ yetçiliğim izin istikbalini çok p a rla k g ö r­ m ekteyim . Ş erif KORKUT

(Ç m araltı; sayı 11)

MEMLEKET DUYGUSU

B ir T ürk, bayrağı ve v atan ı derece­ sinde sevilecek b ir varlık düşünem ez. Hnt- ıtâ, bu cüm leden olarak., gönüt iste r ki

(6)

KALDIKÇA

Edirne ve ötesi

Y a z a n : F e th i G E M U H L U O Ğ L U

S erh ad şe h irlerin in k u rtu lu ş g ü n leri bizim b a y ra k ve istik lâ l dâvam ızdır.

O nun iç indir k i E rzu ru m u n , K arsın, E dirnenin, n ih a y e t H ata y ın y eniden b a y ­ ra ğ a k a v u şu p a n a v a ta n bölünm ezliğinde Sbideleşm eleri b u m illet ve bu h a lk için b a y ra m la rın bay ram ıd ır.

M ilâdi ikinci asırd a aldığı H ad ria n o - polis ism ini 1362 F e th -i m ü b în ’inden son­ ra E d irn e o la ra k d eğiştiren ruh, b ü y ü k cedlerim izin gittiği y eri T ürkçeleştiren, v a ­ ta n la ş tıra n m illî şu u rlarıd ır.

G özlerim iz Selim iye şerefeleri a ra s ı­ na çekilen ay -y ıld ıza ta k ılıp kalm asa L a - laşah in paşa, E vrenos ve H acı İl B eylerle doludizgin E dirneye koşan Gazi cedlerin, k ü h ey lân la rın m n a l seslerini duyacak, y a ­ h u t Ş ü k rü paşa ile b e ra b e r yiğitlik ve k a h ­ ra m a n lık dolu b ir E dirne m üdafaasında: n asıl T ü rk gibi dövüştüğüm üzü görecektik.

B iraz k u la k kesilsek, zafer u ğ u ltu ları ara sın d an H a z re t-i F atih in E dirnede K ıyık b a y ırla rın d a ateşlettiğ i to p la rın dehşet ses­ le ri ile irkilecek b u m ahşerî velvelede İ s ­ ta n b u l feth in e a it m üjdeyi işitecektik.

B üyük ü sta d Y ahya K em alin «Bin a t ­ lı o gün dev gibi b ir ord u y u yendik»

A tsız’ın

«Edirnede Ş ü k rü paşa b ekliyor nöbet» diye şiirle ştird ik le ri h am aset şah ik aları ta rih î m efahirim ize a it canlı h a lu k a tla rd ır.

«Aliş’in kaşları# h âlâ k a ra m ıdır ve T una yine «K işver-i k âfird en îm an e h li­ ne» doğru akıp gelir mi? B ilem eyiz am m a içimizi yakan, bizi h asre tin çılgınlığına m e- lâlin o öldürücü g irdabına sokan b ir T una T ü rk lü ğ ü dâvam ız, b ir acımız, b ir fira k ı­ mız olduğu m u h a k k ak tır.

A nav atan ı d a ra lta n h u d u tla rı geçmek isteyen ve b u n a la n ru h u n u T u n an ın ta rih i ni say ık lay an su la rın d a yeniden d in le n d ir­ m ek isteyen ra h m e tli K em aleddin K am u onun içindir ki, haykırm ıştı:

« M e riç k ıy ıla r ın d a Başını biiktU a tım . B u lg a r kurşun a tım ı, Y u n a n sekiz, on a d ım !»

«Edirne köprüsü» yine ta şta n d ır fa k a t b ir nesli «A nadan v e k ardaşdan» eden o b ü y ü k ay rılık bizi E dirnede, a n a y ı b ab ay ı Ü sküp’de, Ş ıp k a’da, P levnede, Şum nuda.. b ıra k tı.

B iliriz; h a s re t v u sla t için k u v v etli b ir hazırlan ış ve b u elim çile yeni b ir şa h lan ı­ şın o ü rp e rtili heyecanı ile doludur. M e ri­ ce T una, S a ra y -iç i’n e A d ak ale gözü ile can gözü ile b a k a lı çok oldu ve «bu h a s re t­ lik y am an b ü k tü belimizi».

Y ine b ir gün «V arayım gideyim U ru - meline!» diyecek ve belk i K osova’da y atan cennetm ekân M u rat H ana, y a h u t Estergon B eylerbeyi’ne v ara cak , diyeceğiz k i S elim i- yenin kub b eleştird iğ i T ü rk E d irn e h u d u t ötesindeki k ard e şle rin i diler..

B iliriz k i e m r’ü ferm an ta rih in in d ir, o zaferler tarihinin..

A nadolu şeh irlerin d e iken F ıra t n i­ çin, Dicle niçin, A ras niçin benden doğar b an a dökülmez» diyen şa ir A rif N ihad Sevhad şe h ri E dirnede tü m en tü m e n ıstı­ ra p la h ic re ti yeniden d u y a ra k k üçülen v a ­ ta n h aritasın a b ak a ca k ve sınırım k i M e­ rinin, T uncam n, A rd an ın n e için benden doğm adığını o yıkıcı m em leket sesi ile y e ­ niden şiirleştirecek tir.

Gazi P aşanın, A ta tü rk ’ün v asiyeti b ü ­ yük öncüm üzdür. S elim iyenin b ö ğründeki B alkan h arb in d e n k a la n gülle y ara sı h alâ b ir yüz k a ra sı renginde ve sızısı h alâ k ıv -ran d ırıcıd ır.

B iraz dah a sabır, yine onun sesi «Bu öcü alacağız» dem iş ve yolum uzu çizm iş­ tir.

S erh ad E dirne, h u d u t E dirne T ü rk E - d im e, senin m in a rele rin in n ere y i işaret ettiğini, senin su la rın ın n ereden geldiğini biliyoruz. Sen b u lu tla rı delip geçen, Gök K ubbe S elim iye’nle B alkan T ü rk lü ğ ü için k u rtu lu ş üm idi, gönderine çekilm eye h a ­ zırlan an b a y ra k sem bolüsün ve h e r şeyin ü stünde «Tiirk»sün, T ü rk kalacaksın.

F eth i G E M U H L U O G L U

130 —

(7)

DAMLA

A Y L I K E D E B Î, İ L M Î , K Ö Y C Ü D E R G İ

S ahibi ve N eşriy atı F iilen İd a re Eden:

U lu ğ T u r a n lıo ğ lu

İd a re y e ri:

K ad irh a n e C addesi No. 18 E D İ R N E

w Abone: Yıllığı (500) k u ru ştu r.

Y E N İ S E R İ. S A Y I: 9 -5 0 16 A R A L I K 1948

Edirnemizin Ebedî Kurtuluşu

Geçen ayın 25’i k a h ra m a n E d irn em i­ zin ebedî k u rtu lu şu n u n yirm i altın cı yıl dönüm ü idi. O gün biz M eriç boyu çocuk­ la rı b ü y ü k b ayram ım ızı engin b ir h e y e ­ canla k u tla d ık . Hiç b ir düşm an gölgesinin b ile v a ta n to p ra k la rın a b ir d a h a y a k la şa - m tyacağm ı en gü r sesim izle h ay k ırd ık

Hiç şüphe yok ki E dirne h e r hangi b ir şeh ir değildir. Bu güzel m em leket h e r şey ­ den önce b ü tü n b ir T ü rk m illetin in n a ­ m u s'v e şeref beldesidir. E d irn e’de h e r m e r­ m er p arç asın ın ü stü n d e T ü rk m illetin in s i­ linm ez dam gası v ard ır. E dirne, ta rih için ­ de ta rih ’ v a ta n içinde v atan d ır. E dirnesiz b ir T ü rk v a ta n ı hiç b ir zam an ta m b ir v a ­ ta n yayılam az. B unun içindir k i E d irn em i­ zin m illî b ayram ı b ü tü n m illetim izin de m illî bay ram ıd ır.

Ne yazık ki koca b ir im p arato rlu ğ a uzun y ılla r p a y ıta h th k yapm ış olan E d ir- nem iz bugün b ir h a ra b e halindedir. Eşsiz belde h e r gün b iraz dah a y ık ılm ak ta ve b iraz d ah a h a ra p olm ak tad ır. B ugünkü E - d im em iz âd e ta b ü y ü k zelzeleler geçirm iş b ir şe h ri an d ırm ak ta d ır. N erdeyse h e r ça­ tı b ir k a rg a yuvası ve h e r k u b b e b ir b a y ­ kuş tüneği olacak.

Ey! sayısız m edeniyet ve sa n at e se r­ lerim izi sinesinde iftih a r ve g u ru rla ta ş ı­ yan belde!

Ey! İstan b u l su rların ı y ık a n topları döken ve ey İstaııbulu zapteden şehir

Ey! b ü tü n T ü rk şa irlerin in m âşukası, yeşil k an a tlı sevgili m elike!..

B ugünkü feci h alin i gördükçe gözler­ iniz k ara rıy o r, başım ız dönüyor, içimiz k an

Y a z a n : U L U Ğ T U R A N L IO Ğ L U

ağlıyor. B un u n la b e ra b e r asla b edbin deği­ liz. İstik b a lin d e n ve istikbalim izden em i­ niz. Ç ünkü bu g ü n y erle b ir olan evlerin y erin e günün b irin d e beton k âşan e lerin y ü kseldiğini elbet göreceğiz.

Biz görem ezsek çocuklarım ız görecek. Ve sen em in ol k i E dirne, b u h a ra b e lik te n ergeç k u rtu la cak sın . Bu, senin h ak k ın d ır, E dirne, y ap m a k ta bizim vazifem izdir.

Biz seni ta m d ö rt azgın istilâd an k u r ­ ta rd ık . S eni gözüm üzün n u ru başım ızın tâcı y aptık. Seni A vrupa k ıta sıd a m illî im anım ızın m ân alı b ir sem bolü o la ra k y ü k selttik . F a k a t bugün. H ay ır sevgili E - dirne, hayır! B ugünkü acıklı h alin e b akıp m eyus olm a sakın. M atem sa n a y a ra şm ı­ y o r’ Y ıkıksın, f a k a t hü rsü n . H astasın, f a ­ k at bizim sin. N ar rengi u fu k la rın ebediye­ te k a d a r yalnız k a n kırm ızı T ü rk b a y r a ­ ğını selâm lıyacak.

K ah ram an çocuklarına bak! H epsi b i­ re r im an kalesi halinde a y a k ta dim dik d u ­ ru y o rla r. M ehm etçik’le rin in ateş gözlerin­ den fışk ıran alev ışık ları P ilev n e u fu k la rı­ na ve T una su la rın a k a d a r uzanıyor.

Hiç kim senin sana k em gözle bakm ağa h ak k ı yok tu r. E dirne, sa n a uzanm ak iste ­ yen eller dah a k ım ıldanm adan k ırılacak , sana çarp m ak bedbahtlığında b u lu n a ca k başlar b in b ir p arça edilecek.

T arih seni T ü rk o la ra k y a ra ttı, T ü rk o la ra k y aşattı. Ve sen b u n d an sonra da d a ­ im a T ü rk o la ra k k alac ak sın Edirne.

S elim iyenin İlâhî m in arelerin d en T ü rk b ayrağı hiçb ir zam an inm iyecek. S ana y a -

D e v a m ı (1 3 6 ) inci sahlfede

— 131 —

(8)

Édirnede Mimar Sinan

dirn e denildikçe M im ar S in an ’ı v e s jfr» bu koca sa n a t ü sta d ın ın adı a n ıld ık -'

ça da E d irn ey i h a tıra g etirm em ek k ab il değil.

H em en «dört yüz» y ıla y ak ın uzun b ir zam an evvel Ç ekm ecelerde k u rd u ğ u yüce ve ta rih î k ö p rü lerd en geçen b ü y ü k Sinan, A zak k alesini ta m ir eden m im ar M ustafa, m im ar S üleym an, N av arin k a le ­ sini y ap a n m im ar K a ra Ş aban, B osnada M eraşka k alele rin i k u ra n m im ar H ayrı, E yüpteki S u ltan cam iini b itire n m im ar H üseyin Ç avuş ile m im ar A hm et, m im ar M uslihiddin ve A yasofya m im arı A hm et ağ alar gibi erk ân , sa n â t ve rü fe k ay ı m a ri­ fetiyle ve m im ar H oros Memi, m im ar M eh­ m et, m im ar D avut, m im ar D algıç A hm et ve B ab ü r H anın d aveti üzerine H indistana k a d a r gid erek Dehli,’ A ğra, L âh u r ve K iş- m ir k alele rin i y ap a n m im ar Y usuf gibi ken d i y etiştirm e le rd e sayılm az • u sta ve 'k a lf a la r , m e rm er y o n ta n la r ,taş oyanlar, k a le m k â rla r ve binlerce işçilerden vücuda getirdiği yapı o rdusuyla T ra k y an ın h u d u ­ d u ndan içeri dalm ış ve sa n a t ve m edeni­ y et alan la rın d an b ü tü n g üçlüklere göğüs gere gere, b ütün ağ ırlık la ra bel vere vere b ü tü n zorlu k ları yene yene ileri doğru y ü rü y e n bu iş k ah ra m an ı, T ra k y an ın bir çok şeh ir ve sa h a la rı bugün de yaşıyan h a n la r, ham am lar, k erv a n saray la r, k ö p rü ­ ler, im a retle r, cam iler, m edrese ve m e k - ler, ‘'çeşme ve se b ü lerle dah a çok değerli eserlerle süsledikten so n ra n ih a y et k e ­ m ali debdebe v e ta n ta n a ile E d irn e- ye d ah il olm uş ve b ü tü n zekâ ve d e­ hasını, b ü tü n k u v v et ve k u d retin i hülâsa b ü tü n sa n a t ve m a rife tin i E dirnede k u l­ la n m a k su retiy le d ü nyanın en b ü y ü k m i­ m arî varlığı olan «Selimiye» h ârik a sın ı y a ­ ratm ıştır. Ve kendisinde nevvel ve sonra hiç b ir kim senin fethedem ediği bu m uaz­ zam m im ari k alen i ntepesine bü y ü k T ü rk ulu su n u n şanlı bayrağını kendi eliyle çe­ kerek onu gökteki m isli binazırıria kadar, y ü kseltm iştir.

Selim iye S in an ’ın, S inan da S elim iye- nin yegâne baisi iştih arıd ır. Selim ıyenin yan ın d a S inanın dah a b aşka eserleri v ard ır... M evzuu b iraz dah a g enişlet­ m ek \ e ta sa v v u r ve' ta sv ire bir. k a t daha rev n a k ve şa’şaa verm ek istersek

diye-^ c e ğ iz k i S in an ’ın âb id eleriy le b aştâb a şa

* dolu olan T rak y an ın , bu geniş ü lk e n in m i­

m a rî p a y ita h tı nazlı M ericin e tra fım k u ­ şattığı güzel E d im e d ir. S elim iyeye gelince o, bu şen ve şa tır d iy a rd a ferm an ı ferm ai sa n a t ve m edeniyet olan Koca S in an ’ın sa ıa i g u ru r ve m e fh a re ti ve onu y a ra ta n m edeniyet ve şeref dolu ta rih le rin e altın kalem lerle yazdıran d ahinin k a ra rg â h ı h aşm et ve azam etidir. Ve bü y ü k T ü rk m iletinin ru h u n d a k i k abiliyeti, onun k a ­ nın d ak i asaleti inkişaf e ttire re k b u b ü y ü k m illeti d ünyada lây ık olduğu m evkii m i­ m ariye çık aran S inanın m edarı şan ve şe ­ refid ir. Selim iye T ü rk m im arisinin b ü tü n inceliğini b ü tü n sa n a t d ü nyasında tan ıtan , T ü rk ü n zekâsını, T ü rk ü n dehasını b ü tü n m edeniyet âlem ine yayan b ir şaheserdir.

Selim iye, T ü rk ru h u n u n , T ü rk zevki­ n in inceliğini, T ü rk k abiliyet ve k u d retin in yüceliğini b ü tü n k â in a ta a n lata n b ir m a n - züm ei zekâdır.

Selim iye, k ü ren in en güzel b ir p a rç a ­ sı olan ta rih î E dirnenin sinesine m in y a tü r­ le işlenen,, bü y ü k T ü rk m illetinin ezelî o - lan nefaisperverliğini ebedileştiren eşi y a ­ ratılm az b ir m am urei dehadır.

Selim iye, yalnız E dirnenin tacı, E d ir­ n elile rin m iracı değil, b ü tü n m edeniyet dünyasının m abihilibtiacıdır.

Selim iye, b ü tü n T ürklüğün, kelim enin b ü tü n m anasiyle öz m alı, m illî ve m edenî agk ve heyecanının m ihrabı, T.ürk v a rlığ ı­ n ın h a k ik î b ir sem bolüdür.

Selim iye, göklere uzanan m in a rele riy ­ le, azam etli kubebleriyle İlâhi b ir m abet olduğu k a d a r sa n a t ve m edeniyetin e rişil­ m ek m ü m k ü n olm ıyan şa h ik aların a T ü r­ k ü n yükseldiğini gösteren m illi b ir zafer âbidesidir.

Selim iye, d in d a rla r için olduğu k ad a r, sa n ata ve m edeniyete ta p a n la r için de biı feyz ve ilham m enbaı olan b ir eseri m u a z ­ zam, S inan da sa n at âlem inde eşsiz b ir ü s ­ tad ı azam o la ra k ebedileşm iş, ikisi de t a ­ rih in m ali olm uştur.

S inan ve Selim iyeyi iişiten ve işitm i- yen ler size hitap ediyorum :

T ü ık zekâsını, T ü rk m im arîsini m ü ­ tekâm il b ir eserini görm ek isterseniz, İlâ­ hi m im ari iki m ucizenin b ir an d a ve b ir n oktada tecellisini tem aşa etm ek

(9)

isterse-T arih boyunca Edirne

Y erin değeri: C oğrafyada y erin b ü y ü k değeri var. ö y le ; salm a .salm a a k a n üç n eh rin birleştiği yerd e Edirne, kö k ü B al - k a n la r ve R odoplarda d u ra n ağacın tam gövde yaptığı yerde açan m üstesna b ir ç i­ çeğe benziyor.

Meriç, H erodotes’te adı geçen E skiçağ­ la r ta rih in in en büyük su la rın d an b iridir.. T u n ad a n sonra M eriç... Ona b ir ta ra fta n gül b ah ç elerin i su la y an Ihınca ile, güvem - lik ler ve m eşe o rm an ları ara sın d an çıkan A rd a’yı da aynı m ek ân d a k attın ız mı, yerin değeri k a r ş ın ız a b ü tü n güzelliğile çıkar.

. E dirnenin ne zam an k u ru ld u ğ u n u pek e - saslı bilm iyoruz. Y alnız coğrafyanın böyle özenerek işlediği bu yerde, esk ilerin e se r­ lerinde en uzak çağ lard an b eri y erleşm eler olduğu görülüyor. İra n Ş ehinşahı D aryüs, îsk ity a seferine giderken E dirneden geç­ miş, B üyük İsk en d e r o rd u ların ı b u rad a toplam ıştı.

Eski Rom a; bu cihangir İm p a ra to rlu k ta E dirneyi ihm al etm edi. H ad rian u s böyle zengin b ir yerde, in sa n la rın em niyetle y a - şıyabilnıeleri için, şeh rin e tra fın a kalın k ale d u v a rla rı çektirdi. Bizans İm p a ra to r­ luğu zam anında değerine b ak ın ız k i koca A tillâ şehri aldığı gün, b ü tü n ask erlerin e m ü k â fa tla r dağıtm ıştı.

A nadoludaki S elçuk d evletinin dağ ılm a­ sından sonra, M arm ara k ıy ıların d a k u r u ­ lan küçük, fa k a t h ay a tiy e t dolu devletin beyi O rhan Gazi, K üm eliye geçerken (1356) E dirneyi alm ak su retiy le B a lk a n la ­ ra hâkirfı olm ak istiyordu.

H üdâvendigâr M urad Beyin, za ferleri peşinden sürükliy*n m uzaffer ordusu, e -niz, in sa n la rın ve bilhassa T ü rk le rin ne gi­ b i h â rik a la r y ara tm ağ a k ad ir olduğunu anlam ak isrterseniz, gözlerinize cilâ, r u h ­ larınıza gıda verm ek isterseniz, şan ve şe­ refin i duyduğunuz veya duym adığınız S i- nanı şe riri san atın d a k u ru lm u ş ve b ü tü n ü sta d la ra kendi h u zu ru m ahabetiııde b o ­ yu n eğdirm iş b ir halde tem aşa etm ek is­ terseniz E dirneye geliniz ve onun Selim i- yesini görünüz ve sonra da gördüklerinizi görm eyenlere ve b ilm eyenlere anlatınız.

Esad S E R E Z L İ i Y a za n : Ç e tin İS B A H A bedî T ü rk E dirneyi 1362 y ılının te m m u z u n ­ da T ü rk m ü lk ü n e k a ttı. T a r ih in hU km ü:

T arih in akışı, kılıç ve k afa y a daim a b a ğ ­ lı kalıyor. F eth ed en kılıç, m uhafaza eden m edeniyet oluyor.

H üdâvendigâr, E dirneyi devletin ikinci p ay itah tı y ap tı B ursadan sonra .Edirne... Istan b u lu n feth in d en sonra E dirne, b ir A v­ ru p a, A frik a ve Asya İm p a ra to rlu ğ u h a li­ ne gelen. A kdenizi, M arm ara ve K arad e «, nız gibi b ir T ü rk gölü h alin e getiren altı milyon k ilom etre k are lik m uazzam İm p a­ rato rlu ğ u n e.ı gözde şehridir. G enişleyen İm p a ra to rlu k la zenginleşen E dirne...

G üzelleşen Edirne:

B a lk a n lara ve O rta A v rupaya giden za­ fe r o rd u ların ın b ü y ü k m enzili a rtık E d ir- nedir.. S u lta n la r su ltan ı koca M urad Gâzi, h arp te n a rtırd ığ ı zam anını hep E dirnede geçiriyor. A dına b ir cami, m uazzam S u ltan ham am ı, D arül - h âdisini y ap tırd ı. S a ra y - için u lu ağ açları ara sın d ak i saray ın d a a - yağm a k a p a n an A vrupa elçilerini kabul ediyor. Oğlu fa tih le r fa tih i M ehm et Bey b u ra d a doğdu.

İh tiy a rla y a n savaş k u rd u , dev leti 14 yaşın d ak i oğlu M ehm et Beye b ıra k a ra k M anisaya çekildi.

F ırsat kollayan lııristiy a n h k , d erh a l h a ­ re k e te geçerek B a lk a n la ra ilerliyor. G enç h ü küm dar:

— Eğer P adişah sen isen, o rd u n u n b a şı­ na gel, eğer ben isem m u rad - ı h ü m a y u - n u m o d u r ki m eydân - 1 gazâ seni ister.

Diye babasını E dirneye çağırıyor. V ar­ n a 1444 ve İkinci K osova 1449 m eydari sa ­ v aşları, K oca S u ltan M uradla E dirneden yola çıkan Niğboluda, gün görm üş zafer a lay la rın ın şanlı destanıdır.

T a r ih in k a d e ri:

İstan b u l, ta rih in m uazzam şehri, ta r ih ­ te devir açan Rom a İm p arato rlu ğ u ile h ı- ristiyanlığın b ü y ü k d a y a n ak ların d an biri. Genç h ü k ü m d ar, burasını alm ayı, E d irn e ­ de düşündü. T arih in k ad e rin i çizen, alın yazısını değiştiren o bü y ü k k a ra r E d irn e­ de verilidi. «Ya İstan b u l beni alır, ya ben onu alırım.» diye gece gündüz h azırlan ı - yor...

(10)

O, koca koca toplar, P ir M uslihiddin u s ­ ta n ın v e M acar Ü rb en in n ezaretin d e T ü rk u sta la rın ın eliyle b u ra d a k a lıb a döküldü.. İh tiy a r ta rih ; 1000 senelik Doğu Rom a İm ­ p a ra to rlu ğ u k a d e rin in E dirnede çizildiğini gördü.

A rtık m erk ez Ista n b u ld u r. F a k a t E dir - neyi ne F atih , n e de oğlu Beyazıd u n u ta ­ m ad ılar. K ırım a k a ra d a n v a rm a k isteyen Beyazıd, A k k erm a n seferi dönüşünde T u n ­ ca k ıy ısında y ap tırd ığ ı cam ii ve y an ın d ak i D arü şşif asiyle T ü rk tıb ta rih in e b ir yüzakı h ediye etti.

U n u tu lm a y a n belde:

T arih e şan v ere n Y avuz, M ısır, R idaniye m eydan savaşında topuz topuza, kılıç k ı­ lıca v u ru ş a ra k alm ış, M ısır ilinin fa tih i ol­ m u ştu r. «Cihan sultanlığı, b ir h ü k ü m d a ra fazla, ik i h ü k ü m d a ra az!» diyen b u şair ru h lu cihangir, E dirnenin h a s re tin i de u - n u tm uyor:

İk i gözüm M e r ic -im T u n ca gibi h er y a n a a k m a K o lu n u b oynu m a A rd a ( 1 ) y e te r s a lin d in ille rd e .

diyecek k a d a r b u güzel d iy a ra N il k ıy ı­ la rın d a h asre t şiirle ri söylüyordu.

B a k î’ler, F u zu li’ler, N ef’i’ler, S in an ’la r d e v rin in b ü y ü k h ü k ü m d a rı ve m ukaddes Rom a - G erm an İm p a ra to ru Ş a rilk e n t’i dize g etiren M uhteşem S üleym an, o u n u ­ tu lm az O rta A v ru p a seferin i E dirnede to p ­ la n an ak ın cıların , tim a r ve zeam et beyle - rin in yüz b in lik k u v v etleriy le kazanm ıştı.

K endisinin, v ezirlerinin, sad rıâzam ları - n ın y a p tık la rı k ap a lı çarşılar, h an lar, k e r ­ v an saray la r, k ö p rü ler, su y olları ve h a - m a m la rile E dirne; M ohaçlara, V iyanalara, A lm an se fe rlerin e giden o rd u ların b ir gâza m erkezi olm uştu.

A rtık F a tih ’in T unca k ıyısında doğduğu sa ra y genişletilm iştir. K anunî, M acar sefe­ rin e giderken b u saray 6.000 g ılm an -ı h a s - sanın oturabileceği şekilde, divanhaneler, has oda, b ü y ü k ve k ü çü k hazine, doğan - cılar, seferliler, vezir o d aları ilâvesiyle yenilenm iş ve y anında 40.000 y eniçeri için, y eniçeri odaları yapılm ıştı.

Oğlu, dilber H ü rrem in bu sarışın çocuğu zengin K ıbrıs adasının 1571 de fethile, b u ­ rasın ın b ü tü n ganaim ini, T an rın ın m im ar o la ra k y a ra ttığ ı K oca S inana; ad ın a b ir ca­ m i yapm ası için veriyordu. E dirnenin ve b ü tü n v ata n ın olduğu k ad a r, sa n a t d ü n - yasının d a te k ve m ü stesn a incisi S elim i­

— 134

ye, m û ten a b ir m ücevher o la ra k E dirne - n in -m a v i u fu k la rın ı süslüyordu.

B eğenilen şehir:

1717 y ılında E dirneye gelen İngiliz E l­ çisinin eşi L adey M ontegü, g ö rdüklerinden h ay ra n lığ a düşm üş, h a lk ın ve şeh rin zen­ ginliği, b u L on d ralı hanım ın gözlerini k a - m aştırm ıştır.

G üzel L edy’niıı m e k tu p la rın d a n bazı sa ­ ftırla r okum ak istem ez misiniz?

«Size şu m e k tu b u yazdığım sırad a T u n ­ ca k e n a rın d a b ir evdeyim . N ehir, odam ın p en cerelerin in a ltın d a n akıyor. Bahçem y ü k se k ağaçlarla örtülü. Ü zerleri sab ah - ta n ak şam lara k a d a r b irb irle rin e b in t ü r ­ lü cilveler y ap a n sayısız g ü v ercinlerle do­ lu. B u esnada fik rim hep o n la rın cilvele­ riy le meşgul.. Ş iir söylem ek h u su su n d ak i inhim akim e n asıl k a rşı koyduğum a siz de h a y re t edersiniz; hususile göz önünde b ö y ­ le h a k ik î b ir aşk m anzarası olursa...

B ü tü n E dirne toprağı bahçelerle dolu.. N ehir k e n a rla rın a hep m eyve ağ açları d i­ kilm iş, A ltla rın d a h e r akşam k ib a r in sa n ­ la r eğleniyor B ir ta ra fta n h iz m e tk â rla r - dan b iri saz çalıyor; öbür ta ra fta n , o nlar da kah v e içiyorlar. Böylece, su la rın zem - zem esini dinleyen u fak u fak m eclisler, h e r ta ra fta görülüyor.

Ş ark ıla rı da, şa rk ıla rın sözleri de p e k g ü ­ zel... Bilm em sizin hoşunuza gidecek mi?.. B elki aynen söyliyem iyorum , f a k a t m âna itib ariy le şöyle:

Şim di b ü lb ü l b ağ la rd a uçuşuyor. B ü lb ü ­ lü n hevesi gülü ara m a k tır. B ağ ların güzel­ liğine hay ran ım . Cazibenizin le tâ fe ti k alb i - m i te sh ir etti. G özleriniz siyah ve sevim li, f a k a t ceylân gözleri gibi canlı ve m ağrur.»

E d irn e n in H iz m e ti:

Genç v e güzel L edy’yi h a y ra n eden d i ­ ğer b ir nokta, ta rih in m eçhul k alm ış b ir h a k ik atid ir:

«Bizde p ek um um î ve pek zalim âne olan çiçek hastalığı, b u m em lekette keşfedilen aşılanm a sayesinde ehem m iyetsiz b ir şey.. Ev içinde aşılanm am ış o lanlara, aile re is­ leri, aşıcı k ad ın la rd a n b irin i çağırıyor. O d a b ir ceviz k ab u ğ u dolusu, en m ükem m el cinsten çiçek h astalığının aşısını getiriyor. B üyük b ir iğneyle aşıyı vü cu d a yayıyor... Bu am eliye için b ac a k la r ve k o lla r gibi v ü ­ cudun k ap alı ta ra fla rı in tih ap olunuyor.. *

B u aşının iyiliğine o k a d a r k an iim ki, sevgili y av ru m a y ap tırm ağ a k a r a r verdim . V atanım ı çok sevdiğim için, b u usulün

(11)

D A M L A

oray a da girm esini arzu ederim .»

H a y r a n lı^ to p la y a n belde:

X V II. asır, E d irn e ta rih in d e ta tlı h a tı­ r a la r taşır. A hm et I. den itib a re n b u a s ır­ d ak i b ü tü n p ad işah lar, b u beldeye k a rşı g ittikçe a rta n b ir alâ k a gösterm işler, E d ir- neyi âd e ta y eniden ikinci b ir devlet m e rk e ­ zi h alin e getirm işlerdi.

A hm et I., Çöm lekköy, K u rtk a y a sı gibi şehre y ak ın y erle rd e günlerce sü re n s ü r ­ gün a v la rı te rtip ediyordu. A vcı lâkabiyle an ılan zevk sa h ib i S u ltan M ehm ed IV., E - dirn ey e o k a d a r d ü şk ü n d ü ki, b ü tü n g ü n ­ lerini, T av u k o rm an ım n , S a ra y a k p m a r’m k o ru lu k la rın d a av eğlenceleriyle geçiriyor. F erecek, Y anbolu ve F ilib e gibi y e rle re u - za n d ık ta n so n ra te k ra r E dirneye dönüyor­ du.

Avcı S u ltan M ehm ed, V enedik ve L eh se ­ fe rlerin e E dirneden h a re k e t etm iş, Nemçe, M ostof, L eh v e'K az a k elçilerin i b ü y ü k m e ­ rasim le b u ra d a k a b u l etm işti.

1674 seferinden so n ra şehzadeleri M u sta­ fa ve A hm edin sü n n et düğünleriyle, kızı H atice S u ltan ın M üsahip M ustafa P aşay a tezvici m ünasebetiyle y ap ılan ve 18 gün devam eden m ükellef düğün, E dirnenin p a rla k günlerinin zengin h a tıra la rın ı t a ­ şır...

G e riliy e n İm p a ra to r lu k :

E dirne k a d a r İm p arato rlu ğ u n k ad erin e u y an şehir bulunam az. XVIH. asır, im p

a-E D İ R N a-E M İZ İ N a-E B a-E D İ K U R T U L U Ş U (B a ş t a r a fı 131. de)

ra şa n tek b a y ra k yalnız bizim al b a y ra ğ ı­ mızda-. Ne sen b u b a y ra k ta n ayrılacaksın ne b u b a y ra k seni b ırak a ca k .

Ş erefli ve h ey b e tli k u b b eler şe h ri g ü ­ zel Edirne! E vet 25 K asım 1922 ta rih i se ­ nin ebedî k u rtu lu ş g ü n ündür. B undan sonra ne sen Ye n e h e r hangi b ir T ü rk şehri e saret denen zillet ve zulm eti b ir d a ­ h a asla görm iyecktir. D antenin k o rk u n ç cehennem i b u m ukaddes v a ta n to p ra k la rı­ na b ir d ah a yaklaşım yacak, y ak laşa m ıy a - caktır!

E bedi k u rtu lu ş b ay ra m ın b ü tü n m il­ letim iz için m u tlu ve k u tlu olsun aziz E - dirne!

rato rlu ğ u n olduğu k ad a r, E d irn en in de ge­ rilem e ve m e trû k k alm a d ev rid ir. H ele ik i m usibet E d irn ey i çok sarstı; felâ k e tin in başlangıcı oldu. (14 Recep 1 1 5 9 -1 4 T em ­ m uz 1745) de çıkan ve 60 m a h alley i b a ş ­ tan b aşa h a ra b ey e çeviren y an g ın la (9 R a ­ m azan 1160-A ğ u s to s 1751) de şe h ri t e ­ m elinden sa rsa n ve b ir seneden faz la şe h ­ rin h u zu ru n u bozan zelzele, E d irn en in k a ­ r a yazısı oldu.

A rtık h u d u tla rd a n d a zafer h a b e rle ri gelm iyor. İk in ci V iyana m u h a sarasın d a b aşlayan bozgun E d irn en in acı g ü n lerin i hazırlıyordu.

Y a r a lı belde:

E dirne, en acı g ü n lerin i 22 A ğustos 1829 da R us o rd u ların ın eline d üştüğü gün yaşa dı. D erinden sa rsılan E dirnede a r tık h ic re t başlam ıştı. İstilâ d a n evvel 14.000 olan n ü ­ fus 10.000 e inm işti.

1877 - 1878 de P levnede k ah ra m an c a m üdafaa sa v aşla rı v ere n gaziler gazisi O s­ m an P aşa, B a lk a n la rd a n sa rk a n istilâcı Rus sü rü lerin in , ik in c i defa 20 O cak 1878 de E dirneye girm esine m â n i olam am ıştı.

B u acı ve k a ra n lık g ünlerde gaziler -di­ y a rı b aştan b a şa h a ra p oldu.

İm p a ra to rlu k için de, E dirne için de acı g ünlerin sonu gelm iyordu. 26 M art 1913 de B u lg arların b ü tü n insanlığı u ta n ­ d ıra n vahşi çığ lık la rla E dirneye girişleri, çaresizlikle ay larca m ücadele eden k a h r a ­ m an Ş ü k rü P aşa n ın b ü tü n em ek lerin i b ir an d a e ritti ve E dirne üm itsizlik içinde y a ra lı b ir k a rta l gibi, d ü şm an ın a teslim oldu.

E dirne son felâk etin e b irinci C ihan H a r­ binde Y unan ta a rru z ile uğradı. Tem m uz

1920 de E dirneye giren Y u n an lılar şehrin, k a ra b a h tım n son perdesini k ap a d ıla r.

İstilâ cılara k arşı savaşan b ü tü n vatan la b e ra b e r E dirnede de K uvvai M illiye r u - hu, ebedi k u rtu lu ş günü olan 25 K asım 1922 gününe k a d a r yaşadı.

Bu giln:

Edirne, bugün ne halde?. Y ıkık k u b ­ belerinde, terkedilm iş k erv a n saray la rın d a dem çeken g ü v ercinleriyle m azideki m u h ­ teşem g ü nlerinin ta tlı h a tıra la rı içinde g ü ­

lüm süyor...

Çetin («BAHA U lu ğ T U R A N L IO Ğ L U

(12)

\s * -* iJ ^ y * ı» .> * « * ^ * t^ -.ji< j* * k ^ j« * v t* * * >*K *>j* » * 0 * * * * ı* j+ * * A k /*jK * * * * > ı* * * ^ um **iK

D A M L A

S a tra b a n m a k a m ın d a n b îr ş a rk ı d u d a k la rın d a d ü ş ü n ü r, çözem ezsin:

Bu n az - ı istiğ na, bu İ v a z neden:

^ neden y a rı e ğ ilm iş «uya d a lla r? .

ö y le fe rm a n e tm iş eden k im s e le r b ilm e z, ■ G ön tll b ir top ib riş im S a rılırs a çözülm ez» B u ra d a h er »ey, b a k ın ır hüsnüne h ay ra n . S e y re y le r c e m a lin i e ğ ilm iş suya m e rm e r ih tiş a m ın d a serhadd • I v a ta n . A ş in a b ir çehre sezer b e lk i diye d ev re i s a lta n a tın d a Edirne; b ir deste a le v g ü ld ü r, m ah zun , y â r e lin d e n d üşürülm üş şim di suda.

V e sular;

Şim şir k e lâ m ı d ilin d e destan o k u r - o k u r a k a r.

V e b ih a b e r Y ıld ır ım d a , b ir e v c ik te • a k a n sudan, uçan k uştan - a k b ir ip e k böceği,

ip eğ in i d o k u r • d o k u r ö lü r.

U y a n ır veda etm iş g ib i a r t ık u y k u y a , konuşan b ir d il o lu r ç ile r u zakta; b ü lb ü l sesi y a ğ m u r gibi B ü lb ü l adasında. K a n a d ı güm üşlü k u ş la r geçer İk i şâk bölüp m eh tab ı; k ıy ık ta n u çu ru lm u ş. S a lın ır gah çeler içre k ız la r k lî

N a z a rd a n k a ç ırılm ış . A ğ zın d a kan k ır m ız ı b ir cancrlğt, m e h ta p la b e ra b e r düşmüş gibi arza; k ız la r k i güzel, d ö rt başı m â m u r v e murassa. S e v d ay a tu tu lm a k b ile m ü m k ü n y e n i baştan •ö y le m a k k o la y olsa eski tü r k ü m » ; « E d irn e köprüsü taştan

Sen ç ık a rd ın beni baştan.

A y ırd ın a n a m d a n , hem kard aştan.» (D a m la ; sayı: 2 3) M . N iy a z i A K I N C I O Ğ L U

(13)

D A M L A

Îi>00000c^>0<><xx>0<>0c0cixi<i<x>c>00000<><><>«x>0<>c«‘0>00c0<>^'x><><x«><><><>000<.

O İ K M

S ü n g ü m ü zle s e rd ik top rağ a yaaı, S ın ırd a can v eren y a m a n h u rd a d ır. B ir $ e h ir d e ğ ild ir; v a ta n burası, M e rm e rd e y ık a n a n zam an h u rd a d ır.

-—- O - - —

Y ık ılm a z b ir d a ğ d ır, T ü r k « S e lim iy e - C ih a n a sun ulan egslz hediye.

T a r ih i o k u ru z b ilm e m ne d iye, « N e fir ler, « F a tih » le r h er an h u rd a d ır.

K u b b e le r üstüne e ğ llm i* sema E za n la r geçm işten akseden neva, in a n m a k d e rt için b ir ic ik deva, M e fk û re İsim li cânan h u rd a d ır.

:

H a m a m la r, çeşm eler s e rp ilm iş y e r y e r,

^ Y ü z le rc e m in a re g ö k le ri d eler,

H ep T ü r k ’ün eseri; h a n la r, k ö p rü le r, D eğeri ölçüsüz m ekân h u rd a d ır.

T a r ih e göm ülen İz d ir h er sokak, Ç in ile r y e ş ild ir, m e rm e rle r a k • pâk, T a m İnsan o lm a k tır eser y a ra tm a k , D ehân ın yücesi «Sinan» h u rd a d ır.

M e riç ’te h er g ru p b ir olgun n a rd ır, A r d a ’da h er y a p ra k g ü ld ü r, b a h a rd ır,

T u n c a ’da h er gölge «Sinan» a y â rd ır, «A llş» I y a ra ta n insan h u rd a d ır.

Uç g elin g ö rü n ü r « B uçu ktep e» den, Ftuh o lu r b u rad a h er a vu ç beden, T e k dua y ü k s e lir b in b lr kub bed en, K u rs u n la k a p la n m ış b a lk a n h u rd a d ır.

— o —

Bin f e h lt y a ta ğ ı: h er ze rre to p ra k , «S aray» da o lan ı z o rd u r u n u tm a k ,

> M azi g ö n ü lle rd e , e lle rd e b a y ra k .

T o p ra ğ ı ıslatan al k a n h u rd a d ır.

K ita b a g e ç m e m lf destan, ta b y a la r, « K ıy ık » ta d in lin m iş geçen y a y a la r , B ir sanat m ih ra b ı olm uş k a y a la r, Y u rd u n te k tasın a tap an h u rd a d ır.

— o —

Ezelden v u rg u n u z h a k k ın sesine, P a la v ra s a v u rm a k elin nesine, E s e rle r ş a h ittir, b izim E d irn e , Bu y u rd u öz v a ta n yapan h u rd a d ır. ’

V e fa n ın örneği te r te m iz k ız la r, Ne g özler a ld a n ır, 'ne gönül s ızla r, T a n r ı’ya k a ls ın la r g ökte y ıld ız la r . Cefası sevilen fe tta n b u rd a d ır.

K im s e n in olam az, T ü r k ilid ir bul G u ru ru n , ş erefin te m e lid ir bu! B ir ö lm e z m ille tin e m e lid ir bul K a n ın ı to p ra ğ a k a ta n h u r d a d ır ...1

U luğ T U R Â N L IO Ğ L U

(14)

D A M L A

Edirnede yetişen Musikişinaslar

Y a z a n : Osm an N u ri P E R E M E C İ

B âdi efendi m erhum , Ş eyhülislâm İs- h a k zade M ehm et efendinin « A r a b ü l’â 'â r fi

te z k ir e ti u r e fâ il-e d v â r» adlı eserini te tk ik

ed erek ondan E dirn ed e yetişen m u sik işi­ n asların tercü m ei h a lle rin i çıkarm ış; k i ­ ta b ın a yazm ış ki, biz de h ü lâ sa o la ra k o n ­ la rı b u ra y a alajım ve b u su re tle E d irn e’de eskiden pek çok m usikişinas yetiştiğini gösterelim .

1 '— im a m ı S u lta n î İ b r a h i m ' efendi:

Bu zat avcı S u ltan M ehm et gününde S e ­ lim iye cam iinin im am ı idi. S onra S ultan B eyazıt cam iine h a tip ve 1073-1663 de S u ltan im am ı oldu. 1097-1686 da A nadolu k ad ıask e ri, 1098-1687 de R um eli k ad ıask e - ri oldu. Avcı S u ltan M ehm etin h a l’inden sonra K ıb rısa nefo lu n d u ve orad a öldü.

İb ra h im efendinin çok güzel sesi olup m usikide de p ek y ü k se k d erecelere v a r ­ m ıştı. H üseynî m ak am ın d a ve D evrirevân usulünde:

B itm e z y ü re ğ im y â re le ri işler o n u l­

m az.

S a b re y le y e llm çare n e d ir b itm e z iş

o lm az.

M urabba ve evç m akam ında h a fif u - sulünde:

C e n n e t aafası v u s la tı cânân değil m i ­ d ir,

Dûzeh belâsı m ih n e ti h lc râ n değil m i ­ d ir.

M urabbaı onundur.

2 — M e h te r A h m e t Ağa: A vcı S ultan M ehm et gününde yaşıyan, ü n ve şan alan m u sik işin a rlard an olup U şşak m a k am ın ­ dan d a rp ve fetih usulünde:

F e ri zerb âded en ol nergisi m estane

b ira z,

M e y nâb içse gözü m a il o lu r kana

b ira z,

M urabbaı ve sabâ m akam ında, D evri- k eb ir usulünde:

Z e r re denlû aşıka h im m e t o lursa y â r ­ dan,

B ir değil y ü z bin olursa gam yem em ağy â rd a n .

M urabbaı onundur. B u n lard an b aşka k ırk ta n fazla m u rab b a bestelem iş, on k a ­ d a r tü r lü nağm eleri h av i yeni ve san atlı peşrev de yapm ış, kendisinden sonra g e­ le n lere arm ağan b ırak m ıştı. M usikişinas­ la rc a M ehter A hm et p ek b ü y ü k b ir ü s ta t- dır.

3 — Derviş M u s tafa : A şçıbaşı denilen b u zat da E dirn eli olup M uradiye M evlevi hanesinde yaşıyordu. B u da A vcı S ultan M ehm et zam anı m usiki u sta tla rın d a n d ır. H icaz m ak am ın d a ve zencir usulü n d e b e s­ telediği:

S erabı g erm i nuş id ip m e s ta n e d lr g ö n ­ lü m ,

G am ile ü lfe ti v a r z e v k ile b ig â n e d ir, g önlüm .

M urabbaı d inleyenlere zevk v ere n eser lerin d en d ir. B u n d an b aşk a d ah a p ek çok güzel besteleri v arm ış ki, hepsi ü stad m u ­ sikişinaslarca beğenilm iş imiş.

4 — M u s a llî efe n d i: Ebe zade denen

b u m usikişinas da E d irn eli olup Avcı S u l­ ta n M ehm et gününde yetişm iş ve üçüncü S u ltan A hm et gününe k a d a r yaşam ış, pek çok m ü steit talebe yetiştirm iştir. P e k y a ­ nık b ir sesi ve pek m â h ir b ir ü sta t olan M usallî efendi 30 k a d a r m u h telif m u ra b ­ ba bestelem iş idi ki b u n la rd a n b ey âti m a ­ k am ın d a frengiçin usulü n d e bestelediği:

H a tı ız a rın ı gördü senin o h a le t ile Benefşe serbezem in oldu y ü z h ac â le t ile.

M urabbaı ve D evrikebir usulü n d e b es­ telediği:

Ş im d i m e y li gön lü m ü n b ir servi hoş re fta re d ir.

O l h ilâ l ebru İçin gönlüm b enim â v â ­ re d ir.

M urabbaı en ünlü , eserleridir.

5 — Y a h y a N â zım : m eşh u r şa ir N â- zım dır k i İsta n b u llu olup ü n lü za m a n ları­ nı E dirne de yaşam ış v e ölm üştür. Avcı S u ltan M ehm edin zam anından 3. cü S ultan A hm et d evrine k a d a r yaşıyan b u ü n lü m usikişinasın şiirde üstadı şa ir N eşati o l­ duğu gibi m usikiyi de m evlevî tekkesi üs­

— 138 —

(15)

D A M L A

ta tla rın d a n öğrenm iştir. Acem m a k am ın ­ da v e m uham m es u su lü n d e bestelediği: O l k im m is a li h âle m eh i m lh rlb â m v a r O n d ö rt y aşın d a sinede b ir n ev c lv â n ı v a r, L â b ü t o lu r b ite r ir lş lr m e y v e i m eram S a b re y le ey N â zım b ilirs in z a m a n ’ v a r . ve m u h a y y er m a k am ın d a zencir u sulünde bestelediği: G ö n ü l düşüp h am ı k ly s u y î y â re k a l­ m ış tır, N e tic e h a tırım ol y a d ig â re k a lm ış tır.

Y ine acem m a k am ın d a bestelediği:

P iy a le elde neden b ezm lm e h ab ib g e lir A y a ğ ım a a y a ğ iy le b enim nasib g elir.

M u rab b a ları p ek m e şh u rd u r. N âzım ’- m 500 den a rtık bestelediği m u rab b a, n ak ş ve s a rk ıla n v a rd ır ki, b ü tü n ü s ta tla r t a r a ­ fın d an beğenilm iş, sevilm iş, ok u n m u ştu r. F a tin tezkiresi şa ir v e m usikişinas N âzim - in 1139-1727 senesinde E dirn ed e ö ld ü ğ ü ­ nü yazıyor.

6 — K u d û m ze n Derviş A li: F ilibe'de

doğm uş ve b üyüm üş olan b u adam , b ilâ h a - r a E dirneve gelerek m usiki âlem inde b ü ­ yü k b ir şöhret alm ıştır. D erviş A linin en biivük ü n aldığı zam an ikinci S ultan M ustafa günü, yan i 18 inci asır b aşların d a idi. O m evlevî ta rik a tın a girm iş, o zam an E dirnede y aşam a k ta olan ü sta tla rd a n m u ­ siki ilm iıp ta h sil ederek b ü y ü k b ir ü s ta t olm uştu. Sesi pek güzel ve yüzü pek y ak ışık lı olan D erviş A li sağ oldukça el ü stü n e tu tu lu r, h erk e s k endisini p ek se­ v e r ve sav ard ı M uhayyer puselik m a k a ­ m ında ve devj irev a n u sulünde bestelediği:

N a z edip ben â^ıkı zSre sever dersin beni. Sen de in saf e yle e y gülçehre k im sevm ez

seni

M urabbaı ve B a b a ta h ir m a k am ın d a zencir usulü n d e bestelediği:

G el e y sabâ eseri g ü lb a h a rd a n ne haber, A ç a r m ı gönce d ili g ü l’ izâ rd a n ne haber.

M urabbaı en güzel eserlerinden olup b u n la rd a n başka d ah a 30 k a d a r ü s ta tla r - ca beğenilm iş, âşık an e ve y an ık bestesi varm ış.

7 — K ü ç ü k M ü e zzin : ism i M ehm et o -

lup doğup kopm ası İstan b u ld an ise de, şöh­ r e t alm ası E dirnededir. İk in ci S u ltan M us­ ta fa g ünlerinde E d irn e sa ra y ın d a n edim lik ediyordu. D aha genç yaşında m usikişinas olm uş, y an ık ve güzel sesi ile b ü y ü k b ir ün alm ıştı. M uhayyer puselik m a k am ın d a bestelediği:

A lu p aguşa h em çün hâle ol m ah ı n evi ş im ­

di,

M ü râ d tm ü zre d ö n d ü rd ü m bu ç a rh ı a e rc e -v l ş im d i.

M urabbaı ve n ev a m akam ında, çem ber usulü n d e bestelediği:

D epren ey dil çeşml b a h tın d erdü h icran görm esin K a n lı yaşım sii nlgâh e ttik ç e cânân g ö r ­ mesin.

M u rab aı güzel ve ölm ez eserlerinden olup b u n la rd a n b aşk a daha 15 k a d a r g ü ­ zel eseri v a rd ır 1129-1717 senesinde E d ir­ nede öldü.

8 — H a f fa f zâde H üseyin efe n d i: en

m eşhur h a tta tla rd a n da olun m usikide z a ­ m anında b ü y ü k b ir ü s ta t idi. G iilşeni t a ­ rik a tın a m ensup olduğu için öldüğü v a k it k endisini pek seven G ülşenî şeyhi A hm et M üsellem efendinin söylediği ta rih te k e n ­ disinin pek m u k te d ir b ir m usikişinas o ld u ­ ğuna d a ir sözler v ard ır. F ilh a k ik a H affaf zadenin Ira k m akam ında besteîedoiği, o zam an E dirnede h a y a tta olan şa ir Sûzî’nin:

K â r e tti gam ın c â n ım a s u lta n ım e fe n d im , R a h m e y le bu e fg a n ım a s u lta n ım e fe n d im . A ğ la tm a beni h a lim e ra h m e y le k e re m k ıl, B a k dld ei g iry a n ım a s u lta n ım e fe n d im .

M urabbaı eserlerindendir.

9 — N a k ş î M u s ta fa Dede: m eşh u r m u ­

sik işin aslard an olup E dirnelidir. N akşî D e­ de b ir çok te k k e ây in leri bestelem iş ve ö - lüm süz eserler b ırak m ıştır.

10 — N iz a m e ttln Dede: E dirne m ev le-

v ihanesinde (N eyzenbaşlık) etm iştir. B ir zam an lar K onvaya da gitm iş ve orad a iken M evlâna C elâleddini R ûm î’n in b ir n a ’tini Isfa h an m ak am ın d a b estelem iştir.)

11 — Şeyh A li bey: E dirnelidir. K e ­

m al zâde de d erler. Sesi ve lâ h n i gayet m üessir olup saz ve ta n b u r da çaiar, b iraz d a ney üflerdi. Ç eşitli besteleri v ard ır.

12 — K ad ri bey: E dirnenin m eşh u r a- ilelerinden D ağdeviren M ehm et A ğa

zâ-Devamı (143) üncü sahifede

(16)

D A M L A

1904 de Edirnede Ramazan

1904 S enesinde R am azan kışa tesadüf ' ettiği cihtle çok eğlenceli geçti. M alûm olduğu üzere o v a k itk i ram a za n lard a b a ş­ ka b ir neşe, b aşka b ir zevk v ard ı. M u­ h a k k a k k i m üslüm an d in in e s il ik olan zevatın m utlaka, yüzde doksanı, Eskicami, Ü çşerefeli cam ilerinde gündüz hafız ve v a ­ lfla r b irb irin i ta k ip ederdi. O zam an şe h ir­ de e le k trik olm adığından m in arelerd e, c a ­ m ilerin içinde zeytin yağı, k an d ille re k o ­ n u la ra k yakılırdı!

Bilhassa ram a za n lard a gündüzleri E s­ kicam i, gece de Süittin S elim cam ii k a la ­ balık olurdu. E skicam ide m eşh u r v a ız la r- dan A kseki’li M ehm et E m in efendi ki, E - dirııe’de K onyalı Hoca nam iyle m a ru ftu r. D ebre’li Âdem efendi, H adım ’lı A bdülba- kl efendi, A bdullah Efganî, M esnevihan İzm irli İsm ail H akkı efendi, papastaıı d ö n ­ me S abri efendi ikindiden sonra vaiz ve n asih a t e d e rler C am ide adım atıla ca k m a ­ hal kalm azdı.

B undan b aşka b ir çok güzel sesli h afız efendiler ki a d e tle ri elli k a d a rd ır. M uhte­ lif ^saatlerde m ukabele o k u y a ra k d in le n i- lirdi, m estederlerdi. Bu hâfızların kısm ı a - zam ı E d irn e’de K irişh an e m ektebi m u a lli­ m i m eşhur hâfız Ali 'efendinin ta leb e le ri olup, T ekirdağıncîaki T okatlı hoca efen d i­ nin ç ıra k la rı da vardı. j

G eceleri S u ltan Selim cam ii, m ahşer tâ b irin e m a sta k k alab a lık olurdu. Cam iin

Y a z a n E K R E M D E M İR A Y

diş kapısı önündç şekerciler, sübyeciler ve diğer esnaf ta b la la riy le dolar, çoluk çocuk alış v eriş yapıp, gece ad e ta bay ram m anza­ rası arzederdi.

S ultan Selim m in a rele ri ara sın a h a k i­ k a te n güzel vecizeli m a h y ala r k u ru lu r ve bu m ah y ala rı m eşhur m ahyacı Niyazi e - fendi ve h âlen sağ olan celgraf h a t ça v u ş­ luğundan em ekli M uhittin çavuş y a p a rla r ve b ayram gecesi de m in a rele r tepeden a - şağıya k a d a r k an d il ile d o n atılır ve b una da (k a fta n ) derlerdi. Şim di bu işler e lek ­ trik le yap ılm ak tad ır.

R am azanın onbeşinde m ah y acılarla b irlik ie dav u l ç ık a r bahşiş to p larlard ı. B ayram ın b irinci günü de m ahalle bekçişi davulla evleri do laşarak m ani okur, b a h ­ şiş alırd h G üzel sesli d a v u lc u la rın en m e şh u rların d an b iri de K ızıl A b u ru n d a n Mes tandı.

A klım da k alan m anilerden b ir tanesi:

Besm ele İle ç ık tım y o la, Selâm v e rd im sağa, sola, A benim g lizel s u lta n ım . B a y ra m ın m ü b a re k ola.

İfta r ve sa h u r zam an ların d a E dirne istih k âm ın d an top atıldığı gibi, bay ram g ü n lerin in beş v ak tin d e K ıyık ve H ıdırlık istih k âm ların d a n yirm i b ire r p âre top a - tılırd ı.

T erav ih n am azından çık ıld ık tan son­ ra -şim d ik i belediye dairesinin y an ın d ak

i-Yerinde bir Jübile

K Irk lareli H alkevinin Dil, T a rih ve . E debiyat kolu ü stad V ah it L ü tfü Salcı i- çin b ir jü b ile te rtip etti.

Bu h ay ırlı teşebbüsü çok y erin d e ve çok m anâlı bulduk.

Hiç şüphe yok ki, V ahit L ü tfü Salcı böyle b ir jüb iley e fazlasiyle lâ y ık m u h ­ terem b ir şahsiyettir.

V ahit L ütfü Salcı üstadım ız m üzikte olduğu gibi folklor alan ın d a da çok derin b ir v u k u fa sah ip tir. Y ılla rd ır bıkm adan, usanm adan fo lk la r alan ın d a yaptığı y a ­ yım m uazzam biı yığın teşkil edecek k a ­ d a r çoktur. Bu k ü ltü r yığını keyfiyet b a ­ kım ından d a y ü k sek b ir değer ta şım a k ta

-— 140

dır.

V ah it L ü tfü Salcı -m addi im k ân sız­ lık la r y ü zü n d e n - h azırlam ış olduğu e se r­ lerin in an cak pek azını y aym layabilm iş- tlr.

Ü stadın şiirleri cazip ve n ü k te lid ir. H icivdeki k ab iliy eti yü k sek tir. Ü slûbu ta - m am iyle şahsî olup sürükleyicidir.

H asılı V ahit L ütfü Salcı, ü sta tlık p a ­ yesini h ak k iy ie kazanm ış bü y ü k b ir fo lk - laristim izdir.

D am la’ya, çıktığı günden b e ri k ıy ­ m etli kalem yardım ların ı, esirgem iyen a - ziz üstadım ızı biz de h ü rm etle selâm larız.

(17)

D A M L

çıb u k çu la r h ara n d a .m eşhur karagözcü K a ­ dir, karagöz o rn a tır, değil çocuklar, bir­ çok efen d iler bile b u o y u n la ra giderlerdi. K a d ir ö ldükten sonra karagözcü Veysel son za m an lara k a d a r b u eski a n ’anevi T ü rk o yqnunu oynatm ıştır.

T eravih nam azını m üteakip, m eselâ K ıyık, K irişhane, A yşekadın, M uradiye, S araçhanebaşı. Y eniim aret sem ti ih tiy ar, genç k ah v elerin d e nezih su re tte eğlentiler te rtip edilerek ’ ta tlı b ir h a y a t sürülm eğe g ay re t olunurdu. R am azanda m e k tep ler ve resm i d aire ler öğleden sonra açılır, yatılı m ek tep lerd e talebeye, ifta r ve sa h u r y e ­ m ek leri çıktığı gibi askere de k ışlalarda aynı su retle m uam ele olunur. A şikâre s u ­ re tte oruç yiyenler görüldüğü ta k d ird e b ay ra m ın b irinci gününe k ad a r h ap sed ilir- di. Ve ceza k a n u n u n d a b u n a d a ir b ir m a d ­ de vardı.

B undan başka, E dirne o zaman çok v a rlık lı b ir m em leket olduğundan esnaf ve ağniya k o n ak ların d a m ükellef ifta r so fra ­ la rı k u ru lu r, ehibba v e y âra n ta tlı ta tlı sohbet ed erek yem ek y e rle r ve b ir çok ko­ n a k la rın kendi im am ları olduğu için, ye­ m ekten sonra te ra v ih nam azını da k o n a k ­ ta k ıla rla r, geç v ak te k a d a r y âre n lik e d e r­ lerdi.

0 devirde eşraf ve ağnij a k o n a k la rın ­ da ifta r sofrası: Kış ram azan ın a göre:

1 — P astırm a, sucuk, beyaz ve k aşar p eynirleri. L âak al altı tü rlü reçel, çeşitli zeytin tanesi, bal, kaym ak, ram azana m a h ­ sus susam lı ve yağlı sim it, ve y u m u rta lı pideden m ü rek k e p iftariye.

2 — M ükem m el b ir çorba.

3 — H indi kızartm ası ve y a h u t et, a l­ tın d a tereyağından k ızartılm ış patates.

4 — M evsim ine göre b ir sebze.

.5 — Bogaça v ey a h u t su böreği (arad a vişne, y a h u t kayısı şu ru b u veya subye)

6 — Yine b ir sebze yemeği. 7 — P ilav

8 — K aym aklı ekm ek kadayıfı v e y a ­ h u t kay m ak lı sa ra y lokm ası, m eyve, k a h ­ ve vesaire.

Bizim m ahalle olan S araçh an e b aşın ­ da K iş'li «Meto» nam iyle m aruf, gayet tu ­ h a f ve şen b ir M ehm et efendi vardı. A rk a ­ daşı B eylerbeyi m ahalesi m u h ta rı Tuzsuz A hm et Ağa ile b irlik te ram azanda çıktığı kahve adeta b ir neşe kaynağı o lu r ve s a ­ h u r zam anına k ad a r hoş sohbet edilirdi.

Edirne için

Şu k ız ı! rü z g â r la r esen d iy a rd a S u la r b ir y o lc u d u r, g id e r yolu nca. M e riç k a y b o lu rk e n sisli d ağ la rd a B ir n a r b ah çesid ir k ö p rü d e T u n ca. S a n m a y ın sadece y a p r a k la r ta ş ır, D ü şm andan gizilce to p r a k la r taş ır. M e riç 'in s u la rı b a y r a k la r ta ş ır S ın ır b o y la rın d a güneş solunca.

O rh a n Ş a ik G Ö K Y A Y

Bir açıklam a

Yeni se ri yayınım ıza 1948 yılının ii-, çüncü ayında başlam ıştık. Bu yüzden d o ­ kuzuncu sayım ızla 1948 yılım kapam ış, o lunuyoruz. Y âni yeni seri bjrinci cildi' dokuz sayıdan ib a re t oluyor. G erçi bı ci cildim izi üç sayı sonra da tam am lı} lirdik. B irinci şıkla ikinci şık apaşında zim için hiç b ir fa rk yok tu r. Ç ünkü dc m ize yeni seri birinci sayıdan itib aren . bone olan o k u yucularım ızın abone hal rı y e n i şeri ikinci cildim izin üçüncü say ı oa k a d a r devam edecektir.

O kuyucularım ız abonelerini 1949 ; - İm in üçüncü ayından itib aren y e n iliy e c e l­ le rd ir.

Yeni seri cildim izi dokuzuncu sn ,!.ı bitirm em izin yegâne sebebi gelecek s e v ­ dan itib aren dergim izç dah a re a lis t ve ■ ha fa y d a lı b ir cephe v erm e k isteğim iz. . ı ileri gelm iştir.' Bu vesile ile yeni seri İl­ ci cildim izin sayı n u m a ra la rı da 19-, J y lin in ay la rın a intibak etm iş olacak.

Y eni seri ik in c i cildim izde T ü rk ğün en b ü y ü k d â v a la rın d a n b iri t f n

(K Ö Y C Ü L K ) dâvasını ele a la ra k alanda geniş b ir yayın yapacağız.

T ü rk ç ü lü ğ ü n bu alan ın d a d a : m illetini ize faydalı olabilm ek için ! ; - fe d a k â rlık ta n çekinm iyeceğiz. Hiç l:ir l i-i

gelden ürkm iyeceğiz. Sonsuz b ir a ı \ <-

cesaretle yolum uza devam edezeğ .

D A M !. A

O na h er kes çatar, o da herk ese lâ k : 0- y etiştirm eğe gay ret ederdi.

N e v c iv a n o lu r k j, h a tra g e lir bin c , , m değer.

G eçm iş zam an o lu r ki. h a y a li cihan

değer. E k re m D E M ! R A Y

Referanslar

Benzer Belgeler

* Mardin, güneşin dantellendiği ufuktan ağırca inip dar sokaklarında saçlarını savurarak gezen. Mezopotamya kızı gibi yine döndü bana gözlerim unutmuyor

Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının dershaneye gitme nedenleri ve dershanede alınan eğitime ilişkin görüşlerinin öğrenim gören kardeş sayısı değişkenine göre anlamlı

VVERTHEİM asansörlerinin her üni- tesi; uzun yılların tecrübesi ile ve yapılan araştırmalar sonucunda, ka- lite ve fonksiyonda üstün, kullan- mada kolay olacak şekilde

Yine aynı göz- lemciye göre Ay ufkun hemen üzerindeyken gözlemci Ay’dan kabaca bir dünya yarıçapı ka- dar daha, yani yaklaşık 6350 km daha uzaklaş- mış olur.. Bu

Kurumsal Karne uygulaması (Balanced Scorecard, BSC) ve Analitik Hiyerarşi Yöntemi’ni entegre bir biçimde kullanarak AR-GE departmanı performansı ölçümüne

İ lgili idarenin Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla sulh ceza mahkemesine başvurması üzerine, bu mahkemelerce ayrıca, yukarıdaki fıkralara göre ceza verilen fenni

Bakterilerin sınıflandırması ve adlandırması için kullanılan konvansiyonel yöntemlere alternatif ola- rak moleküler tanı yöntemleri geliştirilmiş, bunlar arasında da 16S

Recep Erkol gerisini şöyle anlatıyor: “03/07/2010 günü saat 12:00 sıralarında Kredi Yurtlar Kurumu İzmir Bölge Müdürü Nihat Ertorun beni arad ı, hakkında Kredi