'TT.
___|
j T A R İ H İ
B A H İ S L E R {
1
İstanbulini
iskânı Meseleleri
Fetihten sonra İstanbula Anado lu ve Rumeliden getirilen Türkler oturtulmuş, bazı yeni semtler ku rulmuş, bu suretle şehrin geniş ölçüde Türkleştiri'mesi mümkün olmuştur.
Fethi takip eden ilk devirlerde şehir fazla bir rağbet gülmemiş ve buraya kendiliğinden esaslı göç ler yapılmamıştı. Ancak Kanunî Sultan Süleymanın şehirde su me selesini halletmesi ve İstarıbulun her semtine su verilmesi merine şehire imparatorluğun muhtelif yer lerinden akınlar olmuş, ondan son ra da bu akmları önleyici tedbirler alınmıştı.
İstanbul dışardan beslenen bir şehir olduğu için unu, eti, vesair yiyecek maddeleri yaşıyan nüfusa göre ayarlanırdı. Şehire yabancıla rın gelip yerleşmemeleri hem iaşe bakımından hem de inzibat düşün celerde lüzumlu görülürdü. İstan bula dışarıdan gelen bazı işsiz güç süzler yüzünden zabıta vakaları artmış, bilhassa hırsızlıklar çoğal - mış ve şehir yaşayışı aksamıştı. Bu mahzurları önlemek gayesile 16. asırdan itibaren şehire akını önle yici tedbirler alınmıştı. Bu tedbir ler şehire giren kapılarda, iskele lerde tatbik olunurdu. Şehire gir mek isteyenler buralarda yoklanır, ahvali malûm olanlara giriş müsa adesi verilir, olmıyanlardan kefil istenirdi. 16. asrın ortalarında bu usul gevşediği ve şehire bazı ya bancıların sızmış olduğu görülmüş ve buna karşı iskele eminine ytni bir hüküm çıkarılmıştı (1).
İstanbula giriş çıkış böyle emni yet altına alındığı gibi İstanbul- daki hayat da bir intizama tâbi o- lur, mahallelerin kapıları bulunur ve buralardan ancak mahalle sâ- kinleri geçirilir, şüpheli şahıslar tevkif olunurdu. İstanbulda zaman zaman yapılan aramalarda işsizler ve dilenciler yakalanıp kayıklarla İzmit’e gönderilirdi.
17. asırda ve IV. Murad zama nında Kayseri ve diğer Anadolu şehirleri halkı Celâli istilâsından kurtulmak için İstanbula hicret et mişlerdi. IV. Murad Revan sefe rine giderken Anadolu şehirlerinin boş halini görmüş ve kırk seneden- beri yerlerini terk eden reayanın eski yerlerine dönmeleri hususun da Bayram Paşaya hüküm gönder mişti. Bunun üzerine bir kaç ay İs tanbul mahalleleri teftiş olunup bu gibiler aranmışsa da bundan bir netice alınamamıştı (2).
Sultan İbrahim zamanında İstan bulda yaşamış bir yabancı da 17.
şehirin nasıl bir İçtimaî ni- içinde olduğunu şöyle anlac- (İstanbulda dünyanın hiç
r
i
YAZAN
Halûk
F.
Sehsuvaroğlu
bir yerinde olmıyan İçtimaî bir ni zam vardır. Bu, bir saat intizamı ile işler. İstanbula gemilerle gelen lerin iskelelerde kontrolleri ve tes piti kolaydır. Karadan gelenler için ise karakol yapılmıştır. Anadolu ta rafında Bostancıların köprüsü de nilen bir yerdedir. Diğeri, de Ru meli tarafında Küçükçekmece köp rüsü denilen yerdedir. Bu iki köp rüden geçen İstanbul toprağına a- yak basmış sayılır ve İstanbul top rağına bu köprülerden geçmeyip yani bu köprüler başındaki kara- ko'lara hüviyetini tespit ettirmive- rek girenler kaçak sayılır, bunlar yakalanınca tersane zindanına a- tılır ve bir sefer mevsiminde ge milerde kürekçi olarak küreğe ça kşırlar) (3).
İstanbula bu rağbetin sebeplerini 18. asır sonunda Canikli Ali Pasa I. Abdüîhamide takdim ettiği lâyi hada izah etmektedir. Ali Paşava göre İstanbulun me’külât, meşrubat cihetinden gerek devlet rica’ min iradları. Hazinei Afnirenin ve Bey- tülmal hâsılatı hep Anadolu ve Rumeli taraflarından iken bura’ a- ra hiç ehemmiyet verilmemiş ve daima İstanbul umurile uğraşılmış tır. .<
Halk arasındaki söylenti'ere na zaran İstanbul seksen bin mahalle dir. Ve her bir mahallede hâline
göre yüz, ikiyüz, beşyüz ' menzil vardır. Ve herkes İstanbula geli yor çünkü İstanbulun himayesi yüzünden burada teklif tekâlif yok tur. Burası bir çayı rahattır. Gı dalarını padişah ve vezirler taah hüt etmiştir diye her taraftan ev göçü ile peyderpey İstanbula gelî- ! nir, gelenlerin her biri bir mahal
leye intisap eder. Bunlardan kimi kadılık, kimi naiplik elde edip her biri bir tarik ile varıp Anadolu ve Rumeli fukaralarını yakıp, yıkıp mal toplamakla İstanbulda kebir binalar ve salhaneler peyda edi yorlar ve safalarile mesgi.il oluyor lar. Esnaf makuleleri dahi beher gün kahvelerde, herkes İstanbu'da geçinmek asandır diye İstanbula teveccüh ederler. İstanbula yerle şen adamlar elbette mem1»ketier;- ne gitmedü'iermden terki diyar et- mis'erdir. E'leri bos olarak İstan bula vardıklarında İstanbulda ya samaları padişahın ativelerine bağ- ’ ıdır. Kimi gümrüklerden kimi o- eaklardan bir kolayını bulur ulu - fe veyahut bir mahalden bir va zife tedarik edip yaşamıya mecbur olduğundan günden güne hevtül- mali müsh'mtnin kıtlığına soben olurlar.
Diğer bir mazarrat da İstanbulda kalabalık ve izdiham sebebile ehil ve nâ ehil fark olunmayıp
ferü-maye adamlar kendi menfaatlerine bakarlar, ben derim ki İstanbul ağniya mahallidir. Padişahımız bir miktar dahi taşranın ahvali ile ta kayyüt buyursalar.) (4).
İstanbulu işsiz, güçsüz taşralı larla doldurmamak meselesi üze rinde her devirde durulmuş III. Selim de bu akma karşı koymak .üzere devlet adamlarından lâyiha la r istemişti. Mehmet Emin, Behiç
efendi padişaha takdim ettiği lâ yihada (kale kapılarından yüz bin adam geçse ve derûnı İstanbulda mahallât ve hanelerde ne idüği belirsiz şu kadar eşhas gelip tavat tun etse ne makule adam olduk larını teşshhusa ve keyiflerine i - malei fikir ve kimsenin kudreti ol maz.
Sahili bahirde vaki kapıların hariçlerinden olan kayıkçılar, Niğde, Bor ve Kayseri havali sinden gelip on, onbeşi bir arada ve bir odada olan sebzeci, manav, çiçekçi, hamallar, küfeciler ve mad rabaz gürühunu vesair muhtelif şahısların isimleri ve hangi kariye ve sancaktan oldukları ve ne kâr da ve hangi handa ve mekândadır lar. Gereği gibi tahkik olunup muh kem tâyinlere bağlanması ve işbu nizamdan sonra gelip bu şahıslara katılmak isteyenlere de katiyen tezkere verilmemesi lâzımdır. M u- tadları üzere senede bir kere ma halleye girenlerden de tezkereleri geri alınmalıdır (5).
Bu şekilde yapılan mücadele ü . Mahmut zamanında da devam et mişti. Bir defasında ve 1829 sene sinde (İstanbul hanlarında müsün» ve gayn müslim ne kadar bekâr takımı var ise verilen 30 gün me hil içinde hesap ve kitaplarını gö rerek memleketlerine gitmeleri ik tisap tarafından hancılara tenbih edilmiş ve bunların defterleri is tenmişti) (5).
Fakat İstanbul imparatorluğun bir geçit yeriydi. Buraya daima memleketlerinde işsiz kalanlar göç ediyor, büyük harplerden sonra memleketleri düşman eline geçen Türkler de imparatorluk payitah tına taşmıyordu. Her büyük harp ten sonra şehir geniş ölçüde böy le büyük akmîara maruz kalmış tı. Son devirlerdeki büyük alan lardan biri 93 harbi sonunda Ru meli vilâyetlerinden yapılan göçtü. O acıklı göçü İstanbullular büyük bir şefkatle karşılamışlar, vükelâ, rical ve zengin evlerinin kapılarını açmışlar, her İstanbullu bir m u-, hacir ailesini barındırmak vazife sini Üzerine almıştı. Avrıca Aya- sofya. Sultanahmet, Lâleli camile rinin ici ve dışı muhacirlerle dol muş, d'ger cami, medrese, mekteo, tekke, boş kışlalar, arsalar içindeki mahzen'er. dükkân'arın hodrumla- rı, muhacirier tarafından işgal o - lunmuştu (6).
Millî mücadeleden sonra İstanbul artık tarihî değerini kaybetmiş, pa yitaht olmak imtiyazından çıkmış ve yeni Türkiyenin bir tarih ve kültür şehri hâline kalbedilmişti.
Cumhuriyetin ilk yıllarında nü fusu azalmış bulunan İstanbul da ha sonra da ve bilhassa son yıl larda yeniden kalabalık bir hâle gelmiş hulunmaktadır.
(1) Ahmet Refik. 16. Asırda İs tanbul Hayatı.
(2) Naima tarihi cilt 3 sahife 249. (3) Sultan İbrahim zamanında İstanbul. Milliyet gazetesinde çıkan
'sıs'ml ardan.
(4) Can’ kli Ali Paşa lâyihası. Hazine 387.
(3) Mehmet Emin Behiç efendi lâyihası. Hazine 370.
(6) Mahmut Celâlettin. Mir’atı hakikat.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi