YOLCU / Senaryo, yönetim: Başar Sabuncu / Görüntü: Hüseyin Özşahin / Oyuncular: Tarık Akan, Müjde Ar, Hali Ergün, Berhan Şimşek / Belge Film - TRT ortak yapımı.
âzım ilk kez sinemada
---ANADOLU’nun ıssızlığında, kar lar ortasında yitip gitmiş o izbe istas yon, “çölün ortasında demir atmış bir gemi” gibidir. Bu gemide, üç insanın y a zg ıla rı b irb iri içinde örülüdür. “Harb - i Umumi”de bir gözünü, tüm parasını ve geleceğe olan inançlarını yitirmiş, ama gönlünün'derinliklerin de namusunu ve umudunu bir gömü gibi saklamış istasyon şefi, tam bir halk adamı olan iri - yarı ve topal ma kinist, bu iki erkeğin arasmda, doğa nın en zor koşullarda bile varoluşunu sürdürmesi için binbir işve ,hile ve o- yunla donattığı, okuması - yazması ol mayan, en doğal tepkileri içinde yaşa maya ve direnmeye kararlı bir ka dın...
Uzakta bir yerlerde çakan şim
şekler, patlayan gökgürültüleri biçi minde yansıyan, zaman zaman geçip giden trenlerdeki yaralı askerler, baş larını göğe dikmiş toplar, yığılı silah larla da kendisini gösteren bir ölüm
-kalım savaşı... Ve bu savaşm bağrın dan kopup gelmiş bir Kuvay - i Milli ye askerinin, dış dünyadan kendileri ni tümüyle soyutlamış, kadm - erkek ilişkilerinin aşk, tutku, şehvet, kıs kançlık, çıkar gibi değişmez düğümle ri içinde birbirlerini yiyip duran bu üç kişinin yaşamına getirdiği değişik lik...
“Yolcu”, bunları ve başka şeyleri
içeren bir Nazım Hikmet oyunu... “Sinemaya uygun” mu? Herhangi bir tiyatro yapıtından ne daha çok, ne de daha az... Başar Sabuncu’nun böyle bir işe sıvanması ve ilk kez Nazım’m bir oyununu sinemalaştırmaya gitme si (hem bizde, hem dünyada ilk kez), öncelikle altı çizilmesi gereken bir davranış.
Daha da ötesi, Sabuncu bu işi ba
şarmış. Çok kolay unutuverdiğimiz yakın tarihimizin yaşamsal bir anı ü- zerine bu oyunu, yine çok kolay unu- tuverdiğimiz edebiyat birikimimizin
tozları arasından çekip çıkarmış, ya şayan, güncel, sürükleyici bir iç me kan serüveni haline getirebilmiş. An talya şenliğinde hepimizin o telaş i- çinde biraz harcadığı, hakkını yediği bu filmi ikinci kez, festival telaşından uzak olarak izleyince, başarısmı daha iyi kavradım.
Sabuncu, alabildiğine yalın, ekono
mik bir sinema gerçekleştirmiş. Müzik bile kullanmamış, doğanın sesini fona yerleştirmekle yetinmiş... Aşırı kamera hareketlerinden, sinirli bir kurgudan kaçınmış... Askerlerle geçen tren moti fini bile çok tutumlu biçimde kullan mış. Çok az şeyin bu kapalı mekan dra mına, tüm gücünü insan kişiliğinin ö- zelliklerinden, ama bir ölçüde de yaşa nan tarihsel anın fondaki gelişimlerin den alan bu psikolojik öykünün iç mantığma müdahale etmesine izin ver miş...
Sonuç: Yapıta asla ihanet etme
yen, yalın, ama etkileyici bir film...
Nazım’m “bahtiyarlık ta rifi” veya Tevfik Fikret’i değerlendirmesi gibi,
benzersiz bir dille verilmiş yaklaşım ları, bu filmi izlemek kadar “dinleye ni” de önemli ve ilginç küıyor. Kişi sel yaşamla toplumsal yazgıların ke sişmesi, oyundaki gücünü koruyor, giderek sinemadan, da destek alıyor. Kuşkusuz, oyunun ve giderek tiyatro nun doğası gereği, belli ve kaçınılmaz bir durağanlık ise, dikkatli ve sine masever seyirciden belli bir hoşgörü ve dikkat yoğunluğu bekliyor.
Filmin dört oyuncusu da süper!..
Benim gözdelerim, özellikle çok sağ lam oyunuyla Halil Ergün (Antal y a ’da benim oyuncu adayım dı) ve
Müjde Ar... Müjde’yi öylesine özle
m işiz ki, onun dönüşüne doğrusu bayram ettik... Umalım ki sevgili
Müjde Ar, bu dönüşü “daim” kılsın
ve ancak onun can land ırabileceği böylesine kişiliklerden sinemamızı yoksun bırakmasın...
r
ı
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi