• Sonuç bulunamadı

Bir cumhuriyet sanatçısı Bedia Muvahhit

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir cumhuriyet sanatçısı Bedia Muvahhit"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

12

DİZİ

Çarşaf

giymeye

karşı çıkan öğretmen

B İ R C U M H U R İ Y E T S A N A T Ç I S I

E D İ A M U V A H H

GÖKHAN AKÇURA

Cumhuriyetin 70.

kuruluş yılında,

cumhuriyet sanatçısı

Bedia Muvahhit’in

70. sanat yılını

kutluyoruz.

Bedia, babası Şekip Bey ve kardeşi Fuadî ile birlikte.

-1

-Türk tiyatrosunun ilk kadın sanatçılarından olan Bedia Muvahhit, bilindiği gibi bir “devlet sanatçısı“ dır. Bu sıfatı taşıyan bir çok sanatçı­ mız var ve eminim ki bunların büyük çoğunluğu da yaptıkları işlerle, bu namı taşımaya hak ka­ zanmışlardır.

Ama bence Bedia Muvahhit’in devlet sanatçı­ lığı sonradan verilmiş bir sıfat değil, çok önce­ den kazanılmış bir “özellik“tir. Bu özellik Bedia Muvahhit’in bizzat kendi var oluşuyla ilgilidir. Bu devlet sanatçılığı, yaşanarak kazanılmıştır: İkinci Meşrutiyet sonrasında T ürk kadınının ça­ lışma yaşamına girişindeki rolünden, sinemada görev alan ilk Türk kadınlarından biri oluşuna; Cumhuriyetin kuruluşu öncesi İzmir’de Musta­

fa Kemal’in önünde sahneye çıkmasından Cum­

huriyetin kuruluşundan hemen sonra İstanbul’­ da Desdemona’yı oynayışına kadar...

Hatta öğretmen olarak çalıştığı dönemde çar­ şafa karşı çıkışıyla bile bir düşüncenin öncülü­ ğünü yapmıştır... Bu nedenle inanıyorum ki Bedia Muvahhit’in damarlarında Cumhuriyet düşüncesi bir kan gibi dolaşmıştır. O, yaşamını bütünüyle bu düşünceye adamış bir insandır. Bu alandaki öncü niteliğini düşünerek Bedia Mu- vahhit’i bir Cumhuriyet meşalesine benzetebili­ riz. Bu meşale 1923’lerde, Cumhuriyetin kurulu­ şuna paralel olarak yakılmış, onunla birlikte güçlennıiş ve yeni ateşlerin yakılmasını sağla­ mıştır. Özellikle sahneye çıkan her Türk kadını­ nın ruhunda yanmaya başlayan ateşte, mutlaka bu meşaleden sıçramış bir kıvılcım vardır. Bedia Muvahhit bir devlet sanatçısıdır ve ondan da öte bir Cumhuriyet sanatçısıdır. Cumhuriyet onun­ la birlikte yaşamış, o Cumhuriyetle birlikte var olmuştur. Bedia Muvahhit ve Cumhuriyet, dai­ ma birbirini tamamlayan iki sözcük olarak bir arada durmuşlardır. Cumhuriyetin 70. kuruluş yılında, Bedia Muvahhit’in 70. sanat yılını kut­ lamamız da bunun kanıtı değil mi zaten?

Büyükada’da geçen

unutulmaz çocukluk günleri

Bedia Muvahhit’in çocukluğu Büyükada’da ge­ çer... Savcı olan babası Mısırlızade Şekip Bey, kal­ binden rahatsız olduğu için doktorlar, Büyükada’­ da oturmasını tavsiye etmişlerdir. Bedia ve erkek kardeşi Fuad, evde mürebbiyeler Fransız olduğu için Fransızca’yı, hizmetçiler Rum olduğu için de

Rumca’yı çocuk yaşta öğrenirler. Bedia hanım ve kardeşi, bir süre Büyükada’daki St.Antoine okulu­ na gider. Okul dışındaki Türkçe eğitimini ise Selim

Sırrı Tarcan üstlenmiştir.

Bedia Muvahhit’in ailesi, babasının ölümünden sonra Moda’ya taşınır. Burada önce Terakki Mek- tebi’ne, sonra da Dame de Sion’a devam eder. Moda’dan çocukluk arkadaşı Suat Derviş, Bedia Muvahhit’le evde nasıl birlikte tiyatro oynadıkları­ nı hatırlıyor: “Biz onunla bir mahallenin çocukları,

dost anaların evlatları idik. Onu ilk tanıdığım zaman uzun, gür, siyah örgülü halinde arkasında uzanan ipek saçlı, tüy gibi ince, uçacak gibi bir şey - bu belki de çocukluktan genç kızlığa doğru bir gidişti- hari­ kulade güzel bir kızdı. İki örgüsünün başladığı yere? kocaman tafta kurdeleler bağlardı ve biz arkadaşları ona belki de varlığından sızan bir ifadeye inzimam eden bu kurdela yüzünden “kelebek“ lakabını tak­ mıştık. (...) İlk rolünü benimle beraber, bana partner olarak oynamıştı... Hamid’in Finten’inden bir sahne idi bu. Ben evdeki en şişman insanın geceliğini giyer, hamam sileceğinden başıma bir sarık sarar, beUme kırmızı bir masa örtüsü dolar, bacak kadar boyla, çıplak ayak ortaya çıkar, merhum Burhaneddin’in

sesini taklit ederek heybetli (!) bir Davalaciro olur­ dum. Bedia da elinde bezden yapılmış bir bebek ile bir Finte»’di. Suzan’ı taklit eden zavallı Bedia’ya erişmek için, heybetimi ona tanıtmak için parmak­ larımın ucunda yükselir, hindi gibi şişer, bangır bangır bağırırdım. Bu Finten rolü Bedia’nm ilk ve Davalaciro rolü benim ikinci rolümdü.

(...) Bizim Finten skeçimizin büyük süksesi var­ dı. Büyüklerimiz meyve, çikolata veya pasta ile bi­ let ücretini tediye ederler ve ancak öyle bizi seyre­ derlerdi.“/

Bedia Muvahhit, çocuk yaştan itibaren, o dö­ nemin deyişiyle “alafranga“ bir anlayışa sahip­ tir. Dame de Sion’a giderken çarşaf yüzünden başına gelenleri şöyle anlatır: “On üç yaşlarında Fransız mektebine giderdim ve tabii henüz başı­ mı örtmezdim. Mahallede hep dedikodu eder­ lermiş! ‘Artık kocaman kız oldu, ayıp, bunlar ne alafranga şeyler, freıık midirler nedirler?’ deyip dururlarmış. Ailem bu sözlere biraz mukavemet etti, fakat nihayet beni de o zamanki tabir ile ‘er­ kekten kaçırdılar’. Çarşafa hiç ısınamadım. İlk çarşaf giydiğim günlerde bir adam beni yolda açık saçık çarşaf giydiğim için azarladı, çocuk­ luk!.. Ben de kızıp çarşafımı sokağın ortasında çıkardım. Çarşafın altından ortaya bir çocuk çıktığı için olacak beni polis tevkif etmedi. Ve sokakta taşlamadılar.“ 2

Bedia Muvahhit, bu okulda öğrencilik yaptığı

dönemde, yaz tatilinde, yeni kurulmuş olan Te­ lefon Şirketi’nde fahri olarak çalışır. Bu sıradan bir yazın çalışma öyküsü değildir. O güne kadar Türkiye’de kurulan yabancı şirketlerde Türk kadınlan çalıştınlmamaktadır. Kadın demekle­ ri, bu haksız uygulamanın değiştirilmesi için mücadele ve. ırler. Bu mücadelenin ilk ürünü

olarak Telefon Şirketi’ne yedi Türk kadını alı­ nır. Bunlardan biri de o yıllarda henüz bir öğren­ ci olan ( o zamanki adıyla) Bedia Şekip’tir. 1914 yılında olan bu olay, dönemin kadın dergilerin­ de ayrıntılı olarak yer alır.

(2)

B İ R C U M H U R İ Y E T S A N A T Ç I S I

~M\

I» Ç s A S r'f

»io §§sr j

(rk zr\

ÇY

K* «•«

- â

E D İ ı\ M U V A H H İ T

GÖKHAN AKÇURA

-

2

-Fransızca muallimesi

Bedia H anım la aktör

Muvahhit Bey’in

izdivaçları __________

Bedia M uvahhit okulu bitirdikten sonra, aile çevrelerini oluşturan Muhsin

Ertuğrul, Y akup Kadri, Y ahy a Kemal gibi sanatçıların da

etkisiyle Erenköy Lisesi’ne Fransızca muallimesi olur. Bir süre sonra da Darülbedayi oyuncusu Muvahhit Bey’le tanışarak evlenir.

Bu sürecin başlangıç dönemini ve sonrasını eski bir röportajda şöyle anlatıyor: “O tarihlerde, yani 1921’de, Erenköy Kız Lisesi’nde Fransızca öğretmenliği yapıyordum. Muvahhit Refet Bey de Darülbedayi’nin en gözde oyuncusuydu. Flale Sine- ması’nda temsiller veriyordu. Her genç kız, ya bir sinema artistine, ya bir müzisyene hayrandır; ben de Muvahhit Bey’in hayranıydım. Bu yüzden bir tek oyununu kaçırmazdım. Yine oyununa gittiğim bir gün bütün cesaretimi toplayıp, ondan bir resmini istedim. Nasıl heyecanlandım,

bilemezsiniz... Bana en güzel ve yakışıklı olduğu bir resmini verdi ve üzerine “Genç kızların sultanına” diye yazdı. Tanışmamızdan bir süre sonra da bana evlenme teklif etti.’’ 3

Evlilikleri, Bedia Muvahhit’in tiyatroya olan ilgisini de arttırmıştır. Kulisleri yakından tanımaya başlar. Darülbedayi 1922-23 sezonunda Şehzadebaşı’nda temsiller verirken, Bedia Ha­ nım da kocası Muvahhit’i kulisten seyretmektedir: “ Darülbedayi-i Osmani’nin o ramazan oyunlarında ben haftanın birkaç gecesi paradi­ deydim. Paradi yirmi kuruştu. İftardan sonra babam getirip paradinin en ön sırasına bırakır, kendi de gider Mersin Kıraathanesi ne otururdu. Dönüp beni aldığında Şehzadebaşı tramvay caddesi insan selleriyle doluydu. Bütün sinema ve tiyatrolar boşalmıştı. Ertesi sabahın gazeteleri, o günlerin ilginç Resimli Hafta dergisi, ıslak ıslak satılırdı. Şehzade Camii’nin, Süleyma- niye’nin mahyaları soluk soluk titreşirdi.

“Sekizinci” vodvilinin ilk gecesi paradinin sol yanındaydım. Sahneyi yanlamasına, ama çok yakından görüyordum. Saçlan darmadağınık Ahmet Muvahhit Nebile’nin âşığı olarak, başını Eliza Binemeciyan’ın dizine . bırakmıştı. Bir başka sahnede, kırmızı fesli ve kır bıyıklı Habibi Neccar başı öfkeden titreyerek: “Beden mahrum... Vücut sakıt... Nebile beni mahrum etme!” diye sekizinci

M u stafa

Kemal in

huzurunda

Bedia Hanım eşi Muvahhit Bey ile ‘Kır Çiçeği’ oyununda (1925)

karısı Eliza Binemeciyan’a yalvanyordu. Son perde ne çok alkışlanmıştı.” 4

Bedia Muvahhit’in bu seyircilik dönemi uzun sürmez. Oyunculuk yaşamına önce sinema oy uncusu olarak başlar. “Ateşten Gömlek” filmi

► Mustafa Kemal, Bedia Muvahhit’in

‘Ateşten Gömlek’te oynadığını bilmekte ve

tiyatro sahnesine çıkmasını uygun bulmak­

tadır. 11 Ağustos 1923 tarihinde Palas Sine-

ması’nda Darülbedayi ilk temsilini verir.

Bedia sahnededir. Gazi’nin alkışlan sa­

natçıları duygulandmr...

aile dostumuzdu. Geldi, Muvahhit’e karın oynar mı dedi. Ben çok sevindim, film oynamak o zaman hiç beklemediğim bir şeydi, bir­ denbire... Peki, dedim. Filmi çevirdik. O zaman için önemli bir para olan 100 lira verdiler bana, sonra oyunumu çok beğendiler, 50 lira daha verdiler.” 5

İzm ir’de bir Türk

kadını, M ustafa Kemal

huzurunda sahneye

çıkıyor!

çekilirken kendisine bir teklif yapılır: “Halide Edip Hanım’ın ‘Ateşten Gömlek’ini filme al­ mak istemişler. Halide Edip Hanım da bu rolü ancak bir Türk kadını oynayabilir demiş.

Ertuğrul Muhsin, Muvahhit’in de benim de iyi arkadaşımızdı,

O yıllarda Darülbedayi sık sık dağılıp toparlanmakta, sanatçılar kendi aralarında truplar Ikurup “Darülbedayi Sanatçıları” adı altında turnelere çıkmaktadırlar.

Muvahhit Bey ve arkadaşları da

bir araya gelerek 1923 yazında bir İzmir turnesine çıkarlar.

Bedia Muvahhit, kocasının

yanında, sadece bir eş sıfatıyla bu turneye katılır. Darülbedayi sanatçılarını İzmir’e getiren Pierre Loti vapuru 12 Temmuz 1923 tarihinde limana girer. Toplulukta genç bir oyuncu olarak yer alan Vasfı Rıza

Zobu, daha sonra anılarında o

günü şöyle anlatacaktır: “İstiklâl Harbi seneleri boyunca, bütün milletin sayıkladığı bu güzel şehire, Türk milletinin mukad­ deratını bağladığı bu mübarek

beldeye Darülbedayi

sanatkârları ilk defageliyorlardı. Gazi Mustafa Kemal Paşa da burada idi. Büyük zaferden dolayı vakıa herkes güler yüzlü ve mağrur bir haldeydi. Ama, senelerin verdiği ıstıraptan olacak,şehirdebirsükûnet.bir “dinlenme” hali vardı.(...) Birinci Kordon’da, körfezin sonlarına doğru kalmış bir kaç bina arasında, “ Palas” isimli bir sinema vardı. ( Sonraları ismi Tayyare Sineması olmuştu.) O sinema binasında çynayacaktık ” 6

İlk oyunu beş gün sonra pazar günü oynayacaklarını ilan ederler. Bu ‘açılış törenine' Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa

Kemal’in de şeref vermesini

arzu etmektedirler. Ve bu amaçla Mustafa Kemal’e yapılan ziyarette, sahneye Türk kadınının resmen çıkması gündeme gelir.

Sürecek

1-Bedia S ta t zer ( Sanal yaşamının 25. yılında çıkan Türk Tiyatrosu Dergisi özel sayısı) , s.24.2-“N asd Çarşafa girdik ytasıl çarşafı çıkardık ? ” Foto M agazin, ocak

1939,s.1 4 .3- "50 y ıl kalbim aşk ve sanat için çarptı ”, H ayat, 2 ağustos 1973 4- Burhan Arpad, "Bir çiçek iki böcek ”, Oyun 6 tablo. Dönem yayınları,İstanbul, t.y. 1966 s.19-20. 5- "B ediaM uvahhit’lekonuşm a

Yedinci Sanat, No.9.Kasım 1973 s.90.

BEDİA MUVAHHİT ANEKDOTLARI

Sakm yazm a, e m i şekerim

Yıllarönce Haldun Taner Bedia Muvahhit’in anılarını yazmasını dilemiş ve şöyle yazmıştı: Bedia’nın eşsiz ve taklit edilemez mizah damarı, usturadan da keskin hicvi ile bezeyeceği böyle tuzlu biberli ve sakınmasız bir anılar kitabı; sade tiyatromuzun değil, anı edebiyatımızın da şaheserlerinden biri olabilir. (Milliyet, 13

Ağustos 1978)

Gerçekten de Bedia Muvahhit’in sanatçılığı kadar hazırcevaplığı ve esprili kişiliği de ünlüdür. Hakkındaki fıkralar kulaktan kulağa dolaşır, zaman zaman gazetelere, dergilere de yansır.

Bedia M uvahhit bunları anlatırken, ‘Sakın yazma, e mi şekerim?’ diye uyarmasına uyarır, ama nedense kimse dinlemez! Bir gün Bedia Hanım anılarını yazar mı bilemem ama, ben size yazılmamış bir ‘Bedia Muvahhit Anekdotları’ kitapçığından örnekler sunmak istiyorum.

Asansörden kalkan ayna

Bedia Hanım bir iki yıl önce bir toplantıya gitmiş. Bir iltifat etmişler, bir iltifat kendisine... ‘Bedia Hanım vallahi ne gençleşmişsin, ne güzelleşmişsin. Şıklığına da diyecek yok. Ne de yakışmış!’ Bu sözlerden çok sevinen Bedia Hanım, davetten eve dönmüş. Apartmanın asansörüne binmiş. Yukarı çıkarken gözü asansördeki aynaya ilişmiş. Bakıp kendi kendine öfkelenmeye başlamış: ‘A kızım Bedia, sen aptal mısın? Baksana şu aynaya... Baksana aynadaki yüzüne... Neren genç ayol? Seni biraz pohpohladılar hemen kandın. Ama bak ayna ne diyor? Ona bak sen, aynaya bak.’ Ertesi gün ilk işi, yöneticiye rica ederek asansördeki aynayı kaldırtmak olmuş. Nedenini soranlara şöyle diyormuş: ‘Hayatım, evdeki aynaya ister bakarsın, ister bakmazsın. Ama asansör dediğin avuç içi kadar yer. Aynayla göz gözesin. Canına okuyor insanın...’

i H ' t ' t

(3)

Y unanistan’da b ir T ürk san at e lç isi

-

3

-Mustafa Kemal, Bedia Muvahhit’in “Ateşten Gömlek”te oynadığını bilmekte ve tiyatro sahnesine de çıkmasını doğru

bulmaktadır. Böylece 11 Ağus­ tos 1923-tarihinde “Palas Sineması” nda “ Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin huzurlarıyla” Darülbedayi, ilk temsilini verir. İbnfirrefik Ahmet Nuri’ nin “Ceza Kanu­ nu” oyununda Bedia Muvahhit de sahneye çıkar. Vasfi Rıza o günü şöyle anlatıyor: “ Temsil büyük bir başarı ile sonra erdi ... Gazi başta olmak üzere, büyük kumandanların alkışlarım selamlamak, sanatkarlar için emsali görülmemiş heyecanlı bir zevkti... Davayı kazanmış, Müslüman Türk kadını, imtihanım muvaffakiyetle vermiş ve böylece T ürk sahnesine “ irade- i Milliye” ile yerleşip sahip olmuştu...” 7 Bedia Muvahhit’in İzmir’de sahneye çıkışının ardından,

Muhsin Ertuğrul da İstanbul’da Türk kadınının resmen tiyatro sahnesine çıkması için girişimde bulunmaya karar verir. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra, 6 Aralık 1923’te, Beyoğlu’nda Fransız Tiyatrosu (şimdi Ses Tiyatrosu)

sahnesinde Shakespeare’in “Othello“sunu sahneler. Muhsin Ertuğrul bir yazısında bu olayı şöyle değerlendiriyor:

“Oyun başladı:

Cumhuriyetin ilanından tam 38 gün sonra, İstanbul’da bir devrimi perçinleyecek ve Türk tiyatrosunda “kadınlı çağ“ı gerçekleştirecek olan perde açıldı. Bedia Muvahhit “Desdemona’a’yı, Münire Eyüp-Neyyire Neyir “Emilia”yı canlandırdılar. Piyes hiç aksa­ madan oynandı. Oyun süresince hiç bir taşkınlık olmadı, alkıştan başka! Böylelikle İstanbul’da Cumhuriyet Hükümeti’nin yetkili mümessilleri önünde, Türk kadınına bağnazlık eliyle vurulan pranganın halkaları kırılmış oldu. Tiyatro sanatı da Cumhuriyetin erdemlerinden ilkini böyle tanıdı ve tattı.

Bedia Muvahhit, artık Türkiye’nin en önemli tiyatro sanatçılarından biri olmuştur. Kısa bir süre sonra Darülbe- dayi’nin kadrosuna girer. 1927 yılında eşi Muvahhit Bey’i, çok genç yaşta kaybeder. Bedia Muvahfut Darülbedayi’de kocasının ölümünden sonraki sezonda, “ Üç Kişi Arasında” adlı oyunda sahneye çıkar.

I

B İ R C U M H U R İ Y E T S A N A T Ç I S I

¿ m

¿ 1 1

E D I A M U V A H H İ T

GÖKHAN AKÇURA

► Bedia M uvahhit’in İzmir’de sahneye

çıkışının ardından, Muhsin Ertuğrul da

İstanbul’da Türk kadınının resmen

tiyatro sahnesine çıkması için girişimde

bulunmaya karar verir.

► Y unanistan Başvekili Venizelos,

yemekte sanatçıya şunları söylemiştir:

“Sizinle görüştükten sonra karar verdim

ki Türkün kadını diğer milletlerin

kadınlarından daha zeki ve daha

okumaya, malûmat toplamaya hahişker.

BEDİA MUVAHHİT ANEKDOTLARI

İsmet İnönü ve Bedia Muvahhit Yunanistan gezisi sırasında Akropol’de v

mebusları... Gazetecimiz,

“Satılık- Kiralık“ oyunundan Vasfi Rıza Zobu ile birlikte, (1937-38)

Zehir zemberek bir cevap

Yıl 1955. Yeni Ses Opereti’nde Bedia Muvahhit’in adapteettiğ 'Dengi Dengine’ adlı müzikli oyun oynanıyor. Bir gazetede, dönemin yazarlanndan Nezihe Muhiddin Hanını, bu oyunun, kendi yazdığ ‘Florya_’dan çalınma bir eser olduğunu iddia edince, Bedia Hanım, Dengine’isimli eseri aslı Almanca olan‘Die Familia Hannetnan’ isimli komedinin Fransızca tercümesinden adapte ettim. Nitekim birçok sene evvel, aynı piyesi Nabi Zeki merhum da adapte etmiş ve ‘Dokuz Kişi Kendi ismiyle’ namı altında Şehir Tiyatrosu’nda oynanmıştır. Ben Nezihe Hanımefendinin ‘Florya’ isimli eserini görüp okumamış olmakla müteessirim, öyle görülüyor ki bu eserlerini ben değl, bir Alman muharrir almış ve kendi eseri olarak Almanca bastırmış ve oynatmış. Bu kadarla da kalmayıp Fransızlar da tercüme edip Paris’te temsil emişler. Ben eserin aslının bir Türk muharririne ait olduğunu (!) bilmediğim için bu Almanca eserin Fransızca tercümesinden Türkçeye nakil yaptım. Maruf Alman ve Fransız muharrirlerinin böyle bir şeye tenezzül edeceklerini hiç düşünmediğim için bu hatalı işe bilmeyerek (!) katıldığımdan dolayı kendilerinden özür dilerim.”

Daha önce bu oyunda başrolü Muvahhit ile birlikte

oynamışlardır: “Onun rolünü bu defa Ercümend Behzat’la oynamaya başladık. Her gece sahneye çıkıp Muvahhit’in rolünde Ercümend’i görünce fena olurdum, ama rolümü aksatmadan oynadım.”

Kocasının ölümünün getirdiğ sarsıntıyı bir süre sonra atlatan Bedia Muvahhit, Darülbedayi sahnesinin aranan ve sevilen oyuncusu olarak yine öne çıkar. 1930 yılında

Gavrilidis’in başkanlığnda İs­ tanbul’a gelen bir Yunan tiyatro heyetinde Odeon Tiyatrosu’nda (şimdiki Lüks Sineması) sahnelenen Othello oyununda konuk sanatçı olarak rol alır. Desdemona’yı Yunanca oynayışı o denli başarılı olur ki ünü

Yunanistan’a kadar gider. Bu nedenle ertesi yıl, Başvekil İsmet İnönü başkanlığnda Yu­ nanistan’a giden heyete katılması için çağrı alır. Bedia Muvahhit, Atina’dan

döndükten sonra izlenimlerini Artist derğsine yazar. Bu makaleden öğrendiğmize göre, Yunanistan Başvekili Venize­ los, yemekte sanatçıya şunları söylemiştir: “Sizinle

görüştükten sonra karar verdim ki Türkün kadını diğer milletlerin kadınlarından daha zekivedahaokumaya,malûmat toplamaya hahişker... Mesela siz Giritli, Kıbnslı yahut herhanğ bir adalı olmamanıza rağmen Y unancayı okuyup yazacak, edebiyatım takip

Z- S " . T . O ~> '

edebilecek kadar öğrenmişsiniz. (Yemek yiyemiyor, büyük bir dikkatle dinliyordum). Fransızcayı öğrenmenizi o kadar şaşılacak bir hareket ğ b i karşılamam. Fakat Yunancayı muhitinin mecburiyeti değl, sırf bilğ olsun diye öğrenişiniz Türk kadınına karşı beni hayran bıraktı.” Bedia Hanım’m yazısı şöyle devam ediyor:

“Başvekilimiz, başvekilleri... Nazınmız, nazırlan...

Mebusumuz,

gazetecileri..Ne bileyim ben? Belediye reisi, sanatkârları, halkı, esnafı, hepsine ayn ayn minnettanm... Yine tekrar ediyorum ki hiç layık olmadığm merasimle karşılayıp 18 gün sonra aym programla beni teşyi ettiler...Pire belediye reisi, o kıymet biçilmez değerli adam, beni vapura kadar götürmek büyüklüğünü gösterdi. Bunlann hiçbiri benim şahsım için değildi. Ben orada milletimin kadım, milletimin tiyatrosunu anlatmaya çalıştım. Eğer muvaffak olabil- dimse eğer onlarda iyi bir tesir bırakabildimse, benim için bu tükenmez bir şereftir. Bunu o kadar muhafaza edeceğm ki öldükten sonra oğluma kalsın. Ona bırakabileceğim en temiz ve en zenğn mirasım bu olacaktır.” 10

SÜRECEK

6- Vasfi Rıza Zobu, O Günden Bu Güne, İst. 1977s.78-79.7- Zobu, a.g.y. s.82,85 O günün arıntıb öyküsü için aym kitabın s.80-86’sma bakımz.8- Muhsin Ertuğrul, “Elli Yıl önce...” Cumhuriyet 6.12.1973

9- Anadolu, 26 Mayıs 1973.10- Oğ­ luma Miras Olarak, Artist, sene lja y ı 5, IS Ekim 1931 s.9-10. Bedia Muvah­ hit aynı derginin bir sonraki sayısmda da “Yunan Tiyatrosu Etrafında"adlı, gezinin tiyatro izlenimlerini ak ibran bir yazı yayınlamıştır (Sayın 7(29 Ekim 1931,1.3)

(4)

R C U M H U R İ Y E T S A N A T Ç I S I

*A ynbnaya üşendiğimden

E D i A M U V A H H İ T

GÖKHAN AKÇURA

Bedia Muvahhit, sahnede ve toplumda kitleler arasında ya­ şamaktadır. Ama Muvahhit’in ölümünden beri, aslında oğlu Sinâ ile birlikte yalnızlık içinde­ dir. Bu nedenle Şehir Tiyatro- su’nda besteci ve piyanist ola­ rak çalışan AvusturyalI Frede-

rich von Statzer’in evlenme tek­

lifini kabul eder. Bu evliliğin kısa öyküsünü yıllar sonra şöy­ le anlatır:

“Ferdi Statzer’le 1933’te ev­ lendim. Ferdi çok iyi insandı, bana karşı da daima nazik ve iyi davrandı. Ama bir türlü anlaşa­ madık, iki ayn memleketin in­ sanlarıydık. Görüşlerimiz, dü­ şüncelerimiz farklıydı. ‘18 yıl niye beraber oturdunuz?’ diye­ ceksiniz; ben de bilmiyorum doğrusu. Galiba ayrılmaya üşendim. Beraber yaşamanın verdiği kolaylıktan kopmak zor geldi. Yalnız yapamam diye korktum;oysapekâlâdaoluyor- muş...“ 77

Elli yılı aşan bir sahne

yaşamı

__________

Bedia Muvahhit 1923 yılında başlayan sahne yaşamını elli yılı aşkın bir süre başarıyla sürdür-, müştür. 1950 yılında yapılan “Sahnede 25’inci Yılı” kutla­ maları sırasında yayınlanan Türk Tiyatrosu Dergisi Özel Sayısında yer alan yazılarda, sanat yaşamının bu dönemi hakkında toplu bilgiler buluyo­

Bedia Muvahhit’in çocukluğu.

ruz. Örneğin Halit Fahri

Ozan-soy, Bedia Muvahhit’in oyun­

culuğu hakkında şunlan yazı­ yor: ‘Bedia yalnız dramda de­ ğil, komedilerde, hattâ bu kome­ dilerin tipik Rum ve Ermeni

1923’de İstanbul'da “Othello” piyesiyle Desdemona rolünde.

taklidi rollerinde de emsalsiz bir sanatkârdır. İtiraf ederim ki onun, en ince psikolojik eserler­ den en buf komedilere geçi­ şindeki bu şaşılacak istihale kudretine karşı, bir müellif ola­

rak da bir münekkid olarak da her zaman hayretler içinde kalmışımdır. Öyle bir sanatkâr ki filan piyeste bizi bütün benli­ ğimizden sarsarak ağlatır ve günlerce tesiri altında bırakı­

rken, bir başka piyeste neşe ve kahkahanın en ince nüanslarla en ileri saflarına kadar sürükle­ mesini biliyor. Bu kudret nedir? Bu kudret ondaki zekâ, espri, kendine ve muhitine karşı

BEDİA MUVAHHİT ANEKDOTLARI

Sahnedeki Bedia ile

gerçek Bedia

Tepebaşı’nda yanan Komedi Tiyatrosu’nda bir oyundan sonra, sahne elbiselerimi çıkardım, makyajımı sildim, üzerime pardösüyü aldım. Tam dışarı çıkarken, Ercümend Behzat Bey; ‘Bedia nereye gidiyorsun?’dedi.

Ve elimden çekip sahneye götürdü, perdeyi aralayarak: ‘Bak koltukta bir seyirci kalmış. Daha çıkmamış. Senin ne hakkın var, onun seyrettiği oyundaki Bedia’nın hayalini yıkıp, ondan önce tiyatroyu terk etmeye?’

Ve o günden sonra, her zaman tiyatroyu bütün ■ seyircilerden sonra terk ettim.

Bedia nın m iyopluğu

Atatürk sanatçıları ağırladığı sofrasında, Bedia Hanım’a takılmak istemiş.

- Şu Bedia Muvahhit iyi hoştur, güçlü sanatçıdır, zeki hanımdır ama, bir kusuru vardır, biraz miyoptur. Herkes bu başlangıcın ardından

ne gelecek diye beklerken, Atatürk, Bedia Hanım’m o zaman evli olduğu Macar asıllı piyanist Ferdi Statzer’i kastederek şöyle devam etmiş:

- Evet miyop olmasa, çevresindeki bunca yakışıklı Türk erkeklerinden birini seçer, onunla evlenirdi. Bedia Hanım, hiç lafın altında kalır

mı? A tatürk’ün sevgisi ve müsamahasından da cesaret alarak şöyle cevap vermiş:

- Paşam siz bize Macarlar Türktür dediniz. Biz de ona inandık. Biz sizin yalancınızı/...

beslediği çoşkun hayat sevgisi ve bütün bu Tanrı vergilerini taçlandıran yüksek sanatıdır. Bir sanat ki ta içten geliyor, çok derinlerden fışkıran gür, taşkın ve taşkınlığı nispetinde bir te­ zadın mucizesi berrak bir pınar gibi.‘7 2

Vâlâ Nureddin de ‘Bedia’mn

asıl vasfi’nı şöyle anlatır: “Sah­ nenin muhtelif şubelerinde kimseden geri kalmayıp, bil­ hassa mizah unsurunun karıştığı kısımlarda eşsiz, me- nendsiz bir artist olduğunu gös­ terdi.

Esasen hususi hayatında da -hatta en of denecek zamanlar­ da- mizacındaki kuvvetle kal­ bur üstüne çıkmasını bilirdi.

Bu yaman hasletine güvene­ rek mesleğinin güçlüklerini dai­ ma yendi; fena yazılmış, fena tercüme veya adapte edilmiş pi­ yesleri oynarken bile adiliğe düşmeyip, bir kolayını buldu, sıyrıldı işin içinden, zekâsıyla, zevkiyle, kültürüyle, görgüsüy­ le, fıtri zarafetiyle çıkmanın yo­ lunu buldu.

Garplıların “dame“, bizlerin “hanımefendi“ dediğimiz paye­ sini muhafaza ederek, Bedia, milletçe iftihar edeceğimiz bir sanat kadınıdır.‘7 2

1973 yılı Bedia Muvahhit için özel bir anlam taşımaktadır. Çünkü Cumhuriyetin ellinci yılı aynı zamanda Bedia Muvah­ hit’in sahneye çıkışının da ellin­ ci yılıdır.

Sürecek

“Aynaroz Kadısı”nda Hazım ve Halide Pişkin ile birlikte. (1937-38)

(5)

Elli yılı aşan bir sahne yaşamı

U M H U R İ Y E T S A N A T Ç I S I

sm

J l

~X

í

Á\

E D İ A M ü V A H H İ T

GÖKHAN AKÇURA

BEDİA MUVAHHİT

ANEKDOTLARI

B en i en g ü zel kim canlandırır ?

Yıllar önce televizyonda Haldun Dormen’in hazırladığı ‘Unutulanlar’ başlıklı bir dizi vardı. Bunun ilk bölümlerini seyreden Bedia Muvahhit, İsmet Ay’la karşılaştığında aralarında şu konuşmaların geçtiği rivayet edilir:

- İsmet, televizyon için hazırlanan ‘Unutulanlar’ serisini biliyorsun değil mi?

- Biliyorum Bedia Hanım...

- T amam. Bunlar elbette bir gün benim hayatımı da yansıtacaklardır sanırım?

- Allah geçinden versin sultanım!..

- Bırak şimdi... ölüm hak, miras helal... Benim diyeceğim o değil...

- Emredin efendim?...

- Eğer benim hayatımı da ekranlara aktaracak olurlarsa vasiyet ediyorum benim rolümü sen oy nay acaksm. Beni ancak sen canlandırırsan içim rahat eder. Çünkü benim gibi bir kadım en iyi canlandıracak kişi sen olabilirsin!

E n ünlü n ü ktesi

Bedia Hanım, ünlü bir T ürk kadın berberinde saçlarını yaptırmaktadır. Yan koltukta yine saçlarını yaptıran başka bir hanım da ikide bir uzanıp Bedia Hanım’a hayranlıkla bakmaktadır. Nihayet dayanamaz konuşur:

- Ya mlııııyorsam siz Bedia Muvahhit Hanımefendi olacaksınız?

Bedia Hanım’m ‘evet’ demesi üzerine büsbütün coşan hanım devam eder:

- Bilemezsiniz küçükken ben size ne kadar hayrandım. Bütün rollerini ezberlemiştim. Nihayet bir gün dayanamayıp annemin babanım karşısına çıktım. Ben de aktrist olacağım dedim. Olmazı dayattılar. Onunla bununla düşüp kalkmaya başlarsın dediler, izin vermediler... Bedia Hanım bunun üzerine gülümseyerek sorar: -Ya, çok üzüldüm... Peki sonra ne zaman başladınız düşüp kalkmaya?

E ro tik bir ö y k ü

Bir gün armatör Sıtkı Koçman Bedia Hanım’a; - Eğer güzel bir

tatil düşünürsen, güneye giden gemilerimden birinde sana yer ayırtayım. Kaptanın eşi de geliyor. Sıkılmazsın, dinlenirsin. İyi olur, demiş. Bedia Muvahhit daveti kabul etmiş. Afrika

sahillerini görecek, dinlenecek. Sıcak olur diye, en ince

elbiselerini bavula koyup, hareket günü gemiye gelmiş. Akdeniz» açılmışlar. Gerçekten kaptan da, eşi de çok hoş insanlar. Böylece deniz üstünde çok güzel bir tatil yapmaya başlamış. Bedia Hanım’ın bavulundaki elbiselerinden biri öyle şeffafmış ki, bir türiü giymeye cesaret edemiyormuş. Derken bir gün, havanın birazda kapalı ve karanlık olmasından cesaret alarak bu elbiseyi giyip kaptan köşküne çıkmış. Kaptan onu görür görmez, bağırmaya başlamış:

- Bedia Hanım, oran görünüyor, oran görünüyor. Bedia Hanım kıpkırmızı olmuş, ne yapacağını bilememiş, ellerini birbirinin üstüne örterek önünü kapatıp hızla aşağı kaçmaya çalışırken, kaptan devam etmiş:

- Oran’ı bilirsiniz değil mi? Cezayir’in en güzel şehirlerindendir Oran. En nihayet göründü. Bakın ne güzel bir yer... Bedia Haram

rahat bir nefes alıp kaptan köşküne çıkmış.

Bu nedenle 4 Ağustos gecesi, Belediye Başkanı Dr.Fahri Atabey himayelerinde Açıkhava Tiyatrosunda “50. Sanat Yılı” şerefine bir tiyatro şöleni yapılır. Tüm geliri Emekli Sahne Sanatçıları Derneği’ne bırakılan bu gecede Bedia Muvahhit “Hisse-i Şayia” adlı oyunda rol alır. Sanatçı, bu jübileden iki yıl sonra, 1975 yılında Şehir Tiyatroları’ndan emekli olur. “Sanatçı emekli olmaz” diye düşündüğü için, emekliliğini hiçbir zaman benimsemez. Bu nedenle bir yıl sonra, 2 M art 1976 tarihinde Pembe Köşk’ün onarılması için özel olarak düzenlenen gecede, "Hisse-i Şayia”da 201. defa Faika Hanım rolünü üstlenir. Bu elli yılı aşkın süre içinde yüzlerce oyunda rol alan Bedia Muvahhit, en çok etkisi altında kaldığı oyunlara şöyle sıralıyor: Vedat Nedim Tör’ün “Uç Kişi Arasında”, Çehov’un “Vişne Bahçesi” , “Hisse-i Şayia” ve tabii her zaman söylediğim gibi, Fikret Adil’in şaheser adaptasyonu olan “La Folle de Chaillof’yu (Deli Saraylı) savunacağım. Bir de son zamanlarda oynadığım ‘ Ben Çağırmadım”daki rolümü severek oynarım. 15

Bedia Muvahhit, oyunculuğu yamsıra çeviri ve adaptasyonları ile de tiyatro yaşamına katkıda bulunmuş bir sanatçımızdır. 300’ü aşkın eserde imzası olan Bedia Muvahhit’in bu özelliğini

Lütfü Ay şöyle anlatır: “ Bedia’nın büyük

üstünlüklerinden biri de kuvvetli bir kültüre sahip olmasıdır. İyi Fransızca bilir, sanatına ait bu dildeki neşriyatı yakından takip eder. İlk kocası rahmetli Muvahhit'le birlikte, sonraları sahne arkadaşı Vasfı Rıza ile birçok güzel piyesleri tercüme veya adapte ederek dilimize ve sahnemize kazandırmıştır.” Bedia Muvahhit, asıl işi olan tiyatro oyunculuğu yamsıra, sinemada da oyunculuk yapmıştır. “Ateşten Gömlek”ten başlayarak birçok filmde rol alır. Oynadığı başlıca filmler şunlardır: Ateşten Gömlek (1923), İstanbul Sokaklarında (1929), Karım Beni Aldatırsa (1933), Söz Bir Allah Bir (1933), Beklenen Şarkı (1953), Paydos (1954), Son Beste (1955), Bozuk Düzen (1965), Hep O Şarkı( 1965), Son Mektup (1969), Lekeli Melek (1969), Ateşli Çingene (1969).

Birçok filmde rol almasına rağmen sinema olayına hiçbir zaman ısınamamış olan Bedia Muvahhit, bu konuda şunları söylüyor: “Sinema olayını ise hiç sevmedim, çünkü devamlı bir olay değil. Birkaç film çevirdim bu yüzden. Zeki Müren’i çok severim. Kendisiyle birlikte birkaç filmde oynadım. En son Ateşli Çingene adlı bir filmde oynadım. Türkân Şoray genç kadını oynuyordu. Film çevrilirken Metin Erksan oyunumu beğenmişti. Daha sonra Beyoğlu’nda film afişlerine bakarken, herkesin isminin olduğunu, ama benim ismimin

yazılmadığını gördüm. İnanmadım. Lüks Sineması’nda film oynuyordu. Film başladı, bütün gençlerin ismi yazıldı. En son iki tane küçük isim, biri Bedia Muvahhit idi. Bunun üzerine kendi

kendime 'Onların ne parasına ne de ününe ihtiyacım var' diyerek sinema olayını kapadım.” 16

Bedia Muvahhit, 1980 yılında hazırladığı “Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi”nde şöyle diyordu: “ Biz üç parçadan oluşan bir sanatın insanlarıyız... Bu parçaların bir kısmı yazarlar, bir kısmı oynayanlar ve diğerleri seyredenlerdir... Bunların biri eksik olsa tiyatro denilen sanat da olmaz... Bu ta bilinmeyen zamanlarda böyle teşekkül etmiş, sonunu

bilemeyeceğimiz zamanlara kadarda böyle gidecektir... Sanatımız, barış ve sevginin birleşmesiyle doğdu ve biz, onun işçileri, üstünde yaşadığımız kürenin her tarafında barış ve sevgiyle, ama

birbirimizden ayrılmadan yayıldık... Ben Londra’da yaratılmış bir Desdemona’yı İstanbul’da canlandırır ve seyircilerime sevdirirken, aynı sevgi, aynı dostlukla Tokyo'daki sanatçı da aynı yazarın sözlerini benim ruhumun duygusuyla dile

Bedia hanım ilk kocası Muvahhit bey ve oğlu Sina iie birlikte(iistte) Bedia Muvahhit ilk sahneye çıktığı “Ceza Kanunu“ oyunundaki giysisiyle(yanda)

getiriyordu... Biz tiyatrocular seyirciyle birbirimizin ismini cismini bilmiyoruz, ama adeta aynı ruhla yaşıyoruz. ..” 17

Yaşamı boyunca tiyatroyla dolu bu ruhu korumasını bilmiş olan değerli

sanatçımızın “70. Sanat Y ılı”nı, en sevdiği arkadaşı Vasfı Rıza Zobu’nun sözleriyle kutlayalım: "Bedia! Biliyorsun, Gazi demiş ki M uvahhit ile Behzat’a; ‘Türk kadını, Türk sahnesinin aranan bir çiçeğidir. Nadide bir çiçek olarak İzmir’de sanat gülistanına Atatürk seni kendi eliyle dikti. Sen büyüdün. Filiz verdin. Tohumlarını saçtın. Bugün Türk sahnelerini kaplayan bütün Müslüman Türk kadınları senden alınan aşı ile yetişip çoğaldılar. Sağol.” M

BİTTİ

11- “5 0 y ı l k a lb im aşk ve sanat için ça rp tı,“ H a y a t 2 A ğu sto s 1975, 12- Bedia S ta tzer..s. 11,13- Bedia S ta tzer..s. 2 5 ,1 4 - A k ş a m ,7N i­ san 1 9 7 1 ,1 5 - Bedia S ta tz e r ..s .l7 , 16- Canan Barlas, “P aza r G üneşi19 N isan 1987. 17

C um huriyet 2 7 M a r t 1980.18- Sahnede 5 0 .y ıl Bedia M uvahhit 1973, s. 46

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Öğrencilerin “pansiyonun, öğrenci isteklerine yanıt vermesi‟ne iliĢkin görüĢleri ile ilgili sınıf, ailenin ikameti, babanın mesleği ve babanın eğitim durumuna

Geçtiğimiz yıl NVIDIA’nın saniyede 1 teraflop, yani saniyede 1 trilyon işlem yapabilen ilk mobil yonga setini duyurmasının ardından, mobil işlemci üreticisi ARM mobil

ÇalıĢmamızda son yıllarda santral sinir sistemi (SSS) üzerindeki etkileri yeni gösterilen raf kinaz inhibitörü GW5074'ün farelerde asetik asit ile oluĢturulan

Şiir gücünü Türkiye'yi Komünist yapmak için kullandığı muhakkak olan fakat, bazılarının elli yıl evvel haksızlı­ ğa uğradığına, mağdur edildiğine

Bunlardan ilki olan bayan , Fransa müzeleri birliği bürosunda dükümantalisttir • İkincisi Bay Veinstein genç bir oryantalisttir ve Türkçe de bilir • Her

SP’li çocukların yaş, annelerin çocuklarının öz bakımlarına izin verme, destekleme/teşvik etme puanları ile öz bakım puanları arasında pozitif yönde, istatistiksel olarak

Bir mesele kendisini alâka­ dar etti mi, artık bu meselenin en küçük teferrüatı dahi gözün­ den kaçmaz.. Tahlilci gözü bi­ nanın çürük taşını

eser sayılan genel müdürlük bi- rın sabit varlıkları öz kaynakla- emlak vergisi ödeyecek,.. nasıyla birlikte 3525 metrekare- rıyla