I ^ ^
yTNELİ Kavak.
Aynalı Kavak Kasrı.Tarih:
Tarihte şöhret almış olan bu mahal Haliç Sahilinde Hasköy civarında bir mahal- dir. Bu yer Hasköy ile tersane kızakları ara sında vaki’ sahil arazisinde Kavaklı Bahçe na- miyle ötedenberi ma’lûm olan bir mahal olup 1130 (1718) tarihinden sonra ehemmiyet kes- bederek mesire halini almiş, nihayet Damat İbrahim Paşa’nın i’maratı arasında buraya da bir sahilsaray yapılarak Aynalı Kavak sarayı dive anılmıştır. Arazinin adı Kavaklı Bahçe olduğu gibi buraya yapılan sarayın adi daKavak Sarayı olacak ise de bu tarihlerde V e
nediklilerle muahede akdolunarak sulh iade edilmiş, Venedik elçileri İstanbul’a gelmiş ve o zamanın âdâtma göre heyeti sefaret beraber getirdiği birçok hediyeler arasında külliyetli mikdarda Venedik mamulatı aynalar getir miş olduğundan bu avnalar sarayın duvarla rına konulmak suretiyle dekor yapılmış ol makla saray «Ayıneli Kavak Kasrı» namını almıştır (Jçüncü Sultan Ahmet Devri).
Bu kasır sakil üzerinde alt katı direkli ve şahnişli bir mikdar mahalli rıhtımlı ve müte addit kayıkhaneleri havi geniş cephe üzerine ikisi büyük, biri küçük birbirine muttasıl üç daireden ibaret olarak yapılmış ve eldeki min yatürlere nazaran cok sevimli bir bina vücude gelmiştir. Bahçeleri Ok-meydanı eteklerine kadar uzanır ferah-feza b ir saray olmuş idi.
Tarihte aldığı şöhret ise 1193 (1779) sene sinde Rusyalılar ile akdedilmiş olan bir mu ahedenin müzakereleri bu sarayda cereyan et miş ve muahedename burada imza edilmiş olmasındandır. Bu muahede «Aynalı Kavak
Tenkihnamesi» namiyle tarihe geçmiştir. K ü çük Kaynarca muahedesiyle Kırım’a istiklâl
ÂYİNE 685 ÂYİSE verilmiş ve muahedeyi ta’kip eden senelerde
RusyalIların Kırım işlerine müdahale ederek Hanların azl ve nasbini mezkûr muahede ile müeyyed olan istiklâle rağmen kendi eline almak istemesi ve bu suretle Kaynarca mua hedesinin Osmanlı Devletine temin eylediği haklara tecavüz eylemesi ve bu hale Osmanlı -hükümetinin itirazı üzerine uzun uzadıya mü
zakerelerden ve arada harp ilânı ihtimali ha sıl olduktan sonra Fransa devletinin tavassu- tiyle Kaynarca muahedesinin ahkâmı kısmen ta’dil olunmak esasına göre yeniden müzake reler açılmış, nihayet salifüzzikir Tenkihname vücut bulmuştur. Osmanlı mürahhası Abdür- razzak Bahir Efendi Rusya murahhaslariyle Aynalı - Kavak kasrında birleşerek iki ay müddet uğraşıldıktan sonra 9 maddeden iba ret olan bu mukaveleyi akde muvaffak olmuş tur. Bu mukavele Kırım ’ın iadesini temin et miş değil, fakat oradaki yeni hükümetin istik lâlini teyid etmek zu’muna ma’tuf bulunmuş idi. Halbuki Ruslar 1197 (1873) tarihinde K ı rım ’ı kat’iyyen işgal ve Rusya’ya ilhak ettiler.
Mezkûr kasır bu tarihlerde Haylıca ta’_jni- re muhtaç bir hale gelmiş olup aradan geçen beş on seneden sonra büsbütün haraba yüz tuttu. Üçüncü Sultan Selim tersaneyi ıslah ve tevsi’ etmek teşebbüsünde bulunarak kı zakları ve anbarları çoğaltmak için bu kasrın arazisinden istifade ile Hasköye doğru yer a- larak kasrı yıktırdı ve kasrın sahil arazisini zikı edilen vatanî gaye ile tersaneye ilhak etti. Bu arazinin ötedenberi Has Bahçe namile ma’- ruf olan arka kısmında yeniden bir kasır bina etti. Elyevm mevcut olan Aynalı-Kavak kasrı bu yeni binadır. Bu bina eski sarayın arka sında bahçe kısmının en gerisinde ve duvar ile ayrılmış bulunan bir kısımda yapıldı. Ter sane sahasına üzeri kuleli ve galerili, kena rında kapıcı ve muhafız odalarını havi bir kâgir kapı açıldı. Padişahlar kızağa gemi ko nulmak veya denize gemi indirilmek gibi me rasimde bulunmak üzere tersaneye geldikleri zaman bu kapıdan girip çıkarlar ve köşkte ârâm ederler idi. Köşkün Ok Meydanına ve Hasköye açılan iki bahçe kapısı daha m ev cuttur. Etrafı duvarla muhat cesim bir bah çenin ortasında yapılmış olan bu köşk «baruk» stilinde ve ba’zı akşamında «ampir» izleri gö rülen bir binadır. Meyilli bir arsa üzerinde mebni olduğundan deniz tarafı iki tabaka, ya’ni bir zemin katı, bir de üst kat olup dağ tarafı ise bir kat olarak inşa edilmiştir. Üst kat, ortasından bölünmüş bir müstevî üzerin de iki salon olup kara ciheti dört direk üzeri ne konulmuş saçaklı bir sakfm altındaki orta sı fıskiyeli mermer sofa ile bahçeye müntehi
olur. Deniz cihetindeki salon ise iki tarafın da dört odayı, alt kat ile rabıtayı temin eden bir koridoru ve salifüzzikir mermer önlü sa lona geçit veren bir sofayı havidir. Bu sofa dan üç ayak geniş merdiven ile bahçeye inil- diği gibi diğer cephedeki mermer sofa da bah çe seviyesinde olduğundan etrafı çiççek tarh- lariyle bezenmiştir. Pencereler üzerleri elvan camlı alçı çerçeveli olup üstüste çift ve se dirleri dar olduğundan bina dahili çok aydın lıktır. Safcf kurşun kaplıdır, dahilde kubbe ve hariçte çatı halindedir. Mala-karî ve soma ki sıvalı, tavanlar sade tezyinatladır. Bina m a murdur, son defa Bahriye Nezareti tarafın dan ta’mir ettirilmiştir. Binanın tarihî kitabe leri, meşhur «Yesarî» hattı ile ta’lik yazılmış bir manzumenin beyitleri olarak pencere ü- zerlerinde dahilen sıralanmıştır.
M e’ h a z 1 e r: Müze Fişi; Minyatür ka-
ÂYİSE 686 Á ’ZA
kita-ı tanış denir. Taraş lûgatta hayz görmek,
âdet görmek demektir. Tabibler inkita-ı ta- ms’ı şöyle tarif ve izah ederler: İnkıta-ı
tams: kadınlarda hayat-ı tenasüliyenin faali
yet devrinde her ay muayyen vasıfta rahim den gelen kanın bir daha gelmemek üzere ke silmesidir. Bu kesilme kadınların birçoğunda birdenbire olmayıp az veya çok süren bir devre içinde tedricen olur. Bu hal şahıslara göre değiştiği gibi umumî bünyevî veya mev ziî, ya’ni tenasül cihazına ârız olan sebepler le de uzun veya kısa olur.
Kadınlarda' ay başından kesilme yaşını kat’iyetle kestirmek mümkün değildir. Bun da bünyenin, ırkın, ikbmm ve İçtimaî vazi yetin müessir olduğu ötedenberi iddia olu nur. Muhtelif kıt’a ve iklimlere göre inkıta-ı tams için muhtelif müddetler tâyin olunmuş tur. Kırk yaşından evvel kesilmelere erken
kesilme denir ki, otuzbeş veya daha evvel
yaşlardaki kesilmelerdir. Bu ir~-.;ı~.
vani bir varlığın bedenî cüz’ünü ifade eder: Nebatî hayatta â’zayı lâhika, â’zayi ilkahiye; hayvani varlıkta â’zayi tagdiye, â’zayi tenef- füsiye gibi. Kelime, bedene temsilen bir kül, bir bütün teşkil eylemeleri itibariyle gerek bütün cemiyetin, gerek ondan herhangi bir zümrenin veya bir sınıfın cüzü’lerine de teş mil olunmuştur: Beni âdem yekdiğerinin âza- sıdır, Temyiz Mahkemesi â’zası, Devlet Şûrası â’zası, meclisi idare â’zası, gibi. M. Namık
Kur’an:
Â’za ve cevarih, insanın bir ta kım icra vasıtalaridir; insan dilerse bu icra vasıtalarını hayr için, dilerse şer için kulla nır. İnsan bu â’za ve cevarihi kullanma tar zından dolayı mes’uldür. Çünkü bunları hayr için kullanmakla mükelleftir; hayr için kul- lanmıyarak şer için kullanırsa, bu icra vasıta larını suiistimal etmiş olur ve bu yüzden he sap vermesi icabeder. Hesap verdiği zaman, bu â’za ve cevarih de onun aleyhinde şeha- det eder. Bütün â’za, bilhassa fiilleri icraya yardım ettiği cevarih adını alan â’za kötülük etmekten, haram işlemekten, harama vasıta olmaktan tiksinir ve hal diliyle bunu anlatır. Unun bugün hal diliyle söyleyip anlatmadık larını, bir gün gelecek, kal diliyle anlatmağa imkân bulacak ve o zaman bu dünyada hal dillerine ehemmiyet vermediği â’zasımn ken di aleyhinde şahadet ettiğini görerek, dünya da bu şahitlerin huzurunda işlediği günah lardan kat kat utanacak, kendinden başka bir kimsenin görmediği bir günahı işlerken bü tün â’za ve cevarihinin ona bu günahı işleme mek için hal dilleriyle tavsiyelerde bulun duklarını idrak ederek kat kat pişman olacak. Kur’an-ı Kerim, â’za ve cevarihten bah sederken bize bu çok ince ve çok'derin ma’- nâlı dersi verir. Bizim kötülük etmek, günah işlemek için birer icra vasıtası olarak kul landığımız â’zamızın bize karşı için için isyan ettiklerini, fakat bizim bu fıtrî isyana aldır - mıyarak vebal yüklendiğimizi anlatır. Â’za ve cevarihimizin herhal ve her hareketimize şahit olduklarını bildirerek bizi bunca şahit lerin huzurunda günah işlemekten, vebal yüklenmekten utanmağa da’vet eder.Kur’an’m en esaslı talâkkilerinden biri, insanın şerre âlet olmamak, hayra hizmet için yaratılmış olduğudur. İnsan cehaleti, dalâle ti yüzünden bir takım günahlar işlemeğe ma il olsa da onun fıtret dininden zerre kadar inhiraf etmemek üzere yaradılan â’za ve ce varihi onun bu hareketine isyan eder: Kötü lük için uzanan el, mutlaka titrer; kötülük kasdiyle bakan göz, mutlaka kıpırdar; velha sıl insanın kötülük kasdiyle kullanmak
iste-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi