• Sonuç bulunamadı

Nahid Sırrı'nın bir oyunu üzerine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nahid Sırrı'nın bir oyunu üzerine"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

6 HAZİRAN 1997 CUMA

YAZI O D A S I

S E IİM İI.KRİ

___

Naltid S ım 'n ın

Bin Oyunu Üzenine

Nahid Sırrı Örik’in bir perdelik oyunu Muharrir

(1934), edebiyatseverler için yıllar yılı ‘bilinme-

yen'di. Bu oyunun adına Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nöe rastlamak

olasıydı yalnızca.

Sonra Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü yayım­ landı. Son büyük edebiyat koruyucusu Necatigil, Muharrir’i özetliyor, tek perdelik oyunda “işada-

mıyla sanatçının dünya görüşleri arasındaki" kar­

şıtlığa değinildiğini belirtiyordu.

1930’ların Türk edebiyatı, demek, nerelere, han­ gi ufuklara açılıyormuş diye düşünmek zorunda kalıyordunuz. Ama Muharrir’i okumak olanağın­ dan yoksun kalarak.

Muharrir tam altmış üç yıl sonra, Nahid Sırrı’nın

Bütün Oyunları kitabında bir kez daha okura., gü­

nümüz okuruna sunuldu. Kaç tiyatro adamının il­ gisini çekecek, kestiremiyorum.

Şaşırtıcı bir oyun bu. Nahid Sırrı adeta ‘Marksi-

zan' bir tutumla sanatın para-madde karşısında­

ki durumunu tahlil ediyor. Toplumun başat değe­ ri para olup çıkınca, sanatın, edebiyatın nasıl hır­ palanacağına, nasıl yaşamın dışına itileceğine işa­ ret eden şaşırtıcı bir eser, dediğim gibi.

Gerçi Muharrir tatlı sona bağlanıyor ama, yine de günümüze seslenebilecek pek çok sözü var.

İşadamı Mahmut Galip, Avrupa’da öğrenim görmüş, gel gelelim anadilini öğrenememiş oğlu için bir dil öğretmeni arıyor. Karşısına eski okul ar­ kadaşı, gözden düşmüş romancı Cevat Sezai çı­ kıyor. Sonra geçmiş, ilişkiler ve hesaplaşma baş­ lıyor.

Mahmut Galip bir ara soruyor: “Herkesin ede­

biyatla alakadar olmasına imkân var mıdır?” Unut­

mamalı, yıl 1934; 1997’de ‘lüzum var mıdır’ diye soruyoruz, öyle ya, edebiyat, gerek dışı artık...

Ama Cevat Sezai’nin yanıtı yaman: “Fakat bu­

nunla iftihar etmemeli, buna esef etmeli. Bunu bir kusur, bir noksan addetmeli. Bir ayıp gibi gizle­ men. Yok, bir mektep arkadaşımı bu vaziyette gör­ mekten müteessirim. ”

Yazarın ayraç içi bir yönlendirmesi var, işte tam bu sıra: “(Ayağa kalkarlar. İkisi de birbirine acımak­

tadır. Fakat biri gayetle temiz, mükemmel giyin­ miştir. öteki de hemen pejmürde denebilecek bir kıyafettedir.)"

Kimin pejmürde kıyafette olabileceğini araştır­ maya gerek yok herhalde...

Mahmut Galip, işadamı sıfatıyla saptıyor: “Şu

halde, demek ki edebiyat kâfi bir maişet vasıtası değildir. Acaba aynı zamanda bir iş görseniz ve boş vakitlerinizi sanata vakietseniz nasıl olur?”

Yaman yanıtlar sürecektir, Cevat Sezai diyor ki:

“Sanata boş vakitlerin değil, fakat dakikalarına, saniyelerine kadar tekmil hayatın vakfedilmesi i- cap eder. Sanat boş vakitlerin ihsanıyla kanaat e- den küçük bir zevk ve ehemmiyetsiz bir heves değil, bir kalbi en küçük ateşlerine kadar, bir di­ mağı en ufak hücrelerine kadar isteyip aldığı hah değene doymayan bir mabudedir. Boş vakit., boş vakit nerede?"

Böylece ekmek derdini giderememiş sanat ada­ mı, işadamlarının, siyaset adamlarının başı çekti­ ği toplumlarda dersiz topsuz kılığıyla, ama hep yaratıcılık coşkusuyla ayakta kalmaya çalışmaya­ cak mıdır?

Muharrir, aslında, 1931’de kaleme alınmış; oy­ natılır umuduyla İstanbul ŞehirTiyatrosu’na sunul­ muş. Kitap olarak yayımlandığında, son sayfada şu not yer almış:

"İlk önce Varlık mecmuasında tefrika edilen ve her türlü hukuku mahfuz bulunan bu ‘Muharrir’ pi­ yesi, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun repertuvarına kabul edilip mevsim içinde oynanacağı iki üç se­ ne evvel ilan olunmuştu. Beklenilen eşref saatin yakında gelmesine muharrir duacıdır. ”

Nahid Sım’nın acı istihzasına, Bütün Oyunla- n’nın yayıncısı Raşit Çavaş ekliyor: “Şehir Tiyat­

roları, Nahid Sırrı'yi anlaşılan, bırakın Muharrir’in oynanma karar tarihi olan 1931 'den sonraki 65 yı­ lı, ölümü olan 1960’tan bu yana geçen 35 yıldır hâlâ eşref saatin gelmesi için dua ettiriyordu. ”

Nahid Sim repertuvara alındığına şükretmeliy- di... Bugün bu işler çok daha karışık.

Yazarlarımızı yaşarken horluyoruz, öldükten sonra yaşatmamak için çaba harcıyoruz; nihayet geçmiş yazarlarımızı asla okumamayı, önemse- memeyi, onların eskidiklerinde karar kılmayı er­ dem sayıyoruz, erdem biliyoruz. Nice güzelliğin, inceliğin yok edilmesi pahasına!

İBŞT’nin kitaplığına şöyle bir uğrayın, raflarda tozlanıp gitmiş daha nice eserle burun buruna ge­ lirsiniz. Kimin umuru?!

Takvimde İz Bırakan:

“Cevat Sezai - Binaenaleyh de havadan para alırım, değil mi? Küçük bey, ellerine pek az para geçenler, bu paranın temiz olup olmadığına dik­ kat etmek için daha çok vakit sahibidirler!” Nahid

Sırrı Örik, Bütün Oyunları, Oğlak Yayınları, 1997. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği

Referanslar

Benzer Belgeler

Tekstil sektöründe istatistiksel proses kontrol teknikleri; dokunmakta olan kumaş üzerinde tespit edilen hataların sınıflarına göre sayısal sonuçlarının

Although a high sensitivity is achieved, the method cannot be considered as specific unless a highly specific separation of

Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin geometri problemlerinde verilen geometri sembollerine ilişkin sembolik ifadelere yükledikleri anlamları, ortaokul

Buna örnek olarak Hasan Yâver Dîvânı’nın ilk şiiri olan “Münâcât-ı be-dergâh-ı Kâdîü’l-hâcât” isimli kaside de kafiye olmadığı için farsça ek olan

Yenilen pehlivan döğüşe doymaz, YAZKO dev­ reden çıkınca BİLSAK’ı hayata geçirdi Ağaoğlu; tiyatro ve resim stüdyoları, paneller, sayısız et­ kinlik

[r]

Bizim olgumuzda ise uzun süreli çömelme sonucu peroneal sinir hasarına bağlı tek taraflı düşük ayak tablosu geliştiğini saptadık.. Aşırı kilo kaybı fibula başındaki

Halife diğer fotoğrafta Türk şiirinin meşhur bir isminin, Abdülhak Hamid'in yağlıboya bir tablosunu yapıyor ve şair o sırada henüz halife olmamış bulunan