S A r a l k 1
AIÂBIM UKADDE
NEYZEN TEVFİK
Ferda yı Vahdet
(Dünkü sayıdan d< HakaKt et, boşa, döğ, söğ, elindedir dizgin.
Bu kısrağın damarında fakat siyah bir kin. Gezer, durur, uyumaz hâ, bütün gece dolaşın Bu intikamı kadınlık damarlarında taşır. Sebep, şu, Adem'i cennette aldatan Havva; Senin karın, sana burdâ ne işlemez acaba? Netice şu: Karı ba'dennikâh ölünciye dek Sever, sevilmeyi ister labiaten bî şek. Nikâh, onun nazarında beray-ı ref'-i günah Muvazaa gibi bir şey... iş kucakta penah. Değil midir şu netice hakikatin güneşi. Sevişmenin tarafeyni görür, bulur bu işi. Evet, e gayz-u cehâlet ocaklarında zekâ. Muhakeme eritilmiş mükerreren, hâlâ. O din belâsı taassup şu şirk-ı milliyet,, Döküldüğü kalıbın an'anâtını elbet Eder muhâfaza çünkü fazâili tahnit Eden maâbid-i muzlim, sefil, kanlı muhit Mecelleler, avukatlar, yalancı şâhıller. Bugün, yarın sonu gelmez üzüntü gel gille. Koğulmalarla hakaret, pırangalar, mahbes, «Ya sus, ya öldürürüm ha!» Bilinmiyen bir se* Cezâ-yî hükm-i tagallüp döğer de ağlatma* Büyüklerin sözü, darb-ı meseldir âl batma* Karın güzelse, başında belâ-yr mübremdlr, İmam, hoca, iki şahit, görünme mahremdin Emir verildi, şerlât bu, lâf değil, bana bak. Karım deyip de sokulma, uzak dur ondan, uzak!, «Zavallı kız, kurumuş be» deyince birden imâm. Hücum-ı ra'şe-i teflîc, sar'avî evhâm.
Sarar dimâğım bîçâre bî-haber, bî-kes. Donar kalır, «İmam haklı» feâlinl her ses,
S A R A L IK 1955
NEYZEN TEVFİK
M Ü N A C A T
(Dünkü sayıdan devan.) Şahlanan ... bu nehyi dinler mi?
O melekler mi, yoksa cinler mi? Nûr-ı şehvet, o hâlık-ı akdes. Ser • çerâğ-ı hayâiü ruh-u nefes Emr-i tahdide zor gelir ya Rab, O iken her muhîî-i nûra sebeb Bunu vicdan bilir ki: Nev'-i beşer Künh-u aşkı ... le fehmeyler. Mihnet-i aşk-ı evvelini çeken, Rûh-ı asrı tefekkür eylerken Bin telehhüfle âh-u vâh ederek Şunu vird-i zeban eder bî şek: Üss-i .'...sün hutûi-ı hey'elini, Bâb-ı aşkın müsellesiyyeiini Aşk-ı asrime eylerim mihrab. Şi'r-ü aşkın teranesi bu kitab. Şu iki beyti ben de bil-inşâd, Ömrüm oldukça eylerim feryâd.
Nasıl olmam zebûn-ı kahrı gamın, ^ Hatırımdan silindi şekli ... ın.
Tıp Fakültesi Hastahanes! 10 Kânunusani 1921 Hikâyet-i Ney’den:
BAD-I MUHALİF
Kadın, namazda osurmuş ve bozmamış aslâ, Huzur-ı kalb ile etmiş salâtı hüsn-i edâ. Duyar, bakar kocası, bu namaza hayret edîr. Bu üç adet osuruk her fesadı dâvet eder. Sorar ve der ki:
«— Be hâtûn, namazda üç kerre sen Osurdun aldırış etmeksizin, sesinden ben
Utandım Allah'a karşı huzûr-ı izzette. Bu zartadan ki: Hususan dem'i ibâdette»
(Devam ederek! ---- ,--- ;--- İ--- - ■
18 ARALIK 1956
AZÂB1 MUKADDES
NEYZEN TEVFIK
Mutasc&ffifiane
[Dünkü sayıdan devam)Serseri bir kıdemliyim ocakta. Kaynamışım nice kabda kacakta. Bu* kesildim sinirimden sıcakta. Askın güneşinde her mihrak benim.
İstanbul, 1337 N E V E
Neve-i vâhideyle sırr-ı vücûd. Kendine kılmış âdemi bürhan. Cismi ruha nikaab-ı râzelmiş. Bu nikaabın içinde kalb-i nihân. Bu tekâmül beşerde biiiedrîç. Saçıyor kalbe bir fürug-ı behîç. Ruhu vicdanla eylemiş ietvîç. Neremizde bu merkez-i vicdân. Hani benlikteki hüviyyetimiz? O hüviyyel midir bu sürelimiz? Ten mi âyîne-i hakiykaiimiz? Hangi noktada dîde-i imîân? Hiss-ü idrâki maddeten, ma'nen. Bir bilen var dimağımızda gezen. Bî-haberdir o şey de kendinden, O da buhran içindedir her ân. Aşkı tevlîd eden nedir tende? Yerde, gökte, denizde, gülşende. Aşka olmuş ezel, ebed bende; Tahî-ı hükmünde vuslat-ü hicran. Bu mahabbeile rûh-i sevdâ-keş. Hüsne düşmüş ki hüsn ise âteş. Sıçramış bir kıvılcımı şu güneş, Dönüyor cezbesiyle çerh-i cehân. Asumanı dimağa sığdırmış, Mübhemâtı fünûna kırdırmış. İlim arttıkça cehli yığdırmış, Setr-ü ifşâ bu hikmete hayran. Sahili yok bu ka'r-ı nâ-bûdun. Bizi örten şu cism-i mahdudun. Sen, senin olmadıkça meşhudun. Neyi bilsin bu zerre-i iz'ân?. Yaktı, yıktı bu Neyzen'i haşyet Beni aczim ve aczimi hayret, Aşk-u hicranla etlim ünsiyyet. Kendini bilmemek imiş irfân.
Tıp Fakültesi Hasiahanesl Haydarpaşa, 3.2.1337
TERANEİ GURUR
Menâhic-i suhanm titreyen ayaklarını Birer kavâid-i acz-ü kederle rabtettim. Ezel, ebed iki pervânedir hüviyyeiime. Hayâli, rişte-i im'anla kayd-ü zabteiiim. Cemâli, nazra-i irfanla bağladım hisse. Visali kabza-i hayretle kalbe reddettim, Şeb-i celâlimi hicnânla eyledim tenvir, Mezâhirimle hafâyâ-yı aşkı seddeitim. Dehâyı eyledim ufk-ı bedâyi'e sayyâd,. Zekâyı, fikr-i taharri için delil etlim, İrâde, desl-i teşebbüsle ser-şîkeste-i gam, Ümidi rûh-ı tecessüs için delil ettim. Fssâne-i şübehâiım, zunûn-ı muhtelifin, Başında leyl-i elemdîr ki, lâ-taayyünden Doğan zılâl-i hûrûşan, fezâ-yı idrâke Serâirimdir akar, sedd-i hayret üstünden.
23 ARALIK 195<f
f ü r AZÂBI MUKADDES
I
m i " --- *NEYZEN TEVFÎK
oD İ N L E
Ser-i menşur-i hikmette atılmış «Si vü dü» imza, Sunar bu badeyi âşıklara kürsî-i Ev ednâ- Mesafe münselibdir, muttasıldır evvel-ii uhrâ. İçersin sûret-i zahirde bin câm-ı zunûn amma Erel Sâkiyesinin sahbası misli neşveyâb etmez.Bakırköy' Tımarhanesi, 1944
GÖRÜNMÜİSlSfK BANA
Fazl-ı Yezdan, kâinat olmuş, görünmü^ür bâna, Cavidânî mümkînâi olmuş, görünmüştür bana, «Siv-ü dü» âb-ı hayât olmuş, görünmüştür bana Hatl-ı menşur, iltifat olmuş, gömmüştür bana. Her sadâ bir essalât olmuş, görünmüştür bana.
Gönlümün yoktur şeriki rûh-u fikrim müstakil» / Bir alev içtim ki ben, ismi şarab-ı Selsebîl (2), Varlığım bir âteş olmuştur şu'urum müzmâhil, «Sû» ya secde eylerim ben çünkü kıblem bir değil Cümle eşyâ mahz-ı zat olmuş, görünmüştür bana.
Aşkımın bir nassıdır gönlümdeki feyz-1 cunûn. Sarhoşum bezm-i ezelden erganunum Kâf-ü Nûn Uğramaz meyhaneme peymâneme rayb-u zunûn» Nâz ile ref'i nikaab ettikçe ahkâm-ı şu'ûn, Sırr-ı esmâ' beyyinât olmuş, görünmüştür batık. .
Vâdi-i hayretteyim, ummân-ı acze dalmışım» Ben bu sonsuzlukla serhâd-ı fenâda kalmışım. Fazl-ı Yezdan devletinde fakr ile ün salır“ ""»- Nağme-i aşk-ı İlâhîden işâret almışım.
Her tecelli Muhkemât olmuş, görünmüştür bana. Cebr ile tatbiyk eder Neyzen kader ahkâmım. Hal diliyle söyler eşyâ cümle-i ithamını. İçliğim günden beri pîr-i muganın camını, İlm-i sûrî iürrehât olmuş, görünmüştür bana.
Bakırköy Tımarhanesi, 1 Ağustos 1944
(1) Hind-i Kadim’den Mısır’ a geçen ve Fisagor vasıtasîyle Yunanistana yayılan, bilâhare Yahudilik’te Hıristiyanlık’ta ve Müslümanlık’ta bariz izleri bulunan harflerin sayılarla ve sayılarla harflerin münasebeti, eşyayı ve nefsi tanımak için kablî adet mefhumunun bulunmasının zarurî olduğu ve bin- netice kâinatın müşahhas adet bulunduğu fikirlerini İslâmî «Vahdet-i vücut» çerçevesi içinde tedvin ederek dinî hüküm leri, kurduğu esas prensiplere göre tevil eden ve bu suretle «Hurûfilik» adlı mezhebi meydana getiren Esterâbâdlı Faz- lullah, Hurûfî’ler tarafından en meşhur olarak «Fazl-ı Yez dan» adı ile anılır
1394 de Timurleng’in oğlu Mirânşah tarafından öldürül müştür. Bu zatın mezhebinin esaslarını gösteren Farsça ki tabının adı Cavidan.dır. Bu mezhebde insanın yüzündeki iki kaş, dört sıra kirpik ve saçlar yedi hat sayılır. Her biri Yu nan felsefesine göre dört unsurdan mürekkep olduğu için yir mi sekiz olur ki, Kur’an bu yirmi sekiz harften meydana gel miştir. Bunları Hurûfî’ler (Bist-ü heşt) diye Farsça söylerler ve kitaplarında bir işaretle yazarlar. Saç ortadan ikiye ayrı lınca yâni Hurûfî tâbirince üstüva edilince yedi hat sekiz olur ki, dört unsurla otuz iki eder. Otuz iki Fars dilinde «Si- vidu» dur. Cavidan bu otuz iki harften meydana gelmiştir, 1 yâni Farsça’da otuz iki harf vardır. Yirmi sekiz harfe ve yedi | hatta «Hâtem harfleri ve ana hatları», otuz iki harfe ve sekiz
hatta «Adem harfleri ve adları» denir.
(2) Kur’anda îmran sûresinde 17 inci âyette «Cennette Selsebîl» denen bir kaynak vardır» deniyor.
(3) Hurûfiler, «Sividu» yu Arap yazısı ile «sü» şeklinde yazarlar.
(4) Kâf ve Nûn, Kün olur ki, Arapçada «Ol» demektir. «Yâsın» sûresinin 82 nci âyetinde «Tanrı bir şeyin olmasını irade edince ona ol der, o da olur.» denmektedir. Bu kün ke limesiyle Tanrı iradesinin bir şeye taallûku kestedilir.
AZABI MUKADDES
NEYZEN TEVFİK
'T'P&tC&l
B i r H i k â y e !
Bu yerde künh-i siyâsettir iliifâl.ı kader. Eğer ki sevdirebildinse kendini, bu yeler. Nasıl benim köşe? Feyz-i bahâr.ı dilberdent Oturmadan geliyor iltifat erenlerden!. Bu yerde on sene ben eyledim hicirle karâr. Bütün gebâbımı yuttu fıraak ile bu mezârl. Bezâr.ı kahr.u elemdir bu gamlı meyhânel. Hayât burda yalan! Hande, girye, efsâne).Tıp Fakültesi Hasiahanesi Haydarpaşa, 21.2.1337 TERCÜME-İ HALİM
Çocukluğum ne zaman gelse yâdıma derhal Zavallı ruh-ı garibim olur gariyk.i melâl. Kalan sahâif-i gam hücre.i hayatımda Birer birer açılır piş-i hatıratımda.
Güzâr eder müteselsil bir işfiyaak-ı hazin. Olur dumu'-ı teessür müjemde sâye-i güzîn. A Bu hatırat.ı bülendin içinde gâh eser.
Olan nigâne-i mâzi ki aşiyân.ı peder Lebinde Bahr.i Sefîd'in pür inşirâh-ı huzûr Ö sâdegi.i iabiatle bir hadika.i nûr.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi