SAYFA
CUMHURİYET
1
14
KÜLTÜR
w » • mkultur@cumhuriyet.com.tr
i »4
SAHNEDEN
AYŞEGÜL YÜKSEL
Ozanlara tiirkii söyleten adam
deyişle kültürüyle ve şair ustalığıyla buluşturduğu çevrilirle, bize Türkçe
türkü söyleyen dizeleri dilden dile dolaşan bizim ozanlarımız oldu. Can
Y ücel, kültürümüze armağan ettiği özgün ürünler yanında, şiiri şiir gibi,
oyunu oyun gibi, düzyazıyı düzyazı gibi çevirirken, “asıl olay”dan hiç
birşey eksiltmeksizin, Can Yücel imzasıyla zenginleştirdi her birini.
O artık D atça’da uyuyor. Depremi duymadı. El li yıldır, Türkiye’sini boğan acılara, bu acılara ne den olanlara, türkü tadıyla bezediği şiirleriyle ka fa tuttuktan sonra sustu işte. Susmuş olmasaydı, gün lerdir yaşamakta olduğumuz yürek sızılarına, med yaca ve halkça -çoğunlukla- biçimsiz biçemde ver diğimiz tepkilere, aklını gönül süzgecinden geçi rerek öyle bir anlatım biçemi bulurdu ki, kendi saçmasapan söylemimizden annıverip, onun “Can
Yücel’ce söv ledikleri’ ne kaynaklık eden coşkun/de- rin duyarlığın sert dalgalı/serin sularına sığınıve- rirdik. O bu kez göçük alnnda kalan on binlerin top rağa yayılan sessizliğini paylaşıyor.
Geriye, elini benden çabuk tutan (ister Paris’te, ister New York’ta, ister İstanbul, Ankara ya da Hakkâri’de olsun, Türkiye’nin nabzı hep dam arla rında atan) sevgili Vecdi Sayar arkadaşımın Cum huriyet’teki Kedi Gözü köşesinde bütününü aktar dığı, Türkçesi Can Y ücel’ce söylenmiş Shakespe
are “Ağıt”ı kaldı. A ğıt’m sonunda ölmüşlere şöy le sesleniyor Shakespeare/Can Yücel: “ Yıldırım dan korkma gayrı / Ne de yer depreminden / Unut sevinci kederi / Yeter çektiğin elden / Sevenler böy le çaresiz / Genç yaşmda bir avuç toz.”
Bir dolu büyük dünya ozanı, Can Y ücel’in, ya bancı dil bilgisini, Türkçe deyiş kültürüyle ve şair ustalığıyla buluşturduğu çevirilerle, bize Türkçe türkü söyleyen, dizeleri dilden dile dolaşan bizim ozanlarımız oldu. Can Yücel’in şiir çevirilerini içe ren “ Her Boydan” kitabının 1983 baskısındaki su nuş yazısında Sabahattin Eyüboğlu’nun dediği gi bi, “bir insanı yeniden yaratmak gibi bir şey” şiir çevirisi, “ Kendi dilinde bile kılına dokundunuz mu
bozulan, şiirken nesir oluveren bir büyülü sözü bam başka sesler ve kelimelerle nasıl verebilirsiniz?” (s. 7)
Eyüboğlu, Can Y ücel’in yabancı dilden Türkçe- ye aktardığı şiiri şöyle kutsuyor: “Can Yücel, ken
di şürini söyler gibi çevirmiş bu 'H er Boydan’ şiir
leri. Cömertçe canını komuş başkalarının söyledik lerine. Ha sen söylemişsin ha ben der gibi. İnsanla insanın kaynaşması her zaman güzeldir, şairin şa irle kaynaşmasında bir başka sıcaklık, bir başka aydınbk oluyor: bir dille iki dilin tadını almak, bir canla iki canın sevincini duymak gibi bir şey.” (s. 9)
Çeviri ustası Sabahattin Eyüboğlu, Can Y ücel’in pek çok kişi tarafından nedense “fazla özgür” bu lunan çeviri eylemindeki ustalığına “ ruhsat” verir ken son derece akılcı bir çözümlemeye dayanıyor:
“.„Can Yücel en aşın duvgulannı en soğukkanb düzene sokmasını biliyor, düşünce coşkunluğunu biçimle, biçim düşkünlüğünü cana sesleniş, ciğere gidişle, dil sarkıntılığını kafa olgunluğuyla giderive- riyor.” (s. 9)
Tomris Uyar,Can Yücel’le yaptığı söyleşide (Mil
liyet Sanat, sayı 65,1 Şubat 1983) “şiir çevirisinde
uy arlamanın sınınnı” sonnuş ozana. “Çeviri kadın
gibidir, güzeli sadık olmaz, sadığı güzel, diye bir ata sözü vardır” diye başlıyor yanıtına Can Yücel. “Ç o
ğu atalar gibi, Rus atası da yanılmış. Çeviri kadın gibidir, doğru. Doğru, ama güzeli sadık olur onun da. Sadığı güzel mi olur, bak onu bilemiyorum. Bu köpeksi kuşkum, belki de o ‘güvenilir’ ya da ‘sa dık’ bellenmiş çevirmenlerin harfi, lâlzî anlamı ya
kalayacağım derken şiirin tınısını kaçıragelmiş oluş larından doğuyor. Oysa şiiri şiir eden tınıdır, o güin ledi mi şiir de gümler... Şiir (...) tınılarla zaman içre yaratılmış, patlatılmış bir olaydır. Şairinin bütün öznelliğine karşın, nesnelliği de bundan ileri gel mektedir.” (s. 21)
Bu “patlatma” olayı “çeviri şiir”de şöyle gerçek
leşir Can Y ücel’in deyişiyle: “ Dakiklik tam bu
bağlamda işte devreye girmektedir. Sadakat’ demi
yorum, dikkat e t Çevirmen, bir taharri memuru ve ya bir Simenon gibi asıl olayın dizeleri arasında kol gezerek seyirtecek, ayrıntıları kurcalayacak, ipuç larını yoklayacak, işin çetelesini tutarak olayın kün- hüne varacak, bütününü, tınısını kavrayacak, sonun da onu başka bir dilin (mekânı değil) zamanı için de yeniden yaratacaktır. Benim çevirilerimin altına
‘Türkçe söyleyen' kavdım düşmemin nedeni de bu-
dur.” (s. 20)
İşte bu. şiir duyarlığı ve bu düşünsel/duyuşsal ça badır, Can U sta’ya Hamlet’in ünlü “To be or not to
be, that is the question” sözünün karşılığı olarak, ünlü şarkının “ Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi
dersin” dizesini arayıp bulduran...
İşte bu yüzden “ Bahar Noktası” ülkemizde en sevilen, en çok sahnelenen Shakespeare oyunla rından biridir. İşte bu yüzden Tiyatro Boğaziçi, Shakespeare’in “Fırtına”sı için “N ezam ankiC an
Yücel ‘Fırtına’yı çevirir, işte o zaman bu oyunu oy
nayabiliriz” demiştir ve çeviri gerçekleşince de oy namıştır.
Genco Erkal, Can Y ücel’in Brecht’ten çevirdiği
“ Kafkas Tebeşir Dairesi” oyununun Dostlar Tiyat rosu tarafından ilk kez sahnelendiği dönemde, ken disine Azdak rolünü nasıl oynaması, sözlerin ağ zından nasıl dökülmesi gerektiğini, koca bir bölü mü tek başına oynayarak nasıl anlattığını unutamı yor. Can Yücel’in yine Brecht’ten çevirdiği AST yapımı “Tak-tik”in, Timur Selçuk elinden çıkmış en yaman tiyatro şarkılarından olan “Eldeki bir
kuş daha kuştur daldaki iki baykuştan” bugün de dilimizde dolaşmıyor mu? Ya Brecht’in “Şvayk
Hitler’e Karşı” oyununun Can Y ücel’ce söylen miş “Vıltava’nın Türküsü”? Brecht’le, Shakespe- are’le haşır neşir olmuşluğu kabul de, beni en çok şaşırtan, ünlü ‘Marat/Sade’in yazan -dil yoluyla mi zah ve ironi kullanımı bizim duyarlığımıza pek de denk düşmeyen- Peter Weiss’in Portekizli diktatör
Saiazar’dan yola çıkarak yazdığı oyunu, “Salozun
Mavah” başlığı altında tadına doyum olmaz bir se yirlik olaya dönüştüren Can U sta’nın becerisi... Cana can katmak bu demek olsa gerek...
Can Yücel, kültürümüze armağan ettiği özgün ürünler yanında, şiiri şiir gibi, oyunu oyun gibi, düzyazıyı düzyazı gibi çevirirken, “asıl olay”dan hiç bir şey eksiltmeksizin, Can Yücel imzasıyla zen ginleştirdi her birini. Öyle ki, yalnız özgün şiirle rinde değil, çeviri yapıtlarında bile, imzayı görm e sek de, bir Mozart senfonisini, bir Picasso resmini tanımasına ulaşır olduk Can Yücel’in “kendineöz-
gü” söylemine. Bu söylemle bizi bize kazandırdı ğını yadsıyabilir miyiz?
Can Yücel’i yakından tanıma fırsatım olmadı. Yıl- larca önce yalnızca bir cümle söyledim ona. O da bana bir cümle söyledi. ODTÜ’deki bir sanat izlen cesinin kalabalığı içinde, kendimi sorumlu hoca saydığımdan, yanına zorlukla yaklaşıp kendimi ta nıtarak “Bizi kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ede
riz” anlamına gelen bir şeyler söylemiştim. Can Yü- cel’den, “Gelmiş olmak benim için bir zevk” biçi minde kalıplaşmış bir karşılık beklenemezdi elbet. Ancak, hoş bir şey söylemesi de gerekiyordu her halde. Yanıtı, “Can Yücel’ce şaşırtıcı” olduğu ka dar da hoştu: “Kolyeniz ne kadar güzel, hanımefen
di...”
Büyükbabamın eski bir tespihinden dönüşmüş, ağaçtan yapma boncuklardan oluşan kolyeme ne za man gözüm değse Can Y ücel’le merhabalaşmış gi bi olurum.