• Sonuç bulunamadı

Eğitimde Birlikteyiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eğitimde Birlikteyiz"

Copied!
76
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Engeli Olan

Çocuklar İçin

Kapsayıcı

Erken Çocukluk

Eğitimi Projesi

ULUSAL KONFERANS

AÇILIŞ TÖRENİ VE

KİTAPÇIĞI

Bu yayın Avrupa Birliğinin ve Türkiye Cumhuriyetinin finansal desteği ile hazırlanmıştır. Bu yayının içeriği sadece yazarların sorumluluğundadır ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği, Merkezi Finans ve İhale Birimi, Millî Eğitim Bakanlığı ve UNICEF’in görüşlerini yansıtmamaktadır. Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti

(2)

İÇİNDEKİLER

AB Avrupa Birliği

BAP Bilimsel Araştırma Projeleri

BEP Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı/Programı BM / UN Birleşmiş Milletler / United Nations DÖDEM Doğal Öğretime Dayalı Erken Müdahale DÖP-YS Doğal Öğretim Projesi Yansıtma Soruları DÖS-BİL Doğal Öğretim Projesi Bilgi Testi

KPSS Kamu Personeli Seçme Sınavı MEB Milli Eğitim Bakanlığı

MEV Milli Eğitim Vakfı

OÇEM Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi

ODÖP Okul Öncesinde Doğal Öğretim Öğretmen Eğitimi Programı RAM Rehberlik Araştırma Merkezi

SERÇEV Serebral Palsili (Beyin Felçli) Çocuklar Derneği

STK Sivil Toplum Kuruluşu

TÜBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu UNICEF Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu ÖEHY Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği BEP Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı KHK Kanun Hükmünde Kararname AÇEV Anne Çocuk Eğitim Vakfı

ZİÇEV Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

DC Erken Çocukluk Birimi (Division of Early Childhood)

NAEYC Ulusal Erken Çocukluk Birimi (National Association for the Education of Young Children) EBA Eğitim Bilişim Ağı

IDEA Amerika Birleşik Devletleri’nde Engelli bireylerin eğitim hakkı yasası

KISALTMALAR

KISALTMALAR I

PROGRAM II

GİRİŞ IV

PANELLER 8

1. Türkiye’de Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler 8 Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU, UNICEF Türkiye

Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU, Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN, Anadolu Üniversitesi

Doç. Dr. Necdet KARASU, Gazi Üniversitesi

2. Aile Perspektifinden Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi 24 Moderatör: Prof. Dr. Tuncay ERGENE, Hacettepe Üniversitesi

Bekir ERDOĞAN Fikret ÇETİNKAYA Mehtap ERYİTLİ Vedat AZAP Emine DÖNMEZ

3. Örnek Uygulama: Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi:

(Mamak İmirzalıoğlu Ganime Hanım Anaokulu) 42

Moderatör: Tuncay MORKOÇ, Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı

Seçil BALKIR - Okul Müdürü Nuray KARTAL, Müdür Yardımcısı

Nergiz AKDOĞAN, Okul Öncesi Öğretmeni Süleyman KOCA, Rehber Öğretmen Sultan GÖKASLAN, Okul Öncesi Öğretmeni

4. Öğretmen Perspektifinden Kapsayıcı Eğitimin Kalitesinin Artırılması 64 Moderatör: Doç. Dr. Necdet KARASU, Gazi Üniversitesi

Müberra OĞUZ - Şube Müdürü Songül EKE - Okul Öncesi Öğretmeni Selda DOĞAN –Sınıf Öğretmeni

Sezen Şerife KARADAĞLI -Rehber Öğretmen, Tülay ALTAN - Özel Eğitim Öğretmeni

SUNUMLAR

1. Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitim: Politika Analizi

Prof. Dr. Tuncay ERGENE - Hacettepe Üniversitesi 82

2. Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Uygulamalarına Küresel Bir Bakış

Doç. Dr. Mesut SAÇKES - Balıkesir Üniversitesi 90

3. Kapsayıcı Sınıflarda Okul Öncesi Öğretmenlerine Yönelik Doğal Öğretim Süreci

Prof. Dr. İbrahim H. Diken - Anadolu Üniversitesi 98

4. Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Öğretmenler ve Öğretmen Eğitimi

Prof. Dr. Nimet Bülbin Sucuoğlu - Hacettepe Üniversitesi 106

5. Türkiye’de Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: İhtiyaçlar, Sorunlar ve Öneriler

Doç. Dr. Çığıl Aykut - Gazi Üniversitesi 116

6. Engeli Olan Çocuklar için Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitiminde Eğitsel Tanılama, Yerleştirme ve Değerlendirme

Doç. Dr. Cevriye ERGÜL - Ankara Üniversitesi 124

7. Türkiye’de Engeli Olan Küçük Yaştaki Çocuklar için Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Mevcut Durum Analizi

(3)

Sayın Özge UZUN Sunumuyla;

10:00 - 10:05 İstiklâl Marşı ve Saygı Duruşu 10:05 - 10:10 Bir Annenin Gözünden:

Sayın Özge UZUN

Açılış Konuşmaları; 10:10 - 10:20 Millî Eğitim Bakanlığı

Sayın Dr. Cem GENÇOĞLU, Temel Eğitim Genel Müdürü

10:20 - 10:30 UNICEF

Sayın Philippe DUAMELLE, UNICEF Türkiye Temsilcisi 10:30 - 10:40 Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu

Sayın Gabriel MUNUERA VINALS, AB Delegasyonu Başkan Yardımcısı 10:40 - 10:50 Millî Eğitim Bakanlığı

Sayın Dr. Muammer YILDIZ, Müsteşar Yardımcısı 10:50 - 11:00 Grup Fotoğrafı

11:00 - 11:15 Kahve Molası

11:15 - 12:30 Panel: Türkiye’de Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU, UNICEF Türkiye

Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU, Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN, Anadolu Üniversitesi

Doç. Dr. Necdet KARASU, Gazi Üniversitesi 12:30 - 14:00 Öğle Yemeği

14:00 - 17:00 Ulusal Konferans

Aile Paneli: Aile Perspektifinden Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi

Moderatör: Prof. Dr. Tuncay ERGENE, Hacettepe Üniversitesi Bekir ERDOĞAN

Fikret ÇETİNKAYA Mehtap ERYİTLİ Vedat AZAP Emine DÖNMEZ

SALON: Ankara Balo Salonu Kahve Arası

Öğretmen Paneli: Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Örnek Uygulama (Mamak İmirzalıoğlu Ganime Hanım Anaokulu)

Moderatör: Tuncay MORKOÇ, Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı

Seçil BALKIR - Okul Müdürü Nuray KARTAL, Müdür Yardımcısı

Nergiz AKDOĞAN, Okul Öncesi Öğretmeni 14:00 - 15:15

15:15 - 15:45 15:45 - 17:00

ULUSAL KONFERANS

21 Eylül 2017 Perşembe, Anadolu Hotels Downtown, Ankara

Açılış Konuşmaları Dr. Brenda HAIPLIK

Eğitim Şefi, UNICEF Türkiye Dr. Cem GENÇOĞLU

Genel Müdür, Temel Eğitim Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı

SALON: Ankara Balo Salonu Kahve Arası

Öğretmen Paneli: Öğretmen Perspektifinden Kapsayıcı Eğitimin Kalitesinin Artırılması

Moderatör: Doç. Dr. Necdet KARASU, Gazi Üniversitesi Müberra OĞUZ - Şube Müdürü

Songül EKE - Okul Öncesi Öğretmeni Selda DOĞAN –Sınıf Öğretmeni

Sezen Şerife KARADAĞLI -Rehber Öğretmen, Tülay ALTAN - Özel Eğitim Öğretmeni

ÖĞLE YEMEĞİ Sunum Oturumları Kahve Arası Sunum Oturumları Kahve Arası Sunum Oturumları Kahve Arası Sunum Oturumları 09:30 - 10:00 10:30 - 11:00 11:00 - 12:00 12:00 - 13:45 13:45 - 14:30 14:30 - 14:45 14:45 - 15:30 15:30 - 15:45 15:45 - 16:30 16:30 - 16:45 16:45 - 17:30

ULUSAL KONFERANS

22 Eylül 2017 Cuma, Anadolu Hotels Downtown, Ankara

Kapsayıcı Sınıflarda Okul Öncesi Öğret-menlerine Yönelik Doğal Öğretim Süreci Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN

Anadolu Üniversitesi SALON: Esenboğa 1

Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitim: Politika Analizi

Prof. Dr. Tuncay ERGENE Hacettepe Üniversitesi SALON: Esenboğa 1

Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Öğretmenler ve Öğretmen Eğitimi

Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU Hacettepe Üniversitesi

SALON: Esenboğa 2

Engeli Olan Çocuklar İçin

Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Uygulamalarına Küresel Bir Bakış Doç. Dr. Dr. Mesut SAÇKES

Balıkesir Üniversitesi SALON: Esenboğa 2

Türkiye’de Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: İhtiyaçlar, Sorunlar ve Öneriler Doç. Dr. Çığıl AYKUT

SALON: Esenboğa 1

Türkiye’de Engeli Olan Küçük Yaştaki Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Mevcut Durum Analizi

Doç. Dr. Necdet KARASU Gazi Üniversitesi

SALON: Esenboğa 1

Türkiye’de Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi: Destek Hizmetler Yrd. Doç. Dr. Latife ÖZAYDIN Hasan Kalyoncu Üniversitesi SALON: Esenboğa 2

Engeli Olan Çocuklar için Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitiminde Eğitsel Tanılama, Yerleştirme ve Değerlendirme Doç. Dr. Cevriye ERGÜL

Ankara Üniversitesi SALON: Esenboğa 2

AÇILIŞ TÖRENİ

(4)

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin eş finansmanı ile Millî Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü ve UNICEF iş birliğinde yürütülecek olan “Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projesi”nin açılış töreni ve aynı proje kapsamında düzenlenen ulusal konferans 21-22 Eylül, 2017 tarihlerinde yaklaşık 400 eğitimcinin katılımıyla gerçekleştirildi. Engeli olan çocukların karşılaştıkları sorunların üstesinden birlikte gelmeyi hedefleyen bu proje, Antalya, Bursa, Gaziantep, İzmir, Konya ve Samsun illerinde olmak üzere toplamda 90 pilot okulda uygulanacaktır. Proje, erken çocuklukta kaliteli kapsayıcı eğitim yoluyla engeli olan çocukların sosyal yaşama katılımlarını kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Bu proje sadece engeli olan çocuklar ve bu çocukların ailelerine değil, aynı zamanda tipik gelişim gösteren çocuklar ve bu çocukların ailelerine de ulaşmayı hedeflemektedir. Bu sayede topluma engeli olan çocukların kabul görmeleri yönünde farkındalık kazandırılacaktır.

Türkiye, Onuncu Ulusal Kalkınma Planı’nda da kabul edildiği üzere, eğitim ve sosyal içerme alanlarında büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Türkiye’de engeli olan çocuklar için kaliteli kapsayıcı bir eğitime erişim hala bir sorundur. Ülke genelinde engeli olan çocukların eğitime erişiminin sağlanmasında, toplumsal farkındalığın olmayışı, engeli olan çocuklarla çalışma konusunda eğitimli, deneyimli ve nitelikli profesyonellerin sayısının yetersiz oluşu, engeli olan çocukların bireysel ve kurumsal düzeyde eğitim planlaması ve uygulamasına nasıl dâhil edileceğine ilişkin bilgi eksikliği, tam kapsayıcı öğrenme ortamlarının olmayışı ve engeli olan çocuklara ilişkin izleme ve veri toplama süreçlerinin zayıf oluşu gibi faktörlerden dolayı zorluklarla karşılaşılmaktadır.

Her çocuk gibi engeli olan çocuklar da becerilerini geliştirip düşlerini gerçekleştirmek için kaliteli kapsayıcı eğitime ihtiyaç duymaktadır. Engeli olan çocukların topluma verebileceği pek çok

katkı bulunmaktadır. Onlara erken yaşlarda kapsayıcı eğitim hizmetinin sunulması, potansiyellerinin ortaya çıkarılmasında kilit bir rol oynayacaktır. Bu proje ile engeli olan çocukların erken çocuklukta kaliteli kapsayıcı eğitim yoluyla sosyal yaşama katılımlarına katkı sağlanması hedeflenmektedir ve uzun vadede ise engeli olan çocukların istihdam edilmelerinin ve ekonomik ve sosyal yaşama erişimlerinin kolaylaştırılması amaçlanmaktadır.

Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projesi ile:

• Kapsayıcı eğitim kapsamındaki tüm çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimleri iyileştirilecek,

• Engeli olan çocukların kapsayıcı eğitim hakları, imkânları ve okul-aile iş birliğinin önemi hakkındaki farkındalıkları artırılacak,

• Karar vericilerin, engelli olmayan çocukların aileleri ve bakıcılarının, engelli çocukların kaliteli kapsayıcı eğitim alma haklarına ilişkin farkındalıklarının artırılması ve bu konuya destekleri sağlanacak,

• Öğretmenlere, tüm çocuklar için kaliteli kapsayıcı eğitim sunabilecekleri şekilde bilgi ve beceriler kazandırılacak,

• Türkiye’deki erken çocukluk döneminde kapsayıcı eğitim uygulamaları güçlendirilecek, • Eğitim personeli, anne-babalar/aileler ve diğer ilgili tüm paydaşların, engeli olan ve olmayan tüm çocuklar adına daha çok iş birliği içinde çalışmaları sağlanacak,

• Engeli olan çocukların erken çocukluk eğitimine dahil edilmesi konusunda toplum genelinde tutum değişimi sağlanacaktır.

GİRİŞ

Projede, çocukların gelişim ve öğrenme alanlarının desteklenmesi, eğitsel destek materyalleri geliştirilmesi, rapor ve politika belgeleri oluşturulması, çalışma ziyaretleri gerçekleştirilmesi, medya kampanyası düzenlenmesi, farkındalık çalışmaları yürütülmesi, aile seminerleri düzenlenmesi ve eğitim personeli mesleki gelişim eğitim modülleri geliştirilmesi ve bu eğitimlerin sunulması yoluyla belirlenen hedeflere ulaşılması planlanmaktadır. Proje uygulama süreci düzenlenen bir açılış töreni ve ulasal konferans ile başlatılmıştır.

Proje açılış töreninde, Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Muammer Yıldız konuşmasında “Kapsayıcı eğitimin uygulandığı okullarda değerlerin çeşitliliği ve her öğrencinin sınıfa getirdiği benzersiz katkılar vardır. Kapsayıcı eğitimin ilkelerinin benimsendiği bir eğitim ortamında, her çocuk kendisini güvende hisseder ve okula karşı aidiyet duygusu taşır. Bu vesileyle de tüm öğrencilerimiz ve ebeveynleri öğrenme hedeflerini belirlemeye ve onları etkileyen kararları almaya ve uygulama başlar. Bu da toplumumuzun refahında, medeniyetin gelişiminde önemli bir adımdır.” diye belirtti. Temel Eğitim Genel Müdürü Sayın Cem Gençoğlu da konuşmasında; “Biz bu proje ile baktığımız halde, göremediğimiz yerde olmaya çalıştık … Göremediğimiz gibi, duyamadığımız, dinlemediğimiz, yaşamadıkça hissedemediğimiz bir yerde … Sahip olduğumuz tüm duyulara rağmen atladıklarımızdan aldık cesaretimizi... Birlikteliğin temeli genel müdürlük olarak bizde ise eğer, onu sağlam atmak. Erken çocukluk düzeyinde yeni bir başlangıç yapıp minik yüreklerin geleceğe birlikte bakabilmelerini sağlamak, onlara yol gösterenlerin yolunu aydınlatmak tüm çabamız.” dedi. Sayın Gençoğlu ayrıca, “Projemizin ülkemiz ve geleceğimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.” ifadelerini kullanarak konuşmalarını sonlandırdı.

UNICEF Türkiye Temsilcisi Philippe Duamelle açılış konuşmasında: “Bu proje, kız-erkek, engeli olan- olmayan Türkiye’deki tüm çocukların eğitime erişmelerini artırmaya yönelik ortak kararlılığımızı yansıtmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için, engeli olan çocukları görünmez kılan örtüleri kaldırmamız, okullarında ve çevrelerinde başarılı olup gelişmeleri için onlara mümkün olan tüm olanakları sunmamız gerekiyor. Çocuklarımızın eğitimine yatırım yaparak yalnızca onların değil kendi geleceğimize de yatırım yaptığımızı hepimiz hatırlamalıyız.” dedi. Duamelle konuşmasında sağladığı mali katkı için Avrupa Birliği’ne ve tüm çocukların erken çocukluk eğitimine erişimini artırmaya yönelik çabaları dolayısıyla da Türk Hükümetine teşekkür etti.

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger açılış münasebetiyle şu açıklamayı yaptı: “Bu projeyi Türkiye’deki resmi makamlarla birlikte finanse etmekten memnuniyet duyuyoruz zira okul öncesi eğitim ve bakım hizmetlerine yapılan yatırımların, çocukların sosyal uyumları bakımından çok yüksek getirileri olmaktadır. Bu tür hizmetlerin toplumun dezavantajlı kesimlerine yayınlaştırılması, toplumlarımızın karşı karşıya bulunduğu sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmamıza yardımcı olur. Eğitim, istihdam ve sosyal içerme politikaları, AB’nin Türkiye’ye sağladığı mali desteğin öncelikli alanları olmayı sürdürecektir.”

Açılış törenini düzenlenen aile, öğretmen ve akademisyen panelleri ile uzmanların görüşlerini paylaştığı ulusal konferans takip etmiştir. Konferansta uzmanlar Engeli olan çocukların eğitimine İlişkin politika analizi, durum analizi, ihtiyaçlar, sorunlar ve öneriler, küresel uygulamalara bakış, öğretmen eğitimi, eğitsel tanılama, yerleştirme ve değerlendirme ve destek hizmetler gibi konulara değinmişlerdir.

(5)

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe, Anadolu Hotels Downtown, Ankara

(6)

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı Erken

Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B), UNICEF Türkiye

Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU (N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof.

Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) - Gazi Üniversitesi

1. Gün

Paneller

21 Eylül 2017 Perşembe

S1:

Sayın genel müdürüm, değerli katılımcılar, programımızın bu bölümünde, “Türkiye’de Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler” başlığındaki panelimizle devam ediyoruz. Panelimizi yönetmek üzere moderatör olarak Sayın Doç. Dr. Mehmet Buldu’yu (UNICEF Türkiye) huzurlarınıza davet ediyorum.

M.B:

Değerli konuklarımız, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) iş birliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliğinin finansmanıyla yürütmeye başladığımız “Engeli Olan Çocuklar İçin Erken Çocukluk Eğitimi” projemiz kapsamında düzenlediğimiz etkinliğimize hoş geldiniz. Bu etkinliğimiz sırasında Türkiye için proje konusunda öncelik alanlarının neler olduğunu değerli akademisyenlerimizin perspektifinden tartışacağız. Birbirinden değerli üç hocamızı tanıtmak istiyorum. Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Nimet Bülbin Sucuoğlu, Anadolu Üniversitesinden Prof. Dr. İbrahim Halil Diken ve Gazi Üniversitesinden Doç. Dr. Necdet Karasu. Herkesin bildiği gibi, eğitim hakkı tipik gelişen çocukların olduğu gibi engeli olan çocuklar için de en temel haklardan bir tanesi. Bu haklar uluslararası ve ulusal belgelerle garanti altına alınmış, ülkemizde de mevcut yasal altyapı bunun için hazırlanmıştır. Ancak, hâlâ yapılması gereken şeyler olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu çocukların eğitime, kaliteli eğitime, erişimi ile

ilgili ilk olarak yapılması gerekenlerin neler olduğu konusunda akademisyenlerimizin görüşlerini alacağız.

N.B.S:

Herkese merhaba, değerli katılımcılar… Bugün burada olmaktan çok mutluyum. Gerçekten böyle bir proje bizi çok heyecanlandırıyor. Konuyla ilgimi kısaca söylemek isterim. Ben Hacettepe Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi’yim. 26-27 yıl özel eğitim alanında otizmli çocuklar, anneler, babalar, anne eğitimi, öğretmen eğitimi gibi çok farklı konularda çalıştım. Ancak, 2000’li yıllarda şöyle bir şey düşündüm: Okuduklarımızın ışığında aslında hepimizin odaklanması gereken şeyin, bütün çocukların bir arada eğitim almasını sağlayan “kaynaştırma” dediğimiz, şu anda “kapsayıcı” olarak kabul ettiğimiz sistem olduğunu düşündüm. Önce ilkokulda kaynaştırma programlarına ilişkin bir sürü iş yaptıktan sonra okul öncesinin bu işin olmazsa olmazı olduğunu görerek son 15 yıldır okul öncesi dönemde kapsayıcı eğitim, öğretmenler, ebeveynler, çocukların gelişimi konularında çalışmalar yapıyorum. Dolayısıyla kapsayıcı eğitim konulu bu projenin başlamasından ve buna MEB’in katılmasından, desteklemesinden, UNICEF’in desteklemesinden çok mutlu olduğumu söylemek isterim. Çok teşekkür ederim. Hep beraber birtakım önceliklerimizi söyleyebileceğimizi ümit ediyorum.

İ.H.D:

Herkese merhabalar… Ben de burada olmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Biz akademisyenler söylemek istediklerimizi bilimsel yayınlarla veya bildirilerle dile getirirken politika yapıcılara karşı konuşma fırsatını bulmak her zaman nasip olmuyor. En azından söylemek istediklerimizi veya olması gerekenleri bilimsel bağlamda dile getirmek adına böyle bir fırsat verildiği için de başta Mehmet Hocam olmak üzere proje ekibine teşekkür ediyorum. Ben 1994’te sınıf öğretmenliğinden mezun oldum. 1996’dan beri de özel eğitimin içerisindeyim. 1999 yılında MEB bursuyla Amerika’da “Erken Çocuklukta Müdahale’’ üzerine doktora yaptım ve 2004 yılında Türkiye’ye döndüm. 13 yıldır Türkiye’deyim. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi’yim ama dört yıldır “Engelliler Araştırma Enstitüsü” adında Türkiye’de ilk ve tek olan, şu an erken müdahale üzerine çalışan ve 0-78 yaşa hitap eden bir enstitünün dört yıldır müdürlüğünü yapmaktayım. 13 yıldır Türkiye’ye farklı şekilde, erken çocuklara yönelik programlar kazandırma ve değerlendirme araçları ve bu bağlamda çalışmalar yapma arzusuyla çalışıyorum. Bu alanda üç tane TÜBİTAK Projesi yürüttüm, ikisi “Başarıya İlk Adım” adı altında okul öncesinde problemli davranışlarla baş etmeye yönelikti. Şu anda da üzerinde çalıştığımız ve “Okul Öncesi Öğretmenlerine Yönelik Doğal Öğretim Süreci” adını verdiğimiz projeyi bu ay bitiriyoruz. Dolayısıyla deneyimlerimizi ve var olan durumu daha iyi hâle getirmek için neler yapabileceğimizi sizlerle paylaşacağız. Umarız faydalı olur.

N.K:

Öncelikle hoş geldiniz. Ben Necdet Karasu… Gazi Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi’yim. Zihin Engellilerin Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı’yım. Son 10-11 senedir bu bölümde

ve öğretmen olarak belli süre hizmet verdiğim, bilhassa temelde çalıştığım engel grubuyla çok fazla yaşadığım için okul öncesi dönemde kapsayıcı eğitimin kritikliği ister istemez zaman içerisinde adapte olduğumuz bir konu oldu. Umarım bugün burada hep birlikte biraz daha fazla, daha detaylı konuşma şansını yakalamış oluruz.

M.B:

Hocalarıma, teşekkür ediyorum. Proje kapsamında hedef grubumuz 3-7 yaş ve okul öncesi eğitimde engeli olan çocukların tipik gelişen akranlarıyla birlikte aynı imkânlara sahip olmasına yönelik adımlar atacağız. Amacımız; çocukların okula erişimi, birlikte eğitim almaları, aynı imkânlara sahip olmalarını sağlamak. İkincil olarak, toplumda ve ailede engeli olan çocuklarla ilgili farkındalık yaratmak. Üçüncül olarak da eğitim personelinin, özellikle öğretmenlerimizin, okul müdürlerimizin bu çocuklarla birlikte çalışabilme kapasitelerini artırmak. Bu hedefler açısından nereden başlamalıyız, neyi öncelik hâline getirmeliyiz bunu tartışacağız. İlk olarak Bülbin Hocam’a söz vermek istiyorum.

N.B.S:

Çok teşekkür ederim. Şöyle başlamak isterim, uzun uzun kaynaştırma, kapsayıcı eğitim nedir vs. bunlardan hiç bahsetmemize gerek yok çünkü hepimiz biliyoruz. Burada erken çocuklukta kapsayıcı eğitim dediğimiz zaman vurgulamak istediğimiz bir tek şey var, o da bütün çocukların birlikte olmaları, kendilerini topluma ait hissetmeleri, kendi hızlarında kendi özellikleri çerçevelerinde gelişmeleri ve öğrenmeleri. Bence en önemlisi de birbirlerinden ve birlikte öğrenmeleri. Neden özellikle birlikte ve birbirlerinden öğrenmeleri gerek? Biz kapsayıcı eğitime geçelim mi geçmeyelim mi, kaynaştırma yapalım mı yapmayalım mı, özel gereksinimli çocukları akranlarının arasına sokalım

(7)

sistem içinde çeşitli önceliklerimiz var. İlk önce politikalarımızın, planlarımızın olması lazım. Uzun vadede planlarımızı yapıp bu plana göre öğretmen yetiştirmek, kurum açmak, destek hizmetleri ve aile eğitimi programları geliştirmek lazım. Ama burada bizim için iki nokta önemli diye düşünüyorum. İlk olarak, okul öncesi kurumlara gelmeden önce özel gereksinimli, ya da panelin adında olduğu gibi engeli olan küçük çocuklar, için neler yapabileceğimizdir. Bu konuda neler yapacağımıza karar vermek, onları yetiştirmek gerekiyor. İkinci olarak, bütün çocukları kapsayan, bütün öğretmen arkadaşların ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayan iyi bir okul öncesi sistemi kurmak gerekiyor. Bütün dünyada özellikle vurgulanan şey, okul öncesi döneminde etkili bir kapsayıcı eğitim yapmak istiyorsak, hem önleme çalışmalarını güçlendirmenin hem de okul öncesi eğitimin niteliğini artırmanın gerekliliğidir.

İ.H.D:

Bugün kullandığımız kapsayıcı eğitim kavramı, uluslararası literatüre baktığımız zaman, aslında “integration, mainstreaming, inclusion” dediğimiz kavramların evrimleşmesiyle gelen bir süreç. Kapsayıcı eğitim adını verdiğimiz, kimi zaman kaynaştırma, literatürde bütünleştirme dediğimiz, bazılarının karıştırma dediği süreç, özünde felsefik bir bakış açısı, bir yaklaşımı adlandırıyor. Ne demek bu? Aslında toplumun tüm bireyleri incelendiğinde, bireysel olarak birbirimizden farklı Kapsayıcı eğitimi iyi bir şekilde planlayıp gayet

başarılı bir şekilde yöneten, ”tüm çocuklar için” felsefesiyle hareket eden ülkeler var, o nedenle bunu yapalım mı yapmayalım mı sorusunun çok ötesinde cevaplamamız gereken şey “Nasıl yapalım?” olacak. Peki, nasıl yapalım kısmının altında ne yatıyor? Bu çocukları kurumlarımıza kabul edelim, bütün çocuklarımızı sisteme girmeden önce gelişmelerini, ailelerini destekleyerek sisteme hazır olmalarını, kendi hızlarında gelişmelerini ve topluma ait olmalarını sağlayalım. Uzun dönemde bu tür eğitim programlarına ve yaklaşımlara baktığımız zaman bunun yararı şu: Eğer biz bunu hep birlikte yapabilirsek ilk olarak bu çocuklar ileride toplumun daha aktif bir parçası olacaklar ve böylece bir sonraki eğitim kademesine çok daha iyi hazırlanmış olacaklar. Çünkü erken çocuklukta bunu yapmıyorsak, birlikteliklerini ve birlikte öğrenmelerini sağlayamıyorsak, büyük olasılıkla ilkokul döneminde ve daha sonraki yıllarda bütünleştirme ve kapsayıcı eğitim çok daha zor olacaktır. Araştırmalar; erken dönemde hem okul öncesinden önceki hem okul öncesi döneminde bunu sağlayabilen kurumlardaki, ülkelerdeki, bölgelerdeki bu çocukların daha sonraki eğitim yıllarında da başarılı olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla yapmak istediğimiz şey, mümkün olduğu kadar önleyicilikten başlayarak çocuğun doğumundan itibaren, aileyi, öğretmeni katarak bir sistem kurmak. Bu

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

1. Gün

Paneller

21 Eylül 2017 Perşembe

sadece, “Çocuğum üç yaşına, eğitim çağına geldi. Haydi, eğitime başlayalım. Doğdu, müdahale edelim.” değil. Müdahaleden önce de önleme çalışmaları gerekiyor. Sağlıklı bir cinsel ilişkiden tutun da kan uyuşmazlığına kadar pek çok durumun tetkik edilmesi ve bireylerin sağlıklı bir anne-babalığa, ebeveynliğe hazırlanması gerekiyor. Bu önleyici çalışmalar yapılsa bile, olumsuz durumla karşılaşıldığı zaman da müdahalenin yine sistemli olması gerekiyor. Ama çalıştığımız konu o kadar karmaşık bir konu ki, çocuğun gelişimi ve gelişim geriliği yaşaması dediğimiz durum sadece eğitimle ve tıbbi bir müdahale ile düzeltilebilen bir olay değildir. Yani; psikolojik, sosyal ve ailelerin ekonomik durumu gibi olayın durumunu, çocuğun gelişimini etkileyen çok değişkenli bileşenler var. Sağlıklı bir çocuk ve aile yaşantısı için nelerin gerekli olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla ülkenin, tüm bunların ele alındığı, sürdürülebilir bir politikasının olması gerekiyor. Yani, önleyici müdahaleden tutun da doğum anı ile beraber, 0-3 yaş erken çocukluk, üç yaş ve anaokulu ile devam eden sürdürülebilir bir planlamanın olması gerekiyor. Bana göre en temel önceliklerden biri, nasıl ki ülkemizin beşer yıllık kalkınma planları varsa bizim de burada özellikle özel eğitim, özel gereksinimli bireylere yönelik bu çok değişkenli önleyici süreci ve müdahale sürecini stratejik olarak planlamamız gerekiyor. Politikaların ve uygulamaların sürdürülebilirliği boyutunda bu tür projeler sadece katkı sağlar, bu katkılar kesinlikle yadsınamaz ama sürdürülebilirlik, politika yapıcıların vereceği kararlar ve uygulamalara bağlıdır.

N.K:

Yıl 1992, o zamanlar oldukça yeni olan Gazi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümünde lisansa başladım. Hep emeklilik yaşını geçmiş, görevlendirme ile ders vermekte olan hocalarımızdan ders olan, süreçlerimizde bazılarımızın daha yavaş,

daha geri olduğu bazılarımızın ise bazı süreçlerde daha hızlı olduğu birçok şey buluruz. Dolayısıyla bizim hedef aldığımız çocuklar da sağlık veya diğer durumlarından dolayı, normal eğitim sürecinden yararlanamayan çocuklar veya öğrencilerdir. Ama bunlar toplumun birer parçasıdır. Ben bunu genelde bu tür topluluklarda hep örnek veriyorum. Kabaca hepimiz biliyoruz, nüfusumuzun yaklaşık %12,29’u yetersizliği olan, özel gereksinimi olan birey olarak adlandırılıyor. Bu da yaklaşık 8,5 milyon kişiye tekabül ediyor. Türkiye’deki bir aile yapısını dört kişilik bir aile yapısı olarak ele alırsak genel olarak, 8,5 milyonu dört ile çarptığımız zaman 34 milyon gibi bir sayıya varırız. Yani karşımızda 34 milyon kişiyi doğrudan ilgilendiren bir durum var. Nüfusun yarısını doğrudan ilgilendiren bu olumsuz durumu olumluya dönüştürmek tüm toplumun bir zorunluluğudur. Toplum da bireylerden oluştuğuna göre toplumun refahı ve devamlılığı yine bu doğrudan etkilenen kişilere bağlıdır. Bu bağlamda baktığımız zaman, ki bu projede sınırlandırdığımız gibi, üç yaş ve okul dönemine kadar olan dönemi ele alırsak geç kalmış oluyoruz. Çünkü üç yaşına gelmeden, erken çocukluk dediğimiz doğumdan sonraki dönem var. Nasıl ki AÇEV’in bir dönem “7 çok geç” diye bir kamu sloganı vardı, ben de “3 çok geç” diyorum. Dolayısıyla üçe de varmadan, var olan olumsuz durumla mücadele etmek gerekmektedir. Bazı durumlarda çok sınırlı da olsa tanı konmayan sendromlar olabiliyor. Yani gelişim geriliği var ama herhangi bir tanı ve sendroma bağlı olmadan, adı konmadan gelişim geriliği görülebiliyor. Dolayısıyla, bu tür durumlarda, ki down sendromu da bunun bir örneği, doğum öncesinde, doğum anında ve sonrasında ailelerin karşılaşacakları duruma hazır olması gerekiyor. Tabii bu her zaman net olarak belirlenemese de temel olgu budur. Yani olay

(8)

Onlara aktif bir şekilde destek verelim, ihtiyaçları olanlara ulaşmaları konusunda aracılık edelim ama sahadan gelenin derdini ancak sahadan gelen anlar diyerek oraya odaklanalım istedik ve bu kapsamda öncelikle yaygın bir saha analizi yapmaya karar verdik. Bunun için odak grup çalışmalarıyla başladık. Ardından oradan elde ettiğimiz verilerle bir ihtiyaç analizi anketi geliştirdik ve bunu sahaya çıkardık. Bizim diğer proje ortağımız da Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü. Onlar da, sağ olsunlar, bize bunu yaygınlaştırma ve veri toplama konusunda yardımcı oluyorlar. Odak grup tartışmalarında şöyle bir şey ortaya çıktı: Sahadaki öğretmen arkadaşlar, konu bilhassa yetersizliğe ya da engel tanısına gelirse, buna ilişkin kafalarındaki soru işaretlerini çok net ortaya koyabiliyorlar. Çoğunun ifadelerinden elde edilen veri, bu soru işaretine hiç bulaşmadan konunun yokluğu ile hasbihâl etmek veya konuya hiç dokunmamak. Öyle ki, öğretmenler çocukların varlığını biliyor, onlarla olmayı seviyorlar ama onlar için bir şey yapma konusunda yetersiz kalıyorlar. Burada iki soru ile karşı karşıya kalıyoruz. Bir “Ne yapacağız?”, iki “Nasıl yapacağız?” diye soruyorlar. Ankara’da okul öncesinde çalışan öğretmen sayısı dört binin üzerinde. Biz de kendimize cesur bir hedef koyarak 950 kişiden veri toplamaya karar verdik ve sahaya çıktık. Şu anda rakamımız 600 civarında fakat ben ilk gelen verilerden 350 kadarını analiz ettim. Yeterliliklerle ilişkili kısım ele alıyorduk. Onların bize hep anlattıkları şey; eğitim

bilimine giriş, eğitim psikolojisi vs. dışında şuydu: Okul toplumun bir modelidir. İkincisi, öğrenemeyen çocuk yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. Herkes buraya odaklanıyordu. Aslında baktığımda temelde pek bir şey değişmedi. Okulun hâlâ toplumun bir modeli olması gerekiyor ve kapsayıcı eğitim dediğimiz kavram, biz ne kadar geliştirebilirsek, o kadar model olma özelliğine sahip olacaktır. Bizim öncelikle geliştirmemiz gereken noktalardan biri, çocukların eğitime aktif olarak girdikleri yaştan itibaren içinde yer aldıkları ortamın gerçek anlamda toplumsal bir örneğinin sergilenmesidir. Yani, çocukların diğer insanların özelliklerine de dikkat ederek, onlara saygılı olmayı geliştirerek problem çözmeyi öğrenebilmesi gerekiyor. Fakat burada karşımıza, yine o eski hocalarımın dediği şey, aktif olarak çalışmakta olan öğretmenlerimizin önemi çıkıyor. Biz şu anda Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı (ZİÇEV) ile bir Avrupa Birliği (AB) projesinde ortak olarak yer alıyoruz. Aynı zamanda Bülbin Hocam’ın bölümünden bir öğretim üyesi Arif Yılmaz ve Gazi Üniversitesinden üç tane araştırma görevlisi arkadaşımız var. Bizim anabilim dalı ve öğretmenler için mesleki yeterliliği artırmaya dönük bir eğitim programı geliştirmeye çalışıyoruz. Bu programı geliştirebilmek için her zamankinden farklı bir yola gitmeye karar verdik ve öğretmenler kendi programını geliştirsin dedik.

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe

öncesi eğitime ihtiyacı olan bireyler için stratejik planlamalar yapılması gerektiğinden bahsetti. Necdet Hocam, çocukların hayata katılabilmeleri için onların ihtiyaç duyduğu, tipik gelişen çocuklarla aynı yaşamı sürdürebilme ve kaliteli yaşam için bilgi ve becerilerle donatılması gerektiğinden bahsetti. Öğretmen yeterliliklerinin artırılması gerektiğinden ve son olarak da öğretmen destek sistemine olan ihtiyaçtan söz etti.

N.B.S:

Çok kıymet verdiğim bir arkadaşım ‘’Her şey major-minor meselesidir.’’ der. Biraz önce konuşmacılar, biz toplum olarak ‘’engeline rağmen’’ diye bir laf söyleriz dediler. Bizim aslında toplum olarak; insanların hep birlikte, her zaman, her yerde beraber olmalarına yönelik olumlu tutumlarımızın olması gerekiyor. Bu sadece özel gereksinimli çocuklar için değil. Benim yaşlı bir annem var ve hiç otobüse binmiyor çünkü biz ona fırsat vermiyoruz. Biz toplum olarak çok ayrıştırmacı olursak bu, okullara böyle yansıyacaktır. Hemen paralelinde Necdet Bey’in söylediği bulgulara istinaden, biz de beş-altı seneden beri TÜBİTAK projesinde benzer verilere ulaştık. Öğretmen arkadaşlar ‘’Ben bu çocukların birlikte olmasını, okullarda beraber olmalarını çok istiyorum ama benim sınıfıma gelmesinler.’’ diyorlar. Bunun altında yatan şey, Türkiye’deki birçok araştırma da bunu gösterdi, ‘’Ben ne yapacağımı bilmiyorum.’’ durumu. Burada iki gruba vurgu yapmak istiyorum. Tabii ki kapsayıcı eğitimin tek faktörü öğretmenler değildir ama öğretmenler üzerinden gitmek işimizi kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum. 2010’dan beri ikinci TÜBİTAK projesini bitirmek üzereyim. Ankara’da 50 farklı anaokuluna gittik, sınıflarda oturup gözlem yaptık. Türkiye’de eğer erken dönemde kapsayıcı eğitimin kalitesinden bahsediyorsak, odak noktamız öğretmenler ama alındığında öğretmenlerimizin hiçbir sorununun

olmadığı ortaya çıkıyor. Bu da enteresan bir durum çünkü yüz yüze konuşulduğunda öğretmenlerin her türlü sorunu var ama bu iş resmiyete dökülüp bakanlık üzerinden bir anket geldiğinde bütün öğretmenler bir anda “Sorunum yok.” diyor, kendini yeterli görüyor. Bizim zamanımızda öğretmenler teftişten geçerdi, sonradan bunun adı rehberlik kavramı ile ilişkilendirildi. Bence çok daha basit bir şeye, destek sistemine, ihtiyacımız var. Sahada aktif şekilde çalışmakta olan öğretmenlerin kapsayıcılığı ve kalitesini artırmak için ciddi bir şekilde desteklenmeye ihtiyaçları var. Bizim bir an önce bu destek sistemini oluşturmamız gerekiyor. Rehberlik etme ile destek sistemi arasındaki fark şudur: Rehberlik etme yarı takip ve izleme sistemidir. Aktif olarak rehberlik eden kişinin uzun vadeli, sistem içerisinde bulunmasıdır ama bu onu her an desteklemesi anlamına gelmemektedir. Destek sisteminde sunulmaya çalışılan şey bundan farklıdır. Yarı etkin sürdürülen sürecin etkin bir şekilde, öğretmen ihtiyaç duyduğu sürece, onunla istişare ederek ona ne yapabileceği hakkında, kendi yeterlilikleri üzerinden çözümler önererek destek olmaktır.

M.B:

Hocama teşekkür ediyorum. Dilerseniz şöyle bir toparlayayım. Bülbin Hocam, nitelikli, bütün çocukların ihtiyaçlarını kapsayan bir okul öncesi eğitim sisteminin gerekliliğine değindi. Niteliğin artırılması gerektiğini aktardı. Önlemlerin erken alınması gerektiği üzerinde durdu. İbrahim Hocam, engeli olan çocukların, özellikle ihtiyaç sahibi çocuklarla ilgili, toplumdaki oranına değindi. 8,5 milyonluk bir nüfustan ve onların dâhil olduğu 34 milyona yakın bir nüfustan bahsetti. Projemiz üç yaş ile başlıyor ama üç yaş çok geç diye bir mesaj verdi. Sürdürülebilir politikalardan, okul

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

(9)

Bir grup özel eğitimci arkadaşla çalışıyordum, bana otizmle ilgili bir şey sordular. Ben de, “Piyasada otizmle ilgili birkaç kitap var onlara bakabilirsiniz.” dedim, ‘’Aaa, var mı?’’ dediler. Şunu gündeme getirmek istiyorum, biz lisans eğitiminden itibaren kaynaklarıyla, örnekleriyle, dersleriyle uygulama şanslarıyla okul öncesi eğitiminde eğer bunu yapabilirsek başlangıçta öğretmen yeterlilikleri konusunda bir adım atmış olacağız. Amerikalılar buna ‘’unify programlar’’ yani erken çocukluk özel eğitimi ve okul öncesi öğretmenlerinin ortak yetiştikleri programlar diyorlar. Öğretmen adayları, hocalarının tüm çocuklardan bahsettiğini gördükleri zaman, benim sorumluluğum tüm çocuklar diyecekler. Halbuki şimdi ‘’Hocam, o bizim sorumluluğumuzda değil çünkü biz öyle yetişmedik.’’ diyorlar. Dolayısıyla, öğretmen yeterliliği çerçevesinde üzerine öncelikle düşünmemiz gereken şeylerden bir tanesi bu olabilir.

M.B:

Bülbin Hocam, bahsettiğiniz bir nokta çok dikkatimi çekti. Okul toplumun aynasıdır mesajı verdiniz. “Toplumdaki ayrıştırma okula yansır.” dediniz. Ben bu konunun çok değerli olduğunu düşünüyorum. Hocalarımın da bu konuda fikrini almak istiyorum.

İ.H.D:

Okul toplumun aynasıdır, ancak bu tür paneller ve konuşmalarda geldiğimiz nokta ve tüm iki grup öğretmenden söz edeceğim. Bir okul

öncesi öğretmenleri, bir de onlara yardım edecek olan destek sistemleri. Ama öncelikle bizim hedefimiz öğretmenler. Biz aslında okul öncesi eğitimi bölümlerinde, ben de o bölümlerden birinde çalışıyorum, öğretmen adaylarına şu mesajı veriyoruz: Normal gelişim gösteren çocuklar vardır ve buradadırlar bir de özel gereksinimli çocuklar vardır. Siz aslında özel gereksinimli çocuklardan sorumlu değilsiniz. Dolasıyla bütün dünya şu noktada birleşmiş durumda: Öğretmen yeterliliklerinden söz ederken, okul öncesi eğitim programlarına devam eden öğretmen adaylarımızın, lisans eğitiminden öncelikle farklılıklar konusunda, hem bilgi ve beceri hem de deneyim kazanarak mezun olması lazım. Farklılıklar derken ben sadece özel gereksinimli çocukları kast etmiyorum. Bir sürü göçmen çocuk var ülkemizde, yoksul çocuklar var. Yoksulluk rakamlarını çok iyi bilmiyorum ama birkaç sene önce beş milyondan fazla beş yaş altında yoksul çocuk vardı. Dolayısıyla biz öğretmen adayı arkadaşlarımızı prototip 4-5 yaş çocuklarla çalışacak şekilde değil de, bütün farklılıkları kabul edecek şekilde üniversitede eğitirsek, birinciyi gerçekleştirmiş olacağız. Dolayısıyla biz böyle bir okul öncesi eğitim öğretmeni yetiştirme sürecinde “bütün çocukları kabul eden, sınıfında da isteyen, nasıl öğretir, nasıl öğrenir ve nasıl yardım ederim konularını araştıran” bir öğretmen grubu göreceğiz.

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe

ki Amerika’da da böyle oldu. Başladığımızdan beri geldiğimiz nokta şu an çok iyi bence. Bu bilinç ve değişime ayak uydurma, değişim yaratmaya çalışma çabası çok önemli ama bundan sonra daha doğru adım atmamız gerekmektedir. Öğretmen önemli ama öğretmenin niteliğini artıracak, hizmet öncesinden başlayıp, hizmet içinde de devam edecek yapıları, sistemleri oluşturmamız gerekiyor. Bakın, Amerika’da da, çoğunuz belki biliyordur, DC dediğimiz bir kurum var. Yani engellilerle çalışan, özellikle akademisyenlerin ve öğretmenlerin oluşturduğu bir grup, “Division of Early Child” diye geçer, Erken Çocukluk Birimi. Aynı zamanda NAEYC Ulusal Erken Çocukluk Birimi var ve bunların 2009 yılında yayınladıkları bir politika dokümanı bulunmaktadır. Bu dokümanda, kapsayıcı eğitimin üç tane anahtar rolüne değinilmiştir. Birincisi, erişim… Her çocuk toplumda sunulan hizmetlere yeterli derecede erişebiliyor mu? Fiziksel ortamlar her çocuk için uygun mu? Sınıftaki öğrenci-öğretmen oranı yeterli mi? Bunun pek çok bileşeni var. Nitelikli okul öncesi eğitimin maddeleri çok net bir şekilde ortada. Erişimi sağladık, çocuk tekerlekli sandalyeyle okula geldi, asansör de var, sınıfa geldi. Peki, program bu çocuğun öğrenme hızına göre mi? Öğretmen her çocuğun bireysel farklılık temelinde gelişmesi ve öğrenmesi için uyarlama yapabiliyor mu? Katılımı sağlayabiliyor mu? Dolayısıyla ikinci ana bileşen katılım. Üçüncü ana bileşen de kaynaştırmanın olmazsa olmazı, destek sistemidir. Okul öncesi öğretmeni tek başına sınıfta aslında tanısı olmayan, gelişimi normal akranından farklılık gösteren pek çok çocukla beraber, “kaynaştırma” öğrencisi dediğimiz tanısı olan öğrencilerle mucize yaratamaz. Destek sistemi altında, bir dönem her anaokulunda rehber öğretmenler görevlendirildi. Şu anki okullarda yine rehberlik birimi mevcuttur. Bana göre en basit ve en hızlı çözümlerden biri, yükü bindirdiğimiz kişi hep öğretmen oluyor. Çünkü

sınıfına öğrenciyi kabul edecek, müdüre veya ilgili idareciye “Benim kontenjanım dolu veya kendimi yeterli hissetmiyorum.” diyecek. Bu, beraberinde bazı argümanlar doğuruyor. Anahtar kişi öğretmen ama bir hedef tahtası bağlamında baktığımız zaman, o olayın sadece hedef tahtasındaki iki numaralı noktası. Ama o, hedef tahtasında veya sistemin nitelikli okul öncesi eğitiminin bileşenlerinden biri. Biz de son projemizde, Türkiye’de 12 ilde 750 okul öncesi öğretmenine ulaştık. %90’ı “Ben de bir anneyim.” veya “Anne olacağım.”, “Babayım.”, “Baba olacağım.”, “Çocukları çok seviyorum.”, “Herkes aynı sınıfta keşke olabilse ama istemiyorum.” diyor. Niye? “Çünkü sınıfım kalabalık.”, “Çünkü kendimi yeterli hissetmiyorum. Ben bunun eğitimini almadım ki!” diyorlar. Okul öncesi programına bakıyorsunuz, bir tane özel eğitime giriş dersi var. Sınıf yönetimi diye bir ders var ki, orada sınıf yönetiminin felsefeleri filan anlatılıyor. Problemli davranışlarla, farklı gereksinimi olan çocuklarla nasıl baş edileceğinin, en önemlisi öğretimsel süreci nasıl farklılaştırabileceğinin ipuçlarını almamış hizmet öncesi dönemde. Mezun ediyorsun, sınıfta 23-24 çocuk var, yeterli fiziksel donanım yok. Sonra da biz öğretmenden sihirli dokunuşla “Sen tüm çocuklara nitelikli eğitim ver.” diyoruz. Yani asıl meseleyi kaçırıyoruz. Elimizde tüm bileşenler var ama bu bileşenleri beraber düşünmediğimiz zaman maalesef öğretmenlerimiz de buradaki süreçte duruma olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşabiliyorlar. Yapılan çalışmalar en hızlı ve en fazla tükenmişlik yaşayan meslek grubunun, özel gereksinimli çocuklarla çalışan eğitimciler, uzmanlar olduğunu gösteriyor. Çünkü başarıyı veya yaptığın çabanın sonucunu normal gelişim sürecine göre hemen alamıyorsun. Özellikle 80’li yılların başında kaynaştırma, kapsayıcı eğitim sürecine başladık

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

(10)

destek sağlanırken hizmet öncesinin düzenlemesine ilişkin uzun süredir savunduğum şey şu: Özel eğitim bölümleri kalksın. Yani, özel eğitimin temel eğitimin bir parçası olduğunu reddetmeye gerek yok. Buradaki en önemli unsur, hocamın “unified” diye açıkladığı, öğretmenler için farklı özellikler sergileyen çocukların mali yetersizliklerden kaynaklı sıkıntıda olması ya da etnik kökeninin farklı olmasından çok kültürel olarak nasıl etkilendiğidir. Kültür olarak ele almaya başladığımızda, bana gelen her öğrenci bu toplumun bir ürünüdür ve onlara her zaman şunu söylüyorum: Siz bu toplumun bir ürünüsünüz, bu ürün için de konuya nereden bakacağımız çok önemli. Bunun bir etimolojik, etnografik kökeni; antropolojik, sosyolojik ve psikolojik incelemesi var. Ama biz özel eğitimde bu durumu öyle bir hâle getirmiş vaziyetteyiz ki etiket kavramının arkasına sığınmaya başladık. Yetersizliklerden etkilenmiş çocuğun içine yerleştirildiği etiketten ayrı etiketi normalleştirmeye başladık. Burada, hizmet öncesini düzenlerken atılması gereken en büyük adımlardan bir tanesi, etiket kavramının gerekliliğine bile ihtiyaç duymayan bir eğitim anlayışı oluşturmaktır. Diğeri de kültürel ve toplumsal olarak bu işin nasıl yansıdığıdır. Bir süre önce Özel Eğitim Genel Müdürlüğü önemli bir konuda adım attı. Ülkemize gelmiş olan göçmen ya da geçici koruma statüsündeki insan sayısı artık 3,5 milyon civarında. Bu sayı sıklıkla Suriyeliler olarak adlandırılıyor. Ama Aksaray’a baktığımızda en fazla geçici koruma bu birimlerin “rehberlik ve özel eğitim birimi”

adıyla problemli davranışlarla baş edecek, özel gereksinimli bireylerle çalışma yeterliliği olan özel eğitim öğretmenleriyle desteklenmesidir. Okul öncesi öğretmeninin sınıfındaki bir özel gereksinimli öğrencinin durumuna ilişkin problemi gidip paylaşabileceği, destek alabileceği, bazı derslerde, bazı durumlarda sınıf içinde ve gerektiği zaman sınıf dışında da destek sunabileceği bir sistemin oluşturulması gerekiyor. Yani; tek başına öğretmen, öğretmenin niteliği tabii çok önemli, ama onu çevreleyen sizlersiniz. O adayı güzel bir şekilde çevrelemez, adada altyapı sistemini oluşturmazsanız adayı güzelleştiremez, etkili ve verimli bir sonuç alamazsınız.

M.B:

İbrahim Hocam, teşekkür ederim. Öğretmenlerin çocukları, onların bütün farklılıklarını kabul edecek şekilde yetiştirmesi gerektiğine değindiniz. Daha önce de politika yapıcılarımızın ve sizlerin de bahsettiği gibi toplumda farklı bir algı var. Bazı aileler, özellikle tipik gelişen çocukların aileleri, çocuklarının özel eğitime muhtaç çocuklarla aynı sınıfta yer almasını istememektedir. Toplumdaki bu algıyı değiştirmek için eğitimin bileşenlerine, paydaşlarına, kimlere ne düşüyor, kimin ne rolü var, bu konuda ne yapabiliriz konusuna değinebilir miyiz Hocam?

N.K:

Özel Eğitim Bölümü hocası olarak, hizmet içi

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe

M.B:

Necdet Hocam, çok teşekkürler önemli bir noktaya değindiniz. Bülbin Hocam, siz kapsayıcılığı daha da genişlettiniz. Sadece özel eğitime muhtaçlık değil, çifte dezavantaj, belki de üçlü dezavantaj yaşayan bireyler, çocuklar var. Bu konuya geri dönersek ve toplumdaki algıyla da birleştirirsek görüşleriniz için sözü tekrar size bırakıyorum.

N.B.S:

İlk olarak belirteceğim, tüm dünyada okul öncesi öğretmenlerinin lisans eğitimi boyunca temel aldıkları bir kavram vardır. Bu kavram, gelişime uygun uygulamalar kavramıdır. Gelişime uygun uygulamalar çerçevesinde, sınıfınıza gelen her türlü çocuğa; göçmeni, engellisi vb. ayırt etmeden, öğrenme potansiyelini ortaya çıkaracak düzenlemeler yaparsınız. Okul öncesi öğretmeninin temel görevi budur. Dolayısıyla bütün farklılıkları içine alan bir sistemden söz ediyoruz. İkincisi, ben panelin ismini gördüğüm zaman şöyle bir şey düşündüm: Aslında biz panel konusunun ve projenin başına engelli küçük çocuklar dediğimiz anda Necdet Bey’in dediği etiketlemeyi yapmış oluyoruz. Aslında, projenin de bakanlığın da benimseyeceği kavramın “kapsayıcı erken çocukluk eğitimi” olması gerekiyor. Çünkü siz başına ‘’engelli’’ sözcüğünü eklediğiniz anda etiketleme yapmış oluyorsunuz. Üçüncü söyleyeceğim çok ümit verici bir şey. Biz son projemizde çok çarpıcı bir şey gözlemledik. Okul öncesi kurumlara giden özel gereksinimli çocukları sene başında ve sene sonunda birçok gelişim alanında değerlendirdik. Öğretmenler, ‘’Bilgimiz, deneyimimiz yok, materyal ve okulların koşulları her zaman uygun değil, öğretmen yardımcıları yok.’’ diyorlar. Maalesef eğitim sistemimizde yardımcı öğretmen diye bir kavram yok. Fakat bir yılın sonunda hepimizi motive edecek bir şey gördük. Okul öncesi kurumlara değil. Bu yanlış bir kavram, tekrar etikete dönmüş

olduk. Çocuk Irak’tan da Suriye’den de gelse bu çocuğun Arap, Kürt veya Türk olma; çok dilli olma ve farklı davranışsal özelliklerinin olma ihtimali var. En son Hatay’da bir kılavuz üzerine çalıştay yapıldı. Orada çalıştaya katılan öğretmen arkadaşlarımıza basit bir şey söyledim. Kamplarda doğan çocuk sayısı 350.000 civarında bir sayıya ulaştı. Bu çocukların önemli bir kısmı eğitime devam ediyor. Bunlar eğitime devam ederken bir, Suriye’deki kültür; iki, Suriye’den dönmüş ailesinin Türkiye’ye adapte olurken geliştirdiği davranışlar ve Suriye’den getirdiği davranışlar var üstlerinde. Çocuk şu anda ne kamp çocuğu ne de Suriyeli olabiliyor. Bir de siz bu çocuğu normal eğitim sisteminin içine aldığınızda, kendi eğitim sisteminizin çerçevesine dâhil etmeye başlıyorsunuz. Yani, bir anda ortaya ne tam bir Suriyeli ne Türkiyeli ne de tam olarak herhangi bir etnik, dini vs. özellik gösterebilen yeni bir çocuk çıkarmış vaziyettesiniz. Bunun anlamı şudur: Başta eğitim sistemi olmak üzere, tüm toplum olarak bir tür devinim içinde olmak, şekil almak, kararlar oluşturmak ve üretmek zorundayız. Tüm bu çocuklar Türkiye’de doğdu ve onlar bizim bir parçamız. Çalıştayda Hatay’da bulunma sebebimiz geçici koruma altındaki, yetersizlikten etkilenmiş ya da engelli çocuklardı. Öğretmen arkadaşlar, geçici koruma, Suriyeli, göçmen diyor ama engelli kavramından hiç bahsetmedikleri ortaya çıktı. Bir noktada olay işin politik tarafına dönmeye başladı. Çok basit bir şey, öğretmen de toplumun bir ürünü. İşte burada kültür olarak Türkiye doğumlu insanların, yeni doğanların, bu toplumun içinde aktif olarak yer alan herkesin “farklılık” kavramının ne olduğunu, toplum için ne anlama geldiğini ve eğitim sisteminin buna bağlı olarak nasıl şekillenmesi gerektiğini bilmesi, yavaş yavaş biçim alması gerekiyor.

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

(11)

Eğer sistemimizi kurarsak neler olacağını düşünün. Elimizde her şey var, iki yıllık mezunlarımız, kız meslek lisesi mezunlarımız var. Bunları biraz destekler ve yönlendirirsek şahane okul öncesi öğretmeni yardımcısı olurlar. 2010 yılında Urfa-Mardin-Gaziantep bölgesinde bir Sabancı Vakfı Projesi’ni yürüttüm ve çok çarpıcı bir şey gördüm. Türkiye’de büyük şehirler dışında beş yaş altında okul öncesi kuruma devam eden çocuk yok. Beş yaş altında hiç çocuğun olmaması, aslında bize tutumlarla ilgili sıkıntıları gösteriyor. Türkiye’de biz hâlâ bütün çocukların birlikte olmasına inanmıyoruz. Büyük şehirler dışındaki şehirlerde okul öncesi kurum ve ilkokul idarecilerimiz “Biz bu çocukları alamayız çünkü öğretmenlerimiz ne yapacaklarını bilmiyorlar.” diyorlar. Dolayısıyla, odaklanacağımız noktalardan bir tanesi de idarecilerdir. Bütün bunları birleştirirsek, bir sürü kazanımımız olur. Ben bütün aksiliklere rağmen, aslında çok zeki, çok akıllı bir ülke olduğumuza inanıyorum. Çocuklarımız hiçbir şey yapmasak da gelişiyorlar, çünkü kapsayıcı eğitim ortamlarında birbirlerinden öğreniyorlar. Bir, engelliler için kapsayıcı eğitim kavramından vazgeçelim. Zaten kapsayıcı erken eğitim bütün çocukları -Suriyeli, özel gereksinimli, fakiri, zengini, hepsini- kapsar. İki, her ne kadar 12. bileşen olsa da tek odak noktamız öğretmenler olamaz. Üç, öğretmenlerle yetinmeyelim, esas idareci arkadaşlarımızı sisteme dâhil edip onların devam eden özel gereksinimli çocuklar sosyal,

duygusal, akademik, problemli davranışların tümü bakımından normal gelişen akranlarından daha çok gelişmişler. O zaman ortaya üzerinde düşünmemiz gereken şöyle bir şey çıkıyor: Bizim yetersizliğimiz, problemlerimiz, sınırlılığımız ve öğretmenlerimizin sınırlılıklarına karşın, çocuklar üzerinde okul öncesi kurumlarının müthiş bir etkisi varsa bunun altında yatan neden gelişim ve öğrenme kuramlarıdır. Çünkü bütün gelişim ve öğrenme kuramları çocukların birbirlerinden ve birlikte öğrendiklerini vurgular. Kapsayıcı eğitimin altında yatan önemli nokta çocuğa ve öğretmene destektir. Dolayısıyla, bahsedilen ümit verici kazanımları kaybetmemek için bizim öğretmen arkadaşlarımıza bütün çocuklarla çalışacak şekilde destek sağlamamız son derece iyi olacaktır. Tabii ki iki arkadaşıma katılıyorum. Sistem değişikliği yapacağız, beş yıllık planlarımıza koyacağız; ama çok somut bir öneri vereceğim. Yardımcı öğretmen konusunda, Türkiye’de aslında müthiş bir potansiyel var. Kız meslek liselerimiz ve bunların okul öncesi özel eğitim bilim dalı ya da bölümü veya alt bölümü var. İki yıllık meslek okullarımız var. Biz çok önce yaptığımız bir projede kız meslek lisesi mezunlarını, özel gereksinimli çocuklarla çalışırken öğretmenlere yardımcı eleman olacak şekilde yetiştirdiğimizde inanamayacağımız şeyler gözlemledik. Benden daha iyi öğretmen olmuşlardı. Çocuklar sistemde gelişip öğreniyorlar.

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe

zamanki imkânlar ve şartlar onu gerektirdi belki de. Çocuk tanıyı aldı, üç yaşında Down Sendromlu ama bulunduğu bölgede gideceği bir özel eğitim kurumu yok. Nereye gidecek? Devlet okuluna… Adına ne diyeceğiz bunun? ‘’Kaynaştırma’’. Ama az önce dediğim gibi kaynaştırma veya kapsayıcı eğitimin bileşenleri sandalyenin dört ayağı gibidir, o bileşenlerin bir-iki ayağı olmadığı zaman düşüp bir yerinizi incitmeniz kaçınılmaz olur. Dolayısıyla, aileler veya toplum olumsuz yaşantılarla geldiği için başta aileler ve öğretmenler olmak üzere hepimiz; olumsuz algı, görüş ve tutumlar geliştirdik. Size anlatmak istediğim, öğretmen ya da aile tek bir bileşen değil. İşin içinde program, sınıf, sınıftaki sıraların sayısı ve nasıl olacağı, kullanılacak materyaller, sınıfın büyüklüğü, ışığı, sesi var. Projede, aileye yönelik hikâye kitaplarından tutun da kamu spotları gibi detayların olması, çok heyecan verici. Ama beni kaygılandıran şey; üç yıllık bu proje bittiğinde çıktıların rafta kalması, işin sürdürülebilir ve sistematik olmamasıdır. Dolayısıyla “Bu ailelere ilişkin biz ne yapacağız?” sorunuza çözüm olarak önerim, onlara başarı öyküleri göstermek ve anlatmaktır. Aileleri ve başarılı kaynaştırma uygulamaları yapan öğretmenleri konuşturacağız ki bu tutumlar ve görüşler yavaş yavaş daha olumluya dönsün. Ama sadece bu yetmez, başarıya ulaştıracak etmenlere bizim müdahale etmemiz de gerekiyor. Sadece MEB bu işte tek çözüm odağı değil. En nitelikli anaokulunda, beş saat eğitim de verseniz, çocuk eve gittiği zaman bu nitelikli eğitim-öğretim sürdürülemiyorsa örneğin, evde psikolojik ve/veya aile içi şiddet varsa, baba “Eve nasıl yemek getireceğim, çocuğumun karnını nasıl doyuracağım? Silgisi yok, alamıyorum.” diyorsa, o eğitim yine sandalyenin dört ayağından birini; nitelikli eğitime ek olan sosyal, psikolojik ve sağlık boyutlarını atlarsanız, sadece eğitimle sınırlı ilerleyelim. İki sene önce Eryaman ya da Etimesgut

bölgesinde bir okul öncesi müdürü ‘’Hocam boşuna bizim okulun çevresinde dolaşıp durmayın, biz o çocukları almıyoruz.’’ dedi. Yani, belki hâlâ birçok arkadaşın zihninde “Görmeyen çocukla gören çocuk beraber eğitim alır mı?” sorusu var. Bunu aşamadığımız sürece ne toplumda majör-minor meselesini ne de felsefi, kültürel, politik meseleleri çözebiliriz. Dolayısıyla biz idarecilerimizle, kapsayıcı okul öncesi erken çocukluk eğitimi kavramını yaygınlaştıralım ki herkesi kapsasın.

M.B:

Bülbin Hocam, öncelikle yorumunuz ve hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Projenin adındaki “engeli olan” kısmıyla ilgili neyi, nasıl yaptığımızı özetle ifade edeyim: Millî Eğitim Bakanlığı ve UNICEF beş yıllık bir program çerçevesinde çalışıyor. Millî Eğitim Bakanlığının ve UNICEF’in kendi programları var. Burada ortak hedef kapsayıcı eğitim. Sizin de önerdiğiniz gibi, biz aslında sadece engeli olan çocuklara yönelik kapsayıcı eğitim üzerine odaklanmıyoruz. Bu proje kapsamında evet, çünkü bazen proje yaptığınız zaman çerçevesini sınırlamak zorundasınız yoksa çok dağıldığınız zaman başarıya ulaşmakta zorlanırsınız. Ama bakanlık ve UNICEF olarak biz bahsettiğiniz diğer dezavantajlı çocuklara yönelik de hem Temel Eğitim Genel Müdürlüğü hem de bakanlığımızın diğer genel müdürlükleriyle ortak çalışmalar yapıyoruz. Hassasiyetiniz için tekrar teşekkür ediyorum.

İ.H.D:

Kapsayıcı eğitimi, normal gelişim gösteren çocukların ailelerinin istemediğinden bahsettik. İstememe sebepleri şu şekilde açıklanabilir: 80’li yıllarda biz kapsayıcı eğitime, politik bir bakış açısıyla veya onu bir yaklaşım gibi ele alarak başlamadık. Karıştırmayla başladık. Çünkü o

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

(12)

çok net bir şekilde ortaya konmuş, ana bileşenleri hayata geçirecek bir politika veya sistem yaklaşımı üretmezsek, vücudumuzda çıkan yaralara merhem sürmek gibi sadece geçici çözümler üretiriz. Ama asıl yaraya neden olan durumu maalesef çözemeyiz. 10 yıl sonra bir daha panel yapar ve büyük olasılıkla aynı şeylerden bahsederiz. O yüzden bu adımı, bu projeyi çok anlamlı görüyorum. Umarım toplumsal refahımız için, bu sistematik hâle gelir, bir stratejik plana döner ve bunun çıktıları, sürdürülebilirliği takip edilip, iyileştirmeler yapılır.

M.B:

İbrahim Hocam, teşekkür ediyorum. Söz almak isterlerse, Necdet Hocam ve Bülbin Hocam ile kapatalım.

N.K:

Hocalarımın konuşmalarından da yola çıkarak 80’lerden bu yana adım atmamızı engelleyen unsurlardan bir tanesi veri temelli hareket etmiyor olmamız, ayrıca toplumsal bağların verisini oluştururken çok sınırlı alanda kalmamızdır. Bu nedenle öncelikle veri oluşturmamız gerekiyor. Sosyolojik çalışmalarla sadece sayıları elde edebiliyoruz. Fakat farklı kültürlerin mozaiği şeklinde olan bu ülkenin, farklı özelliklere sahip bireyleri nasıl ele aldığı bölgesel unsurlarla bile değişebiliyor. Bir an önce antropolojik ve etnografik çalışmalarla bu işi desteklemek zorundayız. İnsanların bakış açısını anlamadığımız sürece, onu değiştirebilmek kalmış olursunuz. Yani gelişim, erken çocukluk

dediğimiz kavram sadece eğitsel müdahaleyle başarıya ulaşan bir olgu değildir. İşin içinde sosyal, psikolojik, ekonomik ve sağlık gibi dört temel bileşen var. Somut bir örnek vereyim, 60’lı yıllar Amerika’da yoksullukla ve özellikle İspanyol kökenli göçmenlikle baş etme yılları olarak adlandırılıyor. O yıllarda “Headstart” dediğimiz bir program başlıyor. Bu programın ana hedefine; sosyal, kültürel, sağlık, ekonomik, psikolojik durum gibi pek çok faktörden dolayı ulaşılamıyor. Akademik beceriler de hep düşük, çocuklar okula geliyor ama bir türlü okumayı çözemiyor. Çünkü öğretmen sınıfta istediğiniz kadar en üst düzeyde akıllı tahta uygulamalarıyla, Eğitim Bilişi Ağı’ndaki (EBA) içeriklerle, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi bileşenleriyle en nitelikli eğitimi versin, gelişim eğitimle beraber diğer durumlardan etkilenir. Burada biz eğitim camiası yani ana bileşen olarak bunun en nitelikli hâle getirilmesini sağlamakla yükümlüyüz. Biz akademisyenler işte bu bağlamda, alanda çalışan arkadaşlarla, var olan durumları tespit etme, bunlara çözüm önerileri üretme ve uygulama, etkililiğini sınama, bilimsel dayanaklı veri/bilgi üretme ve bunu kullanıma getirmek zorundayız. Bunu da hayata geçirecek anahtar kişiler, politika yapıcılardır. Bu üç yıllık projeyi beş yıllık kalkınma planı, beş yıllık stratejik plan gibi, sürdürülebilir hâle getirecek, literatürde

1. Gün

21 Eylül 2017 Perşembe

ve çocuklarımızın toplumla birlikte hareket edebilmesini sağlamak için gerekli olan zemini oluşturmamız çok mümkün olmayacak, tepeden gelen bir şey hâline dönüşecektir. Dolayısıyla bunu oluşturabilmek için veri temelli olmamız, kültürün bütün özelliklerini ve “Neden böyle yapıyoruz?” sorusunu cevaplamamız gerekiyor.

N.B.S:

Gerçekten dilerim ki, proje hem başarılı hem de İbrahim Hoca’nın dediği gibi sürdürülebilir olsun. Ayrıca şahsım adına başka bir isteğim var, senelerdir çok arzu ettiğim bir şey. Aslında bizim tüm kararlarımızı araştırma sonuçlarından yola çıkarak almamız gerekiyor. Şimdi Türkiye’ye bakarsanız artık Türkiye’de okul öncesi kapsayıcı eğitim, erken çocukluk özel eğitimi üzerine inanılmaz derecede çalışma var. Ve bu çalışmaların çoğunun kalitesi yurt dışı çalışmalarının eşiti hatta neredeyse onların üstünde, ama biz karar verme mekanizmalarında bilgiye dayalı, araştırma sonuçlarına dayalı karar veriyor muyuz bundan hâlâ emin değilim. Eğer öyleyse sözümü geri alacağım, ama ben bakanlığın ilgili birimlerinin, alandaki tüm çalışmaları inceleyerek Türkiye’deki durum hakkında karar vermesi gerekiyor diye düşünüyorum. Umarım gerçekten çok iyi sonuçlar çıkar ve sürdürülebilir olur. Hepinize beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.

M.B:

Birbirinden değerli üç hocamızın fikirlerini dinledik. Kendileri de uygun görürse, biz üç yıl boyunca danışmanlıklarına, uzmanlıklarına başvurmaya devam etmek istiyoruz. Geldiğiniz ve katkı verdiğiniz için çok teşekkür ederiz. Siz değerli misafirlerimize de bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz.

1. Oturum: Panel: Türkiye’de Kapsayıcı

Erken Çocukluk Eğitiminde Başarı İçin Öncelikler

Moderatör: Doç. Dr. Mehmet BULDU (M.B) UNICEF Türkiye Konuşmacılar: Prof. Dr. Nimet Bülbin SUCUOĞLU

(N.B.S) - Hacettepe Üniversitesi, Prof. Dr. İbrahim H. DİKEN (İ.H.D) - Anadolu Üniversitesi, Doç. Dr. Necdet KARASU (N.K) Gazi Üniversitesi

Eğitim Bilişi Ağı’ndaki

(EBA) içeriklerle,

Fırsatları Artırma ve

Teknolojiyi İyileştirme

Hareketi (FATİH) Projesi

bileşenleriyle en nitelikli

eğitimi versin, gelişim

eğitimle beraber diğer

durumlardan etkilenir.

Burada biz eğitim

camiası yani ana bileşen

olarak bunun en nitelikli

hâle getirilmesini

sağlamakla yükümlüyüz.

(13)

Referanslar

Benzer Belgeler

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde 1930'lardan sonra çok sayıda res­ samı etkileyen ve yetiştiren Lcopold Levy,ölürken Paris'teki atölyesini ve tab­. lolarını

Yaralanmaların adli boyutuna ba- kıldığında, orijini ne olursa olsun çocukluk çağı göz yaralanmaları- nın adli olgu olarak kabul edilmesi ve adli prosedür işlemlerinin

Berrin sözlerine devam etti, “Hepimiz beslenme çantamızdakileri tabaklarımıza koyalım.. Bu

Yapıştırma simgesi olan etkinliklerde öğretmen çocuklara yapıştırma konusunda model olur.. Tüm çocukların modeli tekrarlamalarına

Ancak, Caplan ve arkadaşları kompleks parsiyel nöbetlerin absans nöbetlere göre daha fazla depresyon ve depresyon/anksiyete bozukluğu eş tanısı ile ilişki- li

Hastalara ait klinik bulgular ve elektroensefalografi sonuçları NoYaşCinsiyetTanıEşlik edenMentalİlk EEG sonucuİkinci EEG sonucuÜçüncü EEGEEG Bulguları (yıl)bulguretardasyon

Sonuç olarak, beş günden uzun süren abdominal yakın- malarla başvuran hastalarda abdominal TB araştırılmasının önemli olduğu, ultrasonografi ve BT ile hastalığın tipinin

 Şube öğretmenler kurulu toplantı tutanakları dosyası  Zümre öğretmenler kurulu toplantı tutanakları dosyası.  Ünitelendirilmiş yıllık