Şairin Yaralı Yüreği
R ö p o r t a j : Deni z T e z t e l
16 yıl sonra Türkiye’ye dönen
şair Nihat Behram anlatıyor - 2
‘Asıl yanım Türkiyeli kaldı’
“ Her uygar insanın aslında dünyalı” olduğunu vurgulayan Nihat Behram, yurtdışmda
kaldığı sürece bir yanının ya da kendi deyimiyie“ asıl yanının” Türkiyeli kaldığını söylüyor. Behram, “ Her zaman buralı
kaldım. Kendime dönük kaldım. Bu yanımdan hiçbir zaman vazgeçemedim” diyor.
Yurtdışmda düşünce, yazma ve insan haklan konusunda çok daha özgür olduğunu kabul eden Behram, dönüş gerekçesini şöyle açıklıyor:
“ Orada kuşkusuz ki insanın bir kitap yazmasından ya da istediği şeyi özgürce söylemesinden başına bir bela gelmez. Burada gelebilir. Fakat geldiğim noktada da o belanın bizzat içinde olarak, durarak, yaşamayı gerektiren süreç başlamıştı.”
Bundan sonraki çalışmalannı Türkiye’de sürdürecek olan Behram’la söyleşimize yine mültecilik, geriye dönüş ve özgürlük üzerine devam ediyoruz:
- Mültecilere karşı AvrupalInın tavn nasıl?
- Yaşadığın ülkeye göre, o ülkede yabancı olmanın getirdiği zorluklar var. Bazan çok aşırı boyutlara varıyor. Irkçılık boyutuna varılıyor. Örneğin; Almanya’da ırkçılık boyutuna varıyor.
Gerçi şöyle de
diyebiliriz:Ülkedeki yabancı sayısına göre ırkçılık
şekilleniyor. Fransa’da Araplara karşı, İngilterede Hindistanlılara karşı, Almanya’da Türkiyelilere karşı.
Yabancı çoğunluğu, ırkçılığın hangi ulusa karşı yoğunlaştığını da belirliyen bir şey oluyor. Özellikle Batı toplamlarında, 3. Dünya ülkelerinden gelen, yoksul memleketlerden gelen yabancılara karşı ırkçılık çok üst düzeyde. Yaşamınızın her anında, her yerde bunu soluyabilirsiniz. Bir kahveye gittiğinizde soluyabilirsiniz, otobüs beklerken de soluyabilirsiniz. İş ararken, ev ararken de soluyabilirsiniz... - Düşünceleriz, duygularınız çerçevesinde Türkiye’de umduğunuzu buldunuz mu?
- Türkiye’ye döndüğüm andan itibaren kuşkusuz her yere gidebilmeyi arzu ederdim. Benim isteğim dışındaki yerlerde iki gün tutuldum.
- Evet, iki gün gözaltında kaldınız. Size nasıl davrandılar?
- Bana olan davranışları kuşkusuz ki o kuramların davranışlarının genel bir ölçüsü olamaz...
Ancak çok sayıda arkadaşımız, Yazarlar Sendikası’ ndan arkadaşlarımız, sanatçı arkaşlarımız, avukatlarımız bizi bekliyordu... Türkiye’deki ilk gecemde çok güzel bir anı yaşadım. Havaalanında sevdiğim
insanlarla kucaklaşma fırsatı bulamadan, polis tarafından alınmıştım ve o geceyiAtaol nezarette benimle birlikte geçirdi. Hatta kendisine
'Kardeşim olarak değil de Yazarlar Sendikası Başkanı olarak dayanışma anlamında bir gece ben de tutuklu kaldım diye açıklama yap’ dedim. Bir geceyi
o da benimle birlikte tutuklu geçirdi. Gecenin çok ilerleyen bir saatinde ziyaretçilerim geldi. Sözgelimi bir tanesi Ahmet
Kaya, diğeri Yusuf Hayaloğlu.
Onlar da bana cep telefonu ile geldi. Ve'Sevdiklerine haber ver,
iyi olduğunu söyle’ dediler. Bu
da benim için çok ilginç oldu. Çünkü bizim eskiden cezaevlerinde, polis
karakollarında yattığımız zaman ziyaretçiler, genellikle meyve, salata, iç çamaşırı falan getirirdi.
Ahmet Kaya cep telefonu getirdi. İki gün nezarethanede tutmaları da saçma bir şey, çünkü hakkımda açılan davaların hepsi ya zamanaşımına uğramış ya da T C K ’nin 141 ve 142. maddelerinin kalkmaları nedeniyle düşmüş davalar.
- Basına, pasaportunuzdan kaynaklanan bir sorun nedeniyle de gözaltında tutulduğunuz yansıdı.
- Evet, bazı gazeteler böyle yazdılar. Aslında ben Türk pasaportuyla döndüm. İsviçre pasaportum olmasına rağmen kendi pasaportumla dönmek istediğim için iş biraz uzadı Pasaport almamda ve ülkeye dönmemde yasal olarak bir sakınca yoktu. Çünkü davalarım düşmüştü. Sadece hakkımda havaalanı bilgisayarında 12 Eylül döneminden kalan
‘bulunduğu yerde yakalanması'
konusunda Diyarbakır
Sıkıyönetimi'nden kaynaklanan bir ibare vardı. Beraat ettiğim davaların kararlarının, bilgisayarlara işlenmemiş olmasından dolayı hakkımda arama karan gözüküyordu. Bu bürokratik sorunlan hallettik.
- Türkiye’ye niye döndünüz? -
Dışarı çıkıyorsunuz, dışarda işiniz bittikten sonra evinize dönüyorsunuz. B u ‘ Niye eve
döndünüz?’ gibi bir soru oldu. - Ama 16 yıllık bir süre sonunda döndünüz. Daha önce niye gelmediniz?
- Bu benim iradem dışında, isteğim dışında oldu.
- Size arkadaşlarınız Türkiye’deki koşulların iyi olmadığını söylemişler, dönmemenizi istemişler. Niye onları dinlemediniz?
- Her uygar insan ve Türkiyeli aslında dünyalıdır. Dünyanın her
tarafında varolabilir. Ben bu kadar u z u n süre yurtdışmda
kaldığım müddetçe kuşkusuz ki birçok ilişkim gelişti.
Örneğin yayıncvlcriyle ilişkim gelişti. Yazdığım kitabı yayınevine verdiğim zaman hemen Almanca basabilecek ilişkim oldu. Yurtdışmda evlendim, çocuğum yurtdışmda doğdu. Bir yığın dostluklarım oluştu. İsviçre pasaportu taşıyorum. Bir yanım böyle. Fakat öbür yanım asıl yanımdı. Her zaman buralı kaldım. Kendime dönük kaldı. Bu yanımdan hiçbir zaman vazgeçemedi m. Belki ‘siyasi
özgürlükler, insan haklan anlamında daha az özgür olabileceği insanın bir yere gelmesi, doğru mu yanlış m ı?’
diye sorulabilir. Orada kuşkusuz ki insanın bir kitap yazmasından ya da isteği şeyi özgürce söylemesinden başına bir bela
gelmez. Burada gelebilir fakat geldiğim noktada da o belanın > bizzat içinde olarak, durarak,' f
yaşamamı gerektiren süreç başlamıştı.
- Çalışmalarınıza herhalde burada devam edeceksiniz? Peki yazılarınızı yazarken kendinizi sansür edecek misiniz?
- Şimdiye kadar yurtdışmda yayımlanan romanlarımı, şiir kitaplarımı, Türkiye’de de yayımlama yolunu seçtim. Bu yayımladığım kitaplardan bir ikisi 1987, 88, 89 yıllarında yasaklandı zaten. Daha sonra bu kitaplar beraat etti. Yazdığım her şeyi kendi öz dilimde düşünüp yazıyorum. O dilde
düşünüyorum, o dilde yazıyorum. Sonra çevirisi yapılıyor.
- Yani sonuçta sansü rlemey eceksiniz
yazılarınızı?
- Aslında çok acı bir şey. Bir acının, gerçeğin simgesi olarak söylüyorum; ben uçaktaki duygularımı yazarken- ki şairsiniz, yazarsınız- birtakım duygularınızı yok ediyorsunuz. Uçaktan indiğiniz zaman, eğer yakalanıp götürülürseniz, notlara el konulursa düşüncesi kafanızın bir yanında olduğu için birtakım isimleri, birtakım olayları ancak sizin anlayabilceğiniz şekilde yazıyorsunuz. Bu acı bir şeydir. Eğer bir toplumda bilim adamları, bir toplumda sanatçılar, toplumu ileri taşıyabilecek insanlar sözcüklerini, duygularını, düşüncelerini özgürce ortaya koyamıyorsa, bunu sınırlamak zorunda kalıyorsa bu o toplum için derin bir yaradır. Sanatçısı, bilim adamı özgür arayışlar içinde olmayan, arayışlarını özgürce ortaya koyamayan bir
toplumun gelişmesi kör topaitır. Çünkübirtoplumu geliştiren 6 toplumun Meclis’i,
parlamentosu değildir. O toplumun bizzat sanatçıları, bilim adamlarıdır.
Uçaktaki düşüncelerimi küçük bir ayrıntı olarak, acımın bir detayı olarak belirttim. Ama yazarlığın, bilim adamlığının bir gerçeği de şudur: Eğer siz düşüncenizi, duygunuzu tüm boyutlarıyla ortaya
koymuyorsanız, zaten kendi alanınızda, sanat alanında, bilim alanında kendinizi
geliştiremezsiniz. Sansürlü olarak duygularını yazan bir şair hiçbir zaman iyi şiir yazamaz. Burada yaşayan arkadaşlarımızı ne kadar etkiliyor bilemiyorum ama mutlaka etkiliyordur, benim duyduğum bazı küçücük şeyler var, duyduğum zaman zangır
zangır titriyorum. Nâzım
Hikmet için Türkiye Yazarlar
Sendikası bir fidan dikmiş ve bu fidan parçalanmış. Sanki içimden birileri bir yerlerimi parçalıyor gibi hissediyorum. Herhangi bir toplumdaki gericileşmeye, gericilere karşıyım.
Hem gericiliğe karşıyım, mücadele hırsıyla
kamçılanıyorum hem de acı bir gerçeği görüyorum,
üzülüyorum. Niye benim toplumumda bunlar oluyor?
- Yeni bir çalışmanız var mı?
- Yeni bir roman yazıyorum. Bir anlamda yurtdışıyla da
hesaplaşma taşıyacak.
- Herhalde Türkiye’deki çalışmalarınız, yurtdışma göre biraz daha zor olacak.
-Zorluklara karşı savaşmak ve onu da başarmak gerekir...
BİTTİ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi