24 ŞUBAT 1999 Ç A R Ş A M B A C U M H U R İY E T
HABERLER
ORD. PROF DR. HIFZI VELDET
VELİDED
'İlk >I(H -li*'iııiaııığı...'
Haber Merkezi - Cumhuriyet gazetesinin yarımyüzyıllık yazan olan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'ııuıı ara mızdan ayrılışının yedinci yılı. 1904 yılında Çorum’da doğan Velidedeoğlu 24 Şubat 1992’de 88 yaşında ve fat etmişti. Velidedeoğlu, 1925’te Ankara’da açılan Hukuk Fakültesi’ne yazılıp bu fakülteyi 1928 yılın da bitirdikten sonra, Adalet Bakanlığı’nca açılan bir sınavı kazanarak 1929 başında hukuk doktorası yap mak üzere devlet hesabına Avrupa’ya gönderilmiş tir. İsviçre’de Neuchâtel Hukuk Fakültesi’nde dok torasını vermiş, aynca Berlin Hukuk Fakültesi’nde iki yıl öğrenim görmüş, oradan Roma’ya gidip Roma Hu kuk Fakültesi Ceza Hukuku Yüksek İhtisas Okulu’na devam ederek sertifika almıştır.
Avrupa’dan döndükten sonra 1934’te İstanbul Üni versitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk doçentliği ne atanan Velidedeoğlu, 1942’de profesörlüğe, 1948’de de ordinaryüslüğe yükselmiştir. İlki 1946-48, İkinci si 1952-53’te olmak üzere İstanbul Hukuk Fakülte si’nde iki kez dekanlık yapmıştır. 24 Ağustos 1974’te yasal emeklilik süresini doldurarak emekli olmuştur.
Meclislin açılışına tanık oldu__________
Velidedeoğlu, Büyük Millet Meclisi’ııin açılış gü nü olan 23 Nisan 1920’den başlayarak 1929 yılı ba şına dek Cumhuriyet tarihimizin türlü aşamalarına ta nık olmuştur. Kendisi bu tanıklığı “Milli Mücadele’ve
ilişkin en önemli olayların kimi zaman tam odak nok tasında, kimi zaman kıyı ve köşesinde, herhalde, ge rek yer gerek düşünce yönünden, her an içinde
buiun-dum” diye dile getirir. Ankara Lisesi’nde okurken 23
Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Mecli- si’ne ilk gününden başlamak üzere memur olarak atanmış, böylece Osmanlı devletinin yıkılıp yerine ye ni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunu gü nü gününe, dahası kimi zaman dakikası dakikasına yaşamıştır.
Devrimleri hem anlattı, hem savundu __
Daha sonra tüm bu yaşadıklarını, gördüklerini bir bilim adamı niteliğiyle değerlendirerek öğrencileri ne ve topluma yaşamının son anına dek anlatmış ve Atatürk Devrimi’nin Türk halkı için önemini, ya şamsallığını vurgulamış, son yıllarında da bütün var lığı ile savunmuştur. Beş ciltlik “Medeni Hukuk” ki tabı, yüze yakın bilimsel inceleme, araştırması ve konferansı, Almanca ve Fransızcadan büyüklü küçük lü on beş kitap ve inceleme çevirisi, ayrıca İtalyanca da dahil olmak üzere üç dilde birçok rapor, tebliğ, kon ferans ve makalesi yayımlanmıştır.
Velidedeoğlu’nun, hükümetin görevlendirmesi üze rine, hazırladığı Kat Mülkiyet Kanunu Öntasarısı,
1965’te hemen hemen olduğu gibi kanunlaşmıştır. 27 Mayıs 1960 günü Milli Birlik Komitesi’nce, İstanbul Üniversitesi’nde kurulan Anayasa Bilim Komisyonu’na seçilmiş olan Velidedeoğlu, bu komisyonda hazırla nan öntasanya muhalif kalarak, bir Anayasa Öntasa- rısı taslağı hazırlayarak Milli Birlik Komitesi’ne sun muş. daha sonra da bu öntasarı komitece bastırılmış tır (1960).
Aynı yılın sonunda kurulan Kurucu Meclis’e de üye seçilen Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, yeni anayasanın kaleme alınması işine doğrudan doğruya katılmıştır. 1961 yılında anayasanın kabulünden ve yeni parla mentonun bu yasaya göre seçilmesinden sonra Ku rucu Meclis üyeliği sona erince üniversitedeki göre vine dönmüş ve 1974’te emekli olana kadar orada ça lışmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun (Türk Yurttaşlar Yasası’nın) ülkenin ihtiyaçlarına göre değiştirilip ye nilenmesi için 1951 yılında kurulan komisyonda ra portör olarak çalışmış, komisyonun dağılmasından son ra yapılan çalışmalarla Adalet Bakanlığı’nın isteği üze rine (1967) Medeni Kanun Öntasarısı’nı hazırlamış tır. 908 büyük sayfalık gerekçeli bu öntasarı, 1971 yı lında Adalet Bakanlığı’nca bastırılmıştır.
Kanunları Türkçeleştirdi______________
Velidedeoğlu, 1970 yılında Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’nu Türkçeleştirmiştir. Bunlar Türk Dil Kurumu’nca yayımlanmıştır, 29 yıldan bu yana da yayımlanmakta ve yararlanılmaktadır. Veli dedeoğlu 1942 yılında başladığı Cumhuriyet gazete sindeki yazarlığını da elli yıl boyunca sürdürmüş, binlerce makale yazmıştır. Birçok dergide de yüzler ce yazısı yer almıştır.
Hukuk kitapları inceleme ve araştırmalarına gelin ce:
Medeni Hukuk - Umumi Esaslar (1. bası 1943,7. bası 1968), Şahsın Hukuku (1. bası 1943, 6. bası 1963), Aile Hukuku (1. bası 1948, 5. bası 1965),
Umumi Esaslar, Şahsın Hukuku, Aile Hukuku, Mi ras Hukuku, Eşya Hukuku (1. bası 1954,3. bası 1963), İktisat Fakültesi lçiıı Medeni Hukuk (1969), Türkçe- leştirilmiş metinleriyle birlikte Türk Medeni Kanu nu ve Borçlar Kanunu (1. bası 1973, 3. bası 1988), Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicil Tatbikatı (Ga lip Esmer ile birlikte) (1. bası 1950,2. bası 1956), Me deni Hukuk Elkitabı (1961), Borçlar Hukuku Elkita- bı (1. bası 1955, 3. bası 1976), Türk Borçlar Kanu nu Şerhi (Rıfat Özdemir ile 1987).
Anı, deneme ve derlemeleri: Hayat, Hukuk ve Ce miyet (1944); Türkiye’de Üç Devir (iki cilt, 3. bası 1974); Sağsız Solsuz Demokrasi (1 ve 2. bası 1974, 3. bası 1976); Devirden Devire (3 cilt 1974-76); Ai lenin Çilesi Boşanma (1976); İnsancı Yolcular (1976); Milli Mücadele Anılan (1. bası 1971,2. bası 1983); Anılann İzinde (1 cilt, 1976); Toplumsal Yaşam ve Hukuk Düzeni (1983); Yol Kesen Irmak (1. bası 1984, 2. bası 1986); Atatürk’ün Söylevinin Osmanlıcadan Öztürkçeye çevirisi (iki cilt) (1. bası 1979, 18. bası 1988); Söylev, Üçüncü Cilt Belgeler (1. bası 1981,3. bası 1988); Osmanlı İmparatorluğu’nun Batış Evre leri (Ahmet Rasim’den Öztürkçeye çeviri) (2. bası 1988, 3. bası 1989); 12 Eylül Karşı Devrim(1989); 12 Mart Faşizmin Felsefesi (1990); İlk Meclis ve Milli Mü- cadele’de Anadolu (1. bası 1990,2. bası 1993).
NOT: 24 Şubat Çarşamba günü (bugün) Velidedeoğ lu ’nun Karaeaahmet’teki kabristanında saat 11.30’da toplanılacaktır. (Kabristanın yeri No: 2192, Ada: 5)
İyi ki doğdun Velidedeoğlu
Şim di, A tatürk d ü şm an ların ın her k ıpırdanışlarında yedikleri d evrim ci tokatları hatırlıyo
ru m ve yin e haykırıyorum : tyi ki d oğd u n hoca ve iyi ki binlerce A tatürkçü yetiştirdin...
SELMA SELÇUKER__________
Neşeli çığlıklar ve havaya kalkan el lerle birlikte ne güzeldir haykırmak:
“- „.İyi ki doğdun... tyi ki doğdun...”
Erenköy C am ii’nden 27 Şubat günü havaya kalkan eller üstünde ağır ağır ilerleyen bir cenazenin ardından, sessiz gözyaşlarımın çığlığı içinde mırıldanı yordum:
“- .„tyi ki doğdun hoca...”
Cenazeniz, eller üzerinde bir ışık gi bi süzülüyordu, hocam...
Ve sizi izleyenler ışık ışıktı... Pınl pı- nldı.
Ömür boyunca ektikleriniz, çoktan f - lizlenmişti. Birer fikir abidesi ve birer
Atatürk meşalesi olmuşlar, yürüyorlar
dı, ardınız sıra... O gün bir tabutun ar- kasındaydılar, onlar da Atatürk idealle rinin ardında kendi ömürleri boyu birer
“dağ” gibi yürüyeceklerdi.
-o‘£v«t, iyi ki doğdun hoca... Atatürkçü lerin Atatürkçüsü ve insanlann inşam. Ya zılarınızı okurken, içimden hep böyle mırıldanırdım.
Büyük tevazu ve incelikle bana imkân yaratıp sizinle tanışmak ve sohbet et mek zevkini bağışladığınız zaman da öyle düşünüyordum. Kasetimdeki sesi nizi dinlerken de gene içimde hüzünle karışık neşe kıpırtıları var:
Hocaların hocası Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu... İyi ki doğdun. İyi ki bin lerce öğrenci yetiştirdin. İyi ki yazıların ve eserlerinle milyonlara seslendin... Öl medin ve işte yaşıyorsun. Çünkü fikir lerin, çünkü Atatürkçülük yaşıyor. 16 Haziran 1991 tarihli Cumhuriyeti ve o günkü makalenizi unutur muyum hiç? Gözlerinizdeki o tatlı pırıltıyı görür gi biyim ve dudaklarınızdaki sevecen kıpır tıyı. Benim Cumhuriyet’te yayımlanan bir yazımdan söz ediyor ve güzel söz lerle övüyordunuz. Hayır hayır öyle de meyin hocam, benimki belki sıradan bir yazıydı, ama sizin dikkatiniz ve inceli ğiniz değil midir asıl övgüye değer olan?
“- ~N e yaptın? Ses makineni tamir et tirdin mi?”
Ya, hatırladım hocam... Bir keresinde, sesinizi alırken makinem arıza (Siz ol saydınız bunun yerine ne de güzel bir öz Türkçe kelime koyardınız değil mi ho cam?) yapm ıştı da beni teselli etmiş, üzülme demiştiniz, bir başka zaman de vam ederiz.
Efendim? Ne dediniz? O konuşmala rı yeniden birlikte mi dinleyelim hocam? Elbette, elbette hocam... Siz o her zaman ki köşenize kurulun.
Hoca kendini tanımlıyor
Meleğiniz Meriç Hanım da nazik ik-ram lanna başlıyor işte... Hazır mıyız, makinemi açıyorum (Sizin için ısıtılmış meyve sulan da hazır):
- Hocam, izninizle soruyorum: Sizi bü yük bir hukukçu, büyük bir yazar, bü yük bir Atatürkçü olarak tanımlamak is tesem sanırım yeterli olmaz. Acaba, siz bize kendinizi anlatmak ister misiniz?
- Iltifatlanmza teşekkür ederim... Ben den daha büyük hukukçular var, Ata türkçüler var. Herkesin de.:. M emleke tini seven, ülkesini seven herkesin de Atatürkçü olması gerekir kanaatimce. Kendimi tanımlamak istersem... Bu ta bii zor bir sual. Çünkü insanoğlu dürbü nü kendisine tutmaz. Daima başkasına tutar. Kendimi tanımlamak deyince...
Bir defa... fikri takib var. Bir şeyi dü şündün mü mutlaka sonuca ulaştırmak. Olumlu veya olumsuz bir sonuca ulaş tırmak. İkincisi, yılmamak... Yılmamak. Türlü başarısızlıklardan, hastalıklardan yılmamak. Amaç ne ise ona doğru yü rümek. Üç, en önemli özelliklerden bi ri, insanın kendi kendisiyle çelişkiye düşmemesi. Bütün yaşam ım da yalan söylemedim. Yapmayacağım işi söyle medim. Her şeyi düşünerek söylerim. Babamdan kalma bir öğüt vardı bende. Küçük yaşlardaydım, oğlum, dedi babam, bir söz ağzından çıkmadan önce kafanın içinde dokuz kere dolandır.
Demek istedi ki... çok düşün, ondan sonra söyle. Ben bu sözü kendime ilke edinmişimdir. Düşünmek, düşünmek... Gene düşünmek. Ve düşündükten son
ra verdiğim kararı yerine getirmek. He le, ülke menfaatına verilmiş bir kararsa, ondan hiçbir zaman geri dönmemek. Bu, bir inat demek değildir. İnsan hataya dü şebilir. Hatasını itiraf etmekle insan kü çülmez. Özellikle büyür. İşte ben ken dimi size bu şekilde anlatabilirim.
Çalışmaktan hiç yılmamak. Şimdi 85’i bitirdim (İçimden kocaman birmaşallafı geçirdim). Şimdi 86 yaşın içindeyim. H âlâ gücüm yettiğince çalışırım.
Gözleri etrafta dolaştı. Meriç Hanım’ın hazırladığı ılık meyve suyundan bir yu dum aldı. Vücut, günden güne direnci ni kaybetse de hocanın gözlerindeki o iyim ser parlaklık insanı büyülüyordu. İlerleyen bilim, ne olurdu bu onurlu ba şın içindeki o eşsiz beyni dondurup son suza kadar insanlığın emrinde tutabilsey- di... diye düşündüm.
- Hocam, dedim, buna ben de bir ila vede bulunmak isterim. Geçen gün ba na demiştiniz ki sana söz verdim, onun için konuşacağım. Verdiğiniz söze bağlı lığınızın işte şu anda şahidiyim, pardon tanığıyım.
Bu sözlerime karşı, o ne güzel, ne iç ten bir gülümseyişti. Bandı dinlemeye de vam edelim:
- Hocam, elbette çok yazdınız, çok an lattınız, fakat rica etsem Atatürk'ü sizin sesinizden bugün bir kere daha dinleme ye izin verir misiniz? Atatürk'e göre genç lik, çocuklar ve kadın ne idi? Atatürk kimdir? Bugün o nerede, biz neredeyiz?
- Atatürk nedir, kimdir? Atatürk -en tehlikeli bir zamanda- tarihin bize sun duğu birarmağandır... Önemli olan Ata türk’te... Nasıl toprağın altında bilm edi ğimiz madenler, gizli hazineler varsa Türk insanının içinde, kafasında kendi ni gösterememiş, henüz dışanya çıkma mış hazineler keşfeden insandır Atatürk, işte Milli Mücadele’yi bu sebeple başar dı. Güvenmeseydi, gelmezdi, ortaya atıl
mazdı. Türk halkı ile başardı, onun tem silcileriyle yürüttü. Biliyorsunuz, Türki ye Büyük Millet M eclisi’ni topladı. (İs tanbul Mebusan Meclisi kapatıldıktan sonra) Milli Mücadele’yi bu Millet Mec lisi ile yürüttü. Yani halk iradesi ile... Halk idaresi ile... Saltanatı kaldırdı, hi lafeti kaldırdı. Çağdaş Türk Cumhuriye ti ’ni Türk Meclisi ile kurdu. Ölünceye kadar bu M eclis’e saygılı kaldı. Oysa, kendi otoritesi, yeterince büyüktü. Ka- rizmatik bir liderdi. Otoritesi büyüktü, isteseydi tek başına orduya dayanarak bir kişisel idare kurardı. Diktatörlük yapar dı, bunu yapmadı. Atatürk, milletine saygılı, milletine inanmış bir adamdı.
İkincisi, nasıl iyi bir hekim hastasını tedaviden önce çok dikkatle inceler ve ondaki hastalıkları teşhis ederse Atatürk de milletin bu geri kalmışlığının nede nini mükemmel surette teşhis etmiş in sandı. Geri kalmışlığın başlıca nedeni ola rak din ile dünya işlerinin bir arada yü rütülmesini gördü. Yani din, hurafelere karışmıştı. İnsanlar yaşamın her evresin de, hukukta, ahlakta, hatta ev işlerinde, hatta sağlık işlerinde dini hep ön plan da görüyordu. Oysa Avrupa’da, bilim al mış yürümüştü. Atatürk bunu gördü, bu hastalığı gördü. İşte devrimleri, din ile dünya işlerinin birbirinden ayrı tutulma sı ile gerçekleştirdi. Devrimlerin teme linde laiklik vardır. Halifeliği kaldırıp medreseleri kaldırıp öğrenim birliği yap mak. Ondan sonra şeriye yani dini mah kemeleri kaldırıp doğrudan doğruya la ik mahkemeleri kurdu.
Sonra da laikliği anayasanın temeli yaptı, içine aldı.
Laiklik... Laiklik... Atatürk devrinde ki yükselişin başlıca nedeni budur. Ata türk çok akılcı davrandı. Sadece okul larla yetinmedi. Halkevleri kurmak, Hal kodaları kurmak. Bu suretle halka, hal kın bilincine bu devrimi yerleştirmek...
Anlatmak yolunu tuttu. Yani nasıl Mil li M ücadele’ye halkla birlikte başladıy sa devrimi de halkla birlikte başarmak ve yerleştirmek istedi.
Bilirsiniz, ehven-i şer... Şerlerin ehve nidir... Mecellede denir ki: İki şer teba rüz ettikde ehven-i şer ihtiyar olunur... Yani iki kötü şey karşılaşırsa, hangisi ehvense, yani en az kötüyse o seçilir... Halbuki Atatürk diyordu ki iki şer kar şılaşırsa biz iki şerri de yok edeceğiz... Mecelleye uyar da hafifini alırsan bu bir ödündür ve bu en kötüsüdür. Nitekim, Türkçe ezan konusunda (Bursa’da) Arap- çacılann bir irtica hareketi oldu. Ve Ata türk en küçük bir ödün vermedi.
irticaya verilen ödünler
dönemi
Atatürk ödün vermemeyi amaç edin miştir. Devrimlerden hiç ödün vermedi. Fakat ne yazık ki tek dereceli seçimler den sonra, halka yaranmak için, daha doğrusu irticaya yaranmak için ödünler verilmeye başlandı.
Cumhuriyet baloları vardı, bunlar bi rer anlam taşır. Bütün illerde memurlar eşleriyle birlikte giderdi balolara... Her kes birbirinin eşine insan olarak bakar dı, dişi olarak değil. Bunun bir büyük an lamı vardı: İnsan olarak yaşamak...
Atatürk, kadına çok değer verirdi. Ka dını ileri olmayan m illetler göçmeye mahkûmdur, derdi. Evet, kadını ileri ol mayan ülkeler geri ülkelerdir. İlk öğret men kadındır, bir insan için. Kadın, ev ladının ilk öğretmenidir. Atatürk kadı na çok değer verirdi. Atatürk her alan da bir dehadır.
Ekonomiye gelince... Atatürk asker adamdı, ekonominin kurallarını elbette bilemezdi. Ama ekonomistleri dinleme sini bilirdi... 1923'te İzmir İktisat Kong- resi’nde serbest piyasa eğilimi ağır bas
mıştı... Sonra görüldü ki Türkiye yok sul bir ülke, sermaye birikimi yok. Onun için yavaş yavaş devletçiliği kabul etme sinin ve anayasaya koydurmasının sebe bi budur. İktisadi devlet teşekküllerinin kurulması bu yüzdendir. Ve çok yararlı olmuştur. Değerli elemanlar yetişmiş tir.
Özelleştirmede tehlike
Şimdi bir parçacık sermaye planlan ması olunca, bu sefer kendileri bir iş ya pacak yerde, bu devlet teşekküllerine göz koyarak, bunları dağıtma peşinde dirler. Özelleştirme...
Bu, büyük bir zarardır Türkiye için... Benim kanaatim budur. Bence karma ekonomiyi devam ettirm ek lazımdır... M üm kün olduğu sürece, devletin ön planda olması gerekir... Yararlı olan bu dur. Nitekim, barajlar filan hâlâ devlet eliyle yapılmakta ve başarılı olunm ak tadır.
A tatürk’ün, kadına olduğu kadar ço cuğa verdiği önem de büyüktür. Biliyor sunuz, 23 Nisan Çocuk Bayramı, dün yada ilk defa, Türkiye’de çocuklara ve rilmiştir.
Hayale sığmaz Atatürk
Akla, hayale sığmaz Atatürk, 1919 ’da Sam sun’a çıktı. 1938’de öldü.. 19 se ne... Son 4-5 sene rahatsızlıkla geçti. Bunu çıkarırsak, 14 sene... Bunun 5 se nesi de çeşitli mücadele ile geçti... G e riye 10 sene kalıyor. Onun 10 sene için de başardıkları bir asra sığmaz... Yüz yıla sığmaz. Türkiye gibi bir ülkede. He le ben o dönem i çok iyi biliyorum ... Onun yükselişi gözlerimin önünde...
Atatürk ve din
Sözün tam burasında gel de sorma:
- Hocam, ona dinsiz diyenler var... Ne den?
- Atatürk dinsizdir veya dindardır, di ye bir şey söylenemez. Yanlış burada. Ne den söylensin? Kimse kimsenin dinine karışmamalı... İşin doğrusu burada. Ama, ona dinsizdir diyenlere en güzel cevap şu olmalıdır. Atatürk, Balıkesir’e git miş, camiye girmiş, cemaati toplamış... Dinimiz budur, esasları da şunlardır, di ye vaaz vermiştir. Bu, tarihi bir olaydır... Yani, dine saygılı olduğunu daima gös termiştir. Düşmanlan bunlan görmezden gelirler. Onu öyle göstermek işlerine ge lir. Sebebi, laikliği dinsizlik gibi göster mek isteğidir... Sebebi de şudur: Ata türk şeriat hukukunu kaldırmış, yerine akılcı hukuku koymuştur (Birkaç kişi ile ben bunun münakaşasını da yaptım)... Örneğin diyorlar ki... Kuran değiştirile mez, Kuran tektir... A llah’ın kelamı ol duğu için onun hukuk karallan da din dir, diyorlar... Hukuk kurallan insanlar içindir. Bunlar değişen işlerdir. Şimdi uçak devri, füze devri... Şimdi bunlann hukuku oluşuyor. Uydular oluşuyor, bun- laro devirde yoktu ki... O devirde olm a dığı için hukuku da olamaz. Hukuku de ğiştirmek ve akılcı hukuku koymak, her döneme göre de değiştirmek, yenilemek gerek...
Atatürk akılcıdır, devrimleri de akıl cıdır, hukuku da akılcıdır...
Hocamız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu... İlık meyve suyundan bir yudum daha aldı... Meleğim dediği, hayat arkadaşı Me riç Hanım’la bakıştılar... işte şefkat buy du, sevgi buydu... Ses makineli söyleşi ye burada son verdik... Ama onunla soh bete doyum mu olurdu ki...
Makinemi kapatırken içimden iyi ki doğmuşsun hocam dedim. Cenazesinin ardından da öyle diyordum...
Şimdi, Atatürk düşmanlarının her kı- pırdanışlarında yedikleri devrimci to katları hatırlıyorum ve yine haykırıyo rum:
- İyi ki doğdun hoca ve iyi ki binler ce Atatürkçü yetiştirdin...
Ah, hocam ah... Sana layık çalışm a lar yapsak da oturduğun sokağa veya caddeye ismini verebilsek... Büstünü, heykelini diksek... Adına parklar, alan lar yapabilsek... İnşallah yapacağız, ra hat uyu...
Taha Toros Arşivi