M V H t r
5ile Karşı Karşıya
Yazan : Y A Ş A R N A R I
O Ğ U K ve sisli bir Şubat gecesiydi. Ve £>3 ; ben nöbetçijaîim. Soğuk ve sisli bir ge cede nöbetçi olm ak; iliklerinize kadar üşür, gözlerinizden uyku akarken sabaha kadar so kakların bozuk kaldırımlarında bir aşağı bir yukarı dolaşmak ne demektir, bilir misiniz ? Bilmezseniz size anlatmıya çalışmiyacağım. Çün kü anlıyamazsınız.
Polis olmak için yaratılmış bir adam de ğilim, bunu iytiraf ederim. Biraz korkak bir tabiatım vardır, ve
sonra bu kadar ağır bir işe tahammül e- decek kadar vücu dum sağlam değil dir. Bunu bildiğim için hayata küçük bir kâtip olarak a- tılmıştım . Rahat tım, halime göre memnundum bile. Fakat bir gün beni işimden atıverdiler. Açıkta kaldım.
Açıkta kalmak aç kalmak demek tir, ve aç kalan bir
adam her şeye razı olur. Ben de kaderin ö- niinde boyun eğdim. Tesadüfün karşıma çıkar dığı bu mesleği kabul ettim.
N
E diyordum... evet çok soğuk bir geceydi ve ben üç saatten fazla bir zamandan beri kaldırımları ölçmekle meşguldüm. Nöbetçi ol duğum yer Fatihin tenha bir mahallesiydi. Onun için vakit henüz gece yarısını geçmiş olmamasına rağmen evlerde bir tek ışık gör mek mümkün değildi. Ç ivili kaba ayak kabı- larımııı taşlar üzerinde çıkardığı muttarit gü rültü ile arasıra öbür sokaklardan gelen Uzak düdük seslerinden başka bir ses de işittiğim1-tu.
Bu mesleğe gireli henüz iki ay olmuştu. Ve ilk defa olarak bu kadar soğuk bir gece de nöbet beklemek betbahtlığma uğrayordum.
Kendi kendime ne tuhaf şeyler düşünü yordum. Ne için bu sokaklarda dolaşıyordum. Sonra, eğer köşe başında birden bire karşıma silâhlı iki haydut çıksa bütün kuvveti bacak larıma verip kaçıııiyacak mıydım ?
S
ıcak bir yatak hasreti... Ah bu hasreti hiç kimse soğuk bir gecede Sabaha kadar sokakta nöbet bekle- ıııiye mecbur olmuş bir adam k a d a r duymamıştır.
İçimde başka bir his de vard ı.. Bir hissikablelvu - ku’ bana bu gece korkunç bir vak’ a- nın geçeceğini veh mettiriyordu.
İşte tam o sı ralarda, g e c e n i n korkunç sessizliği içinde ince, keskin ve tüyleri ürperten bir kadın çığlığı işittim.
Bu feryat her halde çok uzaktan gelmi yordu. Fakat ne müthiş bir haykırıştı b u . . .
Muntazam ve gergin bir perdeye indirilen bir tek hançer darbesi gibi sessizlik tam kalbinden bir yara almıştı. Sonra etrafı eskisinden daha derin, daha esrarlı, âdeta bir ölüm sükûtu kapladı.
Etrafımdaki evleri tetkik ediyordum. Her halde bu çığlık gördüğüm bu evlerin birinden gelmişti, fakat hangisinden? Ve o evde acaba nasıl esrarengiz bir vak’ a geçiyordu?
Muhayyilemde derhal o sahneyi görür g i bi oldum. Genç bir kadın, yalnız yattığı odada
6 M U H İ T gece yarısi uyanınca birden bire karşısında si
lahlı bir haydut gördü ve bütün korkusu ve bütün dehşetiyle haykırdı. Fakat sonra? O çığ lığı takip eden bu sessizlik ? Gayet basit, değil mi? Haydut yakalanmaktan korkarak genç ka dını öldürmüş olacaktı. Fakat silah atılmamıştı.
Tesadüf beni bir zabita memuru olarak es rarlı bir cinayetin karşısına atıyordu, şimdi ne 3',apacaktıııı? Düdük öttiirsem, bekçiyi ve başka arkadaşları yardıma çağırsam, bana ne oldu ğunu sordukları zaman ne diyecektim. Bir çığ lıktan başka bildiğim ve işittiğim bir şey yok tu, şüphesiz ki benimle alay edeceklerdi.
Aynı zamanda düşünüyordum ki kendime ehemmiyet verdirmek için elime bir fırsat geç mişti. Bu vak’ anın failini tek başıma yakala yabilirsem arkadaşlarını arasında ne kadar iyti- barım olacaktı.
I V düşüncelerle yanından geçtiğim evleri dikkatle muayene ederek ilerlerken yeni )?a- pilmış beton ve güzel bir binanın sokak kapısı nın aralık olduğunu fark ettim. Birden bire içim iirperdi. Her halde taliinı veya talîsizli- ğiııı bana yardım edij-ordu. Eski durduğum yerde o çığlığın hangi istikametten gelmiş ol duğunu hatırlamaya çalıştım. Bu binadan gel miş olmasına ihtimal vardı. Zaten kapının ara lık olmasına başka ne mâna vermeliydi. Mu hakkak ki katil şimdi içerdeydi ve evi soy makla meşguldü. Kapının önünde her ihtimali ve 11e yapacağımı düşünerek birkaç tereddüt dakikası geçirdim. Bana âni bir cesaret gelmiş ti. Usulca ve bir hırsız gibi ses çıkarmadan içeri girdim. Evvela bu evde nasıl bir hadise olduğunu ve içeri girenlerin adedini öğren mek lâzımdı. Onun için tetbirli hareket ediyor, ses çikarıuamlya çalışıyordum. Kalbim çok hız lı çarpıyordu. Kendime emnij^et vermek için tabancamı elime almış ve emniyet tetiğini aç mıştım. İki katlı bir binaydı. İlk katta gördü ğüm üç kapıyı birer birer ve gayet ihtiyatla açtım ve cep lâmbamı 3'akarak muayene ettim. Her üçü de boştular, yalnız birinde bir dolabın kapısı ardına kadar açıktı. Acaba bu dolap için den bir şey çalınmak için 111i açılmıştı. Fakat odalarda bariz bir intizamsızlık görememiştim.
Beton merdivenlerin iyiliğini ben o akşam
anladım. Tahta bir merdiven basamakları benim ağır ayak kablarim altında ne müthiş şikâyetler çıkarıyorlardı.
Üst katta da üç kapı vardı. İki odadan bi rinin merdivenlere bakan ufak bir penceresi vardı, ve ben daha merdivenleri çıkarken bu pencereden gelen ışıktan içerde elektrik yandı ğını fark etmiştim. Bu oda evin sokağa bakan cephesinde değil arka kısmında idi ve ben o yüzden sokakta iken evde ışık yandığını göre memiştim.
Odanın ufak penceresi çok yüksek değildi. Merdivenin son basamaklarında dururken ayak larımı kaldırmaya mecbur olmadan— boyum, bi raz uzuncadır — içerisini görebiliyordum.
|)E N C E R E N İN bir köşesinden bakınca evvelâ 1 gözüme ilişen karyolada yüzü koyun yatan bir kadındı. Üstünde gecelik dekoltesi vardı ve hiç kımıldanıyordu. Yüzü öbür tarafa dönük oldu ğu için yaşını talimin edemeyordum, fakat si yah ve kabarık saçları vardı ve başı yastıktan aşağıya kaymıştı. Yalnız dikkat ettim, bir eli benim gördüğüm eli sim sıkı kapanmıştı. Hiç şüphesiz bu kadın ölmüştü. Demek ki vak’ a be nim tahmin ettiğim şekilde geçmiş olacaktı. N a zarlarımı yataktaki cinayet kurbanından kurta rınca odanın diğer köşesinde bir erkek bulun duğunu gördüm. Yere eğilmiş, bir şey yapı- j^ordu fakat ne yaptığını fark edemiyordum. Onun da arkası bana dönüktü. İri yarı bir ada ma benzeyordu. Üzerinde koyu renk ve düz gün bir elbise vardı ve başı açıktı. Odanın or tasında duran bir masada bir erkek şapkası du ruyordu. Hırsız — artık şüphem kalmamıştı — evde tam bir emniyetle hareket ediyordu. Evde ihtimalki bu kadından başka kimse yoktu, ve onu öldürdükten sonra kendisi için hiç bir teh like kalmadığına kanaat getirmişti. Halbuki şu anda bir polis gözlerinin kendisini tarassut et tiğini bilseydi ! Hırsızın gizli bir serveti ara makla meşgul olduğuna hükın ettim, daha ra hat olabilmek için şapkasını bile çıkarmıştı.
Elimde tabanca ile içeri girip onu tevkif etmeliydim. Şaşkınlığından kendini müdafaa edemiyecekti. Her halde elini cebine sokması na, silahını çekmesine meydan veıme3recek, der hal üzerine ateş edecektim. Her şeyden evve1
M U H İ T 7 |>ir defa daha maktul kadına baktım. Acaba
■ -'neyle öldürmüştü. Yatakta kan iyi göriil- ıııeyordu. Yalnız karyolanın ayak ucunda yere düşmüş buruşuk bir mendil dikkatimi celbetti. O. zaman dimağımda âni bir şimşek çaktı. Keşf etmiştim. Muhakkak bu mendil kloroformlu idi ve hırsız bundan istifade ederek kadını bayılt mış, haykırmasına mani’ olmuştu. Ondan son ra belki baygın terk etmiş, belki de boğarak öl dürmüştü. Her halde hırsız bu eve öldürmek kaskiyle girmemişti, öyle olsaydı derhal çıkıp gitmesi lazımdı, halbuki şimdi de işte evi soy makla meşguldü.
Çocukken polis hafiyesi hikâyelerini bü yük bir merakla okurdum. Bunlar bende cesa ret yerine korku hissini daha fazla takviye et mişlerdi. Şimdi tam iş görmek, meydana çık mak zamanı gelince bütün vücudum titreıııiye başlamıştı. Çıkıp bir kaç arkadaş çağırmak ha tırıma gelmedi değil, fakat ya o zamana kadar hırsız kaçarsa. Hem arkadaşlarıma tek bir hırsızı yalnız başıma tevkif etmekten âciz gö rünmek ne büyük bir küçüklüktü!
Belki içerdeki hırsız da benim kadar kor kak bir adamdı, belki beni böyle elimde taban ca ile görünce «aman, bana kıyma» diye }’al- varacak, derhal teslim olacaktı.
Tereddüt etrniye mahal yoktu. Kendime biraz cesaret vermiye çalışarak yavaşça kapıyı açarak içeri girdim. Başı açik,adam hâlâ önün deki evraka benzer şeylerle meşguldü ve içeri girdiğimin farkına varmamıştı. Bütün irademi topladım, sesimi kuvvetlendirmeye çalışarak, polis hafiyesi romanlarında olduğu gibi : «ka nun namına sizi tevkif ediyorum. . .»
Bu sözler ağzımdan ancak çıkmıştı ki adam bir yayla mütaharrikmiş gibi yerinden fırlaya rak bana döndü. Önün dehşeti benden her hal de pek fazlaydı. Onun korkusu bana cesaret vermişti. «Bir hareket yaparsanız, kurşunu yer seniz» dedim. O hâlâ hayretten donmuş gib iy di. Bir şey söylemek istiyor, beceremiyordû. Nihayet: «Ne oldu? ne v a r ? » diyebildi.
«Ne olduğunu benden iyi biliyorsunuz,
dedim. Sizi eürmümeşhut halinde yakaladım. Önüme düşünüz.»
Hâlâ anlamamış gibi yüzüme bakıyordu. «Siz yanlış bir yere gelmiş olmayasınız» dedi. Bu defa ben hayret ettim, bu ne soğuk kanlılıktı! Öldürdüğü kadın, ve karıştırdığı vesikalar önümüzde iken tevile mi çalışacaktı?
«Fazla söz istemem, yürü» dedim.
«Fakat sebep ne? dedi, beni neden tev kif ediyorsunuz. Sonra yarı gecede kapıyı çal madan nasıl içeri girdiniz?»
Soğuk kanlılıkla cevap verdim: «Sizin gibi yaptım. Bir daha evlere girerken, tavsiı-e ederim, kapıyı arkanızdan kapamayı unutma yınız. Şimdi sizi, görüyorsunuz ya, bu kadını öldürmek ve evini soymak cürmünden dolayı tevkif ediyorum.»
Karşımdaki adam bir müddet tuhaf tuhaf yüzüme baktı sonra uzun, gevrek bir kahkaha attı. Ne oldu diye şaşkın şaşkın yüzüne ba karken «Ne var Necati, ne oluyoruz?» diye bir kadın sesi işittim.
Dönüp bakınca yataktaki boğulmuş ka dını ayakta ve yarı çıplak vücudunu yorganla kapamaya çalışırken gördüm. Bir anda etrafım daki her şey altüst oluj'or zannettim. Beynim dönmüştü. Kabahat yaparken yakalanmış bir ço cuk gibi mahcup bir tavurla tabancamı kılıfı na koyarken ne yapacağımı, ne söyliyeceğimi şaşırmıştım. . .
Hakikat gayet basitti. Bu kadınla bu er kek evliydiler ve ihtimal o akşam kapılarını kapamayı unutmuştular. Ben ne müşkül bir yaziyette kalmıştım!
Karşımda hâlâ tuhaf bir nazarla beni sü zen adama: «Affedersiniz. Bir yanlışlık oldu.» dedim. Fakat bu kadarcık bir ij^zahatla yaptı ğım budalalığı tâmir edemezdim. Ne sebeple eve girmiş olduğumu ve neler tahmin etmiş olduğumu anlattım. Bereket versin ki ev sahibi nazik bir adammış, bir şey söylemedi, hafif bir tebessümle beni kapıya kadar teşyi’ etti.
Bu vak’ a bana bir ders oldu. Bir daha e- yice anlayıp dinlemeden her şeye burnumu sokmamaya yemin ettim,