fh
ORHAN
Ç
ağdaş edebiyatımız yazarlarından Orhan Kemal'i kay bettikten bu yana sayfalar dolusu yazıldı onun için... Pekçok yayınevimiz de eserlerini biribiri peşine piyasaya sürme yarışına gi riştiler. Gerçeği söylemek gerekir se, bunu çıkar yolu yapanlarımız da yok değil hani...
Çok okudum Orhan Kemal’i... Hatta çalışına okuması yaptım onun yazdıkları üzerinde... Elimde top lananlara baktığımda bir inceleme yazısı için gerekli notlar hazırdı. Yazdım.
İslediği kadar dışında kalma çabası sarfetsin, her yazar eserle rindeki bazı kişilerde yaşar veya o kişilerle eser içinde kendini ya şatır. Orhan Kemal için yaptığım incelemede onun bu konudaki özel liğini de açıklamak yerinde olacak diye düşündüm... Kendisinin deli kanlılık yıllarına ait bazı kompleks leri vardı. Bunların ağır basanı, zayıflığı nedeniyle ellerinin kuru luğu ve burnunun kemerli oluşuy du. Özellikle hoşlandığı genç kız lar karşısında ellerini saklar ve kendine mutlak cepheden bakılma sını sağlıyacak şekilde dururdu.
«Kambur burnum, kuru ellerim,
ince yüzümden dolayı da utanma ğa başladım.» «Beniın için öyle mutlak bir kurtuluş lazım k i....
kambur burnumu, kuru ellerimi
kimse ayıplamasın.» Orhan Kemal' in ilk gençlik döneminin anlatımı olan AVARE YIHAR'dan bu cüm leler... Eserlerinin birçoğundaki genç erkekler kendisini burnu ve elleri dolayısiyie çirkin bulan ve bunu kompleks edinmiş tiplerdir.
Kaderin kendisi için çizdiği yol sürekli olarak zor geçim şartları
KEMAL ÜZERİNE
■
G Ü N G Ö R Ö C A L
■
ile karşılaşmaya götürmüştü onu... Eğitim konusunda aşamıyacağı en gel de, orta okulun son sınıfında bu sebeple karşısına çıktı. Bırakı verdi okulu... Pamuk fabrikaların da işçilik, dokumacılık, kâtiplik gi bi çeşitli işler yaparak ekmeği pe şinde koşan Orhan Kemal'in yarıda bıraktığı eğitimi de devamlı bir eziklik olmuştu onun için... «D ü n yadaki insanların mühim bir kıs mının da ortaokul diploması yoktur,
ama pekâlâ çalışır, kazanır, diplo malıları yaşatır...» Yine AVARE YILLAR'dan alınan bu kısım ken disine ait anlattıklarındandır. K Ö TÜ YOL adlı romanındaki İhsan’ın ortaokulu son sınıftan terk etmiş bir tip olarak çizilmesi, DEVLET KUŞU'ndaki Mustafa ile EVLERDEN BİRİ'ndeki İskender'in de bu yön leriyle aynı özellikte olmaları az önce sözünü ettiğim kahramanında kendini yaşatmanın Orhan Kemal için kaçınılmazlığını gerçekliyor.
Bu konuda bir diğer ilgi çeki ci nokta da, yazdığı «baba» tipleri nin çoğunlukla eşine ve çocuklarına karşı sert, olmadık nedenlerle ba ğırıp çağıran, pek sevilemiyecek kişiler oluşudur. Orhan Kemal'in babasıdır b u ... Böyle babalara se sini çıkarmadan, çocuklarına saçı nı süpürge eden kadınlar da an nesi...
Kişilerinde yaşamak gerçek
sanatçılar için lüzumlu ve yerinde bir özellik oluyor. Ancak, kişileriy le kendini veya yakın çevresinden seçtiği tipleri yaşatmak, hele fazla kullanılırsa, rahatsız ediyor okuyu cuyu__ Bunu söylemekle, sanatçı nın hem kendine, hem de çevre sine dönük bir gözlemciliği bulun ması şartını inkâr ettiğim kanısına
varılmamalı__ Zira bu şartın olma yışı ile sanatçıdaki boşluğun büyük lüğüne kesin olarak inanıyorum. Ne var ki, gözlemin getirdiklerine yaratıcılığından herhangi bir katkı
da bulunmaksızın aktarıvermek,
aynı yazarın bir eseri için güzel olsa dahi, diğerlerinde de kullanıl mışsa kanıksatıcı hale geliveriyor. Zor durumda kalındıkta çok ki şinin aklına gelenin Tanrı yardımı olduğu ve büyük ümitlerin buna bağlandığı inkâr edilemez şüphe siz.... Geçirdiği zorlu yaşantının en önemli günlerinde Orhan Kemal'in de sığındığı bu ümit kapısı pek açılmamış olacak ki, Tanrı'dan çoğu kez «eğer varsa» diye söz etmiş tir. Meselâ, BABA EVİ'nde Tanrı'- n;n insanları makineye karşı ko ruyuculuğu, çiviye asılı bir tülben- te benzetişle tanımlanır onun ta rafından... Yapılan bir ankete ver diği «Ekmek Allahtan önce gelir» cevabı ekmeksiz geçen günlerdeki birikimin açığa vuruluşu olmakla beraber, Orhan Kemal'in Tanrı i-
nancı hakkındaki görüşünü ver
mektedir.
Yazarken kendini hiç zorlama mak Orhan Kemal'in yeteneklerin- dendi. Kuvvetli bir diyalog tekni ğine sahip oluşuyla eserlerini de vamlı bir akıcılık içinde geliştirirdi. Bu özelliği dolayısiyie zamanla bir tiyatro dili kazanarak aksiyonun yanısıra, dili de güzel olan oyun lar verdi Türk tiyatrosuna...
Yazdıklarında zaman zaman
bir hayalleyişe girerdi Orhan Ke mal... Kişilerinin akıllarından ge çenleri sanki gerçekte olmuşçasına ve bir diyalog düzenine sokarak verirdi. Bu şekli seçmekle karşılık lı konuşma havasına soktuğu ve
bunu bazen de uzun tuttuğu için, çoğu kez okuyucuyu fikrî bir ka- rışıklığa ittiği de olurdu. Onu o- kurken bu şekilde yazılmış kısım lara gelindikçe, zaman zaman bir kaç sayfa önceye dönmek ihtiyacı nın doğuşu bundandır.
Özellikle Güney Anadolu ve Boşnak diyalektini çok iyi kullanan Orhan Kemal'in bu yönünü besle
yen etkenler Güney Anadolu'da
geçen uzun gençlik yılları ve eşi dolayısiyle edindiği göçmen dost ve arkadaşlarıdır.
Kendine özgü olan bazı de yişleri hemen her eserinde kullan maktan kaçınaınadığı halde, bir eser içindeki kişilerinin hepsinde kendisini, yani Orhan Kemal'i ko nuşturmaktan uzak kalabilmesi ö- zellikle tiyatro yazarı niteliği ba kımından çok önemlidir.
Orhan Kemal için kendisince çizilip geliştirilmiş bazı tipler var dı ki, bunlar , ju zaman yazarın elinde omoksızin özerinde çalıştığı kitabın ■ usvedde sayfalarına oturu- vermişler ve temize çekilirken de oradan çıkmamakta ısrar etmişler dir. Meselâ, genç adam tiplerinin çoğu futbola düşkün, ortaokuldan belgeli, İçki içince mutlak nara atan ve arkadaş tutkusu büyük kişiler dir.
Kadın tipleri içinden bir tane si, k casının devamlı olarak eve sarhoş gelmesini ve kendisini de arada bir döven erkek olmasını ısrarla isteyen cinstendir. Genç kızların çoğunluğu, trikoda, fabri kada çalışan ve buna ev bütçesi ne katkıda bulunmak için zorlan mış, biraz da «hafif» yaradılışlı tiplerdir.
Asıl dikkat çeken bir başka tip ise, romanlarının bir kısmında «ma vi tulumlu adam» olarak tanımla nan bir işçidir. Bu, sayfalar, satır lar arasında Orhan Kemal fikirci- lipini yapan önemli birisidir vazar
için... AVARE YILLAR. CEMİLE,
D Ü N Y A EVİ. BEREKETLİ TOPRAK LAR ÜZERİNDE, ARKADAŞ ISLIKLA RI ve diğerlerinde bu kişi ile, her birinde aynı kişilikte olarak karşı laşmak mümkündür. Ne var ki, ken disinin fikirciliğini yapan bu kah
26
ramanına söylettikleri çoğu kez «büyük laf» olmakla ve o kişinin öyle söz edebilmesi yönünden i- nandırıcılıktan uzak kalmaktadır. « . ... toplumsa) meselelerin çö zümüne yetseydi, bütün geri kal mış ülkelerin sıkıntı içindeki emek çileri şarap içer, armonik çalarlar dı meselelerini çözümlemek için ...» « ... onun için, insanlığımızın
en önemli problemi ekmektir.
Önce ekmek, sonra sıra ile her- şey.» İlyas Usla ediyor bu söz leri, ARKADAŞ ISLIKLARI’nın O r han Kemal f¡kircisi İlyas Usta... Aynı fikri gerçek bir İlyas Usta ağzıyla vermek de mümkündü.
1939 da bir şiir ile yazı haya tına giren Orhan Kemal bundan on yıl kadar sonra büyük bir hızla ça lışmaya başlıyarak sayısı kırklarda olan hikâye, roman ve oyun verdi. Yaptığı yoğun uğraşmanın bu ka dar bol ürününü yaklaşık olarak yirmi yıllık bir süre içinde aldı. Bu hızlı gidişin nedeni ekmeğini kazanmak için seçebileceği tek yol olarak yazarlığın kalmış olmasıdır.
Çok sayıda ve peşpeşe eser ler vermiş olmak hor yazar için gerekli birikimin meydana gelme sini engelliyecek bir etkendir. Bu birikim olmaksızın yeni şeyler yaz manın her hangi bir nedenle şart oluşu ise, yazarı ister istemez işin
kolayına kaçmaya iter şüphesiz... Hiç de arzu edilecek bir durum ol mamasına rağmen Orhan Kemal' in de bu itilişe direnemediğini 1970 de gördük. 1962 de çıkardığı SO KAKLARIN Ç O C U Ğ U adlı romanı, 1956 da tamamlanmış SUÇLU'da- ki Cevdet'in yaşantısının devamı dır. Bu romanın yarısından biraz
sonra jandarma elinden kaçmış
Cevdet bir kasabanın kenar ma hallesindeki evlerden birisine sığı nır. Kocası tarafından terk edilmiş olan Hacer ve oğlu Hüseyin ya şamaktadır aynı evde... Bazı ana ve yan olayların arkasından doku naklı bir sonuca bağlanarak biter bu roman...
1970 de yazarın son romanı olarak yayınlanan KAÇAK ise, ken disinin 19*55 de yazdığı H A N IM IN ÇİFTLİGİ'ndeki kişilerden Habip'in çiftliği yakıp, kaçtıktan sonraki ya şantısının bir bölümünü vermekte dir. Habip de tıpkı Cevdet gibi bir kasabanın kenar mahallesindeki ev lerden birine sığınır. Aynı evde oğ lu Hüseyin'le birlikte, kocası tara fından terk edilmiş, genç bir ka dın yaşamaktadır. Haeer'dir bu, az önce sözünü ettiğim Hacer... KA- ÇAK'daki ana ve yan olaylar SO KAKLARIN ÇOCUĞU'ndakilerle ta mamen aynı paralelde olarak geliş tirilmiştir. Hatta kişiler arasında olan diyalogların çoğu her iki ro manda da birbirinin aynıdır. Sa dece Habip ile Cevdet, Hacer’in ya şantısında tuttukları yerleri arala rında değişivermişler ve böylelikle ayrı adlarda fakat genel havasıy la aynı olan, sonuncusunun çok daha kolay yazıldığı inkâr edilemi- yecek bu iki roman da girmiştir edebiyatımıza...
• Her iki roman da aynı diziden olmak üzere 1970 yılının Temmuz ve Kasım aylarında bir yayınevi miz tarafından kitap piyasasına sü rüldü. İç kapağın arkasında be lirtildiğine göre, o dizi bir kurul tarafından hazırlanmaktaymış...
Beni üzen, Orhan Kemal'i bu yazıyı hazırlıyabilecek kadar da ol sa tanımış olma şansını kendisi
hayattayken elde edemeyişimdir.
Onu saygı ile anarım...
Taha Toros Arşivi