1 2
S İY A S E T 8 5
B İR PAZAR GÜNÜ İSTANBUL
İnsanlar... semtler... izlenimler...
Yazı: REFİK DURBAŞ Fotoğraf: M E H M ET YAŞIN
Rasim Güzel, 65 yaşında. Balat’ta P a zarcık sokağın köşesinde börekçilik yapı yor. Küçük bir dükkânı var. Bizden baş ka iki kişi börek yiyor. Çay söylüyor Ra sim Güzel.
— Sen süt iç, diyor bana. Börekle iyi gider.
Bir büyük bardak süt getiriyor. Peynir li börek kesiyor.
Kendini bildi bileli börekçiymiş. Burayı iki yıl önce açmış. Daha önce Karagüm- rük Savaklar’daymış dükkânı.
— Börek eskidendi, diyor. Üsküdar bö reği, kaba dört köşe börek, Kürt böreği. 1949’da askerden geldim. Trabzon yağını iki buçuk liraya alırdım, iki liradan börek satardım. Şimdi ne börekler kaldı ne de o yağlar...
Bu arada yoğurtçu geliyor. Buzdolabın da bir tava yoğurdu var. Yarın gelemezse yoğ u rtçu , bir tav a b ırakm asını tembihliyor.
— Beni yoğurtsuz bırakma, diyor. Hesapta anlaşamıyorlar. Yoğurtçu yine 50 lira zam yapmış.
— Ne olacak bu zam zam, fakir fukara ne yapacak?
Kunduracı Ali Tup Tup’un dükkânı kapalı.
Acemin, Şen Çay Evi’nden içeri giriyo ruz. Üç genç hoşkin oynuyor. Pencerenin önünde iki ihtiyar oturmuş, konuşmadan sokağı seyrediyor. Küçücük bir dükkân.
Çay ocağında ihtiyar bir adam. Adını söylemiyor ama çay yaparken anlatıyor:
— Dükkânın sahibi Süleyman Şahin. Si vas’ın Zara kazasından. Benim eski bir ar kadaşım. Kendisi Almanya’da. Ben mi? Geliboluluyum. Askerliğimi 1942’de Çor lu’da yaptım. Ama çayın hasosunu yapma yı bilirim.
Gerçekten çok güzel çay demliyor. — Bir tane daha için diyor. Taze demdir.
Çay ocağının arka tarafındaki kapıdan bir genç, saçlarını tarayarak kahveye giri yor. Çayımızı bitirmeden bir genç daha.
Biraz sonra kalkıyoruz. Kahvenin biraz ilerisinde Ersoy Ekmek Fabrikası’nın vit rini dikkatimizi çekiyor. Ekmek fabrikası hediyeli satışlara başlamış. Vitrinde koca man bir yazı: Bir ekmek alana bir kupon veriliyor. Böylece 75 kupon getirene bir pa- 1 ket Omo ya da Alo veriliyor. 50 kupona
Yıkıldı yıkılacak ahşap eskisi, birike t des teklisi evlerin, çamurlu sokaklarını doldu ran düşleri mavi, gözleri uykusuz çocuk ları ve çöp tenekelerinde kardeşçe yaşam larını bölüşen kedilerinle hangi geçmiş za manlardan süzüldün, hangi aydınlık gele ceklere ağıyorsun, farkında mısın Balat?
lerek deklanşöre basıyor.
Molla Aşki Camisi’nin önünde bir adam at arabasıyla soğan patates satıyor. At ara basına bir hoparlör bağlamış. Sesi karşı kı yılara, Hasköy’e vuruyor.
Evler, daha doğrusu gecekondular yığı nı bir mahalle. Ahşap evlerin yanı sıra bri ketten derme çatma yapılar. Küçük pen cere önlerinde konserve kutularında çiçek ler ve sarımsak demetleri.
Eski çeşmeler burada onarılmış. Hepsin den su akıyor.
Bir çeşmenin önünde bir adam dört te kerlekli arabada halı, battaniye, ütü ma sası satıyor. Bir genç kız pazarlık yapıyor. — Ütü masası peşin fiyatına 4 bin 500 lira. 3 bin 500 liraya olanı da var.
Başımı kaldırıyorum. Çeşmenin yan ta rafında bir sokak levhası: Sinanağa Çeş me Sokak.
HALİÇ SİS İÇİNDE
Haliç, tepeden sis içinde görünüyor. Sis değil de soba bacalarından çıkan duman lar sarmış sanki gökyüzünü.
Aşağı, Hacı Arif Efendi sokağa doğru iniyoruz. Sokak isminin altında beyaz bo yayla “ Sev Yeter Sokak’’ diye yazmışlar. Köşede boydan boya yeşile boyanmış bir ev. Kapısının önünde saçları özenle taran mış, deri ceketli bir genç. Ayaküstü konuşuyoruz.
— Ne iş yapar buranın insanları? — Burada oturanların çoğu sazcı,
çal-Sokaktan çamurlu, köhne Balat
Kimse bir yanıt vermiyor.
Bir çay daha söylüyoruz. Rasim Güzel anlatıyor:
— Pınarhisarlı bir Ahmet Ağa vardı. Çok güzel ekşimik yapardı. Trabzon yağı getirirdi. Hile hurda arama. Karagümrük’- te biri yağ getirdi. Hem de Trabzon’dan getirmiş adam. Öyle diyor. İki kilo aldım. Bir de bıçağı vurdum ki, yağın ortası sil me beyaz turp.
LEBLEBİCİ SOKAK
Leblebici sokak, Balat’ın ana caddesi gi bi. Bir bakıma semtin merkezi. Bakkallar, kunduracılar, kahveler, pastaneler, fırın lar burada toplanmış.
bir paket çay ya da bir kilo şeker. 40 ku pona bir kilo pirinç ya da fasulye. 25 ku pona bir yazı defteri. 10 kupona kurşun kalem, 30 kupona da bir kutu boyalı kalem.
ÇOCUKLAR TOP OYNUYOR
Balat Çavuş Hamamı’m geçip Kahkaha sokağına giriyoruz. Hamamın yan tarafı kadınlara ait. “ Kadınlar Hamamı’’ diye ayrılmış.
Daha sonra Maceralar Yokuşu’na varı yoruz. Dik, yer yer toprak, yer yer parke döşeli bir yol. Kıvrıla kıvrıla yukarı çıkı yor. Sokağın ucu Molla Aşki’ye, oradan da Edirnekapı’ya uzanıyor. Yokuşun ya
macında Ulubatlı Haşan İlkokulu’nun hey betli yapısı görülüyor. Ama çocuklara sorduğumuzda,
— Bu okul mu, 55. İlkokul diyorlar. Her şeyin eskisinin saklandığı gibi bu rada, okulun da eski adı saklanmış sanki.
Okula varmadan bir arsa üzerinde ço cuklar top oynuyor. Çoğu Sıvaslı. Resim çektirmek için Mehmet’in çevresini sarıyor lar. Biri, 15-16 yaşlarında, yeni gelmiş köy den. Çevreyi henüz tanıyamamış.
— Ben de sizin gibi yabancıyım, diyor. Resim çektirirken yeni aldığı üzeri bol demirli, halkalı pantolununu göstererek resminin çekilmesini istiyor. Mehmet,
gü-— Ne olacağımız belli m i Hüseyin A b i bizim. Bak, Haliç’e açılan kıyıdaki binaları hepten yıkıyorlar. Çeşmede yüzünü bir güzel yıka.
Kendine gelirsin. Anadolu köyleri bile bu kadar pis değil. Yıksan ne yazar? Belli m i hayatımızın ne olacağı Hüseyin Abi.
gıcıdır. Beyoğlu’nda ne kadar müzisyen varsa çoğu burada oturur.
Aklıma Evliya Çelebi geliyor. Evliya Çe lebi de Seyahatnamesi’nde Balat’ta oturan ların çoğunun çalgıcı esnafından olduğu nu yazmamış mıydı?
Balat Karakolu’nun yanında Ahrida si nagogu bulunuyor.
Yahudiler, Bizans döneminden beri Ba lat’ta oturuyorlar. Balat dışında yoksullar, içinde zengin Yahudiler.
Bizans Yahudilerine Romanyotlar deni yor. Sonra 1492’de Ispanya’dan Sefarad Yahudileri göç ediyor. (Sefarad, İbranice- de, İspanya anlamına geliyor). Bu Yahu diler oldukça kültürlü, iki tane baş hamam ları var. İşte bu Ahrida sinogogu gerçi 18. yüzyılda bir tamir görmüş, ama bugün ba kımsız durumda. Çünkü Yahudilerin ço ğu İsrail’e göçmüş. Zengin olanlarsa Ga- lata’da Kuledibi’ne yerleşmiş.
Ahrida sinogogunun ön yüzündeki kuş evi ilgimizi çekiyor.
Balat’ta sonradan Yambol adını taşıyan ikinci bir sinagog olduğunu öğrendik, ama Yambol’u göremedik. Bir de 19. yüzyılda yapılmış bir Musevi Gasilhanesi varmış. Onu da bulamadık.
fi!
^Pa?a A
^/H a m a m ı'
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi