• Sonuç bulunamadı

Evin İlyasoğlu, doruktaki yaratıcıyı anlattı:İlhan Usmanbaş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Evin İlyasoğlu, doruktaki yaratıcıyı anlattı:İlhan Usmanbaş"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 5 Ş U B A T 2 0 0 1 P A R A S I Z E K

L ’

ens gibi kendisini 1850’lerde ispat etmiş ve 1900’lere doğru gelen besteciler Debussy’nin ilk eserlerinden, 1890’lann sonundayız. Yeni bir şeyler olacaksa 1990’la- nn başında başlanmış olması lazımdı. Benim kuşağım­ daki besteciler -ki ben 1921 doğumluyum- Boulez, Li­ geti, Xenakis. Stockhausen gibi besteciler hiç böyle ya­ kınmalarda bulunmuyorlar. Öyle anlaşılıyor ki çok da­ ha rahat bir 2000’e doğru giriyoruz. Ve her şey biraz daha hazmederek gelmiş. Eğer 2000 yılı 1950’lerde gel­ miş olsaydı, insanların yepyeni bir yerlere doğru gittik­ lerini iddia edenler vardı: Yeni bir dünya, yeni bir mü­ zik... Bugün artık öyle bir şey yok.

- O zaman kuşaklar arasında birtakım temel çatışma­ lar yaşanacaktı, demek istiyorsunuz. O hızlı başlangıç, 1900’lerin başlarında bir arada ortaya çıkan akımlar, bu yüzyılın tümüne yayıldı ki, şimdi bu son günlerde her şeyi daha bir hazmetmiş durumdayız.

- Yayıldı, tabii. Hem zaman açısından hem de odak­ lar olarak çok yayıldı. Yani 19. yüzyılın odaklan çok bel­ liydi. Paris. Berlin, ancak! İngiltere yeni uyanan bir ül­ keydi. 20. yüzyılda, 1950’leraen sonra odaklar

çoğal-□ Fethi Naci, Eleştiri G ünlüğü’nde bu hafta, Yiğit Bener’in ilk romanı ‘Ek­ sik Taşlar’ı değerlendirdi... 3.sayfada

□ N. T. Ö ztokat, “Yazınsal Okuma Süreçleıf’ni değerlendirdi... 7.sayfada

□ E. Atasü ve N. Özyer, İnci Aral’ın öykülerini değerlendirdiler...8. sayfada

□ F. Aker ve H. Peker, Enis Batur’un ‘Acı Bilgi’sini değerlendirdiler... ıo.sayfada

İlhan Usmanbaş, çağdaş müziğin

Türkiye’den dünyaya açılan

günümüzdeki en önemli temsilcisi.

Besteciliği, yarım yüzyılı aşkın bir

süredir sürdürdüğü eğitmenliği,

uluslararası alanda topladığı yankılar,

Usmanbaş’ı yüzyılın örnek

sanatçılarından biri yapan temel

özellikleri. Evin îlyasoğlu, İlhan

Usmanbaş üzerine uzun zaman çalıştı.

Önce Sevda-Cenap And Vakfı yayınları

arasında küçük bir kitabı çıktı, ardından

eniş kapsandı bir İlhan Usmanbaş

itabı. Îlyasoğlu, kılı kırk yararak

Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” adlı

Î

alışmasında. Eline sağlık Evin

lyasoğlu. Kitapta yer alan bir söyleşi ile

başlıyoruz İlhan Usmanbaş’ı tanıtmaya.

1

Aralık 1999 günü Usmanbaş ile iki uzun söyleşi yaptık. Bu durum biraz da zorunluluk sonucu or­ taya çıktı. Çünkü C D ’ye arşiv oluşturmasını amaç­ ladığımız konuşma, elektrik kesintisi nedeniyle bilgi­ sayardan silinmişti. Birkaç saat sonra yeni bir söyleşi­ ye oturduk. Bu kez Usmanbaş’ın kendini yineleme­ yen, her seferinde taze bilginin peşinde koşan kimliği­ ni daha da iyi tanımış oldum. O gün bilgisayarda sili­ nen, ancak ten im küçük teybime kaydederek yitmek­ ten kurtardığım ilk söyleşiyi b u kitabın sonuna bir “epilogue” olarak aktarmayı uygun buldum. Benzer sorulan içeren diğer söyleşi ise Usmanbas’ın değişik ya- nıdarıyîa başka bir giysiye bürünm üş oldu. O nun da kitabımızın ekindeki “Sesiyle Usmanbaş” C D ’sinde dinleyebilirsiniz.

- Bugün 1 Aralık 1999. Bir çağı tamamlayıp yenisine başlamamıza birkaç gün kaldı. Bundan 100 y ıl önce bu­ günlerde, özellikle müzik dünyasında bir “çağ-sonu-du- yarlılığı” yaşanmış. Sizce bu yüzyıl biterken de benzer bir coşku yaşanıyor mu?

- Keşke 110 yaşında olsaydım. O zaman hem 1900lerden önceki yılları yaşamış olurdum, hem de şimdi 2000lerden öncekini. Belki 1900lere gelirken

yaşanan o duyarlılığı, bugün başka şekilde tanımla­ mak lazım. Ben böyle hızlı bir yere girmemizin pek tar­ landa değilim. Etrafımda aşağı yukarı 70 yaşını aşmış olan bestecilere de bakıyorum. Acaba yeni gelen ha­ reketlerden çok mu yakınıyorlar? Acaba bu insanlar yanlış bir yere gidiyorlar filan diyorlar mı? Hayır öyle bir şey de yok. Mesela bir Brahms, epey yakmıyordu. Artık müziğin aslı yok oldu, birtakım yanlış şeyler gel­ di diye. Almanya’da, Viyana’da böyle düşünüyorduk. H erhalde Richard Strauss’ın eserlerinden çok rahat­ sız olmuştu. Fransa’da da tahmin ediyorum ki Saint

Sa-EVİN ÎLYASOĞLU

(2)

Kapak konusunun devamı...

Evin îlyasoğlu doruktaki yaratıcıyı anlattı

m- dı.

- Dünya coğrafyasının tümüne ula­ şıldı. japonya'dan Amerika’ya kadar. Ame­ rika, başlıbaşına bir odaklaşma yarattı.

- Örneğin Amerika’da her üniversite kampusu ayn bir odak. Her birisi kendi ka­ lesini çok iyi savunuyor. Şimdi bir öğrenci bir odağa gidiyor, orayı tanıyıp bir başka­ sına geçebiliyor. Artık insanların daha ko­ lay yaşayabildikleri bir ortam oldu. Yalnız 70 yaşmı aşmış olan o 20’lerin kuşağı, be­ nim gibi olanlar, bir şeyden çok yalanıyor­ lar: Giderek ciddi müzik dünyasmm yüz­ de olarak çok azalması!

- Doğal ki, ekran gibi kolayca izlenecek bir araç ortaya çıkınca ve ekran bağımlılığı arttıkça insan lar konser, opera gibi ciddi bir emek vermeleri gereken sanat dallarından uzaklaştılar.

- Ekran ise istediğimiz heyecanı çok az veriyor. Yaşayan sanatçıları çok az destek­ liyor.

- Ama insanlar çok uzaklara ulaşabiliyor, çeşitlenen müzikle oyalanıyor.

- Yani daha oyalanmış oluyoruz! Eğer siz genel yayın odaklarından söz ediyorsa­ nız, özeller arttığı için herkes kendi özel te­ levizyonunu seçiyor, belki özel internetini seçiyor ve kendi başma bir yere varıyor.

- 20. yüzyılın müziğe getirdiği başlıca ye­ niliklerin hangilerinden en çok yararlandı­ nız.

Klasik ölçülerin dönüşü - Eğer eserlerime, hayat hikâyeme baka­ cak olursanız, kitabınızdan da görülüyor bu, benim aşağı yukarı bütün adımları tek başıma yaşadığım çıkıyor ortaya. Bazı şey­ leri kolayca reddetme hakkına sahip değil­ dik bizim çevremizde. Bir bakıma her şeyi bilmek, denemek zorundaydık. Çünkü biz birtakım odaklar içinde değildik, kendi odaklarımızı yaratmak zorundaydık.

- Duyabildiğiniz ölçüde neredeyse 20. yüz­ yılda gelmiş hemen bütün kavramlardan ya­

rarlandığınızı görüyoruz.

- Evet. Zannediyorum etkilendim. Etki­ lenmek zorundayım. Örneğin başlangıçta Neo-Klasik, Stravinski’nin yapmış olduğu yeniden klasik ölçülerin dönüşü yaşandı. Türkiye’de daha önce Neo-Klasisizm yaşa­ mamıştık. Bunu sadece Stravinski’ye bıra­ kamazdık. Bizim de bir şeyler yapmamız

Ilhan Usmanbaş

gerekiyordu. Benim Küçük Gece Müziği’m bunun örne­ ğidir. Ondan sonra birdenbi­ re sanki bize ait bir dünyanın keşfedilmesi oldu. Bu da ye­ rel müziklerle uğraşan Bar- tök’un benzeri çalışmalar. Ben Birinci Yaylı Dördü! üm- de denedim. Aksak ritimleri, model çizgileri kullandım. Birisi 1945’te diğeri hemen onu izleyerek 1947’de kısa bir süre içinde iki yaylı dör- dül birden yazıldı. Bu toprak­

larda bunlar yazılmalıydı. Böyle bir işlevi kendi kendimize yüklemiştik.

- Hocalarınızla aranızda belli bir kuşak farkı olduğu halde benzer yöntemlerdeki yapıtları aynı yıllarda ürettiniz. Örneğin si­ zin keman konçertonuzla Erkinin keman

konçertosu aynı tarihte, 1947’de ortaya çıkmış.

- Doğru. Çünkü hocaları­ mız da aynı serüveni yaşıyor­ du. Saygun’un birinci dört­ lüsü de benim dörtlümle ay­ nı yıl yazılmıştı. Yazıyormuş ama söylememişti. Yalnız bir ün Bülent’in evine gittik, aygun hoca bir menuetto yazıyormuş dördülüne ve bunun altına nasıl bir armo­ ni koyarsınız diye bize sor­ du. Bülent oturdu, şöyle bir armoni koyabilirdim dedi. Yok öyle değil, dedi darbukayı hatırlatan bir atonal eşlik yaptı, Saygun. Elediğim gibi aynı tarihler­ de aynı şeyleri yaptık. Ek kez Türk müzik ekolünün yaylı dördülleri aşağı yukarı ay­ nı tarihlerde otaya çıkmış oluyor. Cemal

Evin îlyasoğlu ve Ilhan Usmanbaş, 1993.

aralanan kapı

VEFA ÇİFTÇİOĞLU

E

vin llyasoğlu’na hiçbir zaman sor­madım “Neden Türkiye’nin en zor işlerinden birisine soyun­ dun?” diye. Bu iş ülkemizde ya bir çıl­ gının ya da idealistin yapacağı iştir. îlya- soğlu’nun idealistliğinden hiç şüphe et­ miyorum ama kendisi, idealleri uğruna da az çılgınlıklar yapmamıştır. Bütün tepkileri üzerine alacağını, hatta mahke­ melerde gezeceğini bile bile kendi doğ­ rularını ve doğrulan dile getirmiştir.

îlyasoğlu, televizyon-radyo yapımcı­ lığı ve öğretim görevlisi olarak oluştur­ duğu birikimini son yıllarda olağanüstü kalitedeki kitaplarına aktarmaya başla­ mıştır.

Hiç sevilmeyen kişilerdir müzik ya­ zarları ve eleştirmenler. Hele ülkemiz­ de! Yıllar boyu üzerlerine gereğinden fazla gidilmiş zaman zaman salonlardan bile dışarı atılmışlardır. Kimi sanatçıya göre eleştirmen en kolay işi yapmakta ve yalnızca yazmakta ve konuşmaktadır. Elbette işin gerçeği öyle değildir. Bir bi­ rikimin, bir eğitimin yansıması ve dile getirilmesidir. Sanatçı ile toplum arasın­ da bir köprüdür. Büyük bir sorumlu­ luktur. Bu açıdan bakıldığında Sayın B- yasoğlu Cumhuriyet tarihinde bu işi ge­ reği şekilde yapan ve kendisini kanıtla­ mış az sayıdaki değerlerimizden birisi­ dir. G ünlük hayatta bile bozmadan kul­

landığı mükemmel, kusursuz Türkçesi ile bu birikimini kitaplarına aktarmıştır.

Zaman İçinde Müzik, Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler, Minyatürden Destana Bir Yolculuk, Çağdaş Türk Bes­ tecileri ve sonuncusu İlhan Usmanbaş “Ö lüm süz Deniz Taşlarıydı” her biri son derece değerli, kitap olmanın ötesin­ de ekte sunulan C D ’ler ile birlikte arşiv değeri olan, kişiye özel ansiklopedi yapı­ sında eserlerdir.

Bu yapıda kitapları Batı’da bile gör­ mek zor. İçerik açısından C D ’lerle des­ teklenen sağlam yapısının yanında tek­ nik açıdan birinci sınıf kurguya sahip. Bu son çalışmanın Usmanbaş hakkında bir başyapıt olduğunu söylesem hiç de abartmış olmadığımı, kitabı eline alan herkes görecektir. “İlhan Usmanbaş - Ölümsüz Deniz Taşlarıydı”, başlıklı ki­ tap yanı zamanda dışlanmış olan 20. yüz­ yıl müziğine bir kapı aralaması ve ön bil­ gi vermesi açısından da ayrı bir önem ta­ şımaktadır. Usmanbaş’ı dünyanın orta­ sında bir besteci olarak ele alması; sınır dışındaki çağdaşları kadar sınır içindeki çağdaşlarını da incelemesi belgeselliğin göstergesidir.

Bütün bu değerleri oluşturan Saym ll- yasoğlu’nu ve b u değerli yapıtı bizlere kazandıran Yapı Kredi Yayınları’nı kut­ luyorum. Ama bir eleştiriyi de dile getir­ meden geçmek istemiyorum.

Neden bu C D ’li kitaplara kolay

erişi-Usmanbaş. küçük viyolonseli İle çalışırken.

lemez? Neden bu kadar emek verilerek hazırlanan bu yapıtlar telefonların veya kişilerin arkasında gizli tutulur. Büyük dağıtım firmaları var. Yapıtlar bu yayı­ nevleri ve CD firmaları ile anlaşıp T ür­ kiye çapında dağıtılmaz mı?

Bir kıskançlık mıdır? Yoksa bu yapıt­ lara promosyon malzemesi gözü ile mi bakılmaktadır, hâlâ anlamış değilim.«

Reşit’i ve Erkin’i saymıyorum, onlar çok önceden vardı tabii.

- Bizim kuşak bunu yapmak zorundaydı, diyorsunuz. Demek k i planlı bir şekilde f i ­ kir alışverişi yaparak yeni müziği yerleştiri­ yordunuz. Siz de canlı bir tanığısınız bu sü­ recin.

- Ben yaşadıklarımı anlatıyorum. Kita­ bınızda yerli yerine konarak iyi anlatılmış bütün bu tanıklıklarım. 1950’lerden sonra dünya 1925’lerden başlamış olan 12 ton sistemini ve onun uzantısı olan seriyel (di­ zisel) sistemi yeniden keşfetti. Ve savaş son­ rası gençlik o dizi yöntemini çok başka şe­ kilde, eskileri reddedecekmiş gibi başka bir radikalizmle ele aldı. Aynı şeyler ben­ de de oldu. 50’lerden sonra yazdığım eser­ lerde bir anda Bartök bırakılmış oldu, We- bem ’e geçmiş oldum.

- Böylece bizim müziğimizde ilk kez di­ zisel denemeler başlamış oldu.

- Evet benim ve Bülent Arel’in yaptığı­ mız denemelerle. Ben ancak Bülent Arel çalışırken hatırladıklarımı söylüyorum si­ ze. Sonradan bu eserler çalınmadığı için o dönemini duymadık. Kendi eserlerimden verebileceğim örnekler arasında, ilk dene­ melerinden birisi olan Viyolonsel ve Piya­ no İçin Müzik No. 1, var. Daha sonra da ay­ nı çizgide, daha köktenci bir yaklaşımla, di­ zisel yöntemde, Keman ve Piyano için Beş E tüdü yazdım. Eğer dünya ile kıyaslama yapacak olursak, bu konuda en çarpıcı eserlerden bir tanesi Boulez’in 1951’deki sonatıdır. Stockhausen, Boulez gibi beste­ ciler 50’lerin başlarındaki bizimkuşağımı­ zın Avrupa’daki deneycileriydi.

- Öylesine birebir uygulanmış ki, yalnız siz değil diğer ülkelerde de birçok besteci hemen bu yöntemde yapıt üretmişler. De­ mek ki müzik dünyası belli bir birikim nok­ tasında olup hazarmış bu yöntemi kullanma­ ya.

- Duygulan bir tarafa iten, doğrudan doğruya saf müzik. Schönberg’in 12-tonu içinde kendisini 19. yüzyıla bağlayan çok şey olduğu için Webem’in 1945’e, ölümü­ ne kadar yapuğı şeyler önem kazandı. We­ bern savaştan önce çok küçük bir ada idi. 1950 sonrası keşfedildi. 1960 sonrası ise Post-Webern kuşağı yaygınlaştı. Bugün de hâlâ 12 ton temellerinin iyice kazanıldığı odaklar var.

Yeni ses renkleri

- 12-tondan öte diziselliğeyöneldiğinizde artık yalnız ses dizileri değil, ritim dizileri, ses yüksekliğinin dizisi, gürlük dizisi gibi etmenler girdi işin içine.

- Bu, işte müziği olabildiğince saf haliy­ le yakalamaya dönük şeyler. Ama sanıyo­ rum ki Avrupa kuşağında da bu rasyonel biçim içine başka şeyler katmak mecburi­ yetinde kaldılar. Yavaş yavaş özgür kullan­ malar, ona ilave edilen sesler ve asıl işin dü­ ğüm noktası 50’lerden sonra magnetik an- tın keşfedilmiş olması, ses dünyasına yeni ses renkleri getirdi. Piyano tuşlarının bil­ diğimiz sesleri dışında sesler getirdi. O ses­ lere kimse sırtını çeviremezdi. Yani saf ses dediğimiz anlayışın bozulmasıydı. O bo­ zulma, 60’lardan sonra da devam etti. Dün­ yanın başka yöreleri keşfedildi. Tarihin de­ rinlikleri keşfedildi.

- Sizin elektronik sesleri kullanmadığını­ zı biliyoruz. Ama elektronik seslerin labo- ratuvardaki kullanımı olmasa da onlara ko­ şut olarak müziğinizin ses dünyasında yeni­ likler yaptınız.

- Yavaş yavaş çalgıların alanı genişlemiş oldu. Elimizdeki çalgılardan bugüne ka­ dar olduğundan daha farklı sesler elde et- meve çalıştık. Yerel müziklerde çalgıların kullanışı da yenilikler getirmişti Avrupa müziğine. Keman yayının başka türlü kul­ lanımı, piyanoda salkım sesler kullanımı gibi. Çalgı alanı genişlemiş oldu.

- Yapıtlarınızda bu tür yeni tını arayışın­ daki özgürlüklere bakacak olursak, raslam- sallık bunların başında geliyor.

- Raslamsallık çok basit. Evinizde bütün aile fertlerini toplayın, ellerine bir şeyler verin ve hadi hepiniz bir şeyler çalın, dedi­ ğinizde raslamsal bir müzik ortaya çıkar. Yani tınıların kendi başma yolculuğu. Yal­ nız şöyle bir şey oluyor: Bir süre sonra in­ sanlar karşısmdakinin ne çaldığım birazcık

(3)

dinlemeye başlıyorlar ve bir cevap yetişti­ rir gibi bir hal alıyorlar. Tamamen müzik dışı bir topluluktan söz ediyorum. Ama bu topluluğa eğer birtakım notalar, yol gösterici notalar verirseniz, her birisine birtakım göndermeler yaparsanız, bu de­ fa çalgıcılar önlerindeki notalardan yola çıkarak, birbirlerini de kollayarak raslam- sal bir bütün oluşturmuş oluyorlar.

- Yine de kendi doğaçlama yetenekleri doğrultusunda.

■ Tabii. Bu tür şey mesela “free jazz”da vardı. Temelde anlaştıkları birtakım sone riteler, tınılar üzerinde, hadi başlayalım de­ diklerinde bir müzik yapmaya başlıyorlar. Çok heyecanlı oluyor. Bazen işler rast git­ mezse daha sönük geçiyor ama çalıcılar hem kendilerini hissetmiş oluyorlar hem de birbirleriyle bir gizli iletişim kurmuş oluyorlar. Otoriter bir iletişim değil de so­ ru cevap halinde bir iletişim.

- Besteci olarak çok büyük bir heyecan yaşamanız gerek değil mi? Her sefer dinle­ diğinizde ayn bir tını anlayışı çıkıyor karşı­ nıza?

- Mudaka. Benim Üçüncü Senfoni mden 3. bölümde bu raslamsalhğı görebilirsiniz.

- Evet, Faruk Güvenç’in bir eleştirisi var. Üçüncü Senfoni ilk çalındığında şöyle de­ miş: “Hibir şeyin raslantıya bırakılmadığı bir raslamsallık”. Demek k i ras lamsa Ilık bir başıboşluk olayı değil.

- Biliyorsunuz bir kemancının yetişme­ si süresince, hocasından elini doğru tut, yayım dorğu tut, şunu yanlış mı çaldın kay­ gılarım duyar. Besteci olarak en azından ritmik değerler açısından çalıcıya rahatlık sağlamamız söz konusu.

- Sizin yenilik getiren yöntemleriniz ara­ sında salkım sesler de yer alır. Kitabımıza başlık veren Ölümsüz Deniz Taşlarıydı baş­ lıklı piyano yapıtınızda bu kullanıma rast­ lıyoruz.

- Evet yapıtın ortalarında meydana çı­ kıyor bu sesler. Kamuran Gündemir’in bü­ tün kollarını uzatarak yaptığı bir yorum­ dur bu.

- Efendim, geri dönüp baktığımızda sa­ yısı 100'ü aşan yapıtınız var. Ve her birinin içinde bir yenilik var. Siz hep bir yeni sesin peşinde koşmuşsunuz.

- Sanıyorum ki bugünün bestecisinin zaten başka bir yolu kalmamıştır. Mesela Mozart için yeni bir senfoni yazmak de­ mek, yeni bir temalı senfoni yazmak de­ mektir. Fakat Beethoven öyle değil. Her senfonisinde aşağı yukarı temalar değişiyor fakat senfonisinin bütünü içinde ayrı bir

tak zorunda his- Daşlayarak her ese­ rin yeni bir kimlik kazanması konusunda bir atılım var. Çağdaş bestecinin başka

se-3

İ kalmıyor. Biz yeni bir tema getire- üşüncesini kabul edemeyiz, çünkü temalarımız yok. Bugünkü bestecilerin tek yaptığı şey belki bir tema üstüne bir sen­ foni yazmak oluyor. O bir gelenek saydır. Fakat bestecinin tek yapacağı şey o toplu­ luk için başka bir tim, başka bir kimlik ko­ yabilmesi. Diyelim ki kimi toplulukta üf­ leme çalgdar daha yoğundur. Kimisinde vurma çalgdar yoğunluk kazanır. Yani standart örnekler yavaş yavaş yok oldu. Bu standart örneklerin dışında bir şeyler ge­ tirmek zorundayız. Çalgdar değişiyor,

çal-yad bul

gı kullanımları değişiyor. Başka bir tmı dünyasını araştırmak zorunda kalıyorsu­ nuz. O yüzden sisteminiz de değişiyor. Eğer dediğiniz doğruysa, yani benim her eserde yeni bir şey getirmeye çalışmam, bir bakıma buradan doğabilir. Ama dün- ada yepyeni bir şey getirdim iddiasında

unmuyorum. Yanlış anlaşılmasın.

Bestecinin da

- Çalıalar da dinleyiciler de bir sürpriz bekliyor her yeni eserinizde.

- Çünkü dosdanm, yeni bir şey var mı diye sorarlar, bir dtifat kabdinden. Ama müzikçi dostlarıma, işte var, bunu çalar mısın, dediğim zaman birazcık dururlar. Çünkü gerçekten bizim alışılmışın dışında bir şey teklif etmemiz o çalgıcıdan o güne kadar alıştığı görüşten başka bir şey bek­ lemek çok fazla bir şey. Çünkü çalgıcı bi­ zim yazdıklarımızı, sesimizi başkasına de­ ten kişi olmalıdır.

Bunu da inanarak yapmalıdır. Yeni bir şeye yaklaşması, o güne kadar bizde gör­ düğünden farklı bir şey görerek ve o gör­ düğüne de inanarak, onu başka bir kitle­ ye yansıtması için çok cesur olması lazım.

- Ayrıca çağdaş müziğin yorumcusu da en az çağdaş bestecinin birikiminde olması ge­ rek herhalde. Yoksa bestecinin dilini nasıl anlayıp aktarabilir?

- Paralel birtakım şeyleri, dünyadaki başka kültürlerle ortak yaşamış olmamız lazım. Bu çeşit sanatçı toplululdanna çok az rastlıyoruz.

- Hemen her ortam için müzik yazdığı- nızhalde, neden hiç opera (denemesi dahi?) yapmadınız? Oysa eşiniz Atıfet Hanım gi­ bi bir soprano ile opera dünyasının içindey­ diniz. Dahası elinizin altında böyle bir sop­ rano varken, birçok besteci gibi onun şan deneyiminden yararlanabilirdiniz?

- Aslında Atıfet’in her bir operası hepi­ miz için yeni bir opera doğurma süreci ol­ muştur. Opera dünyasını çok iyi tamışı- mdır. Kişderi de tek tek çok iyi tamdım. Türk operası için konuşuyorum. Bir Türk operasının seslendirilmesinin çok zor ol­ duğunu yalandan gördüğüm için.

Müzik-Her avdın,

« mm mmmmmmmmmmmmmmmmm*

HAYATİ ASİLYAZICI

E

vin Uyasoğlu, müziğe adanmış ya­şamları değerlendirme konusunda­ ki deneyimi ve yöntemiyle; hem müziği hem de sanatçıyı güzelleştiren, yü­ celten, onu ölümsüzleştiren anlatımıyla dikkati çekiyor. Genellikle bestecderi de­ ğerlendirişinde, seçkin ve araştırmacı söz­ cüklere özen gösterir; müzik ölçüsünü kapsayan bir dil ve sözcükleri ölçüye so­ kulmuş bir düzen içerisinde, sanatça gü­ zelleştirir. Yapıtlarında karmaşık konula­ rın üstesinden öyle bir sıyrılışı var ki, es­ tetik içeren gündelik dili, bestecinin ya­ şamıyla örtüşür. Yorumladığı bestecderi- mizle dgdi, araştırmacı yanı, izlediği yön­ tem ve ortaya koyduğu güzellik kavramı; bir yapıtı veya da yapıtları kavramak gi­ bi, çizip betimlediği bestecderimizin öy­ küsü açık ve yalın anlatımlı, olayların bir bütün oluşturacak biçimde mantıksal sı­ rayla örülmesiyle bir biçem kazandırır ll- yasoğlu’na.

M üzik evreni

Müzik evrenin sonu gelmez bir süreç olduğunu bdmekle yetinmez, bu denli sonsuz alanda sizi içinizden sarsan bir müzik yoğunluğuyla varolduğunuzu du­ yumsatıyor. Müzik dünyasmm evrensel boyutunda gezinirken, çağdaş bestecder- le ilgili araştırmalarında, sanatın kolayca hiçbir dalında rasdayamayacağınız kadar uçsuz bucaksız derinlikte, bir müzik ada­ mının, besteleriyle ve tüm yönleriyle na- sd bütünleştiğinizi anlamakta zorlanmaz­ sınız. Evin îlyasoğlu’nun bu soy kitapla­ rında şaşırtıcı bulduğum yönü her zaman kolay okunur olması. Bu salt yazmanın etkinliğiyle ölçülebÜecek bir olaydır ve her yazar için kolay bulunur bir yöntem değildir. Bu denli çok düzenli bir yöntem kuîlandarak yazdan yapıtları, ölçünün, düzenin ve usun sanatçıya ulaşmasında bulurum. Sözgelimi, İlhan Usmanbaş, bunlardan biridir ve son çalışmasını yo­ ğunlaştırarak değerlendirdiği bir ölüm­ süz yapıttır. Bir ölümsüz yapıt oluşunu, besteci İlhan Usmanbaş’ın sanat evreniy­ le örtüştüğü için önemli buluyorum. İl­ han Usmanbaş, ayrıcalıklı bir bestecidir ve Türk bestecileri arasmda özgül yeri bulunan bir sanatçıdır. Kitabın düzen ve büyüklüğü, Ilhan Usmanbaş’ın sanat ev­ reninde gezinirken estetiğin öncüsünü ya­ kaladığınızı görüyorsunuz. Okurken, bel­ ki de üzerinde en çok not tuttuğum, uzun zaman birlikte olduğum bir kitap olduğu için kitapta; nitelikleriyle Ilhan Usman- baş’ın evrensel boyutunu görebdiyorsu- nuz.

İlhan Usmanbaş müziğini kavramakta, bir felsefenin boyutlarını

araştırdığınız-çderimize şarkıcdanmıza güvenmiyorum, anlamında değd. Ama yeni anlatım taşıyan bir türün bizim nispeten kalıplaşmış, gele­ nekselleşmiş opera camiamız açısından na- sd karşdanacağını çok yakından biliyorum. Bütün bunlar benim opera yazmama engel oldu, tabii. Müzik tarihine bakarsak bütün yeni anlatımların opera de geldiğini görü­ yoruz. Çünkü hemen birdenbire çok geniş bir dünyaya seslenmiş oluyor. Konusu, şar- kıcdan, şefiyle, orkestracdanyla, rejisörüy­ le, onların dedikodularıyla çok konuşulu­ yor. Besteci ise bu kalabalığın arasmda bi­ raz zavallı bir durumda kalıyor. Tabii biz bugüne kadar büyük operaları Puccini, Verdi gibi bestecderi de tanıyoruz, ama as­ lına bakarsanız bütün bu eserler yine de şarkıcdar dolayısı de tanınmıştır. Aklınıza gelen divalan, bütün yüksek tenorları sa­ yın, hangi rolü ünlendirdiklerini, dolayı­ sıyla hangi operayı canlandırdıklarını ha­ tırlayabilirsiniz. Boylece bestecderi şarkıcı­ lar dolayısı de tanıyoruz. Eğer besteci ka­ tılımcı olarak onların araşma girebilirse, aynı ağırlıkta olabilirse ve orkestra şefi de rejisör besteciyi yanlarına sığınmış biri gi­ bi değd de, kendilerine eşit birisi gibi ola­

rak alırlarsa, insan o zaman belki bir ope­ ra yazmayı göze alabilir.

- Yani diyorsunuz ki, bunca emekten son­ ra o kadar çok etmenin bir araya geldiği ko­ caman bir dünyanın küçük bir parçası ola­ cağım besteci olarak!

- Eşit olmayan, küçük bir parçası maale­ sef.

- Kimseyi yüreklendirmiyorsunuz galiba. - Hayır, yüreklendirmiyorum.

- Yapıtlarınıza neden hiç opus numarası koymadınız?

- Opus, biraz demode olmuş bir örnek. Çağımızda, Şostakoviç gibi hâlâ bunu ko­ yanlar var. Genellikle eski âdet şöyleydi: Besteci, nota basımı için yaymcısma bir veya birkaç eser göndermişse, ona belli bir sayı verilirdi. Bizde ancak arşivcilik açısın­ dan belki bir sıralama numarası konabilir. Ben son zamanlarda eserlerin yazılış tari­ hiyle bir başlık veriyorum.

- Dinleyiciyi yönlendirici başlıklarınız yok.

- Yönlendirme demeyelim ama bazı başlıklar var: Soruşturma, Ölümsüz Deniz Taşlarıydı, Boşluğa Atlayış gibi. Belki özel bir sevgi de konmuş başlıklar. ■

Evin'in kitabını edinmeli

Ilhan Usmanbaş ve eşi A tıfet Usmanbaş.

da karşdaştığınız güçlükleri göz önüne al­ mak zorundasınız. Türk aydını, Türk sa­ natçısını değerlendirmek için Ilhan Us

savımı değerlendirecek örnekler, Evin Ilyasoğlu’nun sözünü etti­ ğim bu yapıtında, (iki adet CD ve kaset örneklerinde) görülebilir. Bestecimizin müziğinde, daha ön­ ce bddiklerinizden çok daha yay­ gın bir önem kazanacağma inanı­ yorum. Dinleyicinin çözümleme­ ye çalışacağı müzik anlayışı, bes­ tecinin evrenselliğinden geçtiğini bderek dinlemelidir. Özle biçimi, içerikle ölçüyü, düşünceyle

müzi-ririyle

manbaş’ı iyi bümek gerekiyor. Usman- baş’ı iyi kavramamız için de Evin tlyasoğ- lu’nun, “İlhan Usmanbaş Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” başardı yapıtını, sizi bdemem ama, benim gibi uzun bir süre okumanız ve ondan.sonra değerlendirmeniz gere­ kecektir. Ülkemiz açısından İlhan Usman­ baş müziğinin büyüklüğü, ülkemizde gü­ zelin öncüsü olmasında saklıdır. Ülkemiz bestecdiğinde açmış olduğu penceresin­ de, müzik felsefesinin kıvılcımlarını göre­ ceksiniz. Doğal ki, her besteci, bir ozan ti­ tizliğiyle yoğurur bestelerini. Bu soy yara­ tı, belki de yaratdarın en güç olanıdır. Sa­ nat estetiğini arayan bir eleştirmenin bü­ tün yönleriyle bulabdeceği bir kitabı okurken, tanıdığım ya da bütün yazarlık deneyimlerimle kavradığım bir

le getirmem gerektiğine inan söylüyorum: Üsmanbaş müziğini

idi- ım için soyıuyorum: usmanDaş müziğini kavrayış daha geniş bir alanı kapsar, aynntdara da­ ha çok yer vermeniz gerekir. Şiirle, yaşam­ la, edebiyatla böylesine dolu bir aydm bestecinin kendine özgü bir yeri olduğu­ nu söylemek nesnel bir değerlendirme­ den başka bir şey değddir. Usmanbaş mü­ ziğinin evrenselliği, modem bestecdık an­ layışının boyutlu kökeninde aranabilir. Bu

modern besteciliğini simgeler. Bestecdiğinde dizgeselleştirdiği usçu, gerçekçi çağdaş yöntemle insan düşüncesine yeni bir biçim verir.

Sanat adamı

Duygu ve düşünce olarak, in­ sanlığın ve çağının sorunlarıyla da dgdidir. Bundan bir sonuç çıkar­ mak değd ereğim, bir başka ger­ çeğin altım çizmektir. 1923 Ay­ dınlanmasının ışığında yetişen sanatçdarımızdandır. Dd ve yazın (edebiyat) ustalarının yetiştiği sa- natçdarla musikide ender görü­ len aydınlarımızdan biridir. Öz­ gür düşünmenin kapdannı -elini kıstırmadan- açmış bir sanat adamıdır; müziğin geniş kapsamıyla sanat adamı tümcesini kuflanıyorum. İlhan Usman­ baş’la dgdi, öteden beri koruduğum izle­ nimlerle düşüncelerimi pekiştiren Evin llyasoğlu’nun bu kitabmda her şeyi bul­ dum .” Yeni ses’in tdsımında bir dünya yaratmış Ilhan Usmanbaş. Kendi çağı içinde anlaşdmaması, yapıtlarının ender

S

’mm ası, kullandığı yöntemlere karşı çı­

ması, on :, yeni arayış,

kamçdamış. Durmadan yazmış, nicele-ılması, onu geri çekdmeye itmemiş ter­ sine, yeni arayışlar için hep deriye doğru miş, düşünmüş, düzenli aralıklarla yeni­ lerini üretmiş; opera dışında her ortam için örnekler vermiş. Evin Uyasoğlu, “Il­ han Usmanbaş-Ölümsüz Deniz Taşlarıy­ dı” adlı kitabının girişine böyle başhyor. Bu bde Usmanbaş’ı anlatmaktan çok ör­ neklemeye ya da tanımlamaya yetebiliyor. llyasoğlu’nun YKY’deki öteki kitapla­ rını da severek, üzerinde durarak oku­ dum. YKY’nin değişik dadarda özellikle sanat dadarındaki kitaplar, üzerinde du­ rulması gerekli kitaplardır. H er müzikse­ verin, aydının kitaplığında bulunması ge­ reken bir çalışmadır bu kitap. ■

“İlhan Usmanbaş. Ölümsüz Deniz Taşlarıydı”/ Evin Uyasoğlu/ Y K Y Yayın­ ları/ İstanbul/ 281 s. Büyük Boy - 2 CD ile birlikte.

(4)

'Ölümsüz Deniz Taşlarıydı' İlhan Usmanbaş

YILMAZ AYDIN

• •

/ / s ^ ~ \ lümsüz Deniz Taşlarıydı-Il- I 1 han Usmanbaş ”(*) Evin

tlya-V _

/ soğlu’nun Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılıktan çıkan dördüncü kita­ bı oluyor. Bunların ilki “Zaman içinde Müzik” başlıklı bir müzik tarihi olup on CD eşliğinde yayınlanmış ve beş baskı yapmıştı. Ilyasoğlu ardından sırasıyla üç besteci biyografisi hazırladı: ilkinde O s­ manlI’dan Cumhuriyet’e geçişin bir sim­ gesi olarak “Cemal Reşit Rey”i, İkincisin­ de Cumhuriyet’in bir simgesi olarak “Ne- cil Kazım Akses”i seçmiş. Her ikisinde de yapıdan ve söyleşileri içeren ekli iki CD var. Üçüncü kitabında ise dünyaya açılma­ nın, küreselleşmenin bir simgesi olarak gördüğü Usmanbaş’ı seçmiş. Yine ekte bestecinin yapıtlarından oluşan iki CD var: ilkinde Ilyasoğlu’nun yönettiği söy­ leşilerle Usmanbaş yapıdarmı kronolojik olarak açıklıyor, kısa örnekler sunuluyor ve yirminci yüzyıl müziğini değerlendiri­ yor. İkincisinde ise değişik ortamlara gö­ re değişik zaman dilimlerinde yazılmış ya­ pıdan seslendirilmiş. Bazıları da yalnız bu kitap için ilk kez çalınıp CD’ye afinmiş.

. Y i

Doğan Hızlan (Hürriyet) - 24/06/2000 irminci yüzyılın ortalarına doğru modem müzik gelenek­ ten koptu ve kendi başına başka bir ses serüvenini yaşadı, işte bu serüvenin mi­ marlarının başında Ilhan Usmanbaş geli­ yordu. Evin Ilyasoğlu’nun kitabı, bir bes­ tecinin yaşamını, eserlerini bize tanıtmak­ la kalmıyor, modem çoksesli müziğimizin bir ustasının eserlerini de dinlememizi sağlıyor... Müzik ve şiir. Benim iki tu t­ kum. Usmanbaş’m ünlü dünya ve Türk şi­ irlerinden besteler yaptığmı söylersem, onu ne kadar sevdiğimi açıklamış olu­ rum... Bir konuşmasında da Usmanbaş çok ilgi çekici saptamalarda bulunuyor: “Besteci bugün kendine ve yarınlara da­ ha az güveniyor..sesinizi duyuracağınız kitle değişmiştir...Bugünkü müzik dinle­ yicisi spor yapıyorum deyip futbol maçı­ na giden insana benziyor.” Sanat karşıt­ lıkların ürünüdür diyen Usmanbaş’m çoksesli müziğimize getirdiklerini, ardın­ daki düşünceyi, çağdaşlaşmayı, m odern­ leşmeyi müzikle.algılayışı bu kitaptan öğ­ renebilirsiniz. Üstelik, kitabı okurken CD’leri de dinleyin, bir müzikçinin yaşa­ mını, eserlerini okuma, tanıma için en ideal yöntem.

Talat Halman (Milliyet)

E

vin Ilyasoğlu’nun Ilhan Usmanbaş eseri, Türk çağdaş müziğinin müs­ tesna bir yaratıcısı için nefis bir anıt.

Osman Ulagay (Milliyet)

-.üzik eleştirmeni Evin Ilyasoğlu f y l 20. yüzyıl klasik müzik bestecüe- rimizin yaşam öyküleriyle müzikteki serü­ venlerini iç içe anlatan kitaplarına bir ye­ nisini daha ekledi bu yıl, Ilhan Usmanbaş. Yine Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlan­ dı. Yirminci yüzyıla damgasını vurmuş bestecilerimizin ilginç yaşamöyküleri ve müzik serüvenlerinin yanı sıra dönemin sanat ve kültür yaşamını yansıtan, hava­ sım ve rengini veren ayrıntılar da buluye sunuz îlyasoğlu’nun kitaplarında.

yor-Arda Uskan (Radikal) - 26/06/2000

y

smanbaş’ın yıllardır geleneklere

karşı savaşan devrimci yapısını, ı Evin îlyasoğlu’nun onun hakkın­ da yazdığı kitabı okudukça daha da iyi an­ lıyorum. Usmanbaş’ın yaşamöyküsü gele­ nekçilerle devrimciler arasında yaşanan savaşın ta kendisi aslında. Seksen yaşın­ daki sanatçı bundan birkaç ay önce Evin Ilyasoğlu’na şunları söylemiş: “Bugünkü

Türk bestecilerin eserlerinin CD’leri yok denecek kadar az olduğu ülkemizde, hem de açıklamalı olan bu CD’ler bile ay­ rı bir önem kazanıyor. Usmanbaş’ı daha iyi anlayabilmek için kitabın birinci bölü­ münü 20. yüzyılın getirdiği “yeni ses”e ve bestecinin kendi çağdaşları içindeki ko­ numuna ayırmış Ilyasoğlu. Birçok beste­ ci içinde bulunduğu çağı yakalamak yeri­ ne, önceki çağların birikimiyle yönlenerek yapıtlar üretmeye çalışmıştır.

Özellikle 20. yüzyıl gibi durmadan de­ ğişim geçiren, gelenekselliğin yıkılması için sürekli yeniliklerin ortaya çıkarddığı bir çağı izlemek, ayak uydurmak ve bu yönde yapıtlar ortaya çıkarmak, ancak dünyaya açılmayı ve küreselleşmeyi ilke edinmiş bestecilerin işidir. Ilhan Usman­ baş Neo-Klasik biçemden raslamsalfiğa, özgür değerlere; 12 ton dizisinden tüm örgütlenmeye; ses alanlarının karşıtlığın­ dan, yığma seslerden, kaydırmalardan, mikrotonal aralıklara, minimal düzene ka­ dar birçok tekniği içeren 100’den fazla yapıtıyla, kendine özgü bir yazı tekniğini geliştirebilmiş bir dünya sanatçısıdır. 1954 ve 1958’de ABD’de, 1967’de Polonya’da, 1969’da İsviçre’de aldığı ödüller de onun bir dünya sanatçısı olarak

onurlandırıl-masıdır aslında. Usmanbaş’a göre mutla­ ka geniş İadelerin beğenisini kazanmak uğruna sanat yapmak, bilineni tekrarla­ maktır, yani ucuza kaçmaktır, bestecinin kişiliğinin silinmesidir. Bir sanatçının ulu­ salcı olmak yerine eserlerini dünyayla paylaşması lazım. Tabii bu paylaşım için temellerini sadece ülkesinden değil, dün­ yadan da toplaması gerekiyor. Yani sanat­ çının dünyadan toplayıp yine dünyaya vermesi gerekiyor.

Usmanbaş’m müzik sahnesine çıkışı 20. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Savaş sonrasmda müziğin yeni dilini oluşturan akımlar, türler doğmaya başlamış, özellik­ le 1946’dan itibaren Almanya’da “Darmstadt Yeni Müzik Kursları” Us­ manbaş’m da çağdaşlan olan Stockha­ usen, Boulez, Maderna. Luigi Nono, Henri Pousseur, John Cage gibi yenilik-çi besteci ve icracıların buluştuğu, yeni oluşumların ortaya çıktığı, tartışıldığı, ic­ ra edildiği bir merkez haline gelmiştir. Usmanbaş ise Avrupa müziği ile yetişme­ sine rağmen, Amerika’yı tercih ederek 1952’de ilk yurtdışına çıkışım “YeniDün- ya”ya yapar. Avrupa’da savaş sonrası ya- ralann sarıldığı dönemde özgürlüklere, yeniliklere, deneyselliklere ve

Avrupafi-Kitap için ne dediler..,

bestecilerin tek yap­ tığı şey, belli bir te­ ma üstüne senfoni yazmak oluyor. O bir gelenek sayılır. (...) Bu standart ör­ neklerin dışında bir şeyler getirmek zo­ rundayız. Başka bir tını dünyasını araş­ tırmak zorundayız.” Bugüne kadar 100’ü aşkın esere imza atmış, ismini dünyaya kanıtlamış bir sanatçı Usman­ baş. Bu yapıtların hepsinde yeni bir ses, yeni bir nefes var. Bu nedenle do- al olarak büyük kit- elere ulaşmamış eserleri. Neden mi? işte Usmanbaş’m ağzından bu soru­ nun yanıtı: “Halka, geniş kitleye seslen­ mek bir bestecinin kaygıları arasında yer almamalıdır. H e­ le alışılagelmiş folk­ lorik temaları kulla­ narak kolaya kaç­ mak hiç onun harcı

değildir. Besteciliğinde bir yüzeysellik varsa, yani ben şu malzemeyi alırım ve onu hemen alaminüt bir rafadan yumur­ ta gibi kolay bir yemek haline getirebili­ rim diye düşünüyorsa, işte yanlışı orada başlıyor demektir.”

Ne yazık ki Usmanbaş gibi gerçek sa­ natçıların yapıtları, bunca ucuzlukla bey­ ni yıkanmış toplumlarda (sadece Türki­ ye’yi kastetmiyorum) geniş kidelere ula­ şamıyor. Ama onlar, geleceğin öncüleri. Bu seksen yaşındaki devrimciyi mutlaka yalandan tanıyın. Kitabın adı “Ölümsüz Deniz Taşlarıydı”.

Ayça Atikoğlu (Milliyet) - 28/06/2000

E

vin Ilyasoğlu, Cemal Reşit Rey ve Necil Kazım Akses’ten sonra “dün­ yaya açılmanın, küreselleşmenin simgesi” olarak gördüğü Ilhan Usmanbaş’ı yazdı. Hâlâ pek yeni yerine oturtulmamış bir bestecimiz Ilhan Usmanbaş. Bu yüzden bu kitap özellikle önemli. Çünkü

Üsman-baş’m Ayvafik’ını, ailesini, yaşamını, sanatçı olmaktaki ve müzikal duru­ şundaki kararlılığı­ nı okudukça d u toplumda sanatm niye bir türlü gün­ lük yaşamımız için­ de yer alamadığını daha bir iyi anlıyor­ sunuz. Refik Durbaş (Sabah) 16/07/2000

E

vin Ilyasoğlu on bölüm üstüne bina ettiği çalışmasının birin­ ci bölümü “Müzi­ ğin Yeni Diline Yön Verenler” de 20. yüzyıl müziğin­ de gerçekleştirilen devrimleri ayrıntı­ larıyla anlatarak bir çerçeve çiziyor, ar­ dından da Ûsman- baş’m hayat hikâye­ si paralelinde yeni açılımlar ve özgül değerleriyle sanatı­ nı belgeliyor. Çalış­ manın “Giriş” bölümünde Usmanbaş’ı “dünyaya açılmanın, küreselleşmenin bir simgesi olarak kabul ettiği” için seçtiğini anlatan Ilyasoğlu, bu seçimin gerekçesi­ ni şöyle açıklamakta: “ÜsmanLaş kendi döneminde yaşayan sınır dışındaki beste­ cilerle birebir aynı tekniği paylaşmış ve kazandığı ödüllerle uluslararası kültür merkezlerinde kendi çağdaşlarıyla

eşde-Î

;er olabilmiştir. Değişik kültürlerin bir­ eşimlerinden yeni tadîar çıkartıldığı; Do­ ğu ile Batı’nın kaynaştığı, coğrafya hari­ talarında sınırların kaldırıldığı, geniş bir alanın yeni bin yılında Usmanbaş’m de­ ğeri ve onun gibi sanat adamlarının işle­ vi de daha iyi anlaşılacaktır.

Ahsen Erdoğan (Yeni Binyıl) - 23/06/2000

I

lhan Usmanbaş, 20. yüzyıl çağdaş Türk müziğinin yapıtaşlarınaan. Müzik yazarı ve eleştirmeni Evin tlyasoğ- lu, “yeni sesin tdsımmda bir dünya

yarat-lann katı akademizmine karşı sanata ba­ kışı daha açık olan Amerika, besteci kişi­ liğini hiçbir şekilde sınırlamak istemeyen Usmanbaş için daha farklı bir fırsattır. Ni­ tekim Ives, Cage ve Harry Partch gibi Amerikalı besteciler Usmanbaş’a göre ya­ ratıcılıklarının sınırlarını “anti-akade- mik” kalarak genişletebilmişlerdir.

Ülkemizdeki ilerlemeyi ise “Doğulu değerlerin egemen olduğu bir ülke ol­ maktan çıkıp, evrensel değerlerin geçerli olduğu yöne doğru yol almak” olarak kabul ediyor Usmanbaş. Türk Müzik O kulunun 20. yüzyıldaki gelişimini sağ­ lıklı bir evrim içinde değerlendiriyor. Ona göre “her kuşak yeni ve taze bir görüş içinde dünyanın ve ülkesinin en geniş düşün ve sanat etkileşimini yaşayarak yaratılarım ortaya koyuyor.”

Sonuç olarak; yukarıda içeriğinden çok kısa bahsettiğim kitap gerek müzik ve lığı yakalamak isteyen herkesin y lanabileceği çok değerli bir kaynak.

;enel kültür açısından, gerekse çağdaş-yarar- :. Evin îlyasoğlu’nu böyle bir çalışmasından dolayı ancak kutlamak gerekir. ■

(*) Orkestra DergisiSayı 316, Aralık

2000.

iş Usmanbaş” diyor. Yalnızca buralı de­ fi, “dünyalı” bir “yeni” onun müziğinde- Çünkü Usmanbaş, müzik adına atılan her adımdan haberdar; gözünü, aklım ve yüreğini tüm dünyaya, tüm dünyayı da “buraya” çevirmiş. Getirdiği yeniliklerin olumsuz tepkiler alması, yapıdanmn sık çalınmaması. Kendi çağı içinde anlaşıl­ maması onu durdurmamış, aksine yeni anlayışlar için hep ileriye doğru kamçıla­ mış. Büyük olasılıkla, “kendi çağı için an­ laşılmamalım” evrensel bir hastalık oldu­ ğunun bilincinde. Nasılsa bu hastalık ken­ di kendine iyileşiyor ve elli yıl sonra, yüz yıl ve iki yüz yıl sonra o bestecinin ardın­ da bıraktığı büyük ve değerli miras, hak ettiği ilgiyi görüyor. Evin Ilyasoğlu, elli yıl beklememiş. Usmanbaş’ı, yaşamından müzisyenliğine, filozof kişiliğinden yapıt­ larına kadar her yönüyle ele alan bir kitap hazırlamış. Belgeler, yazılar, uzmanlar, kendisine yol gösteren ve eleştiri yönelten dostlar, anılarını aktaran kişilerin yardı­ mıyla yazdığı “Ilhan Usmanbaş-Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” adlı kitap ve kitaba eş­ lik eden iki CD, YKY tarafından yayım­ landı. Çalışmanın en önemli işlevi, önem­ li bir müzik adamının yaşamını ve sanatı­ nı o hayattayken, yani belgeler ve anılar henüz yitip gitmemişken belgelemesi, ir­ delemesi. (...) Bale müzikleri, orkestra müzikleri, solo çalgılar için besteler, şan ve piyano için besteler, sahne ve film mü­ zikleri, çocuk oyunları için müzikler, mü­ zik tarihini ve felsefesini anlatan çeviri ki­ taplar. Nâzım’dan Ilhan Berk, Ece Ayhan, Valery, Mallarme, Eluard dizelerinden da­ mıtılan notalar... H er biri bestecinin m ü­ zik ve dünya görüşü hakkında önemli ipuçları veren, önemli felsefi çözümleme­ ler içeren mektuplar, yazılar, makaleler, anelîer, radyo konuşmaları... Schön-erg’in 12-ton sistemi üzerine oturan ya­ pıtlarıyla tanışmasından sonra yöneldiği açılımlar ve kendi çağının bestecileri o an­ da hangi akımları yaratıyorsa, onların di­ lini konuşan, onların akımlarıyla özdeşle­ şen bir kimlik geliştirmesi...Bir soprano olan eşi Atıfet H anım la paylaştığı yarım yüzyılı aşkın zaman... Yılların içinden bu­ güne bakan onlarca fotoğraf...

Evin Ilyasoğlu bunların hiçbirinin toz­ lanıp gitmesine izin vermemiş. Titiz bir araştırmanın ürünü olduğu her sayfasın­ dan belli olan kitabını, biri Usmanbaş’la yaptığı bir söyleşiyi, diğeri de bestecinin yapıtlarından örnekleri içeren iki C D’yle desteklemiş. “Usmanbaş’m aydınlığının daha geniş bir alanı ışıtmasınm” gecik­ mesini önlemek için. ■

S A Y F A 6 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 5 7 4

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mart 1924 senesinde kadın erkek, genç | ihtiyar, çocuk, Sultan Osman’ın kanını ta- j şıyan bütün şehzadelere ve Sultanlara a r- | tık Vatanlarında

Fransa’da Atom Enerjisi Komisyo- nu (CEA) ve Fransa Devlet Bilim- sel Araştırma Merkezi’nin (CNRS) katıldığı iki uluslararası program şunu ortaya koydu: Bize yakın iki gökadaya

to be integer (solid line) in comparison with the actual number of excess neutrons in beta-stable nuclei (dots indicate the chain of the isotopes with A(Z,N) and A(Z1,N+2), N is

Araştırmaya katılan okul psikolojik danışmanlarının görüşlerine göre matematik başarısı için bilinmeyen ve görünmeyen faktörlerin etkisi temasına dair görüşler;

Tez çalışmamızda çağımız teknolojisi haline gelen nesnelerin interneti teknolojisiyle asansör bakım firmaları için asansör kontrol kartı verilerinin uzaktan

Marmara Dental Journal (2013) 2: 84-86 Griscelli Syndrome and Periodontal Therapy Approach: A Case Report Mamaklıoğlu et

Muhafızlar çekilip gidince, bo­ şandığı için bir gece evvelki ha­ reketli halini tamamile kaybe­ den ve «suyu çekilmiş değir­ mene» dönen koca Bekirağa