H E R K A L E M 15
Konservatuvara Dâir |
Bilenlerin söylediklerine naza ran Konservatuvarın faaliyetlerinde bir başka ciddiyet görülmekte ve ve rilen konserler emsaline tefevvuk et mekte imiş. Yine bilenlerden ve bi taraflardan gelen haberlere nazaran seyahati münasebetiyle Bay Cemal Reşide vekâlet eden şefler de gidenin yerini boş bırakmamışlar, çok muvaf fak olmuşlar, ve böylece birin İkin cisi yoktur vâhimesinden mütereddit leri kurtarmışlar. Hele Muhiddin Sa dık Beyin korosu bir şahesermiş. Vi yolonselde gösterdiği maharet ve sa lâhiyetten nâşi Rasim Ferit Beyefen dinin kerimesini dinliyenler mestü hayran imiş. Hâlâ söyleyip bitiremi yorlar. Aman aman bir daha dinlesek diyorlar. Bu haberler memleket
na-mü hesabına tefahura şayandır... Ala turka dediğimiz musikimizde de Konservatuvar daha çok gelişmiş bu sene. Verdikleri konserler eskilerin den daha güzel, daha iyi imiş. Yalnız bazı ısmarlama sololar var edilmiş, yani solistler türemiş, ve tabiî olarak pişmekte olan aşa su katmış. Gerçi «iltimas» öteden beri çaldığımız bir nevi saz ise de, bunun hançereye ka dar intikal ettirilmesine tek bir mi sal bulamadık; bu son haberi beğen medik. Bu bapta muhterem münek kitlerimiz de bir şey yazmadıkları için acaba iltimas çok mu yukarıdan gelmiş dedik durduk. Bakalım, tah kikatımız bize ne öğretecek, biz de karilerimize ne öğreteceğiz?
Gerçi eski devirlerde ve hattâ Meşrutiyette ve hattâ bu son devir lerde iltimas ile temas etmiş bir sürü adamlar yetiştirilmişlerdi amma, hiç
olmazsa şarkı söylemezlerdi. Üç beş seneden beridir bir de bu çıktı, ve devam edip gidiyor demek!
 (4 üncü sayfadan)
Bu eser, Montaigne’nin dene melerde değil, fakat Huber Lanquet- nin «Zalimlere karşı istekler» isimli kitabile mukayese olunur. Onun ifa desi daha şiddetli ve daha feveranlı- dır. Nutuk sahibinin göz önünde tut tuğu cihet hükümdarlık kuvvetinin kötüye kullanışları değildir. Bilâkis gerek intihaptan ve gerek verasetten gelsin, meşru veya gâsıp bulunsun hükümdarlığın ta kendisidir.
Muhakemelerinin silsilesinde bu kadarla da kalmaz; daha ileriye de gider. Denilebilir ki her türlü salta nat şekline hücum eder. Kendisinin kabul ettiği ancak ifrat derecede de mokrasidir. Halkın iş başında oluşu dur. O, kendi çalışma köşesinde, âde ta kendi benliğini, kendi düşüncesi ni memnun etmek için politikaya gi rişmiş bir filozoftur. Muhakkak bü yük bir insandır. Eflâtunun ruhan talebesidir. Onun tesiri altındadır. Plutarque’nun hayranıdır. O düşün düğü ve kendisi için yazdığı vakit, âdeta bir Yunanlı veya bir Romalıdır. Daha doğrusu Eflâtun cumhuriyeti nin bir vatandaşıdır. Haklı ve tam yerinde bir nefretin, kuvveti kötü ve yersiz kullanışa karşı bir tiksinme nin tesiri altındadır. Bu şartlar al tında kaleminden çıkan eser onun tarafından bile bile ortaya atılmıştır. Kalemi bundan lezzet alır.. Bunun için tafsilâtı meharetle süsler, üslû bunun ve muhayyilesinin parıltılari- le onu zenginleştirir. Bazıları işin esasını ve ciddîliğini unutur derler.
Başkaları bu nutukta bir hita bet eseri veya isyan tezahürü bul mazlar. Fakat cumhuriyet anayasa ları için canlı bir hayranlık ile mü dafaa olunmuş bir kanaat, bir vatan severlik görürler. Burada müellifin şevk ve heyecanile kaynaşmış bir sağ duygu, bir ruh rilâdeti vardır. Bu va sıf esere hakikî ve müsbet bir mahi yet verir. îstidlâl tarzı, muhakeme sinin üslûbu sağlamdır, ayni zaman da ciddî ve vecizdir. İnsanı kendisine çeker; fikirlerini kabul ettirir. Birkaç çizgi ile, ruhlara nüfuz eden bir fe- tanetle pek çok şeyleri hulâsa eder. Bu genç müelliften öğretici ve pek kıymetli tafsilâta dayanmış bir çe şitlik beklenemez. Saf ve durbin duy o • » C ' Jj s sI " ÿ i s 's f f i ,i/y ‘f y s s 11 * 1 's«S İS 'V -»’j ' 1 J 'K Ş / ’ Û . / ^ gju A f ^ ^ * ' J * . ‘ g ir * r J s M J s t s • ' / • • # * * j j l İ J r J s S ç ’ ’ . « , , / / . j ş An,* g y o íM * /.y " • " ■
Rahmetli Faik Âli, bu şarkının birinci kuplesini pederim Bursada ve o Vilâyet maiyetinde iken yazmıştı ve bestekâr merhum Lem’i Bey de bir günde bestelemişti. Kırk küsur
Zaman olur ki anın hacle-i visalinde Bir inziva ve o cânâm bivefa bulurum
Zaman olur ki gözümden kaçan ha yalinde Hayat ü ruhuma müşfik bir âşinâ bulurum. «Bence bir emir olan arzuna itti-
baan, kırk üç sene evvel yazılmış şar kı parçasına bir ikinci küple de ilâve ettim. Bana öyle geliyor ki artık ih tiyarlamış bir adamın eseri olan bu
Bir özge cazibe var hüsn-i bimisalinde, Bütün mehasin-i hilkat güler cemalinde; O mavi gözlerinin çok derin mealinde
Bu mavi göklerin üstünde bir sema bulurum. İlk parçayı senin gibi seven ve
çok beğenen Munis, bakalım bunu na- . sil bulacak? Köftehor çok
müşkülpe-sene sonra Avrupadan avdetimde re vaçta olan bu güftenin İkincisini ken disinden istediğim zaman hemen yaz mıştı. Hak rahmet eylesin.
parça onu yazan kadar eski. Neyse, şuracığa kaydedeyim, beğenmezsen beğendirinciye kadar çalışır, uğraşı rım:
senttir. Hâmit merhum hiçbir şeyi beğenmez, her şeyi beğenir görünür dü.»
Taha Toros Arşivi