• Sonuç bulunamadı

Amucazade Köprülü Hüseyin Paşa Yalı Köşkü:Anadoluhisarı [AnadoluHisarı] - Boğaziçi 1699(1111 h.)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Amucazade Köprülü Hüseyin Paşa Yalı Köşkü:Anadoluhisarı [AnadoluHisarı] - Boğaziçi 1699(1111 h.)"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ord. Prof. Dr.

Süheyl ÜNVER

Prof.Yük.Mim.

Sedad Hakkı ELDEM

HÜSEYİN PAŞA

»

ya|,s|

‘ V

TÜRKİYE,TURİNG

'T p f ;f T | ■ j î l ! ' l ;

l

M

1

Sf 1

P f r

x

n

|r ,,

a

" -H9M

(2)
(3)

T T 't t ö 't y

I V

İD O U H İS U U

'

\ u i

Am iCAZÂD E

HÜSEYİN

TERTİPLİYENLER :

Ord. Prof. Dr. Süheyl ÜNVER

Prof. Yük. Mim. Sedad Hakkı ELDEM

I. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi

(4)
(5)

Ord. Prof. Dr. Süheyl ÜNVER

AMUCAZADE

HÜSEYİN PAŞA

(6)

Ö N S Ö Z

İstanbul ve Boğaziçini ince ve olgun duygu- lariyle, konuşduğumuz sâde dilimizle nazmen ve neşren tavsif eden içli ve hislerimize tercüman olan şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, «İstanbul me­ deniyetimiz Bizans'la müşterektir. Fakat Boğaziçi medeniyeti tamamen Türkdür,» demektedir. Bo - ğaziçi'nde birkaç tane küçük Manastır ve Bizans balıkçı köyleri vardı.

Boğaziçi'nin.en parlak zamanı XVIII inci asır­ dır. Her tarafı Âbadlarla ve Pazar Kayıklariyle mü­ nakale kolaylıklarından etrafında siteler teşekkül etmiştir. XIX. asır ortalarında buharlı gemiler­ le Boğaziçi köyleri kasabalaşmış ve hattâ şehir - leşme yoluna gitmiştir.

Lâkin Boğaziçi'nde medenî eserlerimiz Fatih - in İstanbul'u almasından hemen sonra başlar. Bo­ ğaziçi'ni pek seven Fatih refakatinde âlimlerden musahipleriyle, meşhur ve hâlen omurgası deniz müzesinde Dördüncü Sultan Mehmed adına duran kay iğiyle gezer. Beykoz'da şimdi yeri bile güç belli Tokat Kasrı onun devrinin eserlerindendir.

XVI ncı asırda rağbet Üsıküdar taraflarına - dır. XVII nci asırda Boğaz'da Topkapı Sarayında olduğu gibi yer yer güzel eserler bulunmağa baş­

lar. 0 asrın sonunda işte Amucazade Hüseyin Pa­ şa yalısı Harem dairesi bahçesi tarafında denizin ağzında bu misafir kabul salonunu buluyoruz ki

İstanbul'da Sur haricinde ve karşı Rumeli tarafın­ da böyle şimdi müştemilâttan dediğimiz bu gibi bir salon ve bir ufak servis odasından yapılmış olanların ilki olmamakla beraber tek kalanlar­ dan biri olarak ahşabın kudreti derecesinde zaman zaman onarımlarla durabilmektedir.

1956'dan sonra en yeni tamirle dış kaplaması değiştirilmiş, damı yeniden yapılarak tahkim edil­ miş ve akıntısı kesilmiş, fakat içinde nakışlı tah­ talar 271 sene dayanabildikten sonra çivi tutma- mayacak derecede süngerleştiğinden yerlerine ça- kılamamıştır.

Bilhassa tavan ve pencereleri üzerlerinde Türk vazolu buketleri resim ve nakışlarının mühim bir kısmı yerinde durmakta ise de diğer harap olan yerleri bunlardan örnek alınarak yenileştirilmek suretiyle daha bir müddet bina içinin tezyini hu­ susiyetleri idame ettirilebilir.

Bu salonun Yüksek Mimar Sedad Hakkı El- dem tarafından rölöveleri hazırlanmıştır. Hattâ bu­ rası Taşlık’ta yaptıkları Türk Kahvehanesine ilham vermiş ise de bu tarz ve Boğaz'a has güzelliğin bir müşahhas timsâli olduğundan yerinde ihyası ve ziyaretçilere açılması düşüncesine önayak olan Turing ve Otomobil Kurumu Yönetim Kurulu Baş­ kanı Kimya Yüksek Mühendisi Nejad Eczacıbaşı ne kadar tebrik edilse yerindedir.

(7)

AMUCAZADE

HÜSEYİN PAŞA

BİYOGRAFİSİ

İkinci Sultan Mustafa (1695-1703) devri sad- rıâzamlarındandır.

Köprülü Mehmed Paşa'nın küçük kardeşi Ha­ şan ağanın oğludur. Köprülü zade Sadrıa'zam Fa­ zıl Ahmet Paşa'nın Amucası oğlu olduğundan «Amucazâde» diye anılmıştır. Yeğen Hüseyin Pa­ şa da denir. Amucası Köprülü Mehmed Paşa ve Amucası oğlu Fazıl Ahmed Paşa zamanlarında muhtelif işlerde bulunmuştur. Kara Mustafa Paşa ile Viyana'nın ikinci muhasarasında hazırdı. 1095 (1683) de Viyana'dan kış sebebiyle döndüğünde Zor valiliğine yollandı. Sonra Çardak Muhafızı ol­ du.

1688'de vezirlikle Seddülbahir muhafızı, iki yıl sonra İstanbul Kaymakamı, 1694'de Kaptanı Derya. Sakız’ı kurtarmakta yararlılığı görüldü. Bel- grad muhafızı, 1697’de Sadrıa'zam. AvusturyalI­ larla henüz sulh yapılmamıştı. Büyük bir ordu ile Belgrad'a gitti. Üç ay kadar orada bulundu. Ve sı­ nırlarımızdaki harpleri durdurdu. O sırada Reisül- kuttap «Hariciye Nâzırı» gayretiyle sulh yapıldı.1

Hüseyin Paşa beş yıl kadar, ölümü ile neti­ celenen son hastalığına değin, Sadrıa’zamlıkta bu­ lunmuştur. Rabiyyülâhır 1114 (1702) de Çiftliğin­ de ölmüş ve İstanbul'da Saraçhanebaşı'nda ka­ pısı karşısında bina eylediği Darül Hadis medre­ sesi sebili yanma defnedilmiştir. Zevkiselim sahi­ bi ve ince duygulu bir zattır.

Paşa İstanbul dergâhlarına bağlı mevlevî mu- hiblerindendir. Konya’da Hazret-i Mevlâna'nın der­ gâhı ve «Kubbe-i Huzara» sı çinilerini değiştirerek tamir ettirmiştir. Bunun hakkında Şâir Nabi Efen­ di, Sâkib Dede ve Konyalı Yusuf Nesib Dede, Re- ceb İmad Dede, Mevlevî Vehbi birer tarih söyle­ mişlerdir.2

Paşa’nın iki kızı vardır. Ayşe ve Rahmiye Ha­ nımlar. Anneleri Emine Hanım. Mütevellisi olan Rahmiye Hanım çok yaşamış 1168 (1755) de pe­ derinin Darül Hadîs'ini hasbî olarak tamir ettir - miştir.

(1) Şahabeddin Uzluk - Mevtana Türbesi eseri. Tarihler burada kayıtlıdır.

(8)

AMUCAZADE

YAZLIK DİVANHANESİNİN

BİZE ÖĞRETTİKLERİ

(

1 6 9 9

)

1111

Tamamen Türk olan Boğaziçi'nde ilk medenî eserlerimizi XVI ncı asırda vermeğe başladık. Ana­ dolu ve Rumelihisarları XV inci asırdan beri gelen askerî lüzum ile teşekkül etti. Emirgân, Beykoz, istinye, Büyükdere ve Sarıyer... İlk göze çarpan eserlere sahib oldu. Boğaziçi'nden her noktadan faydalanılmağa başlandı. Müteakib asırlarda Bo - ğaziçi tamamen millî hüviyetini aldı. Hele XVIII inci asırda tamamen bir mâmûreye döndü. Türk köyleri bir takım hususiyetlere sahib oldu.

Üçüncü Sultan Ahmed (1703-1730) zama­ nında damadı Nevşehirli İbrahim paşa ile birlikte Boğaziçi'ni âbâd denen, yaz mevsiminde zaman zaman gidilebilen Âbâdlarla süslediler. Çubuklu'-* da Feyzâbâd, Bebek'te Hümâyunâbâd, Ortaköy'- de Neşatâbâd, Salıpazarı'nda Emînâbâd, Üsküdar'­ da Şemsipaşa'da Şerefâbâd'ı XIX uncu asırda Or- taköy'de Çırağan Sarayı, Beşiktaş'da Dolmabah- çe Sarayı, Beğlerbeği'nde Saray, Kandilli tepesin­ de icadiye, Kalender'de kasır, Tarabya kasrı, Kü- çüksu kasrı ve emsali yazlık günübirliğine gidile­ cek, icabında bir müddet kalınabilecek yerlerdi.

Bunların bittabi' zengin halk ve devlet otori­ tesine dahil olanlarla ilgisi yoktu. Bunlar da Bo- ğaz'ın münasib yerlerinde sahilhâneler (yalılar) yapmağa başladılar ki şimdi en eskilerinden biri Harem ve Selâmlık dairesinden hariçte sırf bazı günlerde gidilebilen şimdiki 271 yıldır ayakta du­ rabilen meşhur kasrı yer almıştır.

Şübhesiz ki bu zamanında tek değildi. Müna­ sib yerlerde bunlardan misaller olduğunu XIX un­ cu asır başında İstanbul'a gelerek bilhassa Boğaz-' da pek çok ve devrinin ahşaptan üslûbuna göre çeşitlilerini yapan Fransız asıllı mimar Melling'in «Voyage Pittoresque de Cons/Ple» eserinde biz­ zat yaptığı tablolarında görüyoruz.

Amucazâde Hüseyin Paşa'nın bir kısmı de­ niz üzerinde direkler üzerinde yer alan bu salo­ nun mimarî şekli ondan sonra yapılan âbâdlarda esas olarak alınmış, yalnız teferruatına güzel par­ çalar eklenmiştir. Fakat ne de olsa daha memle­

(2) Prof. Dr. Ferudun N afiz Uzluk’un bir notuna göre Amucazâde’nin “ Hüseyin ” ismi ile “ Sulh ” kelimeleri ebced hesabiyle 128 tutması, vefk ilmiyle uğraşanları sevindirmiş ve devletin yarını için hayırlı sayılmıştır.

ketimize XVIII inci asır ortalarında giren garbın uydurma tezyinatı karışımından vücuda getirdiği­ miz Rokoko girmeden seneler önce bu, yalının klâsik Türk mimarlığı ve tezyinatımızın da en son örnek inşaatına misâl olarak da önemi artmakta­ dır.

Bu kabil sırf bir iki odadan mürekkep, şimdi müştemilâttan sayılan kısımlardan XVI ncı asır­ da Mimar Koca Sinan'ın yaptığı 33 saraydan ba­ zılarında bulunması hususu muhakkaktır. Buna mi­ sâl halen Bakırköy içerilerinde, halen gecekondu­ ların düzgünleri ile sıkışıp kalan akıl hastanesi ar­ kasında ve gerilerde havuz ortasında efsaneli ve Koca Mimar Sinan yapısı Siyavuş Paşa Kasrı bunlardan biridir. Topkapı Sarayında yine XVI ncı asır yadigârı Sinan Paşa «İncili Köşk», XVII nci asırda Birinci Sultan Ahmet'in Davut Paşa Sarayı Kasrı, Topkapı Sarayı 3 üncü Lâle Bahçesi şeh- ranında Kara Mustafa Paşa Salonu «Kasrı» bun­ lardan hâlâ hevcut, olanlarına birer misâldir. İncili Köşkün yalnız kaidesi duruyor. Siyavuş Paşa ve Davut Paşa kasırları kârgirdir ve onarım görmüş­ lerdir,

Her asırda bu kabil bir salondan ve ufak kı­ sımlardan ibaret köşklerin en çok yapıldığı asır XVIII inci yüzyılda Kâğıthane'de III üncü Sultan Ahmed «Sa'd (Said) âbâd» yanında dere kena­ rında sıralanmış 60 kadar, çeşitli şekillerde yapıl­ mış tek salonlu kasırlardır. Bütün bunlardan belli başlılarını sıraladığımız bu eski salonlara Amuca­ zâde Hüseyin Paşa'nın Anadoluhisarı'nda selâmlık ve haremlik kısımlarını muhtevi yalılarının selâmlık bahçesinde ahşap ve çok süslü bir salondan iba­ ret bu müştemilât örnek olmuştur.

Bu cihetle ahşap ve klâsik süslü inşaatımızın en güzellerinden olan bu yalı salonu, bize ondan önce ve sonra yapılmış bu gibi yerlerin daima ha­ tırlatıcısı ve Boğaziçi'nde 271 yaşına basan yegâ­ ne maalesef son pitoresk bir armağanıdır.

Halen çok bakımsız ve camları kırık bir hal­ de acı kaderine bırakılmış ve evlâdu ahfâdına meş- rûte olan bu yalı bahçesinde bir metruk ve çok yaşlı ve yaşına göre şaheser olarak kendiliğinden durmağa çalışan bu kasır hakkında. Peygamberi­ miz hakkında yazdığı duygulu na't'larıyla meşhur Şair Nazîm'in yedi beyitli tarihi vardır,2 3 son tarih beyti :

Dedi Nazîm hâtif-i tarihini bu tarhın Bahr üzre tarz-ı zîbâ câyı Hüseyin Paşa Hüseyin Paşa'nın ince sanatlara ve zarif zev­ kine olan meclûbiyetinin yegâne, dünyada bir kıy­ met olan bu kasrı kurtarılmalıdır.

(d) Profesör Dr. F.N. Uzluk notuna göre Nazim Divanının (1841) 1257 Matbaaı âmire baskısında S. 131 de tamamı vardır.

(9)

Müverrih Ahmed Refik merhum der ki : «... Pasarofça muahedesinin akdinden son­ ra Avusturya'dan sefir olarak memleketimize Vir- mond gönderilmiştir. Sadrıâzam Nevşehirli Oa - mat İbrahim Paşa sefirin şerefine Anadoluhisarı’n- da, Amucazâde Hüseyin Paşa yalısında parlak bir ziyafet vermiştir. Yemekte 50-60 hanendenin lâtif şarkıları, ney, tanbur, santur, kanun, nefir, musi- kar ve keman sadâları kasrın çiçekli odalarında tatlı akis.'er bırakmıştır. Vezir-i âzam sefir ile mar­ tılara kurşun atıyor, bahçede cündîlere cirit oyna­ tıyordu.

Üçüncü Sultan Selim, Haliç ve Boğaziçi'nde denizden alayla geçerken, her gördüğü şeye me­ raklı olan ince ruhlu şâir padişah, «Bu kimin ya­ lısı? Kimin evi? Ne iskelesi? Cami in adı?» diye sorarmış. Kendisine refakat eden yâverlerin başı olan Bostancıbaşı arkasında oturduğundan, cevap verme durumunda olduğundan sorgularına muka­ bele edecek bilgileri sıralatmış ve bir deftere yaz­ dırmış. Buna Bostancıbaşı risalesi derler.»4

Bu defterde Amucazâde Hüseyin Paşa yalısı torunu Ahmed Bey ismiyle yazılıdır. Sağ ve sol­ daki yalılarla birlikte :

— Kurbünde Affan Bey halilesinin yalısı — Kurbünde Hüseyin Paşa-zâde Ahmed Be­ yin yalısı,

— Kurbünde Hüseyin Paşa-zâde Hüseyin Beyin yalısı, Kanlıca'dan Anadoluhisarı'na gelirken mezkûrdur.

Adlî Sultan Mahmud da ekseriya bu kasra gelir ve yaldızlı salonda çubuk içermiş.

DİVANHANEDE

YAŞANAN TARİHİ

GÜNLER

(4) Sadrıazam Keçeci - zâde Dr. Fuad Paşanın torunu rahmetli Reşad Fuat Bey nakletmiştir Ve 1919 da Cağaloğlu’ndaki konağında bana göstermişti ve kiltüphâne sahibi A li Emirî Efendi istinsah etmiştir. Ben de ondan yazdım.

(10)

AMUCAZADE

HÜSEYİN PAŞA YALISI

HAREM DAİRESİ

Amucazâde Hüseyin Paşanın Anadoluhisa - rı'nda Meşruta yalısı diye mâruf olan kısım zama­ nının klâsik altınlı süsleme ve bordürler, vazolu ve vazosuz büyük ve küçük buketlerimiz ve renk­ li çiçeklerimiz ile bezenmiş XVII. asırda yatılma­ yan, yalnız misafirlerin zaman zaman kabulü ve ağırlanması için bir divanhâne kabul salonundan başka bir yer değildir. Paşanın burada kalmasına imkân yoktur. Gene Amucazâde'nin mevcut ri - vayetlere göre, buraya yakın ve Hisar a doğru Sul­ tan Mahmud-u Adlî ve Sultan Mecid devri rica­ linden Zarifi Mustafa Paşanın (halen bir gemi sa- demesinden oturulamaz halde duran) yalısı tara­ fında, iki dağın yamacı ortasına rastlayan diğer kısmındaki düzlükte paşaya lâyık ve mevsiminde kalabildiği, büyük, geniş ve en kenarında uzanan bir harem yalısının mevcudiyeti belirtiliyor.

Bunun yeri tesbit olunabilir. Birkaç kalıntı bu ihtimâli kuvvetlendiriyor.

Yine rivayete göre 1877-1878 senelerinde durmaktadır ve hattâ Rumeli'den perişan olarak hicret eden muhacirler yalının muhtemelen boş ve meşruta olmasından muvakkaten oturtulmalarına

yaramış. Esasen harab olduğundan yıktırılmış ve yahut yanmıştır.

Söylentilere ve bunun an'ane ile meraklıları tarafından anlatıldığına göre, harem dairesinde süslü ve büyük bir salonun mevcud olduğu duyan­ lar tarafından bildirilmiştir. Şimdiki leb-i deryâda divanhânenin burada tek başına bir yer olduğu kabul edilemez.

Halen Amucazâde Hüseyin Paşa'nın aslından gelen, torunlarından Hacı Mehmed Said Bey oğlu Ahmed Said Bey kerimesi Bay Mecdi Akasya eşi merhum Şemsifer Hanım'ın verdiği bilgiye göre o büyük ve ileride olan geniş harem dairesi 70 se­ ne önce yıkılmıştır.

Yalı pencerelerinin üst kısmı renkli alçı cam­ larla örülüdür.

Her tarafında şehnişinler, üst ve kenarların­ da nefis oymalar. Odaların kapıları' çift. Sokaktan bir binek taşı ile bahçeye merdivenden inilir. Ya­ lının dışı şimdiki divanhânenin rengi gibi kırmızı aşı boyası...

Esas yalıda yirmi oda ve büyük salonlar, iç­ leri pek güzel ve altın yaldızlarla süslü.

Yanında yine Köprülü Mehmed Paşa torunla­ rından birkaç kişinin sahib olduğu diğer bir yalı­ dan bahsolunuyor.

İşte Amucazâde devrinin modasına göre bir müddet kalıyor. Paşa’nın kışlık yalısının Eyüb Sul- tan'da olduğu söyleniyor. Torunları arasında re - kabetten ve ahşab olmasından yanmış, hâlâ en - hazından kârgir birkaç yerin durduğu söylenen - ler arasında.

(11)

AMUCAZADE

HÜSEYİN PAŞA MEDRESESİ

VE EVKAFINA BİR BAKIŞ

Amucazâde'nin İstanbul'da Saraçhânebaşı'n - daki medresesi klâsik ve en güzel tipte, diğer mev- cud olan binalardan daha hususiyeti ve güzelliği olan mimarî parçalarımızdandır. Halen gayet dik­ katle onarılarak Vakıflar Umum Müdürlüğümüz­ ce depolarındaki eserlerle üzerinde durulmağa lâ­ yık bir müzeye vrilmiştir.

Medrese ilk yapıldığı yıldan itibaren «Dâ'- rül-hadîs» ismi altında, medarisin ilgasına kadar devam etmiştir. Aynı zamanda bir de kütüphâne kurulmuştur. Hâlen kitapları Süleymaniye Umu - mî Kütüphanesine nakledilmiştir. Bu isimle orada fihrist defterinden istenilen bir eser varsa görü­ lebilir.

1310 (1894) yer depreminde mühim hasar­ lar görmüş, bu cihetle bir müddet metrûk kalmış­ tır. Bir aralık sağlam kısımlarında hususî bir depo da kurulmuştur.

Amucazâde Hüseyin Paşa ve âilesine men - sub olanlar ve diğer bazı zevat sebili ile kapısı arasında, sol yanındaki mezarlıkta hâlen yola kal- bolan Fatih devri mimarlarından Ayaş'ın Mimar Ayaş diye anılan mahallesinde, Fatih'in kurduğu

(12)

Saraçhane kapısı karşısına rastlamaktadır. Vak - tiyle Küçük ve Büyük Karaman çarşısı yolu bu medresenin önünden geçerdi.

Medrese : Vezir Hüseyin Paşa Dârü'l-hadîsi diye arşiv kayıtlarında yazılıdır. Kapısı üzerinde arapça bir kitabesinde 1110 (1698) tarihi okunu­ yor. Paşa burasını yaptırdıktan dört sene sonra ölmüştür. Kabir taşında Ârif'in tarihî son beyti şöyledir :

intikalin Gûş idüb Ârif dedi târihini Cennet-i firdevsi hak ide Hüseyne câygâh

(1114) 1168 (1755) de tamirini gösteren türkçe kitabe medrese içinde sağdaki kapı üzerine konmuştur. Necib'in tarihî kıt'ası :

Oldu berceste dü târih lâtîf Eyle bu beyti Necibâ tahrir Vâkıfın rûhunu berkâm etti

1168

Oldu bu medrese hasbî tâmir.5

Yine yol üzerinde esas kapının solunda mü­ him eserleri olan Hekimbaşı ve ta’lik hattatı Kâ- tib-zâde Mehmed Refi' Efendi tarafından metni ya­ zılmış tarihli bir güzel çeşme vardır.

Amucazâde vakfiyesinin bugün âilesinden bi­ risinde saklı duran ve asıl olduğu rivâyet edilen vakfiyesini bizce görmek mümkün olmamıştır. Yalnız Ankara'da Vakıflar Umum Müdürlüğü nde No : 502'de kayıtlı 1112 (1700) tarihli vakfiyesi sûreti vardır,

(5) Ayvanaarayi H üseyin Efendi Topkapı sarayı Müzesinde Hazine K . 1565 de duran el yazısıyle mecmuada birinci tarihi m ısraı ebcedle 1169, altındakini de 1168 diye hesaplamış, böylece kaydetmiştir.

Vakfiyeye göre, bu medresenin yanında Köp­ rülü Mehmed Paşa'nın kerimesi Emine Hanım'ın mülkü olan bir bahçe vardır. Bu Dârü'l-hadîs 16 oda, sımat, mescid, mektep, türbe, sebil, çeşme, şadırvan ve kütüphane vardır. Burasını görüp be­ ğenen padişah, vakfına, «Mihaliç» «Mustafa Ke­ mal Paşa» da mühim yerler vermiştir.

Vakfiyede medresenin zengin varidat kayna­ ğı vakıfları vardır. Vazifelilerin hakları sıralanmış­ tır ki, bunlar : Hadîs okutacak bir âlim, 16 daniş- mend (her birine birer oda dâhil), kütüphane­ sine bir hâfız-ı kütüp ve kâtib, mücellit, vakfa imam, müezzinler, kayyumlar, ferraş çırağı, türbe- dar, mektebe muallim, muâvini Halifeye, vakfına memurlar, mûtemedler, sâlihlerden bir kapıcı, su­ yolcu, çöpçü ve onlara ayrıca kışlık tahsisat.

Vakfın zengin olmasından Filibe Mevlevî Za- viyesi'nde sâkin mevleviye fakirlerine taamîye, Hüseyin Paşa'nın doğduğu Köprü kasabasında Kedegre ahâlisinin suyu az olduğundan kasabaya su getirtmiş ve 14 mahâlde birer çeşme ya p tır- niştir. Aynı zamanda su nâzırı ve üstad suyolcu da tâyin olunmuştur.

Babası Hacı Haşan Ağa'nın adına arzusuyla vakıflar yapılmış. Başçı Hacı Mahmud mahallesin­ de Bayram Paşa vakfına da para verilmiştir. Lâ­ kin bir müddet sonra vakfın geliri azalmıştır. Şey­ hülislâm Feyzullah Efendi bu vakıflara nâzır tâyin edilmiştir.

1111 (1699), 1113 (1701) târihli iki ek vak­ fiyesi daha vardır ki, sonuncusu Medine-i Mü - nevvere'ye âittir. 1120 (1708) de vakfıh m ü te ­ vellisi kerimesi Ayşe Hanımdır. O da bazı yerleri vakfa katmıştır.

(13)

SON SÖZ

En az ancak senede bir ve nâdiren iki defa bu divanhaneyi, bundan 250 sene önce dünya gü­ zeli olan 271 senelik şâhane hâtırayı ziyaret eder ve Anıtları Koruma Derneği'nin Ankara'da yöne­ ticisi Prof. F. N. Uzluk himmeti ile dış tâmirinden duyduğum memnuniyet kadar içinin de perişanlı­ ğından üzülür ve her dolaşışımda burasının gü - zel salonu nasıl onarılır diye düşünürüm.

Yerde bir köşede duran yaldızlı ve klâsik tez­ yinatımızla örtülü bordür ve diğer parçalarından bir kaçını elime alır ve bunlar yerine nasıl konu­ labilir, diye incelerim. Çivi ile tutturulamıyacak ka­ dar süngerleştiğini ve dokunmakla kırılabileceği- ni, düşünürüm. Bence bu salonun yerinde duran iç sathı tahta üzerine ve renkli süslemelerinden hariç, yere düşmüş veyahut yerine konamıyanla- rını, bu mevcutlarından yeniden tahta üzerine ya­ parak yerlerine konulmalarım uygun görürüm. Bi­ rinci Cihan harbinde bir yaramaz ve fuzulî yere işgâl eden bir zavallının söktüğü kapı ve dolap sedeflerinin yenileriyle değiştirilmesi yerinde ola­ caktır. Geçen gün vapurla önünden geçerken, camlarının pek çok sayıda kırılmaları karşısında irkildim. Bu kadar çok sayıda camın, ancak kayık­ la gezmeğe gidenlerce kırılabileceği ihtimâli deh­ şetine kapıldım. İstanbul'da Vakıflar Başmüdürlü- ğü'ne bağlı vakıflar müfettişlerince görülmeme - sinden birkaç lira sarfıyla yerine konacak bu cam­ ların yenilenmemesi cihetiyle, kendilerini vâkıfın torunlarından sayıp, bahçesinde yer yer kâşâne- ler içinde oturanların da bu işi üzüntü ile karşılayıp te'mini cihetine gideceklerini de umarım.

Bu divânhânenin böyle her 25-50 de bir de­ ğil de, her sene bakımının teminini bir vatanper­

verlik borcu bilirim. Artık emsâli kalmayan ve yap­ tırılması imkânı olmayan bu medenî ve san’at hâ­ tıramızı hiç olmazsa daha bir müddet ayakta tu t­ mak imkândan hariç değildir.

Saladin : Le Yalı des Keupruli, 1911, à Anatolî- Hissar. Cote asiatiqu e du Bosphore-Preface de Pierre Loti. Texte par M. M. H. Saladin, archi­ tecte du gouvernement, membre du comité des travaux historiques et scientifiques de l'instruc­ tion Publique, et René Nesguich, architecte Dessens relevés sous la direction de M. Y. Ter- ziyan, architecte, Professeur adjoint à l'ecole impériale des Beaux-arts de Stamboul. Et Orner Chérif, eléve de la section architecture de cette école Reluire et Fleurons par M. H. Saladin. Pa­ ris, 1915.

Bu mühim eseri Paris'de 16-19/X/1928'de Güzel Sanatlar K. (14.86 F. 300) de görüp resimler ve notlar aldım.

Sedat H. Eldem : Arkitekt ve Güze! Sanatlar mecmualarında yayınlar.

A. Süheyl : Türk Evi Mimarisi Hakkında Birkaç Söz. Şehremaneti M. No : 30, 1927.

A. Süheyl : Tarihî Binalardan Amucazâde Hüseyin Paşa Yalısı. Millî Mec. N. 68, 1926. Mahallinde araştırma. 16 resim ve şemail.

A. Süheyl Ünver : Boğaziçi'nde Güzellerin Güzeli. Milliyet G. 22 /V III/1 952. Geçen tamirden önce acıklı durumu belirtildi.

A. Süheyl Ünver : Anadolu Hisarı’nda Amucazâ­ de Hüseyin Paşa Yalısı. Anıtları Koruma Derne­ ği yayınlarından, 1956. — S. R. 2 renkli tablo.

(14)

Prof .Yük. Mim. Sedad Hakkı ELDEM

amucazade

k İ İ P K İ lt H i s l i

f.V /'İŞ 1

I I /./

hiişhi

. .

ivutoıt ııis

ı

ıtı-ııof, vm ı

(15)
(16)

AMVCAZADE

K iin tV IJ j H Ü SEYİN

/ ' I Ş I

1 1/7

h O Ş h İ

ANABOLl llİSM U -ltO f, V/İİ İ

HifHHliHh.)

Köprülü yalısı, hakkında en fazla etüt ve ya­ yın yapılan bir sivil mimarî eserimizdir. Bunların arasında İstanbul Dostları tarafından 1915'te ya­ yınlanan albüm başta gelmektedir. Tarafımdan 1928'de yapılan 1 : 1 ölçeğindeki renkli pano ve tavan rölöveler Akademi yangınında yok olmuş - tur.

Bugün tek bir odası kalmış olan yalı köşkü­ nün eskiden arkasında bir sofa ve iki odası da­ ha bulunuyor ve bu hâliyle bina Köprülü yalısı­ nın selâmlık dairesini teşkil ediyordu. Harem dai­ resi köşkün 60 metre ötesinde ve Hisar tarafında idi. Kargopulo'nun iki binayı bir arada gösteren bir fotoğrafı mevcuttur. ( r. i j i Zamanında yalı arazisi yolun öbür tarafında bahçe şeklinde dağın eteklerine kadar uzanırdı. Bu yol şimdikinden de­ nize 5 metre kadar daha yakında ve 3 metre ka­ dar genişlikte idi. Yolun bir kısmı Zarif Mustafa

Paşa yalılarından Esat beyin yalısı altından geçer­ di ki, tünel şeklinde bu geçidin bir kısmı hâlâ mevcuttur. Köprülü yalısı Haremliği de yolun he­ men kenarına kadar gelmekte idi. Hattâ üst ka - tından yolun öbür tarafındaki bahçeye, o zamanki yalılarda olduğu gibi, bir geçidin bulunmuş olduğu tahmin edilebilir. Fakat böyle bir geçidi hatırlıyan veya kaydeden olmamıştır.

Yalı nisbeten muhtasardır ve paşanın sayfi­ yesidir. Asıl kışlık yalısı veya konağı Eyüp Sul- tan'da imiş. Selâmlık ve Harem daireleri nisbeten küçük binalardır. Aralarındaki bahçe de fazla bü­ yük değildir. Saladin bu bahçede bulunan bir şa­ dırvandan bahsediyor ki, şimdi yerinde değildir. Haremlik, fotoğraftan çıkarılabilecek plânına göre iki katlı, iki büyük sofalı ve ortalama 15-20 oda­ dan ibaretti. Bu binada da Hisara bakan köşe­ de 10 kadar penceresi olan büyük bir kabul

oda-1) Kargopulo panoramasında Köprülü yalılarını bir arada gösterir resim

Overall view of the Köprülü estáte from the Kargopulo albüm

(17)

2) Haremlik ve yalı köşkünü bit arada gösterir restitüsyon

A — kısmen mevcut yalı köşkü B — yıkılmış harem dairesi C — yıkılmış mülhak komşu yalı D — Esat Bey yalısı

a — mevcut ilâve bina

b — mutfak ve hamam

c — hizmet binası

d — mevcut hamam harabesi

Reconstructed plan of the Köprülü estate A — the partly existing Kiosk

B — the Harem (demolished) C — adjoining yalı (demolished) D — the yah of Esat Bey a — existing annex b — kitchen and bath c — service building d — existing bath

(18)

sının bulunduğu anlaşılıyor. Pencerelerin iki kat, yani üstleri alçı oldukları da resimde görülebilmek­ tedir. Yalının 93 Harbi esnasında yerleştirilen mu­ hacirler yüzünden harâb olduğu ve yıktırıldığı ri­ vayet edilir. Biraz daha ötede bulunan hamam ha­ rabesi haremin yanında bulunan başka bir yalıya aittir. Selâmlık dairesinin arkasındaki ilâve bina, Harem yok olmadan evvel yapılmıştır. Bunun için selâmlığın iki odası ve sofası yıktırılmıştır. Ge­ ri kalan Divanhane ile yeni bina arasında bağlantı teşkil etmek için çıkmalardan birinden bir kapu açılmıştır. ( R- 2)

Yalıköşkünden, yani Selâmlıktan arta kalan oda, T şeklindedir. Reuter ve Saladin bu şeklin kaynak ve nedeni üzerinde durmuşlardır. Reuter plânı Mısır evlerindeki ka'a'ya benzetmiştir. Aslın­ da orta sah inli iki veya üç kollu plânların menşe- lerinin aynı ve Ön Asya'da olduğu bilinmektedir. Orta şahin avlu, sekilikler de avluya açılan eyvan­ ların karşılığıdır. Şu kadar ki bu binada orta şa­ hin açık bırakılmayıp örtülmüştür. Ka'ada bu ör­ tü henüz üst ışığını muhafaza etmektedir. Bura­ da evolüsyon bir kademe daha ilerliyerek, bu fe­ ner şeklindeki orta aydınlık da kaldırılmıştır. Or­ ta şahinin taşlık ve havuzlu olması eski avlulu plân düzeninden kalmadır. Saladin'in T plânını açıklıkların kontrol ve kısılması mecburiyeti gibi inşaî bir sebeb izah etmesi uygun bulunamaz. Açıklık ortalama 6 metredir. Ahşap inşaatta ve aynı devirde yapılan başka köşklerde bu mesafe­ nin rahat rahat 10-12 metreye kadar uzatılmış ol­ duğu bilinmektedir. Şu halde tatbik edilen T şek­ lindeki plân inşaî zaruretten doğmuş olmayıp, sa­ dece tradisyonel bir mekân kompozisyonunun uy­ gulanmasından ibarettir.

Burada, Boğaziçindeki benzer köşklerde oldu­ ğu gibi, her şeyden evvel manzaraya üç yönden açılan bir mekân vücude getirmek arzusu hâkim olmuştur.

Bugün mevcut olan Divanhanenin tek başı­ na değil, arkasındaki oda, sofa ve helâ gibi ma­ halleri ile tamamlandığı ve köşkün ancak bu su­ retle asıl şeklini alabileceğine daha evvelden işa­ ret etmiştim. Köşkün eski durumunu tâyin et - mek için elimizde keşif veya orijinal plân gibi kay­ naklar bulunmadığına göre, restitüsyonu başka vesikalara dayanarak yapmağa teşebbüs etmek zorundayız. Bu dokümanlar eski bir Sabah fotoğ­ rafı. Th. Frere'in bir tablosu ve Fossati'nin bir krokisidir.

En fazla güvenilir kaynak şüphesiz fotoğraf- dır. Abdullah Koleksiyonuna ait olan bu fotoğraf 1860-1870 seneleri etrafında alınmış ve bugün köşkün arkasında bulunan yalıdan birkaç sene da­ ha eskidir. Bunun böyle olduğunu fotoğrafda or­ ta kapunun arkasında görünen sofanın durumun­ dan anlıyoruz. Sofanın görünen kısımları dışarıya açılan kapusu ile kuzey divandır. Bu dıvar şimdi­ ki yalının günev dıvarının bulunduğu yerin çok yakınındadır. Yani yeni binanın yapılması için bu dıvarın yıkılması icab etmiştir. Yeni binanın eski sofa hizasına gelen kısmında üç pencere vardır ki, bunlar resimde görülmemektedir. Zaten sofanın yıkılmadan yeni inşaatın yapılması imkânsız gö - rünmekte ve yeni binanın yapıldığı şartlar içinde de her halde tamamiyle lüzumsuz sayılmış olma­ lıdır. Bundan başka sofanın dışında galeri şeklin­ de bir bina kısmı devam etmektedir ki, bunun ye­ rinde de sonradan eklenen yalı bulunmaktadır. Şu halde bu bina da yıkılmadan yeni yalının yapıl - ması bahis konusu olamaz. Bunlardan kesin şekil­ de anlaşılabildiği gibi, ilâve yalının inşası için, köş­ kün arka kısımlarını yıkmak zarureti olmuştur. Za­ ten bu kısrmların da, sofanın resmine bakılacak olursa, daha o tarihte çok harap oldukları anlaşı­ labilir. Fotoğrafda görülen sofanın ilâve yalıdan daha eski, hattâ yalı inşa edildiği zaman

(19)

yıkılma-sında bir zarar görülmiyecek kadar eskimiş bir halde olduğu bu suretle aydınlandıktan sonra, bu sofanın yalı köşkünün ilk yapılışına ait bir kısım olup olmadığının tâyini konusu kalmaktadır. So­ fanın herhangi bir mimarî karakteri olan bir tarafı görülmediğine göre konu hakkında kesin karar vermek güçtür. Ancak kapu dışında farkedilebilen ahşap kaplamalı sundurma şeklindeki bina eski, hattâ ilk binanın yapılışı devrinden kalma olduğu tesirini vermektedir. 1700 senesinden bu tarafa binaya yapılacak herhangi bir ilâvenin, üslûbu ba­ kımından, devrinin karakteristiklerini taşıyacağım ummak tabiî iken, bu sofa giriş ve arkasındaki geçitteki ilksellik, böyle bir yenilemenin yapılma­ mış ve görülen kısımların eski, hattâ binanın as­ lından kalma oldukları kanısını kuvvetlendirmek - tedir. Herhalde bu kısımlar fotoğrafın çekildiği ta­ rihten eski, en azı 80 ilâ 100 senelikdirler. Bu su­ retle 1780 ilâ 1800 senelerini bulmuş oluyoruz ki, bu tarihlerde köşkün görülen şekilde tâdili için pratik ve bilhassa estetik bir sebeb mevcut değil­ dir. O tarihlerde yapılan bir değişiklik veya yeni­ leme devrinin karakterini daha açık bir şekilde ta­ şımış olmalıdır. Netice olarak bu noktanın kesin­ likle aydınlatılmasının imkânsızlığına işaret ede­ rek büyük bir ihtimalle resimde görülen bina kı­ sımlarının ilk yapılış zamanını ifade ettiklerini be­ lirtmek isterim.

Fotoğrafda görülen sofanın derinliği fotoğra- metri usuliyle tâyin edildikten sonra, eski bina - nın bahçe tarafına doğru uzanma miktarı meyda­ na çıkmaktadır. Bu mesafe sofanın bahçe kapu- suna kadar olan mesafesidir. Bundan sonra ara­ zi şimdi olduğu gibi yükselmektedir. Köşke iniş gayet dik basamaklar vasıtasiyle olmaktadır. So­ fanın giriş kapusunda kanat yoktur. Yok mu ol­ muştur, yoksa dışarıya mı açılmaktadır? Belli de­ ğildir. Sol taraftaki dıvarda bir küçük kapı vardır.

(20)

Ondan sonra gelen dıvar görülememektedir. Fo­ toğrafla dış kapının yeri ve binanın derinliğini tâ­ yin etmiş bulunuyoruz, iki taraftaki odaların yer ve durumlarının tespiti için Fossati ve Frère re­ simlerinin yardımına müracaat etmek mecburiye­ tindeyiz. Halbuki bir az sonra göreceğimiz gibi, bu kaynaklar kesin ve güvenilir olmaktan uzak - tır. ( R. 4)

Fossati XIX uncu yüzyılın ortalarında köşkü görmüş ve plânını yapmıştır. Bu planı burada ya­ yınlamayı faydalı görüyorum. ( R. 3 ) ilk olarak planın rölöve olmadığını müşahede etmek mecbu­ riyeti vardır. Plan köşk görüldükten, ve ihtimal ge­ zildikten sonra ezbere yapılmış tesirini vermekte­ dir. Divanhanenin şekli aslına uygun değildir. Or­ ta şahına göre kanatların çıkıntıları azdır. Denize karşı olan kapu ve dolaplı dıvar ise olduğundan daha geride gösterilmiştir. Arkadaki odalar büyük salona bitişik değildir. Şekilleri ve üçer tarafların­ daki pencerelerinin durumu, devrin mimarisiyle bağdaşmamaktadır. Bununla beraber çizilen köşk planı belirli bir tipe uygun sayılabilir. Planın üs - tünde gösterilmiş olan deniz cephesi de gerçeğe uygun olmaktan uzaktır. Bina bir değil iki katlı yapılmıştır. Fakat sağ tarafta bulunan ve denize açılan kapu bugün de mevcut olan bir kapıdır. De­ mek ki Fossati kapının yerini hatırlamıştır.

Fossati, İstanbul'da bulunduğu müddetçe (1840 ilâ 1850 seneleri) Ayasofya'daki çalışma­ larından başka çeşitli projeler yapmış ve bunların bir kısmım tatbik edebilmiştir. İnşa edilenler ara­ sında en önemli olanı Rus Sefareti binasıdır. Hat­ tâ bir aralık Sarayburnu'ndaki Yazlık Sarayı için de bir proje çizmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu - nun dışında çeşitli köşk ve yalı projeleri yapmış- dır ki, bunlardan bazılarının inşa edilmiş olmala­ rı ihtimali vardır. Bu arada eski eserlere ait bazı kroki ve rölöveler de yapmıştır. Bunlardan Hasip

(21)

#

J ü “ ¡y l>

3) Fossati'nin rölövesi

(22)

4) Yalının iç görünüşü Fotoğraf : Abdullah Interior view of yalı

(23)

Th. Fzere'nm tablosu

Oil painting by Th. Fzere (Courtesy of E. R. Gallagher)

(24)

Paşa yalısı ve Emirgân'da Şerifler, (o zamanki Viddinli Hüseyin Paşa) köşkü için yapılanlar ger­ çeğe uygunlukları bakımından Köprülü yalısı rö-lövesinden üstün değildirler. (R...) Her ikisi de aynı sathiliği taşımaktadır. Bizim için Köprülü yalısı ile Emirgân yalısı için yapmış olduğu rölö- ve krokilerini karşılaştırmak ilgi çekicidir ve Fos- sati'nin çalışma tarzım öğrenmek bakımından fay­ dalıdır. Emirgân'da da rölövede bir iki nokta üze­ rinde durmakla yetinilmiş, diğer kısımlar şematik bırakılmıştır. Göze çarpan bir husus burada da plana mevcut olmayan bir aksiyalite zorlanmış ol­ masıdır. Güneye bakan tarafta çıkıntı ve girinti - lerde nisbî bir isabet vardır. Kuzey kısmı ise hiç görülmemiş gibi simetrik bir şekilde çizilmiş, sa­ dece bir helâ ilâvesiyle yetinilmiştir. Demek ki bu­ rada da Fossati binayı sathî bir şekilde tetkik et­ miştir. Öyle olduğu halde doğru olduğu hissini veren itinalı ve süslü bir plan çizmiştir. Şu halde aynı hareket tarzını Köprülü yalısında da tatbik etmiş olmaması için bir sebeb görülemez. Bu ba­ kımdan Köprülü planında işaret ettiği simetrik dü- cene inanmak için sebeb yoktur. Fakat burada da Emirgân'da olduğu gibi, çizilenlerin hiç de bir ger­ çeğe dayanmadıklarını kabul etmek doğru olma­ sa gerektir. Emirgân planında güney ve doğu, hat­ tâ bir dereceye kadar revaklı batı cephelerinde fa­ hiş hatâlar yoktur. Şu halde Köprülü planında da çizilenin tümünün isabetsizliğine karar vermek ye­ rinde bir hareket ve düşünce olmıyabilir. Bu plan­ da güvenebileceğimiz bir husus Hisar yani güney cephesinde Divanhaneden sonra içeriye çekilmiş bir kısmın bulunması ve ondan sonra çok pence­ reli ufakça bir odanın gelmesidir. Bunu Frère tab­ losu da doğrulamaktadır. Fakat, daha ilerde, res- titüsyon araştırmaları esnasında da göreceğimiz gibi, aynı hareket kuzey cephesinde tekrarlanmış ve dolayısiyle plan Fossati'nin çizdiği gibi simet­ rik bir hale gelmiş değildir.

Burada doküman olarak Fossati'ninkinden daha fazla bir kıymeti olmıyan fakat hiç olmazsa yarattığı hava bakımından bilinmeğe değer başka bir resim ilâve ediyorum (R. S) Bu tablo Th. Frère isimli bir Fransız ressam tarafından yine 19 uncu yüzyıl ortalarına doğru yapılmıştır. Bu tab­ lonun yerinde yapılmış bir krokiye dayandığı bel­ lidir. Fakat sonradan idealize edilerek, ve herhal­ de krokideki çizgiler yanlış anlaşılarak yağlı boya tablo hâline sokulmuştur. Burada yazlık salonun arkasında' onun devamı şekilnde bir bina kısmı, ve ondan sonra çıkıntı durumunda diğer bir kanat vardır. Bu itibarla plan ana hatlariyle Fossati’nin- kine benzemektedir. Yani bu resimde de köşk oda­ sının arkasında bir daralma ondan sonra uzunlu­ ğuna ve deniz paralel bir kısım görülebilmekte­ dir. Köşk Fossati krokisindekinden fazla olarak bir katlı çizilmiş, hattâ bugün mevcut olan çıkma­ lı Divanhânedeki pencere, kapak ve eskiden ka - zıkların yerinde bulunan furuşların çiziliş şeklinde de büyük bir isabet vardır. Ona karşılık arka kı­ sımlarında revakı andıran elemanlar herhangi bir mimarî gerçeğe uymamakta, olsa olsa buralarda öndekilerden farklı olarak büyük açıklıkların bu­ lunduklarına işaret etmektedir. Sağ tarafta, kapu- nun önündeki basamaklar bugün de kısmen yerin- dedir. Ancak aradaki sağır dıvara bir kemer açıl­ mış, araya da küçük bir çıkma kameriye ilâve edil­ miştir. Kemerin ve dolayısiyle köşkün altında bir boşluğun mevcut olamıyacağı aşikârdır. Ona mu­ kabil eskiden dıvarın içinde ufak bir kafesli pen­ cerenin bulunmuş olduâu kabul edilebilir.

Planın simetrik olmadığını kat'î surette belir­ ten bir husus Divanhânenin büyük giriş kapusu- nun yanında bulunan tek kanatlı ikinci kapudur. Bu kapu iki yere açılabilir. Biri helâ, diğeri de Di- vanhâneye bitişik ikinci bir oda. Helâ kapusunun

(25)

I c — boş oda d — hela e — sofa f — ikinci oda g — taşlık h — hizmet odaları — mutfak ve hamam c — main room d — privy e — entrance hall f — secondary - flagstone paved area h — service rooms — kitchen and bath

(26)

doğrudan doğruya büyük salona açılması ihtimali zayıf görünmektedir. Ekseriya arada Abdest oda­ sı denilen bir oda vardır. Bu oda aynı zamanda namaz ¿ılımağa mahsusdur. Emirgân köşkünde de buna benzer bir taksimat vardır. Helânın büyük bir salona bitişik olduğu haller de mevcuttur. Fa­ kat böyle durumlarda helânın daha gizli bir ka- pusu vardır, veyahut helâ sonradan ilâve edilmiş-! tir. Köprülü Divanhânesi'ndeki ikinci kapu, bu şe­ kilde değildir. Ön planda, göze çarpacak bir yer­ dedir ve hattâ daha önemli görünmesi için tek kanatlı olduğu halde iki kanatlı imiş gibi şekillen­ dirilmiştir. Bu düşüncelerin kesin bir netice ver - medikleri meydandadır. Fakat iki hal imkânından birini tercih etmek zorunluğu karşısında bu ikin­ ci ipotez yani oda kapusu şıkkı akla daha yakın gelmektedir.

Dış sofanın derinliği, daha evvelden görül - düğü gibi, Abdullah fotoğrafı sayesinde tâyin edi­ lebilmektedir. Bundan sonra yine aynı fotoğrafa istinaden binanın dışında bulunan basamak, set ve ek binalar hakkında hüküm yürütebiliriz. Plan­ da (h) işaretli bina, önü revaklı, arkasında bazı servis odaları bulunan bir koldur. Bundan biraz ilerde, bugün de yerinde olan bir bina gelmekte­ dir. Bu binanın bir kısmı hamam, ön tarafı mut­ faktır. Bu binanın yapılış tarzı, daha eski bir ya­ pının yerinde bulunduğu veya eski bir yapınn bi­ raz değiştirilmiş şekli olduğu kanısını uyandırmak­ tadır. Bunu takip eden uşaklar dairesi için de ay­ nı şeyi söylemek yerinde olabilir. O takdirde eski köşk bu ek binalariyle sokak hizasına kadar ta - marnlanmış olmaktadır.

Eski sokak seviyesi şimdikinden çok aşağı­ da olmakla beraber, yine de köşk zemininden da­ ha yüksekte idi. iniş için kullanılan basamakların

(27)

7) Deniz görüntüsü restitüsyon Resim : V. M. Turgut Cansever Exterior view from Bosphorus

8) Tavan rölövesi Plan of ceiling

(28)

sonuncuları fotoğrafta, giriş kapusunun önünde görülebilmektedir. Köşkün arkasında setle tutul - muş, arka bahçeye nazaran bir, bir buçuk metre daha aşağı seviyede bir geçit bulunmuş olduğu kabul edilebilir. Bu seviye denize açılan büyük ka- punun nivosundadır. Buradan birkaç basamakla rıhtım ve iskeleye inilebiliyordu. Köşkün zemini rıhtımdan iki metre kadar daha yüksektir. Kaide dıvarları rıhtım hizasından başlıyarak, ve arazinin tabiî inhinâsını takip ederek, kısmen dolma olarak binanın alt tabanına kadar yükseliyordu. Divanhâ- nenin boşda kalan kısımları büyük çıkma furuş- lar üzerine oturtulmuşdu ki, bir aralık kazıklarla askıya alman bu yerler, son tamirde eski haline iade edilmiştir.

Köşkün tamamlanan planiyle ön mekânlı, ek­ lemli tipe ait olduğu anlaşılıyor ( R. 6.7.8) Bugün ayakta duran kısım, köşkün büyük yazlı divanhâ- nesidir. Planı T şeklinde, yani orta şahın etrafında üç cenah veya sedirliklidir. Bunlar birer kol şeklin­ de üç istikamette çıkıntı teşkil ederler. Benzeri mevcut olmamakla beraber, muhtelif kaynak ve dokümantasyonlardan bu oda tipinin 1650 ile 1750 seneleri arasındaki yüzyılda revaçta olduğu anlaşılmaktadır. Tahminimize göre Boğaziçi'nde bu süre zarfında bu tipte köşklerden ez azı 50 tane kadarı inşa edilmişti. Tipin en son numune­ lerinden biri Küçüksu Kasrı'dır. Buradaki deniz Di­ vanhanesi de hemen hemen aynı tipte inşa edil­ mişti. Pencereleri yarı yüksekliğe kadar uzanıyor, üst kısımları sağırdır.

Bu tipin en karakteristik tarafı da pencerele­ rinin bu derece alçak tutulmuş olmasıdır. Edir­ ne'deki benzer köşklerde dış yüzler ince direkler­ le teşkil edilmiş iken burada yarı yükseklikten iti­ baren sağırdır.

Tahminimize göre ışığın bu derece kısılması mecburiyeti. Boğaz sahillerinde denizden gelen reverberasyonu önlemek içindir. Yoksa bu iki köş­ kün akşa mgüneşine bakar durumda olmaları, ka­ bul edilen pencere sisteminin izahı için kâfi değil­ dir. Zira karşı yakada, yani Rumeli sahilinde olan bu derecede güneşe mâruz olmıyan benzer köşk­ lerde de aynı tertip kullanılmıştır. Pencerelerin dı- var yüksekliğinin yarısını bile bulamaması kendi­ ne mahsus bir mekân ve ışık kompozisyonu ya­ ratmıştır ki, dünya mimarisinde bunun benzerine rastlanamaz. Pencerelerin önlerinde bulunan yatay kapakların ışık miktarını azaltabileceği de düşünü­ lecek olursa bu pencere nizamının nedeninin üze­ rinde ayrıca durulması gerektiği anlaşılabilir.

Köşk üç tarafa manzaralı olduğundan dip di­ van hariç, diğer dıvarları kâmilen pencere yapıl­ mıştır. Yani ortalama 50 metre gelişiminde olan çevre dıvarının 35 metresi pencerelidir. Bu du - rumda pencerelerin norma tertipıe yapılması yani üst kısımlarının da cam dıvar (alçı bar pencere­ si) olması hâlinde mekânın dayanılması imkânsız bir ışık fazlalığı içinde kalması tehlikesi vardı. Bu sebepten dolayı bu ve benzeri yapılarda, üst pen­ cereler havfedilmiştir. Elde edilen neticenin büyü­ leyici güzelliği, ancak odanın içinde bulunmakla

(29)

9) İç görünüş

Interior view (Courtesy of R. Van Nice)

(30)

11) Bursa kemerleri detayı Detailed view of bracket ► -12) Orta tavan görünüşü

Partial view of central ceiling

takdir edilebilir. Bilhassa suyun üstündeki ışınla­ rın loş tavan ve dıvarlara hareketli ve canlı akis­ leri, bu arada tezhipli satıhlardaki altın kaplama­ ların yer yer pırıltıları, doyulmasına imkân olmı - yan bir güzelliktedir.

Köşk odasının üç tarafını çeviren pencereler mukarnaslı bir silme üzerine oturan bir raf ile ör­ tülmüştür. Raf 4,5 metre kadar olan oda yüksek-* liginin ortasındadır. Rafın üstünde kalan kısım ta­ mamen sağırdır, ve geniş halatlı paşalarla çevril­ miş sular vasıtasiyle kemerli kitabelere taksim edilmiştir. Şu kadar ki kitabelerin sayısı pencere- lerinkine uymamaktadır. Pencereler geniş yüzler­ de 3, çıkma yanlarında 2'şerdir. Kitabeler ise aynı satıhlar üzerinde 4 ve 2'dir. Yan pencereler, kol­ ların fazla uzamaması için, yüzdekilerden biraz da­ ha dpr tutulmuş olduğundan, kitabeleri bu şekilde ayarlamak kabil olmuş ve genişlikleri arasındaki fark ortalama 10 santime indirilebilmiştir. Göz bu farkı göremiyor ve odayı çepeçevre çeviren kita­ be dizisindeki âhenkte herhangi bir aksaklık his - sedememektedir. ( r. 9 )

Divanhanenin üç çıkması orta şahından şebe­ keli klasik Bursa kemerleriyle ayrılmıştır. Ortada bulunan çıkmanın kemeri ise birbirini takip eden kum saatleriyle bölünmüş, ve böylece diğerlerin­ den az hissedilir bir şekilde ayırdedilmiştir. Ta - vanlar birbirinden burmalı paşalarla ayrılmış t;ç çerçeve ile çevrilmiş, ortada kalan kısımları orta şahında kubbe, kanatlarda aynalı teknelerle ör­ tülmüştür. Kubbe ve teknelerin göbekleri hurda perçin tarzında geometrik taksimat ve mukarnaslı sarkma topuzlarla süslenmiştir. Orta kubbe ile çerçeveler arasında kalan üçgenler ince şişlerle birer gül resmiyle süslü karelere taksim edilmiş­ tir. (R- H -I2)

10) Şadırvan Fountain

(31)

»>« .<•

«*»wiê 'îr i^ j£ 4 *wM iiii

(32)

Odanın içi tamamiyle ahşap kaplama ve na­ kışlıdır. Yalnız kapu ve dolap cephesi tel ve fildi­ şi kakma ve boyasızdır. Pasa, mukarnas silmele­ ri ve çıtalar gibi mimarî taksimat altın varak kaplı veya tezhiplidir. Dolgu satıhları nakışlıdır. Kulla­ nılan renklerde büyük bir itidal ve ölçü hissedil­ mektedir. Tezhipli satıhlarda altının yanında renk kullanılmayıp yalnız siyah ve beyazlarla yetinil - miştir. Diğer satıhlarda fon sönük bir tirşe ren­ ginde, üzerindeki nakışlar ise gayet taze ve canlı

renklerde tutulmuştur. Sular ve çerçeve içleri dı- varlarda stilize çiçekler, tavanda yerine göre yine tezhipli abstre desen ve şekillerle süslenmiştir. Orta tavandaki şişlerin aralarında zarif güller yer almıştır. Kompozisyonun büyük ağırlığı, dıvar ki­ tabelerinin içindeki panolara ayrılmıştır. Burada odayı dört tarafından saran çiçek demetleri yer almıştır. Bunlar saksılar içinde toplanmış ve yük­ sek saplariyle sathın tümünü dolduracak şekilde tertiplenmiştir. Panoların arasında gözü usandır • mıyacak, fakat rahatsız da etmiyecek nisbette ufak farklar gözetilmiştir. Demetlerin içinde nar çiçeği, gü,l karanfil, yasemin ve bilhassa lâle hâ­ kimdir. Bunlar hissedilmeyecek kadar hafif bir şe­ kilde stilize edilmiş, natüralist bir üslûbda desen- lenmiş ve renklenmiştir. Çerçeve sularında nisbi bir kalabalık vardır. Yapraklar arasında kırmızı ve beyaz güller az çok muntazam aralarla satıhları doldururlar. Bu bordürler hareketli tutumlariyle sanki panolardaki âhenkli ve dengeli tertip ile te­ zat teşkil etmek vazifesini taşırlar.

Panolarda ise durum tamamen farklıdır. Bu­ rada çiçekler ölçülü sayıda kullanılmış ve her bi­ rine kompozisyon içinde ayrı bir kıymet ve varlık sağlanmıştır. Lâle ve karanfillerin desenleri bilhas­

(33)

*rjW***py »y '» ıvr»" -fc.

■■■-Il * I I l y w j w » f >

(34)

Jjtiîrs4iğ%~ t - ! l¿ ■ş A fili.1, 1 ı T X - x -1Vi u k . l J i . â ı fe í : ■ UJ y l Ä i d

7 ? , V

“ j

b

i ]

I

İ ; p

í

E S v l /

p r jULippj i

K - 1 W

i i j

b. »

î

(35)

14) Lattenacci'nin yalının içine ait gravürü Interior of yalı as dravvn by Lattenacci

var nakışlarına ilâveten Sekililerdeki yastık, mak'at, ve nihalilerin odanın renk armonisini ne derece zenginleştirmiş oldukları tasavvur edilebi­ lir.

Odanın ortasındaki havuz ve fıskiye iki sıra mermer ile çevrili idi. Bunların içinde balık sırtı şeklinde oyulmuş bir oluk bulunuyordu. Fıskiye­ nin şebekeli kubbesi de yüz sene evveline kadar yerinde idi. ( R. I0 )

19 uncu yüzyılın ortasında yapılmış olan Ca- tenacci gravüründen anlıyabileceğimiz gibi, tavan­ lardan toplu ve püsküllü askılar sarkıyordu. Bun­ lardan başka havuzun üstünde avize şeklinde bir kandillik. Bursa kemerlerinin önlerinde de kol şek­ linde şamdanlıklar vardı. ( R. I4 )

Köşkün dış mimarisi, içersindeki zenginliği herhangi bir surette açığa vuracak nitelikte değil­ dir. (R. 7) Bilâkis, içerisinin süslülüğü nisbe- tinde dışarısı sadedir. Sonradan kesilmiş olan ge­ niş saçağın yerine gelmiş olan çıtalı baş silmesi hariç, mevcut olan mimarî eskisinin aynıdır. (R.

16.17) Olsa olsa pencere kapakları eksiktir. Bu mimarinin tezatlı nisbetleri ve hatlariyle kendine öz bir karakter taşıdığını inkâr etmek imkânı yok­ tur. Bugün eşi mevcut olmıyan bu üslûbun, za - manında Köprülü köşkü niteliğindeki diğer köşk - lerde de aynen tatbik edilmiş olduğunu, Choiseul Gouffier ve d'Ohsson yayınlarından biliyoruz. O gravürlerde de pencere sırası geniş bir kaplama bandı ile örtülmüş köşk tasvirlerine tesadüf edi­ lebilir. Bu kaplama sathının Küçüksu Köşkünde dıştan da geniş kitabelere taksim edilmiş olduğu­ nu biliyoruz. Diğerlerinde Köprülü Köşkünde ol - duğu gibi, sadece dikine kaplama tahtaları ve ara­ larında basdırma paşalarla yetinilmiştir. Tek tezyi­ nat paşaların alt ve üstlerindedir. Buralarda pa­ şaları birbirine bağlıyan, ve tahta panoları hiza - sında kemer motifleri vücude getirecek şekilde ke­ silmiş yatay latalar kullanılmıştır. Köprülü Köş

-15) Nakışlı panolardan biri Painted wall panel

(36)
(37)

künde bunlar yalnız üstte ve saçağın altındadır. Tahta kaplama tekniğinden doğmuş olan bu mi­ marî motifin sadeliği içindeki güzelliğini kabul et­ memek kabil değildir. Pasa araları kullanılan pa­ no tahtalarının farklı genişliğine göre ayarlanmış ve bu sade teknikte bile herhangi bir zorlamaya gidilmemiştir. Korkuluklar gayet geniş tahtalarla en sade bir şekilde kaplanmış ve pervazlarla çev­ relenmiştir. Kullanılan teknik ve malzemenin üs­ tünlüğü kaplamaların ekseri yerlerde hâlâ bozul­ mamış olmasından anlaşılabilir.

Pencereler cephenin tek canlı elemanı idi. Bunların eski kanatları ve kepenkleri mevcut de­ ğildir. Aslında camlı çerçevelerin mevcut olduk - ları da şüphelidir. Fakat eskiden açıklıkların önle­ rinde yatay kapakların bulunmuş oldukları kesin­ likle kabul edilebilir. Bunun böyle olacağım eski gravürlerden de öğrenebiliriz. Bu cins kapaklardan günümüze kadar kalmış olanı yok gibidir. Yalnız 20-25 sene evvel yıkılmış olan bir yalıda bu ya­ tay kapakların daha küçük ölçüde benzerlerini tes- bit ve rölöve edebilmiştim. Konstrüksiyon esasla­ rı aynı olsa gerektir. Kapak çerçeve üze­ rine mıhlanmış tahtalarla teşkil edilmiş ve ayna kullanılmamıştır. Tahtalar dış yüzde ve kasa per- vazlariyle aynı hizada tutulmuştur. Bu sayede ka­ paklar cephe yüzünde ayrı bir çıkıntı teşkil et - mezler. Kaplama tahtaları nihayetlerinde lâzım olan yerlerdeki binilen vücude getirecek şekilde çerçeveyi 1-2 santim aşmakta ve bu sayede ay­ rı bir yatay bini yapmak lüzumu ve sakıncası or­ tadan kalkmıştır, içerde bini vardır. Bu isabetli konstrüksiyon sayesinde altlı üstlü kapaklar ka­ panınca aynı yüzde kalmakta, ekleri tahta kapla­ ma ekleri arasında kaybolmaktadır. Kapaklar ka­ pandıkları zaman âdeta bir yatay tahta kaplama sathı vücude getirirler. Bu satıh üzerine altlı üst­ lü çift kapakları aynı desenle bağlıyan ince çıta­ lardan mıhlı çerçeve ve medasyonlar vücude ge­ tirilmiştir. Restitüsyon cephesinde kapakların iç ve dış yüzlerini bu şekilde gösterdik. Nihayet üst kapağın alt kapaktan daha büyük olduğu ihtima­ lini de belirtmek isterim. Bu kapak açıldığı zaman pencerelerin önünde bir gölgelik ve güneş siperi teşkil ediyordu. Köşkün kapakları kapalı bulundu­ ğu zamanlar cephe satıhları âdeta kesintisiz bir bütün teşkil ediyorlardı. Bu sathın tümü üzerin - den kırmızı renkte bir aşı boyası geçirilmişdi.

16) Köşkün bugünkü aurumu Exterior view as it is to day

(38)
(39)

17) Köşkün 40 sene evvelki durumu View of kiosk as it was 40 years ago

THE SELİM U K K IO SKO E THE

K O P R İ T İ H I S E i ÎX P

I S: 1

YA TISI

1 0 0 9 ( H H h J

This kiosk, which is the only one of the Is­ tanbul kiosks about, which several detailed stu­ dies have been published, is the last section still remaining of the Köprülü Hüseyin Pasha yalısı (ge­ nerally known as the Amcazade Yalısı) at Anado- luhisari. The harem section of the yah constitu­ ted a separate building and was situated at a con­ siderable distance from the Selamlık. Of this building,only the hamam section remained stan­ ding up to recent times.

A t the present date, only one room of the Selamlık Kiosk remains. (R. 52, 53). This room constituted the main summer reception room and was decorated very richly and in excellent taste.

The domed ceilings of this reception room and the panels decorated with flowers and vases adorning the walls posses an originality and a value unrivalled by anything in the Seraglio.

Paintings of flowers in vases, which form the principal motif of the wall decoration, had been employed before this time in various ways,

but here they achieve a maturity and fineness of proportion never previously attained. The arran­ gement and division of the panels are extremely harmonious. The thin spiral profiles pilastres con­ necting these panels divide all the walls into se­ parate, rhythmically balanced sections. The pa­ nels in each of these subdivisions are decorated with paintings representing vases containing bunches of flowers. Each panel is of a different design, and all of them are drawn in a highly rea­ listic and naturalistic style. Not only the harmony with which the groups of flowers are arranged, but also the scarcely perceptible stylisation of the flowers themselves are evidence of a striking artistic renaissance. The slender, lengthened form of the tulips is particularly remarkable.

We find this type of tulip worked in plaster and marble in the style known by the name of this flower.

The ceiling is also divided up into various sections exhibiting the same classical maturity

(40)

of style, and all serving to emphasise the dome, which forms the culmination of the whole com­ position. (R. 56, 57). The arches of Bursa d e ­ sign separating the three projections from the central space, although heavily profiled, preserve their essential lightness of form. The arch in front of the central projection is enriched by a succes­ sion of interruptions in the shape of hour-glasses and by this means the central projection is thrown into slight prominence as compared with the others.

The external architecture of the kiosk is typi­ cal of the wooden constructions of that period. Allthough the greater part of the outer facings are still in existence the eaves have been cut and shortened, and have been adorned by a frieze of modern design. Of the old supporting brackets scarcely anything has remained, and wooden co­ lumns have been erected in their place — one of the reasons for the yali's having fallen into such a ruinous state. Vet, in spite of all these changes,

we are still in position to make an imaginative reconstruction of the general lines of the external architecture.

The windows were closed only by wooden shutters, and originaly had no glazed frames. No other examples of shutters of this size and shape now exist in Istanbul. By means of these the kiosk was protected from the harmful influence of inclement weather. Although the wide eaves have been lost the fact that the Köprülü Yah has been able to preserve its outer facings almost intact in spite of the effects of bad weather and northern gales proves the eminent suitability and efficiency of this type of construction.

The facings take the form of exteremly wide, single panels of wood set in the balustrades un­ der the windows. Each panel is about 40 cms. wide and about an inch thick.

I have already pointed out that this kiosk consists of a single reception room and at least two other rooms behind it, but any information concerning these would be mere conjecture.

(41)

grafik düzenleme : SAN grafik sanatlar atölyesi

tel. : 45 44 68-49 11 22 kapak : ERKAL — san grafik renkli fotoğraflar : Sami GÜNER ofset filmleri : TARIK ÜZMEN Koli. Şti.

baskı ve c i l t : KÂĞIT ve BASIM İŞLERİ A. Ş.

Fİ ATI : 20 TL.

İSTANBUL 1970

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sistemlerde elektrik üretimi için yakıt olarak doğalgaz ya da başka yakıtlar kullanılıyor ve atık sudan aynı zamanda ısıtma için de yararlanılıyor. Ancak

A nesteziden sonra bilincin yerine gelmesi temel olarak, anestetiğin vücuttan uzaklaştırılması ve beyindeki elektriksel etkinliğin giderek anestezi öncesindeki haline gelmesi

Askerin caniliği dışında, Ian’ın da bu vahşeti etkileyici bulması, dört kadına tecavüz etmenin bir kadına etmekten daha güzel olduğunu düşünmesi toplumun ne

Yapılan analizler sonucunda perakendeci mağaza imajının, dört boyuttan oluşan (müşteriyle etkileşim ve problem çözme, güvenilirlik, firma politikaları ve fiziksel

Zaman İçinde Müzik, Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler, Minyatürden Destana Bir Yolculuk, Çağdaş Türk Bes­ tecileri ve sonuncusu İlhan Usmanbaş “Ö lüm süz

Fakat buna rağmen kahvenin müsteciri Sabiha Tansnğ bazı kişiler tarafından tehditlere ma­ ruz kaldığı için kahveyi kapat- mak zorunda kalmıştır.. Eşi bir

Önceki y›llarda sadece Ankara'da yap›lan Araflt›rma Projeleri yar›flma- s›, 2005 y›l›ndan itibaren ülke gene- line yay›ld› ve önce 8 bölge merke- zinde (

Neyzen Tevf ik’in renkli kişiliğini, çağdaş dünya görüşü ve derin felsefesiyle anlatan oyun, Atatürk’ün arkadaşı Neyzen Tevfik’in laiklik yolundaki.