SANAT BAHİSLERİ
Aniriar
Yıllar geçtikçe Türk resmi hem çoğalıyor, hem de değerleniyor. Genç ligimizde yılda an cak bir sergigö-r
--- Y azan :---
CEMAL TOLLE
1
CQ t ' L t ,
«— îstânbulda a- çıian bazı sergi - lerde, ynı sanat kârın. aynı za manda bir kaç şahsın ınuka’oaı. rürdük. Bugün bütün bir mevsim
boyunca, en az dört sergiyi aynı zamanda görmek mümkün olu yor. Bu hafta içinde de, Tünel den Taksime gelinceye kadar yo lun sol tarafında sıra ile; Maya. Amerikan haberler merkezi. B e lediye sergi salonu ve Fransız konsolosluğunda olmak üzere dört sergi vardır. Bunların hepsinin de ayrı t i r değeri olduğu muhak kaktır. Ben bu hafta ancak Hak kı Anlı'nın. yeğeni Sevim ile bir likte açtıkları, Amerikan Haber ler Merkezi salonundaki sergiden söz açmak imkânını buluyorum.
Sevim Anlı; amcası Hakkı Anlı ve arkadaşlarının münakaşalarına senelerce şahit olarak bugünkü sanat, anlayışına vardığını söylü yor. Non figüratif resim yapan genç sanatkâr, bu tarz resmi, ken di neslinin daha iyi karşıladığına inanıyor. «Günümüzün sanatı, eskiye bağlı olmakla beraber, ye ni bir lisanla mimarî bünye için de plâstik bir nizamın örneğidir. Bu nizama sadık kalarak, uıvaj- lerimde formun ve rengin ¿ben gini kompozc etmek isterim.» d i yen Sevim için «hârika çocuk» diyecektim. Fakat resme yeni baş lamış olmasına rağmen kendisi çocuk değil!.. Yetişkin, hattâ ha yatin ağırlığını şimdiden yüklen miş bir genç kız... Kısa zaman da modern sanatı anlıyaruk eser ler vermesi, hiç şüphesiz, bu yol daki istidadını belli ediyor. Çizgi, şekil ve renk âhengi bulmakla bir hayli usta...
Amca Anlı’ya; «Yeğeninin resim lerinde hiçbir tabiat unsuru görül müyor. B ir sanatçının, sanat ana nesi içinde tabiattan etüdler yapa rak yetişmesi, yarınki sanatı için tehlikeli olabilir mi?» diye sor muştum. Şu cevabı verdi;
«— Günümüzün ressamının, kü bizmden işe başlamasını kabul e- diyorum. Çünkü kübizm tabiatın sübjektif olaı-ak tuvale aksettiril- mesl demektir. Non - figüratif ressam, şekil ve renkle oynamak serbestliğine kavuşmaktan dolayı, tabiatle alâkasını tamamiyle kes miş sayılamaz. (Yeni hakikatler) adı verilen bu cereyana katman larda dahi tabiat form ve renk lerinin tesiri görülmektedir. Me selâ; mikroskopla büyütülmüş bir kan lekesi dahi, bir non - figii'-a- ı»f resmin lezzetini veriyor. Yal nız; sanatçi şu demektir kİ, ta- biatte bulunan herhangi hazır bir âhengi aynen tuvaline nakletmez. Eski Yunanda ve klâsik devirler- ı de de böyle idi. Onu, kendi kül- | tür ve sanat anlayışına ve iç duy gularına göre halleder. Eunun için dir ki, günümüzün sanatçisrıin serbest bırakılması taraftarıyım. O; bir gün kendini tradisiona ba ğlıyacaktır.»
İçinde hakikat payı olmasına r<ığ men bu noktainazarı olduğu gibi kabul etmemize imkân yoktur. Kö tü bir akademizm ile başlıyan bir gencin kolaylıkla hakikî plâs tik bir zevke varması, taklitçi de ğil de, yaratıcı olması naşı! milin kün değilse, doğrudan doğruya.
tam bir serbesti ile" Non - figü ratif sanatla işe başlıyan bir sa natçının de sonradan an'aneve bağ lanması kolaylıkla miimküıi olmı- yacaktır. Esasen bu yoidî yetişmiş bir gencin ananeye bağlanmakta bir zaruret duyacağını da zannet mek doğru değildir.
Kötü itiyadlar alarak yetişmiş bir insanın, bir gün ansızın istika met değiştirmiş olması, onu kolay lıkla kurtaramaz. İçine sinmiş ci lan bayağı zevkin ve yanlış ka naatlerin izlerini, yeni olmak için gösterilen gayretlerin arasın dan sezmek mümkün olacaktır. Genç yaşta kazanılan kuvvet veya zaaflardan sıyrılmak, onları tama miyle bir yana atarak yeni kuv vetler ve daha güzel itiyadlar elde etmeğe çalışmak, takdire değer yüksek bir arzudur. Bununla be raber, o eski itiyadlar. yeni ha kikatlere varabilmeğe enge; olan kösteklerdir. Bu kösteklerin ızlı- rabından kurtulmak her kula na sip olmaz.
Terbiyesi noksan ve kültürsüz bir insanın, senelerce yaşadığı kö tü şartlardan bir gün ayrıldığını, refaha ve daha yüksek bir çevre ye kavuştuğunu farzedelim: bu yeni zenginin elinde her türlü im kânlar vardır. Böyle bir insanın maddî bir refaha kavuşmuş olma sı. eski itiyadlarından kurtulma sını sağlayabilir mi? Tavır ve ha reketlerinden. sözlerinden onun hakiki hüviyetini anlamak müm kün olmaz mı? İşte, resim sana tında da böyledır. Genç yaşta ka zanılması mümkün olan itiyad ve kuvvetlerin, kanaatlerin, zevklerin, yaşlandıktan sonra değişmesi ko lay olmıyacaktır. Sanatkâr yetiş tirmek için kabul edilen usuller de çok dikkatli ve tedbirli ol mak icabediyor. Gençlerin tecrü be tavşanı olmasından çekinmeli yiz.
Bu kanaatledir ki; tabiati de. ge lenekleri de gözönünde tutan di siplinli bir çalışmadan sonra, za manın akışına ayak uyduracak vasıftA gençlerin yetiştirilmesini istemeliyiz.
Hakkı Anlı ile sergiyi gezerken, bir arkadaşımız: «Herkesin beğe neceği resimler yaparak, geçimini temin etsen olmaz mı?» diyordu. Lâtlfeye çok tahammülü olan ar kadaşımız Hakkı, biraz da sinirli bir tavırla; «Şurada pek az daîıa kaşıyacağım. Başkalarının hoşuna gitmeği değil, kendi S afa- ideali mi yapmağa çalışıyorum.» d:ye cevap verdikten sonra, benimle konuşmağa devam attı:
değilse bile, birkaç yolun yolcu su olmak istediğini görüyoruz. Sürrealist bir resmin yanında, çok akademik bir portre, dalla ötede Non - figüratif bir deneme, vel hâsıl birbirini tutmıyan. hattâ bir birile zıd zevk ve düşüncelerin yanyana gelinesi ve bunlara da (deneme) adının verilmesini doğ ru bulmuyorum. B ir sanatkârın muayyen devirler içinde değişme leri kabul edilebilir. Meselâ ben: 1950 den sonra kabul ettiğim te meli kübizm olan oir sanatı fi güratif - abstre bir anlayışla de vam ettirmek ve ufak farklarla daha çok figüratife yaklaşmak arzusundayım. Tabiat bir hareket noktası olabilir. Fakat gaye değil dir. Espressif formların kontrastlı renklerin dramı ile herhangi bir mevzuu ifade etmek kabildir.»
Hakkı Anlı ve yeğeni, bu gün ağır basan bir sanat telâkkisine uymak arzusundadırlar. Onların yerden göğe kadar hakları var. Fakat bu resimleri bir türlü anla mak istemiyen halkın suçu var mı? B ir dereceye kadar onları suçlu saymak mümkündür. Çün kü; devrin sanat telâkkisini anla mak için asgari bir sanat terbiye sini almağa lüzum görmüyorlar. Bununla beraber, şunu da itiraf etmeliyiz ki. hiçbir devirde sa natçı ile halk arasında, bugünkü kadar ayrılık görülmemiştir Bu gün ise. bu iki tarafın arasında uçurumlar var. Etili veya Sümerli sanatçılarla o devrin halkı ara sında, hattâ rönesaııs devrinde, böyle bir ayrılığın bulunduğunu zannedemeyiz. Sanatçılar arasında zevk ve düşünce ngrl'ğı olsa bile eserleri, halkın düşüncesini ve zevkini kökünden sarsacak kadar yabancı değildi. O devirlerin e - serleri de tabiatın taklidi değil di. Onlar da yaratıcı bir zekânın mahsulleri idi. Defonnasyon bah sinde, bugünkü sanatkârlardan çok daha cesur idiler.
O zamanki sanatkârla halkın a- rasında bugünkü kadar korkunç bir ayrılığın bulunmamasını, zan- nımca şu şekilde tefsir etmek doğ ru olacak: Eski sanatkâr, her şeye rağmen tabiate bağlı ve bütün deformasyonlarını samimiyetle yapmakta idi. Halk da; bu gijnkü gibi, sanat eserlerinde tabiati gör mek istemiyordu.
Şu halde; bu uçurumun kapan ması için, ya halkın bunlara alış masını veyahut iki zıd fikri barış tıracak bir dâhi »sanatkârın doğ masını bekliyeceğiz.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi T a ha T o ro s Arşivi