1
Duyu Fizyolojisi
Görme Duyusu
Görme duyusunu gözlerimizle gerçekleştiririz. Bu
nedenle öncelikle gözü oluşturan yapıları tanıyarak
görme duyusunu anlamaya çalışacağız.
Göz, 7 cc’lik küre şeklinde bir organdır. “Orbita” ismi
verilen kemik çukurlarda yerleşmiştir.
Fotoğraf makinasının yapısı, insan gözüne
benzetilmiştir. Gözde ışığın içeri girmesine imkan
veren ve karanlıkta genişleyip aydınlıkta daralan göz
bebeği (iris), gelen ışınların odaklanmasını sağlayan
mercek (Iens) ve arkada çok duyarlı film gibi görev
yapan sinir tabakası (retina) vardır.
Kafa tası (sculp)
4
Gözün Anatomik Yapıları
Göz kapakları
Göz kapakları gözün koruyucu sistemidir. Dakikada ortalama 18 kez göz kırparız. Kırpma, göz yaşını göz yüzeyinde dağıtır ve gözün kurumasını önler.
Kirpikler
Kirpikler göze toz, ter, vb kaçmasını önler. Ayrıca gölge etkisi yaparak, gözü güneşin zararlı ışınlarından korur.
Göz yaşı bezi
Gözün dış, üst kapağının altında yerleşmiştir. Göz yaşı salgılar.
Göz yaşı kesesi
Göz yaşı, göz yüzeyini ıslattıktan sonra, göz kapaklarının iç kısımlarındaki kanallardan burna doğru akar. Ağlayınca,
burnumuzun akmasının nedeni budur. Göz yaşı; burna akmadan önce göz yaşı kesesinde toplanır.
Göz yaşı kanalı
Lakrimal bez, kanal ve kese
7 Kornea
Kornea, gözün renkli kısmının üstündeki şeffaf tabakadır.
İris
İris, göze rengini veren tabakadır. Korneanın arkasında yer alır. Kornea şeffaf olduğundan, gerideki irisin rengi seçilir.
Göz bebeği (pupilla)
Göz bebeği, irisin ortasındaki deliktir. Işık göze, şeffaf
korneadan geçtikten sonra, göz bebeğinden girer. Göz bebeği, gündüz ve ışıklı ortamlarda daha küçüktür, karanlıkta ise
genişler.
Konjonktiva
Konjonktiva, göz akının üstündeki zardır. Konjonktivada ince kılcal damarlar vardır. Gözün kızarması, bu damarların
genişlemesinden kaynaklanır.
Göz akı (sklera)
Sklera, gözün beyaz bölümüdür. Sklera, bebeklerde daha
beyaz-mavimsi bir renkteyken, yaşlandıkça daha sarı bir renk alır. Sarılık gibi karaciğer hastalıklarında da, sklera sararır.
Lens
Gözümüzün içinde şeffaf bir lens vardır. “Katarakt” bu lensin şeffaflığını kaybetmesidir.
Aköz (göz içi sıvısı)
Gözün ön bölümlerinin içini dolduran, şeffaf sıvıdır. Bu sıvı sürekli olarak yapılır ve sonra trabekulum denen deliklerden gözü terkeder. Sıvının fazla yapılması veya deliklerden gözü yeterince terketmemesi, göz içinde basınç artışına (glokom) neden olur.
Vitreus
Gözümüzün içini dolduran jeldir, şeffaftır. Ama içinde “floater” veya “vitreus opasiteleri” denen tortulaşmalar yaygındır. Bu tortulaşmalar, gözün önünde “sinek uçuşmaları” benzeri bir görünüm yaratır.
Retina
Görmemizi sağlayan ışığa duyarlı hücreler ile sinir liflerini
içeren tabakadır. Retina adını verdiğimiz ağ tabakası tıpkı bir duvar kağıdı gibi göz küresinin arka iç duvarını kaplar. Retina milyonlarca görme hücresi ve bunların bağlı olduğu sinir
hücrelerinden oluşur. Bu sinir hücrelerinin uzantıları (yaklaşık 1,5 milyon) bir araya gelerek görme sinirini oluşturur. Bu
hücreleri besleyen damarlar da retinanın içinde yer
almaktadır. Retinada merkezi görmeyi sağlayan, ışığın odaklandığı, özelleşmiş bölgeye makula (sarı nokta) denilmektedir.
Göz bebeği genişletilerek retina tabakası incelenir. Sinir
tabakasında 100 milyon üzerinde çubuk (rod), 6-7 milyon koni vardır. Rod hücreleri siyah - beyaz; kon hücreleri mavi,
11
Tüm bu görsel işlevler için gerekli olan enerji
kaynağı ışıktır.
Güneş bitmeyen ışık kaynağıdır. Görme olayının
meydana gelebilmesi için de elektromanyetik bir
dalga olan ışığın algılanması gerekir.
Işığın boşluktaki yayılma hızı 186.000 mil/sn'dir
(3xl010 cm/sn). Dalga boyu ise binlerce metreden
(radyo dalgaları) çok ufak uzaklıklara (gamma
ışınları) kadar olabilir. Geçtikleri ortamın atom
yapısına bağlı olarak hızları yavaşlar, emilir veya
yansır. Ancak elektromanyetik boyutun 380-760 nm
dalga boyuna sahip olan kısmı "görülebilen ışık'"tır.
13
Göz tarafından algılanma nedeni ise bu dalga
boylarının rod ve konilerdeki pigment tarafından
emilmesi ve sonucunda kimyasal reaksiyonların
başlamasıdır (görme olayı).
Daha yüksek veya daha düşük dalga boylarında bu
olay olmadığı için bu ışınlar var oldukları halde
görünmezler (görünmeyen ışınlar).
Elektromanyetik dalganın enerjisi dalga boyu ile ters
orantılıdır. Bu nedenle dalga boyu kısaldıkça enerjisi
artar. Dolayısıyla düşük dalga boylu X ışınları ağır
doku harabiyeti, ultraviyole ışınları (UV) yanık
14
Ortamdaki ışık ve cisimlerin duyusal retinadaki
fotoreseptör hücreleri tarafından algılanmasıdır. Bu
işlem fotoreseptör dış segmentlerindeki görme
pigmentleri tarafından yapılır. Görme pigmentleri
retinal ve opsin'den oluşur. Rod reseptörleri ndeki
görme pigmenti rodopsin, koni reseptörlerindeki
pigment, ise iodopsindir.
Işığın etkisiyle 11-cis retinal (A vit analoğu) ve
opsinin (prot.) birbirinden ayrılması membran
potansiyelde değişikliğe yol açar ve bir impuls yaratır.
Bu fotoşimik olaylarla elektriksel impuls olarak optik
sinire,daha sonra korpus genikulatum laterale ve
oradan da oksipital korteksteki görme merkezlerine
gönderilir. Olay üç nöronlu ve iki sinapslıdır.
15
Gözün bütün diğer yapıları bu işleme yardım
etmekle görevlidir.
a)Kornea ve lensin kırıcılığı,
b)uveanın besleyici rolü,
c) skleranın koruyuculuğu,
d)gözdışı kaslar yardımı ile ilgi noktasına fiksasyon
hep bu fotoreseptör işlevine yöneliktir ve görsel
dünyadaki hayaller sürekli bir şekilde alınır ve iletilir.
Bu işlevi yapan asıl nokta özellikle retinadaki
makuladır. Dolayısıyla, görme kavramı makulanın
görevi olan; görme keskinliği, kontrast görme, renkli
görme, karanlık adaptasyonu ile görme alanı ve
sonucu binoküler görme ile stereopsis (derinlik
hissi) gibi birçok kalitatif ve kantitatif özelliklere
sahiptir.
Renkli Görme:
380-760 nm dalga boyundaki ışık insan gözü için
algılanabilir yani görünebilir ışıktır. Detayı ve rengi
görmeye yarayan kon reseptörleri 3 ayrı dalga
boyundaki ışığı algılayabilecek biçimde farklılaşmıştır.
Uzun dalga boyu algılayan konlar kırmızıya, orta dalga
boyu algılayan konlar yeşile, kısa dalga boyu algılayan
konları da mavi ışığa maksimum absorbsiyonla cevap
verir. Konlardaki renk görme ile ilgili bu özellikleri
eksikliğine bağlı olarak erkeklerin %8'inde kadınların
%0,4'ünde sekse bağlı resesif kalıtımla geçen renk
körlükleri ortaya çıkar.
17
Görme siniri (optik sinir)
Beyne giden göz siniridir. Optik sinirin
ortasındaki çukurluktan, göz damarları çıkar.
Sinir tabakasında oluşan elektiriksel uyarılar,
göz siniri ile beyne iletilir. 3.4 mm kalınlığındaki
göz sinirinin içinde bir milyon sinir lifi vardır.
Bunların arasında kısa devre olmaması içinde
her birinin üzeri myelin tabakası ile kaplıdır. İki
gözden gelen göz siniri (chiasma) denilen
bölgede her biri ile çaprazlaşır. Bu sayede her
gözün iç ve dış kısmında oluşan görüntüler üst
üste gelir. Bu sayede de bizler iki gözümüzle
19
Koku Duyusu
Koku almak demek
havadaki kimyasal
maddeleri algılayıp,
idrak etmek demektir.
Koku almamızı
salgılayan sisteme
Olfaktoryel sistem
deriz.
Koku alıcı hücreler aslında sinir hücreleridir. Bunlar
bipolar nöronlardır. Dentritleri bir yumru halinde sonlanırlar. Bu yumrudan çıkan silyalar olfaktoryel mukozadaki
mukus tabakasına uzanırlar. Aksonları ethmoid kemikteki kripriform plaktan geçip koku soğanındaki mitral hücrelerle sinaps yapar. Mitral
hücrelerin aksonları Nervus olfaktoryusu oluşturur. (1. Kafa çifti) Temel görevleri, koku moleküllerinin
taşıdıkları mesajları alarak koku soğancığına taşımaktır. Toplam sayıları 10- 50
Mukus içinde eriyen koku molekülleri, koku
tüycüklerindeki özel reseptörlerle birleşirler. Hücrede açığa çıkan sinyal, akson yoluyla koku soğancığına taşınır. Beynin ön bölümündeki koku soğancığına ulaşmak için, 10 ile 100 arasında akson, bir demet oluşturur ve topluca elek (ethmoid) kemiğinin içinden geçer. Söz konusu iki grup hücre arasındaki iletişim,
soğancıkta yer alan ve “glomerulus” denilen haberleşme birimlerinde kurulur. Tek bir soğancıkta yaklaşık olarak 2.000 glomerulus bulunur. Her glomerulusta, 25.000 kadar koku alıcı hücrenin aksonları ile 25 kadar mitral hücrenin dentritlerinden oluşur.
Koku soğancığı beynin ön bölümünde, koku bölgesinin
ve kafatasını oluşturan kemiğin hemen üzerinde yer alır. Koku alıcılarından gelen tüm sinyaller önce bu merkezde toplanır. Milyonlarca bilgi yeniden düzenlenir ve buradan da yorumlanması için, özel koku sinirleri kanalıyla
beyindeki koku korteksi, hipokampus, amigdala ve hipotalamusa gönderilir.
23
Vomeronasal Organ
Vomeronazal organ (VNO), pek çok memelide olfaktuar sistem
ile birlikte bulunan, intranazal kemoduyusal bir yapıdır.
Yerleşimi itibarı ile septum ön 1/3 kısmında, burun deliklerinin 1-2 cm dorsalinde ve nazal tabanın 0,5-1 cm üzerinde yer
almaktadır.
Vomeronazal sistem (VNS) 3 komponentten oluşmaktadır: 1-
Aynı türden ve özellikle karşı cinsten salgılanan "feromon" adı verilen kimyasal sinyalleri algılayan periferal bir kemoreseptör organ olan VNO 2- VNO'ı beyine bağlayan NT 3- İletilen uyarıyı işleyen ve düzenleyen santral sinir sisteminde (SSS) spesifik bölgeler.
VNS insanda, intra-, interseksüel davranışları düzenleyen;
puberte, östrojen siklusu, gestasyon, annelik davranışları ve sosyal ilişkilerde etkili olan bir sistemdir. Feromonların
menstrüel senkronizasyona yol açtığı, kadınlarda hissiyat değişiklikleri yaptığı, anne-bebek bağını arttırdığı, çiftler arasındaki etkilenmeyi arttırdığı gösterilmiştir.
İşitme ve Denge Duyusu
Üç kısımda incelenir:
Dış kulak,
Orta kulak,
25
Dış kulak
İki kısımdan oluşur. Dışa doğru çıkıntı yapan
kısmına kulak kepçesi adı verilir. Kulak kepçesi
sesin yönünün belirlenmesinde işlev görür. Burayı
orta kulağa bağlayan kanal ikinci kısmı yapar ve dış
kulak yolu adını alır. Dıştan içe doğru uzanan bu
kanal yaklaşık 2,5 cm kadardır ve S harfi şeklinde
kıvrılmıştır. Kanalın bir kısmı kıkırdak; diğer kısmı
kemik yapısındadır.
Dış kulak yolunun sonunda yarı saydam olan sedef
renginde kulak zarı bulunur. Kulak zarı; dış kulak ile
orta kulağı birbirinden ayırır. Her iki yüzü, atmosfer
basıncı ile dengelenmiştir. Zarın iç yüzünü, östaki
borusu aracılığı ile boğazdan gelen hava dengeler.
Böylece kulak zarının içe çökmesi engellenmiş olur
Orta kulak
Yaklaşık 0,5 cm³ hacminde küçük bir boşluktur.
İçinde hava ve 3 tane küçük kulak kemikçiği
bulunur. Boşluğa östaki borusu aracılığıyla hava
gelir. Boşluğun arka duvarı temporal kemik
içerisinde yer alan mastoid hava hücrelerine
(cellulae mastoideae) açılır. Birbiri ile eklemleşen üç
kemik timpan zarına çarpan ses dalgalarının
amplıtüdünü yükselterek, iç kulaktaki sıvıya iletirler.
Kulak zarına tutunan ilk kemik malleus (çekiç
kemiği)’tur. Ortadaki incus (örs), sondaki ise stapes.
(üzengi)’tir. Üzengi kemiği oval pencere (fenestra
vestibuli) adı verilen açıklık üzerine oturur.
İç kulak
Temporal kemik içerisinde yer alan, birbirinden ayrı üç kemik
boşluktan meydana gelir. Bu kemik boşluklara kemik labirent (labyrinthus osseus) adı verilir. Kemik labirent üç bölümden
oluşur. Oval pencerenin açıldığı kısma vestibulum denilir. Diğer ikisi ise cochlea (salyangoz kabuğu) ve semisirküler kanallar (canalis semisircularis osseus, kemik yarım daire kanalları)’dır.
Vestibulum merkezde olmak üzere; önünde cochlea, arkasında
semisirküler kanallar yerleşir. Her üç bölme de, perilenfa adı verilen sıvı ile doludur. Kemik labirentin içinde, labirentin
kıvrımlarına uyan ve içi endolenfa ile dolu olan zar labirent (labyrinthus membranaceus) bulunur. Zar labirentin, kemik labirent kısımlarına uyan bölmeleri şunlardır: Vestibulum
içindeki kısmı, utriculus ve sacculus’tur. Cochlea içinde kalan kısmı ductus cochlearis ve semisirküler kanallar içinde yer alan kısmı da ductus semisircularis adını alırlar.
29
İşitme organı (corti organı) ve
mekanizması
Mekanik ses uyarılarını elektrik impulslarına dönüştüren
reseptörlere işitme veya corti organı denir. Bu reseptörler zar cochlea’nın (ductus cochlearis) içinde yerleşmiş olarak işitme siniri (n. Cochlearis, 8.kranial sinir) ile irtibat halindedirler.
Kulak kepçesi tarafından yakalanan akustik dalga dış
kulaktaki kulak zarı tarafından orta kulaktaki örs, çekiç ve üzengi kemikleri aracılığı ile iç kulaktaki salyangoz organına (cochlea) aktarılır. Salyangoz akustik dalgayı beynin
yorumlayabileceği elektriksel işarete dönüştürmekle görevlidir. Burada amplitüdü yükselen ses dalgaları, kemik labirent
içindeki perilenfa’ya taşınır. Buradan da endolenfa
membranına ulaşırlar. Endolenfa’da ki dalgalanma ince saç kılı şeklindeki reseptörleri (corti organı) uyarır. Bu işlem, sinir impulslarının başlamasını ve işitme siniri ile beyne taşınmasını sağlar.
Denge mekanizması
İç kulakta yer alan diğer duyu reseptörleri denge ve
başın uzaydaki pozisyonu ile ilgilidir. Bu reseptörlerin
bazısı semisirküler kanalların tabanında yerleşmiştir.
Bunlar tamamen denge ile ilgilidir. Bir diğer kısmı ise
vestibulumda yer alan sacculus ve utriculus isimli iki
küçük zar kese içindedir. Semisirküler kanallar
sacculus ve utriculus ile bağlantı halindedir.
Bu keselerden biri başın uzaydaki pozisyonu ile ilgili
bilgi alır. Diğeri denge duyusu olup, kılların (silialar)
hareketi ile ortaya çıkar. Baş hareket ettiği zaman,
siliaların pozisyona kilitlenmesi ile sinir impulsu
başlar. Buradan ve kanallardan başlayan denge siniri
(n. vestibularis), işitme sinirine (n. cochlearis)
31
Denge duyusu
Kafanın uzayda pozisyonu
ve hareketinin iki bileşeni vardır.
Açısal (sağa-sola çevirme)
ve doğrusal hızlanma (yukarı aşağıya veya öne arkaya).
Vestibuler sistemin
semisirküler kanalları açısal hızlanmayı, Utrikul ve
Sakkulus yapıları doğrusal hızlanmayı tesbit eder.
32
Tat Duyusu
Tat duyusunun sensoriyal organları; dil,
sert damak, yanak mukozası, ön tonsil
plikası, tonsil, farengeal arka duvar ve
özefageal girişte bulunan tat duyusuna
spesifik sinirlerin serbest uçlarıdır.
Tatla ilgili sinir uçlarının tat duyusunu alma
üzere uyarılabilmeleri için, tükrük veya sıvı
gıdalar ile nemlendirilmeleri ve tadı
algılanacak maddelerin solüsyon halinde
eriyik içinde olması gereklidir. Bunu ise
tükrük sağlar.
33
Temel tat duyuları ekşi,
tuzlu, tatlı ve acıdır. Diğer tüm tatlar bu temel tatların karışımıdır.
Tatlı duyusu genellikle
dilin ön, tuzlu duyusu ön ve arka-yan, ekşi duyusu arka-yan ve acı duyusu ise arka-orta bölümlerinde
Dil üzerinde bu sinir
uçlarının yoğunlaştığı
tomurcuklara
adı verilir. 4 çeşit
papilla vardır: bunlar
vallat, foliat, fungiform
ve filiform
35
Tat duyusu dilin 2/3 ön kısmında fasiyal sinirden
köken alıp lingual sinir ile dile gelen korda timpani
ile algılanırken, 1/3 arka kısımda glossofarengeal
sinirin periferik dalları ile algılanır.
Birçok gıdanın tadı aynı zamanda olfaktör sinir ile
de alınır. Tat ile koku duyusu arasında yakın
sinerjistik etkileşim vardır. Bu nedenle herhangi
bir nedenle koku alma duyumuz bozulmuş ise
bundan tat duyumuz da olumsuz etkilenir.
Kranial sinirler tat bilgisini beyin sapındaki soliter
nükleusa iletirler. Buradan Talamusa ve oradan
da serebral kortekse iletilir.
Somatik Duyular
•
Mekanoreseptif somatik duyular
(dokunma ve pozisyon duyusu)
•Termoreseptif duyular
(soğuk ve sıcak duyuları)
•Ağrı duyusu
37
Mekanoreseptif Duyular
Dokunma Duyuları
•Dokunma
•Basınç
•Vibrasyon
•Gıdıklanma
Pozisyon Duyuları
•Statik pozisyon
•Hareketin hızı
38
DOKUNMA DUYUSU RESEPTÖRLERİ
•Serbest sinir uçları (
dokunma basıncına duyarlıdır)•Meissner korpüskülü (
Derinin kılsız kısımlarında, kısmen parmak uçlarında,dudaklarda bulunur. Çok hafif cisimlerin deri üstündeki hareketlerine ve düşük frekanslı vibrasyona duyarlıdır (2-80 Hz)•Genişlemiş uçlu dokunma reseptörleri (
Deriye sürekli temas eden cisimlerin farkında olunmasını ve yapısınınbelirlenmesini sağlarlar.)
•Kıl-son organı (
Vücut yüzeyindeki nesnelerin hareketini veya vücutla ilk temasını saptarlar.)•Ruffini son organı (
Derinin derin tabakaları ve derindokularda bulunurlar. Ağır ve devamlı dokunma, basınç gibi sinyalleri iletirler. Ayrıca eklem rotasyon derecesini bildirirler.)
•Pacini korpüskülleri (
Deri altında derin fasyal dokulardabulunurlar. Dokulardaki hızlı mekanik değişiklikleri ve doku vibrasyonunu algılarlar (30-800 Hz).