r-^^uss
Uaffli: Halâ Nurettin ( Hâ-M)
O
IŞ m anzarasıyla.’ F ik r e t, çık -maada koşan, rekorcuya benze tilebilir. Gerçi o. edebiyat-ı Cedi- de’nin en büyük şairiydi. Fakat este tiği belâgat’a dayanıyordu. Gelgelelim, şiir malzemesi olarak, belagat. son şairierce makbul sayılmıyor. Batıda: “ Belagatın boynunu barınalıî’’ diyen ler olmuştur.
Fikret, “girin kaatili’’ sayılan bela gatıyla da. mısradan rnısraa “ anjanb- manîı'’ sıçramalarıyla da, noktalı virgüldü kesintileriyle de devrimizin ölçülerine göre tam 'diâsa uğramış tır.
Böyle denebilir.
Modern şairler onun izinden gitmi yorlar işte, denebilir.
Medenî cesaretinden. politîka-sos- yal mücadelelerinden gayrı nesi kaldı Fikret’in ? denebilir.
Bunlarsa bir aydını şair kılmağa yeterli değildir, denebilir-
Bütün bunlar söylenebilir.
Peki öyleyse Tevfik Fikretten bu güne ulaşmış kıymetli bir miras yok m udur? Varsa nedir? Ölümünün 50 inci yıldönümündeki hayatımızda o- na ne borçluyuz?
Gariptir ki nesrimizi borçluyuz. Şiir konusunda iyiden iyiye çıkmaz lara dalan bu rekorcuya telif ve ter cümelerde halen kullandığımız şu a- lelâde. şu demokratik, şu çağdaş nes ri borçlu bulunduğumuzu açık açık görebilmeliyiz.
Fikret’ten önceki ediplerin ölçüleri olup vaktiyle okullarda ders diye öğ retilen bazı edebî terimler üzerinde duralım:
Fikret’ten Önceki
Şarkıarî Nesir
Yarım asır önceleri îdadî ya da li se tahsili yapanlar bilirler ki, edebi yat hocalarımız “ üslub’ ü şöylece üç sınıfa ayırırlardı:
1 — Ü slûb-u  li... Şekil ve mânâ
hem ağır, hem tumturaklı... Meselâ, Nam ık Kemalin şu cümlesi kabilin den.
“ Askerliğin şanı gülerek ölmek ve hâttâ ölürken bile gülmektir.’ ’ Kabilin den...
2 — Ü slûb-u M ü z e y y e n ... Kelime oyunları yapılan üslup... Manzumeler deki kafiyeler gibi nesirlerde de kafi ye kullanılırdı ama bunlara ‘‘seci’’ de nirdi. Katmerli “ seci” lere de “ see-i murassa” denirdi. Ve bunları bulup bir düziye sıralamak yüzünden mu- haffif zorluk çekerdi Maksadı
yam-rıltırdı. Okuyucu ne dendiğini kolay kolay anlıyamazdı. Tevfik Fikretin ho cası Ricaîzade Ekrem , Tevfik Fikret’e dair bundan yetmiş yıl kadar önce- üslûb-u müzeyyenle aşağıki övgüyü yazmıştır. Tahammülünüz varsa so nuna kadar okuyan:
“A te ş in r en k ler e n ıü sU ğ ra k m ü z ey y en v e m ü zeh h ep bulutlarla m u a k k a p ola ra k kem al-i d ârû t ve ihtişa-mile d - han-t m a’n a ya elveda, gû ya olan bu- glin k i mihr-i ga a rib -i ed eb iya tın ya- r v ık i şa'şa& i tu lu u n u ö y le bir sch ab -ı f e y z a f e y z in k e v k e b -i ikbaline y a k ış a ca k eş’ar-* c m ş ik â r -ı ahenk... elhan-ı d üru ba fe r h e n k ile istik b a l için teteb - b n r-u kitab-ı ta b ia t, takib'i f i k r i hik
m e tle ten m iy e-i c e v h e r i k a b iliy e t.- tcs v ir-i eerm a y e-i liy a k a t ed en hüner- ve r a i n şübban-1 ü d eb cd a n bir ş a ir i n fa z ile t— bir h u k u k perver~i m a ri f e t t i r
İşte Edebiya-ı Cedide'cilerin -hem de "ilericilik taraflısı- üstadı, üslubunu
bu secilerle süslemektedir.
(-Mürekkep ve m uskkap-) > (m a naya ve elveda g û y a-), (-eş’a n can- şikûr-). (-ahenk ve elvan-ı dilruba fer henk-), (-tabiat, kabüıyet, liyakat, fa zilet, marifet....-)
3 — Üslîıb- A d î- Hergün gazeteler de, romanlarda kullanıp durduğumuz.. Bunlarda ne tumturak, ne seci var... Düpedüz lâflar: — ‘‘Kapıyı açtım.
içeri girdim, adamı gördüm-” nevin den.
Yani, yazıda demokrasi... Yerli ye rine oturtulması siyasette olduğu gibi o derece güç demokrasi— Aristokrat rejimlerden pek daha ileri olan -şe kilde güya basit, ama ruhça son derece muğlâk - demokrasi.
Üslûb-u âdi için Muallim N aci’den örnek:
F e s e b a k f e s e ! N e kad ar d a al N e y a r a şm ış üstüme m orlu şa l D em ed im y a ben sana bak da k u l O k a d a r da b a k ın a> ziyanlıdır.
Ancak bu, halk şiirinin etkisinde- dir. Tevfik Fikret'in aşağıdaki m ıs raı ise halk şiirinin taklidi sayılmaz.
KİTAPLAR VE SANATLAR
Â Ş İT A IN
“ ■■■Müzeyyen ve m ü zeh h ep ”
Folklor dışıdır.
B ira z det s en ça lış oğlu m , biraz da sen çabala.
Tam üslubuı âdî...
Şayet bugün elimize kalemi alarak her duygu ve düşünceyi Türkçe yaza- biliyorsak. şayet klasik ve modern tercümeleri enikonu yapabiliyarsak, bize bu imkânı veren büyük edipleri mizin başında Tevfik Fikret gelir. Zi ra o bize çağımızın gerektirdiği nesri yazma jimnastiğini yaptırmıştır. Hem de hayrettir: manzumeleriyle!
Hafit Ziya’mn Tâbiri:
“ Nazm.ı mensur”
Fikretten az önceki Türk nesrini yu karıda edebi hiyerarşice selefi olan- Rıcaîzade’de secili secili gördük. Şimdi de Tevfik Fikret’in nesre ne derece hizmet ettiğini kuşa.-ctaş, okuldaşı ve Servet-i Eünûn da yakın arkadaşı romancı Haüt Ziya'da.ı üınliyeceğız.Halit Ziya 1314’de yani 67 yıl önce» Servet-i Fünun’un 381'inei sayısında “B ir bediari sanat” başlığı altında şöyle yazıyor.. Demir leblebi bir ne sir:
“ ...Biz h er p e rşem b ed en son ra. iIk
tesad ü fiim iizd e, biz b iça re n aşirler, ön lerin d e vâsi, b ir m e y d a n ı s e r be stile, k ilları a y a k la rı h er tiirlü k u yu tta n aza de iken zem iu -i n esir ü zerin d e yi n e sa k a t s a k a t y ü r ü y e r e k h er hat- v ed e bir y e ’ si a d e m-i m u fa v v a k iy e te tes a d ü f ed en biz b îçare m isirler beri t e a fta n T e v fik F ik ret'in u fa k bir lü k n et-i Usadan bile dert. g iizel bir
nest-i m anzu m ile nesrin daire-i vâsi-
nsına g ir e m iy e c e k ş e y le r i nazm ın tü r lü kuyud-ıt v eleh (irerin in sine-i m u- z ik m a sık ıştırm ış g ö r ürikçe dudakla rım ızda b ü y ü k b ir n id a-yt h a y r e tle birbirim izin yü zü n e b a k a r a k : “ E v et, n aşı1 y a p ıy o r ” d iyoru z. H ü seyin Ca- had g ü le r e k ön ü n e 6: •kıyor-, M eh m ed R a u f görd ü k lerin in altın d a d on u yor v e bu sualin ce v a b ı g elm iy o r .
G eçen lerd e, hani şu bir h içe ben- z iy e n son ra bütün b ir k'ikâye-i a şk hükm ü nd e olan, on s a l ı n on cilt k a d ar nazar-ı h iste u z c j a ,, k ü ç ü k “ T
e-M E Y D A N , 24 AĞUSTOS 1965
s a d ü f ’ m a n zu m esin d en son ra , y in e bu sual, daima b î-c e v a p kalan bu su al o rta ya çık ın ca içim izd en b iri: “ — E v e t, b eş yü zü n cü d efa ola ra k bir dtl'ıa s o ra lım • nasıl y a p ıy o r ? dedi.“
Vc Halid Ziya Hükmünü veriyor: “— B a ş k a ş e y le r için ne d erlerse d esin ler, fa k a t T e v fik F ik r e t’ in n esr-i m anzum u ya ln ız onundur.”
‘ ‘Şi’irin kaatili olan belagat” . Tev fik Fikret’in nazmına -haydi kabul e- delim- yaranıadıysa da nesre yara dı. ‘‘Nesr-i manzum” yalnız eski tip “ üslûb-u âlîlerin” ve “üslub-u müzey yenlerin” değil. Halit Ziya’mn nâsir- lik rekorunu da elbet kırıp geçmiştir. Öz itirafı
gereğince-Tevfik Fikret’in pek çok manzu melerinde bu manzum nesri görüyo ruz “ Hemşirem için” de. “Pefi-i Şiiri- n e ” de. “Tarıh-ı Kadim’’in hele baş taraflarında. ‘‘Haluk’un Vedaı”nda. ‘‘Rübabın Cevabı”nda iHı...
19S5’Ierde nesir, sentaks bakımın dan, Tevfik Fikret’in bizi oturttuğu raylar yzerindedir.
‘ ‘Manzum nesir'in en güzel örneği: “ Manzum nesir'in en güzel örne ğini, kanaatimce, Fikret, OsmanlI Devletini çınar ağacına benzettiği şu mısra] arıyla vermiştir:
H c n i birgiin sen in le T u g k a p fd a ıı G eliy o rd u k ; y o l ü stü bir m eydan, B ir çuurr g ö rd ü k : em i, b o y ,ı* v a k u r B ir a ğ a ç ; h iç e ğ ilm em iş, m a ğru r K o c a bir g ö v d e ; belki altı a sır, B e lk i on dan aa fa zla dalgın, ağır. K a y g ıs ız bit öm ü r s .ıiü p g e lm iş ; Ö yle serp ilm iş, ö y le y ü k s elm iş> K i civa rın d a k u b b eler, damiarr S e r t e s e r s e c d e - g ir-i istiğ fa r- Onu h a ş y e tle s e y r e a e r gibidir. D iiyulan h ep onun m en a k ib id ir: G örü len h ep od ü r u zaklardan F a k a t a y y u k a s e r ç e k e n , uzanan B u m a h a b etli g ö v d e , çırılçıp la k , N e y eşil bir filiz, n e bir ya p ra k ... K u r u y o r ; âh ne y a z ık ! Şu derin Ş erh a bağrın da b elki bir hain B altanın b ir ga za p lı yıld ırım ın Z ehridir.. S ö y le e y çın a r, bağrın H an gi odlarla yandı- H an gi siı tSı K u rt için d en k em ird i. H a sta , teb a h
Seni k im şim di b a ğ la yıp s a r a c a k ? K im şifa la r v erip t e k u r ta r a c a k 1 Şu dönen k a r gev ar başında senin, S öyle, bunlar m ıdır zeh irliyen in . S ö y le e y m u sta rip vata n, bildir: Ç ek tiğ in hangi kanlı sey y ied ir.
K E L İM E L E R : Serteser secdegir-i istiğfar — baştan başa a f dileme sec desine kapanmış. Haşyet —- Korku Menakıp — Menkıbeler. Ayyuk — Pek yüksekte bir yıldız. Şerha — Yarık. Tebah — Harap. Seyyie — Kötülük.
Fikret ve Kelimeler
FÜcret, asıl kelimeler bakımından çıkmazdaydı. Manzum nesirlerini aruz ve kafiye kalıpları içine sokmak gay retiyle Arap ve Fars lügatlerinin hâzi nesine el koymuştu. Osmanlı tarihinin ve siyasî coğrafyasının tekmil edebi yatçılarımızı düşürdüğü bir bataktı bu... İmparatorluk sahibi OsmanlIlar, resmî dillerini üç unsurdan kurulu sayıyorlardı. Türkçenin ortağı İslâmî illi büyük dille ilgi kesılemiyordu. E- debiyatı Cedideciler. Osmanlıcaya yalnız eskiden girmiş kelimelerle ye tinmiyorlar, İrandan, Urban’dan yaka sı açılmadık lûgatlar aktarıyorlar dı. Batı medeniyetinin anlamlarını bu Şark kelimeleriyle karşılamak istiyor lardı. Talihsizlik buydu. Bu işi yapan ların en başında da yine Fikret ge liyordu şüphesiz.Edebiyat-ı Cediderun kelime tarafı kuru dal gibi budanmağı hakketmiş- tı. Lâkin, -kelime bahsi bu yana mo- dorn sentaksa, üslub-u âdiye, de mokratik ifadeye bizi bilhassa yönel ten Tevfik Fikret’tir.
Türk aydınları, onun manzumelerin de, ''Tuhfe-i Vehbi"yi (I ) ezberler gi bi, çağdaş nesri ezberliyorlardı. Böyle- ce eski Osmanlı “ münşi” naşirlerinin etkisinden - yani onca secilerden, yap macıklardan ' kurtuluyorlardı. Türk- çeyl edebiyatça gelişmiş Batı millet lerinin usullerine göre kolay kolay yazmak imkânlarına ulaşıyorlardı. Tiırkçede muharrirler, Halid Ziya’nın dediği gibi sakat sakat yürüyüp her adımda bir yeis verici başarısızlığa uğramaktan kurtuluyorlardı.
Dönelim Türkçenin kelimeleri m e selesine :
Türk ırkı A sya’nm tâ nerelerinden Akdenizler’ lere ve Balkan’lara kadar göçerken, Avrupalı’laruı Am erika’ya gidişinden de uzun mesefaler almış ve serüvenli işler yapmıştır. Bu di namiklik dilimizdeki “ fü l sigaraları” nın ve deyimlerin başka hiç bir dilde benzerine rastlanmaz zenginlikte ge lişmesini sağlamıştır. Türkçe, o iti barla. “mafsalları yaradılıştan - pek oynak” tır.
Buna karşılık, yine dinamiklik se bebiyle, Türkler aynı yerde karar kılmadı ki, eşyaya ve hallere sebatla bakabilsinler. Bunun için ” ism-i cins” ler ve sıfatlar bol bol gelişemedi dili mizde. Hep başka kav.mlerden ga nimet isim ve sıfatları kullanıp dur duk tarih boyu...
Türkçenin kelime, fakirliği işte bun dandır.
Fikret, kısa jimnastikler yaptıra rak Türkçenin cümlelerine kımılganlık verebildi ama, ‘ ‘ism-i cins” ve sıfat fa kirliği dâvasını halledemedi. Çıkm az dan kurtulamadı- Çabaladıkça yolunu yitirdi.
Aradan 50 - 50 - 70 yü geçtiği halde yeni kuşaklar hâlâ - A taçça atışlara rağmen - dilin kelime fakirliğini ön- liyemiyor. “ İsm-i cins” ve sıfat zü ğürtlüğü çekiyoruz.
Fikret’in sentaksımıza sağladığı faydalan ölümünün 50 nci yıldcnümün de hayırla anarken - “ Dili yabancı lügatlerle doldurdu!” tenkidine insaf sızca devam etmeyelim.
Onun haşarıları ve başarısızlıkları sevgili Tükçemizin bünyesindeki tarih mahsulü bir çok özelliklerle ilgil’dir.
( 1 ) T uhfe-i V ehbi, F a r s ç a lü g a t e z b e r le m e ğ e ya rd ım ed en v e e s k i m e k te p le r d e kullanılan b ir m anzu m k ita p tır.
Gelecek Yazıda:
“Fikret Nasıl Bir insandı?’ ’
S A Y F A 19
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi