• Sonuç bulunamadı

Giresun ve Çevresinde Anlatılmakta Olan Ana Geyik Efsanesinde Mitolojik Unsurlar Yrd. Doç. Dr. Esma Şimşek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Giresun ve Çevresinde Anlatılmakta Olan Ana Geyik Efsanesinde Mitolojik Unsurlar Yrd. Doç. Dr. Esma Şimşek"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Engin bir hayal gücüne sahip olan Türk milleti» dînî ve millî değerlerini şiirlerle, h ik â y e le rle , e fsa n ele rle ve d e s ta n la rla ebedîleştirmiştir. Bunlar içerisinde; olağanüs­ tü, inandırıcı, kısa ve nesir şeklinde olma özelliklerine sahip efsaneler, bizlere yıllar ön- „ cesinin hazin hikâyelerini h atırlatır. Biz, bir bedduâ sonucu ta ş kesilen gelin alayını, üvey anneden kurtulm ak için kuşa dönüşen Yusuf- çuk’u, Hz. H ızır’ın lânetlem esi ile su altında kalan köyleri, değişik zam anlardaki savaşla- , ra katılan balık şeklindeki velîleri ve daha bir çok hadiseyi bu efsanelerle ölümsüzleştirmi- şizdir.

"M illetlerin d in ,'faz ile t ve millî k a h ra ­ m anlık m aceralarının m anzum hikâyeleri­ dir** (1) şeklinde t^ rif edilen destanların ise en büyük özelliği millî olmasıdır. H er milletin kendine m ahsus destanları vardır. Yunanlıla­ rın llyada, F inlilerin Kalevela, îr a n h ia n h Şehnam e’si gibi. Bu konu.da birinci sırayı İse Türk Milleti alm aktadır. îslâm iyetten önceki ve sonraki dönemlerde yaratılm ış, Yaradılış D estanı’ndan Oğuz K ağan'a, S atu k Buğra Han'dan B attal Gazi Destanı’na kadar, büyük bir kısmı yazıya geçmemiş çok sayıda destana sahibiz.

Bugün, bu destanlarımızdan çoğu unutul­ muş veya iyice kısalarak birer efsane şekline b ü rünm üştür. Böylece, bazı destanlarım ız (Yaradılış, Bozkurt, Ergenekon) efsane olarak anlatılm aya başlanm ıştır. Bazen de, bu des­ tanlarım ızın izleri, Anadolu insanının haya­ tın d a değişik şekillerde te za h ü r etm iştir. "Anadolu Folklorunda Göktürk Efsânelerinin İzleri” isimli tebliğinde bu konulara tem as eden hocamız Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU, Bozkurt ve Ergenekon destanının m asal, ef­

sane ve inanışlarda ne şekilde yaşatıldığını örnekleriyle birlikte verm iştir. Hocamız SA­ KAOĞLU, âytM^yazısmı şu cüm lelerle ta ­ mamlamaktadır: "Şuna inanıyoruz ki, Anado­ lu’nun bazı bölgelerinde yapılacak araştırm a­ lar, bu izleri m utlaka çoğaltacaktır. Ç anakka­ le'den Muğla'ya, A ntalya'dan G aziantep ve K ahram anm araş'a doğru gidilirse, bilhassa dağlık bölgelerde bu izlerin en güzellerinin tesbit edileceğine inanıyöruz"(2}.

Biz de, bu cümlelere bağlı kalarak, IV. sı­ nıf talebemiz H akan BİLGE tarafından Gire­ sun'un Çanakçı ilçesinden derlenen "Ana Ge­ yik" efsanesini bu yönjeri ile değerlendirmeye çalışacağız. Adı geçen efsane, şu şekilde anla­ tılmaktadır:

Köyde, bir hanım ın sekiz erkek çocuğu vardır. O dönemlerde, geçim, bilek gücü ile sağlandığı için, herkes bu aileye im renerek bakmaktadır.

Yaylaya gitme vakti gelince, herkes gibi bunlar da hazırlıklara başlarlar ve yola çıkar­ lar. Ancak, yolda en küçük çocuk hastalanır. Anne:

"Benim sekiz tane oğlum var, bunlardan birisi olmasa ne olur*’ diyerek çocuğunu yolun kenarındaki bir ağacıri kovuğuna bırakır.

Yaylaya gelince, bu çocuklar bulaşıcı bir h astallğ a y a k a la n ır ve hepsi orad a ölür. Ü züntülü anne, daha fazla yaylada kalam a- yarak, zamanından önce te k ra r evine dönmek ister. Yolda, hasta çocuğunu bıraktığı yere ge­ lince:

"Ben, buraya h asta çocuğumu bırakm ış­ tım, acaba ne oldu?" diyerek, ağaca yaklaşır.

Kadın, ağaç kovuğunun yanına yaklaşın­ ca, oradan bir geyik çıkıp, hızla uzaklaşır. Anne bir de bakar ki, hastalıktan ölmek üze*

(2)

re olan çocuğu iyileşmiş, serpilmiş, sağlıklı bir f çocuk olmuş! Çocuğu hem en kovuktan alarak evine döner.

Geyiğin beslediğibu çocuktan "Yaylaoğul- larT sülâlesi m eydana gelir. Rivayete göre, bugün bu sülâlenin geyik eti yemesi haram ­ dır. (3)

D ik k at e d ilirse, e f s a n e , b a ş ta n sona destan! unsurlarla doludur. Bunlardan birin­ cisi; bir ailenin sekiz erkek çocuğa sahip ol­ m ası bundan dolayı da diğer ailelere göre üs­ tü n lü k sağlam asıdır. Bu husus, d estanları­ mızda olduğu gibi Dede Korkut Hikâyelerin­ de de açık bir şekilde dite getirilir. 'Oğlu ola­ n ı ağ otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayanı Allah T a'ala kargayıptır, biz'dahi kargaruz..." (4)

Bir çok m asal ve hikâyemizde ise çocuğu olm ayan padişah derdine derm an aram ak için veziri ile birlikte gurbete çıkar ve dervi­ şin verdiği elma neticesinde çocuk sahibi olur. M anas D estânı'nda da, hiç çocukları ol­ m ayan Çakıp Han, eşi Çıyırdı H atun’a sitem ederek; "Mezarlı yerleri, y a tırla rı ziyaret edip, elmalı k u tlu yerlerde yuvarlanm adın, kutlu pınarda gecelerce kalıp çocuk istem e­ din. Çocuksuz kadın dul kadın, kısır kadın, odun olm aktan başka b ir faydası olmayan meyvesiz ağaçtır" der (6).

ö rn ek le ri çoğaltmak mümkündür. Bütün bunlar, T ürk m illetinin çocuğa verdiği önemi açıkça göstermektedir.

M etindeki ikinci husus, ailenin yaylaya göç etmesidir. Yaylaya göçü, Eski Türklerin, atlı-göçebe hayatının izlerini taşım aktadır. D estanlarda yer alan b ir çok kahram anım ız a t üstünde doğmuş, a t üstünde ölmüştür. Sü­ rü ler halinde hayvanlara sahip olan ataları­ mız, kışlarını kışlaklarda geçirmektedirler. Ç adır hayatının hâkim olduğu bu dönemde h ay a t ta rz ı da oldukça hareketlidir. Bugün, yurdum uzun birçok yöresinde olduğu gibi, K aradeniz Bölgemizde de iklim şa rtla n n a bağlı olarak yaylalara göç edilmekte, h a tta çadırlardâ yaşanm aktadır.

Efsanemizde, asıl üzerinde durm ak iste­ diğimiz konu, annenin, h a sta olan çocuğunu bir ağacın kovuğuna terketm esi ve bu çocuğu bir geyiğin besleyerek iyileştirmesi, sonra da

bu çocuktan bir sülâlenin m eydana gelmesi­ dir. Bu hadise, bizi, b ir anda G öktürklerin Bozkurt destanına götürmektedir. D estanın konusu kısaca şöyledir: "Aşina halkı, komşu (düşman) m illetlerden birisi tarafından yok edilir, sadece b ir çocuk sağ kalır. Düşmanlar, bu çocuğa^ acıyıp, kollarını ve bacaklarım ke­ serek, b ir kam ışlığa bırakırlar. Düşm anlar, orayı terkettikten sonra, bir dişi k u rt gelip, bu çocuğu iyileştirir ve onu besleyerek büyü­ tür. D aha sonra, bu di^i k u rt gençle evlenip, ondan ham ile kalır. Düşman Hanı, gencin öl­ mediğini duyunca, adam larını gönderip öl­ dürtm ek ister. K urt, sanki T anrı yardım ına uğramış gibi, genci alıp Altay dağlarının orta­ sına gider. Her tarafı dağlarla çevrili bir ma­ ğarada on çocuk dünyaya getirir. On oğlan büyüyüp evlenir, h er birinden bir boy türer. Bunlardan biri Aşina'dır. Aşina, bütün k a r­ deşlerin en akıllısı olduğu için Türklere ha­ kan seçilir ve çadırın önüne k u rt başından bir bayrak asarak , a ta la rın a bağlılığını göste­ r i r i ) .

Eğer dikkat edilirse, efsanemizin sonunda da, annenin diğer yedi oğlu öldüğü için, bu ço­ cuğunu tekrar alıp evine götürür ve bu çocuk­ ta n "Yaylaoğullan" sülâlesi meydana gelir.

Görüldüğü gibi, Bozkurt destanı ile efsa­ nemiz arasında büyük benzerlikler vardır. Yalnız, burada Bozkurdun yerine Geyik ge$ş m iştir. Ancak, Anadolu folklorunda h e r iki hayvanın da önemli bir yere sahip olduğunu ve,kutsal sayıldığını düşünürsek, bu farklılı­ ğın o kadar da önemli bir husus olmadığını kabul edebiliriz. Bazen bu iki hayvanın yerini keçinin aldığını da görmekteyiz. Meselâ; Ada- na'nm Kadirli ilçesinden derlemiş olduğumuz "M uradına N ail Olmayan Dilber" (EB:240, , AaTh:-) adlı m asalda da, hain teyze.tarafın­

dan gözleri çıkarılan genç kız, yol kenarına bırakılır. Kızın bastığı yerler çayır-çimen ol­ duğu için, etrafı yemyeşil olur. Bir keçi gelip, bu. çimenleri yiyerek, südünü de kıza verir. Kız, bu şekilde aylarca yaşar. Ancak, günün birinde keçinin sahibi, durum u farkeder, ba­ k ar ki, hergün keçinin k am ı tok, fakat sütsüz geliyor) Adam, keçiyi takip ederek kızı bulur ve onu evlat edinir (7).

(3)

Yine Çukurova bölgelinden derlem iş ol­ duğum uz "Üç Bacı" (EB:223» 239, 246, AaTh:707) isimli m asalda da, üç kız kardeş­ ten en küçüğünün dünyaya getirdiği "Sırma Saçlı oğlan" ile "Sürmeli gözlü kızı" kötü kalp­ li teyzeleri'kıskanarak, bunları bir cadı karisi vasıtasıyla yüksele, ıssız bir tepenin başına attırırlar. Çocukların bırakıldığı yerde, Allah taraftndan kubbe şeklinde bir ev peydah olur ve h er gün bir geyik gelerek bu çocukları em­ zirir. Bu durum çocuklar büyüyünceye kadar devam eder (8).

B urada da, "bozkurt" yerine bir "geyiğin" terkedilen çocukları beslediği görülmektedir. O halde» bu iki hayvan arasında bir takım benzerlikler vardır. Hiç şüphesiz, bu benzer­ liklerin en başta geleni, h e r iki hayvana da ilahi bir hususiyet verilmesi ve kutsal sayıl­ m ası gelmektedir.

Hocamız Yrd. Doç. Dr. Ali B erat ALPTE­ KİN tarafından tesbit edilen bir efsanede de k u rt ile koyunu bir arada görmekteyiz. Bura­ da; yaralı bir kurdu koyun, sü tü ile besleye­ rek iyileştirm iştir (9).

Bugün Anadolumuzda, hâlâ kurtlarla ilgi­ li in a n ışla r y aşatılm aktadır (10) ve bir çok yerde, kurda ateş edilmesi uğursuzluk sayılır, bu hayvanın ağızı, gözü, bıyığı, derisi, dişi, yüreği, kafatası, vs. halk hekimliğinde şifa olarak kullanılır (11). Cenupta Türkmen Oy­ m akları isimli eseri ile tanıdığım ız AliHRıza Yalgın [Yalman], biı^ yazısında, Türkmen aşi­ retinden H aşan B. Yıldırım ile "Bozkurt" ko- nusudna sohbet ederken, onun: "Bu, asıl Boz- kurtlar, biz ona ezelden tapârik. ...Biz Türk­ ler, 7000 seneden beri kurdun başına tapa- nk" şeklindeki sözlerini kaydetm iştir (12). Yi- nel aynı araştırm acım ızın, bu bölgelerden; "Bizim aslım ız k u rttu r, kaygımız y urttur" şek lin d ek i atasö z ü n ü te s b it etm esi de m ânidardır (18).

İşte, Tüi-k soyunun bir Bozkurttan geldi­ ğine inanılması, buna ilahi bir husüsiyfet ver­ miştir. Mesela Erzincan'da anlatılm akta olan b ir effeanede, ku rtların saldırısına uğrayan Tajıir Fındık isimli bir zât, korkudan geceyi b îr ağacın başında geçirir. Tan yeri ağarmaya başladığında» k u rtla r karın üzerine yatıp u lu rla r ve gökyüzünden yuvarlak, m adenî

parçalar yağmaya başlar. K urtlar, bu cisimle* ri yedikten sonra kaybolurlar (14).

Y abanabad K aplıcalarının keşfi de yine bir bozkurda bağlanm aktadır. Anlatıldığına göre, uyuz olan bir bozkurt» gözeden akan su­ ya vücudunu sürer, bu durum birkaç gün de­ vam edince, kurdun sırtından tüy gelmeye başlar. Daha sonra, bu su kaplıca haline geti­ r i l i r ^ ) .

Görüldüğü gibi, b aşta destanlarım ız ol­ m ak üzere» değişik türlerde ve halk inanışla­ rında bozkurtla ilgili m otifler geçmektedir. Konuyla ilgili, bugüne kadar çok sayıda çalış­ m a yapıldığı için (16), Üzerinde daha fazla durm ayarak, "Geyik" motifine geçmek istiyo­ ruz.

Anadolu folklorunda, "geyiğin" de "boz­ kurt" kadar önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Nitekim, yukarıda bahsettiğim iz örneklerde de, aynı durum göze çarpmakta* dır. Bu konuda önemli çalışm alar yapan ra h ­ metli hocamız Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL; "Geyik, Türklerce kutsal bir hayvandır. Türk mitolojisinde ve m asallarında yeri çok büyük­ tür. B ununla beraber» T ürklere a it eski ve orijinal bir efsanede, Türklerin geyikten tü re­ diğine dair b ir kayda rastlam ıyoruz... T ürk efsanelerinde ye‘r tu ta n daha ziyade dişi ge­ yiktir. Bunlar da T an n ile ilgisi olan birer ila­ he, dişi T an n ve daha doğrusu birer dişi ruh durum unda idiler" (17).

ÖGEL, m üteâkip kısımlarda; "Türk Mito­ lojisinde Geyik" motifi üzerinde d urarak, ko­ nuyu teferruatlı bir şekilde ele alm ıştır (18). Cengiz H an'ın da ilk atası "Gök-kurt", k a n sı ise "Kızıl veya kızılımsı Geyik" tir (19). Kurtri- g ur ve U tigur efsanelerinde de, iki kardeş ge­ yiği takip ederek denizi geçer, orayı y u rt edi­ nirler (20).

Divan*şiirinde, "vahşetlerinden, güç av­ lanm alarından dolayı haşin dilberlere, gözle- 'rinin letâfetinden dolayı güzel gözlülere, misk âhusu münasebetiyle güzel kokululara" (21) benzetilen geyik, Anadolu efsanelerinde daha çok evliyalarla birlikte görülür. Meselâ, Ge­ yikli Baba, Bursa'nm fethinde geyik sırtında, süvari olarak savaşa katıldığı İçin bu adı al­ mış» öm rünün sonuna kadar, Keşiş D ağlan orm anlannda, geyiklerle birlikte yaşam ıştır

(4)

(22). Cabbar Dede, geyiğine binerek Yavuz S ultan Selim'in yanm a varm ıştır (23). Hacı İbrahim Dede ve hizm etkârı Ali Boz ise ta rla­ daki işlerini yüzlerce geyiğin yardımı ile yap­ m ışlar, fakat sırlarının hanım ı Sultan H atun tarafından öğrenilmesi üzerine orm ana kaç­ m ışlar, harm an ise taşa, toprağa dönm üştür (24). Bir başka efsanemizde de, bir molla, öküz yerine "geyik”, m assa yerine de "yılan" kullanarak çift sürm ektedir (25).

M erhum Prof. Dr. F uad K öprülünün Türk Edebiyatında tik M utasavvıflar isimli eserinde ise, Hakîm Ata'nın m ezarını arayan Celâl Hoca'ya, yaşlı b ir hanım ;'oraların su al­ tında kaldığını, aynı yerde bir "süs ağacının" bulunduğunu ve gece olunca etrafına geyikle­ rin gelip ziyaret ettiğini söyler. Burası Hakim Ata'nın mezarının olduğu yerdir (26).

T okat'ın N iksar ilçesine bağlı S anyazı (Onan) köyünde anlatılan bir efsanede ise, yı­ kılm ak istenen cami, geceldri geyik başlı in­ sa n la r ta ra fın d an yeniden onarılm aktadır (27).

ö rn e k efsanelerim izden de anlaşılacağı üzere, geyiklere dînî bir hüviyet kazandırıl­ mış, velîlerin, erm işlerin en büyük yardımcısı olarak değerlendirilmiştir. Hiç şüphesiz, böy­ le bir hayvanın avlanması, öldürülmesi de gü­ nah tır ve insanın başına büyük felaketler ge­ tirir. İşte, m eşhur "Ala Geyik” efsanesi de böyle bir hadisenin neticesinde meydana gel­ miştir. Düşün gecesi, eşini bırakıp bir geyiğin peşinden giden genç avcı, kayalıklarda kala­ rak ölm üştür (28). Bu gencin arkasından söy­ lenen tü rk îy ü ise bilmeyenimiz yoktur:

"Ben de gittim bir geyiğin avına Geyik çekti beni kendi dağına Tövbeler tövbesi geyik avına

Siz gidin kardeşler, kaldım kayada" (29) Konuyla ilgili bir başka türküde ise: "Uyku geldi, gözlerime süzüldü Geyik geldi annacıma düzüldü Tetiği çekerken elim çözüldü Geyiğe gitmeyin sakın yoldaşlar" (30) denilerek, geyik avlam anın iyi sayılmadı- ğı belirtilmiştir.

Bey Böyrek hikâyesinin sözlü kaynakla­ rın d a da, Akkavak kızı ile evlenen Beyrek, düğün günü rüyasında gördüğü, bir boynuzu

altın, bir boynuzu gümüş olan ceylanı görün­ ce, 40 arkadaşı ile bunu kovalamaya başlar. Bu ceylan, aslında Rus kralının kızıdır(31).

Hocamız Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU ta ­ rafından tesbit edilen "Yavru Ceylan" efsane­ sinde ise, bir ceylanın yavrusunu öldüren "San Avcı"nın, aynı gün, evinde de kendi yav­ rusu ölraüştür(32).

M asallarımızda da önemli bir yere sahip olan "geyik", ü nlü m asal ara ştın c ısı S tith Thompson'm Motif İndeks of Folk L iteratüre isimli eserinde şu motiflerle (konumuzla ilgi­ li) karşım ıza çıkmaktadır:

B443.1. Yardımcı Geyik

B557.3. Geyik tarafından insanın taşın ­ ması

B635.3. Ölü çocuk ve geyik D314.1.3. Geyik kadın olur J461.4. Geyik insana yardım eder. Geyiklerle ilgili motifleri, bunlann dışın­ da, manilerimizde, türkülerim izde, ağıttan- mızda, kısacası halk edebiyatının bütün tü r­ lerinde bulabiliriz. Bu şekilde örneklerimizi çoğaltabiliriz. Ancak aynı konu ile ilgili ola­ rak Saadet ÇAĞATAY(33) tarafından hazırla­ nan iki makale ile Müjgân CUNBUR(34) ta ­ rafından sunulan bir tebliğ, bu bilgileri ta ­ mamlayıcı mahiyette olduğu için, aynı şeyleri tekrar etmek istemiyoruz.

B ütün bu bilgilerden sonra diyebiliriz ki, Anadolu insanının muhayyilesinde "Geyik”:

a) Bazen tarlada işlerini yaparak, bazen sırtlarında taşıyarak, bazen de terkedilen ço­ cuktan koruyup besleyerek insanlara yardım ederler.

b) özellikle vel! tipindeki insanlar, iste­ dikleri zaman geyik şekline girebilirler..

c) tlâhî ta ra ftan olan geyikler, İslam dini­ ne saldıran karşı güçlerle mücadele ederler.

ç) Kendilerine za rar verildiğinde, acıma­ sız bir şekilde insanlardan intikam alırlar.

"G eyikle ilgili sözlerimizi burada tam am ­ ladıktan sonra, te k ra r efsanemize dönmek is­ tiyoruz. Anne, h asta olan çocuğunu bir ağaç kovuğuna bırakm ıştır. Neden bir yol kenan, bir dağ eteği veya bahçe k en a n değil de ağaç? Çünkü, ağacın da T ürk mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Tâ asırlar ötesine gittiğimiz­ de, Yaradılış D estanında da, T an n yeri ya­

20

(5)

ra ttık tan sonra önce ağacı yaratır. Ağaca do­ kuz dal verir ve h er bir daldan bir insan nesli meydana gelir<35). Yani, bu destana göre in­ sanların atası ağaçtır.

"Er-Sogotoh" efsanesinde ise ilk insan (Adem), nereden ve nasıl geldiği hususunda epeyce düşündükten sonra; "...Eğer gökten düşseydim, o zam an kar ve buzla örtülü ve biızdan bir adam olurdum. Güney, kuzey, do­ ğu ve batı yönlerinden birinden gelseydim, o zaman bende ağaç ve çayırların izleri olur ve b unlar da rüzgârlarla uçuşurdu..." şeklinde epeyce düşündükten sonra, kendisini doğura­ nın "Hayat Ağacı" olduğuna karar verip, ağa­ ca giderek; "Ben yetim bir çocuk iken, sen be­ ni büyüttün. Ben, küçük bir çocuk iken, sen beni adam ettin"(36) der.

Elazığ ve çevresinde de, buna benzer bir inanış hâlâ söylenmektedir. Anlatıldığına gö­ re, "Türk-M üslüman soyu, bir ağacın kovu­ ğundan olan Ay-Kız'ın oğlu Oğuz ile baş- lar"(37).

Aslında, Türk mitolojisine göre, ağaç in­ san ile Allah arasında bir elçidir. Oğuz Kağan destanım düşünelim. O, ikinci hanımını, göl ortasındaki mukaddes bir ağacın kovuğunda bulmuştu(38). Yani bu hanım, Allah tarafın­ dan Oğuz Kağan'a gönderilmiş ve postacılık görevini bir ağaç kovuğu yapmıştır. Uygurla­ rın Göç Destam 'nda ise, Tuğla ve Selenge ır­ m akları arasındaki bir ağacın üzerine gökten mavi bir ışık iner, ağacın gövdesi gittikçe bü­ yür ve çevreden mûsikî sesleri duyulur. Vakti gelince, ağacın gövdesi açılır, içerisinde beş çocuk bulunur. Kutsal sayılan çocuklardan en küçüğü (Buğu Tıgin), büyüyünce h ak a n olur(39). Dikkat edilirse, bu destan ile üzerin­ de durduğumuz efsane arasında da büyük bir benzerlik vardır. İki metinde de, ağaç annelik vasifesini yapm ıştır. Efsanede, bu çocuktan büyük bir sülâle türem iş, destanda ise çocuk­ lardan biri hakan olmuştur.

Görüldüğü gibi, ağaç ile çocuk arasında sıkı bir bağ vardır ve birçok yerde çocuğa an­ nelik yapm aktadır. Bu durum , M otif In- d ek s'te değişik y erlerde gösterilm ektedir (A114.4. Tanrı ağaçtan doğar, A131.7.1. Ağaç­ ta yaşayan Tanrı, A1251. Ağaçtan insanın ya­ radılışı, D950. Sihirli ağaç, D1346.4. H ayat

Ağacı, D1380.2. Koruyucu ağaç, F811. Olağa­ nüstü ağaç, K763. Ağaç kovuğuna saklayarak hapsetme, S143.1. Çocuk, ağaç kovuğuna ter- kedilir, S 143.2. Ağaca terketme, S376. Terke- dilen çocuklar ağaçta beslenir, T.461.3. Kadın (anne) gibi ağaç, T681.3. Ağaçta doğan ço­

cuk). '

Eğer M anas Destanı’nı şöyle bir düşünür­ sek, ağacın aynı gaye ile yer aldığım Çıyırdı H atun'un çocuk sahibi olmak için elma ağaç­ larının altında yuvarlandığını hemen hatırla- nz(40). Dede Korkut Hikâyelerinde de Basat, Tepegöz'e kendisini tanıtırken:

"Ataril adm sorar olskn kaba ağaç, Anam adın der isen Kağan Arslan"(41) der.

Bugün, bir çok anne adayı da, çocuk sahi­ bi olmak için türbelerdeki veya mukaddes sa­ yılan diğer bölgelerdeki ağaçlara bez bağlaya­ rak, beşik yapıp (sembolik) asarak, Allah’a duâ etm ektedirler. Ancak, değişik bölgelerde gördüğümüz ve üzeri rengârenk bezlerle dolu olan bu ağaçlar, sadece çocuk sahibi olmak için değil, bunun dışında, değişik dertlere ça­ re bulmak için de bağlanır. Meselâ Erzincan yöresinde anlatılan "Gobu Söğüt" efsanesin­ de, sıtm a hastalığına yakalananlar, bu ağaca bez bağlayıp, etrafını üç defa dolandıktan sonra, başlarım ağacın kovuğuna sokarlarsa, şifa bulacaklarına inanırlar(42).

O halde, efsanemizdeki "ağaç" motifi için de şöyle bir fikre varabiliriz:

a) Geyikte olduğu gibi, ağaçta da ilahi bir vasıf vardır. Bazı ağaçlar kutsal sayılır. H at­ ta Çanakçı'da "Evliya Ağacı" diye bilinen bir meşe ağacı vardır(43).

b) Ağaç, Allah ile insan arasındaki iletişi­ mi sağlayan bir vasıtadır.

c) Ağaç, bazı ailelerin çocuk sahibi olma­ larına vesiledir.

ç) Ağaç, terkedilen çocuklara annelik (De­ de Korkut'ta babalık) yapmaktadır.

d) Bazı inanışlara göre, in sanların atası olarak ağaç kabul edilir.

Netice olarak diyebiliz ki; bugün T ürk destanlarının bazı unsurları, doğrudan olma­ sa da, değişik şekillerde Anadolu insanının k ü ltü r hayatında canlı bir şekilde y aşatıl­ m aktadır. İşte, Giresun ilimizin Çanakçı ilçe­

(6)

sinde anlatılan kısacık bir efsane de bize, Ya­ radılış D estanı’m , Göç D estanı nı, Bozkurt D estan ın ı, Oğuz Kağan D estam 'nı, M anas D estanı nı, Dede K orkut Hikâyeleri’ni, diğer efsanelerimizi, ağıtları, türküleri, m asalları hemen h^tırlatıvermektedir.

NOTLAR

1) Nihad Sami Ban arlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi/D e»- tanlar Devrinden Zamanımıza Kadar, I.C. İstanbul 1971,

1.

2) Saim Sakaoğlu, "Anadolu Folklorunda Göktürk Efsanele­ rinin İzleri" Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi/Ia- tanbul 23-28 Eylül 1908 -Tebliğler Tt)rk Edebiyatı C.I., İs­ tanbul 1985,255*262. Ayni yazı için bkz.: DoğJmunun 50., Yan Hayatının 30. Yılı Münasebetiyle Hocam Prof. Or. Saim Sakaoğlu (Hayatı, Yayınlan ve Yatılarından Seçme­ ler), Konya 1989,109-117

3) Efsaneyi. Fırat Üniversitesi Fen-Ed. Fakültesi Türk Dili ve Ed. BOlümü IV. sınıf talebesi Hakan Bilge, Mehmet Menteş’den derlemiştir. Çanakçı nın Görele köyünde yaşa* yan Menteş, 22 yaşında olup hâlen F.Ü. Veterinerlik Fa­ kültesi, U. sınıfta okumaktadır. Efsaneyi annesinden 6ğ- renmiştir.

4) Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı 1- Giriş -Metin - Faksimile, Ankara 1989,78.

5) Abdülkadir İnan, Manas Destanı, Ankara 1985,14. 6) Resimli Türk Edebiyatı..., 34-25.

7) Masal, 1968 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli il­ çesinde ikamet etmekte olan Ganimet KOCATÜRK'ten derlenmiştir. Koeatürk'ün okuma yasması olmayıp, 56 ya­ şında ve ev hanımıdır.

8) Masal, 1988 yılının Ağustos ayında Adananın Kadirli ilçe­ sinde İkamet etmekte olan Meliha Varlı'dan derlenmiştir, ttkolkulu yanda bırakan Varlı, 53 yaşında olup, ev hanı­ mıdır.

9) Ah Berat Alptekin, Fırat Havzası Efsaneleri, Antakya 1993,83-84.

10) Saim Sakaoğlu, a.g.m.

11) Ali Rıza Yalgın [Yalman], "Anadolu'da Bozkurt I" Halk Bilgisi Haberleri, 1 (12), 1 Teşrinievvel 1930, 200-202. 12) a.g.m.

13) Ali Rıaa Yalgın [Yalman], 'Anadolu'da Bozkurt IV* Halk Bilgisi Haberleri, 2 (20), Nisan 1933,166-167,168. 14) Ruhi Kara, Erzincan Efsaneleri Üzerine Bir Araştırma,

Ankara 1993, 108.

16) Haşan Fehmi, "Anadolu'da Bozkurt Efsanesi" Halk Bilgi­ si Haberleri, 1 (1), 1 Teşrinisani 1929,2-3,

16) Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 1989, 13-29. Sa­ im Sakaoğlu, a.g.m. Ali Berat Alptekln-Esma Şimşek,

"Türk Destanlarının Motif Yapısı 1" Türk Dünyası Araş­ tırmaları, (66), Nisan 1990, 197-254. Abdülkadir inan, "Türk Rivayetlerinde Bozkurt", Makaleler ve incelemeler, Ankara 1968,69-75.

17) Bahaeedin ögel, a.g.e., 569. 18) a.g.e., S89-&63.

19) a.g.e., 670. 20) a.g.e., 279.

21) Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Ankara 1992,28.

22) Haşan Tutyan, Bursa Evliyaları ve Tarihi Eserleri, Bur­ sa 1982,64.

23) Efsanelerimiz/İnönü Üniversitesi Efsane Derleme Yarış- ması, (Malatya) 1990, 2.baeb, 52-56.

24) a.g.e., 49-60. 26) açgçeç, 177.

26) Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, An­ kara 1993, (3. baskı), 91-92.

27) Efsanelerimiz..., 66-67.

28) Bilge Seyidoğtu, Erzurum Efsaneleri (Erzurum'da Belli Yerlere Bağlı Olarak Derlenmiş Efsaneler Üzerinde Bir İnceleme), Ankara 1986, 137.

29) Yaşar Kemal Gtiğçeli, "Alageyik", Türk Folklor Araştır-, malan, 3 (34), Ocak 1964,860-862.

30) Ali Rıza Yalgın [Yolman], (H u. Sabahat Emir), Cenupta Türkmen Oyroaklan II, Ankara 1977,399.

31) a.g.e., 98-99.

32) Saim Sakaoğlu, 101 Anadolu Efsanesi, Ankara 1989,84. 33) Saadet Çağatay. "Karaçay Halk Edebiyatında Avcı Bine-

ger" Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953,93-112 ..."Türk Kalk Edebiyatında Geyiğe Dâir Bası Motifler", Türk Dili Araştırma lan Yıllığı/Belleten, 1966, 153-177;

34) MüjgAn Cunbur, "Folklorumuzda Geyik Motifi Üserine* II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, II.C.Halk Edebiyatı Ankara 1982,71-94.

36) Türk Mitolojisi,.., 463. 36) a.g.e., 96-97.

37) Özlem Turan (KOroğlu), Gümüşbağlan Köyü (Elazığ) Halkbilim Derlemeleri, Elazığ 1994, 22. (F.Ü.Fen-Ed. Fak. Lisana Tezi)

38) Türk Mitolojisi..., 117. 39) Resimli Türk Edebiyatı..., 28-29. 40) Manas Destanı, 14.

41) Dede Korkut Kitabı..., 214. 42) Erzincan Efeaneleri..., 23.

43) Hakan Bilge, Çanakçı (Giresun) Yöresinden Derlenen Mani ve Efsaneler, Elazığ 1994, 51. (F.Ü.Fen-Ed. Fak. Li­ sans Teri).

Referanslar

Benzer Belgeler

İkinci alt uygulama evresinde, bebek ile uygulayıcı arasında kitabın tamamına yönelik konuşmalar incelendiğinde, bebeğin sezinlediği kavramlardan yola çıkarak

Araştırma sonucunda okul öncesi dönemdeki çocukların yaşa, cinsiyete, kardeş sayısına, ebeveyn eğitim düzeyine ve devam ettiği okul türüne göre, Kansas Okul

E.L.: “Prizren’de gelen misafire sırasıyla önce meyve suyu daha sonra siyah çay ve en son da Türk kahvesi ikram etmek gelenek halini almıştır.. Türk

Halk anlatılarından, folklorik unsurlardan hareketle kültürün yeniden üretimi örneği olan bu eserlerde, folklor kaynak olarak kullanılıp kaybolmaya yüz tutan değerler modern

Bunun için öncelikle, öğre- nici grubuna göre, tekkültürlü/dilli sı- nıflarla (Bu, genellikle hedef dilin ana dili olarak konuşulmadığı yerlerde söz konusu olur.)

Türk mitik tasavvurundaki anne arketipine bağlı antropomorfik tipler de, özellikle olumsuz özelliklere sahip olanlar demonlaşmıştır.. Anne arketipinin insana benzer

2 Department of Nutrition and Dietetics, Faculty of Health, Mardin Artuklu University, Mardin, Turkey Abstract: This study investigated the adsorption behaviour of two cationic

Kirdeci Ali’ye Ait Olduğu Söylenen İki Hikâye Metni (Güvercin ve Geyik Destanları)” Erciyes Üniversitesi Sos. Dergisi S.20, Kayseri, 2006.] künyeli makalesinden alınmıştır..