75 Y aşında Azız Yesin!
ŞAKİR BALKI
Bir hayli güç inanmak, nasıl olur bu? Onun 75’lere ulaşabilmesi? “ Şer” güçlerin örsü ile çekici arasında yitip gitmedi de nasıl oldu bu yaşa merhaba diyebildi? Tüm gü cüyle direndi, ama pes etmedi. Karakolla rın o sarı benizli odalarında, hapishanele rin loş ve nemli koğuşlarında, kimi “ uzak tan kumandalı” yargıçların ve savcıların korku, acımasızlık, yılgınlık saçan bakış ları karşısında nasıl yılmadı, tükenmedi? Bu yaşam kavgasını sürdürebildi? Sonra BabIâli’nin karmaşık dünyasında koşuştu rurken, takma adlarla yazılar yazarken, evi ni barkını geçindirebilmek için çırpınırken bu acılar dolu yaşamını nasıl oldu da mi zahla bezedi? Evet, bu zor ve umutsuz çal kantıda ruhsal-fiziksel bir çöküntüye gir medi. Acaba şimdi neredeler onu sindirme ye çalışanlar, nerede o devlet ricali? Kor ku tüccarları? Nerelerdesiniz? Drakula’lar, Alfred Hitchcock’lar? Yaşıyorsanız, gelin ve bakınız? Aziz Nesin 75 yaşında.
Yazın dünyamızın bu renkli ve ünlü ka lemine daha üst basamaklara çıkmasını ve ulaşmasını içtenlikle dilerken, onun “ Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” başlıklı ve anılarını (özyaşam) içeren yapıtına değinmek herhal de yararlı olacaktır.
Yazar, yaşadığı dönemin önemli bir ta nığı olarak bilinir. Aslında yazmak eylemi, gelecek kuşaklara ve kurum lara bir “ şeyler” bırakmaktır. Yaşadıklarını ve gör düklerini, düşündüklerini, tanığı olduğu olayları yazıp yarınlara aktarmak yazarlık “ onuru” nun gereklerindendir. Bu, yazarın kalıtı (mirası)dır. Kalıcılıktır da aynı za
manda. William Faulkner, “ Güney"lilerin acılarım, aşklarını, düşlerini, yitişlerini ve umutlarını yansıtmıştır yapıtlarında. Şolo- hov, “ Don” un gizemli dünyasını, bozkır çiçeklerini, sevdalarını, insan yazgısını, sa vaşlarını ve düşselliğini dile getirmiştir ki taplarında. Yaşar Kemal “ Çukurova” mn yürek vuruşlarını, yağmurunu, sıcağını, in san soyunun sömürülmesini, ağalarını, ci nayetlerini ve yabancılaşmasını anlatmıştır romanlarında.
Ama ne var ki anı ve özyaşam yazmak, pek gelişmiş bir yazı türü değildir yazını mızda. Örnekleri azdır. Bu yazı çeşidi, ken dine özgü bir biçim ve boyut kazanmıştır Batı’da. Bu tür, orada hâlâ zenginliğini, ge çerliliğini, önemini ve aranırlığını korumak tadır. Batı dünyasında devlet adamları, pa pazlar, kaptanlar, askerler, krallar, doktor lar, ünlü kadınlar, işadamları, aktörler ve yönetmenler yaşamöykülerini yazıp yayım lamışlardır. Rousseau’nun “ İtiraflar” ı gi bi M. Gorky’nin “ Çocukluğum / Ekmeği mi Kazanırken / Benim Üniversitelerim” örneği, Stefan Zweig’in “Dünün Dünyası na benzeyen yapıtlar... Bu tür kitaplar biz de de son yıllarda önemli yer tutmaya baş lamıştır. Halit Ziya’nın “40 Yıl” ı, M. Ce
mal Kuntay’m “ Uç Istanbul” u, Ş. Sürey ya Aydemir’in “ Suyu Arayan Adam” ı, Nadir Nadi’nin “Perde Aralığından”ı, H. Veldet Velidedeoğlu’nun “Araların İzinde”
si ve Rıfat İlgaz’ın “Sarı Yazma”sı. Hiç kuşkusuz, Nesin gibi ünlü bir kale min zengin ve ilginç anıları olacaktır. Ça lışmaları, çatışmaları, kalem kavgaları da.
l i ‘ ^ t )
... ...
^
îç ve dış gezileri, konuşmaları ve tartışma ları var. Tanıştığı yabancı yazarlar ve sa natçılar, devlet adamları da var. Başından geçmiş ciddi ya da komik olaylar yok mu?
Tam yarım yüzyıldır, bir “ rotatif” gibi çalışan ve kalıcı yapıt veren yazar, bu te dirgin ve karmaşık ortamda, elbette ki yo rulup yıpranacaktır (fiziksel/zihinsel). Evet o, Ahmet Mithat Efendi’den fazla yorul muş, Mahmut Sadık’tan daha çok da yıp ranmıştır. Nesin, “ Yazmak” adlı yazısın da, “ Elimdeki kalem altıncı parmak oldu” derken bir gerçeği vurgulamak istiyordu.
Yukarıda söz konusu edilen bu yapıtın (Böyle Gelmiş Böyle Gitmez) iki cildi çıktı bugüne değin. “ Yol” (1975), “ Yolun Başı” (1976/Tekin Yayınevi) yayımlandı. Aradan kaç yıl geçtiği halde, hâlâ öteki ciltler ya yımlanmadı. “ Dinlence” nin ne olduğunu bilmeyen yazar, herhalde bunca yıl yan ge lip de yatmadı. Ürünler verdi. Ama bu ya pıtına eğilmedi. “ Oysa ben otuz yaşımda
askerlikten kurtulup yeni başlamıştım yazarlığa” diye konuşan yazar, şu tümce
yi de eklemeden yapamaz, “Oysa her ya
zar her yapıtına bütün soluğunu koyar”
der. Evet, doğru. İşte önemli olan bu “ so- luk” tur. Aziz Nesin, 9 cilt olacağını tasar ladığı ve hâlâ bugüne değin iki cildinin ya yımlandığı bu ilgi uyandıran yapıtını, eski deyimle, “ her ahvalde” yazıp bitirmelidir.
“ Sabahattin Ali’yi de Nâzım Hikmet’i de, yaşadığım olayları da yazmak boynu mun borcudur” diye konuşan yazar, bu
borcunu yurduna, halkına ve dostlarına ödemelidir.
Daha nice yıllara, Aziz Nesin 75 yaşında!
Taha Toros Arşivi